‘’Obradovic'in askerleri ve ordusu!‘’
Vesely’nin yokluğunda usta coach Obradovic’in merak edilen taktiği iki maçta da Real Madrid’i şaşkına çevirdi. Tüm oyuncular, Sırp çalıştırıcının istediklerini harfiyen yerine getirip son şampiyonu bozguna uğratırken taraftarlar da Ülker Arena’yı cehenemme çevirdi.
1-Mental üstünlük
Obradovic, takımı taktik ve mental olarak çok iyi hazırlamış. Oyuncuların sahadaki duruşları bile, Madrid’in yıldızlarının moralini bozacak cinstendi. Müthiş bir özgüven ve yaydıkları pozitif enerji rakip tarafından da hissedildi. Özellikle ikinci maçtaki ezici skor sonrası psikolojik üstünlük de Fenerbahçe’ye geçti. Saha dışı işleri çok iyi yapan Real’li oyuncuların süngüleri düştü. Madrid’de mutlaka ayağa kalkmak isteyeceklerdir ama bu, Fenerbahçe’nin izin vereceği oranda olacaktır. Eğer Sarı-Lacivertliler, 3. maçın başında da aynı karakteri ortaya koyar ve ilk yumruğu indirirse, galibiyete uzanır ve bu iş Madrid’de biter.
2-Obra farkı
Vesely’nin yokluğunda, daralan bir pota altı rotasyonu, rakipte ise 14 tane hazır oyuncu vardı. Burada Obradovic’in, eski öğrencisi Laso’ya nasıl sürprizler hazırlayacağı merak konusuydu. Nitekim başa baş geçen ilk maçta belli süreler 5 kısaya döndü Obradovic. Bu yıl hiç denemediği birşeydi. Hafta boyunca hazırlanmışlardı ama Real hazırlıksız yakalandı. Pivotsuz oynarken, savunmada her pozisyonda adam değiştirip, kısa kalmalarına rağmen rakip uzunlara top inmesini engellediler. Hücumda da açılıp, kendilerine geniş alan yaratıp sayıya kolay gittiler. İlk maçın faktörü, bu hiç denenmeyen 5’le sahada kalınmasıydı.
3- Taraftar faktörü
Galibiyetlerde oyuncular kadar, tribünleri dolduran taraftarın da rolü büyüktü. Ülker Arena’da son dönemde müthiş bir basketbol kültürü oluştu. Basketbolu çok iyi bilen, maçın her anını yaşayan, hakeme ve rakibe doğru yerde, doğru tepkiyi verebilen bir taraftar kitlesinden bahsediyorum. Çalınan en ufak bir yanlış düdükte hakemin tepesine biniyorlar. Her düdüğe değil, haklı oldukları düdüklere itiraz ettikleri için çok ama çok etkili oluyor.
4-Eksildikçe çoğalmak
Vesely’nin yokluğunda, tüm takım bir oldu, tek yumruk oldu, onun yokluğunun aratmamak için herkes neredeyse çift kişilik oynadı. Forma giyen her oyuncu taşın altına elini koyunca, karşılarında durulması bir güç ortaya çıktı. İlk gün Sloukas, ikinci gün Kalinic’in ekstra performansları, sezon boyunca takımı sırtlayan isimlere fazlasıyla yardımcı oldu.
5-Savunma performansı
Euroleague’in CSKA’dan sonra en iyi hücum takımı olan Real Madrid’e karşı yapılan kusursuza yakın savunma, galibiyetin kilit noktasıydı bana göre. Laf olsun diye oynanan ikinci maçın son periyodunu saymazsak, 7 periyodun 6’sında 20 sayının altında kaldı birbirinden değerli hücum silahları olan Real Madrid. Baskılı, saldırgan savunma, her pasa, atılan her şuta gösterilen eller, Real’i ritmden çıkardı. 58 üçlüğün 40’ını kaçırdı İspanyollar. Bu yıl takımın en yüzdeli şut atan oyuncusu Llull 11 üçlüğün 10’u, Rudy Fernandez 13 üçlüğün 10’unda karavana attı. Maç başına 20 asist yapan takımın asist oranı 10’a düştü Ülker Arena’da. Müthiş savunma, Real’in hücum verimliliğini yarı yarıya azalttı.
‘’Real Madrid'i sürklase ettiler‘’
Bazen olumsuz gibi gözüken, dönüşü negatif olması beklenen aksaklıklar, son derece pozitif yansıyabiliyor. Vesely sakatlandıktan sonra, hele bir de çarprazdan Real Madrid gelince her ne kadar saha avantajı olmasına rağmen çok umutlu bir ortam yoktu. Ama Obradoviç’in Fenerbahçesi eksildikçe çoğaldı, taraftarı ile birlikte kabus gibi çöktü son şampiyonun üzerine. İlk maçta büyük bir savaş sonrası kazanılan galibiyet sonrası, dün Real’i ezip geçti Sarı-Lacivertliler. Vesely yoktu ama Antiç vardı, Udoh vardı, Sloukas vardı, Dixon vardı, Datome vardı, Kaliniç vardı, Melih vardı, Bogdanoviç vardı, Hickman vardı. Takımına ve galibiyete inanan bir taraftar vardı Ülker Arena’da.. İlk dakikadan itibaren, sürklase ettiler Real Madrid’i...
Savunmadan yine hiç ödün vermediler. İlk maçın kahramanı Sloukas bu kez 2 sayıda kalırken, tam 6 asist yaptı. Sezon boyunca eleştirilerin odağı olan Kaliniç 8/9 isabetle 17 sayı attı. Dakika alan herkes formanın hakkını sonuna kadar verdi.
Yine çaresiz kaldı Real Madrid... Öyle ki coach Laso, 3. periyot biterken ‘havlu attı’ yedekleri sürdü sahaya....
Ligin asist kralı 11 asistte kalırken, tam 15 top kaybı yaptı. Fark bir ara 30’lara kadar çıktı. Son yılların en ağır yenilgisini aldı son şampiyon...
Dünkü sonuç, galibiyetten biraz daha fazlasıydı. Mental olarak da ezdi Fenerbahçe rakibini...Tabii ki herşey bitmedi, büyük takımlar böyle darbelerden sonra ayağa kalkabilirler ama Obradoviç faktörü de burada ön plana çıkacak. Takımı Madrid’e de çok iyi hazırlayacağını düşünüyorum. Psikolojik üstünlük de enerbahçe’ye geçti artık. Madrid’de de Fenerbahçe’nin Final-Four bileti alması muhtemel ama Ülker Arena’da 21 maçtır yenilmeyen Sarı- Lacivertliler’i, burada, bu atmosferde kolay kolay hiçbir takım deviremez artık...
‘’Zaferin anahtarı savunma olacak‘’
İlk maçı adeta savaşarak kazanan Fenerbahçe için yeni bir gün. Bugün bütün bir hikaye baştan yazılacak. Kağıt üstünde Real Madrid çok daha alternatifli ve silahı bol bir kadro olarak gözükse de, parkenin üstünde galibi çok farklı kriterler belirliyor. 85 sayı ile en skorer ikinci takım olan Real, 69’da kaldı. Maç başına 20 asistle bu alanda lider olan İspanyol ekibi sadece 10 asist yapabildi. Saldırgan, konsantre ve agresif Fenerbahçe savunması, rakibin bütün silahlarını etkisiz hale getirebildi. Ta bii savunmada gösterilen bu kadar gayret sonrası hücumlar her zamanki gibi işlemedi ama şu görüldü ki, bu seride atarak değil, tutarak maç kazanılacak. Obradoviç’in 5 kısalı sistemi de Laso’nun başını döndürmüştü. İspanyollar buna bir çare bulmaya çalışacak. Obra da yeni sürprizler hazırlayabilir. Ama işin özü şu. Fenerbahçe, Ülker Arena’da Real’i iki kez yenerken, ikisinde de rakibi 60’larda tuttu. Zaferin anahtarı yine savunma olacak.
‘’Real Madrid böyle yenilir‘’
Son 3 yılın finalisti, geçen yılın şampiyonu Real Madrid’in Play-Off’ta gelmesi belki şanssızlıktı, Vesely de yoktu ama sahada inanılmaz bir mücadele örneği ortaya koyan oyuncular, tribünde de rakibe ve hakeme bir an olsun göz açtırmayan bir taraftar vardı. Ortalama 85 sayı ile oynayan Real Madrid, bu yıl bir kez 65 sayıda kalmıştı, o da Fenerbahçe maçıydı, dün de 69’da kaldı. Rakip yine Fenerbahçe’ydi.
Rodriguez, Llull, Carrol, Rivers, Reyes, Fernandes, Taylor gibi müthiş hücum silahlarına sahip bir takımı zaten böyle yenebilirsin. İlk dakikadan itibaren son derece agresif,
konsantre, sert bir savunma yaptı Fenerbahçeli oyuncular. Maç değil, adeta bir savaş izledik. Geçen yılki Final-Four’da onların sertliğine, sahtekarlıklarına boyun eğmiştik ama dün en az onlar kadar kavga ettik. Fernandes, Reyes, Nocioni yine her türlü numarayı, oyunu denedi ama bu kez sökmedi.
Vesely’nin yokluğunda, Obradoviç’in Real’e nasıl sürprizler hazırlayacağını merak ediyorduk. Dün oyunun büyük bölümünde tam 5 kısa ile oynadı. Savunmada her perdelemede adam değiştik. Real’in bütün hücum ritmi bozuldu. Sadece 25 iki sayılık denedikleri maçta tam 34 üçlük denemesinde bulundular.
Fenerbahçe zoru başardı
Onlar da en az Fenerbahçe kadar sert savunma yapmaya çalıştı. Sayı bulmak, deveye hendek atmaktan daha zordu. Ama Fenerbahçe dün zoru başardı. Sezon boyunca ortalarda görünmeyen Kostas Sloukas, ‘Ben bugünler için transfer edildim’ dedi adeta. Datome’nin pek devreye giremediği maçta Sloukas tam 17 sayı attı, 3. periyotta 14 sayıdan gelip öne geçen Real Madrid’in tüm umutlarını bitirdi. Bogdanoviç yine istikrarlı hücum performansını devam ettirdi.
İç sahadaki yenilmezlik serisi 20 maça çıktı. 21, gerekirse 22 oldu mu, bir Final-Four daha gelecek. Real gibi yıldızlar topluluğunu bu kadar kötü oyuna sürüklerken bile maçın ne kadar zor kazanıldığını gördük. İkinci maçta da savunmadan en ufak bir taviz verilmemesi gerekecek.
‘’3-2 Fener‘’
Top 16 grupları şekillendiğinde, Play-Off’ta Fenerbahçe’ye çok güçlü bir takım geleceği belliydi. Bu takım, CSKA, Barcelona ya da Olympiakos olabilirdi, yine o ayarda bir takım olan Real Madrid oldu. Geçen yıl 4 kupa birden kazanan bu oyuncular, sezona çok kötü başladı. Hatta normal sezonda bile elenme riskiyle karşı karşıya kaldılar. 10 maçta 5 galibiyet alabilen Real, son anda kendini Top 16’ya attı. Hatta onlara Fenerbahçe hayat verdi diyebiliriz. 3 Aralık’ta Madrid’de oynanan ve Real’in 80-73 aldığı maçı Kanarya kazansa, bu çok da hoşumuza gitmeyen eşleşme belki gerçekleşmeyecekti.
Çekirge iki kere sıçradı
Madrid, Top 16’da da istenilen seviyeye çıkamadı. 12 maçın 6’sını kaybetti, son hafta Khimki’yi geçerek yine elenme riskini fazlasıyla yaşayıp, turu geçmeyi bildi. Çekirde iki kere sıçradı, bakalım üçüncüde sıçrayabilecek mi? Fenerbahçe, her ne kadar Real kadar güçlü takımlarla karşılaşmasa da 24 maçın 19’unu kazanma başarısı gösterdi. Evinde yenilmeyen tek takım. Bu istatistik devam ettiği takdirde, saha avantajı ekibimizde olduğu için üst üste ikinci Final-Four gelecektir.
Çekişmeli maçlar bizi bekliyor
Peki nasıl bir Play-Off serisi bizi bekliyor?... Jan Vesely’nin sakatlığı olmasa, Fenerbahçe’yi net favori olarak görürdüm. Ama şimdi çekişmeli maçlar bizi bekliyor. Pivot pozisyonunda sadece Udoh’a kalan Kanarya, pota altında çok zorlanacak gibi duruyor. Ama Real Madrid de şampiyon kadrodan iki önemli pivot Bourusis ve Slaughter’ı kaybetti. Yerlerini genç Hernangomez, tecrübesiz N’Dour ve Lima’yla doldurmaya çalıştı. Onlarda da Gustavo Ayon tek pivot olarak gözüküyor.
Kısalar müthiş
İki takımın da kısaları oyuna yön veren, skor atan, asist yapan isimler. Real Madrid’de Rodriguez, Llull, Fernandes, Carrol takımın skor yükünü sırtlıyor. Fenerbahçe’de de Bobby Dixon, Bogdanoviç ve Datome aynı görevi başarıyla yerine getiriyor. Ortalama 84.5 sayı atan Real, CSKA’dan sonra ligin en skorer takımı. Fenerbahçe ise 78.2 ile dokuzuncu sırada. Real maç başına 19.8 asist yaparak bu alanda lider. Yani tam bir hücum takımı. Kanarya, normal sezonda İstanbul’da rakibini
77-66 mağlup etmişti. Rakibi 66 sayıda tutan Sarı-Lacivertliler’in bütün seriyi aynı oyun anlayışında oynamaya çalışıp, tempoyu mümkün olduğu kadar kendi belirlemesi gerekiyor.
Fener’i mental savaş bekliyor
Aslında sorunun cevabı basit. Evinde yenilme ve hedefe ulaş. Tabii ki Real Madrid bu seviyeleri nasıl oynaması gerektiğini, deplasmanda nasıl kazanılacağını bilen, tecrübeli, ‘kazanmak için her yol mübahtır’ felsefesini benimsemiş, etik kuralların dışına kolayca çıkmayı huy edinmiş oyunculardan kurulu bir ekip. Fenerbahçeli oyuncuları sinirlendirip kontrolden çıkarmaya ve hakemi etkilemeye çalışacaklardır. Sarı-Lacivertliler’in bu oyunlara gelmeyip mümkün olduğu kadar sakin kalması, onların kural dışı sertliklerine de aynı şekilde cevap vermeleri gerekiyor. Taktik savaşının yanı sıra, Fenerbahçeli oyuncuları mental olarak da büyük bir savaş bekliyor.
‘’Strasbourg deplasmanda kazanıyor ama...‘’
Galatasaray Odeabank-Gran Canaria eşleşmesinden çıkacak takımın, Eurocup şampiyonu olacağını belirtmiştim. Trento finale daha yakın duruyordu ama Strasbourg yine evinde kaybedip, deplasmanda kazanarak Galatasaray’ın karşısına dikildi. Sezona Euroleague’de başlayan ve bütün Fransız takımlarının olduğu gibi yine ilk turda elenen Strasbourg, grup maçlarını Galatasaray gibi 4 galibiyet ve 2 yenilgi ile bitirdi. Finale çıkarken de çok ilginç bir yol izledi Fransız ekibi.
Hem Oldenburg’a, hem Nizhny’e hem de Trento’ya evinde yenilmesine rağmen deplasmanda kazanarak hedefe ulaştı. Ama bu istatistik, bence finalde geçerli olmaz. Abdi İpekçi’deki atmosfer Avrupa’da yok. Eğer Strasbourg yine ilk maçı evinde kaybederse, ‘papaz bu kez pilav yemez’. Fransa Milli Takımı’nı da çalıştıran Collet’nin başında olduğu Strasbourg, Fransa Ligi’nin lideri. NBA’de sakatlıklar nedeniyle aradığını bulamayan Beaubois, tecrübeli ABD’liler Weems, Collins, Campbell, Howard’ın yanı sıra Lelloup, Lecombe, Fofana ve Duport gibi lokal yıldızlarla kurulu, dengeli, doğru basketbol oynayan bir takım. Euroleague’de evlerinde Fenerbahçe’yi farklı yenmişlerdi.
Fırsat bulurlarsa, havaya girdikleri takdirde çok tehlikeli olabiliyorlar. Ama sadece 3 galibiyette kalıp sonuncu olarak Euroleague’e veda etmişlerdi. Galatasaray buraya kadar emin adımlarla geldi. Sezon başında belirledikleri hedefe artık çok yakınlar. Aynı konsantrasyon ve arzu devam ederse, Strasbourg’u iki maçta da yenebileceklerini düşünüyorum.
‘’Sakin kal turu geç‘’
Galatasaray Odeabank, tarihi bir maça daha çıkıyor bu gece. Cim Bom, 14 sayılık farkın rövanşında, Eurocup’ın favorilerinden Gran Canaria ile deplasmanda oynayacak.
Güçlü bir takımı 14 farkla yenmek tabii ki avantaj ama her şey bitmedi. Gran Canaria’nın son iki sezonki performansına baktığımız zaman, bu tip farkların üstesinden gelebildiğini gördük. Rakibe oranla dar bir rotasyonla oynayan Cim Bom’un dikkat etmesi gereken birkaç faktör var.
En önemlisi Lasme’yi mümkün olduğu kadar koruyabilmek. Gerek Bayern serisinde, gerekse Gran Canaria ile oynanan ilk maçta takımın tek pivotu olan Lasme, rakip devlere karşı çok zorlandı ve hep faul problemine girdi. Omiç, Savane ve Pasecniks gibi üç uzunu olan İspanyol ekibi, yine Lasme’yi faul problemine sokup, pota altı üstünlüğünü eline almak isteyecek.
Gran Canaria fark için tempoyu artırmak ve açık saha basketbolu oynamak isteyecek. Galatasaray’ın onlara istediği alanları vermemesi, tempoyu elinde tutması gerekiyor. Bunun için top kayıplarına çok dikkat etmesi gerekecek ve rakibin net savunma ribaundu almasına engel olmaya çalışacak. En önemlisi de çok iyi geri koşması gerekecek.
İlk maçta Lasme’nin yanı sıra Sinan da erken faul problemine girmişti. Ama kenardan gelen Davis ve Göksenin’in kendi standartlarının üzerine çıkması, bu ikilinin yokluğunu aratmamıştı. Kenar katkısı tabii ki çok önemli ama as oyuncuların da mümkün olduğu kadar oyunda kalıp, sezon istat istiklerini yakalaması gerekecek.
İlk maç öncesi de yazmıştım. Coaching faktöründe Galatasaray bir adım önde. Reneses çok tecrübeli ve kariyerli bir coach. Ama daha çok sistem adamı ve maç içinde çok fazla atraksyon yapmayan, yapmayı da çok iyi beceremeyen bir isim. Ergin Ataman ise tam tersi. Gerekirse 5 kısaya bile dönebiliyor, her türlü riskleri alabiliyor. İşler kötü gittiğinde, Ataman faktörü ön plana çıkıp oyunun rengini değiştirebilir.
Sonuçta maça 14 sayı önde başlıyor Cim Bom. Ekstra bir şeyler yapması, bu farkı eritmesi gereken takım Gran Canaria. Baskı ve stres altında onlar olacak. Hakemi ve taraftarı da işin içine çekmeye çalışacaklar. Galatasaray ne kadar sakin kalabilirse, ayakta kalma ihtimalleri de o kadar artacak.
‘’Aslan tarih yazar‘’
İnanılmaz bir maç izledik Las Palmas’ta. Eurocup yarı finalinin rövanşına 14 sayılık avantajla giden Galatasaray Odeabank, Gran Canaria karşısında müthiş bir mücadele örneği sergiledi, final bir İspanyollar’a gitti, bir bize geldi, sonuna gülen, temsilcimiz Galatasaray oldu.
Eurocup tarihinde ilk defa bir Türk takımı finale kalıyor. Böyle bir yarı final, böyle bir heyecan, böyle bir çekişme yıllardır izlememiştik belki. Uzun süre skoru istediği gibi götürdü Galatasaray. 5 dakika kala skor 68-60’tı. Hücumu sayıya çevirsek iş orada bitecekti belki. Ama boş dönüp bir anda potasında 5 sayı gören Cim Bom, Gran Canaria’yı havaya soktu. Son topta yine her şey istediğimiz gibi gitti.
Gran Canaria’yı köşeye sıkıştırmıştık. Ama Aguliar, öyle zor bir pozisyonda üçlük attı ki fark 16 oldu. 2 saniye kala Micov imdadımıza yetişti, maç uzatmaya gitti. Lasme ve Davis 5 faul almıştı. Hücumda hiçbir şey üretemiyorduk ama savaşmayı da bırakmıyorduk. Atamadık ama yemedik de. McCollum serbest atışlarla takımı sırtladı, son savunmada Micov, Oliver’a şapkayı takınca, Galatasaray sonuna kadar hak ettiği bir finale çıktı.
Kolay değil. 28 üçlüğün tam 14’ünde isabet bulan bir takımı eledi Cim Bom. Korktuk, heyecanlandık, stresi yaşadık ama sonunda zafere ulaştık. Böylesi çok daha güzel oldu.









































