‘’Belalısını yendi ve rahatladı‘’
Fenerbahçe ilk yarıda her yönden bariz şekilde üstün olduğu bir maç oynadı dün akşam. Tamam, tribünler bu sezon ilk kez bu kadar kimsesizdi belki ama sahadaki sarı lacivertli futbolcular başta Valbuena, Elif Elmas, Dirar ve özellikle Isla olmsk üzere gece yarılarına kadar oynasalar bile oyuna doymayan çocuklar gibi istekli, heyacanlı ve enerjiktiler. Zaten 2 gol atıp bir de penaltı kaçırdılar ilk yarıda. Hem de Süper Lig'de kendilerini en çok üzen rakiplerden biri olan Akhisarspor karşısında. Hoş, penaltıyı Soldado mu kaçırdı yoksa Fatih Öztürk mü kurtardı orası tartışılır belki ama Fenerbahçe'nin ilk yarıyı çok efektif oynadığı asla tartışılamaz.
Ancak ikinci yarıdaki Fenerbahçe ise adeta bir düşkırıklığıydı. Hoş, Valbuena'nın yorulması, Jailson'un suya sabuna dokunmayan oyun anlayışı ve Soldado'nun yalnızlıktan üşümesi de belki bir etkendi sarı lacivertli ekibin ilk yarıdaki oyunu tekzip eden ikinci yarıdaki performansının. Ama bence asıl sorun Ersun Yanal'ın korkuları ve oyuncu tercihlerinden kaynaklanıyor.
Tanrı aşkına, Ozan Tufan bu Jailson'dan daha yararlı olmaz mı? İşin garip tarafı hala Valbuena yorulunca Ayew'den medet umuyor Ersun Hoca.
Neyse sonuçta Süper Lig'deki en belalı rakiplerinden birisini (Akhisarspor'u) yenerek arkasına yaslandı sonuçta ve sezonun kabusa dönüşmesini sonlandırdı bu 3 puanla Fenerbahçe.
Akhisarspor bu mağlubiyetle küme düştü ne yazık ki. Umarım diğer kulüplerimize ders olur. İstikrara sırtınızı dönerseniz hayat size nanik yapar işte böyle. Hamza Hamzaoğlu ve Okan Buruk gibi iki genç, çalışkan ve birikimli iki tekik direktörün değerini bilemenin faturasıdır işte bu üzücü son bence.
‘’Fenerbahçe için güzel bir gece‘’
Süper Lig'in bu sazon en çok gol yiyen takımıdır Kasımpaşaspor. Fenerbahçe neredeyse 1 aydır maç kazanamıyordu, dolayısıyla Ersun Yanal ve öğrencileri için büyük bir şanstı bence rakibin böylesiyle karşılaşmak böylesi bir kritik haftada.
Gerçeği söylemek gerkirse daha ilk yarıda maçı koparabilirdi Fenerbahçe. Zira deyim yerindeyse bu sezon adına deplasmandaki en kolay ve hatırı sayılır düzeyde gol pozisyonlarını yarattığı maçını oynadı dün akşam sarı lacivertliler. Ama telaş ve endişeyle sahaya çıktıklarından olsa gerek ilk yarıda oynadıkları oyunun karşılığını alamadılar doğal olarak. Zaten Harun'un o kadar rahatken o denli absürt bir ıskayla golü yemesi de herşeyi anlatıyor her halde.
Halis Özkahya da yardımcıları da maçta çok kritik hatalar yaptılar bence. 31'de Khalili'nin Mehmet Topal'ın yüzüne darbesi hiçte masumane değildi. Keza, Veysel Sarı'nın 66'da Valbuena'ya yaptığı net kırmızıydı, ama sarıyla geçiştirdi Halis Özkahya. Yetinmedi Özkahya, Veysel'in 79'da Soldado'ya yaptığı ardışık faüllere de ikinci sarı kartını esirgedi maalesef. Fenerbahçe'nin iptal edilen golü de tartışmaya açıktır. Açıkçası Halis Özkahya bir kez daha performansıyla vasatın altında kaldı.
Bu galibiyetle en azından stresli günleri geride bıraktı büyük ölçüde Fenerbahçe. Gerçeği söylemek gerekirse biraz olsun rahatladıysa sarı lacivertliler, yatıp kalkıp Valbuena'ya dua etmeliler, hem de Sayın Ali Koç'tan Ersun Yanal'a kadar herkes. Çünkü Fenerbahçe formasının ve fedakar taraftarının hakkı olanı bu sezon sade Fransız yıldız verebildi maalesef.
‘’1 puanı son anda kurtardı!‘’
Fenerbahçe ilk 15 dakikada resmen mahkümları oynadı. Adeta santra çizgisini geçemedi. Ve yanılmıyorsam Trabzonspor sezonun en rahat maç başlangıcını oynadı dün akşam. Açıkçası bu fotoğrafın ortaya çıkmasında Ayev büyük rol oynadı yerlerde sürünen performansıyla.
Peki, Sayın Ersun Yanal bu Ayev'de neden bu kadar ısrar ediyor, Ünal Karaman en önemli futbolcularından Onur Kıvrak ile Burak Yılmaz'ın üstünü çizerek Gencecik Abdülkadir Ömür ile Hüseyin Türkmen'e formayı veriryorken Ersun Yanal neden koca Fenerbahçe'nin altyapısına güvensizliği abartıp sarı lacivertli takımı Ayev gibi adı var cismi olmayan Ayev'e mahkum ediyor.
Gerçeği söylemek gerekirse Trabzonspor ilk yarının başındaki oyununu sonraki bölümlere taşısa rahatlıkla farklı bir galibiyetle ayrılırdı Şükrü Saraçoğlu'ndan. Ama nedense maçın başlarındaki istek ve oyunlarını devam ettirmedi bordo mavililer. Hele de rakip 1 kişi eksilmişken.
Fenerbahçeli futbolcuların istek ve çabalarını asla küçümseyemem. Ama Sayın Ersun Yanal'ın takımını maça iyi hazırlayamadığını, elindeki kadroyu iyi değerlendiremediğini, mevcut kadronun içinden alternatif oyuncu çıkaramadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Sadık ikinci sarı karttan kırmızıyı gördü. Bana kalırsa birinci neyse de ikinci sarı bayağı ağırdı. Hoş, Sadık'ın eli rakibin boynuna değdi, ama bu temasın daha ağırlarına kartı bırak faül çalınmadığını da biliyoruz yıllardır.
Fenerbançe bu sezon gerçekten büyük bir düşkırıklığı yarattı. İşin garibi Sayın Yanal da bu düşkırıklığının üstüne tüy dikti. Çok konuştu, iddialı şeyler söyledi, ama performansı yerlerde süründü maalesef.
Dolayısıyla takımın ve hocanın kötü performansına rağmen hemen her maçta tribünleri dolduran taraftarı ne kadar övsek ve alkışlasak azdır her halde.
‘’Ersun Yanal da formsuz‘’
İlk yarıda Ayew'den ötürü resmen 1 kişi eksik oynadı Fenerbahçe. Hocanın prensi Tolgay da pek farklı değildi doğrusu. O kadar çok basit top kayıpları yapıyor ki, insan gözlerine inanamıyor. Kendisine verilen kredi ve güveni ancak bu kadar düşkırıklığına uğratabilir bir futbolcu.
İsmail de kayıplardaydı oyunun büyük bölümünde. Ve gerçeği söylemek gerekirse Alanyaspor'un farka gitmesini Harun önledi.
30'a yakın hücumu olmuştur her halde Sergen Yalçın'ın takımının. Buna karşılık Fenerbahçe'nin gol girişimi bir elin parmaklarını ya bulmuş yada bulamamıştır.
Tek sorun bu da değil. Deyim yerindeyse evcilleştirilmiş bir aslan gibiydi maçın genelinde sarı lacivertliler. Harun ve Mehmet Topal sayesinde hezimetten kurtuldular. Orta sahada Elif Elmas resmen yalnızlıktan çaresizleri oynadı. Yani kalede Harun, defansın önünde Mehmet Topal ve orta sahada Elif'in isyanı da olmasa hezimet kaçınılmaz olacaktı.
Tamam Hasan Ali, Moses, Mehmet Ekici ve Soldado gibi önemli 4 eksiği vardı Fenerbahçe'nin. Ancak bu kadar ruhsuz oynamanın gerekçesi olamaz cezalı futbolcuların yokluğu ve zaten olmamalı da.
Alanyaspor'un 56'daki golü bana kalırsa (çevre görüşünden ötürü) Sadık'ın eseridir. Defansın önemli bir oyuncusu kalecinin rahatlıkla alabileceği bir top için bu kadar sorumsuzca, bilinçsizce ve defi beladan çıkmaz.
E, peki bu kadar oyuncu ruhsuz ve formsuzsa asıl sorumlu teknik adam değil de kim olacak, söyler misiniz? Ayev aylardır hayalet gibi. Peki, Yusuf Mert böyle bir maçta çıkıp oynasa Ayev'den daha yararlı olmaz mı acaba?
Anlaşılan Sayın Ersun Yanal da formsuz. Aksi olsa sahaya böyle bir 11 sürmezdi, sürse bile Tolgay ve Ayev'i bu kadar uzun süre sahada tutmazdı.
‘’Bu sene de yenemedi!‘’
Galatasaray tarihinin en kötü Fenerbahçe'sini üstelik 90 dakikanın yarısından fazlasını 1 kişi eksik yakaladığı halde gene yenemedi Kadıköy'de. Aslında maç 11'11 devam ederken daha kötü olan taraf Fenerbahçe'ydi. Stres ve heyacan pranga oldu ayaklarında futbolculatın. Futbol oynamaya değilde top kaybı ve pas hatası yarışına çıkmışlardı sahaya sanki. Dolayısıyla sakin kalmayı becerebilen oyuncu sayısı bir elin parmaklarını geçemedi.
Fenerbahçe'nin mazareti var, çünkü bu sezon olup bitene kendileri de inanmakta zorlanıyorlar. Hem de yöneticisi, teknik heyeti ve futbolcusu dahil olmak üzere. Bu kadar kötü giderken bile sevdasından vazgeçmeyen taraftar hariç tabi. Gerçekten saygının büyüğünü hakediyorlar. Dün akşam da en önemli itici güç oldular takımları adına.
Doğrusu Ali Palabıyık maçın ağırlığı alltında ezildi resmen. Bana kalırsa Hasan Ali'nin kırmızısı ağır kaçtı. Son yıllarda Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan maçların neredeyse tamamı kırmızı kartsız tamamlanamadı. Bir başka deyişle kırmızı kart bir ritun oldu iki ezeli rakibin karşılaşmallarında.
Fenerbahçe'nin golü öncesinde Sofiane Feghouli'ye yapılan ise tartışmasız şekilde faüldü.
Galatasaray'da fobi haline geldi artık Kadıköy'deki Fenerbahçe maçları. Dün akşamki maçın sonunda ezeli rakibini deplasmanda yenememesi 20 yıla ulaştı sarı kırmızılıların. Bana kalırsa Sayın Fatih Terim'in de bu konuda kendisini sorgulaması gerek. Dikkat ettim Henry Onyekuru'nun golünden sonra Fatih Terim de dahil maç bitmiş havasına yenik düştüler. Nitekim, Fenerbahçe'nin attığı golden hemen önce hem de üçüncü bölgede sorumsuzca gereksiz bir faül yaptı Onyekuru. Neden? Çünkü "Maç bitti" psikolojisine yenik düştüler.
Eksik kaldıktan sonra topu rakibe bıraktılar ama müthiş bir sorumluluk ve istekle oynadı sarı lacivertli futbolcular ve bu kadar kötü oldukları bir sezonda bile ezeli rakibine gene galibiyet sevinci yaşatmadılar.
‘’Ne şiş yandı ne de kebap!‘’
Fenerbahçe ile Ankaragücü mücadelenin tavan yaptığı maçtan 1 puanla ayrıldılar. Maçın hakkı en azından ilk yarıyı baz alırsak bu değildi elbette. Ama ilave dakikalarda olup bitene bakarsak iki takımın da 1'er puana şükretmesi lazım.
İlk 45'te ve ikinci yarının hemen başında girdiği net pozisyonları değerlendirse Moses veya Mehmet Ekici önderliğinde akan oyunda yada duran toplardan yaratılan fırsatlarda Ankaragücü'nün gencecik kalecisi Altay devleşmese Fenerbahçe kesinlikle net bir galibiyetle İstabul'a dönerdi. Ama kuraldır, atamayana atarlar. Nitekim dün de böyle oldu ve Ankara'nın sarı lacivertli takımı Harun'un kalesine çektiği tek şutla soyunma odasına 1-0 önde gitti.
Aslında Ersun Yanal'ın öğrencilerinin dünkü mücadelesinin galibiyete yetmemesinin başka nedenleri de vardı. Misal, Tolgay ve Mehmet Ekici maç kondisyonu eksikliğinden ötürü erken yoruluyorlar böylece geçiş oyununu da aksatıyorlar. Keza Tolgay ve Ayev bazen gereksizce topu ayağında tutuyorlar. Ve buda top kayıplarını çoğaltıyor.
Hiç şüphe yok ki, Ankaragücü'nün agresif oynamayı abartması ve Mete Kalkavan'ın buna izin vermesi de bir diğer faktördü Fenerbahçe'nin istediği sonucu alamamasında.
Oyunun son dakikalarındaki o görmek istemediğimiz görüntülerin ise birden fazla sorumlusu var. Mesela maçın içinde bir kaç kez avantajlı bölgede topa sahip olduğu halde yerden kalkmayan rakip oyuncudan ötürü kendi iradesiyle meşin yuvarlağı dışarı attı Fenerbahçeli futbolcular. Fakat Miha Zajc suratına hayli sert gelen top yüzünden yerde yatarken rakip futbolcular aynı hassasiyeti göstermediler. Dolayısıyla gözünün önünde gerçekleşen bu durumu görmezden gelen Mete Kalkavan da, duyarlı davranmayan futbolcu da, hakeme rağmen hesap sormaya yeltenen Mehmet Ekici de kusurludurlar bana göre ve hepsi de ayıp ediyorlar, kötü birer rol model oluyorlar ne yazık ki.
‘’Bu nasıl sevgi!‘’
Fenerbahçe 4 Nisan'da "Fener Ol" kampanyasını başlatıyor. Koca bir çınarın bu duruma düşürülmesi gerçekten de içini acıtıyor insanın. Ve maalesef Galatasaray ve Beşiktaş da dahil diğer kulüplerimizin içinde bulunduğu durum da pek farklı değil. Hatta Eskişehirspor, Gaziantepspor, Samsunspor gibi daha beter durumda olan kulüplerimiz de mevcut ne yazık ki.
Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok, maalesef yöneticiler kulüplerimizi bu uçurumun başına getirip bıraktılar. Tamam, dernekler yönetmeliğine göre yönetmenin de kulüplerimizin elini kolunu bağladığı bir gerçek. Ancak unutmayalım ki, rahmetli İlhan Cavcav da aynı yönetmelikle Gençlerbirliği'ni uzun yıllar yönettiği halde bir gün dahi kulübünü dara düşürmedi, zarara uğratmadı.
Oysa kulüplerimizi yönetenler "Renk aşkı" iddiasıyla yola çıkıp başkan ve yöneticilik yaptılar. Dahası hemen hepsi de kendi işlerinde, şirketlerinde başarılı olmuş insanlar. Ama ne yazık ki, gelenler gidenleri arattı ve devraldıkları borcu ikiye-üçe katladılar, merhum Süleyman Seba gibi istisnalar dışında.
Sayın Ali Koç önemli tespitler yapıyor, doğru reçeteler öneriyor. Başlatacağı kampanyadan muzaffer çıkarsa Fenerbahçe resmen ayağa kalkacak, o lanet 3 Temmuz sürecinin de işin içine girmesiyle devasa hale gelmiş yükünden önemli ölçüde kurtulacaktır.
Lakin Sayın Ali Koç da yanlıştan dönmeli, Fenerbahçe'ye zarar vermiş kişi ve davranışlardan uzaklaşmalı, bunun ilk adımı olarak da Damien Comolli'yle yolları ayırmalıdır bence. Elbette hadsizlik yapamam, kimseye işini öğretmeye yeltenemem. Ama getirdiği hoca ve yaptığı tüm transferlerle kocaman bir düş kırıklığı yaratmış birinin hala Fenerbahçe'nin geleceğinde söz sahibi olması da aklını tökezletiyor resmen insanın.
‘’Yasak değil, rekabet!‘’
2020 Avrupa Şampiyonası adına Arnavutluk'la oynadığımız gurup maçındaki ilk rendavumuzdan net bir skorla galibiyetle ayrıldık. Sayın Şenol Güneş ve öğrencileri büyük olasılıkla özgüven kazanmışlardır deplasmanda gelen bu 3 puanla.
Maçı izleyenler görmüştür mutlaka, karşılaşma boyunca en dikkat çekici performansı Mahmut Tekdemir ile Okay Yokuşlu sergilediler. Elbette, bu tespitim Mert Günok, Merih Demiral, Kaan Ayhan, oyunda kaldığı sürece Emre Belözoğlu ve diğer futbolcularımızın istek ve sorumluca mücadelelerini küçümsediğim anlamına gelmez. Çünkü, hemen her futbolcumuz mücadelen ve sorumluluk almaktan kaçmadı, katkı sundu gücü ve yeteneği el verdikçe. Ancak Mahmut Tekdemir, Okay Yokuşlu ve Hakan Çalhanoğlu'nun sonucu tayin edici performans ve iradelerinin altının çizilmesi gerektiğine inanlardanım ben.
Hiç şüphe yok ki, Mahmut, Okay ve Hakan'ın bu seviyelere ulaşan performanslarında en büyük etken üçünün de önemli futbolcuların yeraldığı takım ve liglerde rekabete girmesi ve rekabetin stres ve zorluk derecesinden yılmayan bir irade höstermeleridir kanımca.
Demek ki, yabancı sayısının çokluğunun gençlerimizin gelişmesini engellediği bir şehir efsanesiymiş. Hayır, yanlış anlaşılmasın, bunu söylerken ülkemizde altyapıya gereken önemi verilmediğini inkar etmiyorum. Maalesef, ne yazık ki, altyapıya, eğitime hem de her alanda gereken önemi vermiyoruz yıllar yılıdır.
Ancak, bu eksik ve yanlışımızı yasaklar, sınırlamlar getirerek, çocuklarımızı rekabetten kaçırarak gideremeyiz her halde. Kaldı ki, genç futbolcularımız Hagi, Alex, Sosa, Roberto Carlos'tan zarar değil ancak iyi şeyler öğrenir her halde.
Açıkçası inancım odur ki, rekabetten değil ama yasaktan zarar gelir. Kaldı ki, akvaryumda yetiştirdiğiniz balık asla denizlerde ayakta kalamaz. Bu gerçeği de her kesten önce "Serbest Piyasa Ekonomisi"i savunanlar kabul etmek zorundadırlar.