‘’Yetenek farkı‘’
Bakmayın siz ülkede oynanamayan futbolu cilalamaya çalışan dile! Maçların büyük bölümü izleyene acı vermiyorsa da ciddi anlamda zaman kaybı... Dün akşam İstanbul’da ilk devre boyunca bir kaç kırık dökük Beşiktaş hücumunun dışında pek bir şey izleyemedik. Altay'ın bir şey yapacağı yoktu zaten. Sanırım onların oyun planı, "Bırakalım Beşiktaş kendine birşey yapsın" olmalıydı. Ghezzal'ın Kerem Kalafat'a yaklaşmamasından doğan açığı dahi çalıştırmaya üşenir gibiydiler! Beşiktaş ise devre boyunca De Souza/Necip üzerinden kurmaya gayret ettiği oyunlara Alex Teixeira, Kenan Karaman ve Ghezzal'dan destek bulamayınca öndeki Güven’in çırpınışları da nafile gayretin ötesine geçemedi. Böyle söylediğime bakmayın De Souza ve Necip de diğerlerinden farklı değildi! Zaten hücuma niyeti olmayan Altay karşısında bu ikilinin de "yapacağı çok şey yoktu!" Bize de "Bekle ki ikinci devre bir şeyler olsun"un dışında bir şey kalmadı.
Golden sonra Altay çözüldü
Ancak ikinci devre de ilkinden farklı sürmezken 63. dakikada garip şeyler oldu. Vida ve Pinares'e sarı kart çıkan pozisyondan önce başlayan "horoz döğüşü"nde alan savunması içinde Vida'ya "adam adama" yapan Altay savunması kart sonrası karar değiştirip bu kez Welinton’ı "adam adama" almaya karar verdi! Kısa süre önce golü arayıp kıl payı kaçıran Vida da "Madem böyle yaptınız golü atayım bari" yaptı! Ardından Altay "çözüldü". Öyle ki, halsiz görünen Beşiktaş bile maçı farklı kazanabilecek kadar pozisyon yarattı/buldu. Oyun, futbol oynamaktan çok "yetenek" farkının belirlediği bir hâl aldı
İki takım da bitkindi
Dün akşam gerek koşu kalitesi gerek pozisyonlara verilen reaksiyonlarda açık seçik görüldü ki, iki takım da bitkindi! Bu atletizm seviyesinden "izlenir oyun" beklemek zaten büyük lüks olur. Demiştim ya, "Altay Beşiktaş’ın kendisine bir şey yapmasını planlamış olmalı" diye... İşte o plan uzatmanın sonunda az kalsın devreye giriyordu, girmedi! Maç bitimi kendime sordum; "Ghezzal ile Teixeira ünleri dışında Beşiktaş oyununa ne katıyorlar acaba?"
‘’Hareketli ve dengeli‘’
Maçın hareketli olacağı kesindi ama dengeli olacağı şüpheliydi. Öyle de oldu. Beşiktaş maç başında topu eline geçirdiğinde oyunu istediği gibi kurguladı. Ancak ilk devre ortasına doğru Adana Demirspor orta sahayı her kolay geçtiğinde Beşiktaş büyük sıkıntı yaşamaya başladı. Üstelik savunma önünde ülkenin iyi sayılan ikilisi Atiba/Necip olmasına rağmen! Gelin görün ki aynı Atiba, içeri dönüp golü zorlayacağına kenardaki Kerem Kalafat’a topu aktarıp asiste asist yapmış oldu! Özellikle devre sonuna doğru tempoyu istediği gibi yükselten Demirspor Balotelli’yi oyuna soktuğu pozisyonlarda ‘’Ha attı ha atacak’’ gibiydi. Atamadı! İkinci devre ilkine göre durgun başladı gibiyse de 55’e doğrau Demirspor oyunu yeniden Beşiktaş alanına yıkmayı başardı. Beşiktaş’ın 35 yaş ortalamalı merkez orta sahasının direnci kırılınca Gökhan İnler, Bjarnason, Vargas üçlüsü Balotelli ile Yunus’u pozisyona soktukça soktu. Ve maç Ersin Destanoğlu ve Demirspor arasında geçmeye başladı. Baskı Beşiktaş’ı büzüştürünce değil hücum etmek topu ele geçirmek bile onlar açısından müşkül hale geldi. Öyle ki Emirhan dışında topu hücuma taşıyacak mecali yok gibiydi. Ancak Demirspor’un da Balotelli ve Yunus dışında gol atıcısı var gibi görünmüyordu. Oysa seçeneği artıracak opsiyonları olsa maçtan belki de rahatça çıkacaklardı. Çünkü Beşiktaş uzatma dahil son bölümde çökmüştü! Nihayet iki stoper kornerde hücuma geldi de Samet, Demirspor’un golünü attı.
Garip gelmiyor mu?
Sonuçta, izlenirlik ve heyecan açısından ülke ortalamasının üzerinde bir maç izlemiş olduk. Son iki not... İki genç, Rıdvan Yılmaz ve Kerem Kalafat’ın sakatlıkları nasıl açıklanmalı? Bu gençlerin antrenman seviyelerinin 30 yaş üstü oyunculara göre düzenlenmesinin payı var mıdır acaba? Kim ne derse desin bu VAR tuhaf bir sistem! Mario Balotelli verilmeyen golü atamasa Matias Vargas sarı kart görmeyecek. Keza Samet iptal edilen golü ‘’Attım’’ sevinciyle formayı çıkarınca bir diğer kart! Size de garip gelmiyor mu?
‘’Elbette kaleci Altay‘’
Günümüz futbolunda maç, orta sahada kazanılıp orta sahada kaybediliyor. Bu nedenle takımların orta saha savunmacıları pek göze görünmeseler de kritik önemdeki oyuncular oluyor. Dün akşam ilk 20 dakika Fenerbahçe’nin yaşadığı büyük sıkıntının nedeni bu oyuncu/oyuncuların yokluğuydu. Gustavo, İrfanCan ya da Ozan Tufan’dan en az birinin zorunlu yokluğunda taç atışından gelen topu onca pasa rağmen savunamamaları bu eksikten kaynaklanıyordu. İlk devre kaleci Altay Bayındır maçın kopup gitmesini engelleyen en önemli oyuncuydu onlar adına. Ferdi Kadıoğlu’nun ters kanatta Pelkas’ı bulduğu pozisyona kadar etkisiz kalan Fenerbahçe bu dakikadan sonra Giresun’un geriye büzüşmesiyle oyunu ele aldıysa da sürdüremedi.
Şaşacak az insan vardır
İkinci devre oyun değil ama Giresun’un yapabileceklerinin sınırı belli olunca bu kez oyuncu farkı belirleyici olmaya başladı. İki hücumcu değişikliğinin birinden de gol geldi… Ama ne gol! Yediğine benzer bir ev sahibi savunma düzensizliği içinde buldu galibiyet golünü Fenerbahçe.. Ve karşılaşma da süratle ülke vasatına döndü. Gerçi önünde olanlar da ‘’yapanlar’’dan çok ‘’fırsat verenler’’in çaresizliğinin ürünüydü ama ülkede bu duruma şaşacak az insan vardır sanırım. Yine çoğu maçta olduğu gibi ‘’oyun’’dan çok ‘’beceri’’nin - ya da becerememenin (!) - neticelendirdiği bir maça daha şahit olduk. Becerililerin başında elbet Altay Bayındır vardı.
‘’Doğaçlama tur‘’
Dengesiz, başıbozuk dolayısıyla ‘"doğaçlama"’ diye adlandırılan maçlar uzaktan zevkli görünür! Çünkü top bir o kalede bir bu kalededir! Oysa atletizm/antrenman merkezli oyun, daha çok pozisyon bulup daha az pozisyon verme ilkesi üzerine kuruludur. Maçın ilk devresinde Göztepe daha düzenli, Beşiktaş ise para/marifet parametresine ilkesi gereğince doğaçlamaya daha yakındı. Peki ama bu düzensizlik neden kaynaklanıyordu?
Bence, Beşiktaş’ın bir sonraki sezon için şimdiden kurguladığı düzen, yönetim/yazar/yorumcu ekseninde hegemonik bir ilişki oluşturmuş bu da Önder Karaveli’nin elini kolunu bağlamış görünüyor. Ne yazık ki Karaveli de bu duruma gerektiği gibi itiraz edip irade koyamıyor. Kerem ve Rıdvan’lı "gençlik oyunu" ön taraftaki tanıdık şöhretlilerle emilip, söndürülüyor! Hafta boyu Ghezzal/De Souza/Larin’in yokluğu üzerine kurulan kazanamama gerekçesi dün yine boşa çıktı. Ama kazanan her koşulda sadece ‘’sonucu analiz edenler’’ değil mi? Şaşırmayın, yine öyle olacak! Çok açık, Beşiktaş ‘"saha"da teknik ekibin yönetiminde gibi görünmüyor.
Oysa Göztepe tamamen yedek kulübesinin önündeki iradenin elinde gibi. Bu vasat maçta Nestor El Maestro alan/plan/düzen oyunundan iyi örnekler verdi. Nihayet maçın kritik anlarından 79. dakikaya gelinmişti ki Ghezzal topu Larin’e atacağına "faydasız"a attı. Bitime bir iki kala da Beşiktaş kalecisi Ersin rakip santrfor Ndiaye'nin şutunu kurtararak takımını uzatmaya taşıdı.
Uzatmada oyun renklendi
Uzatmada Karaveli savunmayı üçleyince oynanamayan oyun renklendi! Durum iyice garipleşti! Sanırım Pjanic, Texeira gibi bazı oyuncular yapabileceklerinden daha büyük anlam ifade ediyor hoca ve taraftar için. İkinci uzatmada Beşiktaş maçı ele aldıysa da bu kadar gecikmenin nedeni soru işareti olarak ortada öylece duruyordu. Elindeki çeşitlilikle kazanabileceği maçı penaltılara kadar uzatmak sadece "tuhaf" olarak adlandırılmalı kanımca.
‘’Beşiktaş'a yetmedi‘’
’Üçlü savunma’’yla başlayıp orta sahayı sayısal olarak çoğaltmış olsa da Pjanic’le oyunu hızlandıramayan Beşiktaş’ın ilk devre boyunca etkili olduğu söylenemez. Aksine defans arkasına atılan toplarda sonuçlanmasa bile ciddi sıkıntı yaşadılar. İkinci yarı başlangıcı da farklı değildi. Oysa Necip savunma önüne Rosier de dörtlüdeki bölgesine dönmüştü ancak değişen bir şey olmadı. Arkaya atılan top sıkıntısı sürdü gitti Beşiktaş’ın. Ne Pjanic ne de Teixeira’nın tempoya katkı verme niyeti olmayınca Can ve Emirhan da ister istemez ‘’görünmez oldu’’ ve Ghezzal, Larin ile değiştirildiler. Ancak kendi alanını doğru kapatan Antalya bu değişikliği de pasifize etmeyi başardı. Beşiktaş için geriye sadece duran top kalmış görünüyordu, o da olmadı. Nihayet 80’den sonra Beşiktaş ‘’maçı başlatmış’’ olsa da bu kez süre yetmedi! Üstüne bir de Pjanic ne yapıp edip kendini attırmayı başardı!...
Birkaç not vererek bitirelim...
*Sadece becerili diye gelir gelmez oyuncuları sahaya gönderen ‘’teknik adam’’a şüpheyle bakarım! Kim, kiminle hangi oyunun antrenmanını yapmış ki sahada onu tatbik edecek? Takımın 1/3 yeniyse bu, ‘‘Antrenman ve tekrar o kadar da önemli değildir’’ anlamına gelmez mi? *Öğrenme süreçlerini kısaltmak için Rıdvan gibi genç oyunculara olur olmaz orta yapmamayı öğretmek gerekiyordu alt yaş gruplarında. İlke belli; ‘’En iyi top, takımda kalan toptur’’. *Korner atışlarında bütün takımı ceza sahası içine toplayınca topu kapmış bile olsanız çıkmak mümkün olmuyor ve top yeniden rakibe geçiyor. Buna da çözüm bulmalı teknik adamlar...
‘’İşin tadına varmak yeter‘’
’Mahalle baskısı’ sonuç vermiş Galatasaray kalesine Fatih Öztürk geçmiş. Bunun etkisi mi, maçın büyüklüğünün getirdiği motivasyon mu, liderin çekingenliği mi yoksa hepsi birden mi bilinmez ama ilk 30 dakikada Galatasaray ligde sezonun en yüksek eforuna çıktı desem yeridir! O kadar aksiyon içinden de bir penaltı golü çıkarmayı başardılar nihayetinde. Peki Trabzon? İki yeni oyuncusu, Visca ve Puchacz ile daha çok neyi, nasıl yapması gerektiğini bilmiyor gibiydi ilk yarı! İyice geriye büzülmüş, bir şey bekliyor ama ne beklediğini bilmiyor şaşkınlığındaydı. Ancak ikinci yarı Siopis ile Ahmetcan’ın oyuna girmesini ardından enteresan biçimde roller tersyüz oldu. Sahaya yayılıp topa hakim olma konusunda Galatasaray ilk devre ne yaptıysa Trabzon ikinci devreye ondan daha fazlasını yaparak başladı. Şaşkınlık sırası ev sahibindeydi. Ne oyunu soğutabildiler ne de rakibe temas edebildiler. Trabzon maça el koydu ancak rüzgar 70’i bulmadan tekrar dindi. Domenec Torrent önde top alıp top tutabilen dahası sahada aldığı pozisyonla geriden oyunun kurgulanmasına ön ayak olan Babel’i oyuna sürdükten sonra Galatasaray ilk devre güvenine yeniden ulaştı.
Marcao'nun acemiliği
Ancak bilinir, bizde ’Konsantrasyon’ sık kullanılır. Boey’in sakatlığı sırasındaki duraklamalar, beklemeler takım algısını bozmuş olmalı ki, sağ tarafı yine unuttu Galatasaray. İşe birazda Marcao’nun acemiliği bulaşınca top şut için düşebileceği en iyi oyuncunun vuruşuna düştü; Bakasetas! Devamında yine bizde pek gözde bir gerekçe olan, ‘Taylan’ın basit hatası’nda bu kez Visca maça noktayı koydu. Uğurcan’ın özel etkisi de devreye girince Trabzon aslında gerçekten oynadığı değil de Galatasaray’ın fırsat tanıdığı anlarda koparıverdi maçı. Peki ne oldu da iki takımdan biri ilk diğeri ikinci devre oynamayı unuttu! Kendi yaptıklarından daha çok rakibinin yapamadıklarının belirlediği Süper Lig’de Trabzonspor artık yolu tamamladı dersem yanlış olmaz. Bundan sonra sadece eğlenmeye bakıp, işin tadını çıkarmaya çalışmaları bile şampiyon olmalarına yetecektir.
‘’Çekingen futbol; vasat oyun‘’
Soğuğu anlayabiliriz ancak soğuğu aşmanın bildik yollarından biri de ‘’hareket ve tempo’’ dur. Ancak Malatya tüm saha içi varlığıyla kendi ceza sahası önüne yığılınca ilk devre boyunca maçın izlenme seviyesi hep ‘’soğuk’’ kaldı. Beşiktaş, maçı kazanmak istediğini belli ediyordu ancak birkaç kırık dökük pozisyonun dışında akın sürekliği sağlayamadı. İçeri sızmanın yollarını da bulamayınca ilk devre boyunca ağırlıklı olarak ortaların getireceği karambollere bel bağladı. Devre, eskilerin deyimiyle ‘’sıkıcı bir orta saha mücadelesi’’ olarak devam ederken belki sadece Mustafa Eskihellaç’ın direkten dönen topu izleyenlere ‘’Burada birileri futbol oynuyor’’u hatırlattı.
Ülke normallerine dönüldü!
Tuhaf olan şuydu; son dönemde ‘’öz kaynak’’ anlatısını en çok kullananlardan Beşiktaş’ın biraz puan kazanıp üstlere tırmanınca yaş ortalamasında süratle ‘’ülke normalleri’’ne dönmüş olması. Hal böyle olunca takım, ‘’enerji’’den yana da düşük göründü! Oysa yeni döneme ilerici bir tarz ve dille girmişlerdi. Bu ülkenin savunmayı değil ‘’güvenliği öne alan’’ oyunlarının sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz. Gençlerin bilgiyle donatılmış yaratıcı enerjileri tam da bu tarzın panzehridir. Beşiktaş dahil ülkenin ihtiyacı bunadır. Bu rotadan sapmamak idealdir. Nihayet 59. dakikada paslarla ceza yayı üzerine gelip Atiba’nın Batshuayi’yi pozisyona sokmasıyla ‘’maç başladı’’.
İki takıma da yaramadı
Bir dakika sonra da Batshuayi’nin ön alan baskısının getirdiği taç atışının ardından golü buldular. Ardından ligin dibindeki Malatya oyunu en azından savunma anlamında dengeledi ve 82’de penaltıyı da aldı. Ancak nedense, VAR’ı bile bile bazı futbolcular bu pozisyonlarda kart görebiliyor! Bu da başka bir tuhaflık! Devamında gol aramaya çıkan Beşiktaş, arka alanı boş bırakınca Malatya aramadıklarını dahi bulmaya başladı ancak sonuç çıkmadı. Neticede bu beraberlik iki takıma da yaramazken ‘’çekingen ve kontrollü’’ Beşiktaş, lig başındaki ‘’vasat oyun’’larına bir yenisini eklemiş oldu.
‘’Seçenek bırakmadı‘’
Tempo arama zahmetine katlanmayan, bunun için gereken atletizme burun kıvıran ligimizin sıradan ilk yarılarından biri… Düşüne taşına oynadıkları için bir türlü oyuna hız/ritm kazandıramayan iki takım karşı karşıya. Tüm ilk devre Rıdvan Yılmaz ile Emre Mor karşılaşması içinde geçti desem yeridir. Düşünün Rıdvan savunmacı Emre hücumcu ancak savunan sürekli Emre Mor oldu! Beşiktaş diğer kanadı, yani Rosier / Ghezzal hattını kullanma konusunda ise hayli "tutumluydu!" Oysa paranın büyüğünü de buraya harcamışlardı!
Tempo yorgunluğa yol açıyor
İkinci devre başında Beşiktaş hücum alanında biraz daha fazla görününce oyun da önce alan olarak sonra ilk devreye göre pozisyon olarak "zenginleşti". 65 sonrası Beşiktaş fizik açıdan gözle görülür biçimde oyundan düştü. Bundan sonra Karagümrük geldi ancak Josef De Souza korumasında "sabit oynayan" Vida ile Necip tandeminin organize ettiği savunma şut dışında rakiplerine seçenek bırakmadı. Gerisi de Ersin'e kldı. O da genellikle kurtarıştan öte üzerine gelen toplarda hata yapmayınca Karagümrük baskılı göründüğü devreden gol çıkaramadı.
Beşiktaş açısından önemli bir eksik açıkça göze battı! Bir parça tempo süratle yorgunluğa yol açıyor. Bu da Önder Karaveli öncesi antrenman programına dair ciddi soruları beraberinde getirmeli sanırım. Beri yandan, uzatmalardaki Karagümrük’ün penaltı beklentisi de ülkenin en büyük takıntısı olan "hakeme itiraz"ı br kez daha gözümüze soktu! Türkiye'eki stadyumların en uzak yedek kulübelerinden birinin önündeki Karagümrük'n "teknik sorumlusu" Volkan Demirel, gördüğünü zannettiği pozisyona itiraz ettiği için ikinci sarı karttan ihraç edildi. Demirel ilk sarı kartı da taç atışına itirazdan almıştı! İronik değil mi?









































