‘’Vasatın altı‘’
Beşiktaş maçların ilk yarılarında genellikle topla oynayan taraf olsa da kapanan savunmaları açmaya muvaffak olamıyor. Bu durumda mecburen öne gelen savunmanın arkada bıraktığı boşluklar da rakiplerin gözlerini diktiği alanlar oluyor. Çünkü Beşiktaş savunma hattı hızlı çıkışlara yakalandığında dağılıyor. Dün ilk devre Alanya kalesinde tehlike yaratamadan biri gol, biri ofsayt biri de kaleci Ersin’de kalan üç rakip hücumunda savunma bloğu benzeri dağılmalar yaşadı.
Alanya ritmi belirledi
İkinci devre gelen Sergen Yalçın değişiklikleriyle hareketlenir gibi oldu Beşiktaş. Ama yine fırsatları yaratıp, kullanamayan Alanya'ydı. Ardından ikinci bölgesinin başına kümelenen Alanya maçın ritmini belirleyince bir ara parlar gibi olan maç da genel durağan haline döndü. Fırsat kollayan Alanya son dakika golüyle maçı kazanmayı bildi.
Peki ya, bunca gösterişli oyuncu transfer edip ülke vasatının bile altında kalan Beşiktaş? Hani Milli Takım arası çalışmak için fırsattı ve dinlenmiş, yenilenmiş olarak dönecekti takım? Olmadı demek ki!
Harcama sıradanlık için mi?
Sonuçta ülke ortalamasına selam duran, tempo varmış gibi yapmaya çalışan iki takımın maçını izledik. Sezon içinde bunlardan onlarca izliyoruz. Bu kadar harcama, bu antrenmanlar bu plansızlık bu sıradanlık için mi?
Ve sonsöz… Konu ne olursa olsun hakeme itiraz etmenin 'Ata sporu' olduğu ülkemizin kısa bir özetini izledik dün akşam! Her oyuncu her durumda lehine ya da aleyhinde, hakemi çevreledi! Yetmedi, ilk devre sonu saha içine girdi Bülent Korkmaz. Ve sarı kartı aldı. İtiraz sonuç veriyorsa ya da sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorsa itirazını neden sürdürmedi acaba?
‘’Sempatik milli takımın dönüşü‘’
Sadece grubun değil Avrupa’nın en zayıf takımlarından birine karşı gereksiz bir acelecilik, telaşla başlandı maça. Sanırım 'Bol gollü galibiyet beklentisi’ydi baştaki telaşın nedeni. Maçın ilk devresi de gösterdi ki, Cebelitarık gibi en zayıf bellenen takım bile ceza sahası önü ve içinde savunma yapma konusunda 'Tutarlı’ olabiliyor. Öne gidecek fikir ve pratikleri olmadığından bu keşif savunma ezberinin 10 ya da 11 kişi olmasının önemi yok. Ancak bizim açımızdan sorun şuydu ki; rakibin savunma merkezinden atacağımız goller için ortalayıp, durduk ilk devre boyu ilk gole ve kırmızı karta kadar. Sonra 'Hayat doğru yolu gösterdi' ve merkezden yapmamız gerekenleri yaptık ve maçı rahatlattık. Bu grupta daha rahat ilerleyebilirdik ama bu da iyidir. Şimdi gruptan çıkmak için kaldık son maçlara.
Şimdi gelin bu sıkıntılı serüvenin son maçı öncesi hep birlikte düşünelim. Acaba bazı 'Gedikli oyuncular’ olmaksızın farklı bir oyun oynayarak, bu grupta kendi göbeğimizi kendimiz kesemez miydik? Görülüyor ki, kesebilirmişiz. Ve buna bağlı olarak Mircea Lucescu döneminde 24.5 yaş ortalamasına düşürülen sempatik takımın neyi vardı ki, yaş ortalamasını yükselterek hem sempatiyi kaybettik hem de hedeflere ulaşmakta zorlanır olduk.
‘’Stres kat sayısı iyice arttı‘’
Kaybetmesi durumunda puan farkının 10'a çıkacağı bilinciyle sahaya çıkan Beşiktaş, ilk devre boyunca öne oynamayı sürdürdü. Pjanic’in örgütlediği hücumlarda oyunu rakip alana yığan Beşiktaş’ta Güven ile Larin’in arayışları iki önemli engelle takıldı; Hüseyin Türkmen ve Uğurcan. Bu iki oyuncunun katkıları Trabzon’u maçta tuttu. Savunma güvenliğini öne alan Trabzon’un ilk planı ise Beşiktaş’ın arka alanında boşluklar oluşturmaktı. Bakasetas’ın erken çıkmış olması Trabzon’un oyun ezberlerini ciddi anlamda sekteye uğratsa da Pjanic paslarına nazire yaparcasına karşılık veren Hamsik’in derin pasıyla Abdülkadir’le gole ulaşmayı bildiler.
70’lere doğru oyun düştü
Maçta ikinci devre de değişen bir şey yoktu. Beşiktaş yüklendikçe oyunun boyu Trabzonspor ceza sahası çevresine doğru iyice kısaldı. Bir şeyler oldu olacaktı ama en öngörülemez yerden, hatalı geri pasından buldu golü Beşiktaş. Ancak 70’lere doğru Beşiktaş oyunu düşmeye başlayınca maç iki takım için de ‘’beraberlik’’ dengesine oturdu. Maç bitimine yakın tıpkı ilk yarı sonunda olduğu gibi genç Serkan Asan ile Beşiktaş’ın arka alanında geniş bir boşluk oluşturan Trabzon gole yaklaştıysa bile bu kez olmadı!
Fark kaygısı...
Maçı ‘’10 puan fark’’ kaygısıyla kazanmaya şartlanmış Beşiktaş uzatmanın son dakikasında sabırla ve tüm oyuncularıyla gol aramaya çıkınca Trabzon’un beklediği fırsatlardan biri daha oluştu ve ikinci devrenin bu ikinci ikramını geri çevirmeyip, maçı kazandılar. Neticede maçın zorluk derecesi düşünüldüğünde Trabzonspor lig için kredi notunu yükseltirken Şampiyonlar Ligi şaşkın ve yorgunu Beşiktaş’ın stres katsayı da hayli arttı.
‘’Defteri kapattı‘’
Ülkemiz başta hakem tartışmaları olmak üzere futbol münakaşalarının çorağında debelenip dururken ‘’Şampiyonlar Ligi başka bir seviye’’ olmaya devam ediyor. Dün akşam buna bir kez daha şahit olduk! Sporting, oyunu sükunetle kurgularken yönünü değiştirmede tam tersi, son derece seriydi. Ağırlıklı olarak sol kanattan tasarladıkları oyunu sağ kanatlarından sonuçlandırdılar. İlk 15 dakikadaki sonuçsuz kalan iki kritik atakları da böyleydi devamı da. Beşiktaş’ta ise sorun Rıdvan gibi görünebilir. Ancak Josef, Atiba, Mehmet Topal gibi ülke ölçeğinde savunmacı görünen orta sahanın geçirgenliğini göz ardı etmeyelim.
Problem çözülemedi
Rakibin gerek pas gerek bireysel olarak top kullanma hızı bu üçlüyü paralize edince ne savunma ne hücum mümkün olabildi. İlk devre iki cılız atak o kadar. Bu kez ilk devre kornerlerin hem oluşması engellenmiş hem de kullanılan iki korner etkisiz hale getirilmişti ama ya ‘’akan oyun’’? Onca savunmacı isme rağmen bu probleme çözüm bulunamadı. ‘’Şampiyonlar Ligi seviyesi’’ni anlayabilmek için ‘’yetenek’’ten öte daha örgütlü oynayan takımların gücünü anlamak gerekiyor.
‘Kendi seviyemiz...’
Her maçın her turnuvanın ayrı hikayeleri vardır. Beşiktaş bu defteri kapattı. Şimdi cumartesi akşamı bu kez Trabzon maçı ile ülke içi hikayesinin peşine düşecek. Bu maçın travmatik sonuçları olup olmayacağı ise cumartesi akşamı belli olacak. Bakalım onlar için işler ‘’kendi seviyemiz’’de nasıl ilerleyecek?
‘’İşin kolayına kaçmak!‘’
Her kararında hakeme itiraz etmenin ‘’ata sporu’’ olduğu ligimizde puan cetvelindeki yeri ‘’büyük’’ sahada olan biteni ‘’küçük’’ bir maç daha izledik! İlk 15 dakikadaki görece Hatay baskısı Beşiktaş’ı paralize etmeye yetti. Pozisyon vermekle kalmadılar, golü de yediler. Öyle bir gol ki, bir takım ‘’çıkarken nasıl yakalanır’’a örnek olacak nitelikte. Bir anlamda Vida ile oyun kurmaya çalışmanın faturası!.. Sakin kalan Hatay ilk 15 ila 40-45 arasında rakip defansta hem boşluk yarattı hem de o boşlukları kullandı. Sonuçlandıramadı ama kullandı. ‘’Maç da esasen bu bölümden ibaretti’’ dersek yanlış olur mu bilmem! Beşiktaş’ın dişe dokunur tek atağı ise ilk yarı sahada görünmeyen Ghezzal‘ın ters kanattan kesmeye çalışıp kaleci Münir’in çıkardığı top olması ‘’futbol ironisi’’ sayılmalı.
Değişiklikler can suyu olmadı
Sanırım ülkemiz uzun süre sadece stoper ve kaleci yetiştirebilecek... Kıymetlerini bilelim. Fatih Kurucuk ile Burak Öksüz’ün Hatay’ın gerek bu maç gerekse ligdeki yeri konusunda katkıları yadsınamaz. Elbette onları yükselten eski ‘’şampiyon stoper’’ Ömer Erdoğan katkısını ihmal etmeden. İkinci devreye bırakılan değişiklikler de Beşiktaş’a can suyu olamadı. Ceza sahasına giremeyince orta yapma hastalığına yakalanan hücumlar sakin Hatay savunmasında erirken Camara ile karşı karşıya kaçıran da Hatay oldu.
Neden bu kadar sakatlık var?
Hatay ligin oynama seviyesine göre ‘’iş bitiren’’ usulde oynamayı sürdürüyor. Ancak Beşiktaş’ın bu maçtaki performansını kadroda olamayan sakatlarla açıklamak işin kolayına kaçmak olur. Antrenman oynayacak olanı da takım da hazır tutmaktır. Beri yandan ‘’Beşiktaş neden bu kadar sakatlık yaşıyor?’’ sorusu da hâlâ ortada duruyor. ‘’Yanlış antrenman’’ diyen varsa da ‘’fırsat transferleri’’nin sakatlık risk analizine bakan var mı, sanırım orası da muamma!..
‘’Necip'in savunması‘’
Beklendiği gibi Moskova’da oynayıp kazandığı planı işletecekti Galatasaray. Üstelik Marcao’nun dönüşüyle... İlk 20-30 dakika temkin/kontrol oynayıp fırsat kollayacaktı. Tam da Fatih Terim’in istediği gibi ilerledi maç. Nihayet Beşiktaş’ın ceza yayı üzerini boşaltıp golü de buldular. Hafta sonu haberleri Batshuayi’nin son antrenman maçında 11 gol attığını “müjdelese” de maç içinde iki gol olacak pozisyonu kullanamadı golcü. İş Beşiktaş açısından “Pjanic dokunuşlu” düzende ilerliyordu. Arıyor gibi görünüyorlar ama savunma içinde eriyorlardı. Golü ise bu maç için çalışmış görünmedikleri yerden, bir Umut Meraş ortasından buldular. Muslera kalesinde kalsa o da olur muydu, bilinmez!
Aynı goller birbirlerine!
O çoğunlukla hor görülen Necip’in savunması Beşiktaş’ı baştan maçta tuttu. Yetmedi, ön direğe gidip Larin’e ikinci golünü de attırdı. Ama soru şu; bu ülke takımları Avrupalı rakiplerinden benzer golleri yerken birbirlerine aynı benzerlikteki golleri nasıl oluyor da atıp duruyorlar?
Skor dönünce...
Skor Beşiktaş lehine dönünce Galatasaray hücuma doğru genişledi ve Beşiktaş için fırsatlar da doğmaya başladı. Ancak özellikle ön alanda top tutma konusunda Batshuayi ile yeterince etkili olamayınca oluşan alanlar kullanışsız kaldı. Neticede karşılaşma, izlenirlik açısından ülkenin en önemli “ikinci maçları” olma seviyesine bir türlü ulaşamadı. Beşiktaş Necip, Ersin, De Souza başta olmak üzere takım olarak savunmada iyi hücumda ise ‘yeter’ seviyedeydi. Bu da maçı kazanmalarına yetti.
‘’İnönü'de bir hüzzam şarkısı‘’
Her şeyiyle tanıdık bir ilk yarı! İlk 10 dakikada sadece 'baskılı görünen' verimsiz bir Beşiktaş ve akabinde 13. dakika itibarıyla sakin kalıp alan kullanımı prensibiyle oynayan Sporting!.. Evet, maçın ilk devre gollerinin tamamı korner organizasyonundan geldiyse de Sporting’in geniş alan yaratarak oluşturduğu geometrik pas opsiyonlarına dikkat kesilmek gerek. Onları savunamamak Beşiktaş’ı çaresiz kıldı. Geçen yılın gösterişlisi Ghezzal’ı 'yok eden' Sporting, Pjanic’i de enterne etmeyi başarıp devreyi üç golle önde kapayınca maç 'şapka/tavşan denklemi'ne döndü. Türkiye’de o tavşan o şapkadan çıkabildiği için çoğu insan da yine çıkar sandı ancak… Ancak Sporting, özellikle Larin/N’Sakala üzerinden geldikçe sorunlar büyüdü.
Görülüyordu ki, çözüm yoktu
İş, Beşiktaş’ın yapacaklarından daha fazla onların yapamayacaklarıyla doğrudan ilgiliydi. Sporting sağlı sollu yüklendikçe sadece Ersin büyüdü! Ve beklenen 'tavşan' sahnedeki yerini alamadı. Sergen Yalçın’ın maç önü beklentileri gerçekleşmedi çünkü sanırım onları gerçekleştirecek çalışmalar yapılamamıştı. Yusuf Nalkesen şarkısındaki gibi, "Olanlar oldu geçti artık sen ne dersen de! Benim kadar suçlusun, suçlusun bunda sen de…"
'Milimetreye yenilmeyi sürdürüyor'
'VAR' diye yırtınan 'adalet heveslileri' için de bir son not… Teixeira'nın ofsayta takılan golündeki pas ve gol vuruşundaki inceliğin teknolojiye kurban edilmesi sineye çekilmiştir sanırım! 'Romans' yoksa, aşk yoksa, sevda yoksa insan ya da oyun olur mu? İnsan marifeti, kendi icadı olana, 'santimetre/milimetre'ye yenilmeyi sürdürüyor. 'Kesinlik' arzusu hepimizi yeniyor. Bu bapta oyundan geriye sadece 'bahis', 'kupon', 'handikap' kalıyor!
‘’Guldbrandsen maçı çözdü‘’
İlk devre gole rağmen beklendiği gibi 'ülke normalleri' nde geçti; durağan ve sıkıcı! Bekleyerek oynarken kaybettikleri enerjiden fazlasını top kapmak için harcadı iki takım da. Enerji hücum organizasyonlarına, dinlenme ise savunmaya ayrılmalıydı. Başakşehir hücumda Viscalı oyunlara muhtaçtır. Ki bu maçta da golü oradan buldular. Bazen, anlarsınız ama bu çözmeye yetmez. Bir önceki maçın ' özel oyuncusu' Güven devre boyu aradı durdu ancak neredeyse tek başınaydı. Beşiktaş ikinci devreye Güven/Oğuzhan/Atiba değişikliğiyle çıktı. Peki, ortadaki ikili bu maç için çıkacak kadar yetersiz ise forvet oyuncusunun yetersizliği hangi verilerle ölçülüyor? İkinci yarıyı tıpkı ilki gibi diğer kalecinin tercihi belirledi. 59'da 'oyunsuz'lukta dengede giden maç skorda da dengeyi buldu. Beşiktaş yüklenir gibi olduysa da sol tarafı koridor boyu çökünce Başakşehir' in son değişikliği olan Fredrik Guldbrandsen maçı çözdü.
Gecenin sorusu
Elini kaldıran savunma oyuncusu her zaman değilse bile çoğu zaman ofsaytı bozan oyuncu olabilir mi? Örneğin, dün akşamki ilk golde Vida benzeri!..
Maçın starı
Önce Emre Belözoğlu… 'UEFA pro lisansı'nın gereksizliğini hepimize bir kez daha kanıtladığı için! Sonra Guldbradsen, kenardan gelen oyuncunun maça nasıl etki edebileceğini gösterdiği için!..
Maçın olayı
Rosier'nin sarı kart aldığında pozisyonda Başakşehirli oyuncuların hakeme, "Bu da olur mu hocam?" demelerini beklemiyoruz kuşkusuz. Ancak benzer pozisyonda verilen Mahmut Tekdemir sarı kartı için en azından 'politik tutarlılık' açısından bu şiddette itiraz edilmemesini bekliyoruz!
Kısa mesaj
Çok gol aldatmasın… Bu kadar vasat futbol için bu denli hummalı transfer ve 'yabancı oyuncu sayısı' tartışmaya gerek var mı? Oyunun gerçek sorunu 'bilgi'… Maalesef çok az insan bunun kaygısını taşıyor, yaşıyor gibi görünüyor.









































