‘’Savunmacı ve savaşçı‘’
Kalinic, Obradoviç’in bu yılki stratejisi doğrultusunda yapılan bir transfer. Savunmacı, sert, agresif, savaşçı bir takım oluşturulmak isteniyor. Kalinic de bu kriterlerin hepsine sahip. Hücum kapasitesi sınırlı, kendi pozisyonunu yaratamayan, ama hücum ribauntları kovalayıp, potaya güçlü gidip ekmeğini taştan çıkarmaya çalışan bir üç numara. Bu tip bir oyuncu bonservis bedeli verilmeden de bulunabilirdi. Ama Kaliniç’in bonservis dahil üç yıllık maliyetinin 2 milyon Euro civarı olduğu söyleniyor. Eğer gerçekten böyleyse o yüksek bonservis bedeli kabul edilebilir.
Müthiş kariyer
2010-2013’te Vojvodina Novi Sad’da oynayan Kalinic, 2013-2014’te Radnicki’ye gitti. Burada dikkat çeken 2.02’lik forvet, geçen sezon Kızılyıldız Telekom’a geçti. Kızılyıldız Telekom’la başarılı bir sezon geçiren ve takımının Adriyatik Ligi, Sırbistan Ligi ve Sırbistan Kupası şampiyonluklarında büyük pay sahibi olan Kalinic, THY Avrupa Ligi’nde oynadığı 24 maçta 9,2 sayı, 3,9 ribaunt, 2 asist ortalamalarıyla mücadele etti. Kalinic, Sırbistan Milli Takımı’nın 2013 Avrupa Şampiyonası ve 2014 Dünya Şampiyonası kadrosunda da yer almıştı.
‘’Takımda ego yok‘’
Yıllardır Milli Takımlar’ı yaz döneminde takip ediyorum. Hep yıldızı bol, egosu yüksek oyunculardan kurulu ekiplerle yola çıktık. Evimizdeki iki turnuva dışında ise hep hayal kırıklıkları yaşadık. Egoları takımın önüne geçen oyuncuların da, büyük egolorı yönetemeyen teknik kadroların da, o teknik kadroları göreve getiren yöneticilerin de hatalarının bulunduğu şampiyonalar geçirdik.
Bu yıl ise bambaşka bir milli takımımız var. Sadece iki NBA oyuncumuz var. Furkan ve Ersan. Onlar da ‘ben büyüğüm’ havasında gezmiyorlar etrafta. Semih, Sinan ve Oğuz gibi tecrübeli isimlerle, altyapılarda şampiyonluklar yaşamış genç oyuncuların katılımı ile bir takım oluştu.
Başarılı olmak için herkesten fazla çalışmaları, herkesten fazla koşmaları, savunmada herkesten fazla sertlik yapmaları gerekiyor. Bunun da farkındalar ki, çok sert idman yapıyorlar, çok çalışıyorlar ve çok koşuyorlar şimdilik. Bütün bunlar hedefe ulaşmaya yetecek mi bilmiyorum ama en azından deneyeceklerine inanıyorum.
‘’Bizden başka ‘buy-out' veren yok‘’
Yıllardır en çok parayı harcayan, hem de boşa harcayan bir ülkeyiz. 15 yıl sonra Fenerbahçe Ülker gecikmiş bir Final-Four oynadı o kadar. Avrupa’da iddialı bir takım kurmak için bütçe önemli. Ama daha da önemlisi bu bütçeyi ne kadar doğru kullandığın. Parayı bol bulup, har vurup harman savurduk yıllarca. Bakıyorum, bizden başka transfer edeceği oyuncuya buy-out (bonservis) veren ülke yok gibi. Yakın zamandan bir kaç örnek vereyim. Efes, neredeyse ‘sıfır’ katkı aldığı Stanko Baraç’a 1.5 milyon Euro vermişti. Fenerbahçe Ülker, topal topal oynayan jübile hazırlığındaki David Andersen, Efes, Batista, yine Fenerbahçe çok az faydalanabildiği Luka Zoriç için tonla bonservis parası verdi. Şimdi Kaliniç’i alabilmek için 500 bin ile 1 milyon Euro arası bonservis pazarlığı yapılıyor. Kaliniç iyi bir oyuncu. Ama o kadar. Bu yoklukta neden bir oyuncu parası bonservise verilir anlamış değilim. Spanoulis’i alırsın, Printezis’i alırsın, Rodriguez’i alırsın, yani fark yaratabilecek birini alırsın anlarım. Ama Kaliniç ayarında bir oyuncu, aynı fiyata ama bonservissiz bulunabilir. Bunu bulacak olan da signor Gherardini...
‘’4'te 4 yaparız‘’
Euroleague’de tarihi bir sezon yaşayacağız. İlk kez 4 takımla birden Avrupa’nın en büyük kupasında yer alacağız. Bu, Türk basketbolu adına gurur verici bir durum. Ama asıl gurur takımlarımızın sahada elde edeceği sonuçlardan sonra yaşanacak. Son yıllara baktığımızda ilk turu hep firesiz geçtik ve Top 16’da üç takımla birden yer aldık. Bu yıl da 4 takımla birden Top 16 yapar, çeyrek finale en az iki takım, Final-Four’a da bir takım gönderirsek, başarılı bir sezon geçirmiş sayılırız. Daha ne Türk takımlarının ne de rakiplerin kadroları tam olarak şekillenmedi ama geçmiş yıllara, bütçelere ve kulüp geleneklerine baktığımızda bir öngörüde bulunabiliriz.
FENERBAHÇE ÜLKER
Fenerbahçe Ülker’in, son Euroleague şampiyonu Real Madrid’le beraber ilk iki içinde yer alacağını düşünüyorum. Bu ikiliyi son Eurocup şampiyonu Khimki zorlayacaktır. Kızılyıldız ve Bayern Münih’in ise dördüncü sıradan Top 16’ya son bilet için mücadele vereceğini düşünüyorum. Fransızlar yıllardır ‘en zayıf halka’ oluyorlar. Çok düşük bütçelerle mücadele ettikleri için bir üst seviyeye çıkamıyorlar. Euroleague’in neden ‘wild card’ı hâlâ Fransız takımlarına veriyor olmasını da anlamak güç.
ANADOLU EFES
Olympiakos her sene önemli oyuncularını kaybetse de bir şekilde zirvede olmayı başarıyor. Oturmuş düzen, sisteme uyacak yabancı transferleri, Spanoulis ve Printezis’in etrafında kurdukları kadro ile düşük bütçeye karşın büyük iş yapabiliyorlar. Anadolu Efes’in en kötü ihtimalle ikinci olacağını tahmin ediyorum. Milano her sene büyük yatırım yapıyor ama karşılığını alamıyor. Bu yıl da çok fark yaratacaklarını sanmıyorum. Laboral her sene ‘silbaştan’ yapıyor ama bir şekilde Top 16’ya da kalıyor. Bu grupta Cedevita ve Limoges’un dışarıda kalma ihtimali yüksek.
PINAR KARŞIYAKA
İlk kez Euroleague oynayacak olan Pınar Karşıyaka’nın en büyük handikabı tecrübesizliği ve takımı şampiyonluğa taşıyan oyuncularını kaybetmesi olacak. Transfer çalışmaları devam ediyor. Barcelona, Panathinaikos ve Kuban ilk üç için avantajlı. Maddi sorunları olan ve bir kaç yıldır tek Amerikalı ile mücadele eden Zalgiris, Karşıyaka’nın en büyük rakibi olacak. Zalgiris maçları Kaf Kaf için ana hedef olmalı. İç sahada, taraftar desteği ile alınacak bir kaç galibiyet, İzmir ekibini ilk yılında Top 16’ya taşıyabilir.
DARÜŞŞAFAKA DOĞUŞ
Darüşşafaka Doğuş da tarihinde ilk kez Euroleague oynayacak. Çok büyük bütçeleri var. Milko Bjelica gibi yanlış hamlelere rağmen kalan yabancıları doğru seçerlerse bu grupta şansları olabilir. CSKA Moskova grubun büyük favorisi. Maccabi de bu yıl önemli hamleler yaptı. Malaga, Darüşşafaka, Bamberg ve Sassari arasında dengeli bir grup oluştu. Ama Sassari’nin, oyun yapısı itibari ile Euroleague’de başarılı olması zor görünüyor. Daçka her ne kadar tecrübesiz olsa da coach Oktay Mahmudi ve Euroleague tecrübesine sahip oyuncularla yabancılık çekmeyecektir.
‘’Tam bir takım oyuncusu‘’
Zoriç gibi sıradan özelliklere sahip bir pivotu bir milyona yakın ‘buy-out’ vererek alan ve yıldız diye lanse ettikten sonra, bu yıl gönderen Fenerbahçe Ülker, Makedon Pero Antic’i aldı. 28 yaşına kadar çok dikkat çekmeyen Antic’in yıldızı Olympiakos’a gelmesi ile parladı. İki kez Euroleague şampiyonu olan Olympiakos’un önemli bir parçasıydı Antic. İvkoviç’in başlattığı, Bartzokas’ın devam ettirdiği sistemde görev adamı olarak oynadı. Spanoulis’in liderliği yaptığı takımda, diğer yabancılar gibi rol oyuncusuydu. Ama bu görevi başarıyla yerine getirdi. İyi şutör deniyor ama üçlük yüzdesi 30’larda kaldı hep. Vasatın altı denebilir. Olympiakos’ta genelde 4 numara oynuyordu. Atlanta’da pivot pozisyonunda da forma giydi. Sırtı dönük oyunu yok. Atletik özellikleri de yok. Ama çok kalın ve rakip uzunların arkasında durabilir. Savaşçı ve inatçı. Geçen sene bir hücum takımı olan Fenerbahçe’nin, savunma takımına dönüşme yolunda atılan adımlar olarak görebiliriz, Sloukas ve Antic transferlerini. Düzen oturursa, Antic o düzenin çalışan bir dişlisi olur. Ama bireysel olarak kendisinden çok fazla şeyler beklemek hayalcilik olur.
‘’Birinci unsur para!‘’
Türk basketbolu, bu yıl Euroleague ve Eurocup’ta ilk kez 4’er takımla mücadele edecek. 3 ekibimizin de Eurochallange’de yer alacağını düşündüğümüzde, Avrupa macerasına 11 takımla başlayacağız. 4 takımımız (B-Lisansı verilen Karşıyaka’yı da sayarsak) ‘wild card’la, yani özel davetle bu kupalarda yer alacak. Peki neden Türk basketboluna bu davetler geliyor. Birinci unsur tabii ki para. Avrupa ekonomisinin gerilediği şu günlerde Rusya ve Türkiye dışında ciddi paralar harcayan lig yok. İspanya’da Real ve Barcelona’yı dışarı aldığımızda diğer takımların bütçeleri, bizimkilerin çok altında. Hal böyle olunca, herkesin gözü bu coğrafya üzerinde oluyor.
Daha da gelişeceğiz
Genel bakıştan, özele dönüp takımlarımızın neden ‘wild card’ aldığına bakalım. Darüşşafaka Doğuş, tamamen finansal kriterler nedeniyle lige davet edildi. Salonu yok, taraftarı yok, ama parası var... Pınar Karşıyaka ise zaten Efes ve Fenerbahçe’yi eleyip TBL şampiyonu olduğunda Euroleague’de de olmayı da sonuna kadar hak etmişti. Ayrıca salonu, basketbolu bilen ve takımına sahip çıkan taraftarı, ‘Pınar’ gibi bir sponsoruyla lige davet edilmemesi büyük sürpriz olurdu.
Yukarıda olmaları lazımdı
Galatasaray ve Beşiktaş’a gelen Eurocup davetlerinden ise bahsetmeye gerek yok. Avrupa’nın en büyük ve köklü iki kulübünün, bence daha da yukarılarda olması gerekiyordu. Sonuç olarak paranın yanı sıra, yabancı kuralındaki küçük değişiklik bütün bir ligin çehresini değiştirdi. Bir senede takımlarımız 3 kupada birden son dörde kaldı. Birkaç yıl içinde, (menacer-coach müsrifliklerine, kötü yönetimlere rağmen), Türkiye Ligi ve kulüpleri daha da gelişim gösterecektir.
‘’Hırslı, atlet keskin şutör‘’
Fenerbahçe, Sloukas’tan sonra, Bjelica’nın yerini doldurmaya çalışıyor. En büyük aday İtalyan Luigi Datome... NBA’de istediği dakikaları bulamayan Datome’nin en önemli özelliği oyunun iki yönünü de çok agresif oynaması, pozisyonuna göre çok hızlı ve çabuk olması ve üç sayı çizgisinin gerisinden yüksek yüzdeyle şut atması...
Bjelica kadar saha görüşü ve oyun zekası yok belki ama bunu hırsı ve atletizmi ile kapatabiliyor. Vesely’i çok seven Fenerbahçe taraftarının gönlünü çabuk kazanabilecek karakterde bir oyuncu. Oyun kurucu yokluğunda Bjelica’nın organizasyon yeteneğine çok ihtiyaç duyuluyordu. Sırp forvet adeta ikinci bir oyun kurucu gibiydi. Datome’nin bu özellikleri eksik ama Sloukas ve Dixon’ın gelmesiyle, uzunların organizasyonuna ihtiyaç duyulmayabilir.
‘’Düzen oyuncusu‘’
Fenerbahçe’nin gündemindeki Kostas Sloukas, Olympiakos’la Euroleague şampiyonlukları kazanmış, sürekli gelişen bir isim. Avrupa’nın en iyisi olarak gösterilen Spanoulis’in yerine ve onunla beraber görev yaptı. Tabii ki bir Spanoulis değil ama son zamanlardaki Yunan guardlar gibi akıllı, saha görüşü olan, takım arkadaşlarına doğru pozisyonları hazırlayabilen bir oyuncu.
İvkoviç’in oturttuğu ve diğer Yunan coachların devam ettirdiği düzenin önemli bir parçası. Şimdi yıllardır alışık olduğu, kendini rahat hissettiği sistemden başka bir yere gelecek. Obradoviç’in Fenerbahçe’ye oynattığı oyun ile Olympiakos’un oynadığı basketbol arasında çok fark var.
Eski takımındaki kadar verimli olup olmayacağını zaman gösterecek. Beklentileri çok yüksek tutmamak gerekiyor. Sloukas çok yetenekli olmasa da zeki ve basketbolu çok iyi bilen bir oyun kurucu. Kazandığı para-performans dengesi nasıl olur bilemem ama Dixon gibi açık saha basketbolunu seven, zincir vurulmaya alışık olmayan bir oyun kurucudan sonra Fenerbahçe’nin ihtiyacı olduğu bir isim diyebilirim.









































