‘’Canınız sağ olsun‘’
Çok yetenekli ve umut vaadeden bir takımımız var. 18 yaş altı takımımız, Yunanistan’da ciddi bir performans sergileyip Avrupa Şampiyonası’nda finale kadar yükselmişti. Finalde ise rakip, bütün maçlarını kolay kazanan İspanya idi.
Milliler, her zamanki gibi oyuna çok konsantre savunma yaparak başladı. Mustafa ve Göktuğ’un basketleri ile öne fırlayan Türkiye, ilk periyodu 16-13, devreyi de 31-23 önde bitirdi.
İkinci yarıda da her şey kontrolümüz altındaydı. Her ne kadar düşük bir serbest atış yüzdesi ile oynasak da, rakibe hiç ritm vermiyorduk. İspanya, kendi basketbolunu oynayamıyordu. 25. dakikada geleceğin yıldızları arasında gösterilen Alperen’in basketleri ile farkı 10 sayıya çıkardık: 39-29. Ancak, maçı koparacağımız anlarda basit top kayıpları, İspanya’nın oyunda kalmasını sağladı.
Aldama’yı tutamadık
Rakip alan savunmasına döndükten sonra ise hücumda düzeni bir türlü oturtamadık. İspanya da, o ana kadar maçın suskun ismi Aldama ile iki üçlük bulunca, maç birden kafa kafaya geldi. Yine Aldama’nın sayıları ile geri düşmemize rağmen pes etmedik. Fakat son dakika içinde Adem Bona’nın yaptığı nizami bloğa çalınan faul ve ardından Garcia’nın geri pas hatasının görmezden gelinmesi, altın madalyanın İspanya’ya gitmesine neden oldu.
Pırıl pırıl gençler...
Coach Gökhan Güney ve takım çok iyi bir turnuva geçirdi. Şampiyonluğu da hak etmişlerdi ama olmadı.
Önemli olan madalya değil, bu pırıl pırıl gençlerin üst düzey oyuncu olabilmesi. Eğer bunu başarırsak, geriye dönüp baktığımızda kaybedilen bu finale hiç ama hiç üzülmeyeceğiz.
‘’Derrick Williams heyecan verici‘’
Geçen yıl Bayern Münih’e gelip ilk Avrupa deneyimini yaşayan yıldız forvet Derrick Williams’ın sayı ortalaması ve üçlük yüzdesi yukarıya çıkacaktır. Obra’lı Fenerbahçe, Final-Four’un her zaman en büyük adayıdır. Ama bu yıl De Colo ve Williams’la birlikte daha heyecan verici bir takım izleyeceğimiz kesin. En önemlisi, Fenerbahçe bu takımı kurarken Guduric’ten gelecek olan bonservis de düşünüldüğünde geçen sezondan daha fazla para harcamayacak.
Fenerbahçe Beko için en heyecanlı transfer dönemlerinden biri geçiyor. Son 5 yıldır Final-Four oynayan, 3 kez finale çıkan Sarı-Lacivertliler, ilk kez yıldız statüsündeki oyunculara yöneldi. De Colo transferinde de yazmıştım. Fransız yıldız, Obradovic döneminde takıma katılan tek ‘süperstar’ oyuncuydu. Daha önce ya gelecek vadeden ya da iyi ve takım oyuncusu diye nitelendirebileceğimiz isimlere yönelen Kanarya, bu kez gidenlerin yerini daha iyileri ile doldurdu.
Gherardini ve Obra’nın eseri...
Maurizo Gherardini ve Obradovic, sezon biter bitmez yoğun bir çalışma temposuna girdi. Sonunda da ortaya izlerken de çok keyif alacağımız bir takım çıktı. Green, Guduric ve Melli’nin yerine, De Colo, Westerman ve son olarak da Derrick Williams geldi. 2011 NBA draftinde 2. sıradan seçilen, ama kariyeri düşüşe geçen, Çin’den sonra geçen yıl Bayern Münih’e gelip ilk Avrupa deneyimini yaşayan yıldız forvet, konsantrasyonu, azmi ve mücadelesi ile tekrar çıkışa geçmek için kararlı olduğunu gösterdi. 13.4 sayı ortalaması ile oynadı... Yüzde 33 ile üç sayı ortalaması yakaladı. Bu Fenerbahçe’de daha da yukarı çıkacaktır. Çünkü, Obradovic’in sisteminde doğru şutu bulmak daha kolay olacaktır.
Guduric’in bonservisi...
Nitekim, Sarı-Lacivertliler, oyunculara tek tek baktığımızda keskin şutörler olmamasına rağmen geçen sezonun en iyi 2 ve 3 sayı yüzdesi ile şut atan takımı olmuşlardı. Sahaya yayılım, pas açılarını ayarlamak, Obra’nın uzmanlık alanı. En önemlisi, Fenerbahçe bu takımı kurarken Guduric’ten gelecek olan bonservis de düşünüldüğünde geçen yıldan daha fazla para harcamayacak. Obradoviç olduğu sürece Fenerbahçe, Final-Four’un her zaman en büyük adayıdır. Ama bu yıl De Colo ve Williams takviyeleri ile çok daha heyecan verici bir takım izleyeceğimiz kesin.
‘’Bu kadarını beklemiyorduk‘’
Avrupa Şampiyonası’na başlarken, grup lideri olmanın hesaplarını yaparken, şimdi sonuncu olup elenme tehlikesi ile karşı karşıyayız. İtalya maçının kopyası bir yenilgi aldık Slovenya karşısında. Avrupa’da hiç bir başarısı olmayan, takımın iki pivotundan biri olan Lisec’in de sakat olduğu Slovenya karşısında kesin favori bizdik. Ama hücumda hiç birşey üretememiz, kenar oyuncuların hiç katkı alamamamız nedeniyle yine 55 sayıda kaldık.
55 sayıyı da maça ilk beş başlayan isimler üretti. Teknik ekibin de bench oyuncularını da maçın içine sokmak için en ufak bir çabası olmadı. İlk yarıdaki savunma stratejimizdeki yanlış da, iyi oynadığımız zamanlarda öne geçmemize engel oldu. Rakibin uzunu yok ve pota altını kullanamıyor. Şutör kısaları var ve ilk yarıda her ikili oyunda perdeleme sonrası, rakip kısalar boş şut buldu. Bizim uzunların onları karşılaması gerekiyordu ama ilk yarıda bu yapılmadı.
Daha fazlasını yapabilirdi
Herşeye rağmen yine oyunun içindeydik. Hatta 4. periyodun başında iyi savunma yapıp uzun süre basket yemedik ama atamadık da. Arka arkaya fauller kaçtı, top kayıpları had safhaya ulaştı. Yine maçı belki de koparacağımız anlarda inanılmaz top kayıpları yaptık. Tam 20 top kaybı yapınca, maç kazanmak da zor olur. Stokes maçı 17 ve 19 ribauntla tamamladı ama son periyotta eline top değmedi. Bu hücum düzeni ile maç kazanmamız zaten mucize olurdu. Hiç alternatif bir hücum planımız yoktu. Bahar’a üç numarada sırtı dönük pozisyonlar yaratılabilirdi.
4 numara oynayan Tuğçe’ye üçlük atacak pozisyonlar hazırlanabilirdi. Ayşe Cora, Tilbe işin içine daha çok dahil edilebilirdi. Bütün maçı 5 kişi oynayınca oluşan yorgunluk, kaçan serbest atışların ve top kayıpların nedeni oldu. Macaristan’ın bizim yenemediğimiz İtalya’yı mağlup etmesiyle de derece umuduyla gittiğimiz Avrupa Şampiyonası’na daha ikinci günden veda ettik. İnanılır gibi değil. Bu kadro, bundan çok daha fazlasını yapabilirdi. Oyuncuların mücadelesine, azmine diyecek bir şey yok. Ama ortaya basketbol adına neredeyse hiçbir şey koyamadık.
‘’Elimizdeki maçı verdik‘’
Grupta liderlik maçıydı. Kazanan büyük olasılıkla doğrudan çeyrek finale kalacaktı. Tam bir savunma maçı oldu. Milliler, aslında savunma olarak çok iyi hazırlanmıştı maça. Ama kritik anlarda yapılan top kayıpları, kritik anlarda verilen hücum ribauntları, hakettiğimiz maçı İtalya’ya verdi.
Bütün periyotlara iyi başlayan, ama kötü bitiren taraf biz olduk. Fenerbahçe’de vasatın çok altında bir sezon geçiren Sottana’nın maçı takımına kazandırması da ayrıca can sıkıcı oldu.
İlk periyotta Pelin kenardan gelip müthiş bir enerji ortaya koydu, tam 13-0’lık seriyle periyodu 17-10 önde bitirdik. İkinci çeyreğin başında 6 dakika sayı atamayan taraf bizdik bu kez. Devre kafa kafaya bitti.
Moral bozucu yenilgi
3. periyodun başında Işıl ve Cansu’nun üçlükleri ile yine 7 farkı yakaladık. Ama İtalya oyun disiplinini ve maçı hiç bırakmadı. Periyot 37-36 bitti.
4. çeyreğe bu kez Olcay’ın üçlükleri ile başladık, 49-44 öne geçtik. Ama tam bir hamle daha yapıp oyunu koparacağımız anlarda ya hücumda organize olamadık ya da top kaybı yaptık.
Savunmamız harikaydı, bu sefer ribauntları alamadık. 2.5 dakika kala sahanın en iyilerinden Cansu’nun üçlüğü ile yine umutlandık ama, Sottana tecrübesiyle noktayı koydu.
Moral bozucu bir yenilgi oldu ama bu savunma performansını devam ettirip, hücumda Stokes’u biraz daha aktif kullanmanın yollarını bulabilirsek, daha verimli olabiliriz.
Kötü gününde olan Tuğçe’nin de devreye gireceğini düşündüğümüzde, çeyrek final ve olimpiyat hedefine doğru ilerleyebiliriz.
Slovenya ve Macaristan, yenebileceğimiz rakipler. Ama bu can sıkıcı mağlubiyeti bir an önce unutmamız gerekecek.
‘’Dipten zirveye‘’
Sezon başında yapılan 9 yeni transferle beraber, Anadolu Efes’ten kimse böylesine bir başarı beklemiyordu.
Bir önceki yıl Euroleague’de sonuncu olan, takımı genelde yaptığı gibi silbaştan değiştiren Anadolu Efes’in doğru parçaları bir araya getirdiği gözleniyordu ama sonuçta, yeni takımın zamana ihtiyacı vardı.
Roller çabuk belirlendi
Ama Ergin Ataman ve ekibi zamanı hızla ileri sardı. Roller çabuk belirlendi, sezona Cumhurbaşkanlığı Kupası galibiyeti ile girildi, Euroleague’de de galibiyetler arka arkaya gelmeye başladı.
Sadece Larkin değil
Sezon başı beklentilerin çok altında kalan, sezon sonu beklentilerin çok ama çok üzerine çıkan Larkin faktörü başarıda etkendi ama, daha bir çok dişlinin yan yana gelmesi asıl önemli olandı. Örneğin Vasilje Micic... Geçen yıl Jasikevicius’un elinde bilgi ve tecrübe kazanan Sırp oyun kurucu, bu takıma yardımcı rolde olması için transfer edildi.
Micic gerçek bir yıldız
Ama son zamanlarda bu kadar gelişme gösteren ve kendini aşan çok az oyuncu gördüm. Micic, gerçek bir süper yıldız oldu. Larkin’in ışıl ışıl parladığı zamanlarda bile o ışığın gölgesinde kalmadı. Efes için hiç de hesapta olmayan bir performanstı Micic’in oyunu.
Moerman’ın en verimli sezonu
Keza Moerman da kariyerinin en verimli sezonunu geçirince, Dunston zaten bildiğiniz gibi, takımda ana roller belirlenmiş ve bu yıldızlar maksimum verimle oynamaya başlamıştı. Simon, Beaubois, Anderson, Doğuş ve Pleiss görevlerini kusursuz yaptı, ortaya harika bir takım çıktı.
Az sürede ciddi katkılar
Buğrahan, Metecan ve Sertaç az süre alsalar da oynadıkları dakikalarda ciddi katkılar verdi. Ergin Ataman ve ekibi oyunculardan maksimum katkıyı alacak düzeni de çabuk oturtunca hem keyifle izlenen hem de kazanan bir takım ortaya çıktı.
En büyük övgü; kondisyon ve sağlık ekibine
Aslında en önemli övgüyü de kondisyon ve sağlık ekibi almalı. 13 günde 7 maç oynayan, 7 maçı da maksimum performansla oynayan bu oyuncuları formda ve güçlü tutmak kolay iş değildi. 7. maçın son dakikaları... 7 maçın neredeyse tamamını oynayan Larkin ve Micic’te en ufak bir yorgunluk belirtisi yoktu, adeta havada uçuyorlardı... 4 final oynadı ve 2 kupa kazandı bu ekip. Ve bunları yaparken de Avrupa’nın en güçlü takımı olan Fenerbahçe Beko ile başetmek zorundaydı. Zoru da başardılar. Bunu göz ününe aldığımızda kazandıkları kupanın değeri bir kat daha artıyor bence...
‘’Larkin ve Efes durdurulamazdı‘’
Müthiş geçen sezon Anadolu Efes’in şampiyonluğu ile noktalandı. Final Four oynayan iki Türk takımının, Basketbol Süper Ligi’ndeki mücadelesi 7. maça kaldı. 7 harika maç izledik, sonunda, son maçı kazanan Anadolu Efes, 10 yıl aradan sonra özlediği şampiyonluğa ulaştı. Dün, öyle bir Larkin, öyle bir Efes vardı ki sahada, bu oyunu Euroleague finalinde oynasalar, uzak ara şampiyon olurlardı belki. Larkin kararlıydı, iyi başladı sonra alev aldı. Fenerbahçe savunması ne yaptıysa onu durdurmayı başaramadı. İlk yarı 20, maç sonunda ise 38 sayı attı. 4 kişi üstündeydi yine attı, faul yaptılar yine attı.
Savunma harikaydı
Larkin MVP olurken, Micic ‘En iyi yardımcı oyuncu’ Oscar’ını aldı. Dünkü finalin aslında en kritik andı, ilk periyodun sonunda Dunston’ın aldığı 3. fauldü. Bu durum Fenerbahçe’nin işine fazlasıyla yarayacak gibi görünürken, 6. maçta Buğrahan’ın yaptığı ekstra katkının fazlasını Sertaç yaptı. Onun varlığı değil dezavantaj, büyük avantaj oldu Lacivert- Beyazlılar için... Takımın geri kalanı ise savunmada harikaydı. Fenerbahçe’ye hiç kolay basket imkanı tanımadılar. Sonuna kadar hak edilmiş bir şampiyonluk oldu Efes için... Cumhurbaşkanlığı Kupası şampiyonluğu, Türkiye Kupası finali, Euroleague finali ve Basketbol Süper Ligi Şampiyonluğu. Bütün kulvarda final ve 2 şampiyonluk. Daha ne olsun. Ergin Ataman, dün bir şeylere, ya da birilerine tepkiliydi. Maç içinde hiç ayağa kalkmadı, maç bitimi de sevinmeden soyunma odasına gitti. Kendine göre bir protesto şekliydi bu. Ama o görevini en iyi şekilde yaptı... Ataman ve Efes için müthiş sezon, zaferle bitmiş oldu. Fenerbahçe Beko’ya gelince... Sakatlıklar tabii ki etken. En önemlisi Euroleague’de normal sezon MVP’si, bütün bir yıl takımı sırtlayan Vesely’yi özellikle bu seride çok aradılar. Dün yine, istedikleri gibi oyunu içeri yıkamadılar.
Sloukas dışında...
Üç sayı denemesini, 2 sayıdan fazla yaptıkları maçları kaybetmişlerdi. Dün de 34 üçlük denediler. Sloukas dışında saha içi liderliğine soyunan olmayınca, yenilgi de kaçınılmaz oldu. Onlar da 4 kulvarda mücadele etti, 3 final, 1 Final-Four oynadılar. Türkiye Kupası şampiyonu oldular. Bir maçla kaçan şampiyonluk. Kesinlikle çok başarılı bir sezondu Fenerbahçe Beko için... Obradovic ve 81 maç oynayıp, 63 maç kazanan Fenerbahçeli oyuncuları da tebrik ediyorum.
‘’.. Ve final‘’
Bu yıl 13 kez karşılaşan, Cumhurbaşkanlığı Kupası ve Türkiye Kupası finali, Euroleague Final-Four yarı finali oynayan Fenerbahçe Beko ve Anadolu Efes, aralarındaki 14. randevuda Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi şampiyonu olabilmek için mücadele edecek.
Son maçta teknik, taktikten ziyade, mental ve fizik olarak ayakta kalan taraf avantajlı olacak diye düşünüyorum.
Bu iki takımın bu sezonki 81. maçı. Play-Off finalinde ise 11 günde 6 maç oynadılar. Efes statüye, Fenerbahçe ise sakatlıklara takıldığı için çok dar bir rotasyonla mücadele ettiler. Özellikle son maçta oyunculardaki yorgunluk gözle de görülüyordu...
Efes cephesine baktığımızda, Larkin, Miçiç ve Dunston’un 6 maçı da ortalama 35 dakikadan oynadığını gördük. Moerman, 5 maç forma giydi, o da ortalama 35 dakika sahada kaldı. Kalan dakikaları ise Beaubois ile Simon paylaştı. Fenerbahçe’nin 6 kişilik ana rotasyonunda ise Melli, Kaliniç, Sloukas, Dixon, Guduriç ve Melih ortalama 26 ile 30 dakika arası süre aldı.
Efes’te ağır yük, 3 oyuncunun üzerine binerken, Fenerbahçe’de 6’ya bölünmüş gibi. Ama Efes, Moerman, Simon ve Beaubois’i dinlendirme fırsatı bulurken, Fenerbahçe bütün maçları aynı rotasyonla oynadı.
Her şey denk gibi. Saha ve seyirci avantajı Anadolu Efes’te olacak. Ancak Fenerbahçeli oyuncular da, daha yoğun atmosferlerde bile kazanmaya alışıklar. Bu iki takım da harika geçen bir sezon sonunda şampiyonluğu sonuna hak ettiler.
Populizm yapmıyorum. Gerçekten de böyle düşünüyorum. Kaybeden için üzüleceğim...
Bugün ise en çok adil yönetimi hak ediyorlar. Serinin kalan bölümünde doğal olarak iki tarafa da sonucu etkilemeyecek hatalar yapıldı. Bugün hakemlerin daha konsantre ve dikkatli olması gerekiyor. En az hata ile maçı tamamlasınlar.
İyi oynayan kazansın...
‘’Dananın kuyruğu 7. maçta kopacak‘’
Serinin 6. maçı. İki takımın bu yılki 13. randevusu. Yorgunluk had safhada, beyin ayaklara hükmedemiyor belki ama sahadaki oyuncular tabiri caizse ‘kanlarının son damlasın’na kadar mücadele ediyorlar.
Euroleague’de Final-Four oynayan iki Türk devinin final mücadelesi nefesleri kesmeye devam ediyor.
Fenerbahçe için ‘Ya tamam ya devam’ maçıydı. Bu bilinçle de oyuna başladılar. Obradovic bu kez 4 kısa ile sahadaydı. Kullandıkları ilk 3 üçlükten isabet bulunca taraftar da havaya girdi. İyi de savunma yapıyorlardı. Ama Efes’te, piyangodan Buğrahan Tuncer çıktı. Buğrahan soğukkanlılıkla bu şutları atar ama sezon boyunca çok az süre almış, final serisinde hiç sorumluluk verilmemiş bir oyuncunun cesaretle kalkıp 3/3 atması, her zaman görülecek bir performans değildi. Buğrahan’ın üçlükleri ile skor 22-14’ten 31-31’e geldi. Efes krizi çabuk çözmüştü.
İkinci yarıda da Fenerbahçe kazanma adına ilk hamleyi yaptı. Sahaya iyi yayılan ve pas kanallarını çok iyi kullanan Fenerbahçe, Melli ve Guduric’in üçlükleri ile bu kez 53-46 öne geçti. Bir savunma yapsalar belki maç kopacaktı ama bu kez Simon, 1 dakikada 2 üçlük atınca, Efes yine cevabı vermiş oldu. Ama, 4. periyodun başındaki darbe öldürücü oldu. Obradovic, bu kez 5 kısa ile başladı çeyreğe. Guduric’in 3 üçlüğü, Melih’in potaya gidip attığı şutla 5 dakikada 13-0’lık seri yakaladı Sarı-Lacivertliler. Skor 66-52 oldu, Efes bu atağa karşılık veremeyince iş son maça kaldı.
Alkışlarla uğurlandı
Dananın kuyruğu 7. maçta kopacak. Ne kaybeden çok başarısız olacak, ne kazanan rakibine büyük üstünlük kurmuş. İki takım da harika bir sezon geçirdi. Türkiye Kupası’nda final, Euroleague’de Final-Four, Basketbol Süper Ligi’nde de final oynadılar. Bu sezonki 82. maçlarına çıktılar. Bu sayı, NBA’deki normal sezona eşit. Hemen hemen hepsini de üst düzeyde oynadılar.
Obradovic , Ataman da takımlarını çok iyi yönetti. Oyuncular eksiklere, sakatlıklara rağmen büyük özverilerde bulundular... Şampiyon olmak tabii ki önemli ama bu iki takım bu sezonki performanslarıyla Türkiye’nin gururu oldular.
Fenerbahçe, Ülker Arena’daki son maçını oynadı. Taraftarla gerçekten özel bir bağları var. Ülker Arena seyircisi son kez izlediği takımını soyunma odasından çağırdı, onları Sinan Erdem’e alkışlarla uğurladı.