Arama

Popüler aramalar

‘’Sivas'tan Samba!‘’

Sebebi ise takımın başına teknik direktörlük deneyimi, hatta lisansı bile olmayan Roberto Carlos'un getirilmesiydi. Futbol dünyamızın ön yargılarından biri daha devreye girmişti: Büyük futbolcudan büyük antrenör olmaz! Bunun en bariz örneği ise Hagi'ydi! Böyle bir genelleme yapmak elbette futbolun doğasına aykırıdır. Büyük futbolcudan da büyük antrenör olabilir, vasat futbolcudan da... İşin sırrı egoyu törpüleyebilmektir. Liderlik ile kibri birbirine karıştırmamaktır. Bu uzun girizgahı yapmamın sebebi ise Carlos'un ilk teknik direktörlük deneyiminde takımına oynattığı göze hoş gelen futboldur. Doğrusunu söylemek gerekirse Sivasspor ligimizin en kompakt takımlarından biri. Zaman zaman takım savunmasında zaafiyetler yaşasa da, pas bağlantıları ligin standartlarının üzerinde. Özellikle hücum varyasyonları görülmeye değer. Gerek kanat akınları, gerekse göbekten yapılan ataklarda son derece etkili olabiliyorlar. Bilhassa Aydın, Chahechouhe ve Cicinho çok formdalar. Orta alanda kaptıkları toplarla çok çabuk hücuma çıkıyorlar ve güzel paslaşmalarla pozisyon buluyorlar. Karşılarında bir de ileride ve orta alanda baskı kuramayan Erciyes gibi takımlar bulurlarsa, bir anda rakip cezaalanında pıtrak gibi bitiyorlar. İlk 20 dakikası kontrollü geçen dün geceki mücadelede de olan buydu. Sivas, golü bulduğu 20. dakikadan sonra vitesi bir artırdı, pir artırdı. Üç net pozisyon buldu. Bunları değerlendirebilseydi, maçı ilk yarıda koparabilirdi. Bunda en büyük etken Djebbour'un takım arkadaşlarına ayak uyduramamasıydı. Erciyesspor için ise ilk yarı itibariyle söylenecek pek fazla bir şey yoktu. Maçın başlarında rakibiyle başa baş mücadele eder gibi gözüktüler ama daha sonra genel pres rahatsızlığı nedeniyle oyun kontrolünü tamamen Sivasspor'a kaptırdılar.

Sivasspor ikinci yarıya da hızlı başladı. Aynı oyun anlayışını devam ettirdiler. Sahanın her yerini etkili kullandılar. Bir dakika içinde farkı ikiye çıkaracak iki pozisyon da buldular ama yine yararlanamadılar. Kaçan bu iki pozisyondan sonra Sivasspor'un oyunu rölantiye aldığı görüldü. Üstelik rakibi maçın bitimine 30 dakika kala ikisi zorunlu üç değişikliği de yaptığı halde... Bunun bedelini de az kalsın ağır ödeyeceklerdi. 60'dan sonra biraz kıpırdayan ve rakibinin üstüne giden Erciyesspor önce Fazlı, ardından da Emre Öztürk ile net pozisyonlardan faydalanamadı. Ardından da ani ve hızlı gelişen bir Sivasspor atağında sahneye bir kez daha günün yıldızı Chahechouhe çıktı ve takımını rahatlatan golü kaydetti. Kalan dakikalarda ise Erciyesspor'un umutsuzca çabaları, Sivasspor'un ise şova dönük futbolu vardı. Sambacı Carlos komutasındaki Yiğidolar samba yaptı, 4 Eylül Stadı'nı dolduran Kırmızı-Beyazlı taraftarlar ise keyifli gecenin tadını çıkardı.

26 Ekim 2013, Cumartesi 00:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avrupalı Trabzon‘’

Ligde inişli çıkışlı bir grafik çizebiliyor, zaman zaman vasatın altında futbol oynayabiliyor, tribünleri sıkıntıya boğabiliyor ama Avrupa'ya çıktığında bambaşka bir kimlikle sahada yer alabiliyor. Rakip kim olursa olsun; mücadeleci, disiplinli, özgüveni yüksek, yardımlaşması üst düzeyde, koşan, ısıran bir Trabzonspor seyrediyoruz. Her şeyden önce yüksek konsantrasyonla oynuyorlar. Öyle olduğu içindir ki, rakip kalede bulunan pozisyonların yarısı golle sonuçlanabiliyor. Rakibin bulduğu pozisyonlarda da defans ve kalecinin inanılmaz derecede dikkatli ve konsantre olması nedeniyle gole izin vermiyorlar. Dün geceki Legia Varşova maçı da Trabzonspor'un bu sezon ki Avrupa klasiklerinden biri oldu. Maça hızlı başlayıp erken dakikalarda skor avantajını da ele geçiren Trabzonspor, kendi yarı alanına fazla çekilmeden, savunma prensiplerinden ödün vermeden kontrollü bir futbol oynadı. Kazandığı toplarda da Olcan, Henrique ve Adrian gibi sprinter oyuncularla baskın hücumlar gerçekleştirdi. Bu pozisyonlardaki final paslarında tercih yanlışlarına düşmeseler, maçı daha ilk yarıda koparabilirlerdi.

İkinci yarıda ise daha hırslı, daha istekli bir Varşova vardı. Aslında bu da beklenen bir durumdu. Grupta henüz galibiyeti olmayan Polonya temsilcisi için Trabzon'dan alınacak puan ya da puanlar son şansıydı. Bunun getirdiği motivasyonla 70. dakikadan sonra baskısını iyice artırdı. Ancak bu kez karşısında kaleci Onur'u buldu. Tecrübeli eldiven yaptığı kritik kurtarışlarla rakibine gol imkanı vermezken, kazanılan bir serbest vuruşta da sahanın en iyilerinden Olcan'ın ortasında top direkt kaleye girince Legia Varşova'nın umutları sona erdi. Bu galibiyetle Trabzonspor, Lazio'nun da puan kaybetmesiyle liderliğini iyice perçinledi ve ikinci turu hemen hemen garantiledi. Bundan sonra da yapılması gereken, aynı inanç, aynı özgüven, aynı ciddiyetle kalan maçları da tamamlayıp yoluna devam etmesidir. Ve asla Kupa hedefinden şaşmamasıdır. Amaç sadece gruptan çıkmak değil, Kupa'ya uzanmak olmalıdır. Çeyrek finaller, yarı finaller ise sadece ara istasyonlardır. Devre arası yapılacak muhtemel takviyeleri düşünüdüğümüzde Trabzonspor'un bunu yapacak gücü vardır. Favori olarak gösterilen diğer takımlardan da hiç bir eksiği yoktur. Yeter ki, kendine, kendi gücüne olan inancını kaybetmesin. Dünkü maçta kimin iyi oynadığının, kimin kötü oynadığının hiç bir önemi yoktur. Önemli olan Trabzonspor'un Avrupalı olmak gibi bir kimliğe bürünmesidir. Ki, asıl kazanç, asıl motivasyon kaynağı da budur. Yolun açık olsun Trabzon!

24 Ekim 2013, Perşembe 23:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bursaspor kazandı ama...‘’

Ligin en az gol atan üç takımdan ikisinin Bursaspor ile Kayserispor olduğunu söylersek aslında mesele daha iyi anlaşılır.

Maç öncesi istatistikler ise Bursaspor lehineydi. Son 5 sezondur sahasında rakibine yenilmeyen, son 4 maçını da kazanan yeşil-beyazlılar coşkulu taraftarı önünde seriyi devam ettirmek amacındaydı. Ligin ilk haftasında Sivasspor karşısında aldığı galibiyetten bu yana üç puana hasret kalan konuk takım ise makus talihini yenmek istiyordu. Kaybedilmesi halinde kaybecek çok şeyi olan iki takım için de sırat köprüsü niteliğinde olan maç beklendiği gibi orta alan mücadelesi şeklinde geçti. Kayserispor'un oyunu kendi yarı alanında kabul ettiği, Bursaspor'un kontrolü elinde tuttuğu, daha çok rakip kalede gözüktüğü karşılaşmada ev sahibi ekibin girdiği bütün pozisyonlarda Batalla'nın imzası vardı. Kazım'ın direkten dönen topunda ara pasını veren Arjantinli'nin bir vuruşunu defans çizgiden çıkarırken, bir diğer şutunu ise kaleci kurtardı.

Bursaspor'da Batalla'nın yanısıra Kazım etkili bir futbol sergilerken, konuk takımda Salih ve Mouche rakibi zorlayan isimlerdi. İlk yarının sonlarına doğru Bursaspor kalesini tehdit eden Kayserispor'un da bir şutu çizgiden çıkarılırken, Mouche'nin karşı karşıya kaldığı pozisyonda taleci Frey topu rakibinin ayaklarından alarak takımını mutlak bir golden kurtardı. Kayserispor'da ilk yarı itibariyle göze çarpan en önemli husus organize olamamaları ve Mouche, Cleyton gibi oyuncuların takım oyunundan uzak, bireysel futbolu tercih etmeleriydi.

İkinci yarıda ise Kayserispor oyunda dengeyi sağladı. Bunda, Bursaspor orta alanının yaptığı top kayıplarının ve kanatlardaki Murat ile Ferhat'ın oyundan düşmesinin rolü büyüktü. Kayserispor defansının Batalla ile Kazım'ı iyi marke etmesiyle de Bursaspor ilk yarıdaki etkinliğini kaybetti. Maçın sık sık faullerle durması oyun kalitesini bir hayli düşürürken, ikinci yarının ortalarından itibaren sinirler gerildi, tansiyon yükseldi. Bu durum tribünlere de yansıdı. Bursa taraftarı zaman zaman hakem ve federasyon aleyhine tezahürat yaptı, bazen de sahaya yabancı madde yağdırdı. Bunlardan bir tanesi yerde yatan Alper'in suratına gelince gerilim iyice tırmandı. İki takım futbolcularının iyi niyetli olmamaları da bunda önemli etkendi. Maçın ağırlığını kaldıramayan ve Bursa lehine vermediği penaltı ile ilk gol öncesi Kayserili futbolcuya atılan dirsek dahil kritik hatalar yapan hakem Ali Palabıyık, oyunu kontrol etmekte zorlanınca sık sık kartlarına başvurdu.

11 sarı ve 2 kırmızı kartla tamamlanan maçın 90+4. dakikasında sahanın en iyisi Batalla'nın ağlara gönderdiği top öncesi boğazına darbe alan Simiç'in yerde yatıyor olması Kayserili futbolcuların uzun süre itiraz etmelerine neden oldu. Bu golde taraftar baskısı altında kalan hakemin büyük yanlışının yanısıra Bursasporlu futbolcuların Fair Play'e uygun davranmayarak oyunu devam ettirip golle sonuçlandırmaları da yadırganması gereken bir durumdu. O golle maç kazanıldı ama kaybedilen değerleri de bir kenara yazmak gerek. Bursaspor'a yakışmadı.

21 Ekim 2013, Pazartesi 22:20
YAZININ DEVAMI

‘’Santraforsuz Trabzonspor!‘’

Ayağa isabetli paslarla rakip kaleye çok adamla yükleniyorlar. Oyunun temposunu zaman zaman yükseltiyorlar. Aydın, Chahechouhe ve Burhan gibi dikine giden, adam eksilten, sprinter oyuncularla rakip kalede pozisyon yaratıyorlar. Bundan dolayıdır ki, son yılların en çok gol atan Sivasspor'unu bu sezon izliyoruz. Gelgelelim aynı şeyi takım savunması açısından söyleyemeyiz. Genel bir pres zaafiyeti olduğu aşikar. Buna defansın göbeğinde oynayan Navratil ve Da Costa gibi oyuncuların ağır kalışlarını da eklersek, buldukları kadar da pozisyon veriyorlar. Dünkü maçın ilk 45 dakikasında da olan buydu. Her geçen gün takım olma hüviyetini kazanan Trabzonspor, Sivasspor'un bu zaafiyetinden fazlasıyla faydalandı. Defansın arkasına atılan toplarda Malouda ve Henrique ile 4 tane net pozisyon yakaladılar. Ancak bundan yararlanamadılar. Burada kaleci Korcan'ın başarısının da hakkını vermemiz gerek. Yakalanan ilk pozisyonda Maoluda'nın ağır kalması, ikinci pozisyonda da Henrique'nin Olcan'a pas verip boş kaleye attırmak yerine bencil davranması Trabzonspor'un soyunma odasına önde girmesini engelleyen faktörlerdi. İlk yarının en göze çarpan oyuncusu Trabzonspor'dan Olcan, Sivasspor'dan da Aydın olurken, iki takım açısından da dikkat çeken en önemli ayrıntı santraforsuz oynamalarıydı.

İkinci yarı da ilk yarının devamı gibiydi. İki takım açısından da alan daraltan bir oyun kurgusu, orta alanda kıran kırana bir mücadele, beklerin de dahil olduğu kanat varyasyonları ve defansın arkasına atılan toplarla pozisyon bulma anlayışına tanık olduk. Bu görüntü 62. dakikaya kadar devam etti. Mustafa Yumlu'nun Ziya'yla girdiği ikili mücadelede rakibine dirsek atarak kırmızı kart görmesi bir anda dengeyi Sivasspor'un lehine bozdu. Roberto Carlos'un kenarda tuttuğu gol kralı ünvanlı santraforu Djebbour'u sahaya sürmesiyle oyun Trabzonspor kalesine yıkıldı. Üst üste yakalanan gol pozisyonlarında bu kez sahneye kaleci Onur çıktı. Özellikle Da Costa'nın kafa vuruşunda yaptığı kurtarış inanılmazdı. 10 kişi kaldıktan sonra gol umudunu kontrataklara ve duran toplara bağlayan Trabzonspor, Malouda'yla bir kez bu şansı bulmasına karşın Fransız yıldız tıpkı ilk yarıdaki gibi ağır kalınca aradığı sayıyı bulamadı. Eksik kaldıktan sonra Sivasspor'dan baskı yemesine karşın rakibine çok fazla gol pozisyon vermeyen Trabzonsporun takım halinde canla başla yaptığı savunma takdire şayandı. Trabzonspor'da bu sezon için kazanılmış en önemli meziyet de bu olsa gerek. Bütün oyuncuların takım savunması prensibine sadık kalarak savaşması, yardımlaşması Bordo-Mavili ekibi kolay gol yemeyen, zor mağlup edilen bir takım haline getirmiş gözüküyor. Oyunun geneline bakılacak olursa maçın hakkı beraberlikti ve öyle de bitti. İki takımdan biri kaybetseydi yazık olacaktı. Futbolun adaleti bu kez tecelli etti.

20 Ekim 2013, Pazar 21:50
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray asaleti!‘’

Galibiyet halinde şımarmamak, yenilgi halinde ise diz çökmemektir. Başı dik yürümektir. Asalet kişiye bahşedilmez. Sonradan da elde edilmez. Asil doğulur! Kişilerin olduğu gibi kurumların da asaleti vardır. Ancak kurumlar kendi asaletlerini kendileri oluşturur. Birtakım kurallar, manzumeler, teamüllerle yıllar içinde kendine özgü bir duruşu olur kurumların. Bir kurumun asaletini oluşturan faktörlerden biri de bireylerinin tutum ve davranışlarıdır. Toplum içinde edindikleri saygın mertebelerdir. Bu konuda en hassas kulübümüz ise bilindiği gibi Galatasaray'dır. Galatasaray adı neredeyse asalet kelimesiyle özdeş olmuştur.

Terminolojide 'Galatasaray asaleti' diye bir kavram vardır. Yöneticisinden başkanına, sporcusundan teknik adamına, malzemecisinden tesis sorumlusuna kadar Galatasaray'ın kapısından içeri adımını atan herkes buna dikkat etmek mecburiyetindedir. Galatasaraylı olan, Galatasaray asaletine uygun davranışlar sergilemeye çalışır. Buna özen göstermeyenler ise ya bünyeye uygun hale getirilir ya da bünyeden dışarı atılır.

Galatasaray'da son zamanlarda yaşananlara bakılırsa bu konuda hayli yara aldığı aşikar. Kulüp tarihinin en önemli üç beş figüründen biri olan Fatih Terim'in arkasından çevrilen kumpaslara, iki kişi arasında geçen mesajların basına sızdırılmasına, o gider gitmez takım otobüsünün ön koltuğuna serilip poz vermelere, arkasından sarf edilen yakışıksız sözlere bakıldığı zaman Galatasaray'ı yönetenlerin "asalet" kelimesinin nasıl içini boşalttığı apaçık görülmektedir. Yaptıklarıyla sadece kendilerini ucuzlatmıyorlar, Galatasaray ruhuna ve imajına da zarar veriyorlar. Bu kişiler Galatasaray'a yakışmıyor. Galatasaray camiasının yapması gereken belli: Ya Galatasaray'a yakışacak hale getirilecekler ya da...

09 Ekim 2013, Çarşamba 19:05
YAZININ DEVAMI

‘’Bizans hep kazanır!‘’

Kurbağa ise, "Sen beni sokarsın!" diyerek, kabul etmemiş.
Akrep, kurbağaya söz vermiş onu sokmayacağına dair.
Kurbağa da "O halde çık sırtıma seni karşıya geçireyim" demiş.
Akrep kurbağanın sırtına çıkmış ve birlikte karşı geçmeye başlamışlar. Tam nehrin orta yerine geldiklerinde akrep dayanamayıp iğnesini doğrultmuş ve kurbağayı sokmuş.

Acı içinde kıvranan kurbağa son anlarında akrebe sormuş:
- Hani beni sokmayacağına dair söz vermiştin! Şimdi ben ölüyorum, ben ölünce sen de boğularak öleceksin!
Akrep de mahçup bir şekilde karşılık vermiş:
- Kurbağa kardeş doğru söylüyorsun da, ne yapayım benim huyum böyle! Sokmadan duramam ki!
* * *

Yukarıdaki fabl mesnevi hikayelerinde yer alır. Başka versiyonları da vardır ama hikayenin özü değişmez! Her canlının kendine özgü bir doğası vardır. Akrep akrepliğini yapar, kurbağa kurbağalığını, aslan aslanlığını, eşek eşekliğini, insan da insanlığını!

İnsan demişken...
İnsan diğer canlıların yeryüzündeki izdüşümü gibidir. İnsanın kendi doğası yoktur! Tüm canlıların doğasını barındırır bünyesinde! Hangi insanın hangi canlının suretine bürüneceğini zaman, zemin ve koşullar belirler!

Eski başkan Faruk Süren'in 'Bizans' benzetmesi yaptığı Galatasaray'da da kimin ne zaman hangi surette görüneceği, hangi canlının doğasıyla hareket edeceği asla kestirilemez! Kestirilebilir olan tek gerçek vardır: Saray'da entrika bitmez! Çünkü entrikacılar gece gündüz çalışır! Asla uyumazlar! Ve asla kaybetmezler! Fatih Terim bu realiteyi bile bile üçüncü kez asla yan yana gelmeyeceği bir ekiple yola çıktı ve...

Olan bitenin özü budur. Maalesef.
Metin Oktay'ın gazete küpürlerindeki buğulu bakışlarına baka baka 7-8 yaşlarımda Galatasaraylı olmuştum. Şimdi ise keşke demeye başladım.
Şimdiki aklım olsaydı...

25 Eylül 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Es-Es bileğinin hakkıyla‘’

Hakem bitiş düdüğünü çalana kadar her türlü sürprize açık olmasıdır. Ve elbette önceden kestirilemez olması, tahminleri her an alt üst edebilmesidir. Tıpkı dün geceki Eskişehirspor-Antalyaspor maçında olduğu gibi. Karşılaşmanın ilk bir saatlik bölümünde Eskişehirspor rakibine bariz bir üstünlük sağladı. Şık bir golle de öne geçti. Her an ikinciyi bulabilecek atakları da geliştirdi. Futbola ait bütün istatistiklerde öndeydi. Gelgelelim, Diarra'nın golü attığı 59. dakikaya kadar rakip kaleye sadece auta giden bir şut atabilen Antalyaspor, kaleyi bulan ilk şutta beraberliği yakaladı.

Ligin flaş oyuncularından Erkan Zengin'in yokluğunda yeni transfer Jorquera ilk 11'de forma şansı buldu. Bulduğu şansı da iyi usta bir ayak olduğunu gösterdi. Yüksek top tekniğiyle dikkat çeken Şilili oyuncu gerek pozisyon hazırlamakta, gerekse bitirici vuruşlarda etkiliydi. Bu performansını sürdürürse Ertuğrul Sağlam'ın yeni Battalla'sı olabilir! Pozisyon zenginliğinin pek yaşanmadığı, ancak yüksek mücadele düzeyiyle ön plana çıkan karşılaşmanın en başarılı ismi sol kanadı otobana çeviren Tarık Çamdal'dı. Genç futbolcu, sürati ve etkili bindirmeleriyle Antalyaspor'un sağ kanadını adeta felç etti. Eskişehir'in bir diğer iyi oyuncusu ise orta alanda bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle oynayan ve takımın pres gücüne önemli bir katkı sağlayan N'Diaye'ydi.

Antalyaspor için ise söylenecek pek fazla bir söz yok. Geçtiğimiz sezonun ilk yarısını hemen hemen aynı kadroyla, liderle aynı puanda ikinci sırada tamamlayan Güney temsilcisi ilk 5 hafta sonunda puan cetvelinin dibine demir attı. Dün özellikle hücumda hiç bir varlık gösteremeyen Antalyaspor'un ilk ve tek kornerini 90+5'de attığını söylersek performansı hakkında daha iyi fikir vermiş oluruz.

Orta alandaki kıran kırana mücadeleye rağmen kale önü zenginliğinin yaşanmadığı karşılaşmada atılan üç golün de birbirinden güzel olması tribünleri dolduranları mutlu etmeye yetmiştir sanırım. Diarra'nın yaklaşık 60 metre top sürerek uzak köşeye plaselediği gol tam bir usta işiydi. Aytaç'ın oyuna girdikten bir kaç saniye sonra ayağına değen ilk topu ağlarla buluşturması da futbolun garip cilvelerinden biriydi.

21 Eylül 2013, Cumartesi 22:40
YAZININ DEVAMI

‘’Kafkas kanunları!‘’

Kafkas, Trabzonspor maçında oyundan alınmasına tepki göstererek formasını yere atan Lua Lua'ya 50 bin TL. ceza keserken şu açıklamayı yaptı: "Ben hayatımda hep şunu yapmaya çalıştım; bir takım değerlerim olsun. Kulübün ilkeleri ve prensipleri olsun diye mücadele ettim. Her şehir çok özeldir ama Karabük'ün başka bir özelliği var. Bu şehir işçinin ve emekçinin şehridir. Lua Lua bu formayı yere atabilecek cesareti gösterebilir. Ama kimse kimsenin alın terini, emeğini çalabilecek veya onlara saygısızlık yapabilecek bir eylemin içinde bulunamaz."

Tolunay Hoca, para cezasıyla da yetinmedi, ligin en spektaküler oyuncularından biri olan Lua Lua'yı Kayseri Erciyes maçında yedek soyundurdu ve bir saat yanında oturttu. Maçı kaybetme pahasına... Verdiği mesaj netti: Kimse kulübünden büyük değildir.

Kafkas, sadece Lua Lua'yı değil, sezon başından beri ilk 11'de yer alan Gökhan Ünal ile Samba Sow'u da kızağa çekmişti. Kadro istikrarıyla ve etkili hücum hattıyla dikkat çeken Karabükspor ilk kez değişik bir kadro yapısı ve oyun anlayışıyla sahada yer aldı. Defansın önünde çift ön libero, ileride ise birbirine benzer özelliklere sahip Furkan ve İlhan Parlak... Doğrusunu söylemek gerekirse bu değişikliklerin Karabükspor'a pek faydası olmadı. Ev sahibi ekip, hücum organizasyonlarında büyük sıkıntı çekti. Özellikle de ilk yarıda... İkinci yarıda, bilhassa Lua Lua'nın oyuna girmesinden sonra daha hareketli olan, daha fazla hücum yapan, pozisyon bulan bir Karabükspor vardı sahada ama bu kez de kalesinde devleşen bir Jorgacevic buldu karşısında... Sırp kaleci bir çok pozisyonda Karabükspor'a geçit vermedi ve maça damgasını vuran isim oldu.

Erciyesspor'da ise, geçen hafta Akhisar'ı mağlup eden kadroda tek değişiklik vardı. Galibiyet golünü atan Üstün'ün yerine cezası biten Vleminx ilk 11'deydi. Ancak konuk takımda da belirgin bir organizasyon sıkıntısı göze çarptı. Bunda yeni kurulan bir takım olmasının yanısıra İbriçiç, Traore ve Azofeifa'nın güçsüzlüğü ve uyumsuzluğunun da rolü vardı. Kayseri temsilcisinde göze çarpan tek oyuncu Yasin de yalnız kalınca Erciyes'in gol umudu Vleminx'in bireysel becerisine kaldı. Fakat Belçikalı golcü de bir pozisyonun dışında Karabükspor'u tehdit edemedi. Karabükspor'da İlhan Parlak takımının en başarılı oyuncusu olurken, son 10 dakikada forma şansı bulan İshak Doğan da dikkat çeken bir diğer isimdi.

20 Eylül 2013, Cuma 22:00
YAZININ DEVAMI