Arama

Popüler aramalar

‘’Şenol Güneş'in işi futbol oynatmaktır...‘’

Yeni Malatyaspor maçından sonra Şenol Güneş'in yayıncı kuruluşa verdiği demeci en geniş şekilde Fanatik gazetesi yayımladı. Güneş'in konuşmasını defalarca okudum hatta son okumamda söylediklerinin bir kısmının altını fosforlu kalem ile çizdim. Bir teknik direktörün birçok görevi olabilir ama birincisi oyuncularını geliştirmek ve onlara iyi futbol oynatabilmektir. Hemen arkasından da bu gelişmeler üzerine futbol konuşmaktır. Geçmişte yapılan hataları sadece kendine yapılıyormuş gibi bir algı yaratmak, oynatılamayan futbolun üstünü örtmek gibi bir çaba olarak da anlayanlar olabilir.

Hakemlerden, onların gösterdiği ya da göstermediği kartlardan dert yanan Şenol Güneş, Beşiktaş'ın kendi sahasında üst üste dokuz maçını da kazanan tek yerli teknik direktördür. Peki, bu maçları da aynı hakemler yönetmedi mi? Quaresma'ya yapılan hareket konusunda Şenol Hoca yüzde yüz haklıdır, hareket kırmızı karttan da öte bir davranıştır. Ancak aynı hakemler Quaresma'ya defalarca kırmızı kart göstermeleri gerekirken görmediler ya da görmezden geldiler.

Şenol Hocam, 2002'de yapılanları her defasında gündeme getirip ne yapmak istiyorsun? Sen sözleşmeli çalışan bir görevlisin. Futbolculuğundan beri tanışırız, otuz yıla yakındır da dostluğumuz var. Benden dört yaş büyük olduğun halde, sen futbol oynarken ben teknik direktörlük yapıyordum. Teknik direktörlüğümde bana yapılanları sana anlatsam ağlarsın! Bu bağlamda haksızlığa sadece sen uğruyormuşsun gibi bir algı yaratma!

Sevgili Hocam sen futbol adamısın, en iyi bildiğin şey de futboldur. Aziz Yıldırım ile Fikret Orman'ı televizyonda bir anlamda düelloya çağırıyorsun. Onlarla futbol konuşamayacağına göre ne konuşacaksın? Sen iş adamı değilsin, yönetici değilsin, ekonomist hiç değilsin. Dolayısıyla futbol konuşulacaksa elbette ki onları alt edersin. Onların bulunduğu bir ortamda futbol konuşabileceğini mi sanıyorsun?

Biz her şeyi konuşuruz, kavga istiyorlarsa kavga da ederiz, bir canımız var onu da veririz" diyorsun. Bu nasıl bir söylemdir Hocam. Futbol ve sporun içinde "kavga" , "ölüm" gibi laflar edilir mi? Hani spor, futbol toplumları biraraya getirir, kaynaştırır deniliyordu. Öğretmen kökenli bir teknik direktör böyle konuşursa sokak ne yapar?

Fakir bi,r aileden geldiğini söylüyorsun. Futbolda belli bir noktaya gelip de, çocukluğu zenginlik içinde geçen bir futbolcu var mı? Metin Oktay'ın annesinin çocuklarına ekmek parası yetiştirmek için komşularına örgü ördüğünü biliyorsundur her halde. Zamanında takım arkadaşların olan Ali Kemal, Turgay, Necati, Tuncay, Kadir, Cemil ve diğerlerinin hangisi zengin çocuğuydu? Sen yat kalk futbola dua et! Futbol seni bu ülkenin en tepe noktalarına getirdi. Cumhurbaşkanıyla bile istediğin zaman konuşabiliyorsun.

Haksızlığa uğradığını zannediyorsun. Bu ülkede milyonlarca insan derdini hiç kimseye anlatacak durumda değil. Üniversitelerde nasıl kıyımlar olduğundan bile haberin yok. Kendin söylemiştin, kulübün görevlisi olduğunu. Beşiktaş'ın haklarını korumak senin işin değil. Tıpkı Fenerbahçe'nin haklarını korumak Aykut Kocaman'a düşmediği gibi. Yarın öbür gün başka bir takımla sözleşme yaptığında o zaman da Beşiktaş ya da yönetimi için mi konuşacaksın?

24 Nisan 2018, Salı 12:42
YAZININ DEVAMI

‘’Kocaman özeleştiri yapıyor mu acaba?‘’

Bu aşamadan sonra büyük takımlar hatta Başakşehir bile zor puan kaybeder. Kalan maçlar içinde sadece bir derbi maçı var. Onu da kaybeden geriye düşer. Bunlar bir yana, benim asıl merak ettiğim, Aykut Kocaman'ın Valbuena ve Fernandoa ile yitirdiği zamana ilişkin özeleştiri yapıp, yapmadığıdır.

Aatif ile Valbuane arasında süren forma yarışı hep Fransız oyuncu lehineydi. Ancak Aatif inanılmaz bir özveriyle mücadelesini sürdürüp, Fenerbahçe için on numara olarak transfer edilen Valbuane'nin önüne geçti. Valbuane'nin topla oynama isteğine karşın Aatif, takım oyununa yatkın bir şekilde topla yerinde ve zamanında oynamanın yanı sıra attığı kritik goller ile de takımının yarışın içinde kalmasını sağlayan önemli oyunculardan biri oldu.

Eğer Fenerbahçe, ligin son maçı oynandığında Avrupa'da mücadele edecek bir konumda olursa bunda Aatif ve Soldado'nun önemli bir payı olacak. Savunmada hiç beklenmedik hatalar yapılark kalesinde gol görse de, Fenerbahçe'nin asıl işlevi forvette yaptığı akılcı ve seyri hoş olan ataklarındadır. İşte, o atakların ikisinde hem kolay hem de aklın önderliğpinde hazırlanmış goller buldular.

Bu arada, sezon başında Isla ile geçen günlerin içinde yaşanılan sıkıntılar göz önüne alındığında Şener'in görev aldığı her maçta yüreğini ortaya koyması dikkate alınmalıdır. Şener Özbayrak çok da dikkate değer oynamasa da görevini hakkıyla yapan bir oyuncu olarak dikkat çekiyor.

Valbuena elbette ki Fenerbahçe'nin önemli oyuncularından biri. Nitekim oyuna girdikten sonra güzel bir gol de attı. Ancak sonucun alınmasında neredeyse garanti olan bir durumda atılan gol ile, skorun henüz belirgin olmadığı bir anda kaydedilen gol arasında anlamlı bir fark vardır. Valbuane'nin, Aatif'ten formayı alması için öncelikle bu farkı yaratması gerekir. Ne var ki buna zaman yok!

23 Nisan 2018, Pazartesi 23:13
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol yok, goller güzel...‘’

Ligin zirvesindeki takımların hücum varyasyonlarına baktığımızda, en kötüsünün daha doğrusu bilgiye, plan va programa dayalı oynamayan tek takımın Beşiktaş olduğunu söylemeliyiz. Quaresma'nın orta demeye bin şahit gerekli kaleye doldurduğu toplardan gol bulmaya çalışan Beşiktaş eğer ligi şampiyonlukla kapatırsa, adına "rastlantı şampiyonu" dersek çok da haksızlık eder miyiz bilemiyorum?

Oyunun içinde sadece iki pozisyona baktığımızda, Beşiktaş'ın iyi ile kötü yüzünü görmüş oluruz. Henüz oyunun başında yine kale önüne doldurulan bir rastlantı atağında top Negredo'nun önüne düşüyor. 7 metre 32 santimlik kalenin, İspanyol santrforun konumuna göre bir metrelik sağ tarafında kaleci ve bir savunma oyuncusu var. Oysa altı metrelik kısım bom boş. Negredo o bir metrelik kısmın içindeki kaleci ve savunmacının üzerine vurdu, gol oldu. Bilinçsizce yapılan bir vuruşun sonucunda Beşiktaş öne geçti.

Quaresma'nın onlarca defa "orta" adı altında yaptığı top doldurma işleminden sonuç alamayan Beşiktaş, Adriano ile "gerçek bir orta" yapınca Talisca'nın kafası ile golü buldu. Orta ile top doldurmanın ya da karanlığa kurşun sıkmanın farkını da böylece görmüş olduk. Malatyaspor'un attığı golde bir şey daha gördük: Vida ile oynanan her maç Beşiktaş için kayıp. Neredeyse altı pas içinde topu istediği gibi oynayan rakip futbolcu ve bu oyun çabalarına karşılık veremeyen Hırvat savunmacı Beşiktaş'ın ağrıyan karnı durumunda.

Caner çok güzel ortalar kesiyor.Gerçi çoğu kesik olduğu için kısa kalıyor. Gene de bir itirazımız yok. Ama hepsi o kadar! Rakip sol tarafını kapayınca hiç bir işe yaramıyor. Ağır olduğu için adam geçemiyor, kilosu nedeniyle çok koşmaya çalışınca da bedeni tepki olarak sakatlığı devreye sokuyor. İnsan vücudu öylesine muhteşem bir yapı ki, daha büyük olayları önlemek için adale sakatlığını devreye sokuyor.

Caner'in yavaş, Babel, Talisca, Oğuzhan'ın formsuz, Negredo'nun yalnız başına kaldığı bir maçı Beşiktaş 3-1 kazandı. Rastlantı bir takımın bu denli yanında oluyorsa o ekibin sahip olduğu birtakım değerler var demektir. O değerler Galatasaray maçında devreye girmeyebilir. Malatyaspor maçı rastlantılar ile kazanılabilir ama Galatasaray'dan bu oyun ile, kendi evindce puan almak bu denli kolay olmaz...

23 Nisan 2018, Pazartesi 00:47
YAZININ DEVAMI

‘’Deplasman fobisi mi?‘’

Galatasaray'ın deplasmanlarda kötü oynamasına "deplasman fobisi" yakıştırmasını kim yaptı bilemiyorum ama bu söylem çok uzun zamandır dillerde dolaşıyor, bir hayli de yandaş bulmuş durumda. Oysa böyle bir şey yok! Dün akşam kazandığı maçtan sonra ligin lideri olma özelliğini koruyan bir takım için deplasman korkaklığı ya da kaygısı çok da gerçekçi değildir.

Peki Galatasaray deplasmanlarda neden kötü oynuyor ve evinde hiç maç yitirmezken deplasmanlarda neden 7 yenilgi alabiliyor? Bu konuda bir fikrim var, sizinle de paylaşmak isterim. ne kadar doğru olduğu tartışılır ama değişik bir yaklaşım olduğu kesin!

Galatasaray'ın orta alan oyuncuları ve ileriye dönük oynayan futbolcuları son derece becerikli ama bhuna karşın yumuşak sitilli oyuncular. İç sahada özellikle de seyirci baskısı altında kalan, endişe içinde oynayan rakiplerine büyük bir baskı yapabiliyorlar. Ne var ki, deplasmanlarda sert savunmaların arasında aynı becerilerini gösteremiyorlar. Geçen hafta olağanüstü bir gol ile galibiyetin kapısını aralayan Mariano dün akşamki karşılaşmada, baskı altında verdiği bir kötü pas sonucunda Serdar Aziz'in penaltı yapmasına neden oldu.

Galatasaray savunmasında Serdar Aziz ve Maicon zaten rakiple bire bir kaldıklarında çok kötü oynuyorlar. Bu savunmacılarla Galatasaray'ın oyunu kontrol etmesi kolay değil. O zaman yapılacak iş daha etkili hücum varyasyonları yapmaktır.

Başta söylediğim güçlü atakları, yumuşak sitilli hücumcularla yapamayan Galatasaray'da Fatih Terim'in oyuna müdahalesi kaçınılmaz oluyor. Üç yerli oyuncunun devreye sokulması hiç de düşünülmeden uygulanan bir hamle değil. Yerli oyuncular deplasmanlarda daha özveriyle oynuyorlar.

Oyundan çıkan yabancı futbolcuların tavırları hiç de hoş değil. Özellikle Belhanda'nın ne oynadığını anlamış değilim. Savunması yok, oyunu kuramıyor, hücuma ise hiçbir katkısı yok! O zamanan değiştirilmesi kaçınılmaz oluyor. Bu durumda neden alınganlık gösteriyoır ki? Oyundan çıkarken gösterdiği tepkiden sonra Sinan Gümüş'ün attığı golden sonra arkadaşının yüzüne nasıl bakacak?

Fatih Terim ve Galatasaray'ın işini birazda Mesut Bakkal kolaylaştırıldı. Takımın en tehlikeli, en tehditkar forvetini oyundan almak da nereden aklına geldi. Douglas oyundan çıkarken hayretler içinde kaldı. Bende Douglas'ın oyundan çıkarılmasına hayret ettim!

21 Nisan 2018, Cumartesi 21:57
YAZININ DEVAMI

‘’Ne denebilir ki?‘’

Sözün bittiği yer bu olsa gerek. Herşey Fenerbahçe'nin lehine. Beşiktaş daha 30. dakikada on kişi kalmış. İlk maçın skoru Fenerbahçe'nin lehine. Ama gelin görün ki, kendini Fenerbahçe taraftarı sanan ama asla Fenerbahçeli olamayacak birtakım futbol düşmanı, provakatör, ülkenin iki tarihsel dost takımının rekabetini vahşete dönüştürebiliyor.

Bu noktada maçın skoru, oynanan futbol, hatta tur hiç önemli değil. Şenol Güneş'in düştüğü durumu hayatım boyunca unutamam. Bundan sonraki yaşamımda hangi futbol maçını izlesem Şenol Hoca'nın yere yığılması gözümün önünden gitmeyecek. 65 yaşında torun sahibi olmuş, dede öğretmen konumundaki bir insana bunu reva görenlere yazıklar olsun!

Bu insanlara Fenerbahçeli demek, Fenerbahçe'nin ter temiz renklerine hakaret olur. Eminim ki, Şenol Güneş'e karşı yapılan bu saldırının bir ucu, Fenerbahçe'ye karşı girişilen Karadeniz saldırısına dayandırılmaktadır. Nedeni ne olursa olsun yapılan çirkindir. Görevi sadece sahada mücadele eden futbolcularına yardım etmek olan bir insana bu yapılan sadece basit bir saldırı değil, ağır bir hakarettir. Futbol alanında yaptığı uygulamalar ya da maçlardan önce ve sonra yaptığı konuşmalar bir yana, Şenol Güneş bu ağır hakareti en son hakedecek hocadır, insandır.

Maçın yarım kaldığı saatler sırasında öğrendiğime göre Şenol Güneş'in başına beş dikiş atılmış. Bu çok da önemli değil! Yaralar çarçabuk sağalır. Ama belleklerimizde yer eden insan soyuna, sporsal rekabete hiç yakışmayacak görüntüleri bilincimizden nasıl sileceğiz? İnsan evladının bulduğu bu en soylu rekabetin içine böylesi çirkinlikleri sokanlar, insanlık bilincimizi yaraladıklarının farkındalar mı acaba? Bundan sonra oynanacak birçok Fenerbahçe-Beşiktaş maçının asıl amacı puan kazanmak değil, işte, bu yaralı bilinci sağaltmak olacak.

Geçmiş olsun Fenerbahçe ve Beşiktar, geçmiş olsun Şenol Güneş. Şimdi büyük çoğunluk, fedderasyonun vereceği kararı bu yaşananların önüne çıkartacaktır. İnanın verilecek kararın hiç bir önemi yok! Önemli olan, Şenol Güneş'in o yere yığılan görüğntüsünü belleklerimizden nasıl sileceğimizdir...

20 Nisan 2018, Cuma 01:04
YAZININ DEVAMI

‘’Başakşehir'in şifresini Fenerbahçe çözdü‘’

Başakşehir, adı İstanbul Büyükşehir Belediyesi olduğu günlerde de büyüklere kafa tutup üst sıralarda yer ediniyordu. Adını değiştirdiği 2014 yılından bu yana ise şampiyonluğa göz dikerek mücadelesini sürdürüyor. Kuşkusuz bu başarı bir rastlantı değil. Bir şeyleri doğru yaptıkları tartışma götürmez. Kurumsalaşma ile birlikte sahadaki mücadelede de, adım adım gelişerek bu seneye gelindi. Bitime beş hafta kala artık şampiyonluğun en ciddi ortaklarından biri de Başakşehir'dir.

Futbol uygulamalarına bakıldığında en önemli silahının atağa hızlı çıkarken doğru pas organizasyonu yapmak olduğunu biliyoruz. Bu uygulama tam anlamıyla, büyük ve güçlü takımlara tuzak kurup karşı atak oyunu oynamak değil. Sözgelimi Abebayor ile topu çok çabuk buluşturup onun etfarında en hızlı bir şekilde birikerek, çabuk ve hedefe oynanan paslarla gol yolu bulmak. Bunu savunmadan oyun kurarak yapıyorlar. Fenerbahçe işte bu noktada şifreyi çözüp, Başakşehir'i savunmasından çıkartmayacak bir pres altına alarak sahasında yendi.

Futbolda temel kurallardan biri şudur: Bir takımın topa sahipken hücuma çıkması ne kadar uzun sürerse, Savunmadaki takımın da toparlanmak, yeniden gruplaşıp organize olmak için o kadar zamanı olur. Fenerbahçe forvetleri rakip alanda baskı yapıp Başakşehir'in ataklarını geciktirirken savunmaları da toparlanacak zamanı buldu. Başakşehir atağa çıkmakta gecikince Adebayor, Edin Visca ve Elia gibi başarılı futbolcuların birbiriyle olan iletişimini kırmak için savunma grupları oluşturdu Fenerbahçe.

Yine rakip alanda yapılan baskıyla ilintili olarak şu kuralda çok önemlidir: Bir takım üçüncü bölgede topu tekrar kazanma miktarını artırabilirse, o takım daha fazla gol atacaktır. 1970'li yılların ortalarına doğru Hollanda, Rinus Michels ile uguladığı pres artık evrensel hale geldi. Öyle ki o yıllardan bu yana takımların attığı gollerin yüzde altmışa yakını, üçüncü bölgede topun yeniden kazanılması ile atılıyor.

Fenerbahçe bu gerçekten hareketle Başakşehir'i kendi alanında yendi. Galatasaray'da, Fenerbahçe kadar başarılı olmasa da aynı uygulamaya başvurdu, istediği sonucu aldı. Rakibi kendi alanından vurmak için öncelikle savunmanız hareketli ve güçlü olmalıdır. Fatih Terim'in, Maicon'u yedeğe almasının nedeni de buydu. Top yitirildiği anda hemen prese dönerek rakibi kendi alanında boğmak çok güçlü bir silahtır kuşkusuz. Ama bunu yaparken çok başarılı bir organizasyon gereklidir. Bu organizasyonda hata yaparsanız silahınız geri teper.

17 Nisan 2018, Salı 11:10
YAZININ DEVAMI

‘’Cimbom'a Terim'in eli değdi...‘’

Abdullah Avcı her zaman olduğu gibi maç öncesinde güzel konuştu. Takımının yapabileceklerini ve rakibe saygısını sade cümlelerle anlattı. Konuşmalara hiçbir itirazımız yok. Ancak konuşmak yapmaktan, uygulamaktan her zaman kolaydır. Maç öncesinde düzgün konuşmak için harcadığınız zamanı, takımı oynatmak için harcamazsanız sonuç işte böyle olur. Üstelik, ligin kader maçlarından birinde Galatasaray'ın hiç de iyi oynamadığı bir karşılaşmada...

Abdullah Avcı'nın konuşmalarının altını neden bu denli kalın çiziyorum? Fatih Terim takımının en temel oyuncularından biri olan, bildiğim kadarıyla bugüne değin sadece bir maçta kadronun dışında kalan Maicon'dan vazgeçerken, Abdullah Avcı, artık futbol ile çok da ilişkisi kalmayan, Başakşehir'de gününü gün edip, geçmişteki kariyerine sığınan Arda Turan'ı sahaya sürdü. Hadi, diyelim ki, ondan beklentilerin vardı, ama sahadaki görüntülerine bakıldığında takıma bir katkısı olmayacak bu oyuncuyu sahada tutmanın ne anlamı vardı?

Zaten Emre Belözoğlu ile birlikte büyük bir psikolojik baskı altında olan Arda Turan'dan verim almak bir yana takıma katkı yapması düşğünülemezdi. Bu sezon ligin zorluk derecesi en yüksek maçını Arda ile başlamak gerçek bir antrenörlük hatasıydı. Başakşehir ve Abdullah Avcı bu hatanın bedelini ödedi.

Galatasary bundan önceki iç sahada oynadığı karşılaşmaların çok gerisindeydi. Ne var ki, maçtan hiç beklenmeyecek kadar kusursuz bir gol ile öne geçti. Bir sağ bekin sol ayağıyla bu denli kusursuz bir gol attığına pek tanık olmamıştım. Maçın başarılı oyuncularından biri olan Volkan Babacan'ı böylesi bir vuruşla avlamak, hocası avcı olarak bilinen bir takımın kalecisine yakıştı dersek yeridir. Başarılı kaleci Volkan Babacan bu önemli maçta ancak böylesi bir vuruş ile alt edilebilirdi.

Kader maçı olarak bilinen karşılaşmalara mutlaka hocaların eli değmelidir. Böylesi önemli maçlar sıradan uygulamalarla kazanılamaz. Fatih Terim son derece yerinde bir karar ile, Başakşehir'in hızlı hücümlarına karşı önlem olararak Maicon'u kadronun dışında bırakmıştı. Bunun ödülünü de, olumlu bir oyunla olmasa da, net bir skorla kazanarak elde etti.. Tudor'dan görevi devralan Terim belki de ilk defa Galatasaray'a elini değdirdi. Galatasaray bu galibiyet ile ligin gidişatını yeniden değiştirdi. Her hafta ne olacağı belli olmayan bir lige hiç tanık olmamıştık. İki, üç takımın şampiyonluk mücadelesi verdiği sezonlar biliyoruz da, son beş haftaya dört takımın atbaşı girdiğine ilk kez şahit oluyoruz...

15 Nisan 2018, Pazar 22:44
YAZININ DEVAMI

‘’Sağ kanat çalıştı ama...‘’

Yetenek çok önemlidir futbolda. Ama futbol aklı ve pozisyon bilgisine de sahipse eğer futbolcu adı Soldado oluyor işte. Zaten pozisyon anlamında ilk yarıda dengede giden maçı Fenerbahçe’nin lehine çeviren ana faktör de buydu.

Şüphesiz, İspanyol yıldızın adının hemen yanına “Aatıf” adını da yazmazsak ayıp etmiş oluruz en hafifinden. Eski takımına karşı oyunun iki yönünü de çok yararlı şekilde oynadı Faslı futbolcu. Sadece ilk golü atmakla kalmadı, problem oluşan her yerde gerekli zamanda, doğru olanı yaptı.

Gerçeği söylemek gerekirse gerekçesi ne olursa olsun ilk yarıdaki istek ve oyun anlayışının tersi bir görüntüyle ikinci yarıyı oynamasını yakıştıramadım Fenerbahçe’ye. Tamam, Sivasspor tekin takım değil. Galatasaray, Beşiktaş, Başakşehir dahil nice takımı puansız gönderdi 4 Eylül Stadı’ndan, kabul. Ama gene de koca ikinci yarıyı böyle oynamak şık olmadı.
Şüphesiz bu görüntünün birden fazla nedeni vardı. Misal, evinde 2-0 geride oynamayı kabullenmedi Samet Aybaba ve öğrencileri. Hele Robinho da oyuna dahil olunca itiraz ete kemiğe büründü hepten evsahibi adına. Fakat bir diğer önemli neden de Fenerbahçe’nin skorun üzerine yatmak isteğiydi bence.

Doğrusu bu ya dua etmeli bence sarı lacivertliler Volkan Demirel, Roman Neustadter, Soldado ve Aatıf dörtlüsüne. Yoksa koca ilk yarıdaki o güzel futbol ve skor bile yetmeyebilirdi galibiyeti korumaya ikinci yarıda.

Hayır, şunu anlamakta zorlanıyor insan. Tamam, zor deplasman Sivas. Ama düşüşteler son haftalarda, bu da bir gerçek. Giuliano çok etkisiz kaldı, hem de uzun süre. Mehmet Ekici var, Alper Potuk var, Valbuena var. Yani eli kolu o kadar da bağlı değil Sayın Kocaman’ın. Dolayısıyla ikinci yarıdaki o sıkıntılı dakikalar ve negatif görüntü kabul edilir değil bence. Eğer dillere destan görüntüsünün yerinde yeller esiyorsa Ülker Stadı tribünlerinin bu sezon, bu tür bir görüntülerin de sorgulanması lazım enikonu.

14 Nisan 2018, Cumartesi 21:57
YAZININ DEVAMI