‘’Metin Baba'mızın aziz ruhuna...‘’
Yoğun müsabaka programı gereği yapılan rotasyona rağmen, Sarı-Kırmızılı futbolcuların oldukça iyi oynadığını iddia etmem de yetmez. Çünkü soyunma odasına önde giden ekip Galatasaray değildi! Antalyaspor 20. dakikada rakip alana çok çabuk çıktı ve Tita önüne yuvarlanan topa bir vurdu vay baba, 1-0 önde Aybaba. Kırmızı-Beyazlı ekip çok forvetle sahaya çıkmayı uygun görmüş. ‘Bu anlayışı büyük ölçüde ayakta tutan Serkan ve Emrah oldu’ desem acaba diğer emekçilerin hakkını mı yemiş olurum? Özellikle Hakan, mükemmel işler yaptı Ferdinand, Emre, Mehmet Sedef ve Vederson da geniş alanlar kullanan rakip hücumculara karşı canla başla çalıştı. Amrabat’ın rakipte oynamasına rağmen kendilerine olabildiğince yardımcı olduğu da bir başka doğru! Galatasaray yediği gol sonrası sendeledi ve devre bitti.
İkinci yarıya Galatasaray yüklenerek, Antalyaspor da direnerek başladı. Umut ve Sabri’nin direnç, genç Bruma’nın çabukluk getirdiğini söylemeliyim. Neler kaçtı neler ve Drogba attı 1-1 oldu. Çok zevkli yürekli bir mücadele sahneledi iki takım futbolcuları da. Doğal olarak Bruma’yı daha dikkatle izledik ve attığı mükemmel şutun neticesini adeta nefesimizi keserek bekledik, Hakan’da inanılmaz güzellikte çıkardı. Her iki ekibin mücadelesine de saygı duymamak, dil uzatmak, beğenmemek büyük insafsızlık ve haksızlık olur. Böylesi sağlıklı, özgüveni çok, güçlü karakter örnekleyen sporcuların izlettiği futbola ve tüm emeği geçenlere saygılar, şükran duyguları ve teşekkürler. Taçsız Kral Metin Oktay Baba’mızın aziz ruhuna uygun şahane bir gala gecesiydi yani...
‘’Resultante importante...‘’
Fatih Terim’in 10. dakikadan sonra, Latin ırklı Rumenlere korkunç bir sempati biriktirdiğini ‘resultante, importante’ şeklindeki artık kült olmuş hitap şekliyle de sadece bizleri değil, Latinler’i de büyülediğini düşündüm valla. Semih Kaya’nın ‘sarı’ kartıyla başladı müsabaka. Hatta bir de Caner’in talihli geri pası! Futbol alemine has bu vakalar ardından, Ay-Yıldızlı çocuklarımız oyunu tamamen eline aldı ve Svein Oddvar Moen’in devreyi bitiren düdüğüne kadar da bırakmadı. Burak’ın 10. dakikada kaçırdığı pozisyon sonrası attığı harika kafa golüyle 1-0 öne geçtik dakika 22’de. Sadece skor olarak değil, futbol düşüncesi, icraatı ve özgüven konusunda ev sahibini aştık gittik, Terim kumandasında ondan sonra. 90 dakikanın sonuna da rahat ve bir dolu fırsatla girdik ve Mevlüt’le de geceyi noktaladık 2-0.
Sevineceğim ama sevinemiyorum, çünkü A Milli Takımımızı bu hale getiren ve milleti ümitsizlik batağında süründürenleri affedemiyorum. Ülkemi hak etmediği kaoslara sürükleyen, midelerimizi bulandıranları da asla ve katta hazmetmiyor, futbol dünyamızdan silinsinler istiyorum. İsviçre-Avusturya günlerimiz heyecanlarını tekrarlamamızı sağlayan Fatih Terim ve ekibiyle futbolcularını yürekten kutlar, bittiğini zannettiğimiz Dünya Kupası rüyalarının gerçekten yaşanmasını dilerim. Resultante importante İmparatore....
‘’Ama usta...‘’
Grup birinciliğinden vazgeçeli çok oldu, bari ikinciliğe razı olalım diyoruz, ama galiba kendi kendimizi kandırıyoruz! Grup ikincisi olarak Play-Off şansı bulabilmek için kalan son 4 maçı kazanmak bile yetmeyecek sanki. Romanya-Macaristan berabere kalsın diye dua etmiştik, ama ‘Romanya kazansın’ diye başka dua edenler de olmuş galiba ve 2 gol atıverdiler hemencecik evlerinde. Biz de ilk yarım saat bocaladık, sonra Umut’la üzerimizdeki bulutları dağıttık 34 ve 40’ıncı dakikalarda. 3’üncü dakikada Umut’un attığı müthiş kafa akla hem ‘Gezi’ direnişini getirdi, hem de ‘Diren Türkiye’ inancını, ama dedim ya usta işler sadece bizim elimizde değil, yabancıların elinde! Romanya, Macaristan’ı geçtiği anda büyük avantaj yakalayacak, belki orada puan almamız dahi işe yaramayacak. Çünkü son müsabakamızda karşımızda moralli bir Hollanda bulunacak. Arada Estonya ile bilmem ne olacak? Yani usta uzun lafın kısası bu iş galiba olmayacak. Çünkü biz işimizi baştan sıkı tutamadık ve ipin ucunu kaçırdık!
Umut Bulut’un muhteşem çıkışı, Göhan Töre ve elbette Burak’ın devam eden yükselişi morallerimizi düzeltti, Nuri pek de beklediğimiz gibi değildi. Ama Gökhan yine gönülleri fethetti,
Caner az daha etkili ve gayretli olabilirdi....
Yani usta; eğer Romanya önümüze taş koymasa, avcı da avlanacağı mevsimi zamanında sağlama alsa her şey farklı olabilirdi. Ama olmadı!
‘’İçimizdeki düşman!‘’
Tüm kartpostallarda, anahtarlık ve benzeri hediyeliklerde çeşit çeşit kalp kompozisyonlarına rastlanır. Ama bu denli mutluluk ve sağlıklı yaşam simgesi bir varlığa da maalesef içimizdeki düşman gibi davranılır.
Bu zafiyet sadece bende değil, tüm insanlarımızda var. Kalplerimize karşı doğru ve hakkaniyetle davranmıyor, sanki içimizdeki düşmanmış gibi hiç acımasızca muameleden kaçınmıyoruz. E bedel de, pahalı oluyor tabii! Adapazarı ADATIP Hastanesinde açık kalp operasyonu geçireli bir yıl oldu. Galatasaraylı operatörüm Dr. Cüneyt Öztürk ve tüm Adatıp ekibine, emekçilerine teşekkürlerimi, şükran duygularımı gönderiyor, Yüce Rabbime hamd ediyorum. Emaneti tekrar verdi, tembih etti ‘vadeyi uzattım ama emanetime de hıyanet etme’ dedi.
İçimizdeki düşmana (!) iyi bakmak, sahip çıkmak zorundayız. Doktorlarımızın öğütlerini de yerine getirmek durumundayız yani.
Birçok gencecik insanımız teşhis ve ameliyat şansı bulamadan aramızdan ayrılıyor. Operasyonun bir nimet olduğunu bilmek zorunda olup, tedaviden kaçmamaya mecburuz kısacası. Hakikate sırt dönmek felaketi hızlandırmaktan ötesi değil, yaşamsal her platformda hatta futbolda!
TFF gerçeklerden kaçarak futbolumuzu tedavi edebileceği zannından zerre kadar vaz geçmiyor, sırtını bilime değil siyasete yaslayıp göz göre göre hastayı ölüme götürüyor. Bu meselede doktorluğa soyunan sınırlı bilgili ama şöhretli futbol ustalarının da büyük dahli var tabii.
Bu iş bilmez ve çağdaşlıktan uzak ayak oyunu ustası grubu, sporu sözde bildiğini zanneden iktidar siyasetçileriyle el ele verdiler ve zaten tepe taklak giden A Milli Futbol takımına, Galatasaray’ı da eklediler! Bundan sonraki süreçte Sarı-Kırmızılı kulübün başına gelecek problemlerin ve yaşanması olası sıkıntıların baş rol oyuncuları TFF, Recep Tayyip Erdoğan ve futboltif danışmanları olduğu kadar Ünal Aysal ve Fatih Terim de olacaktır mutlaka. ‘Star wars’ arası kapışmanın, baş karakter oyuncusu da, Bülent Tulun mu acaba?
Açık kalp ameliyatı hikayesinden, açık kalpli futbol sohbetine geldik! Vaziyete yandaş spor gazetecileri nasıl bakacak, bi bekleyelim hele!
‘’Zemin arızası!‘’
Sağlam karakterli bir spor yapımız, doğru ve gereği gibi planlamamız yok. Sağlıklı yönetim tarzımız yok. Uzun lafın kısası sözde bolluk, ferahlık, varlık içindeyiz ama taraftar kitlelerine sunulacak en basit futbol güzelliği ve temaşa keyfinin zerresi bile yok. Aksini iddia eden?
Eminim ki o da yok!
İlk 45 dakikada dikkatimi Tarık, Erkut, Aytaç gibi genç çocuklar çekti. Son derece de başarılıydılar. Tarık kanadını rakibe zehir ederken, 19-20’li yaşlardaki Erkut ve Aytaç da Sarı-Kırmızılı orta alanı adeta pert etti. Selçuk kayıp, Engin garip, Melo, Tarık’ı kovalamaktan bitik, Sneijder içerlerde bir yerde! Drogba gayretli ama Burak’ın kafası karışık belli. Galatasaray sanki ‘Bir garip Orhan Veli!’
Bu vaziyet neden böyle peki? Ivırmanın kıvırmanın gereği yok, Galatasaray havasını, konsantrasyonunu, işlerliğini ve kazanma azmini, yazık ki iç disiplinini kaybetmiş. Bir farklı hava soluyorlar sanki. Fatih Terim savaşçı mı, büyük reis mi, Türk Futbolu eş başkanı mı? Ne! İşte bu belirsizliği ve kavram karmaşasını hem Terim’de, hem de takımın bütününde gördüm. Beğenmedim açıkçası.
Orgeneral Özel de Genel Kurmay Başkanı ama onun yerinde olmayı asla arzu etmem açıkçası. Fatih Terim de futbolumuzun genel kurmay başkanı olmuş ama bence olmamıştır. Galatasaray için de, kendisi için de, Galatasaraylı için de olmamıştır!
Eskişehir’de renksiz, kokusuz, tatsız bir Galatasaray’ın, çatırtı hatta patırtıya doğru uygun adım giden ayak seslerini duydum sanki. Belki de bana öyle geldi, gezinti 0-0 berabere bitti!
‘’Blacksinek girmeseydi!‘’
Blacksea insanı Whitesea insanları gibi, acaba neden fevri davranır? Çünkü oraların bezdiren-bunaltan ısı şartları yok. Yöre insanını arızaya sokmaya neden olan bir kaç etkinlikten başka hiçbir şey yok yani. Çay alım fiyatı, finduk parası, misirin yeterince para etmeduğu gibi, futbolla ilgisi olmayan şeyler!
Blacksea insanı değer bulmayan kendi malını umur bile etmez ama futbolcusu istediği gibi değilse ve teknik direktör de o futbolcuyu çok beğense dahi, kralını bile tanımaz ve aklına geleni söyler. Kalbi tertemizdir kuşkusuz ama ağızdan çıkanları kuru temizlemeci Pakize teyze bile halledemez!
Dün gece işte böyle benzer bir olay oldu ve Volkan gözyaşları içinde soyunma odasına gitti. Açıkçası oturduğum yerde kalakaldım ve çok üzüntü yaşadım. Eminim ki tribünde o olaya sebep olan taraftarlar da, az soğuduktan sonra, en az benim kadar üzülmüşlerdir ama ok yaydan çıkmış bir kere.
Volkan iyi başladığı sezona Trabzon’da bir üzüntüyle merhaba dedi ama umarım genç adamın kırılan yüreği onarılır. Trabzon ilinde bu sevgi var biliyorum. Faruk Özak ağabeyimde ve Trabzonlu tüm dostlarımda 40 yıldır gördüm, şahidim. Aslında İki komşu şehir arasındaki şahane dostluğu ve iletişimi, futbol rengini yazmak için niyetliydim ama nerelere gittim? Beni bu seferlik affedin!
Rize topu mükemmele yakın kullandı, Rıza Çalımbay tapanca gibi bir ekip hazırlayıp futbol ortamına sunmak üzere, yenilgiye rağmen yürekli ve ataktılar. Puan alamadılar ama gönülleri kazandılar.
Trabzonspor’a Europa sahalarındaki hayranlığım tamamen devam ediyor, dün gece beklendiği gibi değildiler ama Rize’nin direnci ortamı dengeledi. Molouda müthiş bir gol attı, bir de müthiş kaçırdı! Tevfik Köse, gol işinde köse olmadığını ispat etti. Adrian da geceye golle girdi... Keyifli Blacksea futbol mücadelesine blacksinek misali bir gölge düştü tadımız kaçtı ama... Her şey düzelecek inşallah.
‘’Var bir hikmeti!‘’
Üstelik ‘bu hırs, tempo, mücadele, çatırtı ve kazanma azminin galiba var bir hikmeti!’ diye düşünmedim desem de olmaz. Bursa’ya sadece Daum gelmiş ama Timsahlar külliyen farketmiş tango, lambada, salsa temposu Tayvan boksuna rahmet okutturacak değerlerde değişmiş. hayret bir şey... Dedim ya ‘bu ani dirilişin mutlaka var bir hikmeti!’ Futbolcu milleti entresan bir yapı, canı isterse abad eder, istemezse de per-i perişan eder. Bursaspor’lu futbolcular şehri abad, Galatasaray’ı berbat etme niyetiyle başladı oyuna ama öne geçen taraf Galatasaray oldu. Çatır-çatır mücadele çoşkulu futbol hemen herkesi mest ederken, uzun süredir mahmurluğundan şikayet edilen Hamit klasını konuşturduğu müthiş bir top götürdü ve Burak’a kullandı. Golcü öylesi güzel alıp, öylesi zarif dönerek o kadar ustaca vurup ağlara bıraktı ki, taraflı tarafsız herkes beğendi 1-0 Önde gitti Galatasaray soyunma odasına.
Bursaspor ikinci yarıya ilk yarı hırs ve kazanma arzusuna daha da fazlasını katmış olarak çıktı sahaya. Sadece forvet değil, zaman zaman stoper işleri de yapan ve her bulunduğu alanda etkili olan Drogba oyundan alındı, karşılığında Daum oyuna ‘Made in Bursa Enes’i kattı ve ‘hey 15’li 15’li Cim Bom yolları taşlı’ türküsü eşliğinde sabi Bursaspor’un golünü attı. Batalla amcasının da elini öpmeliydi aslında, asist çok şıktı çünkü. Galatasaray’ın rakip baskısına ‘gel-gel’ diyecek bir değişikliğe ve anlayışa ne maksatla büründüğünü çözmüş değilim. Zaten çözebilecek durumda olsam Milli Takım ve Galatasaray’ın başında ben, burada da Fatih Teriim olurdu değil mi? 1-1 bitti.
‘’İstikamet yeni kupalar...‘’
Sevinçler, hüzünler yaşamla iç içe, Galatasaray tarihinin unutulmazlarından biri daha ebedi yolculuğa çıktı.. Reha Eken büyüğümüze rahmet, tüm Galatasaray camiasına baş sağlığı diliyorum.
Sakarya İlkokulu’nda okurken zaman zaman ‘tutum haftası’ düzenlenirdi sınıfta. İşte o günlerde annelerimizin marifetleri ortaya çıkar, sınıfa çeşit çeşit ürünler gelirdi. Ev yapımı reçeller, pestiller, kekler, börekler. Gaziantepspor’da Kızıl family ‘tutum haftası’ değil de, ‘tutum sezonu’ ilan etmiş galiba ama iş annelere değil de, Bülent Uygun’a kalmış! Zor ve oldukça mesuliyetli bir meşgale yani!
Galatasaray sezona ısınırken kazandığı 2 kupayla, camiasına mutluluk mesajları vermişti zaten. Terim’in takım içi ve dışı nasıl organizasyon yaptığı ve herkesi mükemmel hazırladığı, dün gece yine belgelendi. Balta’dan Sürmene bıçağı hassasiyetinde işler çıktı yine. Burak şahane bir sezonu daha müjdeledi. Attığı golü değil, oyun içi niyetini anlatmak istiyorum. Mükemmel özveri, pas, uyum, üst düzeyi yakalamış bir olgun genç adam hali. ‘Üst düzey ve olgunluk’ deyince neden aklıma Drogba ve Semih Kaya geldi? İkisi de müthiş özgüvenli, dengeli...
Galatasaray baskılı ve etkin götürdüğü oyunda o kadar şık hareketler örnekledi ki. Hele hele ilk golde. Drogba profesyonelliği ve ısrarı, Burak, Selçuk, Sneijder ve bence takımın bütünü var: 1-0. Penaltıdan kazanılan golün fotoğrafında da yine takım olmanın şık manzarası var, Burak ve 2-0. Her an gol üretebilecek yürekli bir rakip karşısında oynuyorsunuz, üstelik sezonun ilk gösterisi. Elbette hatalar olacak, evet savunma hatası var ama Muhammet’in de Allah’ı var. O kadar güzel bir gol attı ki, yediği golü Muslera bile beğendi.
Erman, Engin, Emre bizlerle ve tribünlerle hasret giderdi. Galatasaray’ı futbolu ve zevkle izlediğim insani meziyetler nedeniyle çok beğendim.