Arama

Popüler aramalar

‘’Pirus zaferi...‘’

Aynı Pirus iki yıl sonra yeniden karşı karşıya geldiği Roma orduları karşısında yenik düştü ve feci bir bozguna uğradı. İşte o tarihten bu yana, büyük kayıplar pahasına elde edilen ama kazanan tarafı da yıpratıp bitiren ve sonunda da felaket getiren yengilere ‘Pirus Zaferi’ denilir.
Ünal Aysal sportif anlamda mükemmel denilebilecek düzeyde başarılı geçen ama idari anlamda da mutlaka tartışılması gereken iki yıldan sonra apar topar seçim kararı almış ve bence kendi kendini ayağından vurmuştur. Üstelik hem kendisinin, hem yeni yöneticilerinin hem de Galatasaray’ın geleceğini kuşku bulutlarının içine sürüklemiştir.

Bu konuda en doğru ve belirleyici uyarılar Hayri Kozak büyüğümüz tarafından dile getirildi. Galatasaray değerlerini anlaşılabilecek çok özenli ve zarif ama mutlaka dikkate alınması gereken haliyle kamuoyu vicdanı dikkatine sunan Kozak’ı anlamamakta ısrarlı bir Aysal profili, camia tarafından üzüntüyle izlendi. İyi tanıdığımı düşündüğüm Galatasaray kültürünün, Aysal’ın Pirus Zaferini hatırlatan davranış ve uygulamalarına karşı sergileyeceği tavrını hep beraber göreceğiz!

Aysal başını Ali Dürüst’ün çektiği, Fatih Altaylı’nın bel altından desteklediği ekibe, mükemmel bir ‘yorgunluk molası’ tuzağı kurmuş ve Albayrak’ın yorgun lastiklerini(!) patlatarak el ele dinlenme istasyonunda kalmalarını sağlamıştır. Perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu bir süreç yaşandı ama iki sene fedakarca çalışanların ‘pat’ diye yolda bırakılacağını da, hiç kimse ummadı. Aysal yarın kimin kazanıp, kimin kaybedeceğinin şimdiden kestirilemeyeceği bir Pirus Zaferi keyfi yaşıyor.

İki yıllık iktidar deneyimi oldukça önemli bir olgudur ama aşırı özgüven ve kibirin 10 yıllık iktidar dönemini dahi nasıl fıslatıp, karizmayı yerle bir ettiği de bir başka doğrudur! Aysal’ın yeni yönetimiyle ‘aynı tas aynı hamam’ felsefesine uygun anlayışla son iki senede olduğu gibi yürüyebileceğini zannetmesi, beyefendinin yumuşak karnıdır. Farklı güçlerin tokadını yemekten şapşala dönmüş ve 2. Dünya savaşından itibaren kendi ülkesinde dahi USA kontrolünde seyreden Germany otoritesi, bizi Çanakkale savaşımızda ne hale getirmişti? İyi bakmak ve doğru yorumlamak lazım. Galatasaray Lisesi içindeki, Çanakkale şehidi çocuklarımızın resimleri, hepimizin gözü önünde!

Fatih Altaylı...

Galatasaray Liseli’lerin utanılası yüz karası Fatih Altaylı. Her türlü hizipçiliğin, yalakalık, yandaşlık, hainlik, çelme, tuzak, pusu ve benzeri defolar ustası.
Kendisini Babıali merdivenlerinden alıp, gün yüzüne çıkartan Hattat ailesine yaptığı yamukla başlayan serüveni, uzun süre Doğan Medya Grubunda devam etti. Şimdi de Turgay Ciner’in eteğine yapışmış durumda!

Ekmek yediği sofraya hainlik etmekten hiç sıkılmayıp, zerre kadar bile utanmayan Altaylı’nın yarın Ciner’i neresinden kapıp parça koparacağını merakla bekliyorum. En büyük meziyetidir, elinden tutan ve kendisine iyilik yapanlara ilk fırsatta çakallık yapmak. Oluşan vaziyet mesleğinin değil ama karakterinin icabı, meslek etiğini rezil etmesi de zaten kalitesi icabı!
Galatasaray camiasının yüz akı evladını izlemeye devam... Durmak yok, yola da devam!

Alman malı!


Galatasaray yönetimi ‘made in Germany’ kalitesi, disiplini otomasyon işleyişinde olacakmış. Bu ilkeye en uygun icatlardan biri de, Candan Erçetin olmalı.Eşsiz sesi, renkli gözleri, bembeyaz teni ve Güral Porselen kalitesindeki bembeyaz dişleriyle şahane bir Rumeli’li.
Epimizin özlediği, sevdiği ve ayranlıkla dinlediği Candan Erçetin’in made in Germany disiplin ve kalitesindeki Galatasaray yönetimine ayırlı, uğurlu olmasını diliyoruz. Galatasaraylı’lar Derneğindeki eşsiz başarıları, sesi, nağmeleri ve derneğe yaptığı hizmetlerle, ayırlar daa unutulmadı be ya...

Tiridine tiridine bandım, bedava mı sandın? Para vedim aldım mıydı, neydi o? Elbette’ydi be yaaaa....

07 Haziran 2013, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aman Avcı vurma beni!‘’

Sadece ben değil, ulusça şahit olduk elbette. Her geçen müsabaka sonu artan sayıda hüsran. Hatta son iki hazırlık müsabakası sadece hüsran değil, maalesef daha da ötesi!

Avcı soyadıyla müsemma, avcılığa soyundu ve çatır çatır boşa fişek atıyor bence. Yer gök boş kovanla doldu ama zerre isabet yok! Ziyankarlık çok. Uzun lafın kısası, milli futbol takımı sahnesini atış poligonuyla karıştırmamak ve attığında isabetli olmak lazım.

Milli futbol takımımızın rotası hedefini şaşmış ve ‘aman avcı vurma beni!’ noktasına ulaşmıştır. Bunca yıllık tecrübem bana ‘avcının her geçen gün daha da paniğe kapıldığını ve isabetli avlanmasının imkansızlaştığını’ söylüyor.

Abdullah Avcı’dan umduğum başarı trendini maalesef bulamadığımı itiraf etmeliyim. Bazıları gibi baştan karamsarlardan değildim ama yanılmışım. Bence daha da fazla yıpranmadan, müsaade istemeli. Lüzumsuz inat tutkunlarının ne hale geldiğinin, fena halde kanıtlandığı günlerdeyiz de!

03 Haziran 2013, Pazartesi 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Renklerin kardeşliği...‘’

Çılgın dedelerimiz ve büyüklerimizle onur duyacağımız gibi, ‘çılgın renklerin kardeşliği’ de bir onur vesilemizdir şimdi. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş taraftarlarını bir araya getiren, Karadeniz’den Trabzonspor’un gönül sesini ileten bir şaheser.

Taraftar kardeşliği, renk birlikteliği adına kaç yazı yazmıştım, hatırlayamıyorum. Elbette limon sıktığım yazılarımın çokça bulunduğunu da anımsıyorum. Ama benim limonlar nihayet işe yaradı galiba! Biber gazı marifetiyle sindirilmek istenen Sarı-Lacivert çubuklu formalı GFB’liye, elinde limonla Sarı-Kırmızı renkleriyle Ultraslan yetişti. Bir bütün oldu gençler Taksim Gezi’sinde, güzel renkleri, gönülleriyle.
Gaz bombasından, alnı yarılan Galatasaraylı’ya doğru koştu Beşiktaş Çarşı’dan Karakartal ve bembeyaz formasıyla kardeşinin alnındaki kanı sildi. Eminim ki, taraftarlar arası makus kaderi de sildi! Siyah- Beyaz’ın imrenilesi asalet ve berraklığına Kırmızı- Beyaz’ın tüm muhteşemliği de, yansımıştı şimdi. Ne güzel, ne mübarek şeymişsin sen renklerin kardeşliği.

Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları bir uzun yürüyüşün başlangıcına imza atmayı başarmışlardır. Bu harekat; derebeylik hevesine, faşizm baskısına, bölücü yandaşlığına karşı, gençlerimizin damarlarlarındaki asil kandan oluşmuş bir mübarek birlikteliktir.
Türk milleti olarak çok acılar çektik. Asla hak etmediğimiz sıkıntıları, eziyetleri, haksızlıkları solumak zorunda kaldık. Hatta sabrımız ve iyi niyetimiz nedeniyle, ahmaklıkla bile bolca suçlandık. Suçlandık da, iyi niyetimizi ve engin sabrımızı anlatamadık! Hatırlar mısınız Fanatik’te ‘bizi İstiklal savaşımızdan zor günler bekliyor’ diye yazmıştım yıllar önce. İşte şimdi o zorluğun içinden renklerin kardeşliği adeta kardelen çiçeği gibi hiç kimsenin ummadığı anda filizlendi. Bu şahane güzellik, artık kemale ermiş yaşımın en güzel müjdesi değil mi?

Her şey daha güzel olacak bundan sonra. Şu muhteşem renkler ve ‘Şu Çılgın Türkler’ birlik ve beraberlik ve dayanışmanın özlenen müjdesini verdi.. Hamdolsun...

Oğuz Dizer

03 Haziran 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yazık‘’

Cem Simer bir gece tertiplemiş, Kör Agop’un meyhanesinde. Orada toplanacak ve demleneceğiz. İki değil, çok ayyaş(!) bir arada olacak yani! Çoğumuz orada ama Topal Mehmet yok ortalıkta. Ertesi gün sorduk “Neredeydin?” Anlattı “Aksaray’a vardım, orada dükkan önünde oturan bir esnafa sordum ‘’Kör Agop’un yeri neresi?’’ diye. Adam da içeri seslendi ‘’ Topalın biri kör Agop’u soruyor, nerededir bilin mi?’’ cevabı bile beklemeden eve döndüm” dedi. Böyle erdemli insan, kaldı mı şimdi? Mehmet Topal bir yandan Yokiç’i kovalar, diğer yandan da hakem Marco’yu ararken, aklıma topal Mehmet ustanın hali geldi! Usta olanı Aksaray’ın, futbolcu olanı da Bielefeld’in orta yerinde çaresiz!

Savunma anlamındaki fuzuli işgal felsefemizden kurtulmamız gerek artık. Letonya karşısında öyle, Slovenya önünde böyle! Önde Topal Mehmet, arkada aksak Ömer, kenarda bıkkın Serdar, sözde semada Gökhan ve Novokovic’in şık kafası 1-0 önde Slavlar. Ne golden önce, ne de golden sonra doğru dürüst bir kombinezonla hiç gidemedik Slovenya tarafına! Eski Yugoslavya zamanı gurbetçilerimiz yöreden kombinezon dolu bavullarla geçerdi ama şimdi Slavlar da AB üyesi. Eski camlar bardak oldu, yenilikler bulmak zorundayız yani! Gittikçe geri giden bir ulusal takım! Memleket ahvaliyle futbol oyunu müsemma olur da bu kadar mı olur? TFF yönetimi ayak topu hobisini terk etmeli artık. Sadece milli servet değil, Alman’ın da elektriği ve suyu da boşa gidiyor! İnsan şu rezil halden, fena halde utanıyor, 0-2. Yazık.

01 Haziran 2013, Cumartesi 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gel de kahrolma‘’

Her türlü üstünüz de, karavana hastalığımız olmasa. Şey! İlle kahrolma tutkumuz da olmasa, 3’te biz yedik! Şimdi Starkous’u yakalamak için 10 sene daha bekle. Öyle ya, mutlak fark yapabileceğimiz oyun, 3 gol atmamıza rağmen berabere. Doğru savunmayı öğrenmek zor, çok zor bizim için.

Almanya’nın alışılmış kurşuni günlerinden biri daha. Kapalı ve iç karatan semanın pırıl pırılmış gibi hissedilmesini sağlayan iki faktör var. Birincisi Ay-Yıldızlı futbolcularımız, ikincisi de stadın ışıkları. İlk yarı çok beğendim bu çocukları. Hiç abartmıyorum! Hadi diyelim ki abartıyorum ‘Selçuk, Nuri, Oğuzhan, Olcay’ gibi yetenekli orta saha oyuncuları aynı anda kaç ülkenin elinde var? Mustafa ve Sefa çok farklı bir hareketlilik getirmiş forvetimize. Hem teknik kapasiteleri yüksek, hem de hareketli ve kuvvetli. Tamamen hakimiyetimiz altında geçen ilk yarı 2-0 galibiyetimizle bitti. Hele hele Selçuk’un futbolu öyle bir süsleme sahnesi vardı, dünya bale virtüözü Rudolf Nureyev şahit olsa, mutlaka kıskançlığından çatlardı. Gerçi Nureyev’de 2003’te bizim millilerle beraber, gaibe karışmıştı!

Çok pas yaptığımız, oyuna tamamen hakim olduğumuz ve Letonyalı’ları zaman zaman 9 kişiyle defans yapmak zorunda bıraktığımız mutlak hakimiyetimiz altındaki ilk yarıdan aklımda kalan bir başka konu da, rakip çabuk çıktığında bocalamamızdı! Fakat ilk yarıdaki hücüm üstünlüğümüz ve becerimiz, bu zafiyetimizi örtbas etti.

Müsabakayı izledikçe düşünüyorum. Bizim futbolcuları hiç sıkıştırmayacak ama gerektiğinde de çaktırmadan cımıracak, hatta ısıracaksın! Rahat olduklarında inanılmaz güzellikte işler üretebiliyor, saldıklarında da, tez elden bez gereken Cafer hikayesine, model oluveriyorlar. Hayret bir şey yani! Dikkat edin özel müsabakalarda hep galibiz ama puan maçlarında yokuz. Saldıklarımızda da zaten yokuz. Dün gece de ilk yarı vardık, ikinci yarı saldık.

Anladığım kadarıyla aşırı gerilim de, aşırı rahatlık da yaramıyor bizim millilere. İlk yarı orta derecede gerilim ve rahatlıkla karışık çok güzel geçti 2-0. İkinci yarı tamamen rehavet içinde ve tam bir Cafer hikayesiyle müsemma modelde gerçekleşti. 3-3 Skor mert meselesi değil, ezeli dert meselemizdir. Biz bu işi biliyoruz da, bilmediklerimizi öğrenemiyoruz!

29 Mayıs 2013, Çarşamba 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sarayda kaos!‘’

Ülkemizde muvaffakiyetin yegane anahtarı topun hedeften içeri doğru gitmesi değil mi zaten? Kulübün idare şekli veya uygulamalar biçimi oluşan idari kaynaklı defolar kimin umuru? Herkesin skora odaklı olduğu bir tuhaf yapı ve çağ dışı kriterler alemi yani!

Ünal Aysal oldukça başarılı bir iş adamı. Aynı zamanda sportif meselelere uzakmış, hatta yabancısıymış gibi görünen ama aslında tam göbeğinde olan, donanımlı ve tüm detaylara vakıf akıllı bir iş adamı! Her yönetim kurulu birlikteliğinde olduğu gibi Galatasaray yönetiminde de, bir takım sıkıntılar olacak ve yaşanacaktı elbette. Tartışmanın olmadığı yerde başarı da olmaz ki!

Aysal bu tartışmaların doğurduğu rüzgarı adeta fırtınaya çevirdi ve hiç kimsenin beklemediği bir anda Galatasaray’ı seçim kapısına getirdi. Durup dururken ‘Sarayda kaos’ var şimdi. Bu vaziyetin adı camiaya yıllarını adamış değerlerin iki sene kullanılması ve hiç umulmadık anda kapının önüne koyulması vakasıdır. Tam saray işi entrikalar silsilesi yani! Kanuni ortada da, Hürrem nerede? Bekleyecek ve hangi sahnede boy gösterecek göreceğiz. Aysal’ın Kanuni’yi dahi kıskandıracak düzeyde becerileri hepimizin malumu!

Malumu da, bu iş televizyondan kız kaçırmaya benzemez! İki sene beraber çalışılan bir yönetimi, seçime sadece 11 ay kalmışken pat diye ortada bırakma girişimi, sadrazam efendi ve yeniçerilerinin kazan kaldırma eyleminden farklı değildir. Bildiğim kadarıyla Galatasaray’da da, bu tür entrikalar hakim belirleyici değildir! Sadrazam efendi tüm iş bilirliğine ve padişah macunu desteğine rağmen, yanlış işe soyundu bence.

Saray’ın akil adamları, hükümetin tayinli akilleri, saray cüceleri ve her boyaya giren kavuğu güllü yandaşlarının oluşturduğu kaosu ve suni fırtınayı, ya bitirecek ya da çok şey bir daha düzeltilebilmesi zor şekilde 500 yıllık muhteşem saray kültürünün elinden kaçıp gidecek!

Türkiye Cumhuriyeti mevcut fotoğrafına bakın, Galatasaray ufkundaki tehlikeyi anlayın! ‘Vatanımızı İstiklal savaşımızdan çok daha zor günler bekliyor’ diye yazmamın üzerinden, 10 yıl geçti, nerelere gelindi? Farkında mısınız?

28 Mayıs 2013, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’İnsanlığın lüzumu yok!‘’

Esad bile haber göndermiş bir kulübümüze, ‘Şu basın toplantısı bombalarınızdan bana da gönderin de, millet mermilerden değil, gülmekten ölsün! ‘İnsanlığın lüzumu yok’ demektense, dostluk ve kardeşliği teşvik çok daha doğru değil mi? Dün gece Galatasaray ve Trabzonspor kulüpleri tarafından üretilen tertemiz havadan, soluklanmak öylesi güzeldi ki. UltrAslan Reyhanlı acımıza, Burak Yıldırım kaybımıza tercüman olmuştu pankartlarıyla. Hayat işte budur. Yanlış uygulamaları örtbas etmek değil, tedavi etmek olmalı asıl marifet.

Hemen hemen aynı dertten sıkıntılı iki ekibin karşılaşmasıydı. Orta saha ve forvetleri dolu, savunma bölgeleri arızalı Galatasaray ve Trabzonspor’dan daha dertlisinin Bordo-Mavili ekip olduğu kanıtlandı. Melo ve Riera turfanda meyve gibi sezon sonuna yaklaştıkça serpildiler. Melo sakatlanıp daldan düştü dün gece ama Riera bir mükemmel gole imza atarak, başarısını perçinledi. Burak perçinin de ötesine geçti ve golcülüğe kaynakçılık işini NASA standartlarına taşıdı. Uluslar arası platformları sallayacak bir yerli harikaya daha hazırlanın.

Galatasaray’ın daha rahat ve etkili olduğu müsabakada, Trabzonspor çarşamba finalini düşünüyordu sanki. Özel karşılaşmanın hallicesiydi yani. Şampiyon Galatasaray’ı kutluyor, dün gecenin şık havasının futbolumuzu külliyen sarmasını diliyorum. Büyüksün, koskocamansın Fatih Terim, en az 5 sezon daha Allah kerim.

19 Mayıs 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şakır Şakır...‘’

Fenerbahçe’nin attığı 2 gol sonrası da, Çakır’ın sevinçten bir de şakır şakır oynamadığı kaldı. Dün geceki işte böyle, şakırtısı bol bir maçtı! Fenerbahçe’nin mücadele hırsına saygı duymak, sahada örnekledikleri çirkinlikleri de ayıplamak lazım! Hayret! Tabii her müsabaka da, böyle bir hakem yapısını da, bulabilirlerse bulsunlar! Galatasaray şampiyonluğu erkenden ilan edince salmış. Peki Cüneyt Çakır neden salmış, var mı bilen? Türkiye ve Avrupa’nın en iyi hakemlerinden biri, neden kısa sürede böylesi tanınmaz hale gelir ki? Galatasaray şampiyonluk mahmurluğu içinde başladı geceye ve neredeyse tamamını öyle götürdü. Fenerbahçe önde bastı, rakibini sindirecek ve sinirlendirecek hemen her aksiyonu örneklemeye çalıştı ve başardı. Konsantrasyon arızalı Şampiyon Galatasaray aşırı dozda sinirseptin enjekte edilmiş, Sarı-Lacivertli rakibine saha içi davranışlarında uymadı. İyi ki de uymadı. Muslera ve Volkan da muhteşem oynadı ama Volkan’ın Drogba’ya yaptığı olmadı, hele Sabri’ye yaptığı hiç olmadı.
Şampiyonluğu bitirmiş, fişi çekmiş Galatasaray’la tüm itidalini kaybetmiş, hırs küpüne batmış Fenerbahçe oynadı ve 2-1 kazandı... Kadiköy özellikle Volkan, Emre ve Hasan Ali türü futbolcularıyla gurur duyabilir. Muazzamdılar valla!
Dün gece kolu çoktan kesilmiş Fenerbahçe’nin, Şampiyon Galatasaray’ın sakalını traşa uğraştığı bir garip geceydi yani!

13 Mayıs 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI