‘’Hatırlamak gerek!‘’
Okan Buruk yönetimindeki Galatasaray son iki şampiyonlu olmazsa olmaz aksiyonu, savunmada dikkat, özen, konsantrasyon ve tayming ; e tabii atılan kritik goller olduğunu acilen hatırlamak gerek!
Bundan 50 sene önce Sakarya amatör ligi kulüplerinden Karadenizspor yöneticisi Baydar, takımı topladı karşılarına geçip arkasını duvara yasladı ve sordu en kıymetli ve korunması şart yeriniz neresidir?’ Muhtelif cevaplar gelmiş olsa da, cevabı yine kendisi verdi ‘geriniz’ ! Devam etti ‘geriniz çocuklar, geriniz.En ilerdekinden itibaren, en büyük gayretiniz gerinizi koruma çabası olmalı. Oldu oldu, olmadı yandınız!’
Dün gece Parma müsabakasını seyrederken, geçmişin hayati önerisi geldi aklıma. Muslera bir sürü kurtarış yapmasına rağmen, 2-0 yenilmekten kurtulamadı Galatasaray.
Sahada bulunduğu halde, ayakta uyuyup otel parası vermeyenler yüzünden. İsim vermeme adres göstermeme lüzum yok. Mertens ve Torreira hariç külliyen, külliyen !
Gerekli hamleyi yapamayan, rakibi kovalamayan ya da kovalayamayan görevliler, aynen tribündakiler gibi Italyan’ları resmen gözleriyle takip etti ve bir vagon pozisyon üstü iki de gol yedi. Ya Muslera olmasaydı, umulmayan felaket yaşanırdı.
Kadri Aytaç futbolcularına ‘futbol topu sizin namusunuzdur asla kaybetmeyin, kaybetmeyeceksiniz. Aksi halde çok fena cezalandırılırsınız!’ İlkesini adeta ezberletir, kaybetme tehlikesinin yaşatacaklarını adeta sporcuları beynini nakşederdi.
Galatasaray ‘a taktik, maktik veren organik formüller üreten; çok bilen plan proje transfer uzmanları ‘8-6 zart, zurt’ onca plan anlatacak şimdi.
Oysa denklemler demeti kıbamında sunulan mesele basit!
Fizik kalite, güç, kuvvet, konsantrasyon, doğru ve organik futbol, iştahı ve ciddiyeti lazım. E tabii zahmet ve gayretten firar eden beyinleri de, tercih etmemek lazım.
Topu kazan, kazandığın topu doğru ve yerinde kullan. Top rakibe geçtiği zaman da sakın ha aman verme. Olabildiğince baskıla nokta.
Çaresizlikler festivalini seni sevenlere sunma! Üzülürler sonra.
‘’Olmasa da olur!‘’
Toplumu olumlu yönde düşündüren tabii fuzuli harcamadan uzak tutan bir reklamı hatırlıyorum ‘Olmasa da olur’
Lecce karşısında izlediğim Galatasaray, transfer olmasa da olur gibi gibi düşündürttü valla. Bravo Okan Buruk ve Sarı Kırmızılı Aslanlar. Mükemmel bir kamp süreci yaşıyor ve sevenlerine umut enjekte ediyorlar.
Ziyech ve Zaha’nın performansı, haklarındaki geçen sezon düş kırıklıklarını; unutmamız gereğini yansıttı. Mükemmeldiler, daha da mükemmel olacaklarının sinyallerini verdiler.9’da Ziyech, 40’ta Zaha şahane birer gol attı.
Galatasaray‘ın önde baskı ve topu kazanma iştahına hangi futbolsever imrenmez ki? Tempo, kovalama, araştırma, konsantrasyon dakika 70’e kadar, çıkarsız Galatasaraylı, gönüllere göreydi. Neden ‘çıkarsız Galatasaraylı?’ Çünkü bu insanlar sadece Galatasaraylı olmakla mutlu olur ve onur duyarlar. Başarılarla da sevinirler. Hele hele fuzuli transfer, boş yere harcamalar ve savrukluktan; formasının hakkını vermeyen profesyonellerden de nefret eder büyük üzüntü yaşarlar. Uzun sözün kısası sahada iyi niyetli herkesi memnun edecek bir armada vardı.
Bu kadroya Milli takım forması giyen futbolcular da katıldığında, Elias Jelert transferi gerçekleştiğinde herşey çok daha güzel olacak diye düşünüyorum. Jelert yaşı ve hepimizin izlediği ve beğendiği performansıyla zaten gönüllerde yar etmiş, her haliyle Galatasaray ‘a yakışacağını da karakterli duruşuyla kanıtlamıştı. Nellson mükemmel yapı örneğiydi, aynı kültürün çok şık bir ürünü daha geliyor.Metehan’da çok çok berrak ışık veriyor. İlk hamlelerde acele etmemesi, zamanlama ve ikinci hamle için akıl & güç kontrolünü pekiştirmesi ; Şampiyonlar Ligi standartlarında stoperimizin yuvadan yetiştiğinin müjdesidir.
Günay'ın 76’daki kurtarışı şahaneydi. Yine Günay 85’te ‘hayır’ diye direndi. Listkowski ‘yi önledi, Krstovic denedi kalecimiz çeldi. Gaspar attı. Biri tuttu, öteki yoldu, biri de pişirdi, ‘Günay da yedi’ örneği bir goldü yani, neticede rakip Made in İtaly Seria A Lecce idi.
Bence Karadağlı Nicole Kristović, not alınmalı ve izlenmeli de. Gol yapamasa da ; 7 şut atan ve arayan adam kumaşını belli etti.
‘Olmasa da olur !’ Değil. İleriye doğru… ‘Olursa iyi olur’ yani !
‘’Harcama sanatı!‘’
Sanat önemli konu. Mesela ‘yalan’ sanatının nirvanası da 1996’dan itibaren maalesef Galatasaray Kulübü; bir kısım başkan ve yöneticileri tekelinde! Harcama sanatı etkinliklerinde de, ellerini tutabilen yok evvel Allah. insanları da, parayı da! Ne ibracı Divan kurulu, ne de trans halinde uyurgezer kongre üyeleri! Birkaç namuslu Galatasaraylı üye, duayen doğruları konuşuyor. Konuşuyor ama kadrolu mevlithanlar da, yönetimi ibra; doğru konuşanı imha imha operasyonunu adına derhal devreye giriyor. İbra ve takdir de hemen geliyor. Where is the vicdan, Galatasaray ‘ı gerçekten sevenlerle beraber akan gözyaşlarıyla ıslanıyor müjgan.
Verildiği halde zerre tutulmayan söze ne denir? Elbette ‘yalan’ denir. Erden Timur’un iç mihraklarca badem edilmesi ardından; kulüp başkanı Dursun Aydın; football uzmanı İbrahim Hatipoğlu ve kadim menajer Cenk Ergün’ü transfer etkinlikleri başına tayin etti. Ne oldu peki ? Rusya’da hava, Fransa’da civa! Transferler bitirilemedi tabiri caizse becerilemedi! Dove mevzuunda Gardi başkan ve yönetiminin gardını düşürdü. Netice knot-out oldu. Zenith tarafı ise bırakın 9’a kadar saymayı, 20’ye kadar saydırdı ve Dursun Aydın’a havlu attırdı! Böylece Galatasaray camiası iddialı transferler(!) hakkında aydınlandı. Şimdi taze yıldızlar ve isimleri devreye girer. Yönetim bekasından sorumlu bir kısım yazar ve televizyon konuşanları, tabii YouTube uzmanları taraftarın beynini yıkama icraatına devam eder.
Harcama sanatları uzmanlarının; yıllardır kombine peşinde koşan ve ömrü beklerken harcanan Galatasaraylı taraftarları da, nasıl verem ettiği ayrı bir yazı konusudur. Eeeey Galatasaraylı alayınızı sadece transfer ve fuzuli maddi manevi harcama becerileri(!) değil, daha neler neler verem edecek bekleyin! Transfer palavralarıyla da oyalanın.
‘’Terim 50. yıl kutlamaları…‘’
İmparator‘un Galatasaray’a attığı imzanın 50. senesi kutlandı. Aslında bu kutlama sadece bir imza klasiği modunda organize edilmemeliydi! Halk müziği üstadı (d.1923) Şemsi Yastıman’ın 101’inci doğum günü de olaya dahil edilmeli. GS aristokrasisine hem doğal, hem de organik halk ürün türlerinin, nasıl katıldığı görseli gerçekleştirilmeliydi .
Gazetemizin efsane bir reklamı vardı. “DOĞUŞTAN FANATİK” bilmem hatırladınız mı? Aslında üzerinde durulması gereken “her şey değişir kulüp aşkı ve renkler değişmez” söylemidir. Terim yüreğindeki Beşiktaş aşkını açık ve net beyan etmişti. 50 sene önce gönlünde vaki Siyah Beyaz renkler bir imza ile Sarı Kırmızı’ya evrilmiştir. O nedenle bu imza asla unutulmamalı ve bayraklar Beşiktaş köy içine doğru sallanmalıdır!
Masanın hep “alan” tarafında oturanlar için gönüldeki renkler çok da, mevzu olamaz zaten. İklim ve canlı etkinliklerine göre ‘hoooop’ diye değişiverir.
Şimdi gelelim sadede !
Eeeeey ümmeti cemaat… Fatih Terim’i UEFA kupasına, Lucescu’yu Süper CUP’a, ömrü teknik adam başarısızlıklarına abone geçmiş Şenol Güneş’i de Dünya üçüncülüğüne taşıyan Galatasaraylı futbolcular için ne yapmalıyız peki ?
Fatih Terim ve Şenol Güneş’in o efsane jenerasyon Aslanları omuzlarında taşıması, şükranla anması gerekmez mi? Hele hele Şenol Güneş’ın her mübarek bayram ve kandil gününde Ali Karahasan, Ahmet Yılmaz, Mücahit Oktan ve tabii şahsımın elini öpmek için gelmesi; rahmetli Mustafa Ulusoy’un kabrini de her fırsatta ziyaret etmesi gerek!
Fatih Terim Milli takım sınavını nasıl geçtin? Şenes Erzik, Ayhan Bermek, Abdullah Kiğılı, Kemal Zorlu gibi sistem çilingirleri didindi! İmparator da 40 sene rahat etti !
Ne futbol aleminde, ne de Galatasaray yapısında ömrümce ne rastladığım ne de gördüğüm modelller ; 25 sene öncesi Metin Ünlü’ye tarif ettiğim yöntemlerle , Galatasaray ve yönetiminin içine geldiler! Birden bire İmparator’la da kol kola giriverdiler! Netice? Benzer ruhları bir araya toplamanın peşindeler.
Galatasaray efsane kadrosuna, geçmişte Hamza Hamzaoğlu’na şimdi Okan Buruk’a ve Montella’ya ayıp etmekte ısrarlısınız. Olmuyor yani!
‘’Ben de ağladım…‘’
Fransız’ın dayanılamaz kalleşlikleri sonucu, Türk milleti adına hüzünle biten Hollanda maçı sonrası, kahroldum. Hele hele kaptanımız Hakan Çalhanoğlu’nun gözyaşlarına da şahit olunca; limitler doldu ve ben de saldım.
Esasen yaşımdan başımdan da utandım.Bir an aklıma kadim dostum Osman Şenher geldi! Bilirim ki o da kendini tutamamış mutlaka ağlamıştır. Sevgili yaşıtım aklıma gelince kısmen rahatladım ve üzüntümü gözyaşlarımla yıkadım. Yıkadım da bu kirli Fransız’ı ne yapalım? En matluba muvafık icraatla sevelim mi ? Je taime Turpin, Berlin karanlıklarında gezelim serin serin. İyi gelir!
İlk işim telefonumu kapatmak ve başka bir ortama sığınma adına MEZZO kanalına seğirtmek oldu. Klasik batı müziği gerginliğime ve kahrıma iyi gelir diye düşündüm.
Ama yine gerildim! Neden? Milletçe muzdarip olduğumuz, bitmez tükenmez klasikleşmiş batı melunluklaeı geldi aklıma.
Ertesi sabah yorumlara bakınca; yine ağlamamak için kendimi zor tuttum valla. Hemen her yorumcunun dilinde kaleminde Montella! Oysa hain Clement Turpin’in yediği haltlardan, elenmemize çanak tutan davranışlarından zerre kelam eden yok! Televizyon konuşanları ve medya yazanları, sadece Montella’ya bakmış. Sahada olan biteni de ya görmemiş, ya da idrak edememiş demek ki! Barış Alper nasıl indirildi, Xavi Simons Mert Müldür’ün ayağını nasıl biçti, Gakpo’nun Salih’e vahşice basması, Van de Ven’in Sameti sakatlaması dikkat çekmemiş! Birilerine yer açma peşindeki leşkerler sadece Montella’yı takip etmiş!
İnsan olan utanır sıkılır biraz. Bombaları alemi sarmışlara, doymak, şükretmek bilmeyenlere yalakalık yapmasanıza. Her ne kadar sizler de, aynı tezgahın outlet malı olsanız da!
‘’Kendi tarih ve kültürünü bilmeyen EU!‘’
Almanya İş İşleri Bakanı Nancy Faeser’i kendi kültüründen dahi bi haber biri olarak tanımlıyor, derhal dümen suyuna giren UEFA’yı da şiddetle kınıyorum! Hemen her EU şehrinde kurt heykelleri yok mu ?
Eeeey Almanya eeey Faeser Merih Demiral ; Avusturya zaferi sonrası, siyasal provakasyon yapmamış; TÜRK alameti farikasını milletiyle paylaşmıştır., Katledilen Avrupa Yahudileri Anıtı Vakfı mütevelli heyeti üyesi avukattan da, başka türlü davranış beklenemezdi ki. İslamiyet düşmanı olduğu belgeli Yahudi yandaşı.Yahudi dedim de aklıma Otto Liman von Sanders geldi. Bu Yahudi kökenli Alman’da ; Çanakkale savaşında mevzileri geride konumlandırıp; onbinlerce Mehmetçiğimizin şehit olmasına neden olmuş bir beceriksiz zabitttir.
Çanakkale’de vatanımıza saldıranlar arasında; Armstrong isminde İngiliz diplomasisi örneği soysuz vardı. Ajan Armstrong ve casusluk örgütleri, bilumum hainliklerle beraber projelerini, kötü niyet posterlerini 1932’de yazdığı Atatürk biyografisinde kusmuştur.“Orey Wolf” Türkçesi “BOZKURT” Biyogrofide 2 sayfa övgü ardından iğrençlik!
Bozkurt mitolojide Türk milletinin ulusal sembolüdür biline ! Bozkurt gökyüzünü, gücü, savaşçılığı, özgürlüğü, hızı ve yol gösterici tavrı temsil eder. Demiral; gücü tanımlamış, Hollanda müsabakasını da işaret edip hırs ve motivasyonumuzu pekiştirmiştir.
Gelelim Galatasaray ‘a !
Taşınmazlarla ilgili tarihi karar alınacak. Aman dikkat! Bitmez tükenmez denilen Galatasaray malı mülkü, son demleri ve son damlasında ne yazık ki. Üstelik adeta kulübe şelale gibi para yağmasına rağmen! Bu felaketin mimarı Faruk Süren ve yönetimi; vahameti görmezden gelip çar çura devam eden başkanlar ve el kaldırıp ibra eden genel kurul üyeleridir.
Emanete hıyanetin gerçek vesikası, 1996’dan günümüze Galatasaray‘da onaylanmıştır! Elinizdeki son toprağı da; ya Riva ve benzerleri gibi heba eder, ardından timsah gözyaşları dökersiniz. Ya da Florya değerlerine sahip çıkarsınız! Aydınlık veya kararan gelecek parmaklarınız ucunda. Karar üyelerin!
Türk milli takımına başarılar, Galatasaray’ın geleceğine selamet diliyorum.
‘’Cosa hai pensanto Montella?‘’
Türkçe anlatamadım, İtalyanca sordum ‘Ne düşündün Montella?' grup maçlarının tamamını kazanmış olan Portekiz’den çekindin de tedbir mi aldın? Belki de diyeceksin ki ‘Forse I’ hal pensanto perche’ e’ cosi grande!’ Türkçe’si ne? ‘Çok büyük olduğundan öyle düşündüm herhalde!’ İyi ettin! Umutlarımızı da küllüm ettin! Avusturya ile hepimizi üzen bir hazırlık maçı oynamış, kalbura dönmüştük ya. Kadroyu gördüğüm zaman, kalbur olmayız ama bu elekten farksız orta saha ile telef oluruz diye düşünmüştüm. Bu sefer sadece 3 yedik! Ne rakipten top kazanan, ne de hamle yapıp çalan, öne asla beceri dolu pas atamayan, pek güzel bakan (!) muavin hattı ve araç neticede uçuruma yuvarlandı! Bundan 40 sene önce rahmetli Ekrem Karaberber; kaleye doğru geri pas yapanı derhal oyundan alır tokatlardı! İlk golde kademede geciken Samet ikincide kalesinin göbeğine topu attı Alpay da başka taraftaydı! Hatalar zincirinin daniskası nokta.
40 senedir aynı!
40 sene geçmiş milli oyuncumuz aynı uykuda! Tabela Türkiye 0-2 Portekiz yazdı. Alayımız çaresiz baktı! Montella aklı ve yapısının üretim sıkıntısı yaşadığı yerde, Portekiz elemanları mekik gibi çalışıyor. Bizim futbolcuların tribündekilerden farkı, Portekizli starlara yakın olmaları. ön arka veya civarlarında bulunmaları! Netice? Külliyen çekilen baş ağrısı, mide krampı! Yine savunma ardımıza atılan pasta, Ronaldo çilek tadında bir asist üretti ve Bruno Fernandes ulusal maçta, halı saha tadında gol yaptı: 0-3. İşimiz Çekya müsabakasına kaldı. Montella yine bir kadro saçmalığı mı yapacak, yoksa aklını başına mi toplayacak? Bakacağız nokta.
‘’Nasıl prim tavsiyesi?‘’
2008 başarılı dönemi TFF başkanı rahmetli Hasan Doğan’a prim tavsiyesinde bulunmam bir kısım okurumun dikkatini çekmiş. Gerçi çok sayıda değil ama, merak eden insanlarımızı da aydınlatmak, saygı ve sevgi göstergesi olacak mutlaka. O dönemde gazetem Fanatik’de açık ve net anlatmıştım ama çok zaman geçti kuşaklar yenilendi. Aradan da 16 sene geçti.
Portekiz karşılaşmasında yer ile yeksan olmaktan kılpayı kurtulup, onurlu(!) mağlubiyetle günü tamamlamıştık. Üzülmemek de mümkün değildi tabii. Cenevre gölü kıyısında bir aşağı bir yukarı stres atıyoruz, gecenin 02’sinde. ‘Oğuz abi ; Türkiye’ye iyi sonuçla döneceğimiz konusunda söz verdim. Daha ilk müsabakada yenilmek içimi kararttı. Böyle devam ederse ne cevap vereceğim bilmiyorum?’dedi Hasan başkan. TFF başkanımız öylesi samimi ve içtendi ki,. ‘Hasan kardeşim tavsiyelerimin tamamı yanlış da olabilir. Ölç biç. Yanlışlarımdan kendi doğrularını çıkarman bile kazançtır. Bence yarın kampa gidip sadece maçı oynayan ve kazanan kadroya değil, oynayan oynamayan her futbolcu için prim açıkla.’ ‘Oynamayan adama ne diye, prim vereyim?’ dedi başkan. Ben de ‘ esas kadroda olan ama oynamayan sporcuya da prim vermek şart. Oynayan veya oynamayan futbolcu prim alırsa sahaya doğru takım çıkar.’ ‘Nasıl yani?’ diye sorunca devam ettim. ‘‘Futbolcu”dediğimiz, çok akıllı çok uyanıktır. Hafif adele çekmesi veya ağrısı olan “o kadar adamın arasında idare eder, primi kazanırım” diye sıkıntısını söylemez. İdare edeceğini düşünür. Yine aynı futbolcu yerinde kimin daha fazla süt vereceğini, teknik direktörden daha iyi bilir. İsmi açıklandığında, “hocam arka adalemde bir çekme var acaba risk almasak” da diyebilir. Nasılsa prim her halde garantide! Bu şekilde sahaya en sağlam yapı çıkmış olur diye düşünüyorum ‘ dedim.
Hasan Doğan kısmen rahatlamış olarak odasına çekildi. Ben de dertleşmiş olmanın ferahlığı ile otelime doğru keyifle yürüdüm.
Ertesi sabah Lütfi Arıboğan, Levent Kızıl ve Hasan Doğan Türk Milli Takımı kampındaydı. Ve Ay Yıldızlı futbolcularımız yarı finale kadar tutulamadı. Ne İsviçre, ne Hırvat ne de Çekler çocuklarımız temposuna çare bulamadı. Yarı finalde Almanya paçayı zor kurtardı.
Açık ve net söylüyorum takımımız şimdi daha da fazla, ümit zerk eden azimli, yetenekli yapı.
Beklenmeyen sevinçler mümkün olabilir bu çocuklarla, pozitif enerjiniz ve dualarınızı esirgemeyin lütfen…