‘’Çok güzel oldu‘’
Deniz Çoban’ın başlama düdüğü çaldı, o andan itibaren artık sahne assolistlere kaldı. Yani futbolculara.. Sözün bittiği yerde futbolcular sahne aldı. Ancak bütün bunların bir de öncesi vardı. Takım, Kutsal Topraklar Ümraniye Tesisleri’nden Perşembe günü saat 15.00 itibariyle büyük bir coşku ile uğurlandı. İşte o anda gözlerimin önünden film şeridi gibi tesislerin aşçısından, çimcisine, telefoncusundan temizlikçisinine kadar, bu başarıda pay sahibi olan herkes geçti. Malzemeciler Süreyya, Ünal ve Erdal Veli... Gece gündüz tesislerde kuş uçurmayan müdür Aytekin ve yardımcısı İlker bey... İnönü’de oynadıkları maçlarda onları bir tek kuş sütü ile beslemediği kalan Turgut, Ümit, Mehmet ve arkadaşları... Transay’ın otobüs şoförü, seyahatlerde mükemmeli yaratan Arda ve Tuna... Tüm bu fedakar insanların şampiyonlukta emeğini inkar etmek ve adlarını anmamak ayıp olurdu...
Ve tabii ki, Mustafa Denizli...Kurt Hoca da koyduğu prensipler ve duruşunun yanı sıra üç büyükleri şampiyon yapmanın edası ile, Çoban’ın başlama düdüğü öncesi Tayfur ve yardımcıları ile gerekeni yapmanın rahatlığı içindeydi. Başlama düdüğü ile birlikte artık konuşma sırası futbolculara geldi. Onlar da bir sezonun emeğine saygı gösterdiler ve maçın bitiş düdüğü ile birlikte tüm camiayı sevince boğdular. Çünkü itibar da onlarındı, para da!.. O halde finali oynamak da onların hakkıydı. Bunu da Denizlispor karşısında hakkıyla başardılar.
Evet, alkışlar şampiyona.. Alkışlar tüm emeği geçenlere...
Ama alkışların en büyüğü de en sona bıraktığım başkan Yıldırım Demirören ve arkadaşlarına... Şimdi onlar da “Ah kafamız. Beş sezon boş yere geçti. Olur olmaz yerlerde tekere çomak soktuk. Keşke 2009 ocak ayından itibaren sergilediğimiz tutum ve davranışlarımızı, seçildiğimiz gün gösterseydik, takımı rahat bırakıp, deneme tahtasına çevirmeseydik” diyorlardır. Neyse ders alınmıştır herhalde. Tebrik ediyoruz. Hepsinin eline emeğine sağlık. Ancak alkışlanacak birileri var ki, o da bu sene Beşiktaş’ın başına az-buz dert açmayan on ikinci adam.. Takım şampiyon oldu, onlarsa icraatları ile küme düştüler. Bununla da yetinmeyip, sonunda bir de şampiyonluk hediyesi verdiler. Yeni sezondaki ilk maç seyircisiz! Ne diyelim kıskanalar çatlasın!
‘’Kutsal topraklardan...‘’
Evet... Bu yazıyı kutsal topraklardan yazıyorum. Yani, Ümraniye Tesisleri’nden. Ümraniye Belediyesi, tesislere giden yollara sağlı-sollu çiçekler ekmiş. Güvenlik kapıyı gülerek açıyor. İçeri yürürken, çevre tertemiz. Papatyalar, güller, gelincik ve menekşelerle süslenmiş bir vaziyette kutsal topraklardan içeri giriyoruz... Kısacası herkes çok mutlu. Mutsuzluk yok mu, var... O da maaşların gecikmesi. Olsun. Beşiktaşlı diyor ki: Her şey para değil...
Denizli’ye bugün hareket ediliyor. Antrenman bitince, herkeste bir heyecan. Oynanacak bir 90 dakika var. 1986 yılında İnönü Stadı’ndaki maçın sonlarında Denizlisporlu Erol’un attığı frikik hala gözlerimin önünde. Ama o günkü şartlarla, bugünkü şartlar çok farklı. Yarın sabah Denizli’ye uçuyoruz. Takım bugün gitti. Derbi öncesinde yaşanan olay pek görülemedi. İnönü Stadı’nda takım ısınmaya çıkmış, tribünlerden büyük tezahüratlar yükseliyor: Rüştü buraya, Üzülmez buraya, Ernst buraya, Sivok buraya... Kısacası bütün takım, teker teker tribünlere çağrılıyor. Bu sahnelere alışmıştık. Ancak alışık olmadığımız bir görüntü vardı. Tribüne çağrılan oyuncunun, taraftarlara doğru gittiği anda tüm takım da tribünleri alkışlıyordu. Bu sahne 17 kez tekrarlandı. İşte o an dedim ki, Galatasaray maçını kazanacağımız gibi, Denizli maçında da bu takım sıkıntı yaşamaz. Bakın, bu takım diyorum... Çünkü Beşiktaş gerçekten son haftalarda tam bir takım görüntüsü çiziyor.
Bu coşkuyla İstanbul’dan en az 7-8 özel uçak Denizli’ye gidiyor. Yer bulamayanlar oğlum Hakkı Ekşioğlu ve arkadaşları Yiğit, Yücel gibi İzmir üzerinden gidiyorlar. Yani Denizli’ye giden her yol, cumartesi günü Siyah-Beyaz olacak. İstanbul’a dönüş de aynı şekilde olacak. Gün Beşiktaş’ın, gün Siyah-Beyaz’ın olacak...
Ancak 2 senedir yalvarıyorum. Başkan’ın çevresindeki ve kulübe yapışan bedavacılara sesleniyorum. Bir kez de şu kulübün yakasından ayrılın. Beşiktaş’a zarar vermeyin. Bu kulübe yapacağınız en büyük iyilik, yakasından düşmenizdir. Taraftarlara da bir ricam var. Beşiktaşlılık, kulübü iyi temsil etmekten geçer. Denizli’ye sağlıklı bir şekilde gidin, sağlıklı bir şekilde dönün. Lütfen bazı yorumculara malzeme olmayın. Çünkü ‘hınç’ almak için, ‘öç’ almak için kapı arkalarında bekleyenler var. Dik durun ve bu başarıyı hazmedemeyenlere malzeme olmayın...
‘’Ah ‘Çoban' ah!‘’
Güzel gündü. Beşiktaş Galatasaray’ı yenerek, şampiyonluğu ilan etti diyebiliriz. Peki, niçin bu başlıkla başladım. O kadar güzel bir ortam vardı ki, ama bu ortamı bozmaya çalışan bir hakem triosu ve bir dördüncü hakem vardı, o nedenle...
Bursa maçında zaten kafayı takmıştım Deniz Çoban’a... 42. dakikada eğer Abitoğlu’nu yanına çağırıyorsan, Sabri’ye kırmızı kartı göstereceksin. Eyyam yaptı. Yapan Abitoğlu değil, Deniz Çoban. Aynı eyyamı Fabian Ernst’i atmayarak yaptın. Devam ettin, Emre Aşık’ı da atmadın. Ya... Maç ille de 11’e 11 bitecek diye bir şey yok. Disiplin cezasını uygulamayan hakem hakem değildir. Penaltılara takılmıyorum, onlar takdir hakkı; “Gönlün öyle istedi!”
Gelelim güzel geceye. Gün güzel başlamıştı. Ben bile sabah saat 10.00’da başlayan eşgüdüm toplantısından 21.45’e kadar statta idim. Fenerbahçe maçının aksine dün geceden Beşiktaş’ın galip çıkacağını adım gibi biliyordum. Mustafa Denizli’nin kadroya çomak sokmayacağını da tahmin ediyordum. Ama dün gece “Ben nasılsa gol atarım” diyerek, tamamen savunma ağırlıklı bir kadro ile sahaya çıktı. Yine Ekrem Dağ’ın yeri ile oynadı, yine Tello’yu yanlış çıkardı. Yine Delgado’nun yokluğunda Yusuf’un eksikliğine 45 dakika dayanabildi.
Güzel bir gece oldu. Hoş da bitti. 12 haftadır Beşiktaş taraftarının İnönü Stadı’nda sinirlerini hep gerdiler. Onlar yine de tahriklere kapılmayıp Fenerbahçe maçında bile küfür etmediler, ettirmediler. Ama dün gece bıçak kemiğe dayanmıştı. Şampiyonluk görüntülerini çok özlemişti Beşiktaş. Tribünde de çok güzellikler vardı, ama güzel bir şey vardı ki, müsaade ederseniz ayağa kalkıp bunu yazdırmak istiyoruz. Ellerine sağlık Rüştü, aferin Sivok, ‘Denizli görmüştür’ ve helal olsun sana Cisse... Haftaya tur var. Şampiyonluk var, heyecan var. Görüşmek üzere efendim... Hayırlı işler...
Not: Maç başlamadan tribün, teker teker futbolcuları çağırırken, futbolcular tek başına değil, takım halinde 11 kez tribüne gittiler. İşte bu şampiyonluğun habercesi. Beşiktaş şampiyon oldu.
‘’Final günleri‘’
20 gün içinde Beşiktaş, çeşitli kategorilerde kupaları bir bir toplayacak. Önce Yıldızlar ve B Genç kategorilerinde İstanbul 1’liği Kupası, sonra Yıldızlar’da Antalya’da 95 doğumluların Türkiye Şampiyonluğu geldi. Ardından Fenerbahçe’yi yenerek Türkiye Kupası alındı, daha sonra önce B Genç Türkiye şampiyonluğu ve son olarak A Takım Türkiye Şampiyonluğu inşallah gelecek...
Dün Akademi yıldızlar şampiyonları Nevzat Demir Tesisleri’nde, Mustafa Denizli ile beraberlerdi. Çok hoş sahneler yaşandı. Ümraniye Mavi Jeans Mağazası’nın hediyeleri ile çiçek gibi olan yıldızlarımıza, sponsor saat firmamamızın hediyeleri ise Mustafa Denizli tarafından dağıtıldı. Hoş bir görüntüydü, hoş da oldu. Denizli çocukları yarım saat odasına alarak baş başa sohbet etti. Altay’daki 17 yılından başlamak üzere Muhammetli, Emircanlı, Faruklu, Ümitli, Ufuklu ve diğer çocuklarımızın bulunduğu genç arkadaşlarımıza, hayatlarının en güzel dakikalarını yaaşatacak görüntüler çizdi. Bu çocuklar benden şampiyonluk hediyesi olarak İnönü Stadı’na çıkmak istediler. İnşalah pazar günü Galatasaaray maçından önce şampiyonluk kupasıyla tur atacaklar ve tabii ki geçen senenin minikleri olan bu çocuklar, bir yaş büyümüş olarak bu sene benden farklı bir şampiyonluk hediyesi de istediler. Geçen sene Karasu’da Aqua Park’a gidip kaydıraklardan kaymak istediler, bu sene 1 yaş büyüyerek İnönü Stadı’nın arkasındaki Küçükçiftlik Parkı’nda çarpışan araba ve dönme dolaplara binmek istiyorlar. Biz de söz verdik! Göreceksiniz gelecekte bu çocuklardan 2-3 tanesi Beşiktaş takımının çekirdeğini oluşturacaklardır.
Ankara’da protokol skandalıAnkaragücü maçında bir biletin bile karneyle verildiği bir ortamda protokol tribününde yaşananlar Ankara Gençlik ve Spor İl Müdürü’nün görevden alınmasına yetecek kadar skandallarla doluydu. Neyse biz konumuza gelelim Ernst’in 26. dakikada attığı golden sonra üst düzey bir bankamızın genel müdürünün arkasında oturan 2 bayanın sevincine, protokol tribününde oturanlar tepki koyunca, banka genel müdürünün ayıp oluyor demesi ile (tam yanımızda oldu) bir anda insanları çiğneyerek 7-8 tane zavallı-aciz insan, bayanlara saldırmaya başladı. Aklıselim insanlar olmasa büyük bir facia olabilirdi protokol tribününde. O anda ne oldu biliyor musunuz? O insanlar saldırırken, adam diye gezinen bedava Beşiktaşlılar’ın çoğu kacacak delik aradı. Bayanları korumak, yine basın mensuplarına kaldı. Konuşunca mangalda kül bırakmayan bu arkadaşlar, 5-6 kişi bir araya gelince atıp tutuyorlar. Ama tribündeki iki bayanı koruyamadılar. İşte Başkan’ın etrafındaki asalaklar bunlar...
‘’1045 eziyet‘’
Evet, Ankara’da Beşiktaş’a verilen bilet sayısı 1045 idi. Ancak bu sayının da en az 600 kadarı dışarıda iken, Beşiktaş Bobo ile golü bulmuştu. Göremediler. Çünkü güya turnike bozuk. Adeta gavur eziyeti yaparak insanları içeri aldılar.
Beşiktaş için bu sezonun en kritik maçlarından bir tanesi idi. Golü de erken bulmasına rağmen, daha ilk yarı istediği skoru alıp İstanbul’a çok daha huzurlu dönebilirdi. Sezon başından beri ikinci yarılarda yere göğe sığdıramadığımız Kartal’da, dün gece maalesef ikinci devredeki sıkıntı, saç baş yoldurdu. Orta alanda Cisse-Ernst, geçmiş maçların aksine durgun ve etkisizlerdi. Bunun nedeni de; Tello bir tarafta, Yusuf diğer yanda... Bobo ile Holosko mücadele etmiyor...
Ankaragücü’nün son on beş maçtır yenemediği Beşiktaş’a karşı dün geceki kadar zengin pozisyonu olmamıştır. Ev sahibi takımın taraftarının görüp göreceği bu her halde... Ya bir takım 90 dakika küfür eder mi? Maratonu, açığı, numaralıyı bırak, protokolde bile, bayanlara - erkeklere küfrün biri bin para. Saldırı diz boyu. Maç bitene kadar bela okursan, sonunda olacağı bu... Gideceğin 1. Lig’de, bela okumamayı öğreneceksin. Adam gibi gelip, liginde oynayacaksın... Maçın yıldızı Rüştü’ye o kadar güzel şeyler yazmak istiyorum ki. Ancak bu satırlar yetmez...
Zordu, zor geçti ama Beşiktaş istediğini aldı. Haftalardır hep Ankaragücü maçı konuşuluyordu. Takılacak diye. Buyrun beyler bu da geçildi. Beşiktaş’ı Galatasaray maçında alınacak bir puan bile şampiyon yapacaktır. Hayırlı olsun!
Not: Gökhan, Cisse, Toraman, Zapotocny, Bobo hatta Holosko... Bu kadar kulenin arasında Ankaragücü gol buluyor. Beşiktaş’ın tek sıkıntısı bu...
‘’Ah Bobo ah!‘’
26. dakikada, 26 senedir beklenen kupada, Bobo eğer bu dakikalardaki iki pozisyonu da harcamasaydı şartlar çok daha farklı olurdu.
Roller değişmişti. Bu sefer itibar Beşiktaş’ındaydı. Çünkü ligdeki derbiden sonra çok değiştiler. O zaman ben de, temmuz gülleri demiştim. Herhalde çocuklar çok alınmıştı. Çoğu da sitem etmişti ama, dün gece son dakikada sakatlanıp, kaleyi Hakan’a bırakan Rüştü dahil olmak üzere, malzemeci Süreyya ve Erdal’a kadar herkesin kazanılan kupada büyük emeği vardır.
Orta sahada çok arzuluydular, istedikleri de buydu. Cisse’nin bir gün bile karşılıklı selamını almış, elini sıkmış değilim. Fakat Atatürk Stadı’nda sahaya gözlüklerimi taktığım halde 80 metreden, siyah bedeni gecenin aydınlığı oldu. Aferin Denizli’ye. Gerçi buna ihtiyacı yok ancak bu Beşiktaş takımı top rakipte iken hep sıkıntı yaşıyordu. Kendinde iken problem yoktu. Dün gece her Fenerbahçeli’nin ayağına top geldiğinde başında mutlaka iki Beşiktaş’lı hazır kıtaydı. Üzülmez’e üzülmüştüm. Dedim ya; Denizli’nin de vardır bir bildiği.
Bu ikinci yarıların kerametini bir çözsek, hiç olmazsa ilk 45 dakikalarda tansiyonumuz düşerdi. Müsabaka esnasında, Fortis Türkiye Kupası final maçının adamı için anket yaptılar. Ben söyleyeyim mi; 21.dakikada Hakan. En son oyuna dahil olan Nobre ve Uğur bile maçın adamıydı.
Tebrikler çocuklar. Lig maçında sıkıntım vardı, çünkü tribünler ve Beşiktaş çarşısı muhteşemdi. Ama dün gece sıkıntım yoktu. Çünkü Fenerbahçe’nin ayranı çok kabarmıştı. O ayran biraz ekşi.
Son olarak; dilerim 27. yılda kupayı Fenerbahçe kazanır. Çünkü ailemde ve çevremde çok Fenerli var, üzülmelerini istemem. Oğlum Hakkı da maça gelemedi, çok üzüntülüydü. O’nun da üzülmesini istemem. Ah be Bünyamin Gezer. Gönlünde Fenerbahçe’nin hakkının yenilmesini istemiyordun. Aferin sana...
‘’Özkahya yetmedi‘’
Evet... Beşiktaş’ın lider olmasını Özkahya önleyemedi. Kusura bakmayın, herkesten özür diliyorum. Maçtan önceki görüşlerim neyse, müsabakada aynen tekrarlandı. Verdiği, vermediği kartlar bilhassa Ankaraspor lehine olan 2 kırmızı kartı ‘es’ geçip, zaten diken üstünde olan takımı daha da sıkıntıya soktu. Sivok’un kulübeye çekilmesinin de ana sebebi buydu. Bu da takımın dengesini bozdu.
Denizli doğru zamanda doğru yerde oyuncuları kullanınca, işler bak nasıl istediği gibi oluyor. Ankara’dan mutlaka gol çıkmalıydı. Gol lazım ama, golcülerin nerede? En önemli silahın Bobo, hayalet gibi. Kulübeye bakıyorum, orada da golcülerin yok. Dua ediyoruz; ‘Ölü top olsun, uzunların gitsin golü atsın’ diye... Böyle de oldu.
Beşiktaş’ın top ayağında kalması gerekiyordu. Ancak Aykut Kocaman, Yusuf’a Ömer Aysan’ı, Delgado’ya Hürriyet’i, Bobo’ya da Erhan’ı yapıştırınca oyun kilitlendi. Dedim ya; artık gol ölü toplara kalmıştı. Nitekim öyle oldu. Bobo 3 sefer ceza sahasına girdi, topla buluştu, golünü attı. Bobo’nun yeri orası, cezası sahası dışı değil.
Her hafta söylüyorum. Sadece ben değil; Sivok, Ernst ve Cisse de söylüyor: Hocam, Ernst ile Cisse’yi ayırma. Sivok’u da göbeğe koy. Yani adama yer arama. Yerin adamını koy.
İşte son 10 dakikada gelen farklı skor, Sivas’tan da gelen mükemmel haber Beşiktaş’ı lider yaptı. Ankara’nın en güzel tarafı; hemen İstanbul’a dönmek ama, mutlu dönmek. Son sözüm Melih Gökçek’e... Sen, belediye başkanısın. Ankara’da en az sana 1 milyona yakın Beşiktaşlı oy verdi. Soyunma odalarında cirit atana kadar, Beşiktaş’a da bir hoşgeldin desen ayıp olmazdı.
‘’Temmuz çocukları‘’
Pazar günkü neticeden sonra Beşiktaş ailesi cenaze evindeki gibi. Aksine ben aynı düşüncede değilim.
Aslında gün çok iyi başlamıştı. Sabah saat 10.00’dan itibaren İnönü Stadı da bir gelin gibi süslenmişti. Ne hikmetse, bu atmosferi yakaladığımız son senelerde 90 dakika sonunda, maç öncesindeki mutluluğu bir türlü yakalayamadık. Bu durumdaki en önemli faktör, maalesef futbolcuların, saha dışındakiler kadar inanmaması.
Onun için oyunculara ‘Temmuz çocukları’ diyorum. Bu kardeşlerimiz galiba Beşiktaş formasının ağırlığının farkında değiller. Bazı maçlar vardır ki puan sıralamasındaki yerin ne olursa olsun sezonu kurtarır. Fenerbahçe’de olduğu gibi. Bakın Uğur Boral’ın maçtan önce ibrahim Üzülmez ile Çevre Koleji’nde katıldığı panelde, maçtan sonrada mikrofonlara söylediği bir şey var: “Formanın ağırlığını hissetmeyi bilmeliyiz.” İşte Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’tan farklı kılan ve müsabakayı kazanmasındaki en önemli faktör bu. Beşiktaşlı futbolcularsa maalesef bu ağırlığı taşıyamadılar. Benim kızgınlığım biraz da futbolcuların menacerlerine. Temmuz ayında kulüpleri felakate götüren transfer pazarlıkları içinde olurken, keşke bu maçlardan önce de menacerliğini yaptıkları topçularla konuşup Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarının Beşiktaş ailesi için ne derece önemli olduğunu söyleyebilselerdi. Nerede! Onların tek düşüncesi para...
Yunus Yıldırım’a...
Penaltı çalmamak, çalmaktan daha mı ayıp? Tek yönlü katliam yapabiliyorsun. Yayıncı kuruluşun hakemden sorumlu bakanı arkadaşımız, eski FİFA hakemlerimiz, eski MHK başkanımız penaltı derken, sen dönüp arkanı gidiyorsun. Bak Yunus Yıldırım, o penaltıları çalmazken veya maç anında çaldığın ya da çalmadığın düdüklere bakıyorum ve anlıyorum ki, sende Siyah-Beyaz ya da Beşiktaş hastalığı var. Dört kritik hata yaptın. 1) Fenerbahçe’nin ilk golünde Semih’in Gökhan Zan’a yaptığı harekete değil, ama Ernst’e yapılan harekete faul çalman lazım. Alman’ın isyanı ondandı. 2)Fenerbahçe’nin attığı ikinci gol ise senin değil ama yardımcının hatası. 3) Selçuk’un Ernst’e yaptığı harekete, geçen seneki Colin Kazım’ın smacında seni kollayan Erman Toroğlu bile penaltı dedi. Ve son, Volkan’ın Holosko’yu 90+4 te itmesi, ceza alanı dışında olsa kesin faul vereceğini biliyorum ama içeride, penaltıydı be kardeşim!
Beşiktaş kötü oynadı, galibiyeti hak etmedi, hepsi tamam. Biz ne takımlar biliyoruz kötü oynarken imdadına yetişen hakem kardeşlerimiz var. Pazar günü kimsenin imdadına, yardımına ve desteğine ihtiyaç yoktu. Sadece gördüğünü çalan bir hakeme ihtiyaç vardı. Kalıbına bakınca iri, korkmaz bu adam dedim, ama korktun Yunus Yıldırım. Sen de artık Bünyamin Gezer, Halis Özkahya gibi kara listemdesin.