‘’Savunma bazen gerekli sanki!‘’
“Fenerbahçe savunma yapmaz, yaptırır” demişti Ersun Yanal yıllar önce... Dün gece Erzurumspor, Fenerbahçe kalesine ilk şutu 46. dakikada atabildi. Zaten bir dakika sonra da ikinci şutta golü buldular. Dakikalar 42’yi gösterdiğinde Fenerbahçe’nin rakip ceza alanında topla buluşması 14, Erzurumspor’un ise sıfırdı. Konuk takım, ilk kornerini de 70. dakikada kullandı. İlk yarı bittiğinde topla oynama yüzdesi de 70’e 30 Fenerbahçe lehineydi. İlk yarı Ersun Yanal’ın ve aslında bütün Fenerbahçeliler’in istediği takım vardı sahada... 45 ile 58 arasında Süper Lig’e dahi yakışmayan bir başka takım... 70 ile 90 arasında, ne yaptığını bilmeyen, özgüvensiz bir başka takım... Ersun Yanal, ilk 45’teki takımı 70’li 80’li dakikalara çıkartırsa işler düzelir. Fakat bu sadece Yanal ile olacak bir başarı öyküsü değil. Slimani ve hatta Ayew ile olmaz. Ali Koç ve yönetiminin Ocak performansı, en az Ersun Yanal’ın performansı kadar önemli... Bu arada savunma ara sıra gerekli hocam, en azından bu takıma!
Gecenin sorusu
Fener’in kusursuza yakın oynadığı ilk 45 dakikada, farklı bir onbir mi sahadaydı? 4 günde ne değişti? İkinci 45’te başka bir takım mı vardı sahada? Bu, sadece futbol bilgisiyle açıklanamaz!
Maçın starı
Emrah Başsan... 46. dakikada oyuna girdi, topla ilk buluşmasında golünü attı. O gol, Fenerbahçe’nin dengesini alt üst etti. Sonrası malum; Kadıköy’de hem de bu atmosferde 1 puan, galibiyet kadar önemli.
Maçın olayı
Fenerbahçe’nin kaleyi bulamayan bir santrforu var; Slimani... Fenerbahçe’nin oyunu 1 metre dahi öne taşıyamayan, en önemli anda frikiği dağa taşa yollayan bir 10 numarası var; Benzia...
Kısa mesaj
Yine de enseyi karartmasın Fenerbahçeliler... Çünkü Ersun Yanal belli ki bir hava getirmiş tribüne ve hatta saha içine... Fakat biraz önce de dediğimiz gibi; Transfer şart.. Ve mümkünse Comolli’nin karışmadığı!
‘’Fenerbahçe nedir?‘’
Akhisar Teknik Direktörü Cihat Arslan, 3-0 kazandıkları Fenerbahçe maçı sonrasında şunları söyledi:
“Oyuncularımı tebrik ederim. 3-0 ihtiyacımız olan, güzel bir galibiyet. Fakat sevinirken, üzülüyoruz. Evet, mutluyuz... Ama kalbimizin bir tarafı da Fenerbahçe’ye üzülüyor. Fenerbahçe, Türk Futbolu’nun lokomotifi, onlara saygısızlık yapmamalıyız. Böyle günler olabilir. İnşallah iyi olurlar. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’a en çok bizim ihtiyacımız var. Ali Koç’a ve Fenerbahçe’ye şans diliyorum.”
★★★
Şimdi biraz geriye gidelim, 5 Ekim 2018’e... Fenerbahçe, Trnava’yı 2-0 yenmişti. “Bu takım Fenerbahçe nedir, bilmiyor!” başlığını atmış ve şunları yazmıştım:
“Fenerbahçe nedir? 1907 yılında kurulmuş, işgal kuvvetlerine kafa tutmuş, Kurtuluş Savaşı ‘na sonsuz destek vermiş, mühimmat kaçırmış, Harrington Kupası’nı kazanmış, Milli Mücadele için her şeyini ortaya koymuş... Önce bunları bilecek bu formayı giyenler... Bir futbol takımından çok daha fazla şeyi temsil ettiğini bilecek...
Sonra, bu forma için kimlerin hangi bedeller ödediğini anlatacaksın. Mesela Aziz Yıldırım ‘ın üç asırla yargılandığını... Mesela Volkan Demirel ‘in nasıl hiç edildiğini...
Ardından bu tarihe, bu özgeçmişe inanan, saygı duyan adamları koyacaksın kadroya... O formanın ağırlığını bilecek adamlar olacak işin başında...
Belki yine kaybedeceksin bazı maçları.. Ama savaşarak, ama mücadele ederek, ama hakkını vererek...
Bu takım, ‘Fenerbahçe nedir’ bilmiyor. Bütün sıkıntı da bu bence...
★★★
Cihat Arslan... Futbolculuğu döneminde; Ayvalıkgücü, Karşıyaka, Galatasaray, Denizli, Eskişehir, Zeytinburnu, Gaziantep, Yimpaş Yozgat, Kayseri, Kocaeli, Büyükşehir Belediye ve Kasımpaşa’da forma giymiş. Teknik direktörlük döneminde; Kasımpaşa, Kocaeli, Eyüp, Bolu, Göztepe, Karşıyaka, İstanbul BBSK, Şanlıurfa, Balıkesir, Adana ve Akhisar Belediye’de görev yapmış. 1987’den beri yeşil sahanın içinde; bir kez bile Fenerbahçe ile yolu kesişmemiş. Aksine; hem futbolcuyken hem teknik direktörken, tam 31 yıldır sürekli rakibi olmuş Fenerbahçe’nin...
★★★
O biliyor “Fenerbahçe’nin ne olduğunu...” Sahaya çıkan ve hasbelkader bu formayı giyenler halâ bilmiyor! Bütün mesele bu zaten...
‘’Fener'in sarışınları!‘’
Bir bilgi yarışmasında final sorusuna geliniyor. Büyük ödül tam 200 bin Euro... Yarışmacı, iflasın eşiğine gelmiş bir iş adamı... Doğru cevabı verirse 200 bin Euro’yu alacak, krizi atlatacak. Yanlış cevabı verirse, 32 bin Euro kazanacak. Belki bu para da bazı sorunları çözecek, ama kriz, devam edecek.
Moderatör final sorusunu sordu, şıkları okudu:
- Aşağıdaki kuşlardan hangisi yuvasını kendi yapmaz ve diğer kuşların yuvasını kullanır?
a) Akbaba, b) Kırlangıç, c)- Guguk Kuşu, d) Serçe
Soru ve şıkları duyan yarışmacı, soğuk soğuk terlemeye başlar. Hem zordur hem de hiç ilgilenmediği bir konudur. Tek bir jokeri vardır; Daha önce isimlerini verdiği dostlarından birini telefonla arayabilir ve cevabı isteyebilirdi. Çok güvendiği ilk dostunu aradı, telefonu kapalıydı. İkinci dostunun telefonu çalıyor, ama açmıyordu. Son arkadaşı, belki güzellik, makyaj ya da kadına özel bir soru gelmesi halinde aramak için listeye eklediği sarışındı. Aradılar ve sarışın açtı telefonu... Yarışmacı önce soruyu, sonra da cevapları okudu. Sarışın hiç düşünmeden aklındaki seçeneği söyledi:
- Kesinlikle Guguk Kuşu!
Yarışmacı, genel kültürü konusunda çok güvenmediği sarışın dostunun söylediği şıkkı işaretledi. Cevap doğru çıkmıştı ve adam 200 bin Euro kazanmıştı.
Yarışmadan üç gün sonra evinde bir parti verdi adam... Partinin ‘Onur Konuğu’ işte o sarışındı. Adam kısa bir konuşma yaptı:
- Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. O kadar kesin ve hızlıydı ki cevabın, hiç tereddütsüz Guguk Kuşu dedim. Fakat şunu da merak etmiyor değilim; Nereden biliyorsun Allah aşkına Guguk Kuşu’nun yuva yapmadığını?
Sarışın kendinden emin bir ifadeyle yanıt verdi:
- Yapma bebeğim! Guguk Kuşları’nın duvar saatlerinde yaşadığını kim bilmez ki!
Fenerbahçe büyük bir krizde... Oynadığı her maç bir final adeta...
Harun, Valbuena, Barış, Eljif, Skrtel, Roman, Hasan Ali ve Frey başta olmak üzere; Fenerbahçe’yi krizden çıkartmak için varını yoğunu verenler var bir tarafta... Onlar yaptıkları mücadele ile Fenerbahçe’yi hemen her maç kazanmak ile kaybetmek arasındaki finale kadar taşıyorlar. Diğer tarafta ise Slimani ve Benzia başta olmak üzere çok vurdumduymaz var... Hemen her finalde Fenerbahçe’yi yarı yolda bırakıyorlar.
Fenerbahçe’nin krizden kurtulmak için... Benzia ve Slimani gibi Sarışınlar’a değil, Trezeguet ve Diagne gibi Lacivertler’e ihtiyacı var!
‘’Barış gelir mi?‘’
Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde yaşananlar malûm... 90 dakika kazasız belasız bitti derken, nasıl da karışmıştı saha... Sonrasında ortalık yangın yerine döndü. İleri geri konuşmalar, demeç savaşları, atışmalar derken... Henüz başlamadan sona erdi yine dostluk rüzgârları...
Trabzonspor-Fenerbahçe maçına giderken, aklımda Türk Telekom Arena’daki görüntüler vardı. “Acaba” dedim kendi kendime, “Bu kez kavgasız dövüşsüz biter mi?” Gündüz saatlerinde oynanan U21 maçında yaşananlar, ister istemez “Bitmez” dedirtiyordu herkese... Fakat bitti! Bir Trabzonspor-Fenerbahçe maçı, sadece futbolun konuşulduğu bir atmosferde oynandı ve bitti...
Ancak sokaktaki öfke sürüyor. Belli ki hem Trabzonspor hem de Fenerbahçe tabanındaki kavga, kolay kolay bitmeyecek. Bu yaşananlar, sosyal medyada okuduğum ‘Murat Balkuş’ imzalı şu metni hatırlattı bana...
★★★
Eskiden, kar yağardı... Henüz ayrılmamıştık, henüz bölünmemiştik... Aynı mahalledeydik, zengini, fakiri, esnafı... Bir aradaydık, birliktik; Omuz omuza yaşardık. Ve kar yağardı bembeyaz, lapa lapa... Henüz bölünmemiştik, henüz ayrılmamıştık. Gariban sıkışınca kime gideceğini... Zengin de kimi gözeteceğini bilirdi. Fakir, zengini hırsızlıkla... Zengin, fakiri tembellikle suçlamazdı. Çünkü kar yağardı bembeyaz... Karın temizliği yüreklerimize vururdu. Kar rahmetti, kar bereketti. Ve hepimiz ‘bir’ idik, ‘biz’ idik... Kar yağardı adam boyu... Ve adamlar da adamdı o zamanlar! Kar sendin, kar bendim, kar bizdik! Eridik, eridik, eridik...
***
Umarım kış çok sert geçer bu yıl... Umarım adam boyu kar yağar... Umarım...
‘’Harika oyun, adil sonuç‘’
3’ü isabetli 12 şutu vardı Trabzonspor’un ilk yarıda... Fenerbahçe’nin ise sadece 2.. Onlar da dağlara taşlara... Yusuf Yazıcı vurdu, Harun Tekin çıkardı. Aynı Harun bir de Hugo’nun penaltısını kurtardı. Ezici üstünlüğü vardı ev sahibinin, ama golsüz bitti devre. İlk yarıda çok yoruldu, oyundan düşer diyorduk Trabzon için... Koştukça açıldılar, açıldıkça koştular. Tek kale oynanıyordu artık maç. Bir sağdan bir soldan geliyordu Karadeniz ekibi. Fenerbahçe tüm hatlarıyla resmen bir ‘Acemiler Mangası’na dönüşmüştü. 3 metreye pas veremiyorlardı. Novak ve Sosa ile 2’yi bulan ev sahibi; Onazi, Novak ve Abdülkadir ile 3, 4, 5’i kaçırdı. Frey’in golü, konuk takım için kâbus dolu gecenin tek tesellisiydi.
Gecenin sorusu
Hangisi Fenerbahçe? 82 dakika yokları oynayan mı, yoksa 8 dakikada 1 gol bulup ikincide direğe takılan mı? Koeman, o 8 dakikayı artırabilir mi? Bu kadro, bunu başarabilir mi?
Maçın starı
Yusuf, Abdülkadir, Pereira, Novak süperdi... Fakat bu gün bu maçta sadece 2 gol atabilmişse Trabzonspor, bunun tek nedeni Volkanvari oynayan Harun Tekin’di.
Maçın olayı
82 dakika rakibini ezen Trabzonspor, son 8 dakikada sahada yoktu. Bu süreçte Fenerbahçe direklere takılmasa, şahane oyunları heba olup gidecekti.
Kısa mesaj
İki takımın U21 maçını izlediniz mi? En azından özetlerine bir bakın! O yaştaki çocukları kim bu hale getirdi? Ve en zor soru; PFDK bu maçla ilgili ne karar verecek?
‘’Neden lider?‘’
Şu an oynayan kalecisi Mert Günok... Her ne kadar Milli Takım’a seçilmese de, ligin en az gol yiyen kalecisi. Ona bir şey olsa, Volkan Demirel’den Sinan’a geçen süreçte Milli Takım’ın banko kalecisi olan Volkan Babacan var kulübede...
Sağ beki Caiçara, yedeği Uğur Uçar... Sol beki büyük bir yıldız, Clichy... O yoksa Karim Hafez var... Alparslan ise tedavi ediliyor. Stoperleri Epureanu ile Da Costa... Geçen yıl banko oynayan Attamah bu sezon kulübede. Ön liberosu Mahmut, sakatlansa Emre var. O yoksa Gökhan oynar. Orta alanda Mossoro ile İrfan Can var. Arda Turan, Soner Aydoğdu, Jocic var kulübede... Edin Visca var kanatta...
O olmasa demeyeceğim, çünkü o hep var. Ne sakatlanıyor, ne cezalı oluyor. Yine de Visca’yı dinlendirsen, Kerim Frei ile oynarsın rahatlıkla... Bajic ile Napoleoni son maç ilk onbirde sahaya çıkan golcüler... Ne sakat ne de cezalı, yedek bekleyen kim biliyor musunuz: Emmanuel Adebayor... Bir de sakatı vardı son maçta oynatamadığı; Eljero Elia... Tüm bunların yanı sıra... Kadroda yer bulamayacakları için; Mevlüt Erdinç’i Antalyaspor’a, Tunay ile Chedjou’yu da Bursa’ya kiraladılar. Her bölgesi bol alternatifli bu takımın başında ise yıllardır aynı isim var: Abdullah Avcı... Herkesin aklında, dilinde aynı dedikodular var; Devlet destekliyor, Belediye destekliyor falan filan... Başakşehir cephesi yalanlıyor, “Doğru değil” diyor. Doğru olsa bile, bu kadar doğru yapılanma hangi kulübümüzde var?
42 resmi maçta 32 gol atmış Gomis’i 6 Milyon Euro için satan Galatasaray’da mı? Şampiyonlar Ligi’ne direkt gruplardan katılan Galatasaray’ın şu an tek orijinal santrforu Eren Derdiyok... O da zaten bir var bir yok! 104 maçta 50 gol atan Fernandao’yu 2.5 Milyon Euro için satan Fenerbahçe’de mi? Slimani iyi oyuncu ama kaç maç kazandırdı şu ana kadar? Talisca’yı (80 maç-37 gol) tutamayıp Cenk’i (142 maç-64 gol) de satıp, takımı santrforsuz bırakan Beşiktaş’ta mı? Love ile yürür mü? Muslera yoksa ‘Eyvah’ diyor Galatasaraylılar... Skrtel yoksa tel tel dökülüyor Fenerbahçe savunması... Pepe yoksa savunması, Atiba yoksa orta alanı dağılıyor Beşiktaş’ın... Haftada bir Burak Yılmaz krizi yaşıyor Trabzonspor...
Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da doğru planlama, başarmanın yarısıdır... Bu nedenle ligin en çok kazananı, ligin en az kaybedeni, ligin en az gol yiyeni ve ligin en çok puan toplayan takımı Başakşehir... Bir futbolcusunu dışarıda tutmak kaydıyla, büyük saygı duyuyorum bu takıma...
‘’Eserinizle övünün!‘’
Galatasaray taraftarının söylediği tezahürat: Tribünlerde coşacaksın, kupaları alacaksın... Sen şampiyon olacaksın, seni sevmeyen ölsün... 14 senelik bu çile, bitsin artık bu sene.... Sen şampiyon olacaksın, seni sevmeyen ölsün....
Fenerbahçe taraftarının söylediği tezahürat: Vura vura vura, kıra kıra kıra... Şampiyonluk için, saldır Kanarya...
Beşiktaş taraftarının söylediği tezahürat: Gücüne güç katmaya geldik... Formanda ter olmaya geldik... Beşiktaş seninle ölmeye geldik...
Ölüm var içlerinde... Öfke var... Nefret var, şiddet var...
★★★
Ve Liverpool taraftarının söylediği tezahürat: Bir fırtınaya karşı yürürken, başını dik tut... Ve karanlıktan korkma... Fırtınanın sonunda, altından bir gökyüzü... Ve eğlencenin tatlı gümüş şarkısı var... Rüzgarda yürümeye devam et, yağmurda yürümeye devam et... Hayallerin havaya atılmış ve uçurulmuş olsa bile... Yürümeye devam et, devam et... Kalbinde umutlarınla.. Ve asla yalnız yürümeyeceksin... ★ Umut var içinde... İnanç var... Birliktelik var... Destek var...
★★★
100 yılı aşmış geçmişleriyle ulu çınarlarımızı yöneten ve bana göre bu ülkede bir siyasi parti liderinden çok daha forsu olan başkanlar, idareciler... Profesyonellikleri gereği; kim daha çok milyon Euro verirse, orada oynayan futbolcular... Ve çılgın bütçelerle kurulan bu oyuncu gruplarının başına getiren futbolun kanaat önderleri, teknik adamlar... Sadece bugünkü başkan, yönetici, futbolcu ve teknik direktörlerle sınırlı değil bundan sonra yazacaklarım. Çünkü hepsinin eseri bu geldiğimiz nokta. Yıllardır ağzınızı her açtığınızda ‘kinden’, ‘kavgadan’ dem vurdunuz; ‘ebedi dost’ dediklerinizden ‘öteki’ diye bahsettiniz. Cepheler oluşturdunuz; ‘bizler’ ve ‘bizden olmayanlar’ dediniz. Kazanmak için her yolu mübah gördünüz, kaybettiğinizde nefret saçtınız etrafınıza...
Sevgiyi bitirdiniz, saygıyı yok ettiniz. Tamamen amatör ruhla, para alarak değil para vererek takımlarını destekleyen ve aslında bu kulüplerin gerçek sahipleri olan tribündeki insanların çoğunu kendinize benzettiniz. Re re re ra ra ra Galatasaray Galatasaray Cim Bom Bom’dan ‘Seni sevmeyen ölsün’e; Samanyolu’ndan ‘Vura vura kıra kıra’ya; ‘Beşiktaşım benim, biricik sevgilim’den ‘Beşiktaş seninle ölmeye geldik’ tezahüratlarına evrildik.
Hepiniz, eserlerinizle övünebilirsiniz...
‘’Bazı iyi şeyler‘’
Şampiyon olmuş; Hem de 5. kez... Tarihte bunu başaran sadece 3 isim var, biri de artık O... Büyük yarış bitmiş, henüz teri bile kurumamıştı. Muhabir sordu: “Artık size GOAT (Greatest of all time-Tarihin en iyisi) diyebilir miyiz?”
Şu cevabı verdi: “Ben hiçbir zaman kendimi en iyi olarak nitelendirmedim. Elbette yeteneklerimi ve neler yapabileceğimi, nerede durduğumu biliyorum. Aldığım sonuçlar, sonuçların ortaya çıkardığı gerçeklerle insanların aklında yer edinmek doğaldır, ama Michael halâ en çok yarış kazanan isim ve kabul etmeliyiz ki, tarihin en iyisi halâ o... Michael’ın 7 şampiyonluğu, 91 yarış birinciliği var. Benim ise 5 şampiyonluk ve 71 birincilik.
O sayıya ulaşmak için özel bir çabam yok. Fakat elimden gelenin en iyisini yapacağım. Birkaç yıl daha buralardayım, umarım o sayıya yaklaşabilirim. Fakat şu gerçek asla değişmez: Michael bir dâhiydi. Her zaman onun hayranı olmaya devam edeceğim.” Lewis Hamilton bu; Formula 1’in yaşayan efsanesi. Bir kaza sonrası yatağa hapsolan Michael Schumacher’den böyle bahsediyor.
Muhabir soruyor: “En çok çalışmak istediğiniz futbolcu kim?” Sir Alex Ferguson yanıtlıyor: “Bana Zidane’ı verin, yanına on tane kalas koysam bile, Şampiyonlar Ligi’ni kazanırım!” İşte ‘O’ Zidane; “Dünyanın en iyi orta saha oyuncusu olmak nasıl bir duygu?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bilmem... Bunu bana değil, Paul Scholes’a sorun!”
Muhabir, “Futbol size ne kazandırdı?” diyor. Zidane cevap veriyor: “Çocuktum. Ayakkabım olmadığı için arkadaşlarımla futbol oynayamamış ve çok ağlamıştım. Sonra bir gün, tek ayağı olmayan bir adam gördüm ve aslında ne kadar zengin olduğumu fark ettim.”
Muhabir soruyor: “Sizi en çok etkileyen futbolcular kimdi?” Del Piero yanıtlıyor: “Hayatım boyunca sadece iki futbolcuyu izlerken gözyaşlarımı tutamadım. İlki Maradona, ikincisi Ryan Giggs...” Nezaket... Kültür... Saygı... Alçak gönüllülük... Etik... Vesaire... Aklınıza gelebilecek her iyi duygu var sözlerinin, kalplerinin içinde...
İyi bir şeyler yazmak istedim bugün bu satırlarda... Çünkü halâ kendi başarımızdan daha çok rakibin başarısızlığı mutlu ediyor bizi! Çünkü unutamadığımız kahramanlarımız halâ Felipe Melo, Diego Lugano, Pascal Nouma, Didier Zokora... Halâ...









































