Arama

Popüler aramalar

‘’70'den sonrası‘’

Bilecikli olduğum için Eskişehir'i iyi bilirim! Saha her ne kadar temiz gözükse de, adamın içine kadar işleyen soğuğu tahmin edebilirim. Maçın hemen başlarında Volkan Demirel'in garip çıkışları, Bruno Alves'in biri gol olan pozisyonda yaptığı dengesiz hareketleri ve hatta Kuyt'ın ekstra tutuk startını havaya bağlamak çok doğru değil, ama inanın bana, gitmeyen bilmez, illa ki etkisi vardır o havanın!

Fakat Fenerbahçe adına soğuk kadar etkili bir başka neden daha var: O da orta saha...

Bu kez Baroni dışarıda kalmış, Holmen ve Meireles onbirde başlamıştı. Hepsi de iyi oyuncu kabul, ama Topal'ın yanında Emre tipi sert bir adam yoksa, Fenerbahçe orta sahası hep bir eksik oynar. Ne Meireles ne de Baroni, daha da kötüsü ikisi birarada oynadığında tam bir skandala dönüşüyor Fenerbahçe'nin ortası...

Antalya kampını takip eden dostlarımın ve transferde yaşananların bende yarattığı etki nedeniyle çok kötü bir Eskişehirspor bekliyordum. Yanılmışız. Ertuğrul Sağlam, kendi futbolculuğu dönemindeki karakterli oyunu yansıtmış takımına... Dün ilk yarıda pozisyon açısından olmasa da mücadele açısından Fenerbahçe'den eksikleri yoktu.
Bienvenü ve Kuyt'ın golleriyle 1-1 sona erdi ilk devre, ayrıca konuk takım adına kaçan yüzde 100'lük pozisyonlar kaldı akıllarda...
Buna karşın bana 'kim kazanır' diye sorsanız, cevabım net olur: "İkisi de olabilir!"

***

Fenerbahçe'de yolunda gitmeyen işleri düzeltmek isteyen Ersun Yanal kimleri oyundan aldı?
Meireles ve Holmen'i!

Çünkü ilk yarının değerlendirmesinde de söylemiştik; Bu adamlarla günümüz futbolunun orta sahası olmaz!
Şahsi fikrim şudur ki; Baroni'yi her ikisini de tercih ederim.

Peki Eskişehirspor'da durum ne?

İşlerin istediği seviyede olmadığını gören Ertuğrul Sağlam; 64'te gerekeni yapıyor.

Çıkan oyuncular Bienvenü ve Erman Kılıç, girenler Necati Ateş ve Kamara...
Es Es'te iki hücumcu çıkıp yine iki hücumcu girerken sahaya; Fenerbahçe'de oyunu çevirmek için sahaya giren isimler Emre Belözoğlu, Mehmet Topuz ve Salih Uçan... Üçü de orta saha, üstelik ikisi savunma ağırlıklı, birisi futbola hayli uzak!

Emenike gitti, şimdi Webo da yok... Transfer pazartesi günü bitecek ve Fenerbahçe transfer yapmayacak!
Peki Webo da uzun süre oynamazsa; Sivas'ta, Kasımpaşa önünde kim gol atacak?

****

Aslına bakarsanız, ikinci yarıya iyi başlayan yine Fenerbahçe'ydi. Kuyt'ın biri ağlardan giren iki vuruşundan teki gol olarak değer kazansa, belki de Fenerbahçe yine kazanacaktı. Fakat böyle bir oyun işte futbol...

Bu sezon neredeyse tüm maçlarını izlediğim Fenerbahçe'nin, 70. dakikadan sonra içine girdiği sıkıntılı durumu tarif etmek için iyi düşünmek lazım. Bence bu sezon hiç bu kadar acz içine düşmemişlerdi. Ersun Yanal, bu maçın 70-90 dakikaları arasını defalarca izletmeli oyuncularına ve bu performansla yaşanacak şeyin şampiyonluk sevinci olmadığını anlatmalı.

İlk yarı sonunu 'ikisi de kazanabilir' diye noktalamıştık, çünkü Fenerbahçe'de bir gariplik olduğu aşikardı.

83'te gelen gol ise yaklaşık 13 dakikalık muhteşem futbolun hediyesiydi Es Es'e.

****

Ev sahibinin galibiyetiyle sona eren maç; lige biraz daha şenlik katacak gibi. Çünkü henüz 19. haftada farkın yediye düşme ihtimali var. Peki düşer mi? Galatasaray, Bursaspor'u yener mi?
Göreceğiz...

02 Şubat 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zafere kaçış!‘’

Orijinal adı, Escape to Victory... Türkçesi Zafere Kaçış... John Huston’ın yönettiği; Sylvester Stallone, Michael Caine gibi Hollywood yıldızlarının yanı sıra Pele gibi bir
futbol efsanesinin oynadığı unutulmaz film... 2. Dünya Savaşı’nda esir düşen bir grup müttefik asker, Nazi subaylarının propaganda amacıyla düzenlediği maçta Alman Milli Takımı ile karşı karşıya gelir. Müttefiklerin hedefi, devre arasında firar etmektir. Fakat imkânları olmasına karşın kaçmaz, ikinci yarıya çıkarlar ve muhteşem bir mücadele
ortaya koyarlar. Oynanan futboldur, verilen mesaj ise bambaşka..

Fenerbahçe-Konyaspor maçında Kadıköy’deydim. Gördüklerim, her nedense bu filmi anımsattı bana! Sahada iki takım futbolcuları mücadele ediyor, saha kenarında sivil polisler zabıt tutuyordu. Tribünlerde de karşı tribünü sürekli takip eden, bağıranı çağıranı, ağlayanı güleni, protesto edeni etmeyeni, öpüşeni koklaşanı en net ayrıntılarla görüntüleyen siviller vardı.

Tribündeki şiddeti, küfrü bitirmek; hooliganları spor sahalarından uzaklaştırmak; statları-salonları bayanların ve çocukların rahatlıkla girebileceği hale getirmek ise
amaç...

Hakikaten bunlarsa eğer, devam etsin bu uygulama...

Çünkü rakip takım taraftarlarının yanyana maç izlediği günlerden; bir maçın ardından, maç oynanan stattan kilometrelerce uzaklarda, sadece üzerinde rakip takım
forması var diye öldürülen çocuklara ağladığımız günlere geldik. Ölen 19, öldüren 20 yaşındaydı. Şimdi biri toprağın altında, diğeri demir parmaklıkların arkasında...

Fakat ‘cadı avı’na dönecekse bu uygulama, bitirin hemen...

Protesto ile küfürü aynı kefeye koyacaksanız... Tribündeki insanların karşısına geçip ‘tacizkâr’ ifadelerle bakıp huylandıracaksanız... Bu uygulamayı sadece bazı gruplar ve bazı isimler üzerinde yapacaksanız... Hemen bitirin lütfen.

TFF kanunu değiştirdi, küfürde süre sınırını kaldırdı. Elbette olmasın küfür, bunu biz de isteriz. Ancak küfrün skalası ne olacak? Gazetede bir arkadaşım muazzam
bir soru sordu mesela: “Terör örgütüne küfreden, hapse mi girecek?”

50 bin kişilik statta 3-5 kişi 1-2 saniye küfreder ve polisler bunu rapor ederse, kapatılacak mı o stat ya da? Bu durumda hangi takım, kaç maçını kendi sahasında oynayabilir ki!

Bir soru daha: Süper Lig’de 9 maç oynandı. Kaçında bu uygulama yapıldı?

Umarım Emniyet Genel Müdürlüğü bu konularda bir açıklama yapar? Gelinen nokta budur işte! Sahada oynanan şeyin adı futbol, çizgilerin dışında yaşananlar ise
bunlar!

Sahi; Türkiye Futbol Federasyonu ne iş yapar?

29 Ocak 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sözün özü!‘’

Öncelikle 3 Temmuz 2011’den bugüne Şike ve Teşvik Davası’nda neler yaşanmış, ona bakalım... Sonrasında gelinen noktayı masaya yatıralım...

3 Temmuz 2011: Şike ve Teşvik Operasyonu ilk gözaltılar ile başlatıldı.
14 Şubat 2012: Davanın ilk duruşması yapıldı.
2 Temmuz 2012: 23. duruşmada dava, karara bağlandı. 93 sanıktan 48’i çeşitli cezalar alırken 45’i beraat etti.
10 Ağustos 2012: İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, 682 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı.
24 Temmuz 2013: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkeme kararlarının onanması yönünde görüş bildirip dosyayı ilgili ceza dairesine gönderdi.
6 Eylül 2013: Yargıtay 5. Ceza Dairesi, özel görevli mahkemenin şike kararını eksik evrak gerekçesiyle bozdu. Yargıtay’ın bozma kararının ardından dosya İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade edildi.
14 Kasım 2013: Şike dosyası, yeniden Yargıtay’ a gönderildi.

20 Kasım 2013: 7 Mayıs 2012’de yapılan seçimle Yargıtay Başkanı seçilen Ali Alkan, bu davayla ilgili bir açıklama yaptı: “Biz, bu dosyanın yılbaşından önce çıkacağını tahmin ediyoruz. Tabii bu kesin değildir.”

Ve ‘demeç savaşları’ işte bu konuşmanın ardından yeniden başladı.

4 Ocak 2013... Trabzonspor Yöneticisi Muhammet Engin Kara, Twitter’dan bombaladı: “Onbeş gün önce dedim ve buraya yazdım, Yargıtay cezayı onadı diye beyler...” Bir de ek yaptı Kara: “Madem onandı, neden halâ açıklanmıyor...”
20 Aralık 2013’te de şunları yazmıştı Kara: “Şampiyonluk kupası yüzde 99.9 Trabzon’a gelecek.”
15 Aralık 2013... Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu konuştu: “Tahkim kurulu ile görüştüğümde ‘İki tane ahlâksız karar olmaz’ dedim. Bir tane ahlâksız karar var, bir tane namussuz karar, bir tane it gibi karar var. Bu lafı kullandığım için özür diliyorum. Bu kararı ne UEFA, ne disiplin kurulu, ne Tahkim Kurulu, ne CAS verdi. Bu ahlâksız kararı, bu it gibi kararı Federasyon ve kurulları verdi.”
6 Ocak 2014... Söz yine Hacıosmanoğlu’nda: “Bu konuda tek bir şey söyleyeceğim, başka da bir şey konuşmayacağım. Tiyatroyu bekleyelim, izleyelim, ondan sonra konuşuruz...”

Ve 8 Ocak 2014:
Fenerbahçe Spor Kulübü, resmi internet sitesinden açıklama yaptı... Bu açıklamanın tamamı, halen kulübün resmi sitesinde mevcut... Biz, bazı bölümlerin altını çizip, fotoğrafın bütününü okumaya çalışalım... Yorumların tamamen şahsıma ait olduğunu üstüne basa basa vurgularım.

* “Fenerbahçe, Türkiye’ nin en büyük sivil toplum örgütüdür. Hâl böyleyken kulübümüzü ve camiamızı doğrudan ilgilendiren konularda, Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun ve Fenerbahçeliler’in sessiz ve kayıtsız kalmasının beklenmesi doğal oluşa aykırıdır.”
- Yani; ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ ile başlayan siyaset-yargı-emniyet kapışması, 3 Temmuz 2011’den bu yana anlatmak istediğimiz şeydi zaten. Şu an siyasiler ‘gizlilik ihlali’, ‘masumiyet karinesi’, ‘yasal olmayan dinleme’, ‘delil üretme’den bahsediyor ya; biz bunları aylardır söyleyip duruyoruz zaten...
* “Bilinmelidir ki; tek düşüncesi ‘ adil yargılanma’ hakkının kendisine teslim edilmesi olan Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler, bu konuda taraftır ve taraf olmaya devam edecektir.”
- Yani; ‘Af’ istemiyoruz, çünkü suçlu olmadığımızı düşünüyoruz. Ancak, Özel Yetkili Mahkeme’de görülen davaya da, yargılama esaslarına da, verilen son kararlara da kuşkulu bakıyoruz. Hatta daha da ileri gitmek gerekirse, ‘inanmıyoruz’... Tıpkı, Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi, biz de bu nedenle davanın yeniden görülmesini istiyoruz.
* “TBMM’nin iradesinin beyan edildiği 2 Temmuz 2012’den itibaren, söz konusu mahkemeler tarafından verilen hükümler, artık yalnızca esastan değil şeklen de gayrimeşrudur. Fenerbahçe Spor Kulübü bu gayrimeşruluk ve hukuksuzlukla karşı karşıya bırakılmıştır.”
- Yani; Özel Yetkili Mahkeme’nin verdiği kararlar, yasal değildir.
* “Bizler, Türkiye Barolar Birliği tarafından önerilen ve Sayın Başbakan tarafından olumlu karşılanan ve üzerinde toplumsal mutabakatın sağlanmasının kuvvetle muhtemel olduğu Özel Görevli Mahkemeler’in bakmaya devam ettiği davaların gayrimeşru ve yok hükmünde sayılarak, genel mahkemelerde yeniden yargılama yolunun açılması girişimini koşulsuz destekliyoruz.”
- Yani; Bizler, 3 Temmuz 2011’den itibaren aynı şeyi savunduk, ‘Bu davaya ÖYM değil, Asliye Ceza Mahkemesi bakmalıdır.’ Gelinen noktada, fikrimiz aynıdır.
* “Yargıtay’ın da gelinen aşamada taraflı yorumlanabilecek bir acelecilikle hareket etmeyip, elindeki davayı görmeyi bekleteceğini umut ediyoruz.”
- Yani; ne bir tutuklu var, ne de zamanaşımı ihtimali... O halde, Yargıtay, Türkiye’yi etkisi altına alan değişim rüzgârıyla yelkenlerini doldursun ve bu dava hakkında da gerekeni yapsın.

İsteyen, istediği gibi okuyabilir elbette bu açıklamayı... Fakat bizim anladığımız şu...
Trabzonspor bir an önce kararın verilmesini istiyor ve tüm gücüyle bu konuda çalışmalarını sürdürüyor.
Fenerbahçe ise ‘adil yargılanma’ talebiyle, Yargıtay’ın şu an karar vermemesi için uğraşıyor. Lehte ya da aleyhte... Çünkü şu an çıkacak bir kararın -gelecekte yok hükmünde sayılma ihtimali olsa bile- en azından ‘algı kirliliği’ yaratacağından endişe ediyor.

Kim haklı kim haksız karar sizin...
Fakat şu küçük bilgileri de hatırlatmakta fayda var...
* Yargıtay Başkanı Ali Alkan, 20 Kasım 2013’te aslında şunları da söylemişti: “Herhangi bir zaman dilimi kestirmek söz konusu olamaz. Dairenin daha önce sırası geldiği için bu dosyayı öncelikle ele alacağını düşünüyorum. Bu konudaki takdir şüphesiz ki ilgili dairenin başkanı ve heyetindedir. Böyle bir süre belirlemek söz konusu olamaz, ama bu sadece tahmindir...”
* Şike ve Teşvik Davası, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından başlatılmıştır. Sayın Öz hakkında son günlerde yaşanan gelişmeler herkesin malumudur.
* Dava, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’in savcılığıyla devam etmiştir. Sayın Berk hakkında, bu dava biter bitmez verilen karar ortadadır.
* Şike ve Teşvik Operasyonu yapılırken görev alan emniyet yetkililerin bir çoğu, ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nda da görev almıştır. Ve bu yetkililer, son operasyonun ardından görevlerinden alınmıştır.

10 Ocak 2014, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanal'ın hikayesi‘’

2005-2006 sezonu... Fenerbahçe’nin başında Cristoph Daum, Galatasaray’ın başında Eric Gerets, Beşiktaş’ın başında Jean Tigana var... Kıran kırana bir yarışın ardından Galatasaray’ın son haftada Fenerbahçe’yi geride bıraktığı sezon... Beşiktaş ise üçüncü.
Zirvede hâl böyleyken; aşağıda, mütevazı bir Anadolu takımında, bir başka büyük kariyer yazılıyordu aslında...
Hakan Balta ile, Sinan Kaloğlu ile, Uğur İnceman, Caner Erkin, Arda Turan, Selçuk İnan, Filip Holosko ve Ufuk Ceylan ile.

2006-2007 sezonu... Fenerbahçe’de Arthur Zico, Galatasaray’da Gerets, Beşiktaş’ta Tigana var... Bu kez rollerde ufak bir değişiklik söz konusu; Fenerbahçe şampiyon, Beşiktaş ikinci, Galatasaray üçüncü sırada... Yine aynı mütevazı Anadolu takımında, aynı adam...

Merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Gencecik kadrosunda bakın hangi isimler vardı;
Uğur İnceman, Selçuk İnan, Caner Erkin, Hakan Balta, Filip Holosko, Sezer Öztürk, Ümit Bozkurt, Okan Koç, Güven Varol, Ersan Adem Gülüm, Ufuk Ceylan...

Holosko, Uğur, Ümit, Okan, Ersan’ın kariyerlerine Beşiktaş yazıldı daha sonra...
Selçuk İnan önce Trabzonspor’a sonra Galatasaray’a geldi ve herhalde hepimiz hem fikiriz, Türk Futbolu’nda çift yönlü oynayabilen en büyük orta sahalardan birisi artık...
Caner Erkin, Rusya’dan Galatasaray’a döndü, oradan da Fenerbahçe’ye geçti. Kabul etmeliyiz ki, bu sezonun en formda ismi...
Hakan Balta yıllardır Galatasaray’da... Ufuk Ceylan yıllardır Galatasaray’da...
Güven Varol, Nizamettin Çalışkan, Fevzi Tuncay, Metin Akan, yıllarca hizmet verdiler Türk Futbolu’na...
Sinan Kaloğlu’nun golcülüğü malum... Arda Turan’ın ne olduğu ortada...

Kendisi ağır ağır çıkarken merdivenleri, yanındakileri de bu oyunun bir üst klasmanına yükseltiyordu.

Mesela Mesut Bakkal var, şu an Türkiye’nin üst düzey hocaları arasında gösterilen... Son durağı Konya...
Özcan Bizati var... Bir dönem Trabzonspor’da yardımcı antrenördü, şimdilerde Denizlispor’un başında...
Kemal Özdeş var, Manisaspor Teknik Direktörü...
Metin Bayındır var, Türk Futbolu’na kazandırdığı..
Ve Tevfik Lav var... Bir kazada sonsuzluğa uğurladığımız, taraflı tarafsız herkesin ‘adam gibi adam’ diyerek ardından gözyaşı döktüğü rahmetli hocamız...

Şimdi diyorlar ki;
“Tecrübesi yok...” “Onun takımları ilk 8 hafta coşar, sonra durur...” “Fenerbahçe’yi şampiyonluğa taşıyamaz...” “Fikstür, onu bitirecek...” “Şimdiye kadar ne yapmış ki!”

1995-1996’dan bu yana görev yapıyor. Denizlispor, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Manisaspor, Trabzonspor ve Eskişehirspor’u çalıştırmış... Şimdi Fenerbahçe’nin başında... Bu arada Milli Takım Teknik Direktörlüğü de yapmış bir adama “Tecrübesi yok” diyorlar!

Fenerbahçe’nin başında 17 haftada sadece 2 yenilgi aldı. 2 beraberliği var; biri Trabzon’a diğeri Beşiktaş’a karşı... 17 haftada bir kez gol atamamış takımı... Takipçisi Galatasaray’ı yenmiş, Kasımpaşa’yı deplasmanda yenmiş... Beşiktaş karşısında 60 dakika 10 kişi oynamış, maçtan 3-3 beraberlikle ayrılmış. Sivasspor’u, Kadıköy’de topa tutmuş. (5-2)
Onun takımı durmuş mu sizce!

Fenerbahçe, 17 haftada 13 kez kazanmış, en yakın rakibinden 4 fazla galibiyet almış... Tam 43 gol atmış, en yakın rakibinden 9 fazla... Ligin en az yenilen takımı... (2) En yakın rakibinden 8 puan önde... Onun takımı neden şampiyon olamaz sizce!

2. yarıda Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor ile deplasmanda oynayacak... Evet, bu bir dezavantaj... Fakat, sadece Galatasaray’a kaybetmemesi bile yeterli olabilir! Çünkü en yakın rakibi o ve Arena’da bir beraberlik bile Fener’e 2 mağlubiyet, 1 beraberlik hakkı sağlar. Üstelik, Galatasaray’ın bütün maçlarını kazanacağı ihtimali dahilinde!

“Şimdiye kadar ye yapmış ki” diyorlar ya, en komiği de bu zaten!
Selçuk İnan ne diyor: “Beni Çanakkale’den Manisa’ya alan kişi Ersun Yanal’dı. Kendimi ona borçlu hissettim ve üç büyükler istemesine rağmen Trabzon’a gittim.”
Arda Turan ne diyor: “Manisaspor’a kiralık olarak gittim. Ersun Yanal bana çok şey öğretti. 3-5-2 oynadık, beni sağa o çekti.”
Onur Recep Kıvrak’ı Trabzonspor’a zorla aldırdı, kurduğu Trabzonspor kadrosu bu ülkede Fırtınalar yarattı.

Aklıma gelmişken bir de şunu yazayım...
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ın başında harikalar yaratan Christoph Daum, Eric Gerets ve Arthur Zico şimdi neredeler?
Mesela ne kadar başarılı Daum Bursa’da? Neden bir Avrupa Kulübü Gerets ile Zico’yu almıyor? Jean Tigana şu aralar ne yapıyor?

Eski Türk filmlerinin unutulmaz repliğidir: Hani bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı!
Ersun Yanal, eski bir filmin yepyeni versiyonu ile karşımızda...
Ve finalde yine o eski filmlerde yazılan olacak sanki;
Mutlu son!

31 Aralık 2013, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol hayatın ta kendisidir‘’

“Devlet içinde çeteler var...”
“Tapelere ek yapıldı, benim söylemediğim sözler eklenmiş...”
“Para sayma makinesini emniyet mensupları getirip koymuş...”
“Baba ile oğul arasındaki görüşmeler nasıl dinlenir?”
“Emniyet mensupları haddini aşmıştır...”
“Bu operasyonu da Ergenekon, Balyoz, Şike ve Teşvik operasyonlarını yürüten savcı yürütmektedir.”
“Bu operasyonda da Ergenekon, Balyoz, Şike ve Teşvik operasyonlarında başrol oynayan emniyet mensupları görev almıştır.”
“Bir bakanın, oğlunun gözaltına alındığını herkesten sonra öğrenmesinden daha üzücü bir durum olabilir mi?”
“Masumiyet karinesi...”
“Gizlilik ihlal edildi...”
****
Futbol sadece futbol değildir, artık futbol tarihine geçmiş bir atasözüdür.
Ve yukarıdaki açıklamalar, Türkiye gündemini silbaştan değiştiren Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu sonrasında yapılmıştır.
****
Biz, spor dünyasında görev alan gazeteciler, yaklaşık 2.5 yıldır duyuyoruz bu açıklamaları...
Dün Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dı bunları söyleyen, bugün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan...
Dün Beşiktaş Başkan Adayı Serdal Adalı’ydı bunları söyleyen, bugün Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Muammer Güler...
Dün Tayfur Havutçu’ydu, bugün Erdoğan Bayraktar...
Dün Mecnun Odyakmaz’dı, bugün Zafer Çağlayan...
****
Türk Dil Kurumu’ndaki Büyük Türkçe Sözlük’ten baktım...
****
Adalet, ne demektir?

1- Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması...
2- Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme...
3- Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları...
4- Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk...
5- Hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi... Bütün insanların eşit yaratıldıklarını, sosyal hayatta eşit olduklarını ve herkesin, insan haysiyetine ve şerefine sahip olduğunu ve bu ölçülere göre kendisine yaşama hakkı verilmesini ileri süren hukuki bir ilke...
****
Eşitlik ne demektir?

1- İki veya daha çok şeyin eşit olması durumu, denklik...
2- Kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu...
3- Bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasi haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu...


Adalete mi inanırsınız, eşitliğe mi?
Şu an içinde bulunduğumuz şartları gözönüne alırsak eğer, ben ‘eşitlik’ derim bu sorunun cevabı olarak...


Fakat sakın şunu anlamayın bu yazdıklarımdan...
****
Bakanların çocukları yolsuzluk yapmıştır ya da yapmamıştır demiyorum...
Aziz Yıldırım şike yapmıştır ya da yapmamıştır demiyorum...
****
Savcılar görevini kötüye kullanmıştır ya da kullanmamıştır demiyorum...
Serdal Adalı şike yapmıştır ya da yapmamıştır demiyorum...
****
Emniyet mensupları görevini kötüye kullanmıştır ya da kullanmamıştır da demiyorum...
Mecnun Odyakmaz maç için bağlantı yapmıştır ya da yapmamıştır da demiyorum...
****
Ben sadece şunu söylüyorum...
Adalet herkese lazım...
Bu ülkede yaşayan herkes eşit olmalıdır...
Kim suçlu ise yargılanmalı, hak ettiği cezayı almalı...
Kim suçsuz ise bir an önce aklanmalı, özgürlüğüne kavuşmalı...
****
Bize ne demeyin lütfen...
Çünkü bugün ona, yarın sana...
Hayat devam ediyor ve yarın ne getirir, kimse bilmiyor...
Bu nedenle empati yapmak şart...
****
Unutmayın...
Çünkü daha çok maç var oynanacak, daha çok kupa var kazanılacak...
Her sene biri ligde diğeri kupada iki şampiyon çıkıyor bu ülkede...
Fakat maalesef hayat bir kez yaşanıyor...
****
Hangisi daha kıymetli sizce?

26 Aralık 2013, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çal kanunum çal!‘’

Elini kolunu sallayarak girdi sahaya adam....
Koştu...
Koştu...
Koştu...
Bir Allah’ın kulu peşinde yoktu!
Taksim’de Geziciler’i sinek gibi avlayan kahraman polislerimizi aradı gözlerimiz.
Ya da üzerlerinde ‘güvenlik’ yazan adamları bekledik uzun süre...
Yoktular!
Manuel Fernandes’in yanına gelince çaktı tekmeyi adam...
*****
Sonrası tufan...
*****
Almeida saldırdı önce...
Sonra Motta bastı tekmeyi...
Hakem, hem Almeida’yı (ikinci sarıdan) hem de Motta’yı (direkt kırmızı) attı.
*****
Almeida’ya neden sarı, Motta’ya neden kırmızı?
Anlamadık?
*****
Aynı yer, aynı maç...
Almeida topu düzeltmiş, üstelik en iyi ayağına doğru...
Vursa golü yapabilir, daha önce yaptıklarını ölçü alırsak...
Üstelik skor 1-0 Beşiktaş lehine ve
2-0 olma ihtimali var!
Donk elinde topla koşuyor önce...
Bu arada Almeida’da da top var zaten!
Aynı saha, tek rakip, iki top var sahada!
Sonra bakıyor ki, durum kritik!
Atıyor topu eliyle, Almeida’nın topunu vuruyor!
Hakem çalıyor düdüğü, Donk’a sarı kart!
*****
Avantajı yitiren Beşiktaş!
Hakem, hava atışıyla başlatıyor maçı...
Sonra Donk’a ‘centilmenlik dışı’ hareket nedeniyle sarı verdiğini açıklıyor.
Fakat hakkını yememek lazım!
Hava atışında centilmenliği elden bırakmıyor Kasımpaşa, alıyor topu, atıyor Beşiktaş sahasına doğru!
*****
Bütün bunlar, aynı gün, aynı saat, aynı stat ve aynı maçta yaşanıyor.
*****
İsterseniz bir de sonuçlarına bakalım...
Donk o pozisyonda o hareketi yapmasa, belki de kazanacak Beşiktaş! Fakat sonuçta kaybediyor 2-1...
O adam sahaya girmese 11 kişi bitirecek maçı ve belki de gol ya da goller bulacak, ama hem Almeida hem Motta atılıyor, 9 kişi kalıyor Beşiktaş.
Hem üç puandan oluyor, hem Almeida’dan, hem de Motta’dan...
*****
Peki ne olacak şimdi?
Hakem Barış Şimşek’e kötü not verecekler, üstüne 3-5 hafta da ceza, olacak bitecek.
O adam, gözaltına alındı, ifadesi istendi.
“Öpücektim savcı abim” dedi, salıverildi.
Çıkarken bir kahraman gibi karşılandı.
Bir kaç saat sonra da bir televizyon kanalında canlı yayına çıkartıldı zaten, şovunu yaptı.
Para versen, çıkartmazlar o ekrana...
Servetini tüketsen, yapamazsın bu reklamı...
Gir sahaya...
Bas tekmeyi...
Bul şöhreti...
*****
6222 diye bir kanun çıkartıldı.
İlk yorumlar şuydu:
“Yandık...”
“Mahvolduk...”
“Olay çıkartan hapis yatacak...”
“Garip garip konuşan yöneticilere ağır cezalar var...”
“Bu kanun, tribün terörünü bitirir...”
“Tribün grupları şimdi yandı...”
“Her statta hapishane olacak, olay çıkartan buraya tıkılacak...”
“Her statta savcı olacak, tribün teröristlerini hemen yargılayacak...”
“Oh be! Şükürler olsun...”
*****
Ne oldu peki?!

Ediz'den özür dileyin

Küçük ama büyük bir not: ‘Yüce Atatürk’ yüzünden Fethiyespor’a ceza veremeyen Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, ‘Mandela’ tişörtleri yüzünden de Drogba ve Eboue’ye ceza veremedi. Sayın Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri ve Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu Üyeleri’ne sesleniyorum: Hepiniz tek tek çıkın ve Erkan Zengin ile rahmetli Ediz Bahtiyaroğlu’ndan özür dileyin.

18 Aralık 2013, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Atamayana atarlar‘’

Bir dakika! Merak etmeyin, hakaret de etmeyin ama! Görünce tanıdım Mehmet Akgün'ü! Aslında bir latife tabii ki bu, Beşiktaş kadrosunu tarif etmek için yapılmış. Mehmet'in sağ önde oynadığı Beşiktaş'ın stoperi de Necip'ti zaten! Oğuzhan cezalıydı, Veli-Sivok sakattı. İlk onbirden can yakacak üç eksik, daha ne olsun... Ev sahibinde hâl böyleyken; rakip Sivasspor 'tam' kadroydu. Galatasaray maçında kırmızı gören Cicinho, Ümit ve Costa ile sarı cezalısı Kadir Bekmezci kadrodaydı. 'Eksikler' Beşiktaş'ı ateşlemişti, 'tamamlar' Sivasspor'u eksiltmişti sanki!
Beşiktaş önce attı golünü, sonra üç tane yüzde 100, bir tane yüzde 80'lik pozisyonu kaçırdı. Yiğido'nun hatırladığım tek pozisyonu, Utaka'nın direkte kalan muazzam nokta atışı!
Peki 45 dakikada aklımızda neler kaldı!

Necip'ten stoper olurmuş... Altyapıdan gelip, gelişimini yarıda bırakan çocuklar, Necip'e adam gibi baksınlar... Fernandes artık sıkıyor. Evin, şımarık en küçük oğlu gibi davranıyor. Böyle olacak böyle kalacaksa, kalmasın gitsin zaten... Elalemin santrforlarına övgü yağdırıp evlatlarını yok sayan Beşiktaşlılar'a duyurulur! Almeida 9. golünü attı, krallıkta ilk sırada!

Bu arada Almeida kalacak galiba! Osmanlı bıyıklarını gösteriyordu gol sonrasında! Olcay Şahan... Her maçı onlarca kamera çekiyor. Tekmeyi yemediysen acı çekme! 43'te bence penaltı vardı, vermedi hakem. Cicinho'nun elleri neresini koruyordu Allah aşkına... Atasözüdür, 'Atamayana atarlar...' Bakacağız, göreceğiz!

***

Öncelikle, 'Atamayana atarlar' diye bitirmiştik ilk yarıyı...
Atamayana attılar!
Futbol böyle bir şey işte...
*
Peki neler yaşandı ikinci yarıda?
Öncelikle;
Beşiktaş durdu, Sivasspor oynadı, bunun adını koymak gerek. Sonrasında yine madde madde gidelim isterseniz...

Gökhan Töre sakatlanıp çıktı, yırtık şüphesi var. İnşallah yoktur, acil şifalar. Mehmet Akgün'ü beğendim ben. Çok sayıda açığı kapattı. Elbette bir Busquets, bir Xavi Alonso değil ama... Zaten öyle olsa, bu ülkede işi ne! Kim ne derse desin, bir hareketi yetti Bilic'in... Aldı Fernandes'i oyundan. Şükür ki, ilk yarıda yazdığım üzere, futbol bilgimin en azından 'berbat' olmadığı ortaya çıktı! Evin şımarık çocuğu, kulübeye şöyle bir sorti yaptıktan sonra, soyunma odasının yolunu tuttu. Yolun açık olsun Fernandes! Umarım, Ocak'ta da ülkene dönersin. Fernandes'in yerine Muhammet girdi oyuna... O küçüktü, ben yine büyüktüm! Maçlara giderdim, devre arasında Mami çıkardı sahaya... Tribünler şov yaptırırdı, izler mutlu olurduk. 'Biz büyüdük ve kirlendi dünya...' Şarkı bu ya... Hayatın ta kendisiymiş! Büyüdü Muhammet! Yaşı büyüdü, futbolu küçüldü.

Dün gece onu ilk kez izleyen biri, herhalde 'bu bir dostluk maçı', ya da 'bu çocuk, mahallenin zengin abisinin oğlu, top onun oynuyor' derdi. Bir ağabeyi olarak yazıyorum artık... Mami; dinle beni... Yarın ilk iş git, saçını kestir, aklını saçına değil, futbola ver. Yırt kendini kardeşim. Şimdi yapmayacaksan bunu, ne zaman yapacaksın! Unutma! Futbol mezarlığı, nice yıldızlarla dolu... Ve son... Öncelikle Sibel Büyükavcı'dan özür dilerim. Eşim olur kendisi ve o da bir tribüncüdür zaten! Hatta kadınlar maçlara gelsin, hatta çoğunluk olsunlar. Evet, bunu da kalben isterim. Fakat lütfen tezahürat yapmasınlar! Nihat Doğan'ın sanat müziği söylemesi gibi bir şey bu! Kusura bakmasınlar...

10 Aralık 2013, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rüzgar gibi geçti!‘’

‘Hızlı ve Öfkeli-7’ filminden kısa bir replik...
Tyrese Gibson: “Artık başka bir cenaze olmayacağına söz ver...”
Paul Walker: “Sadece bir tane daha...”
****
..Ve öldü Paul Walker. Sette değil, bir hayır kuruluşunun düzenlediği organizasyonun ardından eve dönüş yolunda...
Arkadaşı kullanıyordu arabayı, hızlıydılar...
Direksiyon hakimiyetini kaybettiler, ağaca çarptılar.
****
Hayat, tam da böyle bir şey zaten... Sürprizlerle dolu... Kimi zaman mutlu ediyor bizi, kimi zaman mutsuz. Anne karnında hayatını kaybeden de var mesela; Bir asrı devirip tarihe tanıklık eden de...
****
Doğum...
Yaşam...
Ölüm...
****
Arasında gelip geçen onlarca olay, onlarca mutluluk, onlarca sevinç, onlarca hayal kırıklığı, onlarca macera... Onlarca o, onlarca bu, onlarca şu...
Onlarca...
****
Hepimize aynı şartları sunmuyor hayat...
Kimimiz saraya doğuyoruz, kimimiz barakaya... Şanslılar var, şanssızlar var...
Bu, elimizde değil elbette, ancak elimizde olanlar da var...
Sarayda doğup barakada ölenler var mesela... Ya da barakada doğup sarayda yaşayanlar...
****
Nereye gidecek bu yazı diye merak ediyorsunuz, değil mi?
Gidelim...
****
Durağımız, yine Galatasaray; Adında bile var zaten, ‘Saray’.
Ünal Aysal da başkanlık serüvenine sarayda başladı, ama irtifa kaybediyor hızla...
Yanlış hesaplar yaptı, yanlış kararlar verdi. Sarayın iç dinamikleriyle oynadı, yazılı olmayan tüm kurallarını bir gecede değiştirmek istedi.
Olmadı... Tutmadı...
****
Geçtiğimiz hafta yazdık; tam Real Madrid maçının oynandığı gün çıktı bu gazetede o yazı... Giriş, gelişme bölümlerini falan ‘es’ geçin, kafanızı bulandırmayın boşu boşuna! Sonuca bakın sadece;
“Hepsi bir kenara... Naçizane bir teklifim var Sayın Ünal Aysal’a...
Lütfen bu takıma bir sol bek, bir sağ bek, iki stoper, bir de Melo ayarında orta saha alın... Yeter!”
Demiştik.
****
Madrid’de yedeklerin yedeklerine kaybetti Galatasaray...
Döndü İstanbul’a, Kasımpaşa’dan beraberlikle ayrıldı.
****
2-0 kaybettikleri Fenerbahçe derbisinden sonra da şunları yazmıştık Galatasaray hakkında;
“Galatasaray kaybetti, çünkü... Kadro derinliği yetersiz... Bir Muslera, bir Sneijder’in yokluğunu telafi edemez bu kadro... Sol beki yok mesela, sağ beki var gibi görünse de yok... Stoperleri uyumsuz; her türlü ikili denendi ama bakın son 4 maçına... Kayserispor, Torku Konyaspor, Kopenhag ve Fenerbahçe... Belki de içlerinde en az pozisyon verdikleri maç derbiydi, 2-0 kaybettiler. Çünkü bu savunma, zorla gol attırıyor rakiplerine...
Bir planı yok bu takımın... Mesela korner oluyor, kimin atacağı belirsiz... Frikik oluyor, Drogba ile Selçuk İnan kapışıyor. Penaltı oluyor, Melo ile Burak birbirine giriyor.
Drogba büyük isim, müthiş marka, harika bir insan, süper futbolcu... Hepsine kabul ama...
Attığı her üç frikikten birini gol yapan Selçuk varken, 40 metreden topu kaleye gönderiyorsan, zarar veriyorsun demektir Galatasaray’a...
Galatasaray’da sorunu çözmesi gereken Başkan Ünal Aysal, halâ ‘çilek’ten bahsediyor.
8 Ekim 2013’te yine bu sütunlarda ‘Çilek Zamanı’ başlıklı yazım vardı. Son üç satırı şöyleydi;
“Çilek zamanı geçti Sayın Ünal Aysal... Kış geldi... Ve bu kış sizin yönettiğiniz Galatasaray için çok sert geçecek!”
****
Kazanmak-kaybetmek değil aslında mesele; Dün kaybeder, yarın kazanır Galatasaray... Fakat mücadele etmek önemli olan, pes etmemek.
Şu an korkutan görüntü de bu zaten; ‘Pes ediyorlar.’
****
“Eğer bir gün hızdan ölürsem, ağlamayın... Çünkü ben gülüyor olacağım” demişti Paul Walker...
Arkasında ağlayan bir sürü insan bıraktı. En önemlisi de henüz 15 yaşında olan kızını. Daha yeni aynı eve taşınmışlar, birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı.
Hızlı yaşadı, genç öldü... Kader değildi bu...
Bile bile lades!
****
Ünal Aysal’ın Galatasaray serüveni de Paul Walker’a benziyor sanki...
İki yıl önce tanıştı Galatasaray’la... Daha yeni birlikte olmuşlar, birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı.
İki yıldır mutluluk sarhoşu olan Galatasaraylılar’ın içi kan ağlıyor şimdi... Neden?
Çünkü Fatih Terim gitti, Ali Dürüst gitti, Adnan Öztürk gitti, Abdurrahim Albayrak gitti.
Kurallar yıkıldı, köprüler atıldı, saygı-sevgi buhar olup uçtu sanki... Hız ihlali yaptı Aysal!
Özetle; miras bitti!
****
Umarım sonu benzemez, ama bu konuda bir film yapsanız, senaryoda şu replik mutlaka olurdu; “Rüzgâr gibi geçti...”

04 Aralık 2013, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI