Arama

Popüler aramalar

‘’E-maganda!‘’

Hayat sana güzel kardeşim! Ne yaparsan yap...Yaptığın yanına kalıyor işte... Ne güzel!

Denize girmek için deniz kıyısında olmak yeterli senin için... Çünkü çıkartırsın tişörtünü, çıkartırsın pantalonunu, tamam... Hooop, denizdesin işte... Mayon var mı, deniz şortun var mı, ne dert... Külotun olsun yeter kardeşim!

Senin, sevişmek için bir kadın görmen yeterli! Sokakta, otobüste, barda, diskoda... Mekan fark etmez... Yaklaşırsın avına, değersin, ellersin, olur biter! Taksim, Kadıköy meydanları, yılbaşı günleri bayramındır senin. Kadını tanımıyor muşsun ne dert! Nasıl olsa girmiyorsun içeri, girsen de bir gün misafir edip salıyorlar seni...

Öfkeliysen dilediğini yapabilirsin sen; sana serbest çünkü... Çok mu kızdın Geziciler’e; al palayı eline, çık sokağa... Gördüğün ilk kadının poposuna vur palayla, sonra sırtına tekme at! Gördüğün ilk erkeğin şah damarına salla palanı, ölürse ölür, fark etmez... Nasıl olsa tutuklamıyorlar seni... Hakkınmış gibi yine bırakıyorlar insan içine...

Daha sükseli bir işe imza atmak istiyorsan, adresin belli; Türkiye Büyük Millet Meclisi! Sakıban mı var, aranıyor musun? Hiç önemli değil kardeşim... Elini kolunu sallaya girebilirsin içeri, hatta ceketli adamlarla el sıkışır, muhabbet bile edersin. Yetmedi mi? Git, milletvekillerini
yumrukla... Yetmezse, ana muhalefet partisi liderimiz var! Hazır, bekliyor yumruklanmak için! Bu herhalde keser artık seni... ‘Abi, asarlar beni’ deme! Başka bir suçtan aranmıyorsan, 1 saat sonra özgürsün kardeşim...

Eğlenmek istiyorsan, İstanbul’un bütün barları, diskoları senin maganda kardeşim! ‘Damsız girilmez’ yazısı, uyarısı senin için değil! Medeni insanlara yasak girişler, rahat ol! Zaten ‘dam’dan çıktığın için, ‘dam’ın da üzerinde senin... Sana serbest onun için! Gir diskoya, ye-iç-eğlen... Kesmedi mi! Çıkar emaneti, bas tetiğe... İnsanları vur, tavanları del! Yetti mi? Eğlendin mi? Bu kez alırlar seni içeri... Ama korkma! Bir kaç şey sorarlar, sonra salarlar yine!

Doğuştan futbol taraftarı mısın? Kesin öylesin... O halde durma, harekete geç... Atla otobüse, git stada, gir içeri... Takımın yeniliyor,yıldızın oynamıyor mu? Dal sahanın içine; at tekmeyi, bas yumruğu... 15 dakika ifade, 16. dakikada sokaktasın işte... Bir kaç hafta sonra
gidersin, yine futbol maçını izlersin! E-Bilet mi? Passolig mi? Sana ne kardeşim, onlar bize şart! Sana serbest...

Devletimiz, hükümetimiz, bakanlığımız, federasyonumuz kurallar koyuyorlar! Ne için? Şiddeti, kavgayı dövüşü, kötü tezahüratı bitirmek için! İyi güzel de, kurallara uyan adamlar, zaten küfretmiyor, zaten durup dururken kavga etmiyor ki! Yapacağın şey basit aslında senin! O
holiganları, o magandaları bulacaksın; ya tedavi edeceksin ya da toplumsal etkinliklerden uzaklaştıracaksın. Nasıl mı bulacaksın! Onları tanır herkes... Gittikleri tribün bellidir... Takıldıkları kahve, kafe, bar, meyhane bilinir... Kulüplere sorun önce; çekinip vermezlerse isimlerini dert değil... İki hafta boyunca iki tane sivil dikseniz tribüne, kahveye, kafeye, bara, meyhaneye yeter! Çözersiniz her şeyi... Bu da mı olmaz! Tamam... Bize sorun, söyleyelim... Gazetecilere yani! Biz bile biliyoruz yani!

E-Bilet mi? İşadamları giremedi Olimpiyat’tan içeri; Fernandes’i yumruklayan girdi... E-Bilet değil, E-Maganda EHoligan gerekli önce bize...

23 Nisan 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sinyor Mancini‘’

Fernando Muslera; İngilizce, İspanyolca, İtalyanca... Emmanuel Eboue; İngilizce, Fransızca... Aureleien Chedjou; Fransızca, İngilizce... Alex Telles; Portekizce... Felipe Melo; Portekizce, İspanyolca... Wesley Sneijder; Flemenkçe, İngilizce, Almanca, İtalyanca, İspanyolca... Didier Drogba; Fransızca, İngilizce... İzet Hajrovic; Boşnakça, İngilizce, Almanca... Guillermo Burdisso; İspanyolca, İngilizce... Lucas Ontivero; İspanyolca...
Peki ya yerliler...
Gurbetçi futbolcular Aykut Erçetin, Salih Dursun, Ceyhun Gülselam, Hakan Balta ve Koray Günter; Türkçe, Almanca ve İngilizce konuşabiliyorlar.
Türkiye'de doğmuş, büyümüş Sabri Sarıoğlu, Selçuk İnan, Burak Yılmaz, Emre Çolak, Gökhan Zan, Umut Bulut, Yekta Kurtuluş, Oğuzhan Kayer, Eray İşcan, Veysel Sarı ve Umut Gündoğan'ın Türkçe haricinde ana dili gibi konuşabildikleri bir yabancı lisanı yok. Fakat hepsi de İngilizce'den anlıyor. Gayet normal olarak, futbol lügatındaki tüm terimleri ezbere biliyorlar.
Bu arada...
Hamit Altıntop diye bir adam var Galatasaray'da, Google translate mübarek!
Türkçe, Almanca, İspanyolca ve İngilizce'yi ana dili gibi konuşabiliyor.
Sonra...
Cenk Ergün vardı kulübede; İtalyanca, Fransızca, İngilizce konuşabilen...
Tomas Ujfalusi geldi şimdi onun yerine... İngilizce, Çekçe, İtalyanca konuşuyor, anlıyor, anlatıyor.
Cladio Taffarel var; İngilizce ve Portekizce konuşuyor. Ayrıca artık bizden biri gibi Tafo, Hagi'nin tercümanından daha iyi Türkçesi var!
Antrenör Tugay Kerimoğlu... Türkçesi var, İngilizcesi ana dili gibi...
Hepsi hiç bir şey bilmese bile Mert Çetin diye bir adam Galatasaray'da... Türkçe, Portekizce, İspanyolca, İtalyanca ve İngilizce sözlüklerini yutmuş adam!

Hâl böyleyken...

Kağıt gönderiyor Roberto Mancini sahaya...
Bir kez olsa, iki kez olsa anlarsın... "Karmakarışık bir iş çevirecek. Rakibin aklını alacak. Bu nedenle komplike değişiklikler yapacak. O yüzden yazıp verdi" diye yorumlarsın! Ama her maç aynı şeyi yapıyor İtalyan...
O kağıtlarda ne yazdığını gördük zaten... Siz de görün diye koyduk yazının içine... Bildiğin diziliş var sadece; İleride solda Burak, sağda Umut, ortada Drogba... Arkalarında Sneijder... Defansın solunda Semih, tandemde Gökhan-Chedjou ve sağ bekte Eboue... Bunu anlatmak için o kağıda ne ihtiyaç var?
Söyle Mert'e, anlatsın...
Çağır içeriden bir topçuyu, istediğini yaptırsın.

İtalyansın, yıllarca İngiltere'de görev yapmışsın. Avrupa Birliği vatandaşısın. Nüfus kağıdın bize göre sükseli...
Kariyerin kupalarla dolu... Harika futbolcuymuşsun, çok da iyi antrenörsün...
Hepsine kabul!
Bizim ülkemiz Türkiye... İtalya kadar İngiltere kadar gelişmiş olmayabiliriz.
Buna da kabul!
Ama sen de şunu bil!
Biz de dumanla haberleşmiyoruz Sinyor Roberto Mancini...

16 Nisan 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fileler‘’

Beklenti, Fenerbahçe’nin müthiş bir baskıyla maça girip işi bitirmesiydi. Ancak görüldü ki eksikler Ersun Yanal’ın da takımının da kimyasını bozmuştu. Yanal ve Fenerbahçe’sinin gözden kaçırdığı bir gerçek vardı; Antalyaspor da dipteki rakipleri haftayı puanla kapattığı için kazanmak zorundaydı ve Antalyaspor’da da 4 önemli eksik vardı. Üstelik onların kadrosu, Fenerbahçe gibi bu eksikleri absorbe edemezdi.

*

Aynı durgunlukta başladı ikinci yarı... İki takım da dengeli, sakindi. Fenerbahçe, istediği an yükseltti tempoyu, istediği an düşürdü. Antalyaspor, koskoca ikinci yarıda bir kez zorlayabildi Fenerbahçe kalesini, Hasan Ali devreye girdi. Yanlış okumadınız Hasan Ali!

Bir cümle daha yazacağım; şok olmayın! Fenerbahçe’nin iki golü Kadlec’ten geldi. Kadlec... Hani o Çek olan! Önce Sow’a 6 dikiş atıldı. Sonra Kuyt yardı kafasını. Ortasında Salih’in de dudağı patladı. Kafalarında fileler vardı Fenerbahçeliler’in...

Hani kadınlarımız pazara gider domates biberle doldurur ya... İşte o filelerden. Fakat Sow’un Kuyt’ın kafasındaki o filelerin içinde domates, biber değil şampiyonluk kupası vardı. Bu iş bitti.

14 Nisan 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Metin Oktay'dan Melo'ya‘’

30 Mart 2014’te seçimler yapıldı... Tarih 9 Nisan ve halen kimin kazandığı belli olmayan yerler var! İtirazlar sürüyor, kazanan kaybediyor, kaybeden kazanıyor, seçim iptal ediliyor...

12 Mayıs 2013’te öldürüldü Burak Yıldırım... Öldüren belli, nasıl öldürdüğü belli. Görüntüsü var. Katil zanlısı Yusuf Ortak halâ ‘tahrik var’ diyor, indirim istiyor.

10 Mart 2014’te oynandı Trabzon-Fenerbahçe maçı... Aslında oynanamadı, yarıda kaldı. Sonuç 8 Nisan 2014’te açıklanabildi, 30 gün sonra yani...

17 Eylül 1961’de ağır suçlamalarla astılar Adnan Menderes’i... 17 Eylül 1990’da İstanbul’da Anıtmezarı’nı açtılar. Adını havalimanlarına, üniversitelere, meydanlara, bulvarlara koydular.

17 Aralık 2013’te ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’nda gözaltına alındı Süleyman Aslan... Evinde ayakkabı kutuları içinde 4,5 milyon dolar bulundu. Halkbank Genel Müdürlüğü’nden 7 Şubat 2014’te ayrıldı, 31 Mart’ta Ziraat Bankası Genel Kurulu üyeliğine atandı.

17 Mayıs 2000 ve 25 Ağustos 2000 günlerinde tarih yazan Galatasaray’ın Aslan evlatlarından biriydi, Sami Yen’de adına besteler yapılıyor, Galatasaraylılar Emre Belözoğlu ile iftihar ediyordu. 6 Nisan 2014’te TT Arena’da dakikalarca annesine küfredildi.

(Günübirlik yaşıyoruz sonuçta... Geçmişi sorgulamadan, geleceği düşünmeden...)

Yıllar önce Metin Oktay için ölürdü Galatasaraylılar, şimdi Felipe Melo idolleri...

Fenerbahçe demek Lefter demekti eskiden, şimdi kaptanı, en önemli derbide 5 dakikada kendini attıran Emre Belözoğlu...

Metin-Ali-Feyyazlı günlerinde ne kapris ne küskünlük olurdu Beşiktaş’ın, şimdi Manuel Fernandes var, kod adı kapris...

Trabzon’un çocuklarıyla şampiyonluklar kazanırdı Trabzonspor eskiden, artık ‘bas parayı, al kupayı’ diyorlar, sonuç sıfır...

Bir derbi vardı mesela o gün... Tarih, 2 Ekim 1914’tü... Fenerbahçe başkaptanı Galip Kulaksızoğlu, Galatasaray’a mesaj gönderdi: “Oberle kardeşler hastaymış, Hasan da sakatlanmış. Biz sizi karşımızda eksik görmek istemiyoruz. Dilerseniz maçı erteleyelim.” Galatasaray olumlu yanıt verir. Maç sakatlar ve hastalar iyileştikten sonra oynanır, Galatasaray tam 6-1 kazanır.

Sene 1969... Metin Oktay jübile yapacaktır. İsteği son maçında Fenerbahçe ile oynamaktır. Fenerbahçe kulübüne gider, durumu anlatır. Fenerbahçe yöneticisi Eşref Aydın, Kral’ın teklifini kabul eder ama bir ricada bulunur: “Camiamız her zaman sana hayrandı, hep seni Fenerbahçe forması ile görmek isterlerdi. 10 dakikalığına da olsa Sarı-Lacivertli formayı giyer misin?” Seve seve kabul etti Metin Oktay, giydi Fenerbahçe formasını... Fenerbahçe eksik kalır mı! Can Bartu da geçirdi Sarı-Kırmızılı formayı sırtına ve ikisi de kendi takımlarına
karşı mücadele etti.

O zamanlar böyleydi. Şimdi rakibi bir eksik bıraktıran Felipe Melo, saha ortasında şaklabanlık yapıyor; Galatasaray taraftarı (rakipte oynasa ana-avrat küfredeceği) işte bu Melo’ya tapıyor, adam gibi adam Selçuk İnan’ı yuhluyor. Tek kelimeyle ‘ayıp’ oluyor.

09 Nisan 2014, Çarşamba 08:50
YAZININ DEVAMI

‘’Derbiye 4 gün kala‘’

12 Mayıs 2013...

Bu tarih, hanginiz için bir şey ifade ediyor şuan... Doğum gününüz, evlilik yıldönümünüz veya bir yakınınızın özel bir günü değil ise... Hiç bir önemi yok değil mi?

Bir çoğumuz için hiç bir şey ifade etmeyen o gün; İstanbul’da yaşayan bir aile için ‘asla hatırlanmak istenmeyen’ bir gün... Çünkü acıların en büyüğünü yaşadılar... Askere uğurlamaya hazırlandıkları evlatlarını, bembeyaz örtülere sarıp, sonsuzluğa uğurladılar.
Bir hiç uğruna... Aptalca...

Yine bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı oynanmıştı o gün; Daha önce tam 374 kez oynandığı gibi...

Maç, Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaydı; kimin kazandığı hiç de önemli değil...
Olay kilometrelerce uzakta, Edirnekapı’da yaşandı; ve bir hayat sona erdi.
20 yaşındaki Yusuf Ortak, 19 yaşındaki Burak Yıldırım’ı bıçaklayarak öldürdü.

Ölen Fenerbahçeli, öldüren Galatasaraylı’ydı...
İkisi de gencecik adamdı... Hayalleri vardı.
Bir kaç saniyede bitti her şey...
Biri toprağın altına, diğeri parmaklıkların arkasına hapsoldu.

Yıldırım ve Ortak aileleri ne düşünüyor acaba şimdi?
Yaklaşan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi, onlar için ne anlam taşıyor?

Muhtemelen nefret ediyorlar futboldan...
Muhtemelen Galatasaray’dan da Fenerbahçe’den de nefret ediyorlar...
Muhtemelen o gün sokağa bile çıkmak istemeyecekler...
Muhtemelen o gün görecekleri her formalı insan, evlatlarını hatırlatacak onlara...
Biri mezarda, diğeri hapiste olan evlatlarını...

Yine bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisi geldi çattı.

Ünal Aysal ve Aziz Yıldırım başta olmak üzere, tüm yöneticilere büyük bir görev düşüyor bugünlerde... Ya popülizm yapacak, “Ölüm kalım maçımız, yine kazanacağız” diyecek ve yepyeni ölümlerin-hapislerin fitilini ateşleyecekler.
Ya da artık bu nefretin bir kenara bırakılmasından bahsedecek, taraftarları sükunete davet edecek, futbolun altı üstü bir oyun olduğunu belirtecek ve yalancıktan bile olsa yanyana gelip dostluk görüntüleri sergileyecek, tansiyonu düşürecekler.

Bir günde bitmez bu gerilim, bir günde gelmez barış, bunu elbette biliyoruz. Fakat bir yerlerden başlanması gerekiyor artık...Ülke zaten gerim gerim gerilmiş çünkü... İnsanlarımız saçmasapan mevzular yüzündenikiye bölünmüş... 15’lik Berkinler, 22’lik Burakcanlar daha dün toprağa verilmiş... Seçim bitmiş, kavgası sürüyor. Yepyeni bir gerilimi kaldıramayız...

Fenerbahçeli Galatasaraylı dostlar, yine de siz bilirsiniz. Kavga mı, barış mı? Hayat mı, ölüm mü?
Karar sizin...

02 Nisan 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Salih ve Kuyt...‘’

Biri hayatı boyunca tek bir kupa görmemiş, diğeri futbolun beşiğinde, İngiltere’de yapmış tüm futbol ihtisasını... İkisi de aynı olgunlukla oynuyordu dün gece sahada... Biri tecrübesini konuşturuyordu sahada, diğeri tekniği ve enerjisini...

Salih ve Kuyt’ı özne alarak anlatmak istediğim aslında şu: Son 8 yılda 2 kez şampiyonluk kaybetmiş, 1 şampiyonluğunu ise halâ Trabzonspor’un istediği Fenerbahçe, belki de tarihte ilk kez bu kadar sakin, bu kadar bilinçli yürüyor hedefine...

Hiç panik yapmadan, en gencinden en yaşlısına yüzde 100 bilinçle, hepsi isteyerek ve sonsuz derecede kontrollü... İlk yarıda 5 farklı öne geçebilirdi Fenerbahçe... Olmadı... Fakat hiçbir atağında panik yapmadı... Böyle bir ilk yarının ardından, ikinci devreye daha kontrollü, fakat oyunun inisitiyatifini Bursaspor’a bırakarak başladı. Ataklar yedi, pozisyonlar verdi, ancak yine de panik yoktu. İşte bu ne yaptığını bildiği hâl, Fenerbahçe’nin en büyük farkı...

O farkın çok farkında oynadı yine Fenerbahçe ve ilk yarıya oranla çok da iyi oynamadığı ikinci devrede, ilk yarının iki katı gol atarak kazandı. Kağıt üzerinde 4 forveti var Fenerbahçe’nin ve dün yine 3’ü gol attı. Kuyt, Sow ve Webo golle buluşurken, Emenike asist yaptı. Savunması gole izin vermedi, hücumcuları golünü attı. Baroni ve Emre gibi iki önemli eksiğinin olduğu orta sahada, 10 dakikalık bocalama dönemi haricinde yine çok iyi oynadı.

İki haftadır Bruno Alves’in kartlık hareketi yok ve yine iki haftadır Meireles, Chelsea’deki gibi sorumluluk alarak oynuyor. Yani kariyerlerine ihanet eder gibi performanslara imza atan iki yıldızı da artık şampiyonluğu hissederek ve isteyerek sahaya çıkıyor Fenerbahçe’nin...

Haftaya Arena’daki derbi ne olur bilemem, ama şunu artık söyleyebiliriz: Fenerbahçe bu sezonun şampiyonu olmuştur, kalan haftalar ikinci kim olacak, onun için...

01 Nisan 2014, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aysal son durakta‘’

Özel uçağına bindi, Madrid’e gitti. Döndüğünde dedi ki: “Üçünü de bitiriyoruz...” Bahsettiği adamlar Forlan, Reyes, Ujfalusi... Sadece Ujfalusi’yi alabildi, ki, bu ilk dersiydi!

Fatih Terim, “Kaka’yı alalım” dedi. O, “Ya Sneijder ya Diego” diye diretti. Terim, “Kaka’ya evet; Sneijder ve Diego’ya hayır” dedi. O, “Sneijder’i de getiririm, Sneijder’i oynatacak teknik adamı da” dedi.

Galatasaray şampiyon olmuş, camia sevinç içinde... Bir kongre icat etti; Ali Dürüst, Adnan Öztürk ve Abdurrahim Albayrak’ı yedi.

“Fatih Terim, camiamıza hayırlı bir elemandır. Camiamıza faydalı olan her elemanla çalışmaya devam ederim” dedi. ‘Eleman’ dediği Fatih Terim, bu sözlerden
birkaç gün sonra, kulüp üyeliğindeki 25. yılını doldurdu ve Divan Kurulu üyesi oldu. Terim’e ‘eleman’ diyen Aysal, o günlerde, henüz 10. yılını yeni doldurmuştu.

Galatasaray’ın hayati Beşiktaş derbisi vardı. Hep ‘kurumsallık’tan bahseden Aysal, primi açıklamak için Terim ve kaptanları es geçti, Drogba’yı arayıp müjdeyi verdi.

Beşiktaş derbisi kazanıldı, Olimpiyat’ta bütün tribünler sahaya indi, maç tatil edildi. Böylesi zorlu bir zaferin ardından, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal imzasıyla resmi sitede Terim ve teknik ekip yok sayıldı: “Dostumuz ve rakibimiz Beşiktaş karşısında üstün bir başarı sergileyen bütün oyuncularımızı kutluyor, özen ve gayretleri için teşekkür ediyorum.”

Aylar önce verdiği sözü tuttu; Sneijder’i getirdi, Terim’i gönderdi! Florya’da idman yaptıran Terim, ilişkisinin kesildiğini kızının telefonuyla öğrendi, resmi açıklamayı da
televizyondaki alt yazılardan okudu. Kurumsallık işte buydu!

Londra’ya gitti. Türkiye’nin en tanınan kulübü Galatasaray’ı başkanı olarak... Liderler Konferansı’nda konuştu; “5-6 yıl içinde Avrupa Süper Ligi kurmak istiyorum” dedi.
Alman efsanesi Karl Heinz Rummenigge yorumladı: “Enteresan açıklamalar yapmış. Bana göre kendisi bu işleri pek bilmiyor.”

Merhum Mehmet Ali Birand soruyor, Aysal coşuyor: “Galatasaray’ın 25 milyon taraftarının hemen hemen 20 milyonu Ak Parti’ye oy verdiğini tahmin ediyorum...” Ak Parti o seçimde resmi rakamlara göre toplam 21 milyon 466 bin 446 oy almıştı.

Florya’da konuşuyor: “Ben burada aslanlar görüyorum. Koyunlara pabuç bırakmayın...”

14 Mayıs 2011’de Galatasaray başkanı seçildi. Bin 45 güne yukarıda saydığımız ve buraya sığdıramadığımız bombaları sığdırdı.

Kendisi dünya çapında bir işadamı... 23 şirkette yönetim kurulu başkanı, ayrıca başka şirketlerde de faal üye... Bir çalışanı, böyle hatalar yapsa, işten kovmak zorunda... Çünkü iş hayatı, hata affetmez!

Fakat kendisinin halen Galatasaray’da kredisi var. Çünkü başkanlığı döneminde 2 Süper Lig Şampiyonluğu, 2 Süper Kupa Şampiyonluğu kazandı. Şampiyonlar Ligi’nde
bir kez çeyrek finali gördü. Bu krediyi Aysal’a sağlayan, bizzat Fatih Terim ve şu anda da kadronun iskeletini kuran futbolculardı.

Terim’i yolladın; şimdi de resmi siteden açıklama yaparak, futbolcularını, taraftarın önüne atıyorsun. Yöneticilerini yolladın, kurumsalcılarını yolladın, teknik ekibini yolladın, futbolcularını yollayacaksın... Peki, sırada kim var?

26 Mart 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kadıköy performansı‘’

Topla her buluşması tehlike! Korner atıyorsa, rakip savunma ve kaleciyi tehdit ediyor. Çünkü topu, öylesine ölü bir noktaya bırakıyor ki; Fenerbahçeli de vursa rakibi de vursa gol olma ihtimali var.
Futbolla ilgili değilse o an, bu kez Fenerbahçeliler’i ürkütüyor. Çünkü sürekli bir öfke hali, sürekli itiraz, itici bir vücut dili ve artık alışılmış bir asık surat...

Arkası dönük bir hakemin dahi Caner Erkin’e kırmızı göstermesi bu yüzden... Eskişehirli oyuncu ‘lan’ diyor, ama Fırat Aydınus, Caner’i atıyor. Elbette Aydınus yüzde 100 hatalı, fakat Caner yaptı bunu kendi kendine... Herkesi işte bu Caner’e alıştırdı.

Bir sol bek için 2 gol, 11 asist şahane bir istatistik. Kıskandırıcı bir performans...

Fakat 9 sarı da bir o kadar düşündürücü. Çoğunluğunun itirazdan görülmesi ise sorun...

İsyan iyidir, ama ölçüsü önemli... Caner, isyanın ölçüsünü ayarlayabilirse, gelecekte onu Barcelona’da Real Madrid’de veya Bayern Münih’te görmemiz mümkün.
Aksi takdirde ağzıyla kuş tutsa bile her zaman ‘Pepe’ muamelesi görecektir.

**

Dönelim maça...

- Yarıda kalan Trabzon maçının hükmen galibiyet ilan edileceği düşünülürse; Beşiktaş ile 10, Galatasaray ile 11 puan fark var. Fenerbahçe kalan 8 haftanın 4’ünde puan kaybetmezse şampiyon demek bu.. Ve bu ihtimal artık yüzde 80’lerde... Çünkü bu sezon evindeki 13 maçta 12 galibiyet 1 beraberlik alan Fenerbahçe’nin halen içeride 4 maçı var.
- Emenike bir boğa kadar güçlü ve onu durdurmak için hem pozisyon bilgisi süper hem de en az onun kadar güçlü bir savunmacı olmak şart. Öyle bir savunmacı bu ligde var mı? Fakat şu da bir soru işareti: Bu gücüne neden 26. haftada ulaştı?
- Antep’in pozisyonu yok, ama 3 gollük şutu var (3, 81 ve 91’de). Üç zor şutta da çok iyiydi Mert... Hem iyi yer tutuyor hem refleksleri müthiş. Fenerbahçe kalesi 10 yıl daha güvende.
- Binya 3 maç ceza almış, tahkim 1’e indirmişti. Bu nedenle 11’de sahaya çıktı. Tartışmasız sahanın en kötüsüydü. Tahkim, Antep’i bitirdi!
- Fenerbahçe, bir Kadıköy performansıyla kazandı dün gece... Deplasman kâbusu bitti sanki!

25 Mart 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI