‘’Uygulama ve plan şart‘’
Maç öncesi yazılan, anlatılan her başlıkta önde görünenin Galatasaray olmasından daha anlaşılır ne olabilirdi? Haliyle Galatasaray’ın değil de Beşiktaş’ın yapacaklarıydı merak konusu. Hani Galatasaray için kimileri söylemişti ya ‘’Konya, Alanya maçlarında Liverpool maçının provaları yapıldı’’ diye. Oradan devam edersek ilk devredeki Beşiktaş için pekala ‘’Kocaeli karşısında bu maçın denemesini yapmışlar’’ denebilirdi. İki maçta da topu kendi yarı alanında karşılayıp, rakip defans çizgisi arkasındaki geniş alanı gözleyerek oynuyorlardı. İlk devre istatistiklerinde ‘’topla oynama’’, ‘’kırmızı kart’’ ve elbette ‘’gol’’ dışında hemen her şey eşitti! Sakin kalmaya gayret eden Beşiktaş becerili ön alan oyuncularını defans önüne kadar çekip, en geride ele geçirdiği toplarla sayısal olarak az olsa da Galatasaray’ı metrelerce geri koştururken hem gol buldu hem Davinson Sanchez’in oyun dışı kalmasına yol açtı.
GÖSTERMİŞ OLDU
Peki Galatasaray? 30 ila 35. dakikalar arası hariç bitkin ve rakibin oyununa çözüm bulamamış göründüler. Bu aralıkta gole en yakın oldukları oyuncu da kafa vuruşunu avuta gönderen Davinson Sanchez’di. İkinci devre de ilkine benzer akışta devam ederken Beşiktaş’ın sakinliğini bozan Wilfred Ndidi’nin ayağının kayması oldu ve Lucas Toreira baskısının ardından golü yediler. Ancak gol sonrası rakibin de eksik olması nedeniyle savunmayı öne taşıyıp Galatasaray’a her alanda baskıya başladılar. İkinci devre topla oynama oranını ilkinin tam tersine çevirirken Okan Buruk da defansif karaterli Eren Elmalı ile Gabriel Sara’yı gönderdi sahaya. Denedikçe denedi Beşiktaş ama olmadı. Yine de futbolun maç önünde ‘‘kağıt üzerinde’’ oynanmadığını, plan ve uygulamanın şart olduğunu göstermiş oldu.. Ve yine iyi bir planın ve sahada uygulayıcıların yoksa ‘’tribün tezahüratı’’nın o denli etkili olmadığını da…
‘’Muazzam enerji‘’
Maç öncesi oluşturulan genel atmosferin aksine tam da beklediğim gibi sahadaydı Galatasaray. Güçlü rakibe karşı güçlü oyun. Tıpkı bir önceki Frankfurt maçının ilk devresinde olduğu gibi. Fark, bu kez devreyi 1-0 önde bitirmiş olmalarıydı. Liverpool’un güçlü yanlarına güçlü engeller koyarken sol taraftan da Barış Alper Yılmaz’ın koşularına alan yaratacak kadar rakip savunmayı öne alacak uygulamaları hayata geçirdiler. Bunu da topla daha çok haşır neşir olan rakibi ceza sahası önünde kalabalık karşılayarak sağladılar. Lucas Torreira ile Mario Lemina’nın öncü kesiciliğinden sızanları da başta Ismael Jakobs olmak üzere savunmacılarıyla başarıyla erittiler. Evet penaltı öncesi üst üste ciddi üç tehlike yaşadılar kalelerinde ama devre sonuna doğru en az üç tehlikeli tehdidi de yaşattılar Liverpool kalesinde! Merak, bu direnci ve sayısal olarak az olsa da pratik ama olgun hücumları ikinci devre de sürdürüp sürdüremeyecekleriydi. İİkinci devreye Liverpool iyi başlamış görünse de Victor Osimhen ile biri gole çok yakın ciddi girişimleri sürdü Galatasaray’ın. Sakatlığın etkisini tam anlamıyla astlatamadığı gözlenen Osimhen geçen sezonki gücünde olsa Arne Slot ile bu sezon çok para harcayan Liverpool’u İİngiltere’de tartışmalı günlerin bekleyeceği muhakkaktı.
Oynanmadan kazanılmaz
Uğurcan Çakır’ın da kurtarışlarıyla son bölüme önde giren Galatasaray tüm sahayı muazzam bir enerjiyle kaplayarak maçı galibiyet dengesinde tutmayı başardı. Sona doğru Liverpool düzenli oyundan uzaklaşıp ‘ihtimal belirsizliği’ne top atmaya başlayınca Okan Buruk’un şöhretli transfer Leroy Sane’siz planı enerjiyle de birleşince Galatasaray maçı kazandı. Yani neymiş? Hiçbir maç oynanmadan kazanılmadığı gibi peşin peşin de kaybedilmiyormuş. Futbol bir kez daha gösterdi ki her güçlüğün mutlaka bir çözümü bulunuyor.
‘’Bir ihtimal!‘’
Sonuca bakarak değerlendirme yapacaklar için şahane bir ilk yarı. İlk 10 dakikada maç 2-0. Devamında 39. dakikaya kadar pozisyon açısından pek bir şey yok ama oyunun hakimi Beşiktaş. Ev sahibi daha az topla oynayıp daha çok gol beklentisindeydi. Kısaca, Beşiktaş topa sahip olamadıysa da devre boyu maça her daim hakimdi. Peki bu anlatır? Öncelikle “oyun” değil “marifet”. Sonra Beşiktaş’ın yaptıklarından çok Kocaeli’nin yapamadıklarıyla anlatmaya gayret daha doğru olur..
İkinci yarı başlangıcı için eskiler şöyle der; “Kocaeli tek kale başladı!” Başladılar ve 50. dakikada golü de buldular. İş karışacaktı ki karıştı! Beşiktaş’ın tedirginlik seviyesi gitgide yükselirken oyuna kendini kaptıran oyuncular maçtan kopmaya başlamıştı ki, Kocaeli takımı yavaş yavaş düşmeye başladı. 70’e ulaşıldığında ise hala önde olan Beşiktaş topu yeniden ele almıştı. 80’e varana kadar karşılıklı bir iki girişim olmadı değil. Evet “gol beklentisi” yüksekti Beşiktaş’ın ama sahadaki faaliyet bunu doğrular nitelikte değildi.
Fırsatı yakaladı
Nihayet maçı son dakikadaki ilginç golle kazandı Beşiktaş ve deplasmanda oynayacağı Galatasaray maçı öncesi buraların deyimiyle “moral kazandı.” Zor oldu ama oldu. Esasen kazandığı ise sadece zamandı. Yine de bu akşam oynanacak Galatasaray - Liverpool maçının sonucuna bağlı olarak ligin de gidişatını değiştirme fırsatını yakaladı Beşiktaş. Bu oyunla henüz yetersiz görünseler de her kazanım gelecek için olumlu bir ihtimaldir. Ama sadece bir ihtimal!..
‘’Rahat değil çok çok rahat‘’
Uzun zamandır ilk yarıda böylesi bir skora şahit olmamıştır Beşiktaşlılar. Bariz bir üstünlüğü var görünüyordu Sergen Yalçın’ın yönettiği takımın. Yine de sahada olan biten ile ilk yarı sonucu arasında doğru orantı kurabilmek pek mümkün değildi. Fenerbahçe başkanlık seçiminde olduğu gibi Saadettin Saran’ın kazanmasından daha çok Ali Koç’un kaybettiğinden söz ediliyorsa bu maçta da Beşiktaş’ın yaptıklarından çok Kayseri’nin yapamadıkları belirleyici oldu desek yanlış olmaz. Gerçi ilk golde orta sahadaki Beşiktaş ablukası zorlamıştı Kayserili oyuncuları top kaybına.
Oradan ele geçirilen top Orkun Kökçü, Rafa Silva iş birliği ile golü getirmişti lakin Kayseri savunma yerleşimi de feci durumdaydı. Tıpkı ikinci Rafa Silva golünde kornerden gelen topta ceza sahası yayını bomboş bırakmaları ya da Tammy Abraham golünde atılan geri pas/asist gibi!.. Orkun Kökçü ile Wilfred Ndidi ciddi istatistik üretemeseler bile zorlanmadan oyun kurulumunu organazi ettiler gerektiği kadar. Düşünün, daha fazla efora gerek dahi duymadıkları bir maç oynadılar Ndidi çıkana kadar. Hal böyle olunca ilk kez 11’e çıkan 18 yaşındaki Devrim Şahin de güven içinde hücumlara katıldı ve denedikçe denedi. Sahada rakip olmayınca uzun süredir ortalıkta görünmeyen Rafa Silva da ‘’esmeye’’ başladı.
Dorukhan ne yapıyordu?
Maçı anlatan pozisyon ise bence dördüncü goldeki davranışlardı. Rafa ilkinde olduğu gibi orta sahadan alıp götürdüğü topla gol öncesi ters tarafa gidip kaleci Bilal Bayazıt’ı çalımladı. Peki o sırada kaleye yönelmesi gereken 14 kez A milli olmuş eski Beşiktaşlı, eski Trabzonsporlu Dorukhan Toköz ne yapıyordu? Konuyla ilgisi yokmuş gibi sırtını pozisyona dönüp ters tarafa yönelmişti kaleci Bilal Bayazıt’ın sitemleri arasında! Maç önünde yazılıp söylendiği gibi Beşiktaş, 10 oyuncu eksiğini bir saniye bile hissetmediği bir maçı farklı kazandı. Leroy Sane’yi Almanya Milli Takımı’na davet etmeyen Julian Nagelsman’ın bizim ligin zorluk derecesi için söyledikleri memleketimizde önemli bir kalabalığı rencide etmiş olsa bile haksız olduğunu söylemek çok güç olur, değil mi? Hele de bu maçı izleyenler açısından...
‘’Her daim zorlanır!‘’
Maçı izlemeyip ilk devre istatistiklerine ve skora bakan biri, ‘Ne olmuş bu maçta?’ diye sormuş olsa Beşiktaş cephesinden ne yanıt alırdı acaba?
Devre boyunca Göztepe’ye göre topu iki kat fazla elinde tutan ve oynayan Beşiktaş soyunma odasına 2-0 geri girdiyse bu Göztepeli oyuncuların lütufları nedeniyleydi! Toplamda beş gol atacak kadar net fırsatlar yarattı ev sahibi takım rakip kalede. Özellikle yeni transfer Gökhan Sazdağı bölgesinden kalkıştıkları hemen her girişimde ya gol attılar ya da golle burun buruna gelip, atamadılar.
Devre boyunca verimli oynayan Göztepe’ye karşı topu elinde tutan ancak onunla ne yapacağını biliyor gibi görünmeyen bir Beşiktaş izledik birlikte. Belli ki birlikte oynamaktan fazla ‘yıldız becerisi’ne ihtiyaç duyuyorlardı ama sahada öyle biri ya da birileri de var görünmüyordu!.. İİkinci devreye baskıyla başlayıp bir de Gökhan Sazdağı’nın şutu direkten dönünce bir ‘geri dönüş’ hikayesi daha beklemeye koyuldu Beşiktaşlılar. Baskı vardı ve top yine ayaktaydı ancak gol atmak için neler yapılacağına dair fikri yok gibiydi Beşiktaş’ın.
En zorunu başardı
60’a varıldığında takımla antrenman sayısı bir elin parmağı kadar olan Jota Silva ile ‘yeniden parlatılacak’ Cengiz Ünder sürüldü sahaya. Yani belirsizlik arttı, beceriye dayalı ‘mucize beklentisi’ tavan yaptı.. Göztepe ise sahasına yerleşmiş sakince beklerken fırsat kolluyordu. Hatta ikinci devredeki ilk ciddi hücumlarında golü atmalarına ramak kalmıştı ki Junior Olaitan en zorunu başardı! Ama onun yapamadığının daha zorunu İİbrahim Sabra yaptı ve pek bir şeye yapamayan ama yapmaya çalışıyor gibi görünen Beşiktaş için maç bitti! Beşiktaş bu haliyle Alanya ya da Göztepe gibi dengesi olup düzenli oynayan tüm takımlara karşı her daim zorlanır gibi duruyor. Bu arada... Çok da önemli işler yapılmadığı halde teknik direktörsüz Başakşehir karşısında aceleyle ‘geri dönüş hikayeleri’ yazanlar acaba bu maç için neler yazıp, söyleyecek merak içindeyim..
‘’Bunun için mi harcama yapıldı?‘’
Uzun süredir böyle bir takım Beşiktaş! İlk devre boyunca neredeyse hareket etmiyor. Neden acaba? Rakip analizi mi, gücü maç boyu eşit dağıtma kaygısı mı, bilinmez.. Öncelikle sahaya sürülen ilk 11’den yedi oyuncu bu sezon girmiş takıma! Anlayacağınız geçen yıldan devrolan miras için ‘Yok’ denebilir. Beri yandan hocalar değişse de -Valerien İsmail hariç- takım davranışında uzun süredir belirgin bir değişiklik gözlenmiyor! Oysa derler; ‘Büyük takım olmak başkadır!’. Dün akşama bakınca iki takım da ilk devre boyunca kayda değer istatistik veremedi. Yani, ‘Oyunsuz’ diye nitelendirilecek ilk devre için ‘Nafile hükmündeydi’ demek pek de yanlış olmaz sanırım! Elbette yersiz orta yapma konusunda ülkenin tüm ‘Önemli takımları’ gibi Beşiktaş da engellenmez durumda! Golsüz biten devre sonunda rakibinin tek ortasına karşın işine yaramayan 12 orta denedi Beşiktaş. İkinci devreye geçerken ciddi bir fark yaratamamıştı Beşiktaş. Ne var ki, ben göremedim ancak yayıncı kuruluşta yorum yapan bazı yorumcu arkadaşlar ilk devre boyunca Beşiktaş’ın ciddi hakimiyetinden söz edip duruyordu! Sanırım o an izledikleri kanal başka ülke kanallarıyla karışmış olmalı!
Futbol sihirbazlara muhtaç
50’den sonra Başakşehir’in sınırlı gücü görünür hale gelince Beşiktaş iyiden iyiye geri büzüştü. Hülasa… Bu güçsüz oyun için bu kadar çok para harcayıp oyuncu bulma çabasına gerek var mı, bilinmez! Ancak bilinen şu ki, bu oyuncu kalabalığı ve bu antrenman seviyesiyle istediğiniz ama amaca ulaşmak hayli zordur. Neticede; Sergen Yalçın takımın başındaki ikinci maçında Beşiktaş izlenir bir oyun inşe etmekten uzaktı. İş, kaza golüne kalmışsa da yapılmamış idman, çoğaltılmamış antrenmanın yokluğu hayli belirgindi Beşiktaş’ta… Nihayet maçı Beşiktaş adına kurtaran gol, Sergen Yalçın’ın yıldız adayı (!) Cengiz Ünder’in Demir Ege Tıknaz ortasına kafa vuruşundan geldi. Yani… Futbol hala mucizelere ve mucize peşinde koşan sihirbazlara muhtaç!
‘’'Pas oyunu’ dersleri!‘’
İlk yarı boyunca gördükleri karşısında memnunluk duyacak az sayıda birileri varsa ülkede onlar Galatasaraylılar olmalı. Öyle ya, milli takımı sahada tutan sadece bonservisine 36 milyon Euro harcadıkları Uğurcan Çakır’dı! İki takım arasındaki fark belirgin olmasına belirgindi ama bunun nedenleri üzerine kafa yoranımız kaç kişi, işte orası meçhul. İspanya takımı pas oyunuyla bizimkileri topun peşinden koşturup dururken gerektiğinde geri, gerektiğinde yana paslarla sükunet içinde hücuma hazırlandı. İlk devre attıklarından daha fazla kaçırırken ceza sahası çevresi ve içinde birbirlerini bulmakta en ufak zorluk yaşamadılar. Pas konusunda o denli gelişmişlerdi ki, yanlarına yaklaşıp atak başlangıçlarını engellemek için ‘Taktik faul’ yapılmasına dahi izin vermediler. Devre bittiğinde milli takımın faul yapma sayısı sadece üç idi. Öyle bir ilk devre düşünün ki, kimin nerede, ne zaman bulunacağını ve bulunduğu yerde nasıl davranacağını otomatikleştirmiş olan İspanya tempoyu yükseltmeden 3 gol atıp fazlasını kaçırdı. İkinci devre de ilkinden farklı değildi. Çocukluklarından bu yana pas oyunu konusunda eğitilen İspanya Miili Takımı oyuncuları tek tek yetenekli olduklarını gösterme ihtiyacı hissetmeksizin toplu oynama becerileriyle 6 gol buldu.
Yetenek değil bilgi
Peki ya biz? Sadece moral değerlere güvenmekten, motivasyonu en yüce değer bellemeyi bırakmadan, öğrenme aşamasına terfi etmeden seviye atlamanın mümkün olmadığını anlayacağız ama zaman da çabuk geçiyor maalesef. En yetenekli bilinen Arda Güler ya da Hakan Çalhanoğlu gibi oyuncularımızı görünmez kılan pas oyununu doğru kavramadan sınıfı geçmek mümkün olmaz. Kısacası… Paraların har vurup harman savrulduğu ülkemizde oyunun yetenekten daha fazla bilgiyle oynanması gerektiğini gösteren bir maç izledik hep birlikte. Bu maçtan neler öğrenildiğini ise Bulgaristan ve Gürcistan maçlarında göreceğiz
‘’İspanya öncesi ‘tespit’ maçı!‘’
Dün akşamki maç baştan sona çok şey anlatıyordu anlayana. Örneğin, sahanın piyasa değeri en yüksek oyuncusu ev sahibindeydi. Ancak Kvaratskhelia maç boyu son an hariç haniyse nefes dahi alamadı! Diğeri ise ilk 11 açısından birbirine yakın piyasa değeri olan iki takımdan daha düzenli oynayan bizim Milli Takım, ilk devre boyunca son an hariç hem pozisyon vermediği gibi fazlaca pozisyon bulamasa da iki gol attı. Yani bu oyunu sadece ‘’para’’ oynamıyordu ve gol için neredeyse bir takıntı hale getirilmiş ‘‘Her maç önde baskı oyunu’’na gerek yoktu. Benzeri tutarlılık ikinci devrede de sürdürülünce zaten kendi sahasında dağılmış olan Gürcistan takımı çıkışta hatalı pas yaptı ve Arda Güler, Yunus Akgün, Kerem Aktürkoğlu üçgeni golü attı. Bu golü daha çok rakibin yaşadığı şaşkınlık ya da durumun yarattığı acemilikle açıklamak daha doğru olur.
Umarım anlıktır
Devamında Milli Takım skora bağlı olarak ‘’kontrol/temkin oyunu’’na evrilirken bazı arızalar vermedi değil. Üstelik maç son anda berabere bile bitebilirdi. Lakin bu durum hem İİspanya karşısında hem de bundan sonrası için önemli dersler içeriyorsa, ders iyi geçmiş sayılır. Günün oyununda düzenli oynayan her takım Gürcistan kadar pozisyon buluyor zaten. Şimdi önümüzde daha zor bir maç var ve derslerle dolu bir ‘’sorun tespit maçı’’ oldu bu... Ve son notlar… Maç önünde Kerem Aktürkoğlu’nun Fenerbahçe’ye transferinin ardından onunla ilişki konusunda eski takım arkadaşları ‘’mahalle baskısı zorbalığı’’na uğradı sosyal medyada. Oysa sahada görüldü ki oyun, tüm sanal husumetlerin de devası oluyor.. Ve umarım Galatasaray ile sıkıntılı günler geçiren Barış Alper Yılmaz için gördüğü kırmızı kart ‘’anlık’’tır









































