‘’İçi boş hayaller zaman kaybettirir‘’
Ders çalışmayıp, ödevlerini yapmayan öğrencinin sınav günü beklentisi ‘Yanıtını bildiğini varsaydığı soruların çıkmasıdır.’ Beşiktaş’ın ki de o misaldi. Geçen sezondan bu sezona ciddi bir oyun mirası devredemediği aşikarken ilk maçta da sezon başı dersine yeterince çalışmadığı su yüzüne vurmuştu. Bu maçta ise ilk golü yiyene kadar Solskjaer’in ‘İlk golü atma’ umudunu taşıyan tek olumlu hamlesi yoktu Beşiktaşlı oyuncuların. Gol arayışları da ağırlıklı olarak Tammy Abraham’a hedeflenen yüksek toplardı ki, tahmin edilebileceği gibi düzenli Shakhtar savunması arasında sonuçsuzluğa mahkumdular. Maçın ilk 20 dakikası hariç Beşiktaş ilk maça göre topla daha haşır neşir görünse bile verimsizlik konusunda değişen pek bir şey yoktu. Arda Turan takımı kimi zaman set hücumlarını kendi kalecilerine dönecek kadar sabırla tekrarlarken topu sükunet içinde gezdirip Beşiktaş savunmasını her defasında hareket etmeye zorladı. Orada oluşan boşluklar da atacakları goller için yetti de arttı bile. Geçmiş yıllara göre sezon başında çok ağır hareket eden bir Beşiktaş’a şahitlik ediyoruz.
Krize doğru...
Yabancı teknik direktörler bağlamında ele alırsak bu durumu ne Valerian İsmail ne de Giovanni Van Bronckhorst takımlarında görmüştük. Nice zamandır tribülanstan çıkamayan, çıkış yolunu klasikleşmiş ‘Transferci politikalarda’ arayan Beşiktaş’ta başta Solskjaer olmak üzere idari ve teknik kadro sorunların nedenlerini tüm berraklığıyla kendi kamuoyuna açıklamak zorunda. Yoksa gittikçe krize evrilecek gibi görünen bu durumdan çıkış zor görünüyor. Günü kurtaracak transfer vaatleri ya da ‘Sonraki maçları kazanacağız’ gibi içi boş ham hayallerle sadece zaman kaybedilir. Ne hocayı değiştirmek çözümdür ne de yeni oyuncular getirmek. Çözüm bellenen her şey bu ortamda buharlaşır. İşin başlangıç noktası, bu ‘Oyunsuzluk sorununun’ sahici bir özeleştirisinden geçmektedir.
‘’Ülke anlayışına pahalı ders!‘’
Futbol çoğu zaman yaşamsal dersler verse de bizim diyarda kulak veren azdır. ‘’Transferci politika’’ların yarardan çok zarar getirdiği her sezon ortasında tecrübe edilirse de bu durumdan ders alınmaz. Futbol basitçe, ‘’atletizm ve oyun bilgisi’’ne dayalı bir oyundur ama bizim ülkede ısrarla ‘’saf yeteneğe’’ bel bağlamış çözümlerin peşinden gidilir. Alınan ‘’yetenekliler’’in yaşı ilerlemiş olanlarına da ‘’tecrübeli’’ denerek işin içinden çıkılır!
Dün akşam gencecik oyunculardan kurulu, atletik bir takıma karşı sahadaydı Beşiktaş. İlk devre görüldü ki Shaktar’ın oyun bilgisi de atletizmi de Beşiktaş’a göre daha iyiydi. Bu nedenle Arda Turan’ın maç öncesinde ısrarla altını çizdiği ‘’an’’ları daha iyi oynayan da onlar oldu. Onca yorumcu kanallarda ya da dijital mecralarda devre arasında ‘’çözümleri biliyor’’ ve yol gösteriyor gibi konuşsa da her çözümün bir karşı çözümü beraberinde getirdiği aşikardır. İlk devrenin sonu ile ikinci devrenin hemen başındaki Beşiktaş eforunu söndüren Shaktar’ın tavrını da böyle ele almak gerekir.
Arda Turan takımı Solskjaer’in beklediği gibi maçın büyük bölümünde ‘’derinde savunma’’ yapmak yerine topa hakim olmayı önceleyen bir tavırdaydı. O nedenle de az sayıdaki kimi ‘’an’’ın dışında Beşiktaş’ı kalesinden uzak tutmayı başardılar. Üstelik attıkları ilk gol setinin benzerini kısa süre sonra yeniden tekrarladılar. İlk devre boyunca David Jurasek alanından etkili hücumlar örgütleyen de onlardı. Golleri atan üç Brezilyalı’nın 19, 20, 22 yaşında olmaları da sanırım bu ülkeye çok az şey anlatacaktır.
Antrenman sayısı arttıkça
Kuşkusuz başta Orkun Kökçü olmak üzere yeni oyuncuların yeterliliği üzerine bolca spekülasyon, okuyup dinleyeceksiniz. Ancak bunların çoğu şimdilik geçerli olsa da antrenman sayıları arttıkça düzelip, olgunlaşmayı da beraberinde getirecektir. O nedenle kestirip atmak yerine teknik heyete ve takıma ‘’yüklenmemek’’ taraftar sorumluluğudur. Ne var ki, birilerinin yerinde gözü olan sayısının hayli fazla olduğu bir coğrafyada bu tavrı beklemek de aşırı iyimserlik olur.
‘’Kazanmak şart değildir!‘’
İki takım açısından da hayli önemli bir maç! Biri üçüncülük yarışında ev sahibi düşmeme derdinde. Lakin ilk devre boyunca sahada futbol adına herhangi bir şey olmuyor. Öyle ki, iki takım açısından ‘’yarım gol beklentisi’’ dahi yok. Yine de ‘’1’’ gol var, o da ev sahibinden. Beşiktaş şut attı, Alanya kalecisi Ertuğrul Taşkıran kurtardı. Koreli Ui-Jo Hwang attı, Beşiktaş savunması dahil Mert Günok kurtaramadı! İlk devre olan biten bunlarla sınırlıydı. İki takım ‘’ligin şampiyonluk gecesi’’nde ikinci devrede de bir şey yapmaya niyetli görünmüyordu. Derken Rafa Silva’nın attığına ofsayt verip vermemek için ‘’yarı ofsayt sistemi’’nin emrine girdik bu maçı izleyenler hep birlikte. Hayli bekledik ve gol! İkinci devre Beşiktaş ‘’sınırda’’ bir gol attı ama ilkine göre görece daha iyiydi. Neticede maç berabere bitti ve Samsun üçüncü sıraya yerleşti. Şampiyonluk yarışına etki koyan Beşiktaş için artık kalan iki maçta ligde kalıp kalmayacak olanlar ile üçüncülükteki kendi yerini tayin maçlarına çıkacak..
Ezberlenmiş alışkanlık...
Maç anında bir kaç kez de Fenerbahçe maçına geçtim yayın sırasında... Ülkede ‘’Büyük taraftarı övmek’’ ezberlenmiş bir alışkanlıktır, bilirsiniz. Ve biliyorum protesto haktır ve yaşamım boyunca bunu savunmuş birisiyim. Ancak yine biliyorum ki, sevmek için ‘’kazanmak’’ şart değildir ve ‘’sevmek’’ tek yönlüdür... Katlanılamaz görünen tüm acıya rağmen! Neden mi? ‘’Biz babadan böyle gördük’’ de ondan. Kadıköy’de tribün boş sayılırdı... Orada ol, takımı sev, protesto edeceksen maç sonunda et. Çünkü yönetim gider taraftar, takım, forma, kültür kalır ve büyüyecekse büyür. Elbette büyütürsen!.
‘’Üstünlük tecelli etti!‘’
Maç öncesi Galatasaray’ın kağıt üzerindeki üstünlüğü başlama vuruşunun hemen ardından hissedilmeye başladı. Galatasaray golü atılmadan öyle ya da böyle atılacağı belli olmuştu. Lakin atılan gol de atmaktan çok ‘’yenilen gol’’dü sanki. Oleksandr Zubkov’un manasız vuruşu Victor Osimhen tarafından Yunus Akgün’e ulaştırıldığında basit bir ‘‘al ver’’ ile yapılacaklar biraz da ‘’tesadüfen’’ gol oldu. Ters tarafına yönelen Yunus rahat pozisyondaki Osimhen’e atacağı topu ‘’belirsizliğe’’ kesti ve savunmanın yetişebileceği yerde önce davranan Barış Alper Yılmaz golü buldu. Akabinde Trabzon topla daha haşır neşirdi hatta Zubkov’unkine benzer bir Davinson saçmalığında Ozan Tufan ile golle burun buruna geldi lakin Ozan hücumcu sakinliğine sahip değildi ve acele bir vuruş denedi... Olmadı! İlk devrenin ilginç notlarından biri de son maçta kornerden gol yiyen Trabzon’un ilk devre rakibine tek korner vermiş olması ama ona da Galatasaraylılar’ın vurmasıydı… Hareketli bir ilk devreydi ama verimlilik iki takım açısından da düşük kaldı.
Öven biri çıkacak mı?
İkinci devre başlar başlamaz maç da bitti ve Galatasaray kupayı kaldırdı! Önce 46’da Osimhen attı… Ardından bir önceki maçta duran toptan gol yiyen Trabzon, bu kez de kullandığı duran topun ardından golü yedi!.. Alvaro Morata’yla öne çıktı Galatasaray ve Yunus, Osimhen işbirliğinden rahat bir gol attı… Maç başındaki ‘’kağıt üzerindeki üstünlük’’ tecelli etti ve ligde epeydir alıp başını giden Galatasaray bu formuyla kupayı da kazandı. Onlar için büyük belirsizlik Osimhen’in geleceği! Bunun için de gerek Galatasaraylılar gerekse rakip takımların yöneticileri bir süre daha bekleyecek.. Ve son bir not; ben asla yapmam ama bakalım 2, 3 santimlik ofsaytı VAR hassasiyeti ile çözen yardımcı hakemler Mustafa Savranlar ve Hakan Yemişken’i öven birileri çıkacak mı ülkede?
‘’Güç farkı büyüktü‘’
Öyle bir akşam ki, BarcelonaReal Madrid arasında oynanan ve ‘’futbol’’ adı verilen karşılaşmadan ara ara küme düşmesi kesinleşmiş Adana Demirspor ile lig üçüncülüğü yarışındaki Beşiktaş maçına dönüyorum... Katalunya’da maç bittiğinde sahada sakatlık nedeniyle üç değişiklik vardı. Haliyle Beşiktaş başlangıç formasyonu iki değişiklik nedeniyle 20. dakikada allak bullak olmuştu. Fakat bu durum sahada olacaklara olumsuz etkiyecek gibi değildi. Sağlı sollu zorlamalar, yerli yersiz şut denemeleri, ‘’rakip ceza sahası içi’’ni mesken edinmeler,
Demirspor kalecisi Deniz Eran Dönmezer’in kurtarışları, Ciro İmmobile ile Mustafa Hekimoğlu zorlamalarında Milot Raschica ve Rafa Silva golleri... Demirspor mecalsiz ve çaresiz ama gol de atıyor! İkinci devre de ilkinden farklı akmıyor, top Beşiktaş’ta ve sıklıkla onların gol girişimlerine tanıklık ediyoruz lakin ‘‘Çalışmamış olmak mı?’’ denir yoksa ‘’acemilik’’, ‘’beceriksizlik’’ mi ayırt etmek zor! Bu kadar tuhaf bir oyun rakibi de maça alıyor.
Belirleyici olacaklar...
Demirspor eğlenmeyi unutmuştu, 60’a doğru hatırladı ve öne gidip üst üste kornerler denedi ancak gerek oyun gerek oyuncular dolayısıyla güç farkı büyüktü. İlginç bir takım Beşiktaş ve ilginç fikstürleri var! Sırasıyla Alanya, Rize, Bodrum maçları. Tuhaf ama kimi zaman delip geçen kiminde uykuya dalan oyunların takımı olarak bu kadar çalkantı, fevkalade önemli değişikliklerin yaşandığı sezonda ligi üçüncü bitirme mücadelesindeler. Ve geldikleri noktada, tıpkı iki maçta yenip 6 puandan ettikleri Fenerbahçe gibi küme düşmeme mücadelesindeki üçlünün de ligde kalma serüvenlerinde belirleyici olacaklar.
‘’Büyük sorun‘’
Fenerbahçe için zor geçecek bir maç olacağı bir gün öncesinden belliydi. Galatasaray kazanmıştı, puan farkı açılmış, üstelik ‘Moral değerler’ açısından zaten zor olan bir rakiple oynamak zorunda kalınmıştı! Beri yandan Jose Mourinho kariyerinden öte Fenerbahçe açısından da hayli güç bir maç. İlk devre oyun değilse de ‘Sayısal olarak’ üstün görünen Beşiktaş devre sonuna önde girdi. Üstelik bir de kazanılan penaltıyı Gedson Fernandes’in kaçırmış olmasıyla.
Ancak aynı isim Mert Müldür’ün zaafiyetinden kaynaklanan pozisyonda Beşiktaş’ın golünü buldu. Haliyle tribün açısından iyice belirsizleşen durum ‘Gelecek kaygısı’nı artırdı ve devre bitmeden tribünden ‘Yönetim istifa’ çığlığı patladı yayına! Bu bağlamda dil bilmeseler bile yaşamsal gerçekler sahadaki ‘Yabancı oyuncular’a neler olup bittiğini öğretiyordur şüphesiz! İkinci devre yüklendikçe yüklenmeye çalıştı Fenerbahçe.
Galatasaray şampiyon diyebiliriz
Ancak Beşiktaş sakindi ve beklemedeydi. Gol atamıyordu lakin rakibini ‘Yanlış’a sevk ediyordu. Üstelik alanını da gayet iyi savunuyordu. Fenerbahçe açısından ise büyük sorun maç boyu 39 orta yapmış olmalarıydı. Ancak bu konu ülkede hala el üstünde tutulur! ‘39 orta’ ve gol yok! Ne anlatıyor acaba bu durum? Beşiktaş ‘Zor maç’ konusunu öyle ya da böyle hallediyor lakin şampiyonluk yarışı içindekilerden Fenerbahçe bu konuya doğru yaklaşıyor mu, işte onlar açısından büyük sorun bu? Galatasaray artık şampiyon diyebiliriz fakat onca kıyametin ardından Fenerbahçe resmi dili ne diyecek, bekleyip göreceğiz!
‘’5 dakikada hayale devam‘’
Ülkedeki hakim anlayış genellikle o haftalarda sahada olmayanın teknik ekip tarafından bilinçli olarak takıma alınmadığını, almayanın futbolu bilmediğini kendilerinin ise ‘ordinaryüs’ olduğunu vaaz eder. Nihayet geçen hafta adları çeşitli mecralarda sıkça yazılan İrfan Can Kahveci, Oğuz Aydın, İsmail Yüksek ile Yusuf Akçiçek birlikte sahada. Ancak ilk 30 dakika Fenerbahçe sahada değil! Öyle ki, 10 milyon Euro değerindeki Antep ile sahadaki 90 milyon Euro değerindeki Fenerbahçe’nin ilk yarıda ‘rakip ceza saha içinde topla buluşma’ istatistiği 12’ye 11 ev sahibi lehine. Üstelik Antep 1-0 önde. Beri yandan ilk devre boyunca iki takım oyuncularının çoğu ‘performans ölçümü’nde vasata dahi ulaşamamış görünüyor. Yine de ikinci devreye İsmail Yüksek ile Youssef En-Nesyri’yi değiştirerek başlayan Fenerbahçe golü buluyordu. Fenerbahçe’yi değerlendiren yorumcularının çoğunun ideal ikili gördüğü Dzeko ve En-Nesyri ‘yarı ofsayt sistemi’ne takıldılar ama ardından VAR incecik bir penaltıda uyardı ekrana bakan hakem de hükmü verdi. Önce Talisca penaltıyı attı ardından İrfan Can’ın yerine giren Tadiç kornerden Dzeko’nun ‘ince görmesi’ni sağladı!
Antep esasen ilk devre de ortalıkta pek yoktu ama Fenerbahçe ‘görünmez’ olunca onlar var gibiydiler. Ancak 4 dakikada 3 gol yiyerek aslında sahada olmadıklarını da göstermiş oldular. Elbette bu durumu bir önceki hafta verilen kartlara bağlayacaklar olacaktır ama o zaman da 9 eksikle İstanbul’a gelen Kayseri’nin yaptığını açıklamak zor olur... Sonuçta maçta pek matah şeyler olmadı ama Fenerbahçe rahat kazandı ve puan farkı yine 2’ye düştü. Bu akşam Eyüp’ün yapacaklarını beklemeye koyuldular elbette ama kontrol hala Galatasaray’da. Belki yarın maç bitimi yeni bir gelecek hayal edebilirler!
‘’Beşiktaş gösterisi‘’
Maçın sadece ilk 30 dakikasını izleyen birinin "ev sahibi ile deplasman takımını", ligde üçüncülük hedefi olan ile küme düşmesi kesin görüneni ayırt etmesi imkansızdı. Ancak 20. dakikada geri düşmüş olan Beşiktaş 30’dan sonra toparlayabildi ve maçı önce dengeye getirdi sonra da kopardı. Devre bitiminde ilginç olan ise "pas istatistiğinde" 215/221 üstün olanın Hatay olmasıydı. Attıkları maçın ilk golü, alan yaratımı, toplu davranış ve bitiricilik açısından ideale yakındı lakin bunları çoğaltarak sürdürmek esastır ve Hatay’ın böyle bir gücünün olmadığı da bilinmektedir. Onlar için mevcut durum ‘’Yapılabileceğin en iyisini yapmak’’tan öte değil bundan sonrasında. Belki ikinci yarının hemen başında Carlos Strandberg karşı karşıyı atabilse maçı yeniden başkalaştırabilirlerdi ancak kısa süre sonra VAR’dan gelen penaltıyla Ciro Immobile ilkinde olduğu ikinci vuruşunda da hesabı şaşırmadı! Hatay sahneden çekilmek üzereyken ve daha golün sevinci soğumamışken ilk kez 11’e çıkan Emre Can Terzi ile Rafa Silva işbirliğinden üçüncü gol geldi ve maç oracıkta bitiverdi! Gerisi bir "Beşiktaş gösterisine" döndü.
Yol haritası...
Takımların ligdeki durumu, harcama kapasitelerine bağlı oyuncu nitelikleri, sosyopolitik avantajlar, deprem felaketinin onulmaz yaraları gibi belirleyici faktörler bu maçın sonucunu anlamayı kolaylaştırıyor muhakkak.. Ya Beşiktaş’ın bundan sonraki durumu? Kuşkusuz tüm planlar gelecek sezon için yapılıyor. Avrupa’da hangi turnuvada olunacağı "transfer politikasının" -bence gerek yok ama - yönünü de belirleyecek. Bu nedenle önümüzdeki hafta oynayacakları Fenerbahçe maçı ligin nihai gidişatını olduğu kadar Beşiktaş’ın gelecek sezon yol haritasını da belirleyecek gibi görünüyor









































