Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray-Barcelona: Bir eşleşmeden daha fazlası‘’

Galatasaray, Barcelona ile eşleştiğinde, işin teknik tarafındaki zorluk bir yana, iletişim açısından, reklam açısından birçok fırsat da beraberinde geldi. Tabi keşke, tüm Barcelona kariyeri boyunca herhangi bir Türk takımıyla eşleşmediği için Türkiye’ye gelemeyen Messi’yi de bu denkleme katabilseydik çok güzel olurdu. Hoş, belki Messi olsaydı UEFA Avrupa Ligi’nde göremezdik belki Barcelona’yı ama Ronaldo’yu birçok kez canlı izlemiş Türk futbolseverler olarak Messi konusunda da böyle bir eksiklik yaşayacağımız varmış, neyse..

Ligde hiç olmadığı kadar kötü giden Galatasaray için bu eşleşme, hem Avrupa’ya hem de kendi taraftarına bir şeyleri kanıtlama fırsatıydı, iyi de kullandı. Bu sene Avrupa’daki üstün performansını, bu eşleşmenin iki ayağındaki maça da taşıdı Galatasaray. Son dönemdeki yayın ihalesinden, hakem operasyon skandalına, borç batağındaki kulüplerden, seviyesiz ve birbirini baltalayan rekabet ortamına güneş gibi doğdu bu eşleşme. Peki bu eşleşmeden futbol hariç gerekli dersleri ve avantajları çıkardık mı veya kullandık mı?

Barcelona, Galatasaray ile eşleştiği andan itibaren adeta bir iletişim dersi verdi diyebiliriz. İki kulubün ortak değerlerini, Hagi, Popescu, Arda Turan, çok güzel ve şık bir biçimde kullandı. Tanıtım videoları sadece kendi taraftarları tarafından değil, Galatasaray taraftarları tarafından da çok beğenildi ve paylaşıldı. Hem Türkçe hesaplarından hem de global hesaplarından bu eşleşmeden çıkarabilecek tüm etkileşimi çıkardılar. İşin teknik tarafı kadar, bu kısmı da bence çok öğretici ve değerliydi, umarım örnek alan kulüplerimiz, yöneticilerimiz vardır…

“Spotify Camp Nou”

Dijital dünyanın gücünün nereye geldiğini günümüzde fark etmek çok kolay ancak bu son gelişme hepsinden daha dikkat çekici. Formasına sponsor almayı yeni sayılabilecek kadar yakın zamanda kabul eden bir kulüp, “tahminen” mali zorluklar sebebiyle, stadının isminin başına Spotify ismini sponsor olarak aldı. İspanya’da bulunan bir gazetenin haberine göre sponsorluk rakamının 280 milyon euro olduğu söyleniyor. Spotify için mükemmel bir reklam alanı ve sponsorluk iletişimi olduğu çok açık. Ancak bu sponsorluk, değişen ve gelişen sermaye gücünün, dijital dünyanın elinde olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Bundan 10 sene önce, böyle bir platformun Barcelona gibi bir kulübün stadına sponsor olacağını biri söyleseydi, herhalde ona deli muamelesi yapılırdı. Sermayenin dijital dünyaya kaydığı kesin iken, futbolun gelecekte, bu seviyede tutunabilmesi için ihtiyacı olduğu parayı bulması için, kendinden daha ne kadar ödün vereceğini bize zaman gösterecek. Bunun ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyorsanız, Formula 1 araçlarına ve sürücülerin giydiklerine bakabilirsiniz….

30 Mart 2022, Çarşamba 14:13
YAZININ DEVAMI

‘’Ne Ekersen Onu Biçersin!‘’

Başlıktan da anlayacağınız gibi, Türkiye’deki futbolun değer düşüklüğünün sebebini dışarıda değil, çuvaldızı direkt kendimize batırarak içeride aramalıyız. Biz de iletişim boyutlarıyla batıralım ve rekabet etmeye çalıştığımız dünyayla kendimizi kıyaslayalım. Öncelikle, yayın ihalesi ile birlikte, soyut bir şekilde bahsedilen Türkiye’deki futbolun değer kaybetmesi konusu, somut olarak herkesin karşısına dikilmiştir. Daha önce senelik verilen rakamlar, 5 senelik için telaffuz edilmeye başlanmış ve Türkiye’deki futbol endüstrisinin acı tablosu ortaya çıkmıştır.

İşin enflasyon, döviz kuru, yabancı sınırı gibi konularına tabi ki girmeyeceğim ama bu saydıklarımın da sürece negatif katkı yaptığı ortada. İletişim boyutunda ise, neredeyse doğru hiçbir şey yapılmıyor diyebilirim.

30,8 Milyon… Bu rakam İngiltere Premier Lig’inin sadece Twitter hesabının takipçisi sayısı. İngiltere’yi endüstrideki yerini göz önüne aldığımızda çizgi dışı kabul edersek ve La Liga, Bundesliga, Ligue 1, Seria A gibi ligleri de top 5 lig arasında değerlendirip dikkate almazsak, karşılaştırma için Portekiz Ligi’ni ele aldığımızda bu rakam; 435 bin. Peki Türkiye Süper Ligi’nin Twitter takipçi sayısı kaç? 0 , bir hesabımız bile yok. Bırakın Twitter hesabını, kendine ait bir web sitesi bile yok. Günümüzde sosyal medya, dijital mecraların önemini gibi eskimiş konulara girmeyeceğim ama özellikle Twitter’ın spor iletişiminde ne kadar önemli olduğu bu kadar barizken, en azından bir Twitter hesabının açılmamış olmasını anlayabilmek pek mümkün değil. Hepsini geçtim, yapılan anlaşma gereği maçla ilgili kulüpler, oyuncular yayın pozisyonları veya maç sonu paylaşım malzemesi olabilecek enstantaneleri paylaşamıyor. Belli bir süreyi, anlaşılmış bir tutar üzerinden yapılabiliyor. Bunun yayıncı kuruluştan bağımsız en başta TFF tarafından mutlaka genişletilmesi gereken bir önemli bir detay.

Türk futbolunda sosyal medyayı etkin kullanmaya çalışan kulüplerimiz, ligin lokomotif takımları olan büyük külüplerimiz var. Ancak sosyal medyayı etkin kullanmak kadar, ligin değerine zarar verecek, rekabeti kavgaya çevirecek, iletişim aksiyonlarının alınmaması da önemli. Elbette bir yarışma söz konusu ve bunun gerektirdiği bir boyut mutlaka olmalı fakat ligin kalitesini ve dışarıdan bakıldığında ilgi çekmesini bu rekabete saygı unsurunu eklediğinizde sağlayabiliyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde Şampiyonlar Ligi eşleşmesi için Ajax’ın yaptığı paylaşım, büyük yankı uyandırdı ve ilgi gördü. Tüm kulüplerin örnek alması gereken ders niteliğinde bir içerik olduğunu düşünüyorum.

İşin bir de başkan seviyesinde yapılan talihsiz açıklamalar boyutu var. Her sene bir kulüp başkanı hakemler arasındaki FETÖ’cülerden, adam kayırmalardan bahseden açıklamalar yapıyor. Yayıncı kuruluşla da en az 1 kere mutlaka bir sorun çıkıyor. Tüm bu yaşanan “kriz” adı altında polemik seviyesinde kalan konular da kamuoyunda bir rüzgar yaratıp esip gidiyor. Ortada gerçek bir sorun varsa bile, doğru düzgün bir iletişimi asla yapılmıyor ve aksiyon alınmıyor.

İşin özeti kendimiz çalıp, kendimiz oynuyoruz. Sonra da bir kurum gelsin, yayın haklarına iyi bir tutar ödesin istiyoruz. Tüm bu problemlerin esas kaynağı ise, hiçbir zaman özeleştiri yapamamamız ve olduğumuz yeri, yapmamız gerekenleri kabullenmememiz. Klişe olacak ama, bir sorunun çözümü, o sorunu tanımlama ile başlar. Biz bırakın tanımlamayı, sorunun kendisini bile daha itiraf edemiyoruz…

25 Şubat 2022, Cuma 17:17
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'da Beklenti Yönetimi‘’

İletişimde ya da hayatın her alanında kullanabileceğiniz bilinen, çok basit ama bir o kadar da etkili bir formül vardır. Algı – Beklenti = Tatmin. Biraz temel matematik bilgisi kullanarak anlayabileceğimiz üzere, beklenti ve tatmin ters orantılıdır, algı ve tatmin ise doğru orantılı. Yıllarca şarkılara da konu olmuş, “beklentiler sadece üzer” söylemi burada da karşımıza çıkıyor. Özetle, beklentiyi ne kadar doğru yönetip, azami seviyede tutarsanız ya da algıyı kontrol edip ne kadar yukarı taşıyabilirseniz, tatmin de yüksek olur.

Son dönemde Galatasaray’da yaşanan derin krize de bu açıdan bakmak, süre gelen olayları anlamamıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Sürecin en başına dönersek, sayın Burak Elmas’ın seçim öncesi, sırası ve sonrasında yarattığı beklentinin, şu an taraftarlar nezdinde ortaya çıkan hoşnutsuzluğun bir numaralı sebebi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sponsorluk anlaşmalarından transferlerin zamanlamasına, Kemerburgaz projesinden basketbol salonuna kadar neredeyse her konuda yarattığı beklentinin altında kaldı diyebiliriz. Seçim öncesi taraftara sunduğu ve gerçekleştirebildiği tek vaadi ise, Fatih Terim’di. Geçtiğimiz günlerde, bu denklemden Fatih Terim’i çıkarmasıyla birlikte, ateşten gömleği giydi. Fatih Terim’in gönderilmesinin teknik sebeplerine veya doğru/yanlış ayrımına burada girmeyeceğim, öyle bir uzmanlığım da yok ancak sürecin iletişim açısından yönetimine değinmemek olmaz.

Galatasaray Spor Kulübü yapısı gereği yarıştığı her branşta zirveye oynama hedefi olan, yarışmacı bir kulüptür. Branşların da lokomotifi futbol olduğuna göre futbolda, özellikle Türkiye ikliminde “sabır” kelimesi, hiçbir zaman arkasında durulabilen bir kavram olmamıştır. Bunu ülkede belki tek yapabilecek teknik direktör olan Fatih Terim ile, hocanın da birçok kez söylediği üzere, bir projeye başlanıldı. Bu yolun zorlu ve çetin olacağını bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Bu söylemi de en başından beri sahiplenen Burak Elmas’ın, işler kötü gittiğinde bu söylemi kuvvetlendirecek şekilde, zaman zaman hocanın yanında olduğuna dair açıklamalarda bulunsa da tam anlamıyla bunu taraftar nezdinde gerçekleştirememiştir. Saha sonuçları kötüleştiğinde, kamuoyunda ortaya çıkan Fatih Terim eleştirilerinde, sonradan sahici olmadığını anlayacağımız 3 adetlik bir tweet serisi ile açıklama yapmıştır. Tüm bunların yanında, bir “yardımcı antrenör” krizi ile de sürecin yönetimi iyice yoldan sapmış ve yolların ayrılmasına kadar gidecek bir hadiseye dönüşmüştür. Sadece 6 ay önce, Galatasaray’ın yaşayan efsanesi Fatih Terim’le yola çıkıldığında, seçime giren adaylar arasında hoca ile uyumlu bir şekilde çalışabilecek tek aday Burak Elmas’tı diye düşünüyorduk ama Avrupa’da elde edilen başarıya rağmen, ligdeki kötü sonuçlar, “proje” diye yola çıkılan yolculuğun sonlanmasına, taraftar nezdinde hiçbir beklentinin yönetilememesine ve sonuç olarak da Fatih Terim’i seven, sevmeyen herkesin tatminsizliğine yol açmış durumda.

Kapalı kapılar ardında ne yaşandı belki şu an öğrenemeyeceğiz ama bu süreç çok daha güzel bir şekilde yönetilerek ligdeki beklenti düşürülüp Avrupa’daki başarı algısı üzerinden bir iletişim yürütülebilirdi. Fatih Terim ile ilgili farklı tasarruflar da olduysa; Sportif Direktörlük gibi, bunlar taraftara anlatılabilirdi veya hoca ile naçizane sürdürmeyi sonuna kadar hak ettiği Avrupa mücadelesi sonunda oturup konuşulup sene sonu bir karar verilebilirdi. Tabii biz içinde olmadığımız için buradan konuşmak kolay diyebilirsiniz ancak talip olunan ve oturulan koltuklar, bu gibi durumları iyi yönetmeyi gerektiriyor.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, yöneticiler Işıtan Gün ve Selim Sefada’nın ortaya çıkan tweetleri konusunda Burak Elmas’ın aldığı tavır da kabul edilebilir değil. İçeriğine girmeden söylemeliyim ki, büyük bir eksi daha yazıldı hanesine…

Sonuç olarak, şu a’nda Galatasaray’ın başkanı sayın Burak Elmas, saha sonuçlarından direkt sorumlu hale gelmiş ve yeni hocası Domenec Torrent ise anlık, hızlı sonuçlara mecbur durumda. Geldiğimiz nokta ne Burak Elmas’a ne de Domenec Torrent’e yarıyor gibi duruyor. Sürecin en çok yaradığı isim ise az çok belli gibi…

19 Ocak 2022, Çarşamba 15:23
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolun iletişimle imtihanı‘’

Günümüzde iletişim; hangi alanda faaliyet gösterirse göstersin, kurum ve kuruluşların organizasyon yapılarındaki en önemli etmenlerden biridir.

Bu gerçeklikten yola çıkarak, futbol gibi kitlelerin odak noktası haline gelmiş bir alanda da, iletişimin iyi uygulanması ve yönetilmesi, sürdürülebilir başarı için teknik gerekliliklerin yanında bir mecburiyet haline gelmiştir.

Ben de, hem bir spor tutkunu hem de iletişim sektöründe birçok alanda hizmet vermiş ve vermeye devam eden biri olarak, sizlerle futbol özelinde sporun iletişim tarafında yapılan hataları, doğruları ve tartışmaya değer konuları paylaşmaya çalışacağım.

Son dönemde ‘sporda iletişim’ denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Sergen Yalçın’ın Beşiktaş’ın başında olduğu dönem boyunca yaşadığı ve bence futboldan çok, bir iletişim krizine dönüşen aynı zamanda da onu, hayalini kurduğu görevinden ayıran sürece dikkat çekmek istiyorum.

Çoğunuzun bildiği üzere Sergen Yalçın, geçen sene kadro kalitesi ve oyuncuların sergiledikleri maç performansları anlamında çoğu futbolseverin Galatasaray ve Fenerbahçe gibi ezeli rakiplerinin gerisinde gördüğü Beşiktaş’ı çifte kupa zaferine taşımıştı. Tabii ki başkanından oyuncusuna, taraftarından malzemecisine kadar büyük bir ekip, bu süreçte aktif rol aldı ama Sergen Hocanın ekstra payını da kimsenin yadsıyacağını düşünmüyorum. Herkes gibi ben de, düşük ihtimal verilen bu önemli başarıdan sonra Sergen Yalçın’ın takımın başında uzun yıllar kalacağını ve Türk futbolunda yeni bir hikayenin başladığını düşünmüştüm.

Ancak durum böyle gelişmedi… Sergen Yalçın, bana kalırsa performans anlamında beklentilerin altında kaldığı dönemlerde bile en az 1-2 sezon kredisi olması gerekirken; alınan kötü sonuçlar ve takım içindeki çözülemeyen bazı! sorunlar neticesinde Beşiktaş’a veda etmek zorunda kaldı. Bu süreçte dikkatimi çeken ise; en az teknik sebepler kadar, Sergen Hocanın da alınan kötü sonuçlarla ilgili yürüttüğü iletişim süreci oldu. Hayatın içinde çok takdir edilen ve kesinlikle hepimizin sahip olmasını gerektiğini düşündüğüm açık sözlülüğün, Beşiktaş futbol takımının dümenindeyken bir probleme dönüşebildiğini gördüm. Özellikle Sporting Lizbon maçı sonrası yaptığı açıklamaların yanına bir de ligde oynanan maçlardan sonra verdiği çarpıcı demeçler eklenince, konu teknik boyuttan çıkıp, artık Sergen Yalçın’ın Beşiktaş’a çözüm olamayacağı inancının kamuoyunda karşılık bulmasına yol açtı.

Bu süreç, ülkemizin futbola bakışı anlamında da bizler için oldukça güzel bir örnek oldu. Özellikle Avrupa’nın önde gelen liglerinde maç sonu açıklamalara ya da basın toplantılarına defalarca denk geldik. Dünyaca ünlü teknik direktörlerden birçoğu saha içinde verdiği görevi yapamayan oyuncuları isimleriyle birlikte rahatlıkla söyleyebiliyorken, bizim ‘görgü kurallarımız’ nedeniyle bu durum ülkemizde söz konusu bile olamıyor. Bizde formsuz bir takımın başında olmak, teknik adamlar için oyunculara siper olma gerekliliği doğuruyor. Çünkü medyamızın merakı ve sordukları sorular genelde günlük sonuçlar ve kısa vadeli beklentiler üzerine oluyor. Durum böyle olunca, ileriye yönelik bir vizyondan bahsetmek bizim ülkemizde abesle iştigal anlamı taşıyor.

Sergen Hoca ise kendisine sorulan her soruya içtenlikle net cevap veren bir teknik direktör. Bizler aslında onun sayesinde bu kadar şeffaflığa hazır olmadığımızı gördük. İletişim sürecini yönetmek yerine sadece işi ile ilgili konuşmayı tercih eden Sergen Yalçın eğer bunun aksi bir yol izleseydi, gazetecilere biraz daha politik cevaplar verip, içinde bulunduğu durum yerine gelecekle ilgili umutlu mesajlar verseydi şu an hala takımın başında olabilirdi.

Belki de Beşiktaş’tan gitmesi, takımın ve hocanın geleceği açısından daha iyi oldu… Tabii bunu zaman gösterecek. Ancak iletişim boyutunda çok büyük dersler olduğuna inandığım bir süreç geçtiği kesin.

Özellikle yönetim tarafıyla ön plana çıkmamış diyaloglar olmuş olabilir. Tam bu noktada; milyonlarca insanı ilgilendiren bir koltuktaysanız iletişim yürütürken biraz daha politik doğruculuk yolunu seçmek gerekiyor diye düşünüyorum. Umarım en kısa zamanda Sergen Hocayı yeniden yeşil sahalarda görürüz.

Kesin bir şey var ki; Beşiktaş serüveninden önce görev aldığı kulüplerde defalarca yaptığı gibi, kendisinin Türk futboluna katacağı daha çok şey var.

25 Aralık 2021, Cumartesi 12:15
YAZININ DEVAMI