‘’Talisca 10 numara‘’
Talisca’nın 10 numara pozisyonuna fazlasıyla yaklaşması ve eksik devam edilen onca dakika boyunca pozisyon sadakati iyiydi. Quaresma bayağı bir bunalım yaşarken alınmış bu galibiyet,
masal gibiydi.
Beşiktaş açısından bu maçtaki en parlak haber Talisca’nın her ayağına aldığını vuran adam olmaktan uzaklaşıp, ondan beklenen 10 numara pozisyonuna fazlasıyla yaklaşmasıydı.
Aboubakar’a attırdığı ilk gol öylesine bir orta değil, öldürücü bir pas. Eksik devam edilen onca dakika boyunca pozisyon sadakati iyiydi. Finali Cenk’e yaptıran da o oldu. Talisca tribünleri
olağanüstü vuruşlarıyla heyecanlandırıyor ve bunu bırakmasına da gerek yok. Öte yandan dünkü işleri yapmaya devam etmesi hem ona sınıf atlatacak hem de Beşiktaş’ı Quaresma dışında planları olan bir takım yapacak.
İntihar etti
Dün son derece çabalı ama bir o kadar da stresli olan Portekizli’nin sorunu neydi bilmiyorum. Çıkan haberler mi? Verildiği söylenen ceza ya da tamamen oyunla ilgili bir şey mi? Ne olursa olsun Beşiktaş’ın Talisca’dan sadece bir forvet olarak yararlanması lüks.
Maç 22. dakikada Babel’in şutu, 2 maçta da dökülen Leali’nin hatasıyla bitmişti. Beşiktaş topu gayet sakin dolaştırıp oyunu soğuturken kuş taşa, top Adriano’ya çarptı, sonra Aboubakar sıkıntıdan intihar etti.
Hiç yoktan yeniden heyecan. Şenol Hoca top rakipteyken iki kanatta Babel ve Quaresma’lı 6’lı bir savunma, önlerinde Oğuzhan ve en önde de Talisca ve Atiba’yla karşılayıp 50 dakika neredeyse pozisyon vermeden Olympiakos’un ruhunu emdi.
Verdiği destek...
İki takım arasında çok fark vardı. Ve bu, bütün çıplaklığıyla görüldü. Bunları Osmanlı’nın bir tur önce elemesi lazımdı aslında. Dileyelim o kötü hatıra Beşiktaş’ın final yolunun bir taşı olsun.
Marcelo’suz, 10 kişiyle, Quaresma bayağı bir bunalım yaşarken alınmış bu galibiyet masalsıdır. Ve fakat en önemlisi Talisca’nın 10 numara performansına yaklaşması, takımının 1 kişi eksik
oyunda kalmasına verdiği destektir.
‘’Oyun ve moral Beşiktaş'ın‘’
Organizasyon açısından bu sene sadece Quaresma’ya bakan Siyah-Beyazlılar, attıkları golle Pireliler’i fazlasıyla sarstı. İkinci gol gelse, iş tamamen bitebilirdi. Ancak sonunda oyun da, moral de Beşiktaş’ın oldu.
İlk yarıda topla sadece 5 kez buluşabilen Aboubakar’ı mı eleştirmek lazım, yoksa topu oraya getiremeyen orta saha organizasyonunu mu? Sanırım cevabı 58’de Leali’nin hatalı pasındaki performansına bakarak vermek gerek. Goldeki vuruşu her zamanki gibi sıradışıydı. O belki Şenol Güneş tedrisatında gelişme kaydedemeyen ender oyunculardan
biri. Ancak bu seneki hücum kaynağının da geçen senenin gerisinde olduğunu söylemek lazım. Bu yıl organizasyon açısında sadece Quaresma’ya bakan bir takım. Eğitim
almak daha zor.
Risk gibi duruyor
Beşiktaş, Talisca’nın mucizevi şutlarını istiyor. Babel’in driplinglerinden ve Q7’nin ortalarında ekstra santrfor rolünden de yararlanmak peşinde doğal olarak. Böyle olunca Oğuzhan’ı, Atiba’nın yanına koymak risk gibi duruyor. Risk çünkü lige fazla gelen bu bol hücumculu futbol Avrupa’da sorun yaratabiliyor.. Ve fakat bunu yapmayınca da;
1-Eğer tercih Necip değilse Atiba rahat oyuna giremiyor.
2-Quaresma formda değilse takım bunca hücumcuya rağmen hücum yapamıyor.
Olympiakos’un gücü yok
Hele de evinde de olsa savunma oyununu seçen bir rakip varsa.(Fenerbahçe gibi). Tosiç’in büyük hatası ve Marcelo’nun sakarlığı bu stratejiyi gole tahvil edince Pire’de
moral arttı. Şenol hocanın sarı kartlı ve kırmızıdan şans eseri yırtan Tolgay’ı çıkarıp Oğuzhan’ı alması doğru, Quaresma’nın kendisine değil takıma oynamaya başlamasıise hayati bir devre arası değişikliği oldu. Baskıyla gelen gol Pireliler’i fazlasıyla sarstı. Çünkü bu savunma stratejisini değiştirecek bir gücü yok Olympiakos’un... Sonrasında mükemmel kontrada Oğuzhan’ın yarattığı pozisyonda Q7 ve Babel’in kaçırdığı işi tamamen bitirebilirdi. Olmadı. Ama oyunu Beşiktaş aldı. Morali de...
‘’Başrol Bruma katil Eren!‘’
Maçın başrolü Bruma’ydı. Attığı ilk gol, kendi yarattığı ama ezerek 3-0’ı bulamadığı pozisyonun sonrasında yenen gol, direkten dönen plasesi ve oyun Galatasaray’a dönmeye başlamışken gördüğü kırmızı kart... Maçı Bruma’nın yaptığı harika hareketler ve oyuna karakter koymasıyla da açıklayabilirdik, acemice kaçırdığı gol ya da gördüğü kartlar üzerinden de... Ama filmin son sahnesinde acımasız katilin Eren olduğu ortaya çıktı. Uzak ve acımasız bir şutla bulduğu takımının 2. golünden sonra finali de o yaptı ve maça imzasını attı.
‘Conte’vari taktik
Tudor, Eto’o’suz Antalya’yı ‘Conte’vari bir taktikle baskı altına almaya çalıştı. Eto’o sadece gol atmıyor. Oyuna ve takıma zekasını katıyor zira. Planı savunmada 5- 4-1, geçişte 3-4-3, hücumda 3-2-5... Bu oyun aslında oyunculara daha ekonomik bir enerji sarfiyatı sağlayarak rakibe her alanda 1 kişi üstün olmayı garantilemek isteyen bir plan. Tabii doğru oyuncularla. Antalya, Galatasaray’ın savunma beklerine zaman zaman baskı yapınca savunmadan top çıkarmak zorlaşıyor. Tabii geçiş doğru yapılsa her alanda 5 pas opsiyonuyla baskıyı kırmak kolay olacak. Henüz o zenginlik yok. Olmadığı için rakip alan yerleşmek kolay olmuyor. Dönenleri toplamak da... Böyle olunca da Yasin ve Carole için kat edilmesi gereken mesafe artıyor.
İki takım da yoruldu
Ancak yine de Galatasaray bu oyunda 2-0’ı bulabildi. 3-0’ın kıyısına da geldi. Az pozisyon vererek. Olmayınca ikinci yarıda doğal olarak yorgunluk başladı. Ve yine Carole’ün sağına atılan bir pasla gelen gol ev sahibine yüksek moral getirdi. Antalya bu maçı neden çeviremedi diye sorarsanız, onların da yorgunluğundan derim. Özellikle çok iyi oynayan Danilo’nun... Eksik kalan rakibe karşı bu kadar erken orta yapmaları, çizgiye beklerin arkasına inmekten vazgeçmeleri, Galatasaray’ın istediği bir şeydi. Ortaların hemen hepsini topladılar. Galatasaray’ın kabustan uyanmasını sağlayacak şansı verdiler. Tecrübe de bunu değerlendirdi.
‘’Bekler oyuna girmeli‘’
Fenerbahçe, dün Osmanlıspor’a 9’u isabetli 14 şut attırdı. Bunların 11’i ilk yarıda geldi. Fenerbahçe’nin bu sene iyi oynadığı başarılı olduğu maçlar baz alındığında bu istatistiği gören bir futbolsever Fenerbahçe’nin maçı kazandığına inanmaz. Orta sahadan çıkarken Fenerbahçe’de en sık gördüğümüz şey, markaj altındaki, özellikle Lens’e sırtı rakip kaleye dönükken verilen paslar. Top yekün hareketsiz olan Fenerbahçe orta sahası ve hücum hattının doğurduğu durum bu. Fenerbahçe’nin ilk sorunu yaratıcı oyuncularının azlığı değil, hareketli oynayıp markadan çıkmayı bilmiyorlar. Bu hareketsizliğin içine Iniesta’yı da getirseniz pas atacak birilerini bulmakta zorlanacak.
Lens markaj altında kaldı
Osmanlıspor bunun bilincinde olarak özellikle Lens’i hep yakın markajda tuttu. Hem de kalelerinin çok uzağında. Bunu aşmak için Lens’i biraz içe kıvırmak ve Şener’in koridorunu açmayı ikinin yarıda akıl etse de Advocaat’ın bundan istediği randımanı alması çok kolay olmadı. Bu takımın yapması gereken bu. Senelerdir bunu yaparak şampiyonluk yarışında kalıyor. Eldeki Şener ve Hasan Ali henüz Caner ve Gökhan Gönül standardında bir oyun oynamamamış olsalar da geçen sene bu 2 oyuncunun oynadığı oyunu tekrarlayabilirler. Advocaat artık Galatasaray ve Beşiktaş maçlarındaki olduğu gibi rakibi kısırlığa iten oyunu yakalamıyor. O zaman elde iki kanat savunmacısını daha fazla oyuna katmaktan başka çare yok.
Topal’ın eliyle düzeltip...
Lens’e önlem alan Fenerbahçe’yi durduruyor. Bunu aşmanın yolu Lens’e destek çıkacak bir bek performansı. 2. yarıda Lens sola sonra da merkeze geçtikten sonra bunu yapmak daha kolay oldu. Bu istenilen oyun zenginliğini getirmese de Osmanlı’nın artık gelmekte zorlandığını söyleyebiliriz. Yani aslında Fenerbahçe maçı sadece eşitleyebildi. Son dakikada Topal’ın eliyle düzeltip attığı gol bu gerçeği değiştirmiyor.
‘’Hayal gerçek olabilir‘’
Trabzsonpor taktik açıdan ligin ilk yarısıyla karşılaştırılmayacak kadar iyi. Takım biraz daha dikkatli olsa Karabük karşısındafark gelebilirdi. Yanal, hücum planını geliştirmesi halinde hayal ettiği takıma kavuşabilir.
Karabük’ün 3’lü savunma dizilişli ve ön alan baskılı oyunu Trabzonspor’u çok rahatsız etti. Oyun kurulumunu büyük ölçüde etkiledi. Ev sahibinin rakip alana geçiş metotlarını sekteye uğrattı. Sadece baskı altında kalan savunmadan top çıkarmada zorlamadı Trabzonspor’u. Ligin 2. yarısında onları farklı kılan Olcay - Yusuf bağlantısı da sürekli bir saldırı altında kaldı.
Disiplini hiç yitirmedi
Pasla orta sahayı geçemeyince Mas ve Pereira’yı oyun sokmaları, onların bindirmeler yapması da büyük oranda etkilendi.
Bu baskı oyunu ancak hızlı ve geniş alanda paslaşmayla aşmak mümkün olabilirdi. Fakat Onazi-Okay ikilisinin topla gerektiği kadar çabuk olmamaları işi zorlaştırdı.
Trabzonspor genel anlamda 3’lü savunmanın kenarlarına uzun top atarak rakibi aşmak istedi. Bu da pek işe yaramadı. Bu oyun yapısında Bordo- Mavililer’i övmemiz gereken konuysa disiplinlerini hiç kaybetmemeleri oldu. Okay ve Onazi ikinci topları büyük çoğunlukla aldılar. İlk yarıda sadece bir kez rakibe net bir kontra ve gol şansı verdiler. Onun dışında büyük bir dikkatle oyunu tuttular. İkinci topları almak konusunda sorun yoktu fakat hızlı bir şekilde akın yenilemekte hep zorlandılar. Çünkü bunu yapacak olan Yusuf-Olcay bağlantısına Karabük çok iyi çalışmıştı.
İlk yarıdan çok iyi
İşi çözen, ilk yarıda kornerleri hep ön direğe alçaktan kullanan Yusuf’un golde arka direğe yaptığı etkili ortaydı. Okay’la golü bulduktan sonra rakip, 4’lü savunmaya döndü. Savunmasını çıkarıp oyun merkezini öne taşıdı. Trabzonspor da geçiş oyunlarında Yusuf ve Rodallega’yı kullanmaya başladı. Bu oyunda etkili olması beklenecek Castillo’nun çok yorulmuş olması büyük şanssızlıktı. Yine de Yusuf ve Rodallega biraz dikkatli olsa farkı açmak mümkün olabilirdi. Trabzonspor, taktik açıdan ligin ilk yarısıyla karşılaştırılmayacak kadar iyi. Disiplin olarak da öyle. Hücum planının geliştirilmesi halinde Yanal’ın hayal ettiği takım gerçek olacak.
‘’Yeni bir vizyon lazım‘’
Fenerbahçe çok değil 1.5 yıl önce taraftarının önüne bir vizyon koydu. Galatasaray’ın 3 kupalı sezonunun ardından girişilen büyük transfer harekatında Van Persie ve Nani’ye reklam filmlerinde Robben ve Ronaldo, Fenerbahçe’ye gelecek dedirtildi.
Bir buçuk yıl sonra Ronaldo ve Robben’i geçtim o reklam filmlerinde oynayan Terraneo, Caner ve Nani yok. Van Persie’ninse sıfatı var, ruhu yok. Yapılan transferse Advocaat’ın beğenmediği Karavaev. Ya da onun değişiyle ‘Ukraynalı oyuncumuz’...
Taraftarın hakkı var
Bugün taraftarın istediği özde Aziz Yıldırım’ın istifası değil, onları stada çekecek bir futbol vizyonu. Bunu Ali Koç’la bulacaklarını düşünmeleri normal.
Çünkü Koç adaylığını açıkladı ve futbol takımını en ağır şekilde eleştiren kişi de bizzat takımın teknik direktörü. Açık bir şekilde ‘bu vizyon ve kadroyla hiç bir şey olmaz’ diyor.
Aziz Yıldırım eğer görevine devam edecekse ve hatta yeniden aday olacaksa bu onun hakkıdır.
Ancak Fenerbahçe taraftarının da hakları var.
Pırıltılı bir ekip
3 kez finalde şampiyonluk kaybetmiş olmasına rağmen ertesi sezon tribünleri tıklım tıklım doldurmuş, 3 Temmuz da Başkan’ın arkasında sapasağlam durmuş taraftarın futbol takımıyla ilgili bir vizyon duyması şart.
Bugün bunu görmedikleri için maçlara gitmiyorlar.
Aziz Yıldırım’ın 3 Temmuz’la ilgili haklılığı konusunda bugün kimsenin bir şüphesi yok. Ancak Fenerbahçe’nin artık yeniden bir spor kulübü ve lokomotif bir futbol markası olmaya dönmesi lazım.
İnsanların ve Türk futbolunun buna ihtiyacı var.
Yeniden pırıltılı bir ekip görmeye.
‘’Plan tutmadı‘’
Beşiktaş’a karşı bu sene oyunu alan takımlar Siyah-Beyazlılar’ı yüzde 55 topla oynama yüzdesinin alında tutanlar oldu. Yani özellikle 0-0 oyununda topa sahip olarak Beşiktaş’ı yendiler. Beşiktaş, Avrupa’da ve ligin zirvesindeki takımlara karşı böyle sendeledi. Kiev deplasmanı dışında yıkılmadı ama rahat da edemedi. Galatasaray ise özellikle evinde kazandığı, başarılı olduğu maçlarda hep topa sahip oldu. Yüzde 60’ların üzerinde. Tudor bu denkleme kulak asmadı. Bildiği, yakın geçmişte başarılı olduğu Karabük sistemiyle
sahaya çıktı. 3’lü savunma, Yasin sağ, Carole sol koridorda... Bruma ve Sneijder’i 3-4-2-1’in 2’sinde kanatta değil içte oynatarak. Yani savunmada 5’li durup hızla göbekten kontra aradı. Doğrusu aramak istedi.
Pozisyona sokmadılar
Beşiktaş ise Beer Sheva deplasmanındaki kadar bile tedbir almadı. Standart iç saha kadrosuyla oynadı. Peki Tudor’ın ligin ve iki takımın denkleminin dışına çıkarak oluşturduğu plan ne yarattı? Sneijder ve Selçuk’u hiç kullanamadı. Hatta topla başarılı ilişki anlamında dip yaptılar. Maçın sonunda 2 pozisyon bulan Podolski ve Bruma 70 dakika yoklardı. Yasin ise Bülent Yıldırım’ın devam dediği penaltı pozisyonu dışında yoktu (hatalı bir karar olduğunu düşünüyorum) Fakat Beşiktaş’ı da pozisyona sokmadılar. Bu yeter mi?
Yetmedi.
Elini kolunu sallayarak
Tudor planını böyle yapmış olabilir. Ancak Atınç ve Talisca tercihlerini gördükten sonra mümkün olduğunca topa sahip olup rakip alana oyunu taşımaya geçmek çok daha doğru bir tercih olurdu. Talisca’nın önden, Atınç’ın arkadan yarattığı tedirginliği Atiba ve Oğuzhan’a hiç yaşatmadan maçı bitirdiler. Şenol Hoca’nın Tolgay ve Gökhan İnler’i alarak orta sahayı tutma planı belli oranda işe yaradı. Ve Galatasaray, seyircisini hiç inandıramadı. Beşiktaş’ta hiç bir oyuncu vasatı geçmeden elini kolunu sallayarak maçı aldı.
‘’Başakşehir'e derin bir nefes‘’
Olympiakos maçında da görünen ve yaşanana benzer bir golle erkenden öne geçince oyunun Başakşehir için daha kolay geçeceğini düşünmek yanlış değildi. Konuk ekip için, Osmanlı’nın neredeyse elle tutulabilecek yıpranmışlığını da hesaba kattığınızda özellikle Cengiz ve Visca’yla kontratak imkanları bulmak kolay olacaktı. Bu kadarla da kalmıyor. Mehmet Güven’in kendi standardının çok altında bir formla yaptığı basit pas hatalarından birinde Cengiz’in yakaladığı net şansın vaat ettikleri de var.
Son ana kadar!
Yani aslında korkulan zemin dışında hemen her şey Başakşehir’in lehine gelişti. Beklemeyi seven bir takıma karşı bekleyen takım olma şansını hemen kazandılar. Fakat maçı koparamadılar. Osmanlı son saniyeye kadar oyunda kaldı. Abdullah Avcı, özellikle N’Diaye’nin kolay top alıp hızlı hücum kurmasının ve Osmanlı kanatlarının hücuma destek vermesinin önüne geçmek istedi. Bunu da büyük oranda yaptı. Ev sahibi iki savunma bekini oyuna kattığında hem buradan çizgiye inip üretim sağlayabiliyor hem de hücum genişlediği için araya adam sokuyor.
Seviye geride...
Ancak bu dar rotasyonlu takım için sezonun 44. maçına çıkmak kolay değil. Benim de en az oyuncular kadar umutlu olduğum Olympiakos maçındaki yıkım ise fiziksel yorgunluğun çok ötesinde sonuçlar doğurmuş belli ki. Yapamadılar. Ayakta kalamadılar. Başakşehir ise Vodafone Arena’da Beşiktaş’a karşı oynadığı futbolun çok gerisinde. O oyunda Mehmet Batdal’ın orta sahasına verdiği destekle oyunu tutmaları ve iki kanadı özellikle geçiş oyununda şahane kullanımlarına şahit olmuştuk. Bugün bu seviyenin çok gerisindeler. Eğer bu dönüm noktası maçta istediklerini alamasalar bir daha toparlanmaları mümkün olmayabilirdi. Şimdi bir derin nefes alacaklar.