Arama

Popüler aramalar

‘’Herkes uğraşıyor hiç kimse yapamıyor‘’

Sadece Tudor’un aldığı Galatasaray değil, bıraktığı Karabük de muhtemelen çalışma sistemine bağlı sakatlıklardan muzdarip. Kerim ve Traore’nin ardından Ladovlevici ve Tanase de maçta sakatlanınca Karabük açısından hem oyun aklı hem de hücum becerisi eksik kaldı. Bu açık. Karabük’ü Karabük yapan oyuncuların hemen tamamı olmadan Fenerbahçe açısından maçın kolay geçmesi beklenirdi. Buna 39’luk Ahmet Şahin engel oldu.

İsmi Van Persie olmasa...

Karabük’ün ön alanda stoperlere yaptığı baskıyla başlayan maçta kapılan topları hücuma doğru yönlendirme konusunda zorluk çektiler. Karabük’e zeka katan oyununa beceri katan 4 oyuncu olmayınca ön plana çıkan savunma göbeğiyle sürekli mücadele eden Seleznyov ve kaleci Ahmet oldu.

Fenerbahçe açısından değişen çok fazla bir şey olduğundan bahsedemeyiz. Sarı-Lacivertliler’in oyunda kaderini daha çok rakibin durumu belirliyor. Oyun disiplininden kopmayan bir savunma 4’lüsü. Formanın ağırlığı altında istenen seviyeye gelemeyen bir Aatıf. Hiçbir ekstra beceri göstermeyen utangaç bir orta saha 3’lüsü. İsmi Van Persie olmasa kadroda olması mümkün olmayan bir santrfor. Ve tek başına takım Lens. İşin kötü tarafı herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Maksimumunu veriyor. Her fırsatta hakemle gülücüklü diyaloglara girip enteresan bir ruh halinde ne yaptığı belli olmayan Volkan Şen dışında herkes maksimumunu veriyor. Ve bu kadar olabiliyor.

Doğru karar veremiyorlar

Fenerbahçe’nin durumu bu açıdan ilginç. Seneye bu takımdan herkes kalabilir. Çünkü herkes uğraşıyor. Ama hiç kimse kalmayabilir. Çünkü isimleri bir yana hiç kimsenin kalitesi Fenerbahçe ayarında değil gibi.

Ve en kötüsü karşı verecek olanların çok uzun zamandır neredeyse hiç doğru karar vermiyorlar. Zor bir dönemeç...

02 Nisan 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ayaklarımız yere basmalı‘’

Genç oyuncular son derece olgun bir oyun oynadılar. Atılan güzel gollerle birlikte alışıldık şekilde rüya alemine dalmamız da tabii kaçınılmazdı. Bu yarattığı umut güzel. Hemen ‘Bu takım 2018’i kasıp kavurur’ yargısına ulaşmak yanlış.

Ayaklarımız yere basmalı. Altınordu, Bursa gibi altyapıları nasıl çoğaltabiliriz bunun yolları aramalı. Unutmamak lazım eğer yabancı sınırlaması olsaydı muhtemelen Çağlar, Enes ve Emre Çolak büyüklerimizde dakika bulamıyor olacaktı.

29 Mart 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İhracatçı takım‘’

Bir Moldova maçından gereğinden fazla sonuç çıkarmak doğru olmamakla birlikte dün sahaya çıkan ve gayet de başarılı olan 11’e iyi bakmak lazım. Emre Mor ve Oğuzhan dışında tamamı yerli altyapı olan 9 oyuncudan sadece biri Emre Çolak büyüklerden çıkma. Daha önemlisi 3 oyuncu Avrupa’ya ihraç. 2002’den sonra ihracatımızın ithalatımızın önüne geçtiği sanırım ilk milli takım 11’i bu olsa gerek. Böyle bir tek örnekten ‘demek ki yabancı sınırlaması sorun değil’ kesin yargısını çıkarmak doğru olmamakla birlikte, şunu net olarak söyleyebiliriz ki; eğer sınırlama devam etse ne Emre Çolak bırakılırdı ne Çağlar ne Enes. Ve kalmaları için de akıl almaz maaşlar ödenirdi. Bu konuda hiçbir şüphe yok. O zaman konu Altınordu, Bursa gibi altyapı yatırımları yapan kulüpleri ödüllendirmektir. Kısıtlama, yasaklama değil.

Rakibi rencide etmeden...

Maça dönelim. Oyun hakimiyeti açısından 23.9 yaş ortalamalı bir takımdan fazlasını gördük. 4-3-3’te ‘Patron’ Oğuzhan - Emre - Okay üçlüsü gayet başarılıydı. Cengiz çok iyiydi. Enes gol atmadığı, doğru düzgün pozisyona giremediği bir maçta dahi pozisyon bilgisiyle geçer not aldı. Arkadaşlarını rahatlattı. Emre Mor zaman zaman oyun planına dönünce parladı. Gerisi lunapark şovu hâlâ. Maçın başında attığı çalım üzerine düşünmeli. Evet, ben de yerimden fırladım. Ancak rakibi rencide etmeden bitirmek de mümkün ve çok daha faydalı. Sonraki 4 tekmeyi yememek açısından. Çok yetenekli çok. Öğrenmeyi öğrendiği gün en büyüklerinden olacak.

28 Mart 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sakin zafer‘’

Terim’in kağıt üzerinde 1.5 savunmacıyla riskli gözüken oyunu, biraz da Finlandiya’nın önde basmayıp, savunmamızın rahat top yapmasına müsaade edişiyle çok iyi işledi. İsmail’in bindirip doldurduğu topta Cenk kapıyı açtı. Duran topta da kapadı. Sakin bir mutluluk yaşadık. Ve ben ümitlendim. Dünya Kupası’na gitmemiz çok zor olmakla birlikte gelecek adına... Şimdi biraz oyuncu özelinde bakalım: -Barcelona öndeki 3’lü dışındaki oyunculara bir oyun dayatıyor. Özgürlük neredeyse sıfır. Bunun sağladığı bir avantaj da var. Oyuncu gözü kapalı paslaşabileceği çemberin parçası. Arda’yı bu ezberden çıkarıp, başka bir takıma koyduğunuzda diğer tüm Barçalılar gibi sorun yaşıyor. Arda daha çok hücumun kanadında bize daha faydalı olacak bundan sonra. Buna rağmen dün 2. yarıda topu ileride tutma konusunda liderlik yaptı.

Cenk sınırları aşıyor

Cenk insanların potansiyellerine inanmaları ve bunu değerlendirmek için çabaladıklarında neler yapabileceğini canlı bir örneği. Sürekli sınırlarını aşıyor. Aşılacak yeni engellerin peşine düşüyor. Her maç kendisini yeniden ispatlamak zorunda olduğunun farkında. -Selçuk forma giriyor. Oyun aklı doğru takımda onu hep farklı yapar. O sorun değil. Hiç olmadı. Ancak doğru yapıyı arayan bir şablon oyuncusu. Doğru oyun olmadığında vasat kalıyor. Kalite düşüyor. Sorunmuş gibi duruyor. -Topal savunanın lideriydi. Ait olmadığı bir yerde lider olabiliyor. Profesyonelliğin resmi. -Emre Mor, lunaparkta olmadığını anladığında gidebileceği yerin sınırı yok. Cenk’le biraz zaman geçirmeli.

Artık değiştirin!

Olcay’ın goldeki dokunuşu değerliydi ama sanki Yusuf Yazıcı’yı aradı. Yunus da daha belirgin bir görev... -Volkan Şen ona ülkede gerçekten inanan az sayıda insandan birisinin milli takım teknik direktörü olmasının nasıl bir piyango olduğunu anlamış gibi görünmüyordu. -İsmail maçı çözen asistle övgüyü hak ediyor. Gökhan ise 2 topsuz değerli bindirmesini değerlendirmeyen orta saha arkadaşlarına kızmakta haklı. O pasları alsa Cenk’e ortak olabilirdi. Ve her zamanki gibi. Değiştirin şu saçma kostümü. Ve bir an önce milli takım formasını geçirin sırtınıza. Artık ayıp oluyor.

25 Mart 2017, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Onlara mecburuz!‘’

Bu akşam bizi zor bir maç bekliyor olacak. Kaptan Arda ve Selçuk’un liderliklerine mecburuz. Kontrollü oynarsak kazanma şansımız yüksek. Ayrıca maç içinde yenik duruma düşsek bile, tribün desteğiyle birlikte asla vazgeçmemek gerek.

Grubumuzdaki en kritik maçlarımızdan birine çıkacağız. Finlandiya karşısında A Milli Takımımız’dan nasıl bir performans bekliyorsunuz. Sizce kolay mı, zor bir maç mı bizi bekliyor?

Zor maç. Birkaç sebeple. Elimizde belirgin bir oyun şablonu yok. Savunma merkezinde ideal bir ikili oluşturamıyoruz. Milli tecrübe ve sürekliliği olan oyuncularımızın kulüp sürekliliği yok. Şansımız Enes, Deniz Türüç ve Serdar Gürler gibi oyuncuların formu. Oyunu gelgitlere bırakmadan kontrollü oynarsak kazanabiliriz. Rakibi küçümsemek büyük hata olur. Puan durumu oyunlarını anlatmıyor.

Biz Finlandiya ile oynarken, Hırvatistan-Ukrayna, Kosova-İzlanda ile oynayacak. Türkiye bu maçı kazanırsa, ileriyi nasıl görüyorsunuz?

Açık söylemek gerekirse şansımızın çok düşük olduğu kanaatindeyim. Şu anda yapmamız gereken rakiplere hiç bakmadan her maçı kazanmaya çalışmak. Bu yolda ideal bir 11 oluşturacak zaman var. Kalan maçlarda bunu yapabiliriz. Bu muhtemelen yetmeyecek ama yine de sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Bugün Hırvatistan ve İzlanda’nın kazanmasını bekliyorum.

Sizce bu maçta en çok ihtiyaç duyacağımız oyuncular kim ya da kimler olacak?

Arda ve Selçuk’un liderliklerine mecburuz. Gökhan Gönül’ün en iyi maçlarından birini oynaması şart. Rakip solunu iyi kullanıyor. Oğuzhan’ın, Euro 2016 sıradanlığından çıkması da şart. İşi ise Cenk bitirecek. Deniz Türüç’ün de şans bulmasını ve fark yaratmasını bekliyorum. Eğer Terim 2 forvet tercih ederse bunu da manalı bulurum; Enes’in bir üst seviyeye çıkma zamanı geldi.

Finlandiya grupta 4 maçta 1 beraberlik, 3 yenilgi aldı. Ancak hepsinde 1’er farkla İzlanda, Hırvatistan ve Ukranya’ya yenildi. Bu akşam bize karşı nasıl oynayacaklardır?

İzlanda karşısında 2-1 galipken 90 artı’da iki gol yediler. O maçta 3’lü savunmayla oynuyorlardı. Kosova’ya karşı da öne geçip yakalandılar. 1 beraberlik ve 3 tek farklı yenilgi aldılar. Oyunların tamamını 3’lü ya da 5’li savunmayla oynadılar ve hep dengede tuttular. Bugün 4’lü savunmayla oynayabilirler. Denge onları anlatan temel kavram. Dengeyi kaybetmemek ve yenik duruma düşsek de bundan vazgeçmemek lazım. Seyirciye bu anlamda büyük iş düşüyor. Son ana kadar vazgeçmemek lazım.

24 Mart 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hayal kırıklığı ve keyif‘’

Açık konuşalım. Aslında geçen hafta deplasmanda 3-0 kazanılan Konya maçından çok da farklı bir oyun değildi. Fark o gün Konya’nın atamadıklarını dün Karabük’ün atmasıydı. Başakşehir standardı çok yukarıya koydu. Özellikle Beşiktaş deplasmanında oynadıkları mükemmel oyun ligin üzerinde bir çizgiydi. Dün savunma duruşu açısından o seviyenin yarısında bile değillerdi. Terse atılan çapraz paslar savunma beklerini zor duruma sokuyor özellikle. Alparslan’ın verdiği şahane gol pasından önce Bliznychenko’nun attığı golde düştüğü sıkıntılı durum gibi misal...

İrfan Can parlamadı

Bu tip bir duruma rakip 4 stoperle oynayıp savunma beklerini oyuna sokmazken düşmek üzerine bayağı bir kafa patlatmak lazım. Başakşehir açısından bir başka önemli negatif etken oyuna giren hamle oyuncularından istenen katkının alınamaması. Pektemek bildiğiniz gibi. Ancak asıl hayalkırıklığı İrfan’da. Fenerbahçe’nin 10 numara adayıydı. Çok doğru bir karar vererek gelişmesinin mümkün olduğu Başakşehir’e gitti. Bugünün Fenerbahçe’sinde kaybolacağı %100’dü. Ancak Başakşehir’de de şu ana kadar durum pek parlak değil. Öte yandan Cengiz’in yokluğunda Doka’nın oynamasının dinamizm kaybı yaratması normaldi. Ve fakat oyuna ciddi bir akıl katıldığını da söylemek lazım.

Hoca bunalmıştır

Karabük’ün deplasmanlarda sadece 2. galibiyetini alması üzerinde durmamak lazım. Çünkü kazanabilecekleri çoğu maçı kazanamadılar. Çünkü Seleznyov’a geç kavuştular. Ancak dün Başakşehir’in ne olursa olsun son 10 dakikada rakibi sıkıştırıp baskı altına alamaması üzerinde durmak lazım. Evet, hakem net bir penaltılarını vermedi ama ne olursa olsun. Skoru değilse de oyunu almaları lazım. Bunu yapamadılar. Avcı büyük hayalkırıklığı yaşıyor olmalı. Tarafsız seyirciler ne kadar büyük keyif aldıysa hoca da bir o kadar bunalmıştır.

20 Mart 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Düzelirken bozmuş!‘’

İlk yarıda Galatasaray 3’lü savunması Cavanda - Semih - Carole’den oluşuyordu. Çok riskli bir ofsayt taktiği uyguladılar. Savunmayı neredeyse orta sahada kurdular ve rakibi 6 kez bu tuzağa düşürdüler. Trabzonspor bundan bir kez kaçabildi. Dolayısıyla başarılı oldular.

Peki bu kadar risk alıp ne yaptılar? Yüzde 42 topla oynama ve 0 pozisyon.

Bu riski alıyorsanız yüzde 60 topla oynayıp bir 5 pozisyona da girmek gerekir. Yoksa ne gerek var ki?

Tudor’un planı kuşkusuz bu değildi. Savunmayı bu kadar önde kurması, oyunu Sneijder, Bruma ve Yasin’i fazla koşturmadan rakip ceza sahası çevresine yıkmak amaçlıydı. Carole ve Cavanda’nın hızlı oyuncular olduklarından arkaya kaçan olursa da yakalamayı düşünüyordu. Ve fakat bu oyunda topu ileride tutacak iki temel aktör gerek. Birincisi bir Fabregas. Topu en uygun opsiyona en fazla Zaman kazandıracak şekilde atabilen bir orta saha, bir de arkası dönük takıma katkı yapabilecek orta sahaya ayna olabilecek bir pivot santrfor. Podolski ve Tolga tercihleriyle bu oyunu oynamak kolay değil. Tudor’un önde oynamak ve Sneijder, Yasin ve Bruma’yı minimum geri koşturma amacını anlıyor ve takdir ediyorum. Ancak 0 pozisyon ve yüzde 42 topla oynama oldu mu iş yürümüyor demektir.

Ofsayt taktiğini çözseler...

Bu oyunda Trabzonspor’un başarısızlığı bu basit ofsayt taktiğini çözememesi oldu. Eğer çözseler oyun çok erken kopardı.
İkinci yarının hemen başındaki şahane gollerini ise ayakta alkışlamak lazım. Yanal’ın aradığı arzuladığı işte bu. Baskı. Dikine alan açan paslaşmalar, Yusuf’un harika boşa koşusu ve mükemmel vuruş. Yanal işte hep bunu istiyor. Kapılan top 4 saniyede gol.

62’de Sneijder’in oyundan çıkmasını eleştirmek o ana kadarki oyununu gördükten sonra mantıklı değil. Ancak 3 dakika sonra rakip kırmızı kart görüp Galatasaray maçı toplamda sadece 2 isabetli şutla bitirince, insan acaba mı diye soruyor.

Galatasaray Sinan’ın boş kaleye kaçırdığı dışında fazla oynadığı 30 dakika hiçbir şey bulamadı.

Tudor bir şeyleri düzeltmeye çalışırken çok şeyi bozmuş gibi. Kendi kadrosunu kurmasını beklemekten başka çare yok.

19 Mart 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kocaman vizyonsuzluk‘’

Aziz Yıldırım yönetimi sezon başında Türkiye’ye gelmesi konusunda Advocaat’ı ikna etmek için kısa zamanda çok uğraştı. Sözler verdi. Ekibini kabul etti. Hocanın takımı tam olarak tanımadığını bilerek ikna ettiler. Ve ona şunu söylediler: Bak! Takımla çalış, gör... Devre arasında istediğin oyuncuları yollayacağız, istediğin oyuncuları alacağız...

Advocaat’ın anlatımıyla sonuç:

- ‘Yönetimimizin tüm iyi niyetli çalışmalarına ve uğraşlarına rağmen Ekici’yi bile alamadık’
- Takım bana anlatıldığı gibi değilmiş...
- Fenerbahçe’de oynayamayacak bir çok oyuncu var kadroda...

Advocaat planı

Buna rağmen zor geçen 7 haftanın sonunda bir plan buldu Advocaat. 2. bölgeye kadar bekle, sonra baskılarla hızla çık. Direkt oyun... Bu işe yaradı. Fenerbahçe mucizevi biçimde potaya girdi. Sonra Kayseri maçının ardından Advocaat hayretler içinde (ya da öyle görünerek çıktı kameraların karşısına):

-Salih ve Fernandao neden önde baskı yaptı anlamadım. Onlara şimdi soracağım taktiğimiz bu değildi. Acaba neden böyle yaptılar?

Bilmem. Sizce neden yaptılar? Herhalde birileri söyledi.

Sonra yönetimden Emenike ve Van der Wiel’e af. Sonra Krasnodar’dan alın size Emenike 11’i... Bu sene Türkiye’nin bir numaralı Fenerbahçe yorumcusu Advocaat’tır. 2 numarayı tartışırız. Bizlere söyleyecek hiçbir şey bırakmadı. Ve Fenerbahçe gerçeğini bütün çıplaklığıyla anlattı. Anlamayı isteyene.

Yeni hocaya merhaba

Fenerbahçe dün akşam bir şekilde yeni hocasına ‘merhaba’ maçına da çıktı. Aykut Hoca önde baskıyla Fenerbahçe’yi bitirdi. O sadece bir teknik adam değil. 3 Temmuz Kahramanı. Bir seçim yaptı. O gün ‘ben bırakıyorum’ da diyebilirdi. Çünkü yıllarca ‘etik’ demiş başka bir şey dememiş... Ama öyle yapmadı. ‘Ben bu şampiyonluğun arkasındayım’ dedi, kaldı. Bu adam geri dönüyor. Tribünler boş. Neden? Çünkü tribün biliyor. 5 kez istifa etmiş, 6 kez dönmüş Başkan ‘ben burada olduğum sürece Aykut bu kapıdan giremez’ demiş. Ama yine gelmiş.

Belki Pereira gelecek

Bu adam bile heyecanlandırmıyor. Çünkü biliyorlar, ortada bir vizyon yok. Dün Advocaat’a verilen sözler bugün Aykut Kocaman’a veriliyor. Yarın Advocaat’a saydırılacak. Sonra belki Pereira gelecek. Sonra yine gidecek. Belki sıra Lorant’ın döneceği güne de gelecek. Çünkü vizyon bu.

18 Mart 2017, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI