Arama

Popüler aramalar

‘’Bu iş olur‘’

Şenol hoca, ilk maçta Mitro’yu stoperden savunmanın önüne çekişini Fekir’in oradaki hareketli oyununa bir önlem olarak açıklamıştı. Mantıken bugün Marcelo’nun yokluğuna bu tip hamleye daha fazla ihtiyaç olduğu sonucu çıkar. Ancak bu sorunun bu şekilde çözülemeyeceği açık.
Bu sorun, Lyon’u oraya getirmemekle çözülebilir. Yani Fekir-Valbuena-Tolisso’nun iyi olduğu yere oyunu hiç getirmeden.
Yani oyunu Oğuzhan-Q7-Talisca ve Babel’in iyi olduğu yerde oynayarak.

Kartal, oyuna hükmedecek

Beşiktaş, topa sahip olacak. Olacak ki maç, kendisine hücum yönünde güç, savunmada zaaf olarak çok benzeyen Lyon’un istemediği şekilde oynansın. Beşiktaş, topu alacak ve oyuna hükmedecek. Peki önde oynarken arkada Atınç ve Mitro’yla geniş alanda oynanır mı? Ya da ideali bu mu? Atiba’nın mükemmel oyun bilgisi ve atletizmi, Tosic/Gökhan ikilisinin hızları bunu mümkün kılabilir. Her ne kadar ben Necip hatta Beck ya da Gökhan Gönül’ün buraya monte edilmesinin daha doğru olduğunu düşünsem de. Çok dinamik ve kıvrak bir hücum 4’lüsüne karşı Mitro ve Atınç’la oynamak ağır kalmak anlamına gelebilir.

Umutlu olmamak için...

Ve fakat temel sorun başta da söylediğim gibi bu değil. Beşiktaş kuvvetli olduğu ve rakibin hataya çok açık olduğu yerde oyunu merkeze almak isteyecek. Kağıt üzerinde deplasmana çok uygun oyuncuları olsa da arkada sağlam duramadıkları için istedikleri sonucu çıkarmakta zorlanan bir rakibe karşı yapılması gereken de bu. Şenol Güneş, bir hafta önce profesyonel hayatının en formsuz maçlarından birini oynadı. Yaptığı hiçbir hamleden istediği sonucu alamadığını kendisi de söyledi. Buna rağmen çıkan iyi sonuç takımın gücünü gösteriyor. Hoca, 1 hafta arayla 2. kez bu kadar kötü bir maç da çıkarmaz. Umutlu olmamak için bir sebep yok.

20 Nisan 2017, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Es Es'ten süper adım‘’

Bir taraftan zeminin ağırlığı, diğer taraftan iki takım teknik direktörünün garanti oynama isteği maçın ilk 20 dakikasında top yapmaktan ziyade topu hızlı bir şekilde rakip ceza sahası çevresine yollamayı hedefleyen bir futbol ortaya çıkardı. Denizli’nin 4-4-2 diyebileceğimiz dizilişi bu oyunda biraz daha şanslıydı. Zira Meye ve Bruno’nun hücumdaki varlığı, Yeni Malatya için savunma merkezine Sedat’ın da fazlasıyla yaklaşması anlamına geliyordu. Bu durumda Eskişehir’de Uğur İnceman ve Erkan Zengin daha rahat top yapabildi. Tabii bu oyun şartlarının müsaade ettiği kadar. Penaltıya yol açan akında Uğur’un yayın içinde ne kadar rahat olduğunu gördüyseniz dediğimi daha iyi anlamanız mümkün.

Erkan mükemmeldi

Gol sonrası Eskişehir oyun merkezini geri çekti. Meye ve Bruno kontra tehdidini kullanmak istedi. İki kez imkan yakaladılar ama enteresan şekilde ağır kaldılar. Yeni Malatya’nın Pereira’yla boş kaleye kaçırdığı çok net pozisyon dışında bu oyundan ne baskı ne pozisyon çıkardı. Ancak buradan çıkacak gol de oyunu maç başına çevirebilirdi. Malatya açısından ilginç olan 40. dakikadan sonra savunma güvenliğini tamamen terketmeleri oldu. Erkan çok rahat bir şekilde oyunu yönetti, Meye ve Bruno’nun koşularını kapatamadılar. Savunmanın dağılması ikinci yarı da devam etti. İrfan-Ayite değişikliği ise oyun kontrolünü tamamen rakibe vermelerine yol açtı. Kendi oyun standartlarının çok altına düştüler. O kadar ki, Eskişehir’in bulduğu 2-0 maçı anlatmıyor. Çok daha fazlasını bulabilecekleri şanslar yakaladılar. Meye ve Bruno, Erkan Zengin’in mükemmel 10 numara performansının hakkını veremediler.

Biraz heyecan...

Bu maçı kazansa Süper Lig’in kapısını açma şansı yakalayacak Yeni Malatya’nın bu dağınıklığını, ilk yarı boyunca hakeme sürekli itirazlarla temponun düşmesine yol açmalarını ve asıl önemlisi 40’ta oyunu bırakacak kadar demoralize ve dağınık olmalarını anlamak mümkün değil. Eren’in garip iki sarı kartla takımını eksik bırakmasını da. Eskişehir ise gol yollarında son 5 dakikaya kadar çok iyiydi. Özellikle de Erkan, Uğur ve Kamil... Onların maçı bitirmek için fazlasıyla yavaşlamaları Malatya’yı uyandırmasa da Ayite’nin tartışmalara yol açan asistiyle gelen gol uzatmalarda biraz olsun seyircilerini heyecanlandırmalarını sağladı. Ama o kadar.

19 Nisan 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'a yakışmadı!‘’

Gerçekten akıalmaz. Eşi bulunmaz bir adaletle hükmeden bir hakem. Hemen öne geçilen bir maç. Her duran toptan rahatlıkla çıkan pozisyonlar. Her şey lehteyken son 15 dakikadaki dağınıklığı Türkiye saatiylegece yarısını geçmiş olmanın verdiği uyku hali dışında neye bağlayabiliriz bilmiyorum. Tosic’in arka arkaya yaptığı hatalar, Talisca’nın ona uymasıyla gelen gol ve sonrasında Fabri’nin bütün yıl boyunca zorlamalarının finaliyle gelen 2. gol. Oyunun genel akışına hiç uymayan bir final oldu. Bu, tecrübeli takıma da yakışmadı.

Tartışmalı tercihler
Başa dönmek gerekirse... Açık konuşmalı. Eğer bu savunma tercihlerini Şenol Güneş değil, Tudor veya Advocaat yapsa daha maç başlamadan testereyi ele alırdım. Zira Mitrovic’in stoperliği Marcelo’yu (gördüğü sarı kart da bundan) bozuyor, Tosic’in sol bekliği ise hemen her şeyi. Ancak bu tartışmalı tercihleri Güneş yapınca:

1- Mutlak bir bildiği vardır diye düşünüyorsunuz. Çünkü genelde böyle oluyor.

2- Tutmadığı anda 20. dakikada bu düzeni değiştireceğini biliyorsunuz, ki dün akşam da öyle oldu. Mitro’yu hemen defansif orta sahaya alıp alışıldık düzene döndü.

Talisca 10 numara değil
Lyon maça önde baskıyla, dönenleri toplamak, ceza sahasına yığılmak tercihiyle başladı. Ancak Fabri uzun vurduğunda Beşiktaş, topları aldı ve önde tuttu. Lyon’un baskısı kırılınca Beşiktaş kazandığı her duran toptan pozisyon çıkardı (Maç sonuna kadar). Kaçan mutlak iki pozisyondan sonra Talisca, Avrupa’daki 4. asistini Babel’e yaptı. Şunu söylemem lazım; Talisca’nın bir forvet olduğunu. 10 numara olarak çok eksiğinin olduğunu düşünüyorum. Ama bir de 10 numara olsa kaç asist yapacak bilemiyorum. Çok değişik ve yer bulmanın çok zor olduğu bir oyuncu.

Oğuzhan oyundan çıkınca...
Güneş klasik savunmaya dönünce Mitro’dan kaynaklı arkaya kaçırmalar tamamen kesildi. Ancak hücuma çıkışlarda çok ciddi sorun çıktığını da söyleyelim. Cenk sağda, Babel solda. Oğuzhan’ın yeri biraz muğlak. Alan paylaşımı hücumda sorunlu oldu. Diğer taraftan 75’e kadar savunmada bir kez Lacazette’yi arkaya kaçırmak ve 2 duran top dışında çok fazla açık verilmedi. Oğuzhan oyundan çıktıktan sonra ise oyunu tamamen Lyon’a verdik. Ve arka arkaya korkunç hatalar yaptık. 2-1 kötü bir sonuç değil ama çok daha iyisi mümkündü.

14 Nisan 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir devrin sonu‘’

Galatasaray’ın tecrübelileri muhtemelen uğranılan bu yenilgiye üzülmenin yanı sıra, bir hezimetten kurtulmuş olmanın rahatlığını da alttan altta yaşıyordur. Bu net... 8’i isabetli 14 şuta karşılık 0 isabetle maçı bitirdiler. Büyük takımlar 4-0 yenilir. Ama rakip kalecinin kahramanlaşması halinde. Galatasaray ofsayta düşmedi. Çünkü savunma arkasına bir tek top bile atmadılar, atamadılar.

3’lü mü oynadı 4’lü mü?

Ancak bunların hepsinden daha önemlisi var. Kadro açıklandı: Herkes, hepimiz 3’lü savunma dedi. Tudor ise ‘hayır 4’lü oynayacağız’ dedi. Maç başladı, maç bitti. Biz 4’lü mü 3’lü oynadıklarından tam emin olamıyoruz. Kadro açıklandı: Sneijder ve Podolski yedekteydi. Olabilir direnç arıyor dedik. Ancak Galatasaray, ceza sahasına Eren’e isabetli tek top atamadı. Linnes’in kanadından sayısız orta yedi. Ve hemen hepsinde Başakşehirliler topla buluştu.

Sebebi idman sistemi

Tudor’dan ümitli bir futbolsever olarak tarihin en kötü girişlerinden birini yaptığını söylemekte bir sakınca görmüyorum. Ve bunun sebebi yanlış bir zamanlamayla fizik geliştirme harekatına girişmiş olması. Takımın yürüyecek hali yoktu. Bu durumun sebebi başta antrenman sistemi. Ve bu durum haftalardır sallanan, ilk yarıdaki oyunlarından çok uzak olan Başakşehir’i diriltti. Hâlâ ilk yarıdaki Beşiktaş maçı ayarında olmasalar da 2. ve 3. bölge baskıları zirveye çıktı. Her topu kaptılar. Visca eğer geçen yılki formunda olsa bu galibiyeti başka bir seviyeye çıkarabilirdi. Adebayor’u yıldızlaştırdılar ve 80’de alkışlatarak dışarı aldılar. Galatasaray hiçbir tepki veremedi. Galatasaray açısından bir dönüm noktasıydı dün. Sarı- Kırmızılılar’da bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

11 Nisan 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Advocaat'a rağmen‘’

Fenerbahçe her ne kadar rakibin kendi kalesine attığı golle ilk yarıyı 1-0 önde kapadıysa da bu devrede isabetli şut çekemedi. Bunun sebebini iki yıldır standart/klişe olduğu üzere yaratıcı olmayan orta sahasının bir sonucu olarak tarif etmek yeterli olmaz. Çünkü bu ezber Advocaat’ın da oyuncuların da işini kolaylaştırıyor.

Hücumda ağır kaldılar

İlk yarıda Fenerbahçe’de özellikle 2. bölgede topu ayağından çıkarma süresinde muhtemelen bir rekor kırmış olmalı. Bunun yanı sıra amaçsız driplinglerin de altını çizmek lazım. Sadece topu ayağına alan oyuncunun ve Lens’in hareketlendiği bir oyunda Akhisar’ın savunma oyununu aşmak konusunda yetersiz kaldılar. Hem hareketsiz hem de topu ayaktan çıkarmakta ağır bir takım olunca iş yürümüyor. Ancak Miguel Lopes’in ters vuruşu işi değiştirdi. Ligde 17. duran top golünü attılar. Rakibin kafasından olsa da...

Kjaer’e baskı yetiyor

İkinci yarıda iki bekin oyuna daha fazla katıldığı bir oyun oldu. Savunma göbeği ileri çıktı. 50’de penaltıdan gelen golde Kjaer’in hatalı pası önemli rol oynadı. Tabii orta sahanın normalde çok daha fazla öne çıkmasına rağmen yerleşme ve hareketlilik konusunda çekilen sıkıntı da bunda rol oynadı. Fenerbahçe savunmasını Kjaer’e baskı kurarak ve pas bağlantılarına baskı yaparak zora düşürmek herkesin benimsediği yöntem.

Muğdat için geç kalındı

Golden sonra ön alana daha fazla çıktılar. Aslında Akhisar’ın kontratağa hiç de yatkın olmayışı işi kolaylaştırdı. Souza, Alper ve Topal normalin çok ötesinde hücuma katıldılar. Rakibi hataya zorladılar. Ve geçen haftanın kopyasının tersi bir golle RvP’nin şutu Souza’da kaldı o da golü attı. Ancak asıl ilginç durum bundan sonra başladı. Muğdat’ın oyuna girmesiyle, Akhisar açısında bu oyuncunun biraz geç oyuna alındığı ortaya çıktı. Ve de Fenerbahçe’nin yorulmaya başlamasına rağmen Advocaat oyuncu değiştirmeyerek maçı elinin tersiyle itmeye başladı. Maç bir kaç kez Akhisar’a geldi. Soner ve Muğdat’la kaçırdıkları önemliydi. Darbeyi vuramadılar. Lens’in golü ise oyuna akıl katan yegane adamın ödülü oldu.

10 Nisan 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şimdiden bir klasik‘’

Lig tarihinin klasikleri arasına giren bir maç izledik. Talisca’nın şahane frikiği, Rodellaga’nın santradan vuruşu ve daha neler neler...

Hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde söyleyebiliriz ki dün lig tarihinin klasikleri arasına giren bir maç izledik. Seyretmeyenler için şu sahne bazı şeyleri anlatacaktır: Talisca’nın olağandışı ama hiç de sürpriz olmayan şahane frikik golüyle skor 3-3 olduktan sonra Rodallega’nın santrası direkte patladı. Bu bile yetecekken daha neler var neler...

Bambaşka bir seviyede...

Okay’ın golünün anlattıkları önemli. Olcay’ın Atiba’dan söküp aldığı topu hemen Yusuf’a aktarması... Onun çabucak düzeltip güzel bir pasla Okay’ı görüşü. Ve şahane bir şut. Trabzonspor’u ligin 2. yarısında farklı kılan bu. Olcay - Yusuf bağlantısı Bordo-Mavililer’i ligin ortalamasının çok üzerinde bir hızla akına döndürüyor. Savunmadan hücuma dönüş hızları ve becerileri Karadeniz ekibini bambaşka bir seviyeye çıkardı. Açık söylemek gerekirse Yusuf Yazıcı beni uzun zamandır en çok heyecanlandıran ‘yerli’ oyuncu. İlla bir
karşılaştırmayla anlatmak gerekirse bende yarattığı heyecan Emre Mor’dan birkaç kat daha fazla. Bu, Şenol Güneş’in bilmediği bir şey değil.

Aynı noktaya çalıştılar

Adriano’nun olağanüstü bir beceriyle rakibini geçip Cenk’i gördüğü, onun da tam bir santrfor vuruşuyla gol yaptığı akın sonrasında 25. dakikaya kadar hep bu noktaya çalıştılar. Yusuf ve Olcay’a topun gelmesini engellediler. Onazi ve Okay’ı büyük bir baskı altına aldılar. Atiba’dan, Cenk’e, ondan Q7’ye herkes bu baskının bir parçası olmaya çalıştı. Ersun hoca oyunu genişletmeleri konusunda oyuncularını sürekli uyarsa da Q7 ve Babel’i pek geri koşturamadılar. Beşiktaş 2 net pozisyon kaçırdı. Okay’ın golüyle ve Quaresma’nın çıkışıyla dengelenen oyundaysa bu kez Trabzonspor istediklerini yaptı. Ama onlar da net 2 şans kaçırdılar.

İki ustanın hünerleri

İkinci yarıda Trabzon kontra kovalayınca baskı yedi. Oğuzhan ve Atiba rahatladı, akına katıldı. Bu oyuncuları baskılarına Beşiktaş giriş koşmak zorunda kaldı. Bu gidiş gelişlerde oyuna önde tutabilmenin iki takım için de ne kadar önemli olduğunu Oğuzhan ve Yusuf’un pasörlükleri gösterdi. Şahane bir zeminde bir klasik izledik. İki usta hocanın hünerlerini sergilemesi için her şey vardı. Onlar da en iyisini yaptılar. Ve böyle bir maçı ligin en iyisinin, Atiba’nın noktalamasından daha uygun bir final herhalde olamazdı. Bu şahane gösteri için bize düşen teşekkür etmektir

09 Nisan 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Moral verici galibiyet‘’

Galatasaray’ın ikinci golü, Tudor’un yeni oyununun aradığı akın şablonu. Hızlı ve direkt futbolun ürünü. Konu koşu mesafesi üzerinden tartışılsa da aslında mevzu bu. Galatasaray, eldeki oyuncu yapısı ve istekleri doğrultusunda bir pas takımıydı. Jan Olde Riekerink, bu planla zayıf takımlara karşı oyunu ön alana yıkıp topu çevirerek özellikle iç saha maçlarında işi bitiriyordu. Bu kez durum farklı. Takım, ilk yarıda ön alan baskısıyla kaptığı toplarla direkt kaleye gitmeye çalıştı. Bunun için en ideal orta saha ikilisinin kullanıldığı kanaatindeyim. Josue-Selçuk ikilisi özellikle bu tip rakiplere karşı en uygun seçim. Tolga ya da De Jong’la takımın topla ilişkisi zayıf kalıyor.

İstedikleri fazlasıyla oldu

Bu oyunda eksik kalan takımın pas oyununa alışkanlığı, Podolski’nin -o pozisyon icin en uygun oyuncu olduğunu düşünsem de- Yasin ve Rodrigues’i oyuna sokmakta zorlanması oldu. Ancak Itandje’ın büyük hatasıyla gelen gol, Adana’nın direncini düşürdü. Tudor’un istediği şekilde 2. gol gelince Galatasaray diğer plana geçti. Oyun merkezini geri çekti. Kontra beklemeye başladı. Oyun organizasyonu iyi olan bir takımla karşılaşıyor olsalar buna itiraz ederdim. Çünkü kağıt üzerinde kontracı gibi duran Rodrigues gibi bir oyuncusu olsa da geçtiğimiz haftalarda bunu yapabildiklerinin söylemek güç. Ancak Adanaspor’un durumunda Tudor’un istediği fazlasıyla oldu. Hem de Galatasaray’da Cavanda stoper, Yasin sağ bek, Josue de savunmanın önünde oynarken. Tudor ve Galatasaray açısından moral verici bir galibiyet oldu. Bu oyunun ne kadar sürdürülebilir olduğu ise önümüzdeki haftalarda daha ciddi rakiplere karşı belli olacak.

04 Nisan 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arı gibi‘’

Beşiktaş’ın bu hücum gücüyle mücadele etmek gerçekten zor. Gençlerbirliği özellikle ilk yarıda arı gibi çalıştı ama Vodafone Arena’da bu yetmiyor. Çünkü Siyah- Beyazlılar iyi savunma yaparak da oynuyor ve arı gibi sokuyor.

Gençlerbirliği dün özellikle ilk yarıda arı gibi çalıştı. Haklarını vermek lazım. Ama yetmiyor çünkü Beşiktaş ise arı gibi sokuyor. Bu hücum gücüyle mücadele etmek gerçekten zor. Vodafone Arena’da birkaç kat daha zor. Sezon başından bu yana söylüyorum. Beşiktaş iki buçuk savunmacıyla iyi savunma yaparak oynuyor. Adriano ve Gökhan bek değil, hücum gücü yüksek kanat oyuncuları. Oğuzhan zaten... Babel ve Q7’nin savunma adına birşeyler yapmasını kağıt üzerinde beklemek saçma. Talisca sadece gol bölgesinde
var ama tam var.

Olağanüstü, anormal...

Atiba ise özel. Onun bölgesinde oynayan oyuncular genelde yüzde 40 hucum yüzde 60 savunma olur. O yüzde 60 savunmacı ama yüzde 60 da hücumcu. Yüzde 120 kapasiteyle
oynuyor. Sürekli bunu oynuyor. Normalmiş gibi, olağan, sıradanmış gibi... Zaten öyle gibi. Ama öyle değil. Olağanüstü, anormal, sıradışı. Zaten onun sayesinde Şenol hoca Babel,
Q7, Cenk, Talisca 4’lüsünü rahatlıkla oyuna sürüyor. Ümit Özat’ın 5’li savunmalı hızlı hücuma dayalı, ön alanda oyun kurdurtmamayı da amaçlayan çalışkan, hareketli oyunu
dün Beşiktaş’ı ilk yarıda zorladı. Tek bir açık verdi. Gençler sol kanatta adam paylaşımını yanlış yaptılar ve geri dönemediler.

Talisca işi bitirdi

Babel ve Oğuzhan 6 pasta bitti. Q7 hemen kesti. İş bitti. Arı gibi soktular. Bir anda. Bu diri, hızlı ve direkt oyunla baş etmek kolay değil. Rakip elinden gelen her şeyi yaparken gol bulmak zorunda. Bulamazsa Olmuyor. Dünkü gibi. Ümit Özat ikinci yarıya Muriqi’yi alıp 4’lü savunmaya dönerek başladı. Ama yetmedi. Talisca kendisi yaratıp attığı frikikle işi bitirdi. Dediğim gibi, arı gibi çalışmak özellikle Vodafone Arena’da yetmiyor. Çünkü Beşiktaş arı gibi sokuyor.

03 Nisan 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI