Arama

Popüler aramalar

‘’Hatalar gecesi‘’

Galatasaray şampiyonluk yarışındaki rakiplerinin avantaj kaybettiği bir haftada Eskişehir deplasmanında puan avına çıktı. Fakat o da ne! Sanki roller değişmiş, ligin yeni takımı Galatasaray, şampiyonluk mücadelesi veren ekip ise Eskişehirspor. Genel görüntü; ilk devrede ev sahibi geliyor da geliyor. Galatasaray’da aksayan çok yer var, ben birinciliği defansa verdim. İkincilik Nonda ve paylaşılamayan sol kanat arasında gitti geldi. 20’nci dakikada Galatasaray’ın defansı en büyük hatasını yaptı; artık bir orta alan oyuncusu olan Meira, Emre ve Sanctis ile el ele vererek Youla’ya golü attırdı. Ki bu golden 45 saniye sonra Es-Es farkı ikiye çıkarabilirdi. Daha sonra Kewell sol kanattaki yerini oyun içi bir değişiklikle Arda’ya bıraktı. Maç da Galatasaray lehine hız kazandı. Yine de cılız ataklarla Eskişehir kalesini yoklayan Sarı Kırmızılılar, Arda’nın takipçiliğiyle 35’te beraberliği yakaladılar. İkinci devreye Galatasaray aynı başladı. Biraz daha derli topluydu. Usta isimler Kewell-Baros paslaşmasında Baros sol kolunun da yardımıyla topu önüne aldı ve durum 1-2. Oyunun genel seyrinde bir değişiklik olmadı. 66’ncı dakikada kazanılan serbest vuruşta verilen pasa vuran Murat, topu Ümit Karan’a çarptırarak takımının beraberlik sayısını kaydetti. Lüzumsuz itirazlar Galatasaray’a sarı kartlar olarak geri döndü. Sinirler de gerilince Galatasaray oyundan iyice koptu. Baros’un eliyle alıp attığı golün karşılığını Youla’nın ofsayttan attığı golle ödeyen hakem triosu da kötü gecenin havasını bozmadılar. Uzatılan dakikalar sanılanın aksine ev sahibine yaradı ve Es-Es yıllar sonra Galatasaray’ı mağlup ederek ligdeki çıkışını sürdürdü. Galatasaray ise hareketli lig grafiğine devam ederek taraftarını üzmeye devam etti.

27 Ekim 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yalanlama‘’

Galatasaray İkinci Başkanı Mehmet Helvacı, Galatasaray resmi sitesinde gazetemizin önceki gün yayına verdiği, ‘Böyle kredi olmaz’ başlıklı haberini yalanlamış. Kalamış’ta da pazar günü bir toplantı yapmadığını söylemiş. Bunlardan biri doğru. Çünkü Kalamış’ta olan bendim. Hem de sabah 10’dan akşam 10’a kadar. Mehmet Helvacı’nın orada olmadığını en iyi ben biliyorum. Bu tamamen bir iletişim hatası. Gazete ile konuşurken kullandığım, “Ben Kalamış’tayım” lafı dönüp dolaşıp “Mehmet Helvacı Kalamış’ta” haline gelmiş. Bu ortak hatamız için özür dilerim.
İşin bir diğer boyutu ise Mehmet Helvacı’nın bu işlerden sıkıldığı, istifayı düşündüğü ve Galatasaray’ın Goldman Sachs’tan almayı planladığı krediyi mantıksız bulduğu yönündeydi. Son uluslararası krizde faizlerin ne hale geldiğini herkes biliyor. Goldman Sachs yüzde 37 değer kaybetti. Belki de Goldman Sachs kredi vermekten vazgeçecek.
Ama yüzde 100 doğru olan tek şey var; o da Mehmet Helvacı’nın istifayı düşündüğü. Camiayı karıştırıcı haber ve davranışlardan ne tür bir çıkarımız olur? Anlamsız. Neden yapalım? Ancak camiada Mehmet Helvacı’nın sıkıldığı ve istifaya yakın olduğu yoğun şekilde konuşuluyor.
Araştırmak görevimiz, cevap vermek ve ‘ulaşılabilir’ olmak da yöneticiliğin görevlerinden biri olmalı, sadece taktisyenliğin yeterli olacağını sanmıyorum. Keşke Göcek koylarının dili olsa da konuşsa!

14 Ekim 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cim Bom'da isyan!‘’

Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat geçtiğimiz günlerde yapılan Divan Kurulu toplantısında üyelere kısaca, “Galatasaray’da barış ve şeffaflık ilk hedefimiz” mesajını vermişti. İyi niyet çok güzel bir şey, ancak bunun en kısa sürede hayata da geçmesi gerek.
İki enteresan konu bugünlerde Galatasaray Camiası’nda konuşuluyor.
Birincisi Galatasaray Kulübü’nün, Goldman Sachs Firması aracılığıyla alacağı 150 ya da 170 milyon Dolarlık kredi. Buna karşılık da Riva arazisini ve kulübün birçok gelirini teminat olarak gösterileceğinin sağda solda konuşulması.
Açarsak, yönetim diyor ki, “Genel Kurul bana borçlanma yetkisi versin, yapılan gizlilik anlaşması mecburidir, açıklayamayız.”
Daha da açığı, “Genel kurul üyeleri bana sonuna kadar güvenin. Ben bir kredi alacağım. Yetkiyi verin, ben gider Goldman Sachs ile görüşeyim. Alınacak kredi (vade süresi, faiz oranı, teminatlar, vb.) aklımıza yatarsa alırız, yok Galatasaray aleyhine bir durum görürsek zaten krediyi almayacağız.”

Mantıklı görünse de

Bu düşünce olarak çok mantıklı gibi görünse de, hayata geçmesi aile şirketlerinde bile zor. Genel kurulda yönetimi Divan Kurulu’nda olduğu gibi araştırmayı yapacak bir komisyon bekliyor. Oluşturulacak bu komisyona da, ‘gizlilik anlaşmasından’ bahsedilirse o komisyonun cevabının olumlu olacağını sanmıyorum. Yani yönetimin bu konuda işlerini yürütmesi son derece zor görünüyor.
İkincisi; Galatasaray’ın profesyonel birimlerinin de yönetime fazla yardımcı olduğunu sanmıyorum. Galatasaray’ın pazarlama bölümü bazı üyeleri arayarak, “Siz aklı başında insanlarsınız. Öğle yemeğinde buluşalım ve size neden Galatasaray’ın bu krediyi alması gerektiğini izah edelim” demeleri tepki topluyor. Galatasaray’da hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bilmesi gereken profesyoneller, Başkan Adnan Polat’ın şeffaflık ve barış temennilerine en baştan ters davranıyorlar.

Bazıları daha eşit!

Bazı üyelerin ne özelliği var, diğer üyelerden ayrı bilgilendiriliyorlar ki; bu toplantılarda da Goldman Sachs’ın istediği gizlilik maddesi sürüyor. Bu toplantıların diğer üyeler tarafından en kırıcı bulunan noktası ise, “Aklı başında insanlarsınız” bölümü. Konuştuğum üyeler de gelişmeleri bana aktardıktan sonra sordular, “Bizim aklımız başımızda değil mi?”

13 Eylül 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'da eksik ne?‘’

Sarı-Kırmızılılar bu sezon müthiş bir takım kurdu. Dünyaca ünlü iki hücum adamı Kewell ve Baros, yeni Popescu Meira, kaleye İtalyan tecrübe Sanctis (bana göre lüzumsuz)... Eh zaten eldeki malzeme de kaliteliydi, geçen sezonun şampiyon kadrosu bozulmadı, Avrupa’dan Arda’ya, Mehmet’e, Sabri’ye ve daha birçoklarına gelen transfer teklifleri geri çevrildi. Parola belliydi; mücadele edilen her kulvarda şampiyonluk. Çok zor olduğunu 5 yaşındaki çocuğun bile bildiği “Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu” da hedefler arasındaydı. Ligde, kupada hedeften sapmak herkes tarafından eleştirilebilirdi, ancak kimse Galatasaray’ı Şampiyonlar Ligi’nde şampiyon olamadı diye eleştirmezdi. Ama ön elemede Başkan Adnan Polat’ın kendi tabiriyle, “Yarı gücümüzde bir takıma elendik” kâbusuyla herkes Galatasaray’a yüklenmekte kendinde hak görür oldu.
Galatasaray, “Un var, yağ var, şeker var. Helva yapsana” durumunda. Yapılan helva mahallenin çocukları tarafından iştahla yense de yukarı mahalledeki zengin çocukları tarafından tatsız bulunuyor. Bunun en büyük sebebi ise helvaya konması gereken bir çimdik tuzun noksanlığı.
Takımın yöneticileri üzerlerine düşen görevleri yaptı. Galatasaray’ın başkan ve yöneticilerine, “Başarılı değiller” diyen taş olur. Ancak “Her işi biz bilir ve uygularız” mantığıyla yola çıkan yönetimin unuttuğu ya da göz ardı ettiği ağabeylik müessesesi var. Yerlisi yabancısı; hepsi birbirinden kırılgan futbolcuları, futbol dışı karşılaştıkları zorluklarda koruyup akıl verecek bir ağabey. Eşleriyle, kız arkadaşlarıyla kavga ettiklerinde konuşacak, çocukları hastalandığında gecenin bir köründe doktor bulacak bir ağabey. Soyunma odasında takımın hayal kırıklığı yıldızı, diğer oyuncular tarafından tartaklanırken, “Ne oluyor lan burada” diye gürleyecek, onu bunu sağa sola itebilecek bir ağabey.
Mevcut yöneticiler içinden bunu yapabilecek yok mu? Tabii ki var ama olayın bir de öbür yüzü var. Futbolcu önce seni ağabey olarak görecek, güvenecek ki karısıyla kavga ettiğinde seni arayabilme samimiyeti olsun. “Al bu senin ağabeyin” denirse futbolcu da sadece, “Merhaba abi” der geçer yanından.
Bir de gözün gördüğü...
Steaua maçının ikinci devresi. Galatasaray ofsayttan golü yemiş. 4. hakemin etrafını çevirmiş kim itiraz ediyor? Hasan Şaş ve arkadaşları, bir de Skibbe. Raporda yer alırlarsa ikişer üçer maç ceza. Bir düşünelim bakalım geçen sezon bu işleri kim yapıyordu? Kim Kalli-Hakan-Lincoln krizinde ülkeyi terk etmek isteyen Brezilyalı’nın evinde elinden bavulunu çekiyordu?

04 Eylül 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'da hedef ne olmalı‘’

Sarı-Kırmızılılar geçtiğimiz sezon çok büyük bir başarıya imza attılar ve şampiyon oldular. Hem de şampiyonluktaki en güçlü rakibi Fenerbahçe’nin Avrupa’da tarihinin en başarılı sezonunu geçirdiği yılda.
Galatasaray için çoğunluk fakir edebiyatı yaparak, “Hocasız, parasız, yabancısız şampiyon oldu” yorumunda birleşti. Bu büyük bir haksızlıktı. Belki de ilk defa bu sezon bütün alacaklar eski yıllara göre zamanında ödendi. Yani ortada parasızlık yok. Son 6 maça kadar her derde deva olacağı açıklanarak getirilen Kalli’nin kariyerine kimse laf edemez. Daha sonra hoca ile yaşanan olumsuzlukların önceden bilinmesi imkansızdı. Yabancı konusu ise tam bir bilmece. Uzun süre sonra ilk defa çok iyi ve pahalı yabancı transferi yaşandı.
Yıldız olarak Lincoln, toparlayıcı olarak da Linderoth alındı. Biri kalçasından, diğeri de balans ayarından sakatlanarak beklenen performanslarını gösteremediler. İşte tam bu anda ‘Galatasaraylılık ruhu’ ortaya çıktı. Abilerin kardeşlerini sahiplenmeleri, gelecek sezonlar için takıma Mehmet Topal, Serkan, Barış, Uğur gibi yıldız adayları kazandırdı. Ki birçokları için artık onlar birer yıldız.
Bu durumda artık kazanılan şampiyonluğun gururu en güzel rafa kaldırılıp önümüzdeki sezonlar için çalışmalara derhal başlanmalıdır. Yalnız bir hedef koyarak. Eğer hedef Süper Lig ise çok fazla masrafa gerek yok. Tutun abileri takımda, biraz da gençlerin sırtını okşayın, ‘o ruh’ yine zirveyi ele geçirir.
Ancak hedef Şampiyonlar Ligi ya da UEFA ise bu kadro en azından bu sezon için yeterli değil. Bunun en iyi örneği deplasmanda oynanan Leverkusen maçıdır. Buzlu bir zeminde oynanan Konya maçı ve Almanya’ya 1 gün geç gidilmesi, 2000 yılının kadrosunun umurunda bile olmazdı, çıkar kazanırdı. İşte tecrübe ve kendine güven böyle bir şey.
Galatasaray, Türk halkını Avrupa arenasında son 20 senedir hiçbir Süper Lig ekibinin rüyasında bile göremeyeceği başarılarla sevindirmiş ve Türk futbolunun önünü açmıştır. Önümüzdeki sezon kazanılacak lokal başarılar da artık taraftarı fazla memnun etmeyecektir.
Bir kez daha 1905 yılında kurulurken Ali Sami Yen ve arkadaşlarının belirledikleri ilk ilkeyi anımsayalım...
“Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek.”

19 Mayıs 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dikkat!‘’

Galatasaray ligin sondan ikinci haftasına girildiğinde 3 puan önde, önünde de Sivas deplasmanı ve Gençlerbirliği Oftaşspor ile Ali Sami Yen’de oynayacağı maçlar var...
Görünen o ki Sivas deplasmanı çok zorlu geçecek, çünkü rakibin de şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası şansı devam ediyor. Belki de son yılların Anadolu’dan çıkan en güçlü ekibi. 32 maç yapmış 22’sini kazanmış. Dikkatinizi çekerim, Galatasaray’ın da galibiyet sayısı 22, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın ise 21. Yani şampiyonluk yolunda Galatasaray’ın tüm rakiplerinden daha çok maç kazanmış Sivasspor. Galatasaray’dan (20) sonra ligin en az gol yiyen takımı (24) Kırmızı-Beyazlılar. Rakip tam bir çetin ceviz, üzerine de deplasmanda Sarı-Kırmızılılar.
Tabii ki bütün bu istatistiklere de bakarsak Galatasaray 1 adım önde görünüyor. Ama Ali Sami Yen’e gelirken Fenerbahçe de 1 adım önde değil miydi? İşte tehlike burada, ezeli rakibi mağlup etmek yetmiyor şampiyonluğa ulaşabilmek için. Gerekli tüm rakipleri mağlup etmek gerek. Düşünsenize ilk akla geleni; Sami Yen’deki Kasımpaşa maçı berabere dahi bitse tek başına Sivas galibiyeti Galatasaray’a şampiyonluğu getirecekti. Tabii ki bu mantığı Galatasaray’ın tüm rakiplerine uygulayabiliriz. Mehmet Yılmaz, Ankaraspor’un beraberlik golünü 90+5’inci dakikada atamasaydı Fenerbahçe, Galatasaray’ın şu anda 2 puan önünde bulunacaktı.
Lafın kısası geriye dönük beyin cimnastiği yapmak çok kolay. Önemli olan ileriyi görerek ya da geçmişten ders çıkarıp, geleceği ona göre planlayabilmek.
Galatasaraylılar şunu da asla unutmamalılar... Şampiyonluk mücadelesindeki ezeli rakipleriyle 32 hafta süren başa baş çekişmeden 1 nefes öndeler, ki o Fenerbahçe tarihinin en güçlü takımını kurmuş, kendi tarihinde Avrupa kupalarındaki en unutulmaz senesini yaşamış ve mali açıdan zirvede. Bu demek oluyor ki, Galatasaray büyük olasılıkla karşısında bu kadar güçlü Fenerbahçe’yi bir daha zor bulur. En güçlü zamanında rakibin elinden şampiyonluğu kapması ezeli rekabetin önümüzdeki senelerdeki seyrini de Galatasaray lehine geliştirecektir.

01 Mayıs 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Son düzlük‘’

Galatasaray’ın durumu malum; mali bir sıkıntı var, sıcak para yok, kupadan elendi, ligde son 4 haftaya girilirken takım Cevat Hoca’ya emanet. Gerçekten sorunlar bitmek bilmiyor. Ancak her türlü sıkıntıyı giderecek tek bir şey var, şampiyonluk. Şampiyonluk için de Galatasaray’ın önünde zorlu 360 dakika var; İstanbul Belediye, Fenerbahçe, Sivas ve Oftaş. Bunlardan sadece Sivas deplasman. Rakipler zorlu görünse de, Galatasaray’ın son 4 maçını kazanması sürpriz bir sonuç olarak değerlendirilemez. Yani herşey yönetim, teknik kadro ve futbolcuların elinde.
Öncelikle şu düşünülmeli. Olası bir şampiyonlukta bu üçlü yere göğe sığdırılamayacak. Gazeteler yazı dizileri, televizyon kanalları methiye programları hazırlayacak. Denilecek ki; ilk 5 iç saha maçını seyircisiz oynayan, sezonun ortasına gelmeden ilk 11’inin büyük bölümünü kaybeden, son 6 maçını teknik direktörsüz oynayan takım mucize yarattı.
Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var, olası 2’ncilik ya da 3’üncülükte bu üçlü yerden yere vurulacak. Denilecek ki; yeni yönetim eskisinin devamı ve geçen sezon seyirciyi kontrol edemedikleri için 5 maç ceza aldılar, teknik kadro takımı iyi çalıştıramadığı için sayısız sakatlık oldu, getirilen yaşlı hoca en sonunda dayanamayıp kaçtı.
İşte Galatasaray’ı bekleyen iki son. İlkinde sorun görünmüyor, ama ikincisi kaos. Yönetimin artık işi sıkı tutup en ufak aksaklığa izin vermemesi gerekiyor. Bu yolda şimdilik yürünüyor. Şu unutulmamalı, herşey iyi giderken pürüz oluşmaz, ancak ufak bir tökezleme pürüzleri aşılmaz dağlara çevirir.
Yeni yönetim Galatasaray’da bir ilki uyguladı ve futbolcuların hatırına hocadan vazgeçti. Artık iş son 360 dakikada sahaya çıkacak oyuncularda. Onlar da, yapılan fedakarlığın değerini anlayıp sahadaki oyunlarıyla yöneticilerine teşekkürlerini göstermelidirler. Hafta içinde Florya’da futbolcu ve ailelerine verilen mangal partisi, yönetimin oyuncularına son düzlükte vereceği son ‘size güveniyoruz’ mesajıydı. Belediye maçından başlamak üzere lig sonuna kadar bir sorumluluk da taraftara düşecek. Unutulmaması gerekiyor ki, taraftarın görevi şartlar ne olursa olsun takımın desteklemektir.

19 Nisan 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güç meselesi‘’

Galatasaray Yönetimi geçtiğimiz günlerde bir karar aldı, aldığı kararı da Başkan Yardımcısı ve Basın Sözcüsü Yiğit Şardan vasıtasıyla kamuoyuna iletti. Kararın özü şuydu: Artık yeni bir dönem açılıyor, eski defterleri karıştırmayacağız ancak Galatasaray’la ilgili yanlış yapanı da affetmeyeceğiz...
Bir yönetimin başlangıcı olarak çok mantıklı ve iyimser bir düşünce. Galatasaray büyük bir camia. Sayın Şardan, “Şeffaf olacağız ve basına haber olarak verebileceğimizin maksimumunu vereceğiz” diyor.
Bu da çok güzel, yani muhabir arkadaşlarımız artık zorlanmayacaklar, kulüp bir haber ajansı gibi çalışacak ve o an halkın nelerden haberdar olmasına karar verecek. İşte bunu kabul edebilmek çok zor. Haber neticede bir emek ürünüdür. Özellikle Galatasaray gibi bir devin basınla ilişkileri böyle olmamalı. Bunun sıkıntıları herşey güllük gülistanlıkken çıkmaz, en ufak kriz anında basın ulaşabilecek herhangi bir yönetici veya yetkili ağız bulamazsa mecburen yorum yapmak zorunda kalacaktır. Ülkemizde de birçok gazete, televizyon kanalı ve haber veren internet siteleri varken yorumlar da çeşitli olacaktır. Şu ana kadar yaşananlar bize farklı bir görüntü sunmadı...
Nonda ve Hakan Şükür’ün yaşadığı “antilop” polemiğinde yeni yönetimin düşündüğü tarzda kimse kimseyi bilgilendirmedi. Basın yine babadan kalma ikinci, üçüncü el haber kaynaklarını kullanarak en doğruyu bulabilmek için uğraştı. Ancak en doğrusuna yaklaşabilen bile Nonda’nın Gaziantepspor karşısında kadro dışı kalacağını tahmin edemedi. Ancak maç günü isabet kaydedilebildi.
Federasyonun verdiği cezadan sonra yapılan açıklama taraftarı ve camiayı tatmin etmedi ki, bu seviyeli cevaba federasyonun verdiği ağır cevap henüz karşılığını almadı. Tamam kimseyle kavga istenmiyor ancak bir kulübün hakkı da bu kadar ‘centilmence’ korunmaz. Uzağa fazla gitmeye gerek yok. Ebedi dostun bugün geldiği yer ve elde ettiği başarıların arkasını biraz araştırırsak, edilmemiş kavganın bulunmadığını göreceğiz.
Ilımlı olmak büyük bir erdem, ancak erdem her zaman gücü getirmiyor, “güç”süz de maalesef başarı gelmiyor.

05 Nisan 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI