‘’İddacılar işte kuponlarınız‘’
Banko kupon253 Schalke-M.Gladbach 1 1.30265 Birmingham-Burnley 1 1.30316 Sunderland-Wolwes 1 1.55363 Monaco-Troyes 1 1.55416 Milan-Empoli 1 1.25Toplam: 5.07İdeal kupon225 G.Belediye-Eskişehir 1 1.80242 Sampdoria-Torino 1 1.75245 Frankfurt-E.Cottbus 1 1.75262 Reading-Liverpool 2 1.80336 Kayseri-Fenerbahçe 2 1.60Toplam: 15.87Sürpriz kupon224 Trabzon-G.Birliği 0 3.25243 Siena-Udinese 2 2.70246 Hamburg-Stuttgart 0 3.00366 Rennes-Lens 0 2.60Toplam: 68.44
‘’Taraftar nasıl olunur?‘’
Galatasaray-Trabzonspor maçından sonra liseli-liseci-alaylı tartışmasına bir yorumum olmuştu...Bu fırsatla Galatasaray tribünlerinin farklı yapıda insanlardan kurulu olduğunu bir kez daha anladım. Bilinçli bir kesim var. Yaptıkları eleştirilerde seviyeyi asla bozmayan ultrAslan bu grubun başını çekiyor. İşte seviyeli eleştirilerden bir örnek:“Cevap verdiğiniz için, tepkisiz kalmadığınız için, körü körüne kendinizi savunup; haklı göstermeye çalışmadığınız için size bir okuyucu, bir eş, bir anne ve de bir taraftar olarak teşekkür ederim. Ancak eleştirilerinizden gerçekten de çok ama çok etkilendim. Bir şey çalarken yakalanmış gibi, haklılığını ispat edemeden suçlanmış gibi, sözleriniz doğrudan bana, eşime söylenmiş gibi üzüldüm.” Gülçin Uslu Eskigülek.Bu hanımefendiden tabii ki özür diledim. Bu hanımefendi ve onun gibi yüzlercesinden de... Demek ki, emek verilerek yapılan bir işin karşılığında eleştiri görmek insanları son derece rahatsız ediyor. Üzerinde düşünülmesi gereken noktanın bu olması lazım.Taraftar diyor ki, “Liseliler, lisecilik yapıyor. Bu da kulübe zarar veriyor.”Zarar verdiklerine inandıkları bir konuyu tribünlerde uzatmanın o kulübe yarar getireceğini düşünmüyorlar herhalde.Gelelim taraftarın nasıl olması gerektiğine... En basiti, Liverpool taraftarı gibi olmalı. Takım kazanırsa sevinçten şarkılar söylemeli, kaybederse futbolculara destek vermek adına türküler... Maç içinde de pozisyonlara hakim, gerekirse kazanılan basit bir taç atışını bile avuçları patlayana kadar alkışlayarak. Liverpool-Barcelona maçından sonra İngilizler’i, kulüplerinin marşını söylerken görüp de gözü dolmayan var mı acaba aramızda... “You Will Never Walk Alone”, yani “Asla Yalnız Yürümeyeceksin.”İşte taraftar...Şu konuyu da sonlandırmak gerek...Kendini ‘liseli’ gören kendine liseli der.Kendini ‘liseci’ gören kendine ‘liseci’ der.Kendini ‘alaylı’ gören kendine ‘alaylı’ der.Kendini Galatasaraylı gören de göğsünü gere gere ‘Ben Galatasaraylıyım’ der.
‘’Liseli-lisesiz‘’
Cebinizden 5 kuruş harcamadan girdiğiniz maçta, yine cebinizden 5 kuruş harcamadan elinize verdikleri pankartları açtınız. 5 kuruş harcamadan ve sebebini anlamadan da olsa birer tabaka siyah kartonu havaya kaldırdınız.Çok da iyi yaptınız. Hepiniz maçtan sonra “galibiyeti biz kazandırdık” dediniz. Yönetimi istifaya davet edince, takım iyi oynadı değil mi? Bunlara gerçekten inanacak kadar saf olduğunuzu sanmıyorum.O tribünlerden elde ettiğiniz rant ile satın aldığınız arabalarınızda eve dönerken ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum.Sayenizde Galatasaray’a ceza yolda, haberiniz olsun. Hakemin elinde bıçak, yardımcısının ise sırtında davul tokmağı. Maça giren davul sayısı belli, davula tokmağı vuracaklar belli. Onlar da mı “liseci”. Takım belki de en önemli maçını bir alaylı yüzünden seyircisiz oynayacak. Bu mudur takıma sahip çıkmak?Bütün alaylıların unutmaması gereken nokta şudur: O sahada alkışladıkları, canlarını vermeyi taahhüt ettikleri, zaman zaman yuhaladıkları, zaman zaman küfrettikleri takım; daha doğrusu kulüp, o beğenmedikleri ve neden beğenmediklerini bile bilmedikleri lisenin içinden doğdu.O stadın adını veren kurucu da liseli, tarih sayfalarına girmeye başladıkları yıllarda takımın oyuncularının tamamı da... Kurtuluş savaşının en zor günlerinde devre devre şehit olanlar da liseli. Benim ağabeylerimin icraatlarının bir kısmı budur. Ya sizinkilerin?O beğenmediğiniz başkanınız da liseli. Son dönemde seçtiği yönetim kurulunda ondan başka 5 liseli daha var, 11 de başka liselerden mezun olmuş yönetici.Geçen sezonun sonunda şampiyonluk geldiğinde de başkan liseliydi. O zaman iyiydi değil mi?Ama her şeyden önce mensubu olmaktan her saniye gurur duyduğum liseden çıkan başkan, önceki günkü maçta Musa’nın ayağının kırıldığını öğrendiği anda hastaneye koştu. Onu Trabzonsporlu yöneticiler bile yakalayamadı. Musa’yı ziyaretler başladığında Özhan Canaydın evine dönmüştü bile. Telefonda sesi titreyerek, “İçim parçalandı haline, yazık gencecik çocuğa. Galibiyete bile sevinemedim oğlum” derken insanlığın da öğretildiği geldi aklıma o lisede.