‘’Yeter artık!‘’
Dün bizim gazetede çıkan başlık şöyleydi: Biri Cavcav’ı durdursun... Bence durdurmalı da. Bu birisi kim asıl önemli olan konu bu! Türkiye’de teknik direktör değişikliği yaşanan tek kulüp tabii ki Gençlerbirliği değil. Ama Başkent ekibi için ‘abarttı’ yorumu az gelir. Bir teknik direktör bir sezonda iki takım çalıştırabilir ama bir kulüp istediği kadar teknik direktör değiştirebiliyor. Hani, ‘her şerde bir hayır vardır’ derler ya belki de İlhan Cavcav’ın iki sezondur yaptığı teknik direktör salvoları o birilerini harekete geçirdi.
Dernek çaresiz
Yıllardır çok konuşulan bir konuydu bu. Zaman zaman TÜFAD’ı eleştirdik. Derneğe göre, kulüpler de bir kurum. Şirket olarak vecibelerini yerine getirip istediği kişiyi alır, istediği kişiyi de gönderir. O nedenle yapacak bir şeyleri yok. Ama iş o noktada ki, artık teknik direktör kurumu itibarsızlaştırılıyor, yani sözün bittiği yerdeyiz. Bu kadar emeklerle kurslar bitiren Pro Lisans sahibi teknik adamların başkanların elinde oyuncak olması kabul edilebilir bir şey değil.
Duruşunuz olsun
Gelelim ne yapılması gerektiğine; Federasyon ve Antrenörler Derneği kulüplere bu konuda yaptırımlar koymalı ve seçimi sezonluk olarak sınırlandırmalı. Kulüpler Birilği Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın bununla ilgili bir toplantı yapacağını biliyoruz. Ama bu işin bir yüzü. Diğer taraftan da teknik adamlarını birlik olarak bu tür kulüplere karşı bir duruş sergilemesi zamanıdır. Yoksa, ‘Sık sık değiştirsinler, bizlere de iş kapısı açılsın’ zihniyetiyle bunu fırsata çevirerek bakmak bir anlamda bindiğin dalı kesmektir.
Tarikatların elinde!
Her şeyden önemlisi sizleri küçülten, alçaltan, alay konusu demeçler verenlere karşı bir tepki, bir tavır göstermektir. Bugün Yılmaz Vural’a olan yarın size olacaktır, bunu unutmayın. Hiç bir teknik adamdan tepki duymadım. “Konuşursam yalnız kalırım, arkamda kimse durmaz, işsiz kalırım” korkusudur bu. En azından kariyer ve ekonomik açıdan sorun yaşamayacak düzeyde olanlar konuşmalı, konuşamayanlar adına. Yıllardır ahbap çavuşların, valilerin, bakanların, emniyet mürdürlerinin hatta tarikatların bile devrede olduğu teknik direktör atamalarında gelinen nokta budur diyelim, noktayı koyalım.
‘’Timsah'a yakışan veda‘’
Geçen sezon Bursaspor 6., Mersin İdman Yurdu ise 7. bitirmişti ligi. Ev sahibinde hoca da gitti, takım da... Yeni sezona bambaşka bir tablo ile hazırlandılar. Mersin ise transfer yasağı nedeniyle kadroyu korudu ama Çalımbay
ile yollarını ayırdı.
İşte bu değişimler iki takıma da yeni sezonda olumlu yansımadı. Bursa’da kötü gidişe bir de yönetimsel kriz eklenince karabulutlar takımın üzerinden eksilmedi. Hamza Hamzaoğlu devre arasını beklerken bir taraftan da umut aşılamaya çalıştı. Bülent Korkmaz ise her gün yeni krizle uğraşan Mersin’i ayağa kaldırmaya çalışıyor. Bu atmosferdeki maçın 37. dakikasında Mersin öne geçti. Eren’in pasını Welliton iyi değerlendirdi, takımını 1-0 öne geçirdi.
Necid’den müthiş gol
İkinci yarı adeta golle başladı. 47’de Necid ceza alanı içende aldığı topu düzeltip fileleri havalandırdı: 1-1. Hemen ardıntan 54’te Cuenca ortaladı, Emre çevirdi tamamlayan isim Sercan’dı ve Bursaspor 2-1 öne geçti. 90 dakikanın sonunda Bursaspor çok kritik bir galibiyetle ilk yara kapatıp derin bir nefes aldı ve Atatürk stadına güzel veda oldu. Mersin İdman Yurdu için ise çok zor bir 2. yarı kendilerini bekliyor, hem saha içi hem de saha dışı sorunlarla birlikte.
‘’Bir puan artıdır!‘’
Kasımpaşa fabrika ayarlarını yakalamış bir takım. O nedenle Trabzonspor’a eleştiri getirirken bu faktörü göz önüne alıp daha ölçülü olmak lazım. Belki Donk gibi önemli bir oyuncu eksikliğine rağmen çok aksamadı orta saha kurgusu. Trabzonspor zaman zaman oyunun belli bölümlerinde iyi oynadı ama top rakipteyken zorlandılar. Biraz bu sezonki Galatasaray’ı hatırlattı Bordo-Mavililer. Orta alanda Aytaç, Okay ikilisi çok genç, bunun yanında Mehmet Ekici ve Özer Hurmacı tecrübeli. Bu dörtlü çok koştular ama savunmada, yani top rakipteyken iyi değillerdi. O nedenle Aykut ve Mustafa Yumlu’ya çok iş düştü ve ister istemez gol pozisyonları verdiler rakiplerine.
İki kritik karar
Açıkçası Kasımpaşa hücum yaptığı zaman rahatlıkla gol pozisyonu buldu ama son vuruşlar istedikleri gibi olmadı. Trabzonspor’un da önemli fırsatlar yakaladı. Gol forvetten değil bir savunmacıdan geldi. Kasımpaşa’nın penaltısı bana göre dışarıdaydı ama ikinci yarı Yumlu’nun Del Valle’ye yaptığı şarj kesin penaltıydı, hakem ‘devam’ dedi.
Şanssız Scarione
Dün gecenin şansız ismi Oscar Scoirone’ydi. Arjantinli golcü tekil oynadı, etkili şutlar attı ama bir türlü çerçevenin içini bulamadı. Gerçekten savunmayı iyi yapan, hücumda çok çabuk çoğalabilen yetenekli kadroya sahip Kasımpaşa’ın bir penaltı golüyle maçı bitirmesi futbolun azizliğiydi. Şu dönemde, şu şartlarda ilk yarının son maçında böyle güçlü bir rakipten İstanbul’da alınan bir puan Trabzonspor adına artıdır.
‘’Bursa'da özlenen tablo‘’
İki kulüp de olağanüstü kongre kararı almıştı maç öncesi. Asıl hedefleri Süper Lig’de toparlanabilmekti. Bu arada kupa da moral peşindeydiler. Hamza Hamzaoğlu ilk defa Bursa seyircisinin karşısına çıkarken büyük alkış aldı. Klasik kupa kadrosuya mücadeleye başlayan iki ekipten Bursaspor oyuna çok hızlı girdi.
Emre Taşdemir’in 4 ve 12. dakikalarda yaptığı asistlerde önce Jorquera sonra da Faty’nin golleri Bursaspor’u 2-0 öne geçirdi. 15’te Sercan orta alandan çalımlarla ceza alanına girdi, kaleci Sinan’ı geçemedi. İkinci yarıda Eskişehirspor cephesinde bir kımıldama göremedik. 51’de Necid’in kafasıyla skor 3-0 oldu. 76’da oyuna sonradan giren Traore yerden bir vuruşla skoru 4-0’a taşıdı. 83. dakikada hakem ağır bir kararla Bursa lehine penaltı çaldı.
Penaltı kaçtı
Atışı Josue kullandı, Sinan kurtardı. 88’de Kaan takımının tek golünü attı. Gecenin kazananı daha iyi oynayan ve bunu 4-1’lik bir skorla süsleyen Bursaspor’du. Eskişehir’in aynı rakibi gibi ilk yarının son maçını düşüneceği belliydi, ancak silik oyun düşündürücüydü.
‘’Nokta transfer Scarione‘’
Scarione, ofansif gücü yüksek bir orta oyuncusu. Kasımpaşa’ya geldiğinde skorer özelliği ön plandaydı ve bunu da ilk senesinde başarıyla gösterdi. Beşiktaş’a transferi gerçekleşirse orta alanı güçlü bir takıma geleceği kesin. Forma rekabeti yüksek ama farklı özellikleriyle takıma katkısı olabilecek bir isim. Şampiyonluğa oynayan Beşiktaş’ın içeride ve dışarıda farklı futbol oynayabileceği taktik hamlelerin olacağını düşünürsek Oscar, her zaman müracaat edilebilecek bir isim olur. Üstelik Şota döneminden farklı olarak Rıza Çalımbay tarzını da tatması bir avantaj. Çünkü Çalımbay demek, sert ve mücadele dayalı sonuç futbolu oyununun iki yönünü de iyi oynamak demek.
Takıma çabuk uyum sağlar
Oscar Scarione bu anlamda Türk futbolunu gayet iyi biliyor. Üstelik Beşiktaş’ın coşkulu ve rakip kaleye istekli futbolunda skorer yapısıyla devre arası iyi bir transfer olur. Çünkü bu ligi bilmeyen bir oyuncunun, ne kadar tanısanız da zamana ihtiyacı olacaktır. Bence Oscar Scarione’nin böyle bir sorun yaşamadan takıma uyumu çabuk olur.
Güneş’in hamle gücünü artırır
Orta alanda Veli ve Tolgay’ın durumu ortadayken yapılabilecek en akılcı transferlerden biri olur. Çünkü şampiyonluğa giden yol bir yerde kulübenin gücünden geçer. Şenol hocanın hamle gücünü artırması ancak bu tür nokta transferlerle olur diye düşünüyorum.
‘’Sivas güldü, Özdilek gitti‘’
Başkent’te iki takım için de ilk yarı adına kader maçıydı. Gençlerbirliği kazanıp rakibini iyice dibe atmak, Sivasspor ise puan alıp ev sahibiyle aynı puana ulaşmak amacındaydı. Gençlerbirliği’nin tam kadro çıktığı karşılaşmada, Sivasspor ise Ziya Erdal’ın cezası ve Adem Koçak’ın sakatlığı nedeniyle iki oyuncusundan yoksundu. İlk yarıda golü bulan, net pozisyonlar yakalayan Sıvaspor’du. Stancu, El Kabir ve Djalma gibi etkili hücumculara sahip Gençlerbirliği’nin etkisizliği şaşırtıcıydı. 24’te Cicinho’nun kullandığı serbest atışta Beykan’ın kafa ile döndürdüğü topu Boye şık bir kafa ile tamamladı: 0-1. İlk 45 dakikanın ilginç yanı, ev sahibi Gençlerbirliği’nin rakip kalede tek bir tehlike yaratamadan devreyi bitirmesiydi.
Patinaj yaptılar
Mehmet Özdilek ikinci yarı, Ahmet Oğuz ve Landel’i alarak oyuna başladı, Sivasspor’u sahasına hapsetti. Ancak bu baskıyı yaparken istediği pozisyon zenginliğini bulamadı. 72’de Özdilek bu dakikaya kadar bir varlık gösteremeyen Djalma’nın yerine Guido Koçer’i son bir umut olarak oyuna soktu. İkinci yarıda geriye yaslandı Sivasspor. Gençlerbirliği kadro olarak üretkenlikten uzak, patinaj yapan bir takım görünümündeydi. Kötü gidişin sonunda Mehmet Özdilek’in görevine son verildi. Böylece Gençlerbirliği’nde ikinci Şifo dönemi sona erdi.
‘’Osmanlı'yı Paşa yıktı‘’
Başkent’te Osmanlıspor, Kasımpaşa’yı çok soğuk bir havada ağırladı. Evinde bir maç kazanmış bir ekip olarak bu şansızlığını son verlem istiyordu Osmanlıspor. Kasımpaşa ise hakem hatalarından kaybettiği puanları böyle maçlarda alacağı 3 puanlarla telafi etmek amacındaydı. Ama öyle bir ilk yarı izledik ki tek bir gol pozisyonu yoktu. Oysa iki takımda da önemli gol ayakları olmasına rağmen oynatmama futbolu, oyunu da çirkinleştiriyor. Bu yarıda tek aksiyon 35’te Serdar’ın Castro’nun bileğine basmasıyla gördüğü kırmızı karttı. Maalesef forvet oyuncuları faul yapmasını bilmiyor ve kolay sarı/kırmızı görebiliyor. İkinci yarı Kasımpaşa’nın istediği gibi golle başladı. 49’da Eren’in kafa ile düşürdüğü topu ağalara yollayan isim Tunay oldu: 0-1.
Kritik kararlar
Yenik duruma düştükten sonra 10 kişiyle daha iyi hücum yapan bir Osmanlı izledik. 65’te Torje’nin ortasında Umar boş kaleye kötü vuruş yaptı. 90 dakikanın sonunda gülen taraf tek golle puanı alan Kasımpaşa oldu. Osmanlıpor dün de iç sahadaki kötü gidişe çare bulamadı ve haftayı üzgün kapattı. Maçın son anlarında Erdal’ın çevirmek istediği top, Veysel’in eline çarparken hakem buna kayıtsız kaldı. Ayrıca Paşa’nın golü de ofsayt kokuyordu, bunu da belirtelim.
‘’Denizli'nin işi zor‘’
Dün gece Galatasaray’ı izlerken ‘ya geçen sezonki Bursaspor olsaydı neler olurdu neler’ diye düşündüm. Bir kere temiz 3-0’la soyuna odasına giderdi Bursaspor. Konuk ekip morali bozuk ve formsuz olmasına rağmen bu kadroyla bile 3 net pozisyon yakaladı ama atamadı ya da Muslera’yı geçemedi! Galatasaray, gerçekten 5’e 2 oynar gibi hani şu antrenmandaki ısınma şekli gibi. Sneijder, Semih’ten top alırsa rakip ceza alanına bu takım nasıl gidecek? İlk 25 dakikada baskı vardı ama pozisyon yoktu. Zaten Bursaspor’da bu dakikadan sonra önce oyunda dengeyi kurdu sonra da atakları geldi. Mustafa hoca göreve geldiğinde ‘işi çok zor’ demiştik; gerçekten de Allah yardımcısı olsun. Bir kere tribünlere bakın Galatasaray’ın durumunu anlarsınız. Az sayıdaki seyirci; aynı ‘takım gibi, desteklesem mi protesto mu etsem’ ikilemi içinde.
Bursa kötü bir dönemde geldi
Şimdiye kadar savunma yapamıyorlardı ama en azından hücumda iyi bir Galatasaray vardı. Şimdi o da yok. Görünen o ki, bu kadro herşeye doymuş ve aralarında derin kalite farkları olan oyuncular topluluğu dolayısıyla koordinasyon zor.
Giderken çok salladılar ama bu takım bal gibi Melo’yu arıyor. Brezilyalı’nın yeri bomboş duruyor. Zaten o boşluktan da rakipler elini kolunu sallayarak bol gol pozisyon buluyor. Bursaspor, Ersel Uzgur yönetiminde sahaya çıktı. Konuk ekipte ilk 11’de uzun süredir şans bulamayan isimleri gördük. Bursaspor kötü bir dönemde bu maça gelmesine rağmen biraz son vuruşlarda etkili olsa maçı kopartırdı.
Atamayana atarlar!
Sonucu bir kenara bırakalım; eğer Galatasaray’ın, işler kötü giderken her ne olursa olsun hamle oyuncusu Tarık Çamdal ise vay haline! Podolski’nin şapkadan tavşan çıkartan golleriyle nereye kadar? Galatasaray için teselli, gol yemeden, futbol oynamadan 3-0 kazanmak olsa gerek. Bursaspor işe şaşkındı bu 3-0 nasıl oldu diye, maalesef atamayana atarlar futbol böyle bir oyun... Bir sözüm de hakeme... Derslik bir pozisyondu. 73’te Podolski’nin gole giderken, Aziz Behiç ile omuz omuza mücadelesi vardı ama faulle değerlendirdi Aslanboğa... İşte bu standart futbolumuzun önündeki engellerden biri bence.