‘’Elazığspor'da fark Vural mı!‘’
Bülent Uygun’da mıydı bütün suç diyebilirsiniz böyle baktığımızda. Şöyle küçük bir analiz yaparsak taa hazırlık kampına Hollanda’ya kadar gidersek daha gerçekçi bakarız olaya. Bir kere 8 yıl sonra tekrar Süper Lig’e dönmüş olmanın acemiliği en başta yöneticilerde çok açık görünüyordu. Tüm iyi niyetlerine rağmen yeni teknik direktör Bülent Uygun’un eline çok da iyi bir kadro sunulduğu söylenemez. Ucuz olsun bonservisi elinde olsun ve yetenekli olsun. İşte bu anlayışla yapılan transferlerin birçoğu önemli isimlerdi ama bir çoğu uzun süredir forma giymemiş futbolculardı. Bülent Uygun zor bir fikstürle yola çıktı. İster istemez tamımını oturtma süreci istediği gibi gitmedi ve yollar ayrıldı. Yerine yine bu bölgedeki takımları çalıştırmış ve bu havayı iyi bilen bir isim Yılmaz Vural getirildi. Vural’da Kasımpaşa ve Konyaspor’u düşüren bir teknik adam olarak göreve gelirken yüksek bir kredisi yoktu. Gelir gelmez yapacağı tek şey motive etmek ve moralman takımı ligde kalacağına inandırmaktı. Ve bunu da ilk yarı bitene kadar başardı ve umutlu bir şekilde Elazığspor’u devre arasına taşıdı. Zaten hocanın da kadroda operasyon yapabilmesi için bu şartların oluşması gerekirdi. Yılmaz Vural devre arası kadro revizyonu yaparken bıraktığı oyuncuları da daha hazır hale getirdi. Artık bundan sonra iyi bir takım olmak ve bunu sonuca yansıtmaktı. Tabii ki işler iyi gidince taraftar olsun yönetim olsun hocanın arkasında büyük bir destek oluştu ve daha lig bitmeden mutlu ve oynadığı futboldan zevk alan izleyenin de beğenisini kazanan bir Elazığspor gerçeği var ortada. Son sözü Yılmaz Vural’ın bu konudaki saptamasıyla bitireyim ‘ bu kadro hem kaliteli, hem karakterli isimlerden kurulu. Başarının sırrı burada’...
‘’Ne işin var Brezilya'da?‘’
Bize asıl Macaristan zaferi dün gece lazımdı. Çünkü Brezilya’ya gidebilmek için kaybettiklerimizden sonra kazanmak bir başlangıç olacaktı. İşte gece başlarken Romanya,Hollanda’da kaybedecekti biz de kazanıp yolumuza devamedecektik. Bu duyguların hakim olduğu bi şekildebaşladık. İlk yarıda Andorra karşısındaki dağınıklık yoktu. Hırslı baskılı ve tempolu futbol sergiledik ancak rakibin orta alandaki bize uyguladığı baskı ister istemez pas organizasyonlarımızı bozdu ve hemen hemen 40. dakikaya kadar gol pozisyonu üretemedik. Bu arada rakip bir serbest atıştan golü buluyordu neredeyse ancak Onur kalesinde devleşti ve geçit vermedi. Devreyi gol ymeden bitirmeyi kafasına koymuş Macarlar iyice geriye çekilince Arda ve Alper’in bireysel yetenekleriyle gole çok yaklaştık ama bir türlü çerçevedentopu geçiremedik. Aslında soyunma odasına önde girseydik ikinci yarı işimiz daha kolay olabilirdi. İşte ilk yarıda yapamadığımıza ikinci yarıda Burak’ın golüyle ulaştık. Artık bu dakikadan sonra rakibin üzerimize daha çok adamla geleceği ve risk alacağını düşünüyorduk. İşte bu ikinci gol için iyi bir fırsattı. Ancak sahanın en iyilerinden Alper Potuk- Hamit değişikliği garip geldi. Hamit’in oyuna alınması tamamda çıkan isim Alper olmamalıydı. Abdullah Avcı klasik eski Türk teknik adamlar gibi davranıp tercihini Alper’den yana kullandı. Biz bunları düşünürken kalemizde gördüğümüz golle şok olduk. Macaristan’ın sol kanattan kullandığı taç atışında Semih’in hatasıyla golü yedik. Oyunun bundan sonrası tribündeki taraftarların bile gardının düştüğü ve rakibin az da olsa önemli fırsatları kaçırdığı anlardı. Açıkçası dün gece resmen ayağımıza gelen fırsatı teptik. Kazansaydık rüzgarı arkamıza alırdık eylülde neler olmazdı neler. Gecenin özeti bu Macaristan’ı yenemiyorsan ne işin var. Brezilya’da?
‘’Ortalık karıştı!‘’
PTT 1. Lig’de dış sahadakilerin haftasıydı. Oynanan 9 maçtan 6’sında deplasman takımlarının yüzü güldü. İçeride iki galibiyet varken, bir tek maçta ne gol vardı, ne de 3 puan. Zirveyi ve aşağıdakileri sarsan sonuçlar gördük. Önce liderin maçından başlayalım. Kayseri’de Erciyesspor çok büyük bir avantajı kaçırdı. Rize karşısında kaybeden Kayseri ekibi, kazansa şampiyonluk turu atabilecek bir şans bulabilirdi. Mustafa Denizli’nin ekibi golü attı ve üzerine yattı resmen. Özellikle ikinci yarı tek kale bir karşılaşma oynandı ama ev sahibi ekip şanssızlık ve beceriksizlikten Rize duvarına çarptı. Şu bir gerçek ki, Gohou’nun yokluğunu çok aradı Erciyes. Rize ise kazandı ama düşündürdü de... Bu futbolla bir kere kazanırsınız ama her zaman şans yanınızda olmaz. Rizespor lideri devirirken aynı zamanda Manisa’dan gelen Göztepe galibiyeti sevinçlerine sevinç kattı.
Tarzan ağır yaralı
İki haftadır üst üste kaybeden Manisa ağır bir darbe yedi. Manisaspor’un beraberliğe razı olmayan ve oyunun son bölümünde risk alan futbolu, ‘yenilgiyi getirdi’ diyebiliriz. Göztepe ise alt sıralardan kurtulma savaşında çok önemli 3 puanlara imza attı. İzmir ekibi kadrosuna baktığınızda bu sonuçların bir sürpriz olmadığını söyleyebiliriz. Zirveyi bırakmayan 1461 Trabzon, İstanbul’da Kartal engelini de geçti. Kartalspor’un küme düşme hattından kurtulmak için çıktığı 90 dakikada Trabzon ekibi kazanıp zirve inadını sürdürdü. Bir başka Karadeniz ekibi Samsunspor ise İzmir’de Karşıyaka’yı Abdülkadir Özgen’in golüyle geçti. Göztepe maçında çıkan olaylar nedeniyle seyircisiz oynanan karşılaşmada Karşıyaka önünde önemli pozisyonlar yakalayan Samsunspor, tek golle de olsa çok kıymetli bir galibiyet aldı.
Başkent’te Demir fırtınası
Son sıradan kurtulma savaşı veren Ankaragücü tecrübeli rakibi Adanademirspor’a Başkent’te farklı bir skorla boyun eğdi. Haftanın kazananlarından biri de Boluspor’du. Adanaspor karşısında uzun süre golsüz beraberlikle giden karşılaşmada Boluspor İskender’in şık aşırtmasıyla güldü. Ancak aynı İskender bu golün öncesinde Dalmat’ın pasında boş kale yerine topu dışarı attı ki, inanılır gibi değildi. Neyse ki arkasından takımını öne geçiren vuruşu yaptı ve kendini de Boluspor’u da kurtardı. Uzun lafın kısası tipik bir PTT 1. Lig haftası yaşadık...
‘’Takım olamadık‘’
Şöyle düşünüyorum, hadi rakip can siperane koşuyor, organize değil ve sadece bozmak üzerine bir kurgu içinde. Peki futbolda üst düzey organize rakipler karşısında ne yapıyoruz? Gerçekten tek tek iyi futbolculara sahip olabiliriz, ama biz takım olamadık bir türlü asıl sorun burada. Bakıyorsunuz, Andorra karşısında ne yaptığımıza... Ortada şöyle bir tablo var. Ver topu Arda’ya ya da Selçuk’a, o da aralardan birilerine asist peşinde. Gerçekten gol ararken böyle zayıf bir rakip kalemizde 4 kere etkili gelebiliyor. Kimse kendini kandırmasın, Romanya ve Macaristan karşısında çıkacak isimler de aşağı yukarı bu futbolculardan oluşacak. Devre biterken bir 2.gol atıyoruz evlere şenlik. Arda,düşüyor kalkıyor, serseri bir top Burak’ın önüne düşüyor ve golcü futbolcu sert vuruyor soyunma odasına 2-0 önde gidiyoruz. Sevinelim mi üzülelim mi? Bilemiyorum... Hani klasiktir kardeşim, böyle rakipler karşısında motive olmak zordur diye bir geyik vardır. Tamam da Andorra’yı yeni mi keşfediyoruz? Daha gruplar belli olduğunda kimle oynayacağımız ortadaydı. Yani kapalı bir kutu değil karşımızdaki rakip. Şöyle bir fikir jimnastiği yapalım. Andorra şimdiye kadar kimleri yenmiş, Beyaz Rusya, Makedonya ve Arnavutluk. Peki biz bu 3 takımı garanti yeneriz diyebilirmiyiz? Bana göre hayır! İşte bizim milli takımımız bu...O ne denle bu gruptaki son maçımıza kadar iddiamız sürdüğü sürece biz bu azabı çekeceğiz. Romanya ile Romanya’da final gibi bir maç oynayacağız ve belki de kazanacağız, ama Estonya deplasmanında ölüp ölüp dirilme ihtimaline hazır olmalıyız. Dün geceki ilk 30 dakika ister istemez beni böyle düşündürdü, kimse kusura bakmasın kazandık diye popülizm yapmayacağım. Üstelik rakiplerimizin Andorra üzerinden averaj yükselttiklerini düşünürsek ilerde çok hayıflanırız bu skora...
‘’Orduspor nereye...‘’
Cuper’e sadece ‘bu sezon takımı ligde bırak yeter’ dendi. Aslında Orduspor’un Süper Lig’de ilk sezonuydu ve ilk sezonlar yeni çıkan takımlar için her zaman zordur. İşte tecrübeli Cuper, taktiksel olarak 4-4-2’yi seven yapısıyla elindeki kadroyla bunu başardı. Peki bu sezon aynı Cuper niye Orduspor’u ateş hattının çevresinde dolaştırıyor? Bana göre bunun sebebini sezon başına dönersek daha iyi anlarız. Bir kere geçen sezon ligde kalan takımın başarılı isimleri kimlerdi şöye bir hafızamızı zorlayalım.
Yalçın Ayhan, Gosso, Abdurrahman, Hakan Özmert ve Culio... Şimdi şöyle bir düşünün ve bu gidenlerin yerini gelenler doldurabildi mi? Hadi diyelimki sezon başı böyle bir planlama yapıldı ama tutmadı. O zaman devre arasını iyi değerlendirmek gerekirdi. Son maça bakmak yeter. Gaziantepspor kiminle yendi Orduspor’u? Devre arası takıma transfer olan isimlerle... İşte sezon başı yapamadığını sezon ortasında bir hamleyle yapabilseydi Orduspor, bugün bu sıkınıtılı dönemi yaşamazdı. Karadeniz ekibinin önünde çok sıkıntılı bir fikstür var. Milli maç arasından sonra Sivas deplasmanı ve sonrasında ise Fenerbahçe ile içeride oynayacaklar. Hiçbir zaman karamsar olmak istemem ama biraz da bağıra bağıra kendini bu bölgeye attı Orduspor. Bu konumda gelmede bana göre en büyük sorumlu da Hector Cuper. Sezon başı latin ağırlıklı oyunculardan oluşturduğu transferler istenileni verebilmiş değil. En somut örnek; David Barral. İspanyol oyuncu Orduspor’un bütçesini çok zorlayarak aldığı bir isim ama takıma katkı açısından elde var sıfır.
‘’Ankara göster gücünü‘’
PTT 1. Lig’de geri sayım başladı. Gerçekten ilk iki sıradaki takımların Süper Lig yolunda önemli bir avantaj yakaladıkları kesin olarak duruyor. Özellikle Reha Erginer’in çalıştırdığı Manisaspor ve Osman Özköylü’yle şampiyonluğa koşan Kayseri Erciyesspor’un rakiplerine göre istikrarlı bir şekilde arayı açmaları bunda önemli faktör...
Bir futbol ordusu
Ancak ben bu kez yine bir teknik adam portresi yazmak istiyorum. Bu kişi Başkent’te tüm yokluklar içinde gençlerden kurulu bir takımla PTT 1. Lig’de inanılmazı gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu isim Ankaragücü Teknik Direktörü Mustafa Kaplan... Genç çalıştırıcı, yıllarca formasını giydiği Ankaragücü’nü ligde tutabilmek için büyük bir performans gösteriyor. Herkesin; hatta hepimizin ‘Gitti’ diye baktığı Sarı-Lacivertliler’i, ligin ikinci yarısında ayağa kaldırıp gerçekten ümitli bir noktaya taşıdı Mustafa hoca. Bir başka Ankara takımı Gençlerbirliği’ndeki deneyimini burada takım ruhuyla birleştirip Başkent ekibini üst üste aldığı puanlarla morallendirdi. Hani deriz ya hep, “Un var, şeker var, yağ var, iş helva yapmaya kaldı” diye, ancak Mustafa Kaplan’ın elinde bu saydığımız unsurların maalesef hiçbiri yoktu. Onun elinde; deyim yerindeyse forma aşkıyla tutuşan pırıl pırıl genç isimler vardı.
Yokluklara rağmen
Kaplan’ın başarısında da en büyük etken olarak bu öne çıkıyor. Çünkü borçlar içinde ve hiç kimsenin desteklemediği bir kulübün başına geçti, teslim olmak yerine savaşmayı seçti. Bilinen bir söz vardır ya hani; “Savaşlar generallerle kazanılmıyor, mücadele edecek askerlere ihtiyaç vardır.” Ama erleri de bu savaş hazırlayacak, inandıracak bir general lazım. İşte Mustafa Kaplan, ‘bir futbol ordusunun generali’ olarak bu işi bu noktaya taşıdı. Bize de tebrik etmek düşer. 1461 Trabzon karşısında alınan muhteşem zafere de değinecek olursak; Ankaragücü haftalardır oynadığı iyi futbolun karşılığını bu maçta aldı. Sarı-Lacivertliler’in bir an mücadeleyi elden bırakmayan genç ayakları, Bordo-Mavili ekip karşısında yine aynı istek ve arzuyla savaştı. Öne geçtiler, geriye düştüler ama pes etmediler. Bilal, Timur ve Kaan’ın birbirinden enfes golleriyle 3 puana uzandılar, tam 6 hafta sonra kazandıkları maçla galibiyeti hatırladılar. Bundan sonrası onların elinde, umarım şans yanlarında olur.
‘’Gözler Kamil Ocak'ta‘’
Hani söyleriz ya; ‘6 puanlık maçlar’, işte öyle 90 dakikalar izleyeceğiz. Bu haftaya baktığımızda en önemli maçlardan biri Gaziantep’te oynanacak. Son sıraları çok yakından ilgilendiren karşılaşma Akhisar Belediyespor için belki de kırılma hatta veda maçı olabilir. Ben ‘matematiksel’ kelimesini pek benimsemem. Eğer ‘matematiksel şansımız sürüyor’ diyorsa bir takım, onun işi çok zor demektir. Yani Akhisar Belediyespor kaybederse kalan 9 maç için bu deyimi kullanabilirler. Ama bana göre lige veda ettiler demektir. ‘Şansı ne?’ derseniz tabii ki, son kozunu kullanmak için varını yoğunu ortaya koyacaktır. Ligin ikinci yarısında içeriden çok dışarıda başarılı bir takım olması puan şansını artırıyor. Yalnız teknik direktör Hamza Hamzaoğlu cezası nedeniyle saha içinde olamayacak. Bu konuk ekip için bir handikap. Açıkçası Akhisar Belediyespor kader maçına çıkacak Kamil Ocak’ta.
Ev sahibine gelince; Gaziantepspor, Bülent Uygun ile 4 maç yaptı ve 7 puan topladı. Üstelik zorlu maçlardan aldı bu 7 puanı. Ya almasaydı! Gerçekten çok karanlık bir tablo içinde olurdu Kırmızı-Siyahlılar. Ancak tablo hala iç açıcı değil bana göre. Puan cetvelindeki yeri oldukça sıkıntılı ve bu maçı mutlaka kazanmak zorundalar. Kazanırsa bir taşta iki kuş vuracak Bülent Uygun’un öğrencileri.
‘Sonuç ne olur?’ derseniz; bana göre zor olsa da ev sahibi ağır basıyor. Eldeki kadroda özellikle devre arası gelen yabancıların katkısı müthiş oldu ve bu faktör Gaziantepspor’u bir adım öne çıkartıyor. Kısaca kolay maç yok artık. Bundan sonra her takım kalan final maçları oynayacak. Gaziantep’teki final en azından konuk takım için ‘tamam mı, devam mı maçı’. Gaziantepspor için ise nefes alma karşılaşması olacak. Tabii eğer kazanırsa...
‘’Alkışlar Karşıyaka'ya‘’
PTT 1. Lig’in zirvesinde 24. haftanın sonunda Kayseri Erciyesspor var. Ama ben bugün bir başka takımdan bahsetmek istiyorum. Kuruluşu 1912 Karşıyaka’nın... İzmir’in bu tarihi kulübu, şu anda PTT 1. Lig’de ilk 6 içinde ve çok ciddi bir Süper Lig adayı... Yalnız burada bir parantez açıp kulüpten ziyade teknik direktörünü ve takımı ön plana çıkartmak istiyorum. Şöyle bir sezon başına dönersek, aldığımız duyumlardan yola çıkmış, “Çok güçlü bir Karşıyaka geliyor” demiştik. Zira, siyasi iktidarın İzmir’i ele geçirme planı içinde Karşıyaka, kullanılması gereken koz olarak öne çıkarılıyordu. Hatta İzmir milletvekili olan kabinenin güçlü ismi Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın da, bu plan doğrultusunda Karşıyaka’ya büyük ‘destek sözü’ verdiği konuşuluyordu.
Yaprak dökümü
İlk iş olarak PTT 1. Lig’de önemli başarılara imza atmış bir isim Yücel İldiz ile ‘teknik direktör’ olarak anlaşıldı. Ne olduysa ondan sonra oldu. İldiz bir aya yakın bir süre kulüpten ‘transfer harekatı’ bekledi. Ama bu doğrultuda yaprak kıpırdamadı, yönetimden herhangi bir sinyal gelmedi. Üstelik eldeki bir çok önemli isim de kulüpten ayrıldı. Bu süreçte sezon başı kampı başlamadan Yücel İldiz de aynı yolu izleyip, takımı bıraktı.
Arslan’la şahlanış
Tabi ki takım, teknik direktörsüz kalamazdı... Daha önce bu kulübün formasını giymiş, pırıl pırıl bir isim; Cihat Arslan göreve getirildi. Arslan, kişiliğinin verdiği saygınlıkla, bu zor şartlarda takıma, önce ‘ruh’ sonra da ‘başarı’ getirdi.
Bu arada kulüpte, mali sıkıntılar ve hacizler sürüyordu. Şimdi bile bu kadar iyi gidişe rağmen, her şeyin güllük-gülistanlık olmadığı herkesin malumu... Ama ‘12. Adam’ gibi bir kozu var Kaf-Kaf’ın. Cihat Arslan bu dinamiği, takım ruhuyla birleştirip, ‘paraya değil, başarıya inanmış’ bir ekip yarattı ve bugünlere gelindi. Karşıyakalı futbolcuları ve çok sevdiğim sevgili Cihat Arslan’ı kutluyorum... Zor şartlara rağmen yarışa ortak oldukları için... Bu dakikadan sonra top bence yönetimde... Çünkü kulübün ‘saha ve tribün’ ayağı, üzerine düşeni yaptı.
Fazla söze gerek yok...