Arama

Popüler aramalar

‘’Yattara her şeyi bozdu‘’

Herkes gibi ben de Yattara’yla başlayayım. Trabzon’da maçtan önce, maçta ve maçtan sonra da konuşulan tek şeydi. Maçtan önce Yattara olsaydı, Üzülmez vardı, önünde Tello. Trabzon’u da karşı kaleye götürecek akınları başlatacak tek isimdi Yattara. Olmayınca Tello arkada, önde önce Aydın, sonra Serdar Özkan ve Ekrem Dağ’la maç bitti. Anlayın Yattara’nın Beşiktaş’a yaptıklarını. Ertuğrul Sağlam, Yattara olsa da olmasa da maçtan önce sorsalardı, “1 puana ne dersin?” diye. Herhalde ‘Allah’ derdi. Yattara tamam da, Holosko da Beşiktaş için çok önemli faktördü. Hele dünkü oyunda katkısı inanılmaz derecede Beşiktaş’ı etkileyebilirdi. Tam onluk bir maçtı. Rakip üstüne geliyor, defansın arkasına atılacak her topta Trabzonspor’un dengesini bozacak bir oyuncuydu dün Holosko. Ne Aydın ne Serdar Özkan ilaç olabildi. Aydın, Konya maçında tribündeydi. Kulübede dahi yoktu. Dün gece sahada. Bu da Yattara’nın suçu. Oynasaydı Aydın belki kulübede de değildi. Görüyor musunuz Yattara’nın yaptıklarını?
Hatasız olan bir yer var ki, orayı alkışlamak istiyorum. Zapotocny ve Sivok. Demek ki burada macera aramaya gerek yok. O bölgede maceraya lüzum yok. Buradaki başarının baş aktörleri de dün sahadaydı. O da Cisse. Bana göre Beşiktaş forması altında oynadığı en olumlu müsabakaydı. Tabii Rüştü’ye de ayrı bir yer açmak istiyorum. Trabzon tribünleri çok pozitif bir görüntü verdi. Kaleciyi çok rahatsız edici bir konumdaydı. İşte Rüştü faktörü burada ortaya çıktı. Gece saat 12:00. Müsabakanın bitmesine 10 dakika var. Hiç de iyi bir yönetim gösteremeyen Halis Özkahya su molası veriyor. Bu mola biraz fazla kilolanmış Özkahya’nın kendini dinlendirme molası olmasın. Dikkat etsin, hakem camiasında ortam çok gergin. Bir gün onu da dinlendirebilirler.

15 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üzülmez üzmez!‘’

Sezon başlarında lig ve UEFA müsabakaları gösterdi ki, Tello arkada olmuyor. Önde Aydın da olsa, Serdar Özkan da olsa farketmiyor. O halde, mevcutların içinde en iyisi İbrahim Üzülmez... Toraman’a sağlanan şans, Üzülmez’e de tanınmalı. Zaten Üzülmez bu şartlarda kulübede olmaz. Bu nedenle diyoruz ki: Ertuğrul Hocam, Üzülmez üzmez!
Aynı şekilde defansta da macera aramaya gerek yok. 11 hazırlık maçı, UEFA ve lig gösterdi ki, göbekte kafaları karıştırmamak lazım. Tomas Sivok ve Zapotocny oynamalı. 5 senedir hep arıyoruz Zago ile Ronaldo’yu. Bu ikili gösterdi ki, bu bölgeye ilaç olacaklar. Macera aramaya gerek yok.

Paf takımdan teşekkür

İkinci hafta oldu. Takip ettiğim kadarıyla sadece Beşiktaş, kendi maçından önce oynattı Paf takımını... 19 Mayıs Stadı, suni çim olmasına rağmen PAF’ları ordan uzak tuttular. Bu konuda Bülent Deriş, Hüseyin Şahin ve stat müdürümüz Turgut Bey ve arkadaşlarına teşekkür etmek gerekiyor. PAF maçının orada oynanması için çok uğraş verdiler. Çim mühendisi (!) yatırımlardan sorumlu yönetici ortalarda olmayınca, müsabaka orada oynanabildi...
Ne hikmetse yatırımlardan sorumlu yöneticimizin aklı fikri Fulya’da... Fulya’da derken, Fulya sahasında değil, Fulya’daki plazalarda. Umarım altından bir koku çıkmaz diyoruz ancak... Üzücü, hem de çok üzücü... Ele başı da yatırımlardan sorumlu yönetici... Şan Öktem Binası’nı sahanın içine yapmayı düşünüyorlar. Bizi 3 senedir uğraştırıyorlar, metro çıkacak diye ancak gittim, inceledim, metro filan yok. Bütün işler bu yöneticinin başının altından çıkıyor.
Ayrıca yatırımlardan sorumlu yöneticimiz, sırça köşkünden Nevzat Demir Tesisleri’ne bir gelemedi. 2.5 senedir altyapıyı oraya taşımak için yatırımı bir türlü yaptıramadı. Kendisine sorduğumuz zaman da, “Ben tadilat işlerine değil, yatırım işlerine bakıyorum” diyor. Çocukların tamamını ayazda bırakıyor. Tadilat işlerine, sağolsun duyarlı yöneticiler kulak asıp, Fulya’ya gerekli desteği gösterdi. 8 tane yarışmacı takım, artık sağlıklı soyunma odalarında soyunup, sağlıklı bir ortamda müsabaka yapacaklar. Bu noktada da Başkan Yıldırım Demirören’e teşekkür etmek gerekiyor. Ancak bu işler yapılırken, yine yatırımlardan sorumlu yönetici meydanda yoktu...
İnönü Stadı’nda maçların bu sezon oynanacağını 3 aydır yazıyorum. Cem Dizdar kardeşimin 2 gün önceki yazmış olduğu yazı, dikkatimi çekti. Kapalıdaki tribünleri bırak Cem kardeşim, protokol tribününde bile tek tuvalet var, bayan tuvaleti yok! Kapalı tribün kimin umrunda! Yukarıda yazdığım gibi yatırımdan sorumlu yöneticimiz, İnönü Stadı’nın çimleriyle uğraşmaktan oralara bakamıyor. Bu konuda seni destekliyorum...

05 Eylül 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tribün işlemi tamamladı‘’

Dakika 70, tribünlere ve her tarafa huzur gelecekti. Delgado, penaltıyı kullandı da atabilseydi. Ramazan gecesi olmasına rağmen Beşiktaş taraftarı ‘Cinleri kovunca’, tribünlere huzur geldi. Konyaspor’a anlam veremedim. Oyunu güzelleştirmesi gerekirken, hep rakiple uğraştı. Selçuk Dereli’nin iyi niyeti olmasa Fenerbahçe maçındaki Belediye’den daha beter olurlardı. Mehmet, ‘Delgado’ya top gelmesinde, ne olursa olsun’ zihniyetiyle devamlı onu yene indirdi. Bırakalım bunu, top oynayalım. Konya hiç zevk vermedi. Cihan, büyük takımda oynadı. Demek ki küçük takıma gidince insan ekmek yediği arkadaşına her şeyi yapabiliyor. Kartı çok geç gördü. İkinci sarı karttan atıldığı pozisyon direk kırmızıydı. Serdar Özkan dün gece çok iyi oynadı. Ama hala akıllanmadı. Rakip, ölü top kullandığı zaman önünde durmayacaksın. Bunu Liverpool’da yaptı, ilk gol geldi. Sonra feleğimizi şaşırdık. Lütfen Serdar büyük takım oyuncusu olduğunu bil. Her hafta sana bir şeyler yazıyorum çünkü benim için özel bir oyuncusun, özel bir yerin var. Holosko’yu, nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Rakip, üstüne gelmediği zaman Holosko daima problem, rakip üstüne gelirse, onlara feleğini şaşırtıyor. Bunun için de golü erken bulmak lazım. Delgado’nun golünden sonra, gerçek Holosko’yu gördük ve golü de. Gece sıkıntılıydı, bütün markaja rağmen usta kimliğini ortaya koyunca Beşiktaş, gece huzurlu geçti. Ertuğrul hoca, defansın göbeğine çözüm bulmalı, orada macera aramak olmaz. Orası Zapotocny ve Sivok’un. Toraman mı? Önlibero ya da sağbek.

02 Eylül 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte Bobo bu‘’

Tur zaten Bosna Hersek’te bitmişti. Cepte 2-1’lik bir galibiyet, Beşiktaş’ı hem rahatlatmış, hem de sahadaki oyununu pozitif yönde etkilemişti. Ertuğrul Sağlam, sezon başından beri yaptığı hazırlık maçları dahi, en iyi kadrosunu bize göre sahaya sürdü. Hafif sıkıntı yok mu?.. Vardı tabii. Tek sıkıntı Antalya maçında ve ilk Siroki maçında da gözüktü. Sol tarafta sıkıntı var. İlerleyen haftalarda bu sıkıntı daha da artacak. Serdar Özkan da, Aydın da önde oynasa, hatta dün son yarım saatte oyuna soktuğu Ekrem Dağ da olsa, Tello ile Beşiktaş problem yaşar. Giden gelmiyor. Arkalarına atılan toplar baş ağırısı.
Futbol goldür. Tribünleri coşturan da, 3 puanı getiren de o dur. O halde, golü Serdar atmış, Bobo atmış, Delgado atmış... Önemli değil. Önemli olan o topun filelerle buluşması. Atandan daha çok, dün gece attıran alkış aldı. Onun için bende başlığı; ‘İşte Bobo bu’ diye yazdım. Tribünler de golü atana değil, attırana alkış yaptı, bağırdı.
Bu uzun paragrafı Serdar Özkan için yazdım. Ne olur benim için çok özel bir insansın. İlerleyen haftalarda da seni hep sahada görmek istiyorum. Onun için Serdar, topun sibobunu arama.
55. dakikaya kadar ‘Çarşı’yı aradım. Ancak dün gece görüldü ki, Çarşı tek vücut, tek yürek eskisinden çok daha heyecanlı ve üretken geri geldi. Evet bir aydır yazdığım gibi Beşiktaş heyecan çektireceği gibi heyecan da verecek... Takip edin.

29 Ağustos 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoş olmadı‘’

Skor için değil, ama dün Antalya’da yaşananlar hiç hoş olmadı. Futbolun dışında ne ararsanız vardı. Müsade ederseniz, önce saat 17.00’de, hangi sivri akıllının fikriyse, Antalya’nın sıcağında PAF maçı oynandı. Sadece şunu söylemek istiyorum. O sivri akıllının 5 dakika gelip, tribünde olmasını isterdim. Sonra da istiyoruz, alt yapıdan hazır ve sağlıklı oyuncular yetişsin. Evet, Antalya emniyeti de stadda büyük bir pankart açmıştı. “Bizde seyirci olmak istiyoruz” mümkün mü? Maçtan önce Beşiktaş taraftarlarının otobüslerinin taşlanmasıyla başlayan olaylar hiç hoş olmadı. Ardından Antalya tribünlerinden atılan taşlarla Yıldırım Demirören’in, yüzü yaralandı. Polis kardeşim, senin seyirci olma isteğin başka bir bahara kalmaz inşallah.
Antalya takımı, çok ama çok sıradan bir takım. Lütfen, bu cümle için özür diliyorum. Bakmayın siz 2-0’lık skora. Top Beşiktaş’ı sevse, bu skor çok daha farklı olabilirdi. Basın tribününde konuşulan tek bir şey vardı. 11 maçtır Sivok’la Zapatocny yan yana oynuyorsa ve iyi de bir uyum yakalamışsalar, maceraya lüzum yoktu.
Futbolun bir ana kaidesi vardır. O da şu; senin elinde iskeleti oluşturan diye nitelendirilen futbolcular kulübede oturmaz. Adama yer aramayacaksın. Hak eden kimse, formayı ona vereceksin. Serdar Özkan’a olduğu gibi. Dün çok dirençsiz Antalyaspor’a karşı 2-0 geriden gelip, 3 puanı alıyorsan, buna sevinmeyeceksin, nerede yanlış yapmayabilirim diyeceksin. Ama dünkü 3 puan yerine; keşke olaylar olmasaydı, daha iyi olurdu derdim.

25 Ağustos 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mahmut Özgener‘’

Rahmetli Hasan Doğan’ın vefatından sonra gizliden gizliye tartışmalar başlamıştı, ‘Ne olacak şimdi’ diye. Hatta pusuya yatmış, cenaze evinde bayram havası estirenler bile vardı. Yazık, hemde çok yazık. Konuşunca, Türk Futbolu’ndan başka bir şey ağızlarından düşmüyor ancak kapalı kapılar ardında koltuğu nasıl yakalarım, kuyruklarını nasıl sıkıştırırım düşüncesi vardı. İstedikleri olmadı. Çünkü takım ruhu, Federasyon Yönetim Kurulu’nun içinde mevcuttu. Bu takım ruhundan çıkan Özgener ismi de, düşünülenlerin, yapılacakların aksamaması yönünde sağlıklı bir isim. Profesyonelliği bir kenara bırakıyorum. Çünkü başkanlık adayı açıklamasında, “Bilhassa amatör spor kulüplerimizin yanındayım, onlar bana en iyi yol gösteren arkadaşlarım” ifadesini kullanınca, seçimin ne kadar doğru olduğunu inandım. Çünkü oynamadı Mahmut Özgener, mavi boncuk dağıtmadı. Yapacaklarını ve Hasan Doğan’ın bıraktığı yerden devam edeceğini, ‘önce çocuklar ve amatörler’ diyerek spor ailesinin büyük bir kısmının da gönlünde ayrı bir yer etti. Yolu açık olsun. Türk Futbolu’na hayırlı olsun.
Engin doğru yolda
Sevsinler yada sevmesinler... Hazırlık maçlarında ve Siroki Brijeg müsabakasında görüldü ki transferler akıllı ve gayet yerinde yapılmış. Hepsinden önemlisi, takım oyunu mevcut Beşiktaş’ta. Herkesin kafası Seric’te takılı. Ama kariyerlere bir baktığımızda, mevcutların içinde en kariyerlisi de o. Çok eleştiri alıyor ama kimse ‘şartlar nasıl’ diye sormuyor. Futbolun dışında her şeyi gündeme getiriyor bazıları. Ancak futbolun içinde radikal kararlar da var. Takım içinde, Nevzat Demir’de ve özellikle altyapıya gösterdiği ilgi konusunda Sinan Engin’in hakkını vermemek ayıp olur. Son iki sezondur hemen hemen her gün, gazete sayfalarında yada televizyonlarda alt yapıdaki bu çocuklarımızın gündeme gelmesinde Sinan Engin’in, bu kadronun Nevzat Demir Tesisleri’nde maç ve idman yapmasında Ertuğrul Sağlam ile birlikte çok önemli katkısı var. Dün gece Oktay’ın jübilesinde de kadrodaki yepyeni, pırıl pırıl gençleri Emir’i, Ali’yi, Ömer Karanac’ı, Oğuz’u, Furkan’ı, Saim’i 1992-93-94 doğumlu bu kardeşlerimizi gördük.
Göreceksinizki onlardan 2-3 sene içinde yeni Necipler, yeni Batuhanlar, yeni Mehmet Sedefler, yeni Aydınlar çıkacak. Yeter ki Sinan Engin’i ve Ertuğrul Sağlam’ı rahat bıraksınlar.
NOT: Brijeg Havaalanı küçüktü. Uçakta yer olmadığından bedavacılar 20 kişiyi geçmedi. Eğer onlar o uçakla gitmiş olmasalardı kulübün kasasında en az 30 milyar daha para kalacaktı. O 30 milyar ile altyapıya 30 transfer daha yapılırdı. Anladınız mı o avantacıların kulübe verdiği zararı. ‘Hayır paramızı ödedik’ diyenler varsa, makbuzunu bana göndersin, ben de bu sütunlarda yazacağım ama yok ki. Artık çok ayıp oluyor... Yıldırım Demirören’i rahat bırakın!

17 Ağustos 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal iyi yolda‘’

İki gündür Mostar’dayız. Otelde sabahları hep ezan sesiyle uyanıyoruz. Hayret de etmedik. Bu da bizi mutlu ediyordu. Bulunduğumuz bölgede, yani Mostar etrafında 10’un üzerinde cami vardı. Bu huzurlu bir ortamdı. Ancak binaların duvarlarında 1993 senesinin kurşun izleri ve Müslüman mezarlıklarında 20 yaş üstü gençlerin mezarları bulunuyordu. Bu durum kafamızı bozmadı değil. Tabii ki bir de Türkiye-Hırvatistan maçından kalma intikam duygusuyla Siroki Brijeg’de Hırvatlar’ın kötü kötü bakışlarına maruz kaldık. İşte o an içimden, hatta çocuklara da soyunma odasında sahaya çıkarken, “Vurun, atın, kaç tane atarsanız atın” derken onların yüzündeki ifade benden aşağı değildi. Öyle de oldu.
Beşiktaş’ın ilk ciddi sınavıydı. Ancak o da gösterdi ki, Beşiktaş bu sezon çok az gol yer. Defanstaki sıkıntılar giderilmiş. Zapatocny’nin de bu alana gireceğini düşünürsek, Sivok ile Zapotocny cuk oturmuş. Gökhan Zan ile İbrahim Toraman’ın işi zor. Bu huzurun asıl sebebi önlerinde Uğur İnceman ve Cisse’nin çok iyi bir uyum içerisinde olması. Ertuğrul Sağlam’ın top bizdeyken problemi yok, asıl sıkıntı top rakipteyken. Yani mücadele istiyor. Cisse çok değişmiş. Bunun ana sebeplerinden biri Uğur ve Aydın’ın ona yakın olması.
İşte asıl soruna geliyorum... Siz bakmayın bu tür iki ayaklı maçlarda önemli olan gol yememek... Hele bir de gol attın mı keyfine diyecek yok. Ancak rakip Siroki, bizim Süper Lig’deki takımlardan çok aşağıda bir ekip. Problem golde. Diyeceksiniz ki, hangi hoca Holosko, Delgado, Bobo ve hatta Nobre’yi istemez. Tamam da Bobo da olsa Nobre de olsa dünkü oyunda görüldü ki, Beşiktaş gol pozisyonlarına bir elin beş parmağı kadar girmesi zor. Bu da taraftara mutlaka maçtan önce bir sakinleştirici alma ihtiyacını hissettirecek.
Delgado’yu ilk defa bu kadar oyuna katkısı, yani zaman zaman değil her zaman işgörür bir pozisyonda gördük. Eğer tam da goldeki gibi Aydın Karabulut’un Delgado işbirliğine diğer forvetler de katkı sağlarsa üst paragrafta yazdıklarımı yutuyorum. Bu dünkü görüntü... Benim için ayrı bir güzellik ise UEFA müsabakasında kadroda Aydın Karabulut, Emre Özkan, Serdar Özkan, milyon Euro’luk transferler yapanlara hediyemiz olsun!

15 Ağustos 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaşlılık bu mu?‘’

1 haftadır en az 7-8 avukatla tanıştım. 4-5 büyüğümle de konuştum. Şu ballı seyahatlere giden, 5 yıldız otellerde kalan, ne uçak parası, ne otel parası, ne de bilet parası veren ne de Beşiktaş İnönü Stadı’na müsade etmeyen Anıtlar Kurulu’na yazacaklarım suç unsuru olur mu diye... Hem avukatlar, hem de büyüklerim dedi ki: Boşver, yazacakların da, televizyonda söyleceklerin de suç... Çok tazminat ödersin.
Tazminat ödemeye dünden razıyım ama o mahkeme kapılarında gidip gelmek var ya, hayatımda da hiç gitmedim o beni yorar. Kazanacağımı bilsem bile, yine de yorar. Bunları şunun için söyledim. Ayda 4 saat, yılda toplasan 50 saat kullanılmıyor Beşiktaş İnönü Stadı. Yapılan projeyi öyle maketlerde değil, bire bir mimarlık bürosunda gördüm ve inceledim. Şunu açıkca söylemek isterim; Beşiktaş İnönü Stadı’nın en uç tepesi, yani en yüksek yeri arkasında izin verilen plazanın temelini bile geçmiyor. Arkasındaki 30-40 katlı, ama temelini bile geçmiyor. Kaldı ki, tarihi eser dedikleri duvarın 50 metre gerisinden başlıyor stat. Duvar da korunuyor.
Yazımın başlığında Beşiktaşlılık bu mu derken, Galatasaray’ın Seyrantepe’deki stadı ile ilgili bürokratların yaptığı çabayı bilmeyen yok. En sonunda hatırı sayılır bir para kasaya girdi. Ve dönüyorum Fenerbahçe Stadı’na, hatta Dereağzı Tesisleri’ne. ‘İskan’ı’ yok hiç bör bölümünün. Fenerbahçe Stadı’ndaki sıkıntıyı en çok bilenlerden biriyim. Vallahi de, billahi de gözüm varsa gözüm çıksın. Fenerbahçe’ye de, Galatasaray’a da helal olsun. Ya Beşiktaş’ın bürokratları, başkanın etrafındaki yalakalar, bir taşın altına elinizi sokun. İşiniz sadece seyahatlerde, şurada burada boy göstermek mi? Çarşamba günü Bosna’ya gidiyorum. Sağolsun gazetem beni gönderiyor. Ancak o uçakta olan görevliler dışındaki bürokratlar, asalaklar ve bedavacıları hem bu hafta, hem de gelecek seyahatlerde birbir yazacağım. Bunlara yurt içi seyahatleri de dahil. Bu kızgınlığım İnönü Stadı’ndan daha çok, Beşiktaş’ın en çok faydalı çalışma alanı olan altyapının kalacak yeri kalmaması. Başkan son anda kendi cebinden ödemese, ‘konteynırlar’ hala alınmamış olacaklardı.. Ve ayıp olan da şu olacaktı; TFF, PAF takımı hariç altyapının çoğu maçlarını saha gösteremediğinden dolayı oynatamayacaktı, programlamayacaktı. Bu ayıpların en büyüğü değil mi? Eğer o ballı seyahatlere katılanlar bedelini ödemiş olsalardı, bugün ben de bu yazıyı yazmamış olacaktım. Bütün bürokratlarımıza sesleniyorum. İnönü Stadı Projesi 365 gün iş görecek hale gelecek. Buranın hayata geçmesi, Beşiktaş’ın geleceği demek. Lütfen bu konuda yönetime destek olun. Şampiyonluklar, şunlar bunlar gelip geçici. El oğlunun bürokratlarından örnek alın.

11 Ağustos 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI