Arama

Popüler aramalar

‘’Aferim Kemal Yılmaz‘’

Nobre’ye aferim. Muhteşem golünden, sahaya verdiği pozitif enerjiden, emeğinden dolayı onu kutluyorum. Bravo Delgado’ya. Alıştığımız şık gollerini attı. Helal olsun Holosko’ya. ‘İşte Holosko bu’ dedirtecek gole imzasını attı. Ancak Kemal Yılmaz’ı ayrı bir yere koyuyorum. Holosko’nun golünde, Nobre ofsaytta olduğu halde, o kadar güzel oynattı ki, Holosko’nun golünden çok Kemal Yılmaz alkış aldı. İşte bu orta hakem ve yardımcı işbirliği. Çünkü Beşiktaş’ın bu sezon, yardımcı hakemlerden başı çok yanmıştı.
Oynanması en zor maçlardır bunlar. Neden mi öyle?.. Maçın başında, ‘kazandık’ dediğimiz karşılaşmalardır. Takım relax, seyirci relax. Ama bir 15 dakika vardı ki, tabela 2-0, Kocaeli lehine. Ne oluyor derken, düşündüm ki, bu iki gol yeni sistemin hediyesi. Hücumda var, defasta yoksun. Bir de oyunu kenarlara taşıyamıyorsun. Denizli, sağ tarafta Ekrem Dağ’yı kullanmış, hücumda var, defansta yok. İlk yarıdaki 2 gol onun hediyesi ama, 2.yarıdaki Beşiktaş lehine olan goller de onun hediyesi. Burada tutar mı?.. Tutar ama, biraz da defansı düşünmesi lazım. Düşünmezse, Serdar gibi kementi çabuk yer. 2-0’dan maçı çevirmek kolay değil. Çok daha farklı da olabilirdi. Delgado biraz silkindi, Cisse-Tello oyuna ağırlığını koydu. Maç koparıldı ancak, bu güzelliklerin yanında kulağı çekilmesi gerekenler de var. Az oynadı ama, Serdar Özkan’ın kulağının çekilmesi lazım. Son sözüm de Serdar Kulbilge’ye. Oyunun bütününde iş ahlakın olacak. Zaten Fenerbahçe’den gitmenin sebebi bu değil mi? Hakikaten büyük takım oyuncusu değilmişsin.

08 Kasım 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vurun Nobre'ye!‘’

Öncelikle belirmeliyim ki bu başlık, hiç bir zaman mazeret değil. Dünkü oyunla ne Kayseri, ne de Beşiktaş galibiyeti hak etmişti. Aslında her iki takımdan da davacı olmak lazım; hayatımızdan 90 dakika çaldıkları için. Sadece Selçuk Dereli değil, hakemlerin tamamı; Nobre’yi potansiyel suçlu ilan etmişler. Nobre’nin tek bir pozisyonuna bile dükük yok. Denizli’de baktı ki olacak gibi değil, Nobre’yi oyundan aldı. Nobre ve Tello’nun oyundan alınması, o dakikaya kadar Beşiktaş ceza alanına bile girmeyen Kayseri’nin iştahını kabarttı ve üstüne geldi. Çünkü ileride ısıran tek Nobre’ydi. Holosko da, Delgado da yokları oynamıştı. Zaten dün yedikleri gole rağmen İbrahim Toraman, Sivok ve Zapo, takımın iyileri arasındaydı. Serdar Kurtuluş’a bir şeyler oldu, aynı Holosko gibi. Ayakla bırak, elle taç atarken bile Serdar topu rakibe teslim ediyor. Aslında Serdar, istediği yerde oynuyordu. Ne oldu sana Serdar? Ya toparlan, ya toparlan! Benim bir diğer üzüntüm de, 12 saat yol gelerek Kayseri’ye gelen 600’e yakın Beşiktaş taraftarına yazık oldu. Yol ızdırabından daha çok maçta çekilen ızdırap, moralleri bozdu. Bu yüzden ben, ‘Dünkü maçın 90 dakikasından davacıyım’ dedim.
Denizli, bir hafta çalıştırdığı oyuncuların performansına göre, sahaya onbirini çıkartıyor. Ancak, antrenman oyuncuları Denizli’yi kandırıyor. Antrenman da ısıranlar, sahada kendilerini ısıttırıyorlar. Ertuğrul Sağlam’dan sonra, herkes de bir hoşgörü vardı. Hoşgörü ve kredi, bazı camialarda uzun sürebilir. Ancak Beşiktaş’ta görüntü o değil. Çok sabırsız bir camia. Toparlanmak lazım. Hem de bir an önce. Son sözüm de Tolunay Kafkas ve Süleyman Hurma’ya. Top Kayseri’yi sevdi. Tolunay Kafkası’ı belki maç boyunca yaptığı mimiklerle taraftarı da sevebilir, bu şekilde tribüne oynarsa. Dikkat etsin, herkes Selçuk Dereli gibi hoşgörülü olmaz.

03 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ümraniye'deki skandal‘’

Ömer, Cumali, Erim, Muhammet, Alihan, Enes, Mehmet, Emre, Kadir, Furkan... Bilmem Beşiktaşlılar’ı bu isimler ne kadar ilgilendirir. Ama beni çok ilgilendiriyor. Bu çocuklarımız Beşiktaş Yıldız Takımı’nın ve B Genç Takımı’nın milli oyuncuları. Apar topar Fulya’dan kovulup, şarapçılara mesken yapılan yerden, Nevzat Demir Tesisleri’ne gitmek zorunda olan çocuklarımız. İETT Müdürlüğü’ne rica ettik; buraya bir otobüs durağı yapsınlar diye, olmadı... Kulüpten rica ettik; buraya mutlaka bir servis koysunlar diye, olmadı...
Sonunda korktuğumuz oldu. Biliyorsunuz Nevzat Demir Tesisleri’ne gitmek için, Ümraniye Setüstü’nden inen çocuklarımız yürüyüp, köprünün altından geçip tesislere girmek zorunda. Sol taraf tamamen ormanlık. Kenarlarında da park etmiş arabalar. Suç olan ne unsur varsa hepsi orada; gaspçısı, şarapçısı...

Gaspçılar yol kesiyor

Futbolcularımız üç gün önce idmanları bitmiş bir vaziyette giderken yollarını kesiyorlar. ‘Ya canınız, ya malınız’. Gencecik çocukların zaten ceplerinde parası yok. ‘Malımız yok, istiyorsanız canımızı alın diyorlar’ ve bunu söylerken, üstlerinde Beşiktaş eşofmanları var. Yani bu demekki adamların hiç korkusu yok. Son zamanlarda taciz olaylarını biliyorsunuz, okuyorsunuz, televizyonlardan izliyorsunuz. Bu çocukların yaşı da, 13 ile 16 arasında. Nevzat Demir’e gittiklerinde ise ayrı bir sıkıntı, 5 kişi aynı odada yatıyor.

Başkan ne yapsın!

Başkan sağolsun, kendi imkânları ile bir takım şeyleri yaptı. Başkan’ın dışında yapması gerekenler ise, sadece figüranlık yaptı. Sözde yöneticiler... En azından Fulya’daki yatacak yerleri en kısa zamanda hazırlayıp, bu çocukların oraya giderken, bu tacizlerden kurtulmasını önlemek gerekir. Ya da idmanlardan çıkan bu çocuklara servis hizmeti verilmelidir.

Belediye’ye iş düşüyor

Rica ediyorum ve bu çocuklar için yalvarıyorum. Fulya’dan geçerken bir baksınlar, Beşiktaş Şan Öktem Kamp Tesisi yazısı hâlâ duruyor. Ama alt katında şarapçılar, üst katında ise sökülen pencereler yeniden takılarak, işçilere yatakhane yapılmış. Üzüntüm, anası babası bu çocukları Ankara’dan, Nazilli’den, Samsun’dan, Kütahya’dan Beşiktaş’a teslim etmiş, “Çocuklarım emin ellerde” diye düşünüyorlar. Çocuklar hem saha eğitimi hem de milli eğitim olarak emin ellerde ancak sağlık olarak aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Ancak bu olaylar çerçevesinde Ümraniye Belediyesi’ne de çok iş düşüyor. O güzargâhı mutlaka temizlemeliler. Emniyet de, Allah’a emanet olmamalı. Mutlaka orada da Belgrad Ormanları gibi bir ceset olayı mı bekleniyor? Çünkü bu çocuklar gerçekten bunalmış vaziyette.... Gereken bir an önce yapılmalı...

02 Kasım 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aferin Tello‘’

Hakem konusunda fazla maydanoz olmak istemiyorum. Hele Özgüç’ü asla eleştirmem, kafası karışık galiba. Ancak Türkalp, oynayanla oynamayanı ayıracaktı.
Hala geçen sezonki Rize, Fortis Kupası müsabakasına gitti. Antalya da aynı anlayışta idi. O derece ortamı germeye ne lüzum vardı. Sen sırat köprüsündesin tamam, hiç aklımın köşesinden bile geçmez maçı bırak demek. Ancak herkes evine ekmek götürecek, o zaman Antalyalı kardeşlerim biraz ayıp etti. Kırmızı kart görecek diye Abdülkerim hoca bazılarını hemen kulübeye çekti. Lige zor geldin, çabuk gitmenizi de istemem.
Tabii ki bir de saha içi var. Boşa giden bir 45 dakika. Taraftar maçı çok ciddiye aldı. Yapılması gerekeni yaptı, tribünleri doldurdu, desteği tam idi. Ancak 46. dakikadaki kadro, Mustafa hoca tarafından ilk yarıda sahaya sürülmeliydi. Bu kupa statüsünde iki galibiyet, artı bir beraberlik seni bir üst tura çıkartır. Önce skoru yakala, ondan sonra kimi sokarsan sok. Arayışını yap. Rakibinin ayranı kabardıktan sonra, işin zor. Üstelik oyunu da çok yavaş oynuyorsun. Rakip kapanmış, topu bir türlü kenara da taşıyamıyorsun. Pozisyon da bulamadın. İşte 60. dakikadan sonra, yapılan değişiklikler sahaya ağırlığını koydu. Zaten 1 gol yetiyordu lastiğin patlamasına. Patladı da. Bir isterken, üç oldu.
Ancaaak... Çok ama çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Tello bugün ölü toptaki becerisi ve goldeki vuruşuyla, inşallah sezon başından bu yana ölü toprağı serilmiş halini bırakır. Holosko, işte sıra onda. Beşiktaş’a çok ümitlerle, çok para verilerek alındı. Çok işler yapacak diye. Hazırlık maçları dahil, yirmiye yakın maç oynandı. Holosko kayıp, biraz da ayıplarda.

31 Ekim 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaşlı oldu‘’

Yıllardır Beşiktaş ailesi için bir üniversite hayalleri vardı. Bununla ilgili Süleyman Seba’dan başlamak üzere Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören, hepsi de seçim dönemlerinde yatırım olarak genel kurul üyelerinin önüne bu konuyu getirdi. Hepsi yalan oldu. Aramadıkları arsa, çalmadıkları kapı kalmadı. Ta ki Bahçeşehir Üniversite kucağını açana kadar. Alt yapıda olmazsa olmaz, bir numaralı projeydi bu. Fikret Orman, Hüseyin Bican ve Halim Aydın’ın da en büyük hayaliydi, Beşiktaşlı gençlerin eğitimli olması ve üniversite bitirmeleri. Bunun yansıması sahaya bile çok farklı olurdu. Çünkü gazetelerdeki yorumlar, televizyondaki görüntüler okumuş çocuklarla diğerleri arasında çok fark doğuruyordu.
Evet, Bahçeşehir Üniversitesi sahibi sevgili Enver Yücel’in talimatı ile, öğretim görevlisi Haydar Sarısoy’un çabaları Beşiktaş alt yapısını üniversite düzeyinde çocuklarımıza burs vererek, 2008-2009 öğretim dönemine kayıtlarını yaptı.
Geçen yıl Sayın Enver Yücel’in, Erdem Özkurt, Burak Ateş, Gökhan Aydaş ile başlayan hamlesi, bu sezon 11’i tamamladı. Bülent Uzun, Orhan Gülle, Oğulcan Engin, Necip Uysal, Ömer Sümer, Menderes Korkmaz, Umut Kaya ve Ali Kuçik ile ilk 11 tamamlandı. Yani Beşiktaş PAF Takımı 1991-92 doğumlu çocuklarıyla, üniversiteli oldu. Bu konuda emeği geçen başta Enver Yücel olmak üzere Haydar Hoca’ya ve Bahçeşehir Üniversite’nin diğer birimlerine Beşiktaş olarak teşekkür ediyoruz.
Önlerinde dünya şampiyonası var. Göreceksiniz bu takım, Beşiktaş alt yapısında olduğu gibi şampiyonlukları da Bahçeşehir Üniversitesi’nde yaşayacaktır.
Üniversite’nin spora bakışı çok farklı şu günlerde... Üvey evlat muamelesi gören BJK TV ile orada iki program yaptık. O gün gördüm ki, öğretim görevlilerinin ve gençlerin gözlerindeki parıltılar; burasının bir ticarethaneden daha çok, spor alanında toplumumuza sağlıklı bir nesil yetiştirme yeri olduğunu açıkça gösteriyor. Ve tabii ki, bu çocukların üniversiteye girmesini sağlayan Beşiktaş alt yapısında Mehmet Ekşi başkanlığındaki, eğitimlerinden kayıtlarına kadar Bahçeşehir Üniversitesi’nin kapısından 24 saat ayrılmayan Arzu Alkan ve Nuri Şahbaz’a da bu çocuklar adına ayrıca teşekkür ediyorum. Tabii bu çabalara karşı, gençlerimizin vereceği en büyük hediye; üniversiteden mezun olup, toplumumuza sağlıklı bir sporcu ve insan olarak aldıkları diploma.
Başta da söylediğim gibi parayı değil insanı daha çok düşünen sevgili Enver Yücel’e teşekkürler... Son olarak ise, kimse kızmasın darılmasın ama teşekkürlerin en büyüğü Sinan Engin’e... Engin, 2 yıldır bu hayalin gerçekleşebilmesi için elinden gelenin fazlasını yaptı ve sonunda bu gençler üniversiteli oldu.

30 Ekim 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerek yoktu‘’

Her iki takımı da tebrik etmek lazım. Dün, seyredenlere güzel ve zevkli bir müsabaka izlettiler. Ligin daha başı, germeye lüzum yoktu. Bu maratonda çok puanlar kaybedilecek ya da kazanılacak. Ancak maç bittikten sonra ortalığı germenin lüzumu yoktu. Oyun içinde karşılaşmanın hakemi, zaten yeterince tribünü germişti. Bir de Mehmet Yıldız’ın hareketleri ona hiç yakışmadı. Halis Özkahya, geçen sezonun sonunda yine Sivas’taki Beşiktaş maçındaydı. O gün de ortalığı germişti. Holosko’nun golünü iptal etmesiyle, insanları içinden çıkmaz bir matematik problemine sokmuştu.
İsterseniz bir de sahaya girelim... Yeni sistem olmasına rağmen, aksamalar var. Bu oyun anlayışında topu kenarlara mutlaka taşımak lazım. Zaten pozisyonlar da, gol de bu anlayışla geldi. Tabii ki öyle pozisyonlar vardı ki, ‘onsuz’ olmaz dediğimiz Delgado, kariyerine yakışmayacak goller kaçırdı... Zoru attı, kolaylarını yapamadı. Zapotocny-Toraman-Sivok, bu sistemde önlerinde Cisse tek olduğu taktirde, özellikle de hızlı forvetler karşısında aralara atılan toplarda çok sıkıntı yaşarlar.
Bizler ne penaltılar, ne ofsaytan goller, ne eller gördük. Serdar Özkan’ın pozisyonu bana göre penaltı. Ancak hazır Serdar Özkan’dan bahsetmişken... Sen, Beşiktaş takımını bir oyuncusunun, hem de geleceği olan. Fair-Play, insanın içinde, ruhunda olması lazım. O pozisyon gol olsaydı. Onun adına en çok üzülenlerden biri ben olacaktım. Çünkü biz onlara Beşiktaş terbiyesini böyle öğretmedik.

25 Ekim 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hesabı kim verecek?‘’

Dört ay önce Fulya’dan apar-topar kovulan 7 tane altyapı yarışmacı grup, Şan Öktem binasını talimattan bir hafta sonra terketti. Acaba, şarapçılara barınak mı olacaktı? Derseniz, o da Beşiktaş ilçesinin halkı, tamam... Haftasonu Türkiye Futbol Federasyonu’nun prestiji olan akedemi ligi başlıyor. Ancak hala Şan Öktem binasının ismi var, fakat camları çerçeveleri çatısı sökülmüş bir vaziyette duruyor. Kimse de bir yanıt vermiyor. Sorumlusu kim, yatırımlardan sorumlu yönetici mi? Beşiktaş Belediyesi mi, yoksa Yaşar Aşçıoğlu mu? Bu sorular ivedi olarak cevap bekliyor. Şu anda Anadolu’dan gelen 17 çocuk, Beşiktaş Altyapısı’nda hizmet veriyor. Bunların yatacak yeri, Başkan’ın kişisel çabasıyla şimdilik geçiştirilmiş durumda. Ancak Beşiktaş’a, yakışmayan bir konumda. Dün Fulya’ya gittim. Geçen sene Türkiye Şampiyonu olan Minik Takım ve Yıldız Takım, soyunma odası olmadığından dışarıda soyunuyorlardı. Peki, orada soyunurken ve o kapıdan girerken ve tribünde ailelerden çocuklarını izleyen anne ve babalar, hatta Fulya’yı kullanan İstanbul halkı merakla soruyor; bu harabe ne diye... Bu Beşiktaş’ın büyük ayıbıdır. Sorulduğu zaman mangalda kül bırakmayan yatırımlardan sorumlu yöneticiden yanıt bekliyorum. Ne zaman olacak, neden bu zamana kadar yapılmadı, madem sıkıntı vardı, neden çocukları sokağa attınız?
Denizli’nin bakışı
Gençlerbirliği maçından sonra telefonum susmadı. Geçen sezon Trabzon-Beşiktaş maçında, bu sezon da Sivas’ın başına gelen olaydan sonra yönetmelik değişmişti ancak, bu durum endişe yaratmıştı. Kurtuluş’un olması, Beşiktaş’ı kurtardı. Ancak beni en çok rahatsız eden, Denizli’nin altyapıya bakışı... Eğer Denizli, Ertuğrul Sağlam’ın mirasını bitirip altyapıya bu kafada bakarsa, vay ki vay... Sergenler, Metinler, Aliler, Feyyazlar, Nihatlar unutulmadı. Altyapıdaki çocuklar Beşiktaş’ın geleceği. Şampiyonluklar unutulur, Denizli de unutulur ancak bu çocukların Beşiktaş’a vereceği hizmet unutulmayacaktır.

23 Ekim 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fark eden ne...‘’

4-4-2, 3-5-2, 4-3-3 olmuş, farketmiyor. Hepsi bir yana. Yani Denizli ile de fark etmedi. Fark eden tek bir şey var; o da özgürlük. Delgado, Tello, Holosko’ya verilen özgürlük. Bu da, ilk onbeş dakikada 3 gol getirdi. Sadece bu. Aslında Beşiktaş, Ankara’da son senelerde en stressiz, en huzurlu müsabakasını oynadı. Üstelik karşısında da Gençlerbirliği takımı. Ne ısırdı, ne ısırttı. Siz bakmayın Beşiktaş’ın beş fuzuli sarı kartına. Bu kartlar oyun anlayışından meydana geldi. Yani şunu söylemek istiyorum, esame listesine önce Cisse’yi yazarım sonra 10 kişi dizerim. Buna Delgado dahil. Çünkü Beşiktaş’ta Cisse’den başka orta alanda ısıran yok. Rakip geçiyor, rakip çekiliyor tabii ki sarı kart. Üstelik bir kırmızı kart da İbrahim’e verilmesi lazım. Üzülmez yaptığı penaltıda son adam ama Abitoğlu’nun bu pozisyonda kıyağı vardı. Hem de iyi bir kıyak. Aslında top Beşiktaş’ta iken sorun yok. Hepsi cambaz. Ama top rakipteyken işte Denizli’nin asıl bundan sonra başı bu konuda ağrıyacak. Her zaman söylüyorum, eğer Cisse’nin yanına ya da Cisse’yi yalnız bırakırsa ya da kimseyi yerleştirmezse bu kafayla bugün yürüye yürüye ceza alanına gelip de beceriksiz olan Gençlerbirliği’nin, kıyağını yarın başka takımlar yapmaz.
İlk 20 dakikanın dışında her ikim takım için de uyutan bir görüntü vardı. Taa ki, Ergün Teber’in atılışına kadar. ‘Oh be’ dedik...
Evet, Ertuğrul Sağlam gitti. Mustafa Denizli ilk maçına çıktı. Beklentiler çok fazla. Herkesin beklentisi farklı. Benim beklentim de çok farklı. İki sezondur sahada en az bir iki, kulübede de altyapıdan bir iki oyuncu vardı. Bu Del Bosque’de de, Tigana’da da, Rıza’da da, Ertuğrul’da da tavan yapmıştı. Ama dün kulübede bunlar yoktu. Acaba Denizli’nin yaşamında altyapıya yer var mı, yok mu bunu ilerleyen haftalarda görücez. Ama hedef şampiyonluksa, ona da varım. Ama şampiyonluklar gelip geçici, biz de çok unutkan bir milletiz. Denizli’nin en azından arkaya dönüp gençlere bakmasını da isiterim. Bu konuda takipçisiyim. Yoksa yıldızımız barışmaz.

20 Ekim 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI