‘’Ayıptır günahtır‘’
Aynı senaryo Norveç maçında da yaşandı. İbrahim Kaş, Fatih Terim tarafından defansın sağ tarafına konulmuş, sakatlanıp çıktıktan sonra, sözde köşe yazarlarının büyük bir kısmı, Kaş’ın sakatlanmasının hayırlı olduğunu belirterek, müsabakanın kazanılmasındaki en büyük etkenlerden biri olduğunu yazmıştı. Bu durum İbrahim Kaş’ı çok üzmüş, 15 gün Nevzat Demir Tesisleri’nden çıkmamıştı. Çocuğu birkaç arkadaşımızla birlikte toparlayana kadar canımız çıkmıştı.
Şimdi aynı durum Batuhan Karadeniz için geçerli. Çocuk, 17 yaşında milli takımlar düzeyinde oynadığı kategorilere göre; en çok gol atan oyuncu. Beşiktaş’ın da, Türk Milli Takımı’nın da geleceği... Bakın 17 yaşında diyorum. 25 yaşın üzerinde de ne şımarık topçuları yere-göğe sığdıramıyoruz. Bosna Hersek maçında, tam önümüzde sakatlandığı pozisyonu televizyonda izleyince, inanın o yüz ifadesinde içim ‘cız’ etti. Ancak televizyondaki yorumcu başta olmak üzere, ertesi gün gazetelerdeki köşe yazarlarının sözbirliği etmişcesine Batuhan’ın sakatlanıp çıkmasının hayırlı olduğunu yazmaları, televizyonlardaki yorumlarda da söylemeleri ayıpların en büyüğüydü. Hem günah hem de ayıp... İnsanlığınız nerede kaldı. Gücünüz 17 yaşındaki çocuğa yetiyor. Konuşsanıza Fatih Terim hakkında, ben de delikanlılığınızı göreyim. Ayıptır!
‘’Utanması gerekenler‘’
Ertuğrul Sağlam nihayet gitti, gözünüz aydın olsun. Ama giderken tribünlerin dediği gibi adam gibi gitti, şimdi oturup düşünme sırası yönetimin...
“Ben teknik direktörken, arkamdan başka teknik direktörle pazarlık yapıyorsunuz, bu adamlık mı? Ben beş kuruş para talep etmezken gazetelerde tazminat almadan gitmez, yazılarını yazdırmak adamlık mı? Evet, ben gidiyorum ama bazı kimseler kendileriyle hesaplaşmak zorunda. Ben Beşiktaş’ta Ertuğrul oldum, Beşiktaş teknik direktörü olarak Ertuğrul Sağlam oldum ve Beşiktaşlı duruşuyla bırakıyorum. Süleyman Seba’dan almış olduğum terbiyeyle gidiyorum” dedi ve adam gibi gitti...
Bu saatten sonra asıl düşünmesi gerekenler, Ertuğrul Sağlam’ın gitmesine zemin hazırlayanlardır. Hani adamlıktan bahsedenler vardı ya, hani Beşiktaş duruşunu ayaklar altına alanlar... Beşiktaşlılar sizden adamlık bekliyor, bu adamlığı yapamadıktan sonra ister utanın, ister utanmayın, kamuoyu zaten sizi biliyor. Ama benim size tavsiyem, gitmesi gereken Sağlam değildi.
‘’Yaptıkları traş‘’
Hacettepe maçını oynamak çok zordu. Bulunduğumuz bölgede maçı seyrederken, hiç tanımadığımız simalar bile Beşiktaş taraftarının ne yapacağını merak ediyordu. Ancak onlar seyirci değil, taraftardı. Yani, taraftı. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın darmadağın olduğu haftada, ‘rakiplere kendimizi güldürmeyelim’ diyerek çok ihtidalli davrandılar. Ve olması gerekeni yaptılar. Destek tam destek... Kısacası, taraftar yöneticiden daha sağ duyulu. Öyle bir ortamda maç oynandı ki, takımda 3 pas üst üste izleyemedik. Üstelik sahada Delgado var. Anlayın takımın psikolojisini. Beşiktaş’ın en çok milli olan oyuncusu Batuhan. Genç veya A Milli olması farketmez. A Milli Takım gazıyla golü çaktı, hiçte sırıtmadı. Sadece o mu? Serdar Özkan, Aydın, Batuhan sahada, Korcan kulübede. Sahadakiler 40 milyon Euro. Sorun bakalım, hangileri daha etkili ve göze battı?
Yalnız dün gösterdi ki, Cisse ön liberoda olduğu zaman yanında ya Uğur İnceman olacak, ya da İbrahim Toraman. Geri kalanı hikaye. Çünkü eğer bu ikiliden biri olmazsa, Beşiktaş defansı sefillere oynar, kalesi kalbura döner. Gece çok sıkıntılı başladı, mutlu bitti. Bu mutluluk yarın, Ertuğrul Sağlam’ın basın toplantısıyla biter mi? İşte bunu bilmem. Bu takımı yöneticiler rahat bıraksın, çok daha iyi olur. Çünkü huzur vermiyorlar, aksine huzursuzluk yaratıyorlar. Yaptıkları da traş.
‘’Alkolik hareket!‘’
Ne olur, bu şişede durduğu gibi dursa, ama durmuyor. Daha doğrusu durdurulmuyor. Sen söyleyen değil, söyletene bak. Basın mensubu arkadaşlarımız da maalesef bu işi çok iyi beceriyorlar. Ne zaman zorda kalsalar, Sayın Levent Erdoğan’ı arıyorlar. Hem de saatini biliyorlar. Levent abi biraz tatlı, hoş, cana yakın bir insan. Hele ki konuşmayı da çok seven bir insan. Biraz da alkol aldımı Cem Yılmaz, Halit Kıvanç başta olmak üzere yanında halt etmiş. Hani ben her zaman derim ya ‘Ver gazı, coşkur lazı’ diye. Levent abiye de ver bir tane, istediğinden fazlasını al.
Kiev hayal kırıklığından sonra, Levent Erdoğan ile Şeref Yalçın, Ertuğrul hoca için konuşulmaması gerekeni konuşarak açıkça gösterdi ki, bu yöneticilere de birer yönetici lazım. İstifa etmek erdemmiş, doğru. Ama o istifayı sizler de en az şu son iki senede 50 sefer yapmalıydınız. Tigana kötü, Rıza Çalımbay kötü, Del Bosque hepsinden kötü, Ertuğrul Sağlam daha da kötü. Peki ya bunları getiren kim, siz. O halde oturun, şapkanızı önünüze koyun ‘biz nerede hata yaptık’ diye düşünün. Bir mağlubiyette darmadağın olacaksanız yönetim içinde, önce istikrarlı olacaksınız, duruşunuzu göstereceksiniz.
İki sezondur basından ‘tü kaka’ diye bahsederek, çevrelerine basını düşman gösterenler, basın mensupları otellere giremez, basın mensupları uçağa giremez derken Metalist mağlubiyetinden sonra basına kucak açıp, ‘Buyrun bizim uçağımıza binin, beraber gidelim’ dedi. Basından umut aramak, alehimize yazı yazılmasın düşüncesinde olmak bu yönetimin bittiği anlamına gelir. Uçağa aldıklarınız, meyvelerini vermeye başladı. Futbolculara saldır, Ertuğrul Sağlam’ın konuşmadıklarını yaz, Sağlam’ı kamuoyunun önüne at, futbolcuları bu akşam Hacettepe maçında taraftara yem yap, ondan sonra yaşasın padişahim yazılarını yazdır. Ayıp bunlar, çok ayıp.
Ertuğrul Sağlam, adam gibi adam. İcraatlarında yanlışlar olmuş olabilir, hatalı taktikle maçı yorumlayabilir, oyuncu tercihlerinde yanlışlık da yapabilir. Ancak bunlar, onun tercihleridir. Kim yanlış yapmıyorki. Ama kişiliğine, adamlığına laf söylemek ayıpların en büyüğü. Göndereceksen de, adam gibi davranıp, büyük bir takım olduğunu gösterip, öyle yol vermen lazım. Yoksa maşaları kullanıp, kamuoyunda küçük düşürme çabaları içinde olup bu gece taraftarın önüne atmak ayıptır. Hele bu konuşmaları alkolik hareket içinde yapmak daha büyük ayıptır. Yakışmadı, yakıştıramadım. Sadece ben değil, sağduyulu herkes ayıpladı.
Son sözüm de, maç sonrasında takım uçağına binen basın mensubu meslektaşlarıma... Değer miydi, 2 saat erken gelmek için, daha önce sizi almadıkları o uçağa binmeye...
‘’Beceremedik‘’
İstanbul’da 1-0’lık avantaj vardı. Ancak o avantaja rağmen işin sıkıntılı olacağı belli idi.15 dakika dayanamadık. Daha doğrusu Kiev’den topa vuran Coelho’nun pozisyonunda, kaleci Hakan Khrakov’da gol yiyince sarsıntı geçirdik. Profesyonel futbolcusun. Maçtan önce 40 dakika idman yaptın. Isındın. El oğlu her türlü şeyi denedi. Saha vıcık vıcık. Maalesef ayakkabıları değiştirmeyi beceremedik. Adamlar ayakta kaldı, biz yerlerde. İnönü’de bela olmuştu, Coelho. Tutmayı beceremedik. Bir on dakika vardı ki, aklımıza gelen, bütün duaları okuduk olmadı. 10, 25 goller arka arkaya gelince dirençte kırıldı, hayaller yıkıldı. Ertuğrul Sağlam savunam ağırlıklı bir takım sahaya çıkardı. Daha doğrusu çıkardığını zannetti. Ama gel gör ki, defans kalbura döndü. Yol geçen hanı gibiydi. Fark tabeladakinin iki misli de olabilirdi. İnanmak işin yarısı. Adamlar inanmış. Maalesef sen de, o inanç pek yoktu. Rakipten mi korkmuştu. Değil. kapasite bu. Benim bütün güvencem Delgado’ydu. O’nsuz hiçbir şey olmaz diyordum. O yine dün sahada yoktu. Daha doğrusu ismi vardı, kendi yoktu. Galiba bizim yiğitliğimiz kendi evimizde. Onu da pek beceremiyoruz ya!.
Sezon başı bu takımın defansı gol yemez, forveti ise çok zor atar düşüncesindeydim. Hayal mı gördüm ne! Belediye maçında ve dün gece görüldü ki Zapotocny-Sivok ile oynayınca sıkıntı yaşanmaz. Gökhan Zan’a hala Beşiktaş forması altında çözmüş değilim. Kendi de artık bir karar vermeli. Ben mi? Buradaki işlevim, vazifem ne diye. Sağlam savaşan bir takım olan Kharkiv’e karşı top ayakta, forvette biraz kalsın diye Bobo’yu oynattı ama bilmiyorum acaba biz Bobo’suz olmaz derken hayal mi kuruyorduk. Holosko yürüdü. Peki bu kadar eleştirdiğimiz takımda kim ayakta kaldı derseniz; hani o nerden çıktı diyenlere inat Seriç ayakta kalan isimlerden biriydi. O’nun gücü Cisse ile birlikte yetmedi.
İstanbul-Kiev oradan aktarmalı. Kharkiv’de çok hayaller kurduk. Güzel seyahattte yaptık. Ta ki maçın başladığı 20.00’ye kadar. Kharkivliler sahada mücadele etti, tribünlerde zaferi havai fişeklerle kutladı. Biz ise beceremedik. Bir çuval inciri de berbat ettik. Hayallerimiz yıkıldı. Dönüşümüz herhalde kabus olacak. Pazartesi Hacettepe maçı var. Bekleriz efendim!.. Orada beceririz.
‘’Yıldırım çarptı!‘’
Siz bakmayın Mehmet Ali’nin ambulansla hastaneye kalktığına. 57. dakikadaki pozisyona bakarsak Nobre’nin golü güme gitti. Yardımcı hakem gol veriyor, pozisyon açısı daha geniş orta hakemin önü kapalı olduğu halde golü iptal ediyor. Bu iptal kararı sadece iki sezondur hakemlerimizdeki Nobre antipatisinden. Halbuki iş ahlakı olarak son iki haftadır yere göğe sığdıramadığımız Nobre maalesef hakemlerimiz tarafından potansiyel suçlu ilan ediyorlar. Ama ceza Nobre’ye değil, Beşiktaş’a ayıp ediyorlar.
Aslında Siyah-Beyazlılar’ın sahadaki düzeni 75. dakikadan sonraki oyun anlayışıyla olması lazımdı. Yani Bobo’lu dönemde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sana ölü toplar dışında gelmiyor. Dörtlü defansı sabit, çıkmıyor. Cisse ve Tello (Sonradan Uğur İnceman) tek Adriano’yu kontrol ediyor. Yok böyle bir şey. Bunun altında yatan tek bir gerçek var. O da Beşiktaş’taki sıkıntıyı ortaya çıkartıyor. Top Beşiktaş’tayken problem yok ama top rakipteyken korku çok. Sen tek forvet oynuyorsun, tabii ki rakibin de iştahını kabartıyorsun. O da bakıyor ki üstüme gelen yok rahat rahat çıkıyor.
Benim dün hoşuma giden bir şey var. O da İbrahim Üzülmez. Üzmez dedik, üzmedi. Kademelerde iyi. Eğer Ertuğrul Sağlam gol istiyorsa, puan istiyorsa Bobo-Nobre ikilisinden vazgeçmemeli. İkisinden birinden vazgeçse bile Holosko’yu bu ikiliden biriyle mutlaka kullanmalı. Başı dünkü gibi değil, her zaman ağırır.
Dördüncü dakikada arifeyi gördük, bayrama huzurlu girecekti Beşiktaş ama olmadı. Bu maçın perşembeye mesajı ne diye sorarsanız, Ukrayna takımını ilk maçta gördükten sonra inşallah turistik bir seyahate gitmeyiz deriz. Çünkü biletlerimizi aldık. Ama Beşiktaş’a dün bayram hediyesi de vardı. O da alt yapıdan. PAF Takımı Necip’in (2), Erkan ve Samet’in golleriyle 4-0, B Genç Takımı Beylerbeyi’ni 6-1, Süper Genç Takımı Beykoz’u 4-2 yenerek abilerine iyi bir bayram hediyesi vermek istediler. Hep beraber, ‘Bayrama mutlu girelim’ dediler ama olmadı. Kısmet Kurban Bayramı’na diyelim.
‘’10'suz olmuyor‘’
Öncelikle sözüm İbrahim Kızıl’a. Geçen hafta Cüneyt Çakır’ın maçından sonra futbolcularına gösterilen kırmızı karttan dolayı; Beşiktaş için hiç de hoş olmayan açıklamalar yaptı. Dün gece Pacheco’nun da atılışını gördükten sonra, ‘önce futbolcuna iş ahlakını öğreteceksin’ derim. Bak, atılan oyuncularının hepsini pozisyon gereği değil, rakibe ve hakemi aldatma yüzünden. Tavsiyem; bir oyun kuralları kitabı alıp, futbolcularına dağıtması.
Beşiktaş için bereketli bir gün oldu. PAF Takım 1-0. B Genç Takımı 11-2 ve A Takımı da 3 puanı hiç zorlanmadan aldı. Ancak Ertuğrul Sağlam, hiç beklenmedik bir kadro sahaya çıkardı. Karşısında da taş gibi bir Gaziantepspor vardı. Maalesef, sahadakilerden daha çok, kulübedekiler konuşuldu. Dün gecede gösterdi ki, Delgado’suz yani patronsuz bu işler olmyor. Tello-Holosko değişikliği yaptı, biz 5 dakika kim çıktı diye sahayı karış karış aradık. Esame listesini elimize alınca, Tello’nun olmadığını farkettik. Tello için iyi sinyaller değil bunlar. Seric yolda, Üzülmez de sahada. Aman dikkat etsin. 10 numara son 30 dakika girdi, ama filim kopmuştu. Şimdi düşünme sırası İbrahim Kızıl’da. Bakalım kime sitem edecek. Ayıp etti, hem de çok ayıp.
‘’Rüştü ve defans‘’
İki ayaklı bir oyun. Bir gol çok şey ifade eder. Keşke iki üç olsaydı. Aslında dün Beşiktaş’ın bire de şükretmesi lazım. Onu seven bir top var. İyi bir hakem, tecrübeli bir Rüştü. Bu üçlü Beşiktaş’ın dün 1-0’la sahadan çıkmasına yetti ancak tura yetecek mi? Hayatımda hiç şans oyunları iddaa, spor toto, loto oynamadım. Bu takım kurada Beşiktaş’a çıkınca çevremdeki iddaacılar medyanın aksine, “Abi işimiz zor” diyordu. Doğrusunu isterseniz dünkü takımı sahada gördükten sonra ben de aynı düşüncedeyim. Tempolu, oyundan hiç kopmayan, tur için gol araması gereken Beşiktaş yerine gol arayan ve Beşiktaş’tan çok da pozisyon bulan bir takım vardı. Yabancı kontenjanından dolayı şans bulan Seric önünde Tello’yla iyi bir uyum içinde ama gösterdi ki Tello, “Beni rahat bırakın, ben özgür olmak istiyorum” diyordu.
Beşiktaş bir türlü dengeyi tuttaramadı, ne sağda, ne solda. Delgado’yu ilk defa bu kadar tutuk, dengesiz ve ayakta duracak hali kalmamış bir görüntüde gördüm. Beynimin içine yerleşmiş olan Delgado olsaydı daha ilk 15 dakika fark olurdu. Ama varsayımlarla bir yere gitmeyeceğimize göre fazla vıdı vıdı yapmaya da gerek yok. Beşiktaş’ın bayramda işi zor. İnşallah bayram zehir olmaz.
Bir Ramazan akşamı olmasına rağmen tribündeki çoşku hoşuma gitti. Keşke aynı coşkuyu sahada görsek.
Aklımı kurcalayan bir konu daha var. Bu santrforlar niye golün güzelini atmaya kalkarlar. Üç direk arasına top girsin yeter. Gol, goldür. Bu lafımın çoğu son on dakika oyuna girmesine rağmen Bobo’ya. Defans oyuncusunun ayakta kalanı makbul. Bilhassa Sivok dün akşam biraz ayakta kalmakta zorlandı.
Ertuğrul hoca oyuncu değişikliklerinde acaba Ekrem Dağ yerine her pozisyonda uzun top oynayan, golü düşünen rakip karşısında Toraman’ı, Cisse ve Uğur İnceman yanında oynatsaydı daha iyi olmazmıydı diye düşünüyorum.
Ama kazanan daima haklıdır. Sezon başından beri söylediğim bir şey var. Antalya maçı hariç bu takım kolay kolay gol yemez düşüncesindeydim. Aynı düşüncedeyim. İkinci maçta da en büyük güvencem Rüştü ve bu defans.