‘’Maçı çözen ustalar oldu‘’
Maçı 15’er dakikalık bölümler olarak ele alırsak ilk bölüm planları da niyetleri de olabilecekleri de anlatıyordu. İki takım da top ile pas arasındaki ilişkinin kıymetini biliyor, ısrarla ‘Top ayağa’ oynuyordu. Bilinir, herhangi bir şeyi iyi yapmak ‘Tekrar’a, dahası ‘Geliştirilen tekrar’a bağlıdır. Bu bağlamda geriden oyun kurma konusundaki ısrar, anlamlıdır. Farkı belirleyecek olan ise ‘Önde baskı’ydı. Fenerbahçe bu bahiste açık ara öndeyse de kapılan toplarda işi bitirmek ilk devre için onlar açısından mümkün olmadı. Alanya ise savunma çıkışlarında hatalar yapsa bile antrenmanda denediklerinden taviz vermeyen tutarlıktaydı. Sonuç ne olursa olsun antrenmanda çalıştıklarını tekrarlayıp durdular devre boyu. 20’den sonra Fenerbahçe geriye çekilip ‘Dinlenmeye’ geçince rahat etti Alanya! Öne çıktı, gol aradı ama... Boşalttıkları alana 43’te iki usta sızdı. Bilinir ‘Usta’lık tecrübedir, yaştır! Edin Dzeko getirdi Dusan Tadiç attı.
Can yakabilirler
48’de Alanya sahanın her yerinde doğru paslar yaparak gole yaklaştı ama Gaius Makuta pas yerine orta yapmaya kalktı! Akabindeki pozisyonda ise Serdar Dursun iki kez pas yerine ‘Şut’ deneyince olmayacak olan yine olmadı! Ancak 64’te Alanyalı oyuncunun yapamadığı şandeli yapan Tadiç, maçı çözdü! Bundan sonra Alanya’nın mecali varsa da tamamen çöktü. Fenerbahçe ise kendinden emindi. Neyi, kiminle yapmak istediklerini planlanmış gibiydiler. Ne var ki, ‘Doğaçlama’ söz konusu olduğunda da yaratıcıydılar. Alanya ise gayretkeş ama bir o kadar da ‘Halsiz’di hücumda! Yapamayacaklarına emindiler ve yapamadılar. Yine de bu düzenlerini sürdürürlerse ligin hem can yakan hem kafa karıştıran takımlarından biri olabilirler.
‘’Yazan ve yöneten Van Bronckhorst‘’
Temposu, arzusu, teorisi yerli yerinde bir Beşiktaş izledik ilk yarıda. Lugano’yu kalesinden olabildiğince uzak tutarken atak yapmak ya da yenileme konusunda gelişen bir takım görünümündeydi. Bazı pas tercihleriyle rakip savunmacılar ve mesafelerin ayarlanması konusundaki ayrıntıların halledilememesi devreyi tek golle kapatmalarındaki önemli etkenlerdi. Gedson ile Al Musrati’nin ördüğü duvar hem savunma yapısında hem de hücumun örgütlenmesinde belirleyici. Semih’in gücünü öne çıkardığı anların gösterisi ise izlenirlik açısından yüksek ancak verimlilik açısından düşüktü. Ters kanattaki Rashica’ya ise top indirmekte güçlük çekti Beşiktaş. Haliyle Semih/Rafa/İmmobile üçlüsünü savunmak rakip açısından güç olsa da mümkün olabildi. Peki gol? Gedson uzun uzun anlattı Masuaku’ya yapılacak olanı. Biliyordu arkadaşının şutör özelliğini! Biraz şutun sertliği biraz rakip savunmaya çarpan topu kalecinin dengesini bozması ama daha fazlası Immobile’nin reaksiyon ayarı! İkinci devre ilkinin tam tersi başladı. Bir süre temposu düşen Beşiktaş’a karşı alanı doğru kullanan Lugano’yu izledik. O anlarda Beşiktaş tribünleri de eğlencenin tonununu yükseltince yayını yöneten arkadaş biraz da spikerin anlatısına bağlı olarak sık sık maçı bırakıp tribün temaşasından bölümler göstermeye başladı bizlere.
Rafa farkı
İşte o anların birinde spiker Immobile’nin rakip savunma arkasına yaptığı iki koşuyu golün habercisi olarak müjdeliyordu ki, tam tersi oldu! Savunma arkasına sarkan Lugano beraberliği buldu. Neyse ki, kısa süre sonra Gedson maç boyunca rakip savunmacılara yakın oynayan ancak bu kez kanada açılan Semih’e gönderdi topu. Semih, Rafa, Gedson üçgenindeki top işleyişini Rafa pas, Gedson son vuruşla süsleyip Beşiktaş’ı maça geri aldılar. Derken ‘‘Futbol topu bu adamlar için icat edildi’’ denilecek futbolculardan olan Rafa Silva çıktı sahneye ve maçın başından bu yana yaptıklarını golle tamamlayıp maçı bitirdi. Ardından yaşananlar ise sadece filmin sonundaki yazıların yukarıdan aşağıya akışından ibaretti. Yazan ve yöneten: Giovanni Van Bronckhorst
‘’Çaresiz bıraktılar‘’
Adım adım yükselen Fenerbahçe oyunu açısından lig için önemli bir eşik maçı… Devre sonu yaklaşırken tehlikeli olabilecek atağı dışında Rize’yi kendi ceza sahalarının hayli uzağında tutmayı başardılar ilk devre. Lakin Lugano Teknik Direktörü Mattia Croci-Torti’nin de işaret ettiği gibi tüm topları Edin Dzeko’ya ulaştırmayı hedefledikleri için onlar da hücumda etkin olamadı. İlk devre boyunca takım en iyisi görünen İsmail Yüksek’in kaptığı onca top, takım hızı yükseltilemediği için heba olup gitti. Baskıları doğru yerde ve güçlüydü ancak doğru oyuncuyu doğru yerde topla buluşturamadılar. Golü de Fred’in dar açılı iyi şutu, yolda dönen top ve kaleci Gökhan Akkan’ın zafiyetinden buldular!!
Artık işi çözmüştü
İkinci devreyle birlikte baskıyı iyiden iyiye artırdı Fenerbahçe. Nihayet ikinci golü de elbette Muhammet Taha Şahin’in kaybettiği ofsayt çizgisinin de etkisiyle, Dzeko’nun sağ kanattaki boşaltılmış alanı doğru kullanmasıyla buldu! Yine bir hızlı hücumda Fred ile kaleci Gökhan yine çaprazda karşı karşıya geldi ve ilkinde olduğu gibi doğru vuruş, yanlış kalecilik arasında kazanan şutör oldu! Artık işi çözmüştü Fenerbahçe, sakin bir eğlenceye çevirdiler maçı. İlk devrenin aksine doğru yerde doğru isimleri buldular her defasında ve Fred’i “maçın adamı” yaptılar! “Havlu atabilseydi” İlhan Palut üçüncü golden sonra atmak isterdi havluyu! Çünkü takımı gözlerinin önünde eriyip gidiyordu… Fenerbahçe ligin zor takımlarından birini çaresiz bırakıp, açık farkla yenerken önümüzdeki haftalarda karşılaşacağı takımlara da hem epey kopya hem de gözdağı vermiş oldu!
‘’Savunmada eksikler‘’
Teknik adamları Giovanni Van Bronckhost’un deyişiyle ‘’stabil’’ görünmese de Beşiktaş takımı sahada birbirini bulma konusunda gittikçe daha da gelişiyor. Dün akşam ilk yarı boyunca topu ev sahibine göre daha çok elinde tutan da onlardı. Topu sakince gezdirme konusunda ciddi sıkıntı yaşamadılar. Ancak ilk devrede önde oldukları bölümde yapılmaması gereken iki olumsuzluk durduk yere gol yemelerine yol açtı! Önce Milot Rashica topu sete çevirmek yerine orta yaparak rakibe verdi! O andan itibaren golü yiyene kadar Beşiktaş bir daha topu ele geçiremedi. O andan kısa süre sonra Emrirhan Topçu, maçı birlikte izlediğimiz teknik direktör arkadaşımın ‘Çıkme, çıkma’ diye bağırışlarına rağmen öne hamle yaptı. Haliyle alanını boşalttı ve arkasında oluşan boşluktan Beşiktaş golü yedi! Ancak ikinci devrenin başında iş bir kez daha değişti.
Ritim kaçınca...
Önce Al Musrati’nin örgütlediği hücumda Rafa Silva estetiğinden gelen ikinci Fernandes golü ardından Al Musrati kafası! Ancak Ciro Immobile ile Rashica’nın takımdan kopuk kalışları Lugano’nun durduk yere maçı dengelemesine yardım etti. Elbette sadece onlar değil genel olarak Beşiktaş takımı bölüm bölüm ciddi kopuşlar yaşadı ve bu dağınıklık anları pahalıya patladı. Beraberlik sonrası maç fauller nedeniyle sık sık durunca da yeniden ritm bulmak mümkün olamadı. Beşiktaş ön alan konusunda gittikçe derlenip toparlanıyor gibi görünse de hala takım savunması konusunda ciddi eksikleri var. Bu da biraz hücumcuların savunma konusunda takıma katılmalarını zorunlu kılıyor. Beri yandan set oyunundaki ısrar seviyesinin de yükseltilmesi elzem… Oyundan sıkılıp gereksiz yere şut atıp, orta yapmadan futbolcuları alıkoyması gerek Van Bronckhost’un.
‘’Gruplara kalacak oyun oynuyor‘’
İlk devresi pozisyon açısından dengede geçen maçın belirleyici istatistiği sanırım, ‘Kaleci kurtarışı’ oldu. Değişen kaleciye rağmen 2’ye sıfırdı istatistik. Bu işin savunma tarafıydı. İşin hücum yönünde ise onların yaptığını, örneğin Barış Alper Yılmaz karşı karşıyada doğru kararı veremedi ve pas yerine şut denedi. Esasen devre boyunca Galatasaray üstün göründüyse sonuç alan rakip takım oldu. İşler ikinci devreye kalmıştı! Önce Mertens geldi kenara ama düzen değişmedi. Nihayet Fenerbahçe’nin bir önceki sezon defalarca yaptığı gibi 65. dakika civarlarında Michy Batshuayi’yi oyuna gönderdi Galatasaray! Ve o Batshuayi, art arda attı golleri. Doğrusu ya eski Fenerbahçe’nin düştüğü kararsızlığa düşmüş gibiydi Galatasaray kenar yönetimi. Ne var ki işler tam dengeye gelmişken şu ‘Elin doğal konumda olması’ saçmalığı girdi devreye ve hem penaltı hem de sabit stoperinden oldu Galatasaray.
Tespiti şimdi yapılacak
Şimdi... Bu kural bizim ülkede ağırlıklı olarak ‘Güçlüler’ lehine işliyor. Ancak iş uluslararası yarışmalara gelince tam tersi olabiliyor. Maç mağlubiyetle bitmiş olsa da oyun ve direnç açısından Galatasaray, çok büyük problemler yaşamazsa gruplara kalacak oyunu icra etti gibi göründü. Ancak burada tribün başta olmak üzere maçı son ana kadar oynama konusunda ısrarlı ve tutarlı olmak işin esası olacaktır! En azından nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağı bu maçta tespit edilmiş oldu…
‘’Çalışıp, çalıştıracaktır!‘’
İlk dakika dolmadan atılan/ yenen gole rağmen iki durum netti. Antalya fazlasını atacak gibi değildi... Beşiktaş ise yediği erken gol ile ‘maçın hikayesi’ni rakibe verecek bir takıma benzemiyordu. Oysa Süper Kupa finalinde Galatasaray yediği erken gol ile maçı neredeyse terk etmişti! Beri yandan Beşiktaş oyun içinde ‘serbest kur politikası’ izleyen iktisat politikacıları gibiydi! Rakip ön alanda baskıya geldiğinde kalecisi dahil uzun vurarak doğrudan rakip kaleyi hedeflerken, ikinci gol misali, rakip baskıyı gevşettiğinde oyunu geriden kuruyordu. Yine de çözmesi gereken sorunları yok değildi. Örneğin, ilk devre tamamlandığında çoğu Emirhan Topçu kanadından gelen üçüne temas ettikleri 17 orta yapmışlardı. Çok fazla...
Büyük şansı
İkinci devre de farklı başlamadı... Erdoğan Yeşilyurt’un sağ taraftan yükselttiği topta iki Antalyalı’yı arkada unutan Beşiktaş savunması Braian Samudio’nun kafa vuruşunda ikinci golü yedi. Ancak Beşiktaş’ın yanıtı gecikmeyecekti! Zaman tükendikce Antalya’nın da gol olan iki girişim dışında etki koyamayacağı hissediliyordu. Ancak maçın ikinci devresindeki Beşiktaş da pek öyle skoru ve oyunu elinde tutacak bir takım hüviyetinde değildi. Ancak Beşiktaş’ın en büyük şansı hocasının futbolu, haliyle takımını. Çok boyutlu tasarladığını göstermiş olmasıdır. Beşiktaş geliştirmesinin açık olduğu bir iç saha oyunu oynadı. Bunu her düzeydeki yarışmaya göre revize edecektir. Kazanmış olmasına rağmen yine de bu kadar kolay gol yemek sıkıntılıdır. Çünkü her maç bu kadar çabuk döndürülmeyecektir. Bilinir ki, futbolda aslolan gol atmak olduğu kadar, ‘kolay gol yememektir’ de... Sanırım Giovanni Van Bronckhorst da en çok bu derse çalışıp, çalıştıracaktır!..
‘’Hakikaten ‘zor’ oldu! ‘’
Belki de ‘onlar’ haklı! Bu lig hakikaten zor bir lig ve bunu kavrayamayan küçük azınlıktan biri de benim... Fakat bu kadar kolay goller nasıl atılıyor, topla oynama oranı ilk yarı için nasıl oluyor da bu denli açık ara oluyor... Göztepeliler diyebilir ki, “Sayılmayan golümüz verilse...” Haklı bulanlarımız da olabilir ama bu iki takım arasındaki farkın açıklığını açıklamaya yetmez. Bu lig zor bir lig değil. Jose Mourinho’ya karşı Stanimir Stoilov, Kubilay Kanatsızkuş’a karşı Youssef En Nesyri, Kolay Günter’e karşı Rodrigo Becao! Sizce zor mu?
Koç’tan anlamsız hareket
İkinci devresinde bu ‘zor lig’in kolay bir maçını izleyeceğimiz, dengede giden devrenin uzatmalarında gelen biri hücum, diğeri uzun erimli yüksek pastan gelen iki golden belliydi. Ancak birden daha da anlaşılmaz şeyler oldu... Fenerbahçe Başkanı Ali Koç sorun olarak gördüğü bir durumun çözümü için arayabileceği onca önemli kişi, yapabileceği onca şey varken fırladı ve sahaya girdi! Ne akredite alan kuralı ne oyun nizamına saygı! Geçen sezon kazandıkları Galatasaray maçının bitiminden çok sonra sahaya girmesi gibi... Fakat bu kez maç oynanırken... Ne var ki, bu kez çevresine saran kalabalık arasından kendine yapılan bir müdahale nedeniyle bir de yere düştü! Ve bu sayede -ya da bu nedenle- sıradan bir maç, oyun açısından ayrıntılandırılacağına doğrudan magazin malzemesine dönüştü.
Geldi, gelmekte olan
Derken... Koray Günter golü geldi ve magazine dönüşen maç Fenerbahçe için gergin bir hal aldı. Düşünün ki devamında Fenerbahçe takımının en iyi kalecileri Livakoviç’ti! Ve sonunda geldi, gelmekte olan...
‘’Bu maç zor ötesi mi?‘’
Her açıdan ilginç bir ilk devre... Topla yarıya yarıya fazla oynayan (35’e 65) Lille, ancak görüntüde etkin olduğu varsayılan Fenerbahçe! Neden varsayılan diyorum, çünkü biri hariç Lille kalecisi Lucas Chevalier’in kurtarışları daha çok doğrudan tuttuğu, yere gelen vuruşlardı. İstatistiklerin ‘büyük şans’ olarak nitelediği duruma en yakın tek pozisyon ise yine Lille’den geldi. Topla oynama oranına göre ise orantı tersti! Fenerbahçe 8, Lille ise 4 orta yapmıştı.
Can havliyle oyun
Rakip sakin, temkinli, antrene ettiklerini uygulamaya çalışıyordu. Geriden topla güvenle çıkarken çoğunlukla Fenerbahçe takımını koparıp, orta sahada verimli alanlar buldularsa da ceza sahası içinde etkisizdi. İlk devrenin genel gidişatı maçın son 30 dakikadaki planlamaya bağlı olarak tempo ve pozisyon kazanacağıydı... Bu da esasen ‘can havli’yle oynama anlamına gelecekti ki, bu risk demekti. Lille topu gezdirdikçe top peşinde koşan Fenerbahçe’nin ağır ağır oyundan düşeceği tahmin edilebilirdi.
Lille topu bıraktı
Jose Mourinho önce 63’te öne Youssef En-Nesyri’yi gönderdi. Ardından Bruno Genesio 80’de iki oyuncu değiştirip oyununu bozunca o zamana dek elinde tuttuğu topu bırakıverdi. Hâl böyle olunca 85’te Cenk Tosun’u da oyuna gönderdi Mourinho. Ve nihayet taç atışından golü bulup maçı uzattı Fenerbahçe... Ancak maçın belki de en iyi oyuncusu Jaden Osterwolde’nin dengesinin bozulduğu anda eline gelen top nedeniyle Fenerbahçe yolculuğuna Avrupa Ligi’nde devam etmek zorunda kaldı. Şimdi düşünelim, diyelim ki Mourinho haklı ve Türkiye Ligi zor bir lig... Peki bu maçı nasıl tanımlayacağız? Zor ötesi olarak mı?