‘’Hazıra konmacı bakış devrede‘’
Şu günlerde öyle haberler alıyorum ki, koronadan uzak dururken 'uçuk çıkarma tehlikesi'ne yaklaşıyorum! Oyunculara 5-6 aydır ödeme yapamayan... Garanti oyunculardan yüzde 50'ye varan indirim isteyen Beşiktaş, 'U milli takım'larda oynamış üç genç kalecisi olmasına rağmen TFF 2. Lig'den Samsun'un kalecisi Nurullah Aslan'a talip olmuş! Üstelik haberler Samsun'un oyuncu için 6 milyon Euro bonservis istediğini ancak Beşiktaş'ın bir miktar para ve oyuncu takası teklifine hazırlandığını belirtiyor.
Tartışmasız güven veriyor
Tartışma yok, Nurullah iyi bir genç kaleci (22). Alt liglerde (Terme - Erbaa - Samsun) oynamış olması sizi aldatmasın. İki metreyi aşan boyu, gerek kale gerek ceza sahası içi hakimiyeti ve sakinliği önünde oynayan savunmacılara güven veriyor. İzlediğim ve Samsun'un kazandığı 3-4 maçta takımının en iyisiydi. Buraya kadar her şey yolunda...
Mert günok'a ortaklar!
Şimdi gelelim Nurullah Aslan'ın Beşiktaş'taki yaşdaşları Utku Yuvakuran (22), Ersin Destanoğlu (18) ile Doğukan Özkan'a (20) üstünlüğüne... Alt liglerde olsa da elbette onlardan çok daha fazla maça çıkmış olmak. Takım planlaması ve teknik adam bariyerlerini aşamayan Beşiktaş'ın rezerv kalecileri ise bu bakış açısıyla sanırım 28-29 yaşında 'keşfedilen' Mert Günok'un kariyerine ortak olacaklar! Düşük maliyetli yetenekli oyuncuları geliştirmek yerine eski model 'hazıra konmacı bakış' yine devrede anlayacağınız.
3 İstanbullu'dan daha iyi...
Elinizdeki potansiyellere titizlenip, onların üzerine titremek yerine transfer takıntısıyla hareket edip sadece saha içi performansa bakmanın yanıltıcı olduğunu 'Üç İstanbullu'dan daha iyi bilen yoktur bu ülkede...Özellikle genç oyuncu transferlerinde fayda/maliyet eğrisi başta olmak üzere, öğrenme düzeyi, geleceği takıma ve kente uyum, sosyal yaşam alışkanlıkları ve tutkularının analizi de o derece önemlidir.
‘’Esprili ve hazır cevap olmalı‘’
Yazarımız Cem Dizdar, Fenerbahçe’deki son gelişmeleri 4 soru-4 cevapla masaya yatırdı.
Fenerbahçe’de hoca olarak Lucescu ve Erol Bulut gibi isimler gündeme geliyor. Sizce hoca yabancı mı olmalı yerli mi olmalı?
Teknik direktör ararken pasaportunun hangi ülkeye ait olduğuna bakmak saçmalıktır! Aslolan ufku açık, metodolojik kavrayışı olan bilgi sahibi birini, o da yetmez, ekibini tercih edebilmektir. Bizim buralara, hocanın kuyruğuna “Takımı bilen eski oyuncu ya da yardımcı iliştirme” gibi bir başka manasızlık da hakimdir. Beri yandan, sürekli “Lucescu sıkışmışlığı” yaşarız. Bu durum ufkun darlığını, dünyayı takip etmediklerini, ezbere iş yaptıklarını, garanti peşinde koştuklarını gösterir. Fenerbahçe yönetimi, zor ama, öncelikle taraftarını hocadan önce “zaman”a ikna edebilmeli. İsim veremem ama gelişmeye açık yöntemler içinde yetişmiş biri doğru seçim olur. Takımının birinci adamı olmasına da gerekyok. İkinci hatta “genç üçüncü” teknik adam da olabilir. Aslolan geliştirici ve yarışmacı bir ekolden geliyor olmasıdır. Ayrıca teknik bilginin yanında kesinlikle “espri seviyesi” yüksek, “hazır cevap” biri olmalı ki, başta medya olmak üzere ülkenin yıpratıcı diliyle de başa çıkabilsin. Örneğin Lucescu bunu milli takımda yapamadı!..
Altyapıdan istikrarlı şekilde genç oyuncu çıkaramayan Fenerbahçe, bu konuda neler yapmalı?
Yanıt basit; plan. Onca iyi kaleci yetiştirmiş Fenerbahçe’ye kaynak ayrılmış, sade ve işlevsel bir plan gerekli. Tüm gücü ve kaynağı sadece uzun vadeli altyapı çalışmalarına ayırmak yerine, gelişme eğiliminde olan ama göz ardı edilmiş yapılarla işbirliğine gitmek!.. Dünyayı izleyen “bağımsız tarama” ekipleriyle sağlıklı ilişki kurmak... Tespit edilen gençleri uzun erimli takibe almak... İkinci ya da üçüncü ligden yarışmacı nitelikli bir kent takımıyla ortaklık kurup hem oyuncu ama özellikle teknik adam(lar) gelişimi için kullanmaya kafa yormak.. Ve elbette fazlası! Denilecek ki, “Bunların hepsi denendi, olmadı”. Sorun da burada. Ülkedeki köhne futbol düzeni kendini sürdürebilmek için iyi, doğru ve güzel olana yaşama izni vermiyor. Bunun için de irade ve politik ifadeyle söylersem, “kadife yumruk” gerekiyor...
Takımı tekrar zirveye çıkarmak için sıfırdan mı başlamak gerekiyor.Yapılması gereken temel şeyler neler?
"Sıfırdan başlama” ifadesi bizim için zihinsel aldatmacadır. Sanki artıdayız da sıfıra gerileyerek sıçrayacağız yanılsaması yaratıyor bu ifade. Oysa şampiyon olan da olamayan da ekside. Öncelik, gözünü rakipten ayırmadığı için travmatize olmuş taraftarlık yapısının yıkıcı etkisinden kurtulmak... Sadece tribüne giden taraftardan söz etmiyorum, kazanma arzusuyla yanıp tutuştuğu için her şeyi yerle bir edip sürekli “sıfıra dönmek”ten kapı açtıran bakış açısıyla baş edebilmeli Fenerbahçe... Gerisi için bazı mevkileri masrafsızsca onarmak doğru olur. Adı Fenerbahçe olduğu için çok para vermeyecek hiçbir oyuncu ya da kulübe. Çıtayı 300-500 bin Euro’ya koyacak ve ‘’doğru, genç oyuncuları” bulacak ve onları en fazla üç olgun oyuncuyla harmanlayacak! Gerisi ayrıntı...
Vedat Muriç, iyi bir teklif gelmesi halinde satılmalı mı ve yerini doldurabilme ihtimali var mı?
Vedat Muriç’in Kosova Milli Takımı dönüşündeki ilk iki maçını izleyen aklına, bilgisine çok güvendiğim bir teknik direktör arkadaşım, “Koşarken sallanmaya başladı. Muhtemel bir iki haftaya düşüşe geçecek” demişti. Tam da onun dediği gibi oldu. Sürati, gücü ve vuruşu düştü. Avrupa takımları için devamlılık asıldır. Güç ve sürati düşme eğilimi gösteren oyuncular bizim burada yazıldığı çizildiği kadar önemsenmez. Kaldı ki, koronavirüs sonrası futbol ekonomisi geçmiş yıllarda olduğu gibi bol keseden para dağıtamayacağı için artık o yüksek bedelli bonservisler de hayal. Bu nedenle oyuncuyu iyi bir hazırlıkla Fenerbahçe’ye faydalı hale getirmek daha elzem ve bugünün koşullarında daha gerçekçi.
‘’Alışılmış bir kere‘’
Burak Yılmaz indirim yapacağını açıklıyor, geçmiş yanlışların yükü bugün garabete dönüşüyor. Yöneticiler de, FIFA'dan futbolcu hak edişleri için 'indirim ve yapılandırma' haberlerini bekliyor. Ancak bir yandan da transfer çalışmaları sürüyor. N’Sakala iddiaları var. Kongolu oyuncu haberlere göre Beşiktaş'tan yılda tahmini 800 bin Euro kazanacak! Eğer 'belirsiz' bir oyuncuya bu parayı verecekseniz, oyunculardan nasıl indirim isteyeceksiniz? Taşlanmış alışkanlıklardan vazgeçilmiyor!
Koronavirüs futbol sisteminin tümyaldızlarını döktü. Ülkemizdeki durumgün gibi ortadaydı ancak vaziyet Avrupa için de netleşmeye başladı! Sponsorlar çekildi ve 'top patladı'! O 'büyük takım' havalanmalarının, 'yıldız oyuncu' afra tafrasının içinin ne denli boş olduğu ortaya çıktı. Yine de eski alışkanlıkları sürdürme inadından ne yönetici ne futbolcu ne de menacer vazgeçiyor!
Burak'ı arayacaklardır
Örneğin... Haber uçuyor kulüpten, "Burak Yılmaz, 17 milyondan aşağı inmem dedi." Sonra Burak Yılmaz alıyor sözü; "Böyle bir şey söylemediğim gibi konuyla ilgili beni yönetimden tek kişi aramadı." Öğreniyorum ki, gerçekten de Burak Yılmaz'ı arayan olmamış yönetimden. Arayacaklardır!.. Beri yandan Burak Yılmaz, üzerine düşeni fazlasıyla yapacağını belirten bir açıklama yapıyor. Yani, geçmiş yanlışların yükü bugün garabete dönüşmüş olarak giriyor hayatımıza. Kimin ne dediği ne planladığı belli değil.
Kulüp lehine çevrilsin diye...
Tahmin ediyorum ki, Beşiktaş yönetimi oyunculardan yüzde 50 hatta bazı oyunculardan daha fazla indirim talep edecek. Bu oran Burak Yılmaz'a uygun mu bilemiyorum? Yani 2.5 milyon Euro'dan 1.25 hatta 1 milyon Euro seviyelerine inmeyi kabul edecek mi? Ve yine duyuyorum ki, yöneticilerin gözü kulağı FIFA ve federasyonlardan gelecek 'fesih hakkı' haberlerinde. Sanıyorum, belirli oranların üzerindeki futbolcu hak edişleri için 'indirim ve yapılandırma' gayretleri yürütülüyor. Yani bazı özel futbolcular lehine işleyen sistem şimdilerde kulüp yönüne çevirilsin diye bekliyorlar. Haliyle Beşiktaş - Burak Yılmaz ilişkisi ülke futbolunun gelecekteki işleyişine dair model üretmeye elverişli duruyor. Bakalım nasıl tecelli edecek!..
Eski birşarkı; N’Sakala!..
Gelelim diğer konuya... Beşiktaş'ın yeni transferi diye haberleştirilen 'N’Sakala sorunu'na!.. 'N’Sakala sorunu' diyorum çünkü haberler geçmiş alışkanlıkların ne denli taşlaşmış olduğunu ortaya koyuyor. 30 yaşındaki Kongolu oyuncu 10 yılda sadece 420 bin Euro bonservis üretebilmiş! O da yolculuğuna başladığı Fransa'nın Troyes takımından Anderlecht'e yaptığı ilk transferinde. Alanya performansının ardından haberlere göre Beşiktaş'tan yılda tahmini 800 bin Euro kazanacak! Peki, bu oyuncunun 20-24 yaş aralığında yılda 200-300 bin Euro’ya oynayacak muadili yok mudur bir yerlerde? Eğer N’Sakala gibi 'belirsiz' bir oyuncuya 800 bin Euro verecekseniz Burak Yılmaz benzeri oyunculardan nasıl indirimi steyeceksiniz?
Rıdvan Yılmaz oynasın
N’Sakala için 'belirsiz' diyorum çünkü bunu bana Sivas'tan benzer anlayışla alınan Douglas'ın performansı söyletiyor. Douglas'ı da düşününce, formanın yıllık 50-100 bin Euro karşılığı Türk Lirasına oynatılabilecek Rıdvan Yılmaz'a ait olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca Kartal Kayra Yılmaz, kaleci Doğukan Özkan gibi kulübe kaynak olabilecek oyunculara yönelmek model olmalı. Ancak bu oyuncuları yükseltebilecek teknik ekip de gerekli. Yoksa 'hazıra konmacı' yöntemlerle sadece eski tekrar edilir ki, bugün tamda o eskinin sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz...
‘’Futbolun doğrularına dönme zamanı‘’
Koronavirüs melanetine rağmen dünyada “doğru” bellenen yanlışları da gün yüzüne çıkardı. Başta sudan bahanelerle özelleştirilen eğitim ve sağlık alanında... Bizim konumuz futbolda da öyle. Hele ki ülkemizde... “Yanlış yönetiyorlar” diye bas bas bağırmamıza rağmen bağımlıların müptelalığına benzer davranışlar gösteren, adölesan dönemini tamamlayamamış büyük kalabalığı arkasına alan yöneticiler bildiğini okudu da, çok az insan dışında sesi çıkan olmadı... Elbette bu akçeli süreç, yöneticiler arasında “varsıl bireyler” de çıkarmadı değil!..
Yapabilmek için öğrenmek gerekir
Bugün futbolu yönetenler ne yapacağını şaşırmış durumda. Çünkü, “doğru yönetmek” bilmedikleri bir iş ve kimse bilmediği işi yapamaz! Yapabilmek için öğrenmek gerekir. Futbolcu yetiştiremediği için, “Futbol iyi futbolcuyla oynanır” gibi sudan bahanelere sığınan teknik adamların eline düşmüş ülke futbolu çöktü. Kimse ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyor. Örneğin Beşiktaş... Başta Burak Yılmaz olmak üzere sözleşmesi süren oyuncuların eline düşmüş görünüyor!.
Burak’ın maaşı uzun döneme yayılsın
Yerine adam koymaya cesaret edemeyen teknik adamlar, onları tercih eden yöneticiler ve abartılmış sözleşmelerle şımartılmış Burak Yılmaz haklı olarak alacağını istiyor! Yapacağı bir şeyi yok Beşiktaş’ın, öyle ya da böyle ödeyecek. Beri yandan Milli Takım’a kadar yükselmiş Güven Yalçın’ın adını anan bile yok. Bu daha da ilginç... Yılda 2.5 milyon Euro garanti para kazanan, ki ekstra kazançlarını bilmiyoruz, Burak Yılmaz’ın “İndirim için gelmeyin” diye set çektiğini duyuyorum. Haklı mı? Haklı!. Almış alacağını, neden indirime gitsin? Onun haklı inadı, şimdiye değin yanlış yönetilen işlerin kaçınılmaz sonucu. Ben yönetici olsam kesinlikle alacağını yayabileceğim en uzun zamana yayarım. Öyle ya, “mücbir sebep” zamanlarından geçiyoruz ve Beşiktaş öyle değilmiş gibi gösterilse bile yıllardır batakta!..
Yeni sınırları çizmek gerek
Buna rağmen duyuyorum ki, 800 bin Euro’ya oyuncu almaya çalışıyorlarmış! Aman bunu, Burak Yılmaz ve menajeri duymasın! Oysa yapılacak şeyler çok basit?!.. Başa, en başa futbolun ve oyunun doğrularına dönmek. Ancak dönemeyecekler çünkü kendilerinden önceki dönemlerle hesaplaşmadan, yeni sınırları çizmeden başa dönülemez. Hâlâ transferin kaçınılmaz olduğunu bellemiş yönetici ve teknik adamlar iş başında ne yazık ki!.. “Ben gol atmayı öğretemem” diyen teknik adam... “Transfer kaçınılmaz” diyen “sihirbaz yönetici”... 30 yaş üstü oyuncuları el üstünde tutan “garantici” anlayış!.. Bunları biz değilse bile göreceksiniz korona sonrası yaşam değiştirecek. İstedikleri kadar dirensinler. Biraz daha para kazanmaya çalışır sonra birlikte sahneden çekilirler.
‘’Makul olana dönüş‘’
“Korona” insana ilk olarak yaşamın kıymetini hatırlattı. İkinci hatırlatması, kolektif bilinç ve dayanışma kültürünün insan varlığı için önemiydi. Üçüncü ise sanırım, kaybedilen “makul”lük çizgisiyle ilgili oldu. Har vurup harman savuran, ihtiyacı olmayanı ihtiyaç sayan, kazanmadığını harcamaya çalışan, obur, haris bir varlığa dönüşen insana, “Dur yolcu” dedi! Bizim bahsimiz makulden ayrılalı çok olan ülkemiz futbolundan olacak... “Makul”den sapalı çok olmuş olan futbolumuz, üretim/para dengesizliğindeki gerçekleri “büyüklük illüzyon”u ile perdeliyordu. Futbolcular bir ay sahaya çıkamayıp, topu çimlerde gezdiremedi ve kulüpler Avrupadakiler dahil topu attı! Bizdekilerin çoğu topu atalı epey olmuştu da “devlet baba” sağolsun, desteğiyle yaşamayanı yaşar gösterdi onca yıl.
Haklı olarak...
Ne var ki, evde geçen günlerimiz dahi akılları başa getirme konusunda işe yaramış görünmüyor. Hangi haberi okusam, transfer ilk sırada. Yetmiyor, 30 yaşı aşalı çok olmuş oyuncular için 1 milyon Euro’luk yıllık ücretler büyük indirime uğramış rakamlar olarak sunuluyor. Bu arada öğreniyoruz ki, yayıncı kuruluş sadece oynanmış maçların parasını ödüyor haklı olarak. Peki, kulüplerin borçları? Onlar donuyor mu? Hayır! Yani kulüp zararları günbegün büyürken Kulüpler Birliği, TFF’ye dolayısıyla devlete yayıncı kuruluşu şikayet ediyor, “Parayı ödemiyor” diye... Oyuncu alacaklarını, kulüp çalışan paralarını aylarca geciktirenler “sıcak para”nın peşindeler! Ancak düşünmeleri gerekir ki, maç yoksa reklam yok! Peki ya, yayıncı kuruluşun onca çalışanın aylık ücretleri? Bunlar da hesaba dahil!
Yapılması gerekenler
Tüm bunlar bir masada çözülecek sorunlar elbette lakin daha önce yapılması gereken çok önemli işler var. Neler mi? Bir kaçını sıralayayım;
*Kulüplerin kısa ve orta vade geleceğe dair master planları neler?
*Transfere yaklaşım eski alışkanlıkla mı sürecek? Ya da sürebilir mi?
*Sürdürülebilir bir futbol ekonomisi için futbolcu yaş ortalamasını düşürme konusunda ortak çalışma yürütülmekte midir?
*Yoksa işler, akıl/bilim çizgisinde değil de eski model “vahşi rekabet” düzeninde mi ilerleyecektir?
Kemer sıkma zamanı!
Kanaatim o ki, Kulüpler Birliği paradan önce “boş dersleri” bu yakıcı sorunlara dair çözüm arayışıyla geçirmeli. Oradan çıkacak kabul edilebilir model bu büyük krizi fırsata dönüştürebilir... Bunun için de “makul” seviyeyi ve gerçek tasarrufu hatırlamak zorunluluktur. Kestirmeden söylersem, düpedüz “son deliğe kadar kemer sıkmak”tan söz ediyorum. Sadece nefes alınabilecek kemerdeki o son delikten!.. Yoksa kendisini dev aynasında görmeye alışmış ve “Para nedir?” bilmeyen kitleyi harcama vaadiyle avutmak bugünleri de kaybetmek anlamına gelir. Böyle yapılırsa, “yarın” sorusunu ise aklınıza bile getirmeyin!
‘’Korona günlerinde Beşiktaş için dersler!‘’
Ağırlıklı olarak kuzey yarımküre, genel olarak tüm gezegenin boğuştuğu Koronavirüs belası yaşama pamuk ipliğiyle bağlı olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. İnsan soyunun, kışkırtıla kışkırtıla doyurulamaz hale getiririlen tüketim arzusunun aç gözlülüğe dönüştüğü çağımızda Koronavirüs çok şey anlatıyor anlamak isteyene! Örneğin, kolonya kokusuna tahammül edemeyen “eau de parfum” ya da “eau de toilette” kullanıcıları kolonya müptelası oldu, ortalıkta kolonya kalmadı! Ya da bir soru... Ellerimizi yirmi saniye ve sıklıkla yıkarken açık bıraktığımız musluklardan akan su acaba yaz aylarında aynı musluktan akmayı sürdürebilecek mi? Yani, bir şeyden korunurken aynı zamanda geleceği tükettiğimizi fark ediyor muyuz? Tıpkı futbolda olduğu gibi!... Bir çokları da öyle ya, örneğimiz Beşiktaş olsun. Üç sezon öncenin gösterişli takımı şimdilerde irtifat kaybetmiş, plansız/hesapsız ekonominin getirdiği zor günlerde adeta “Koronavirüs”e yakalanmış, ateşler içinde yanıyor!
Karar vermek zorundalar
Bu sezon sözleşmeleri bitecek Caner Erkin (31) ve Gökhan Gönül (35) ile sözleşme yenileme konusunda karar vermek zorundalar. Kararları gelecek tasarımlarını gösterecek. Bir sezon daha sözleşmesi bulunan Burak Yılmaz ile bu iki oyuncuyu vazgeçilmez gören anlayışın başına dert olacaklar şunlar;
A-Oyuncuların yıllık maliyetleri ciddi oranda düşürülse bile ucuz ve yetenekli, geliştirildiğinde satılabilir genç oyuncuların önü tıkanacak.
B-Yaş ve devamlılıkları düşünüldüğünde yerlerini alacak sağlam yedekler için en az onların yarısı kadar para gözden çıkarılacak.
C-Yine yaşları ve oynama alışkanlıkları göz önüne alındığında antrenman kalitesi daima düşük kalacak. Çünkü oyun ağırlıklı olarak bu oyuncular etrafına inşa edilecek ve antrenman yoğunlukları onlara ayarlanacak, bu da ister istemez gençleri geri bırakacak. Ciddi bir alan açılacak Sözleşme şartlarının incelikli ayrıntılarını bilmiyoruz ancak kiralık oyuncular Karius (26), Rebocho (25), Elneny (27), Boateng (33), Diaby (28) ile onlar gibi sözleşmesi biten Atiba (37) ile takımda ciddi bir alan açılacak. Düşünün, şimdilerde adı anılmayan Güven Yalçın (21) kısa zaman önce milli takım oyuncusuydu! Ne kadar yazık değil mi? Düşük maliyetli ve potansiyeli olan gençleri oyuna katarken aynı zamanda geliştirebilecek formüller artık zorunlu. Gerek yönetim gerekse teknik heyet zaman kaybetmeden bu konu üzerindeki planlarını açıklayıp sonra da hayata geçirmeli. Yoksa yıllardır olduğu gibi kulübün her kademesi yeterlilik düzeyi tartışmalı “Beşiktaş’ın çocukları” ile doldurularak bir yere varılamaz. Koronavirüs hatırlattı, “aslolan bilgi, dayanışmadır.” Beşiktaş dahil, tüm takımlar bu doğrultudan şaşmadan bir an önce günün koşullarına uygun organizasyonlar tesis etmelidir.
‘’Korona illetinde nafile maç!‘’
Karadenizliler’in çoğu büyürken öyle çok dinledi ki yağmuru, sesinin müptelası oldu benim gibi. Evlere çekilip, yaşamlarımızı gözden geçirdiğimiz ‘Korona günleri’nde Ercan Taner’in sesinin altından adeta Turgay Fişekçi’nin dizleri akıyordu odaya; ‘Kuşlar çinkodamı gagalarken...’ Öyle güzel yağıyordu ki mübarek, içimizi temizlemeye çalışıyordu sanki! Yağmuru sorduğum stattaki dostum Mehmet Ayan ‘Yağmurun sesine bak aşka davet ediyor’u hatırlattı telefonda. Sessiz maçlarda ülkede oynanan futbolun sefaletinin su yüzüne çıkmasından söz edip kapattık telefonları. Maçta ise Galatasaray’ın çok etkili olmasa da aradığı, Beşiktaş’ın ise bekleyip fırsat kolladığı bir ilk devre izledik. İkinci devre de ilkinden farklı değildi. Plansız, savruk, kırık dökük hücumlar... Oyuncuların çoğu, ‘Korona tehlikesi geçene kadar maçları erteleyin’ der gibiydi...
Gecenin sorusu
Bizim ülkede taraftarın varlığı kendi takımını itip rakibi geriletmekten öte doğrudan hakemi etki altına almaya mı yarıyor? Öyle ya, futbol adına ‘çıt çıkmıyor’ maçlarda! Dersiniz U21 ile A takım antrenman maçı yapıyor.
Maçın starı
Bu oyun için bu futbolculara o kadar para harcanıp o antrenman yapılıyor. ‘Maçın adamı’ ya da ona benzer birini gören var mıydı?
Maçın olayı
Şu oyun vesilesiyle hatırlatayım. Maç başlarken sahadaki 22 futbolcunun 19’u yabancı. Sahadaki üç memleketlinin yaş ortalaması ise 33.6. O zaman bir Erol Evgin şarkısı; ‘Gel de yanma geçip giden hayata...’
Kısa mesaj
Galatasaray öyle ya da böyle yarışta ama Beşiktaş Caner/Gökhan/Burak üçlüsüyle ne antrenman kalitesini yükseltebilir ne de bu ısrarla herhangi bir yarışa ortak olabilir...
‘’Doğru plân zaferi getirir‘’
Geçmişin lanetli mirası ülkedeki birçok takım gibi Beşiktaş’ı da o “incecik çizgi”de ilerlemeye zorluyor. Hemen her maç yeni bir sınava giriyorlar ve her maç o bitmek bilmez “tükeniş korkusu”nu yaşıyorlar! Hafta sonu da yine yürekleri ağızlarında olacak. Rakipleri kazanarak ilerlerken Beşiktaş’ın belirsiz performansı hele ki deplasmanda korkuyu biraz daha artırıyor. Mevcut kadroları farklı oyuna izin verecek türden değil. Atiba/Elneny orta saha kurgusunu bozacak lükse sahip değiller. Hareket edebilecekleri tek pozisyon Boateng/Ljajic ikilisinden biri... Ya o ya o...
Savunma zaafları ortada
Takımın sıkıntısı aynı zamanda bugüne kadar işlerin çözümü gibi duran üçlü; Caner/Gökhan/Burak... Bunlarla iş görmeye alıştıkları için bu üçlünün yarattığı sıkıntıları da görecek durumda değiller. Hücum nitelikli görünen beklerin savunma zaafları malum. Hedefsiz ortaları çoğunlukla takımı geri koşmaya zorunlu tutarken savunmada da ciddi açıklara neden oluyor. Burak Yılmaz’ın ofsayta düşme yüzdesi de birçok atağı başlamadan bitiren, haliyle zaten 30 yaş üstü ortalamalı takımı yoran nedenlerden bir başkası.
Malatya planı gibi
Öne çıkma sevdalısı beklerin Onyekuru/Feghouli kanatlarının iştahını kabartacağını tahmin etmek de zor değil. Bu maçın planı büyük ihtimalle İnönü’de kapanarak oynadıktan sonra Beşiktaş’ı 0-2 yenen Malatya’nın planı gibi olacaktır. O gün sahaya Malatya’nın başında çıkan Sergen Yalçın hatırlanırsa maç sonu şuna benzer şeyler söylemişti: “Biz seyir zevki veren oyun oynamaya çalışıyoruz ama bu Türkiye’de rağbet görmüyor. Bundan sonra deplasmanlarda bu oyunu, - defansif- oynayacağız çünkü Türkiye’de aslında kolay olan bu model iş yapıyor.”
Kolay olmayacak
Eğer savunma beklerin disipline eder, kanatları da onlara yaklaştırabilirlerse, orta sahayı da sert tutabildiğinde Burak merkezli hızlı hücumlarla sonuca gidebilir Beşiktaş. Yoksa yerleşip öne akmaya çalıştığında Seri/Lemina direnç hattını geçebilmek onlar açısından kolay olmayacaktır ve dahası buralarda kaptırılan toplar her zaman gol riski taşır.
Fırsatı kollayacak...
Tahminim Beşiktaş, mümkün mertebe tempoyu düşürmeye çalışarak rakibin ritm tutmasını engellemeye çalışan bir modelle sahada olacak. Bekleyecek, gözleyecek ve fırsatı kollayacak. Bunu kimi zaman yapıyorlar ancak Trabzon maçının son anlarında yapılamadığı gibi, hücum sevdalısı -ki onu da sürekli becerebildiklerini söyleyebilmek zor- bekleri kendi alanlarında tutmak zorunlu. Beşiktaş maçı kazanacak oyunculara sahip ancak maçı kazanmak için doğru ve uygulanabilinir bir plan gerektiriyor. Kazanamazlarsa ne olur? Kanımca çok büyük rahatsızlık duyulmaz. Ancak sezonun devamındaki performanslar teknik ekibin geleceğini tıpkı görevi devraldıkları ekibin yaşadığı gibi sıkıntılı hale getirir...









































