‘’Fener'in sorunu ribaunt‘’
Aslında sezonun ilk maçına göre hiç de fena oynamadı Fenerbahçe Doğuş. Şampiyon kadrodan Udoh, Bogdanoviç’in yanı sıra, Bobby Dixon ve Kaliniç de yoktu. Buna karşın 35 dakika maçı domine eden, ne istediğini bilen, kararlı, kendi basketbolunu kabul ettiren bir Fenerbahçe vardı sahada. Belki geçen yılın başına oranla, daha da iyi durumdaydılar. Ama 4. periyodun başında 2 dakikada gelen 10-0’lık, ardından 8. dakikada 18-3’e taşınan seri bir çuval inciri berbat etti. 8 dakikada sadece 3 sayı atabilen Sarı-Lacivertliler, yine de maç topunu kullandı ama Sloukas’ın şutu girmedi. Geçen yıldan öğrendiklerimiz arasında, 30. hafta sonunda her topun, her maçın büyük bir önem taşıyacak olması. Tabii ki sezon çok uzun ama, 35 dakika iyi oynadığın bir maçı kazanmak ilk hafta içi önemliydi. Thompson, Guduriç ve Wanamaker sisteme uyum sağladıkça daha da faydalı olacaklar. Ama bu yılın en büyük sorunu ribaunt olacak gibi görünüyor. Hazırlık döneminde de, Fenerbahçe kazandığı maçlarda da ribauntlarda eksik kalmıştı. Dün de verilen 16 hücum ribaundu, maçın kaderini belirledi. Malaga 67 kez hücum etti, Fenerbahçe ise sadece 51. Rakibin topu potaya 16 kez fazla attığı bir maçı, bir sayıyla kaybetmek de acı verici. Daha iyi hücum edip, daha iyi savunma yapıyorsun ama o savunmadaki emeğin karşılığı olan ribaundu alamıyorsun. Udoh, Bogdanoviç hatta takımın en ribauntçu oyuncularından Bobby Dixon’un olmayışı bundan etken ama, Obradoviç’in kısa sürede çözüm bulması gerekecek.
Efes’in savunması gelişmeli
Anadolu Efes, beklediğimiz gibi oynadı. Yıldız oyuncularının birebirdeki yeteneklerine bağlı olacak gibi görünüyorlar. Nitekim bir ara McCollum ve Ledo’nun çıldırdığı anlarda 20 sayıdan farkı 2’ye indirdiler ama bu Real Madrid gibi bir devi, devirmelerine yetmedi. Efes, sezon içinde gelişecek bir takım. Özellikle savunmaları biraz daha oturursa, geçen yılki gibi hiç beklenmedik sonuçlar alabilirler.
‘’Kartal son çeyrekte‘’
Son finalist Beşiktaş Sompo Japan, tecrübeli coach Zare Markovski yönetiminde yeniden yapılanan Trabzon deplasmanına çıktı Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’nin ilk haftasında... Takımın yıldızı Earl Clark ve Kenan Sipahi sakattı. Trabzon da, Haslip, Browning ve Obekpa gibi transferlerle güçlenmişti. Zor bir deplasman olacağı bekleniyordu, nitekim Kartal maçın büyük bir bölümünde sıkıntı yaşamasına rağmen, 4. periyotta işi bitirdi.
Sarıca’dan kritik hamle
Takımın tek oyun kurucusu Boatwright ilk maçında beklentilerin çok altında kalırken, 4. çeyrekte sakatlandı. Coach Ufuk Sarıca, Kenan’ı riske etmek istemiyordu. Ama oyun kurucusuz oynayan Siyah- Beyazlılar, Green ve Browning’in sayılarına engel olamayıp skorda geri düştü. Sarıca, mecburen bu maçta oynatmayı düşünmediği Kenan’ı sahaya sürdü. Milli takımda da iyi bir performans sergileyen Kenan, kısa sürede hücumları toparladı. İki kritik asisti sonrası üstünlüğü tekrar eline alan Beşiktaş, salondan 82-71 galip ayrıldı.
Çok can yakar
Yine ilk kez milli olan ve özgüveni artan Sertaç, 20 sayı, 3 asist ve 5 ribauntluk performansıyla yıldız gibi parladı. Trabzon zaman ilerledikçe çok can yakacak gibi gözüktü. Özellikle Nijeryalı Obekpa’yı izlemek büyük keyif. Birbirinden spektaküler tam 7 blok yaptı. Nijeryalı, bu yılın en iyi savunmacısı olmaya şimdiden adaylığını koydu.
‘’Bu lig çok süper!‘’
Avrupa’nın en iyi liglerinden biri olan Tahincioğlu Basketbol Ligi’nde yeni sezon başlıyor. Son 4 yılda 3 şampiyonluk yaşayan Fenerbahçe, yine en büyük favori olarak yola çıkarken, diğerleri sürpriz peşinde koşacak. Ligin kalitesi, takımların Avrupa’daki başarısını da olumlu yönde etkilerken, 16 takımın 12’si sezona Avrupa Kupaları’nda mücadele ederek başladı.
Beşiktaş yine finale adayı
Geçen yılın finalisti Beşiktaş Sompo Japan, Stimaç dışında büyük kayıp yaşamazken, Ufuk Sarıca istediği oyuncuları aldı. Siyah- Beyazlılar, bu yıl da finalist adayı.
Efes’in yerli kadrosu tecrübesiz
Anadolu Efes, gelişme potansiyeli olan yabancılara yöneldi. Motum, Josh Adams, Ricky Ledo, riskli transferler gibi görünüyor. Bu oyuncuların performansı, Efes’in alacağı sonucu direkt olarak etkileyecek. Ancak Lacivert-Beyazlılar’ın yerli kadrosu çok genç ve tecrübesiz. 6 yabancı sınırlamasını gözönüne aldığımızda, Efes’in Türkiye Ligi’nde zorlanma ihtimali yüksek.
Banvit uyumu bekleyecek
Türkiye Kupası Şampiyonu Banvit, başarısındaki en önemli faktör Jordan Theodore’u kaybetti. Yine benzer bir transfer politikası izleyen Bandırma ekibi, yeni yabancılarının uyum sağlamasını bekleyecek.
Aslan’ın sezon öncesi işi zor
Galatasaray da Erman Kunter yönetiminde tamamen yenilendi. Hazırlık maçlarında sıkıntı yaşadıklarını gözlemledim. Kadrodaki 7 Amerikalı ile kimyayı oturtmaları zaman alacak gibi. Kunter, kariyerlerinde hiç üst üste 2 sezon aynı takımda oynamayan, bu oyunculardan bir takım yaratabilirse başarıya ulaşabilir. Ancak sezon öncesi itibariyle işleri zor.
Kaf Kaf’ta maddi kriz
Pınar Karşıyaka önemli oyuncular almasına rağmen daha sezon başlamadan maddi sorunlar yaşamaya başladı. Amerikalılar’ın boykot haberleri geliyor. Bu durum böyle devam ederse, geçen yılki gibi Play-Off’un uzağında kalırlar. Umarım sorunu kısa sürede çözerler. Diğer takımlar neredeyse aynı seviyede.
Ligde düşme adayı yok
Bu yıl TED Kolejliler gibi kesin düşme adayı yok. Play-Off ve kümede kalma yolunda büyük mücadeleler yaşanacak. Herşey son hafta belli olabilir. Yerli oyuncuların daha fazla süre, daha fazla sorumluluk aldığı, onlara güvenildiği bir sezon diliyorum.
9 yabancı antrenör!
Basketbol Federasyonu’nun Gençler Ligi önemli bir proje. Umarım oradan da kısa sürede sonuç alınır. Ama Milli Takım için Türk oyuncuların BSL’de kendilerini daha fazla göstermeleri gerekiyor. Bu da 9 yabancı coach ile nasıl olacak, onu zaman gösterecek.
‘’Şampiyon bıraktığı yerden‘’
Geçen yılın Euroleague ve Türkiye Ligi şampiyonu Fenerbahçe, bu sezona da Cumhurbaşkanlığı Kupası’yla başladı. Fenerbahçeliler’in yanı sıra basketbol kamuoyunun merak ettiği konu, aslında Fenerbahçe’nin kazanmasından ziyade, nasıl kazandığıydı. Udoh ve Bogdanoviç’in şampiyon kadrodan ayrılması ister istemez herkesi tedirgin ediyor, yenilerin nasıl bir performans sergileyeceği, yeni Fenerbahçe’nin nasıl olacağı merak ediliyordu.
Gerek hazırlık maçları, gerekse dün gördük ki, Obradoviç çok da fazla şey değiştirmeyecek. Mevcut sisteme, yenileri küçük ayarlarla adapte etmeye çalışıyor. Tabii ki Udoh ve Bogdanoviç’in muadili yok ama, Wanamaker, Sinan, Melli, Thompson ve Guduriç’in özel ve farklı yetenekleri var. Obra, bunları ön plana çıkarmaya çalışacak. Vesely ve Datome şu an için takımın en formda ve hazır isimleri.
Thompson çok kararlı...
Thompson, buraya kararlı gelmiş. Öğrenmeye ve katkı vermeye hazır. Dün de 7 sayının yanı sıra 12 ribaunt aldı, 6’sı hücumdaydı. Her pozisyonu takip ediyor, her topu istiyor. Wanamaker da az ama öz top kullanarak verimli olmaya alışmalı. Dün sadece 4 şutta 11 sayıya ulaştı. Adapte olmaya başlamış gibiydi. Bütün maçı domine eden ve çift haneli farklarla önde götüren Fenerbahçe, disiplinli savunmasının sayesinde şampiyonluğa ulaştı. Geçen yılın flaş takımı Banvit, bu yıl kadroyu büyük ölçüde değiştirdi.
Türkiye Kupası’nın kazanılması ve Şampiyonlar Ligi’nde final oynanmasındaki başrol adamı Theodore’un yokluğunda, silbaştan yapıyorlar. Yine çıkış yapması ve kendini geliştirmesi beklenen yabancıları tercih ettiler. Değerli bir kadro olabilirler. Ama şu an onlar için çok erken. İyi mücadele ettiler belki ama bu Fenerbahçe’nin yanına yaklaşmaları için bile yeterli olmadı.
‘’Takım olurlarsa...‘’
Galatasaray, daha düşük bir bütçe ile yola çıktığı için, beklentiler düşük gibi görünüyor. Taraftar da fazla heyecanlı değil. Ama basketbolda başarı ile bütçe her zaman doğru orantılı olmuyor. En güzel örnek geçen sezon. Transferde yapılan fahiş hatalar, Euroleague’in önemli bütçelerinden biri olmalarına rağmen, sezonun hayal kırıklığı ile sona ermesine neden oldu. Bu yıl toplama takım gibi görünseler de, oyunculara tek tek baktığınızda önemli kariyerlere sahipler. Burada Erman Kunter’in eldeki malzemeden nasıl bir takım yaratacağını bekleyeceğiz.
Ortak bir sıkıntıları var
Richard Hendrix, Alex Renfroe, De Juan Summers ve Scottie Hopson hep kalburüstü takımlarda oynamışlar. Ama kariyerlerinde ortak bir sıkıntıları var. Bu 4 oyuncunun üst üste iki sezon oynadığı takım yok. Gezmedikleri ülke kalmamış hatta çoğu takımda sezonu bile tamamlamadan başka kulübe geçmişler. Böyle bir oyuncu topluluğundan takım yaratmak kolay iş değil. Ama Erman Kunter, Fransa’da da bu tip oyuncu ve takımlarla çok çalıştı. Bu oyunculara Rakeem Christmas ve çaylak TJ Cline’ı da eklediğimizde atletik, çok koşan, açık saha basketbolunu seven bir takım ortaya çıkacak gibi görünüyor.
Eurocup’ta da iddialı olabilir
Sorunlu gözüken ama kaliteleri çok da tartışılmayacak bu isimlerle kimya sağlanırsa başarı gelebilir. Türkiye Ligi’nde Fenerbahçe diğerlerinden bir adım önde ama finale kalabilmek için çok takımın şansı var. Keza 2 yıl önce şampiyon olunan Eurocup için de, iddialı bir konuma gelinebilir.
‘’Kaybederken kazandık!‘’
Bir Avrupa Şampiyonası daha bizim için erken sona erdi. Gerçi bu sonuçlara çok da yabancı değiliz. 2001’de evimizde kazandığımız gümüş madalyanın ardından takip eden şampiyonalarda 8.’likten öteye gidemedik. 2003, 2005, 2007, 2009, 2011, 2013 tamamen hayal kırıklığı olarak geçmişti. 2015’te zaten çok umudumuz yoktu, 2017’de de aynı şekilde 2. turda şampiyonaya veda ettik. Ama bu seferki biraz daha farklıydı.
Bu takım farklıydı
2015 dışında Mehmet Okur’la, Hidayet Türkoğlu’yla, İbrahim Kutluay’la, Mirsad Türkcan’la, Ersan İlyasova’yla, Ömer Aşık’la, Ömer Onan’la, Kerem Tunçeri’yle, Ender Arslan’la, Hüseyin Beşok’la, Kaya Peker’le vs hep madalya adayı olarak gidip, önümüze bakarak geri dönmüştük. Çeşitli nedenleri vardı bu sonuçların ama ortak payda kamuoyu eleştirisiydi. Mücadele etmeyen, kendi içinde kavga eden, takım olmayı başaramayan milli takımlar vardı.
Bu takım ise farklıydı. Ego savaşı, bencillik yoktu, birliktelik ve yardımlaşma vardı. Hepsi elinden geleni yaptı, mücadele etti, yerdeki topa atladı, savaştı, formasının hakkını sonuna kadar verdi. Ama kapasiteleri bu kadardı ve güçleri yetmedi. Sonuç aynıydı ama tek fark gönülleri kazanmış olmalarıydı.
Sorumluluk verilince...
En önemlisi, kendi takımlarında yüzlerine bakılmayan, ikinci plana atılan oyuncuların, fırsat ve sorumluluk verildiğinde neler yapabileceğini gördük.
Efes’te kadroya giremeyen 20 yaşındaki Furkan Korkmaz, büyük bir yıldız gibi oynadı. Efes’te süre verilen ama yabancıların gölgesinde kalan Cedi, o takımın lideri olabileceğini milli takımda gösterdi. Devamı NBA’de gelecek umarım. Euroleague’de dakika almakta zorlanan Melih, Avrupa’nın devlerine karşı 14 sayı ortalama ile oynadı. Keza Barış Hersek.
Kenan her ne kadar tam olarak bekleneni karşılamasa da, özgüven kazandığında bir kaç adım daha yukarı çıkabileceğini gösterdi.
Kulüp takımında saygı görmeyen Semih de konsantre olduğunda Avrupa’nın en iyi pivotlarından biri olabileceğinin farkına vardı. Bu oyunculara Okben’i, Egemen’i, Tolga’yı, Emircan’ı da ekleyebiliriz.
O coachların bu ligde ne işi var!
Tek sorun bu gençlere güvenecek coachları takımların başına getirmek. Bu da yabancı coach için kriter belirlemekten geçiyor. Obradovic, Blatt hatta Perasovic filan tamam ama, zamanında Prodanovic’in, şimdilerde Mihalio Uvalin’in, Josep Berrocal’ın, Stefanos Dedas’ın vs bu ligde ne işi var. Gitsinler bakalım İspanya’ya, İtalya’ya, Fransa’ya kapıdan içeri girebiliyorlar mı?
Sarıca farkı
Ufuk Sarıca, kulüp takımı çalıştırırken de en az yabancıyla mücadele ederek, Türkler’e sorumluluk vermiş ve başarılı olmuştu. Milli takımda sınırlı kapasitesi bulunan oyuncu grubundan maksimum verim almaya çalıştı. Onların gelişimini sağladı. Keza beraber çalıştığı yabancılar da Sarıca’dan sonra büyük kulüplere sıçramalar yapmıştı. Ufuk Sarıca ve yardımcısı Ertuğrul Erdoğan BSL’de de head coachluk yapan. Onlarla benzer zihniyetteki Türk coachlara güvenildiği taktirde, yerli oyuncu yetiştirmedeki sorunun bir bölümünü aşmış oluruz.
‘’Kalite farkı‘’
Yine kora kor, korkusuz bir basketbol oynadık bu kez şampiyonanın en önemli favorisi İspanya karşısında...
Oyunun hakkı bu skor değildi. Nitekim 4. periyodun başında fark sadece 3 sayıydı.
Hemen hemen aynı
basketbolu oynadık İspanya’yla. Ama onlar şutları soktu, biz ise 20’de 3 üçlük attık. Turnuvadaki en
kötü üç sayı performansını sergiledik. Kendi istatistiklerimize yaklaşsak yine kazanacak noktaya gelirdik belki.
Bir de oyun kurucu farkı
çok sırıttı.
İkinci skorer çıkmadı!
Onların uzunlarına önlem almıştık. Gasol kardeşler ve Hernangomez’i iyi savunduk diyebiliriz. Ama kritik anlarda Rubio ve Rodriguez öyle basketler attılar ki moral bozucu, direnç kırıcıydı. İyi savunma sonrası 24 saniye dolarken en az 3 basketi var Rodriguez’in. Bu ikili toplamda 26 sayı ve 12 asist yapmış. Bizim oyun kurucular Sinan ve Kenan 4 sayı ve 6 asist ile oynamış.
Furkan Korkmaz’ın müthiş performansına eşlik edecek ikinci bir oyuncu çıkaramayınca 56 sayı kaldık.
Maçın sonunda iki takım da bırakmasa ilk turda sayı rekoru kıran İspanya’yı 60’larda tutacağız. Ve kaybediyoruz.
Daha önce de söylediğimiz gibi mücadele ederek, savunarak bir yere kadar gelebiliyorsunuz. Ondan sonrası olmuyor...
2001’den sonraya baktığımızda çok da değişen birşey yoktu aslında. Sonrası 8 şampiyonada sadece bir kez çeyrek final oynayabilmiştik. Yine oynayamadık. Bari Furkan, Kenan gibi iki üç genç daha burada forma giyseydi de, geleceğe yatırım olsaydı...
Bir turnuva boyunca bırakın saha avantajını kullanmayı, resmen doğrandık hakemler tarafından.
Zaten ülke olarak Avrupa Şampiyonası havasına girememiştik. Turnuva başlayacak, çoğu kimsenin haberi bile yoktu.
Boş tribünlere oynadık ilk turda. Dün de salon neredeyse doluydu ama rakip ve hakem üzerinde hiç baskı kuramadık.
6 maçta 4 teknik faul
6 maçta bize 4 teknik faul çaldılar. Evimizde oynuyoruz, normalde hakemin korkarak düdük çalması gerekir, resmen meydan okur gibiydiler.
Maç içinde de öyle.
İspanya 20 kere çizgiye gitti, biz ise 9. Kaç pozisyon var atış halinde çalınmayan. Hem de bizim ayakta duracağımız, direncimizin devam edeceği anlarda.
Resmen evimizde küçük düşürüldük.
2001 ve 2010’u hatırlıyorum, bırakın aleyhimize bir düdük çalınmasını, döve döve kazandığımız maçlar olmuştu. Bu işin kuralı böyle. Ama biz bu kuralı işletemedik, zayıf kaldık her yönümüzle...
Hakemler normal çalsa da buradan ileri gidemezdik belki ama saygısızlığa uğradık...
Hazmetmesi kolay değil.
‘’Şans bizden yana olsun!‘’
Türkiye, Avrupa Şampiyonası çeyrek final yolunda, bugün en büyük favori İspanya engelini aşmaya çalışacak. Ancak işimiz zor. Geçiş döneminde ve eksikleri bulunan Ay-Yıldızlılar ilk turda mücadele ederek bir yere gelebildi ama bu seviyelerde daha fazlası gerekiyor...
Avrupa Şampiyonası’nda ikinci turda en büyük favori İspanya ile karşı karşıyayız. Geçiş dönemindeki ve eksikleri bulunan bu kadro ilk turda çok iyi mücadele etti, bazı maçları kazanacak noktaya getirdi ama sadece iki galibiyet alabildi. Mücadele ederek, koşarak bir yere kadar gelebiliyosunuz, ama bu seviyelerde fazlası gerekiyor. O kapasitede de bizde maalesef yeterli seviyede değil.
Pres ve ikili sıkıştırma
Ana stratejimiz, pres yaparak, ikilisi sıkıştırmalar yaparak, pas yollarını kapayarak, yani rakibi bozarak oynamak. Çünkü top bize geldiği zaman pota altında Semih’ten, kısa oyuncularda da Cedi’den başka yaratıcı, hem kendine, hem arkadaşlarına pozisyon hazırlayan yok.
Daha iyi hücum eden bir rakip
Letonya, tam bir hücum takımıydı. Çok iyi pas yapıyordu, bizim bu stratejimiz hiç işe yaramadı. Şimdi benzer hatta bu işi daha iyi yapan bir takıma karşı oynayacağız. Rodriguez ve Rubio gibi oyun kurucuların yanı sıra uzunları Marc ve Pau Gasol kardeşler de çok iyi pasör. Pau 3, Marc da 2 asist ortalaması ile oynuyor. Onlara gelecek ikili sıkıştırmalarda boş oyuncuyu çok rahat bulacak yeteneğe sahipler. Yapacağımız presi de Letonya gibi kolay geçebilirler. Burada Ufuk Sarıca’nın daha farklı bir strateji izlemesi, İspanya’yı şaşırtabilecek hamleler geliştirmesi gerekecek.
Stresli taraf biz olmayacağız
Bu da kolay olmayacak. Biz yine enerjimizi ortaya koyacağız. Önceki gün dinlenmek için idman bile yapmayan tek takım olduk. Taraftar desteği arkamızda olacak. Mücadele edip, bir top için kendimizi yerlere atacağız. Sonuçta tek maçlı bir eleminasyon sistemi. Günlük performanslar önemli. Turnuvalar sürprizlere açık. İspanya’nın ‘nasıl olsa yeneriz’ havasında maça çıkıp rahat davranmasını, konsantre olamamasını da bekleyeceğiz. Favori değiliz bu yüzden stresli taraf da biz olmayacağız. Böyle bir takıma karşı kazanmak tabii ki çok zor ama bu takımın kazanmak için herşeyi deneyeceğini, denemekten de vazgeçmeyeceğini biliyoruz. Şans onların yanında olsun.