‘’Galatasaray da durdurulur!‘’
Ben de dahil olmak üzere, Galatasaray'ın Bayern Münih gibi bir takım olduğuna dair çok sayıda iddiada bulunuldu. Aslında ben hala kısmen de olsa bu iddiamın arkasındayım. Lakin dün geceki Trabzonspor maçına bakınca, Sarı-Kırmızılı takımın bu konuda daha çok fırın ekmek yemesi gerektiğini düşünüyorum. Aslında bu iddiayı şöyle toparlamak mümkün: Galatasaray, Bayern Münih olma yolunda! Olur mu olmaz mı, bunu ileride göreceğiz elbette... Fakat bu konudaki sinyallerin olumlu olduğunu da ifade etmeliyim.
Üç oyuncunun yokluğuna rağmen...
İlk 11'in üç tane çok önemli oyuncusundan yoksun çıktığı Trabzonspor maçında Cim Bom'un, maçın genelinde ama özellikle ikinci yarıda dominasyon sağlaması bu sezon yine ligin en büyük favorisi olduğunun göstergesiydi. Üstelik çok zorlu bir fikstüre rağmen... Arka arkaya oynadığı Liverpool, Beşiktaş, Boto Glimt, Göztepe ve Trabzonspor gibi zorluk derecesi yüksek maçlardan sonra hiç yenilmemesi, kritik galibiyetlere imza atması ve bu keskin virajı hasarsız atlatması Galatasaray'ın gücünün, kadro kalitesinin sahaya yansımasıydı.
Sahasındaki iki derbi maçı tehlike sinyali!
Bardağın dolu tarafı bu. Olaya böyle bakınca Galatasaray'ın bir şey kaybetmediğini düşünebilirsiniz. Ancak bu sonuçların bir başka boyutu da şu: Galatasaray bu sezon kendi sahasında oynadığı iki derbi maçında dört puan kaybetti. Ve iki maçta sadece bir gol attı. Puan kaybettiği bu ezeli rakipleriyle ligin ikinci yarısında deplasmanda oynayacak. Fikstür avantajı diye ter ter tepinenlere ithaf ediyorum bu bölümü!
Fatih Tekke'nin çok iyi analizi...
Liverpool, Bodo Glimt ve Göztepe... Galatasaray'ın galibiyetiyle sonuçlanan bu üç karşılaşmada da Sarı-Kırmızılı takımın en büyük silahı ön alan baskısıydı. Trabzonspor Teknik Direktörü Fatih Tekke bu maçları çok iyi analiz etmiş olmalı ki, Cim Bom'un en büyük silahını geçersiz kılacak önlemleri almıştı. Temaslı ve dikkatli oynayan bir defans dörtlüsü, orta alanda Jabol ve Oulai'nin dinamik oyunlarının yanı sıra topu saklama becerileri ve teknik kapasiteleriyle Galatasaray'ın agresif presini kırmaları ve rakiplerine karşı geçiş hücumu sağlamamaları, kusursuz bir savunma prensibinin sahaya yansımasıydı.
Cim Bom forvetleri bu maçta etkisiz kaldı
Fatih hocanın bu taktik anlayışına karşın Galatasaray, özellikle ilk yarıda üretken olamadı. Trabzonspor'un başarılı takım savunmasını aştıkları anlarda da Sarı-Kırmızılı takımın hücum oyuncuları ya final paslarında son derece kötü tercihler yaptılar ya da anlamsız şutlarla Trabzon kalesi arkasındaki taraftarlarına saç baş yoldurttular!
Barış Alper Yılmaz'ın ibretlik hikayesi!
Galatasaray takımında aksayan çok oyuncu vardı; başta Barış Alper Yılmaz olmak üzere... Genç futbolcunun bu sezonki hikayesi, spor okullarında ders olarak okutulacak cinsten... İbret vesikası olarak tabii... Hani, bir deyiş vardır bizim kültürümüzde; düz yolda araba devirmek, diye... Barış Alper'in yaptığı aynen böyle bir şey. Tekrar bu saf çocuğun hatalarını burada daha fazla irdelemenin anlamı yok ama Galatasaray'ın puan kayıplarını yaşadığı maçlarda en kötü performansı onun göstermesi de taraftar nezdinde kredisini her geçen gün tüketiyor.
Victor Osimhen çok çabaladı ama olmadı
Trabzonspor karşısında Barış Alper'e nazire yaparcasına kötü oynayan başka oyuncular da vardı elbette. Yunus, Sara, Sane ve Sallai... Bu dört oyuncu da Galatasaray'a skor katkısı sağlayabilecek isimler. Gelgelelim, ikinci yarı biraz kıpırdayan Sane dışındakilerin hepsi hayalet gibi sahada dolaşan isimlerdi. Şimdi bu kadar hayaletin olduğu bir denklemde maskeli süvari Osimhen'in de yapacakları çok sınırlı kalıyor tabii!
Okan Hoca dün gece de çok formdaydı
Nitekim de öyle oldu. Her şeye rağmen Osimhen, takımının yine en etkili futbolcusuydu. İcardi oyuna girince etkinliği daha da arttı. Böyle olunca insanın, keşke Okan Hoca bu ikiliyi maçın ikinci yarısının başında sahada konumlandırsaydı diyesi geliyor, ama neyse... Benim bu serzenişime karşın teknik direktör Okan Buruk dün gece de takımın en formda ismiydi. Takımını rakibe göre ideal bir şekilde sahaya yerleştirmişti.
Herkes maçın kahramanı olmaya soyundu!
Okan hocanın hesap edemediği, forvet hattındaki oyuncularının yetersiz kalmaları ve egoist olmalarıydı. Girdikleri pozisyonlarda inanılmaz hatalı tercihler yapan forvet oyuncuları kaybedilen iki puanın baş sorumlusuydu. Boşa çıkan arkadaşını görmeyip kaleye atılan anlamsız şutlar, tribünlerden bir hayli hayır duası aldı, belirtmeliyim! Herkes derbi kahramanı olmaya soyunmuştu!
Onuachu'yu durduran Lemina yıldızlaştı
Buna karşın Galatasaray savunması kusursuzdu. Başta Lemina olmak üzere. Kolay kolay hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir eşleşme gerçekleştirdi Okan Hoca. Davinson'un yokluğunda Trabzonspor'un en büyük silahı, 2.02'lik forveti Onuachu'yla Lemina'yı eşleştirdi. Lemina da bu eşleşmeden fiziki direnci, çabukluğu, temaslı oyunu ve hava toplarındaki etkinliğiyle yüzünün akıyla çıktı. Takımının en iyi oyuncusuydu. Keşke Torreira ile orta alanda yer alsaydı dedirttirdi ama eksik oyuncular nedeniyle bu maçta bir başka göreve atanmıştı!
Her daim hakkı yenen adam: Abdülkerim
Lemina'ya ayak uyduran bir diğer oyuncu ise Abdülkerim'di. Türkiye'de hakkı en çok yenen oyuncu olan Abdülkerim dün gece de kusursuz bir futbol sergiledi. Bu iki isme ayak uyduran, her maçın dinamosu Torreria ile Eren Elmalı, kaleci Uğurcan Çakır'ın eski takımına karşı çok rahat bir maç çıkarmasına sebep olan isimlerdi.
Ajax maçı, sezonun en kritik karşılaşması
Hani, yukarıda belirttik ya, Beşiktaş ve Trabzonspor maçlarındaki puan kayıpları... Aslında şu son bir-bir buçuk aylık periyotta o kadar da üzerinde durulacak ve Galatasaray taraftarlarının karalar bağlayacağı kayıplar değil bunlar. Sarı-Kırmızılı takımın bu sezonki en büyük hedefinin Şampiyonlar Ligi olduğunu düşünecek olursak hafta içi deplasmanda oynanacak Ajax maçının Trabzonspor karşılaşmasından çok daha önemli olduğunu söylemeliyim. Bu nedenle Galatasaray’ın son zamanlarda kötü sonuçlar aldığı Hollanda ekiplerine karşı şeytanın bacağını kıracağı bir fırsat Ajax maçı. Avrupa Fatihi’nin de çarşamba gecesi o şeytanın bacağını fibula kemiğinden başlayarak çatır çatır kıracağından hiçbir şüphem yok. Unutmayın, gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray!..
‘’Ne de olsa Aslan!‘’
Yüksek tempolu ve yıpratıcı Bodo Glimt maçından sonra Galatasaray'ın Türkiye Ligi'nde karşılaşmak istemeyeceği takımların başında Göztepe geliyordu. Lakin fikstür ağlarını örmüş ve Sarı-Kırmızılı takıma dur diyebilecek ekiplerin başında gelen İzmir temsilcisiyle karşı karşıya gelmişti. Ligdeki ilk yenilgisini geçen hafta Alanyaspor karşısında alan Göztepe, daha maçın başında Galatasaray'ın başına çorap örebileceğini göstermiş ve henüz 5. dakikada Efkan Bekiroğlu'nun şık golüyle tribünleri endişeye sürüklemişti. Galatasaray'ın kullandığı korneri karşıladıktan sonra seri bir şekilde üç oyuncusuyla atağa çıkan Göz Göz golle sonuçlandırdığı bu hücumla ligin geçiş oyununu en iyi oynayan ekiplerinden biri olduğunu bir kez daha ispatlamıştı. Hiç kuşkusuz bu golde Göztepe'nin hızlı hücumunu karşılayamayan Galatasaraylı oyuncuların zincirleme hatalarının da payı vardı.
Aslan'ın pençesi Victor Osimhen
Yediği erken gole kısa zamanda reaksiyon göstermek isteyen Galatasaray'ın tempoyu artırması ve oyunu Göztepe ceza sahasına yıkması maçta heyecan dozunun yükselmesine neden oldu. Lakin Cim Bom bu bölümde pozisyon üretmekte zorlandı. Bunun en büyük sebebi ise Göztepe'nin uyguladığı akıllı alan savunmasıydı. Neden ligin en az gol yiyen takımı olduklarını ligin en çok gol atan takımına karşı uygulamalı bir şekilde gösteriyordu İzmir ekibi. Gelgelelim karşılarında savunma oyuncularının baş belası Osimhen adında bir anomali vardı. Nijeryalı süper star 19. dakikada Furkan'ın hatasını affetmedi ve durumu eşitledi. Golde, sahanın etkisiz elemanlarından Barış Alper'in rakibine uyguladığı baskıyla hata yaptırmasının da payı büyüktü. Son haftaların tartışılan isminin maç içindeki tek olumlu hareketi de buydu. Yardımcı hakemin ofsayt bayrağını kaldırarak golü iptal ettirmesi ve VAR’ın devreye girerek maçın hakemini monitöre çağırması skandal hakem uygulamalarından biri olarak hafızalara kazındı.
Hakem Oğuzhan Çakır'dan kritik hata
Galatasaray'ın galibiyet golünü aradığı, ancak ceza alanı içi ve çevresinde pek fazla üretken olamadığı ilk yarının son bölümünde maçın en büyük kırılma anı yaşandı. Birkaç dakika önce sarı kart gören Göztepe'nin savunma oyuncusu Bokele 42. dakikada Osimhen ile girdiği mücadelede ikinci sarıdan kırmızı görerek takımını 10 kişi bıraktı. Bokele'nin yaptığı hareketin karşılığı sarı karttı, ancak bana göre onun öncesinde Osimhen'in faulü vardı. Hakem Oğuzhan Çakır, Nijeryalı oyuncunun hareketini süzemedi ve karşılaşmanın momentumunu tamamen Galatasaray'ın lehine çevirdi. Bu bölümde akılda kalan tek pozisyon Sallai'nin uzaktan şutunun direkten dönmesiydi.
Barış'ın yerine İcardi girince...
Okan Buruk ikinci yarıya takımın aksayan tek oyuncusu Barış Alper'in yerine İcardi'yi alarak başladı. Yunus'u Barış'ın bölgesine çeken Buruk, forvet arkasında ise İcardi'yi konumlandırdı. Bu dokunuş, Galatasaray'ın oyunu tamamen Göztepe ceza alanına yıkmasına ve İzmir temsilcisinin de iyice geriye yaslanmasına neden oldu. Başta Osimhen olmak üzere rakip kalede çok sayıda pozisyon bulan Cim Bom'un daha önce öne geçmesini engelleyen faktör kaleci Lis'in kurtarışlarıydı. Bir ara karşılaşma Osimhen ile Lis arasında düelloya dönüştü. Polonyalı kaleci, Osimhen'in olası bir hat trick'inin önüne geçen isimdi. Ancak Lis'in bu başarılı performansı Nijeryalı santraforu belki tek sayıda tuttu ama Galatasaray'ı durdurmaya yetmedi. 63’te sahneye çıkan maçın başarılı isimlerinden Gabriel Sara'nın ceza alanı dışından çektiği sert şutta Göztepe kalecisinin yapabileceği bir şey yoktu. Keza, üç dakika sonra İcardi'nin attığı gole de... Zaten Arjantinlinin kendisinden dönen topu tamamlamasından önce yapabileceği ne varsa yapmıştı.
Yorucu haftada iki önemli zafer
İki farklı üstünlüğü ele geçirdikten sonra da Göztepe kalesinde düşük viteste de olsa gol arayan Galatasaray farkı açamadı, ancak göz kamaştırıcı istatistiklere ulaştı. Sane'nin getirip alın da atın dediği iki pozisyonda Yunus ve Sallai saç baş yoldururken, Göztepe maçın son bölümünde az kalsın farkı bire indiriyordu. Şayet Olaitan bom boş vaziyette topu üstten auta atmasaydı... İlkay, Torreria ve Singo gibi üç önemli futbolcusunun yokluğuna rağmen Göztepe engelini aşan Galatasaray, bu skorla rakipleriyle arasındaki puan farkını korudu ve yorucu bir haftayı da iki önemli zaferle sonuçlandırdı. Şampiyonluk hesapları yapan rakiplerine de “ben varken fazla umutlanmayın,” mesajını verdi.
‘’Cimbom'un yeni Avrupa yürüyüşü‘’
Bundan yaklaşık 10-12 gün önce Ali Sami Yen Stadı'nın önünde bir anıt-heykel açılışı yapıldı. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, devrimci fikirleriyle ve yazılarıyla-şiirleriyle Atatürk'e dahi ilham kaynağı olan vatan şairi Tevfik Fikret ve Galatasaray'ın kurucusu Ali Sami Yen'den oluşan anıtın açılışında Galatasaray Kulübü Başkanı Sayın Dursun Özbek yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
"Bugün burada Atatürk'ün vizyonu, Tevfik Fikret'in düşüncesi ve Ali Sami Yen'in inancı bir heykelde değil, bir ruh bütünlüğünde birleşiyor. Atatürk, bu topraklara özgürlük, laiklik ve çağdaşlık fikrini kazandırdı. Tevfik Fikret, lisedeki öğrencilerine erdemli bir yaşamın önemini öğretti. Ali Sami Yen, gençleri spor ve kardeşlikle buluşturdu. Bu üçü bir araya geldiğinde ortaya çıkan şey, Galatasaray'ın ta kendisidir."
Gerçek bir Atatürk Cumhuriyeti anıtı...
Yüce Atatürk'ün, "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan, yapana sadık kalmalıdır" sözü ile Sarı-Kırmızılı Kulübün kurucusu Ali Sami Yen'in kuruluş mottosu olarak belirlediği, "Türk olmayan takımları yenmek" şeklindeki meydan okumasını da Sayın Özbek'in konuşmasına eklersek Galatasaray'ı Cumhuriyet tarihinde çok daha hak ettiği yere oturtmuş oluruz. Galatasaray'ın son 35-40 yılda elde ettiği gerek ulusal gerekse uluslararası başarıları göz önüne alırsak, stadın önünde başı göğe yükselen bu üç tarihi şahsiyetin vizyonlarının, ön görülerinin, iradelerinin Sarı-Kırmızılı bünyede vücut bulduğunu kolaylıkla ifade edebiliriz.
Bodo Glimt için koparılan fırtınalar!
Ben dün geceki Bodo Glimt galibiyetine de bu pencereden bakıyorum. Hele maçtan önce yazılan felaket senaryolarını ve bir bardak suda koparılan fırtınaları göz önüne aldığımızda Galatasaray'ın, gerçekten de bu ülkenin genel düşünce yapısının ve vizyonunun ötesinde bir yerlerde olduğunu görüyorum. Maçıtasaray açısından sıradan sayılabilecek bir Şampiyonlar Ligi maçı için bu kadar hamasete ne gerek var, diye serzenişte bulunduğunuzu fark edebiliyorum. Lakin, Bodo Glimt ile ilgili sosyal mecranın ve konvansiyonel medyanın futbol ulemaları tarafından öyle bir yaygara koparıldı ki, sanki Galatasaray'ın karşısında günümüzün en güçlü takımları PSG, M.City, Real, Barcelona, B.Münih vb takımlar varmış gibi bir hava yaratıldı. Ayrıca yukarıda bahsettiklerim de hamaset değil bir Galatasaray gerçeğidir.
Okan Buruk'un kusursuz planı...
Bodo Glimt'in iyi bir takım olduğunu kabullenmemle birlikte Galatasaray'ın çok daha iyi bir takım olduğunu da burada belirtmek isterim. Nitekim, sahaya yansıyan görüntü, oynanan oyun, oluşan istatistikler de bunun en açık göstergesiydi. Teknik Direktör Okan Buruk kusursuz bir plan ve taktik anlayışla takımını sahaya dizmiş ve bütün stratejisini Bodo Glimt'in fişini ilk yarıda çekmek üzerine kurmuştu. İlk 35 dakika Sayın Buruk'un planı, elde üretilen nadide bir İsviçre saati gibi tıkır tıkır işledi. Ön alan baskısıyla rakibini şaşkına çeviren ve kaptığı toplarla çok sayıda pozisyon üreten Galatasaray iki farklı skor avantajını tam bir futbol canavarı olan Osimhen ile yakaladı. Nijeryalı yıldız, attığı kadar da kaçırırken, girdiği pozisyonlarda son derece kötü gününde olan Barış Alper'in kendisine ayak uyduramaması da harcanan fırsatlarda önemli etkendi. En azından kaleciden seken toplara müdahale edebilirdi Barış Alper…
Barış Alper Kerem A. olma yolunda
Yeri gelmişken Barış Alper Yılmaz'dan biraz daha söz etmemek olmaz. Sezona müthiş bir başlangıç yapan genç futbolcu, ne zamanki menajerinin dolduruşuna gelerek sözleşme konusunda maraza çıkararak Arabistan'a transfer olmak istedi ve ardından sosyal medya hesabında siyah sayfa paylaştı, o andan itibaren taraftarla olan bağını kopardı. Dün gece ıslıklanması, kötü oyununun değil yanlış tercihlerinin bir sonucuydu. Bence bu yara bir daha kapanmaz, dikiş de tutmaz. Devre arasında BAY, nereye gitmek istiyorsa kendisine yol verilmelidir. Barış Alper'in şu an itibariyle Galatasaray taraftarı açısından Kerem A. ile arasında bir tık fark vardır ve o fark da kapanmak üzeredir! Takımın elindeki üç kanat forveti sahadayken, en kötüsü olabiliyorsan ve yerine sol bek olarak transfer edilen Eren giriyorsa, lütfen bir aynaya bakıver kardeşim, "ben nerede hata yaptım," diye...
Osimhen adeta 'Bodo'slama daldı!
Bu sezon Avrupa'daki hedefini ilk 8, olmazsa ilk 24 olarak belirleyen Galatasaray açısından son derece kritik bir öneme sahip olan Bodo Glimt maçında sahne Osimhen'indi. Nijeryalı Süper Star, takımının maç boyu attığı 11'i isabetli 23 şutun 9'unu atmış ve 7'sinde isabet bularak 2 gol kaydetmiş. Diğer şutlarını ise kaleci Haykin çelmiş. Gerçekten de Osimhen açısından maçta inanılmaz bir istatistik ortaya çıkarken, kendisine eşlik eden futbolcular ise Sane ile Lemina'ydı.
Sane, Lemina ve Torreria parladılar
Sane hafta sonu ligde oynanan Başakşehir maçında dün gecenin sinyallerini zaten vermişti. Takıma artık adapte olduğu her halinden belli olan Alman yıldız, olağanüstü bir futbol sergilerken, Lemina da Torreria ile Avrupa'nın en iyi ikili orta sahalarından biri olduğunu Bodo karşısındaki müthiş futboluyla bir kez daha kanıtladı. Zorluk derecesi yüksek maçlarda Torreria-Lemina ikilisi Galatasaray'ın emniyet supapı, bu kesin. Başka formüller macera aramaktan öteye gitmez.
Bireysel hatalarla pozisyon verildi
Aslında Galatasaray takım halinde çok iyiydi. Osimhen, Sane ve Lemina dışındakiler arasında küçük nüanslar vardı. Defansta Davinson, Adülkerim, Sallai ve Jakops Şampiyonlar Ligi standardında bir savunma prensibiyle Bodo'ya çok fazla şans tanımadılar. Özellikle Davinson ve Abdülkerim adeta bir çelik kapı, istinat duvarı gibiydiler. Rakibin bulduğu pozisyonlar ise basit bireysel hatalar sonucu geldi. Sınırsız enerjiye sahip Norveç temsilcisiyle aynı şekilde kora kor mücadele eden Sarı-Kırmızılı takımda oyuna sonradan girenler ise her sezon olduğu gibi yine kulübe sorununun gündeme gelmesine sebep oldu
Icardi kaptanlığın hakkını vermeli
Burada Icardi için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Futboldaki en ağır sakatlıklardan birini yaşayan Arjantinli için eski formunu bulması yaşı itibariyle çok kolay değil. Bunun için elbette kendisinin de çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Özel hayatı vs. bu gibi durumlardan artık sıyrılıp kendini işine adaması, koluna taktığı pazubendin hakkını vermesi gerekiyor. Ancak bu konuda pek de özverili olduğunu söylemek zor. Eğer Osimhen'le kendini kıyaslamayacak ve yedek kalmayı sorun etmeyecekse böyle devam etmesinde de bir beis yok aslında!
Taraftarın yaptığı vefasızlıktan ötedir
Lakin, Nijeryalı'nın olmadığı bir denklemde onun yerini nispeten de olsa doldurması gerekir. Bu konuda maalesef kuşkuluyum. Devre arasında bir üçüncü forvet transferi kesinlikle düşünülmeli. Tabii bu arada bazı akıl ve izandan yoksun taraftar kitlesinin İcardi'yi ıslıklamasının iler tutar tarafı olmadığını da belirtmeden geçemeyeceğim. Şu takımda bir futbolcunun futbolu bırakana kadar sınırsız bir kredisi varsa, o da İcardi'dir. O kendini bilmez taraftarların yaptığı terbiyesizlikten başka bir şey değildir. Vefasızlığı bir yere kadar anlarım da vicdan yoksunluğunu anlamam mümkün değil. Zaten memleketin şu anda genel itibariyle en büyük sorunu da vicdanların körelmesi değil mi!
‘’Galatasaray farkı!‘’
Şu bir gerçek: Galatasaray ligin üstünde bir kadro kalitesine sahip. Öyle olduğu için de henüz dokuzuncu haftada en yakın rakibi Trabzonspor'un beş puan önünde şampiyonluk yarışını sürdürüyor. Ezeli rakiplerinden Fenerbahçe, şayet bugünkü Karagümrük maçını kazanırsa altı puan, Beşiktaş ise hafta içindeki erteleme maçında Konyaspor'u yenerse lider Galatasaray'ın dokuz puan gerisinde lig yarışına devam edecekler. Ligin üçte birlik bölümünde gerek kadro kalitesiyle gerekse toplanan puanlarla bugüne kadar pek görülmemiş bir fark yarattı Sarı-Kırmızılı takım, ezeli rakipleri önünde...
Leroy Sane lige 'merhaba' dedi!
Galatasaray, dün gece de ligin oturmuş takımlarından Başakşehir karşısında yüksek kalitedeki oyuncu grubuyla sonuca gitmeyi başardı. Başta, son haftalardaki eleştirilerin odak noktası olan Leroy Sane olmak üzere... Sadece Alman değil, Avrupa futbolunun da elit futbolcularından biri olan Sane, bundan önceki haftalarda sergilediği düşük performansla Zaha ve Ziyech'le aynı kefeye konuluyor ve yerden yere vuruluyordu. Ancak, unutulan bir şey vardı ki, Sane hem sıra dışı yeteneğiyle hem yaşı itibariyle hem de mental gücüyle bundan önceki fiyasko transferlerle kıyaslanamayacak kaliteye sahip üst düzey bir oyuncuydu. Evet, tam olarak beklenen seviyede değildi, lakin bu hiçbir zaman klasını gösteremeyeceği anlamına gelmiyordu. Patlayacağı günler yakındı.
İlkay, Sara, Torreria ve Abdülkerim...
İşte dün gece, Sane'nin Türkiye Ligi'nde ve Galatasaray'da sahne aldığı bir başlangıç sekansıydı. Sadece kendine özgü yetenekleri sayesinde attığı gollerle değil, çalışkanlığı, dinamizmi ve sahadan çıkana kadar takım oyununa verdiği pozitif katkıyla da Sane, Galatasaray'ın sezon planlamasındaki en önemli yapı taşlarından biri olduğunu bir kez daha kanıtladı. Elbette Başakşehir galibiyetinin baş mimarı Sane'ydi ancak başka mimar ve mühendisler de vardı Galatasaray'ın oyununa zenginlik katan, sahaya ruhlarını koyan ve galibiyette pay sahibi olan… İlk sıraya İlkay'ı koyacağım. Ardından Torreria ve Sara'yı ekleyeceğim. Türkiye'de en çok haksızlığa uğrayan Abdülkerim'i de unutmayacağım elbette...
Takımın omurgası sağlam olursa...
Burada İlkay Gündoğan'a ayrı bir parantez açmazsam büyük haksızlık yapmış olurum tecrübeli oyuncuya... Galatasaray tarihine kısa bir yolculuk yaparsanız, tüm ulusal ve uluslararası başarılarda en önemli faktörlerin; kaleci, stoper, ön libero, 10 numara ve 9 numara olduğunu görürsünüz. Yani, takımın omurgası. İsimleri tek tek saymaya kalkarsak, sütunlarımız yetmez. Sadece şampiyonlukla sonuçlanan son üç sezonu değerlendirecek olursak, Galatasaray'ın ne kadar sağlam bir omurgaya sahip olduğunu göreceksiniz. Bu omurganın en önemli omurlarından, bir başka deyişle bağlantı noktalarından biri hiç kuşkusuz Mertens'ti. Belçikalı yıldızın özelliklerini ve takıma olan katkısını uzun uzadıya anlatmanın alemi yok. Bunu, herkes biliyor zaten.
İlkay Gündoğan takımın her şeyi!
İşte futbolu bırakan Mertens'in yerini Galatasaray'da kimin dolduracağı bir muammaydı. Transfer sezonunun başından itibaren İlkay Gündoğan ismi Galatasaray’la anıldı. Her anılmasında benim heyecanım tavan yaptı. Çünkü bu takıma katılmasını en çok istediğim futbolculardan biriydi. Lakin yıldız oyuncunun takıma dahil edilmesi ancak son günde gerçekleşti. Bu gecikmenin sebeplerini bilemiyoruz tabii ama İlkay'ın Galatasaray için ne kadar önemli bir futbolcu olduğu sezon ilerledikçe ortaya çıkıyor. Dahası, İlkay sadece bir futbolcu değil; bir lider, bir ağabey, saha içi teknik direktör, oyun temposunu ayarlayan bir orkestra şefi ve takımın gerçek anlamda virtüözü... Hem antrenman sahasında hem oyun alanında hem de saha dışında... Hagi, Sneijder, Mertens ekolünün son temsilcisi... Galatasaray'ın bu sezon tüm kulvarlardaki yarışında en önemli kozu...
Yedek kadro bile Başakşehir'e yetti
Okan Buruk, milli takımlara giden futbolcuların hem maç hem de yol yorgunluklarını hesaba katarak rotasyonlu bir kadroyla sahaya çıkmıştı Başakşehir karşısında. Ancak yedek ağırlıklı bu kadroya rağmen Galatasaray özellikle ilk yarı rakibine aman vermedi. İlk 45 dakika boyunca kalesine tek bir şut çekilmedi, tek bir pozisyon yaşamadı, rakibine orta sahayı geçme imkânı vermedi. Buna karşın, rakip kalede dört tane önemli pozisyon yakaladı. Birini de gole çevirdi ve soyunma odasına hak ettiği bir skor avantajıyla girdi.
Görünmeyen kahraman: Lucas Torreria
Ancak Cim Bom ikinci yarı, rakibinin baskısına boyun eğdi. Üst üste kalesinde pozisyonlar yaşadı. Özellikle Başakşehir'in kanat ataklarına çözüm üretemedi ve 59. dakikada da kalesinde golü gördü. Burada reaksiyon zamanı Galatasaray açısından önemliydi. Nitekim Sarı-Kırmızılılar tam bir büyük takım refleksi göstererek iki dakika sonra Alman yıldızı Sane'yle tekrar öne geçti. Bu golde asisti yapan Sara'nın yanı sıra kazanılan serbest vuruşu, rakip savunma tam yerleşmeden akıllıca kullanan ve takımını pozisyona hazırlayan Torreria'nın da rolü çok büyüktü. Zaten Torreria çok büyük! Galatasaray farkını yaratan en önemli futbolcularından biri de hiç kuşkusuz Uruguaylı atom karınca...
Bu futbol Bodo Glimt'e yeter mi?
Türkiye'nin 1 numaralı FIFA hakemi (!) Atilla Karaoğlan'ın saçma sapan yönetimine ve bedava kartlarına rağmen Galatasaray, Başakşehir karşısında çok fazla zorlanmadan sonuca gitti. Fakat her Galatasaraylının aklında bir soru işareti var: Bu futbol hafta içi sahasında ağırlayacağı Bodo Glimt karşısında yeter mi? Bence yetmez. Bodo Glimt-Tottenham maçını izledim ve Norveç ekibinin İngiliz temsilcisini nasıl hallaç pamuğu gibi attığını gördüm. Maçın berabere bitmesi Tottenham'ın büyük şansıydı. O nedenle Galatasaray'ın Bodo karşısına çok daha dinamik, çok daha enerjik, çok daha atletik bir takımla çıkması gerektiğini düşünüyorum. Ve de çok dikkatli olması gerektiğini…
Bu sezonun en kritik maçlarından biri
Başakşehir karşısında fizik gücü, temposu ve atletizmi düşük dört-beş oyuncuyla sonuca gidebilirsiniz ama bu Bodo Glimt'i yenmeniz için yeterli değildir. Üstelik, başta Barış Alper ve Eren Elmalı olmak üzere bazı futbolcuların formunun düştüğü şu denklemde böyle bir galibiyet pek mümkün olmaz. Bu konuda top Okan hocada!.. En iyi planlamayı yapacak yetkinliktedir ve Şampiyonlar Ligi mücadelesinin en kritik eşiği olan bu karşılaşmadan yüzünün akıyla çıkacağına dair hiçbir kuşkum yok.
‘’Okan hocanın vefası!‘’
Aslında başlığı, 'Okan Hocanın Vefası ve Cefası' şeklinde de atabilirdim. Çünkü dün geceki Beşiktaş derbisinde her ikisi de vardı.
Önce 'Vefa'dan bahsedelim. Türk futbol tarihinin en önemli zaferlerinden biri, hiç kuşkusuz hafta içi Şampiyonlar Ligi'nde Liverpool ile oynanan ve Galatasaray'ın 1-0'lık galibiyetiyle sona eren maçtı. Aslında sıradan bir Avrupa maçı olabilecek Liverpool karşılaşması, İngiliz temsilcisinin gerek kadro kalitesinin ve piyasa değerinin dünyanın en üst seviyelerine yükselmesi gerekse Şampiyonlar Ligi'nin en büyük favorisi olarak gösterilmesi hasebiyle Galatasaray açısından bu sezonun en büyük meydan okumasıydı.
İki takım için de hayati önem taşıyordu
Sarı-Kırmızılı takım, galip gelmesine karşın son derece kötü bir futbol sergilediği Alanya maçından sonra Liverpool karşısına yara bere içinde çıktığı 'Challenge'dan muhteşem bir futbolla sağ salim kurtulmayı başardı. Üstelik tüm dünyada büyük bir sükse yaparak... Bu görkemli zaferin sonrası ise Beşiktaş maçıydı. İki takımın da ligdeki durumlarını ve kadro kalitelerini burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Zaten başta siz sevgili okurlarım olmak üzere futbolla alakalı olan herkes bu konuya benden daha fazla hakimdir. Ezeli rakiplerin kazanması ya da kaybetmesi durumunda oluşacak sonuçlar konusunda da... Yani, kısaca İstanbul'un iki asırlık çınarı açısından bu sezon için hayati önem taşıyan bir maçtı, Ali Sami Yen Rams Park'taki dev randevu.
Okan Hoca'nın rotasyon yapması bekleniyordu
Beşiktaş, Sergen Yalçın yönetiminde son iki lig maçında 7 gol atıp, 1 gol yiyerek 6 puan toplamış ve sezon başında yaşadığı travmaları atlatmış bir görüntü içerisindeydi. Galatasaray ise aşırı efor sarf ettiği Liverpool maçının hem fiziksel hem de mental yorgunluğu içindeydi. Normalde herkes, Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk'un rotasyona gideceği ve bu önemli maçta kulübedeki oyunculardan bir kaçına yer vereceği şeklinde yorumlar yapıyordu. Spor yazarı-yorumcularının büyük bir kısmı da bu yönde ahkam kesiyorlardı.
Hoca, Liverpool kadrosunun posasını çıkardı!
Gelgelelim Okan Buruk herkesi ters köşeye yatırdı. Bir hafta önce oynanan Liverpool maçının kadrosuna hiç dokunmadan aynen sahaya sürdü. Bence burada iki faktör vardı: Birincisi; futbol tarihimizin en önemli galibiyetlerinden birine imza atan futbolcu topluluğunu onurlandırmak ve taraftara alkışlatmak. Bu, hiç kuşkusuz Okan Buruk'un vefa duygusunun ağır basmasının sonucuydu. İkincisi ise; daha rasyonel düşünerek Liverpool'u alt eden kadronun en azından ilk yarıda Beşiktaş karşısında sonuca gideceğini düşünerek, skoru garanti altına aldıktan sonra gerekli rotasyona gitmek.
Aslan, Sergen Hoca'nın kurnaz tuzağına düştü!
İlk yarı genel itibariyle Okan Buruk'un planladığı gibi gitti. Galatasaray, her şekilde sahanın tek hükümranıydı. Başta oyun hakimiyeti ve istatiksel olarak! Ama futbolu çok iyi bilenler bütün bu parametrelerin yetmeyeceğini bilirler. Beşiktaş ise Sergen Yalçın'ın uygulamaya koyduğu son derece basit bir planla sonuca gitti. Savunma ve orta alanı kalabalık tutmak, takım olarak topun arkasında olmak, sahanın her yerinde agresif bir pres uygulamak, ilerideki dripling yeteneği, hızı ve çabukluğu olan oyuncularla Galatasaray kalesine baskın düzenlemek.
Olmayanlar oldu ve Galatasaray eksik kaldı
Plan, Sergen Hoca'nın stratejisindeki gibi işledi. Maçın hemen başında Barış Alper'in kaptırdığı ve akabinde adamını takip etmediği bir topla organize atak geliştirdiler ve sahanın en iyisi kaleci Uğurcan'ı Abraham'ın son dokunuşuyla mağlup etmeyi başardılar. Lakin, bu bile Beşiktaş'ın maçı alacağı yönünde kendi taraftarlarına bile ümit vermiyordu! Ta ki, Sergen Yalçın düşeş atana kadar! Önce sahanın en atletik oyuncusu Singo gereksiz bir depar sonucu arka adalesini zorlayıp sakatlanarak çıktı, ardından da sahanın diğer en atletik oyuncusu Davinson kırmızı kartla atıldı ve Galatasaray 35. dakikadan itibaren 10 kişi mücadele etti.
Torreria'nın baskısı ve Usta İlkay'ın ustalığı...
Galatasaray sahada 10 kişi olmasına rağmen ikinci yarıya müthiş başladı. Beşiktaş'ı sahasına hapsetti. Gol, geliyorum dediği dakikalarda geldi. Bu gol, fizikteki zincirleme reaksiyonun sonucu gibiydi! Beşiktaş defansının yaptığı büyük hatanın yanı sıra, Torreria'nın presle kazandığı topu sahanın en büyük futbol aklı İlkay'a aktarması, yılların ustası Gündoğan'ın da klasına yakışır şekilde net bir vuruşla kaleci Mert'i mağlup ederek Galatasaray'daki ilk lig golünü derbide atması, Süper Lig tarihinin arzu edeceği cinsten bir hikayeydi.
Sergen Yalçın oyuna erken müdahale etti
Galatasaray'ın en önemli oyuncularından birini kaybetmesine karşın skoru eşitlemesi Beşiktaş'ı kısa bir müddet afalattı. Ancak Siyah-Beyazlı takım çabuk toparlandı ve bir kişi eksik oynayan rakibine karşı oyun üstünlüğünü ele geçirdi. Sergen Hoca maça erken müdahale ederek yaptığı değişikliklerle Galatasaray kalesini sıkıştırmaya başladı. Buna mukabil ise Okan Hoca oyuna müdahale etmek konusunda geç kaldı. Ya da müdahale etse bile, kenarda uygulamak istediği rotasyona uygun oyuncu olmadığını başta Galatasaray Yönetimi olmak üzere tüm futbol kamuoyuna ilan etmek istedi!
İcardi ve Sane'nin vücut dilleri SOS veriyor!
Nitekim son dakikalarda oyuna giren Galatasaraylı futbolcular sanki Okan Buruk'u haklı çıkaracak bir haleti ruhiye içindeydiler. Performansları da dibe vurmuş gibiydi. Başta Kaptan İcardi ve Sane olmak üzere... Hadi Kaptan İcardi'yi anladık diyelim, bundan önce verdiği hizmetler nedeniyle. Bence de anlamalıyız! Ağır sakatlığı, dönüşü, döndükten sonra gösterdiği performans ve özverisi... Ama bir de hayatın gerçekleri var sevgili İcardi için. O gerçek de Osimhen. Eğer Nijeryalıyı kesecek güce ulaşırsa, zaten hem o kazanır hem Galatasaray hem de onunla rekabet eden Osimhen.
Okan Hoca'dan yönetime adeta ultimatom!
kan Hoca'yı bu sezon kadro kurma konusunda en çok zorlayacak konulardan biri de budur. Osimhen-İcardi ikilemini çözmek, Sane'yi takıma adapte etmek, Barış Alper ile Yunus'un taktik disiplinden uzak olan fevri oyunlarına çözüm bulmak. İşte hocanın 'cefa'sı da burada başlıyor. Ligin en kritik maçlarından biri olan Beşiktaş karşılaşmasında 35. dakikada 10 kişi kalmasına rağmen ikinci yarıya aynı Liverpool yorgunu kadroyla başlamak, yedek kulübesinde rotasyona uygun futbolcu zenginliğini bulamamak ve dolayısıyla sahaya kafasındaki planla müdahale edememek. Ve bu konuda yönetime çok önemli mesaj vermek...
Bu takıma en az üç transfer yapılmalı!
Bu iş kesinlikle yönetime yazar ve sanırım Okan Buruk'un 'Cefa'sı da budur. Kafasındaki planı kabul ettirmek ama uygulamaya koyduramamak. Bu takımın hem savunma hem hücum yönü güçlü bir ya da iki orta saha oyuncusuna, bir sol stopere ve bir sağ-sol oynayabilecek kanat forvete ihtiyacı olduğu açık bir gerçek. Hatta üçüncü bir forvete ihtiyacı olduğu da... Örneğin Vedat Murigi gibi ligimizi bilen bir profile... Galatasaray'ın son üç yıl şampiyon olmasında en önemli faktörlerden biri olan Osimhen ve İcardi'nin vücut dilleri şu ana kadar, "biz bu ligin sonunu getiremeyiz", diye bas bas bağırıyor. Bağırtılarını ben buradan duyuyorum, umarım yönetim de duyuyordur.
‘’Galatasaray'ın onuru‘’
Hayatta en tehlikeli durum, karşınızdaki bir insanın, bir kurumun, bir topluluğun, bir camianın, bir milletin, bir ülkenin onuruyla oynamaktır. Onları itibarsızlaştırma çabasına girişerek hak etmedikleri şekilde kural dışı saldırmaktır. Yalan, iftira ve manipülasyon yöntemleriyle rakibiniz olan zümreye bel altı vurmaktır. Bunu yaparak rakibinize zarar vereceğinizi düşünürsünüz ama aslında yaptıklarınızın tam tersi bir etki yaratacağını hesaba katmazsınız! Örnek; Atatürk ve Kurtuluş Savaşı!
TAM TARAFTARIN ÜMİDİ KIRILMIŞKEN...
Galatasaray'ın bu sezon yaşadığı da tam olarak budur aslında. Her ne kadar bazı kilit noktalara, takım bütünlüğünü sağlayacak, teknik direktörün rotasyonda elini güçlendirecek transferler yapılamadıysa da başta Osimhen olmak üzere kadroya çok önemli oyuncular dahil edildi. Üstelik büyük maliyetlerle... Bütün bu yatırımların amacı Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmaktı. Ligi zaten bir şekilde götüreceği herkes tarafından dile getiriliyordu.
Gelgelelim Galatasaray, son üç haftada taraftarlarının ümidini kıracak bir oyun tarzı ve skorlarla futbol kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Eintracht Frankfurt karşısında alınan farklı mağlubiyet, ligde Konyaspor ve Alanyaspor karşısında üç puan alınmasına karşın sergilenen son derece berbat futbol, tarihinin en iyi kadrolarından birine sahip olan ve adeta robotik bir makine düzeninde oynayan Liverpool karşısında Galatasaray'ın ağır bir hezimete uğrayacağı yönünde beklentilere yol açmıştı.
RAKİP VE YANDAŞ TROLLER
Bu beklenti, Galatasaray taraftarının geceleri kabusu olurken, rakip taraftarların ise gerek sosyal medyada gerekse çeşitli basın yayın platformlarında Galatasaray'la dalga geçer tarzda yorumlarına yol açmıştı. Sarı-Kırmızılı takımın, yıllar önce Beşiktaş'ın yaşadığı 8-0'lık faciaya benzer bir akıbete uğrayacağı, belki daha da kötü bir skorla karşı karşıya kalacağı yönünde tahminler, daha doğrusu temenniler (!) her türlü kitle iletişim aracında dile getiriliyordu. Bu konuda akla hayale gelmeyecek yayınlar yaparak Türkiye Süper Ligi'nin son üç sezonun şampiyonu, bu sezonun da ilk 7 haftasının puan kayıpsız liderini yerin dibine sokuyorlardı. Tabii, rakiplerin bu troll ordusuna Fatih Terim ve Arda Turan lobisi de eklenince başta Okan Buruk olmak üzere tüm takımın dengesi alt üst oluyordu. Gerek teknik heyetin taktiksel gerekse futbolcuların saha içinde yaptıkları basit hatalar bunun en açık göstergesiydi.
GALATASARAY, AVRUPA'DA DAHA YOLUN BAŞINDA
Liverpool şu anda Yeryüzünün en pahalı ve en oturmuş takımlarından biri. Şampiyonlar Ligi'nin de en büyük favorilerinden... Galatasaray da önemli yatırımlar yaptı Şampiyonlar Ligi için. Lakin, Liverpool, Real Madrid, Barcelona, Bayern Münih, PSG, Manchester City gibi takımlarla kıyaslandığında, o kulvarda, bizim ligimizdeki Galatasaray-Fenerbahçe karşısındaki Konyaspor, Kasımpaşa, Başakşehir, Gaziantep vb. takımlar gibi kaldığı bir gerçek. Bu nedenle Galatasaray'ı yönetenlerin çıtayı çok yükseklere çıkarması stratejik bir hataydı. Çeyrek final, yarı final, hatta final değil, ligde gidebildiği yere kadar gitmesi daha gerçekçi bir hedef olacaktı! Bunu sakın vizyonsuzluk olarak algılamayın, karşınızdaki takımların bütçesi en iyi yönetilen Galatasaray'ın bütçesinin beş katı. Burada asıl olan Şampiyonlar Lignin müdavimi olmak!
BAŞARININ MİMARI KESİNLİKLE OKAN BURUK'TUR
Neyse... Bütün bunlar geçmişe yönelik eleştiriler. Geçmişle yaşayamazsın. Geçmişten ders alarak geleceğini şekillendirirsin. Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk dün gece işte aynen bunu yaptı. Liverpool denen futbol makinesine karşı aynı tarzda karşılık verecek bir ilk 11'le sahaya çıktı Okan Hoca. Ve Sarı-Kırmızılı futbolcular o karşılığı maçın büyük bölümünde verdi de... Onlar kadar, belki de daha fazla mücadele etti Okan Buruk'un öğrencileri. Defans kurgusu da, orta saha da, forvet hattı da olabilecek en ideal kadroyu teşkil ediyordu. Okan Hoca'nın teknik ve taktik tercihlerinin ne kadar doğru olduğunu da zaten kısa zamanda ispatladı sahaya çıkan 11 Aslan. Galatasaray'ın onuruyla, gururuyla kimsenin oynayamayacağını, dünyanın en iyi takımlarından birine karşı verdikleri kora kor mücadeleyle tüm yer küreye ispatladılar.
GALATASARAY'I HAFİFE ALANLAR YANAR
Galatasaray'ın olmazsa olmazı Barış Alper önce bir yokladı Liverpool kalesini, Alisson başarılıydı. BAY, bu pozisyonda biraz çevre kontrolü yapıp Osimhen'i görse daha maçın başında skor 1-0 olacaktı. Aynı Barış Alper kısa bir süre sonra Liverpool duvarını bir kez daha delerek ceza sahasına girince Szoboszlai tarafından tokatlanınca Kırmızı Şeytanlar'ın kaderi o dakikada yazılmış oldu. Osimhen'in, kalecinin kıpırdamasını bekleyerek yaptığı penaltı vuruşu ise Galatasaray'ın asla hafife alınmayacak bir dünya futbol fenomeni olduğunun en açık göstergesiydi.
UĞURCAN ÇAKIR İYİ DEĞİL, BÜYÜK KALECİ
Golün ardından Liverpool yine baskı kurdu Galatasaray kalesinde. Lakin, Singo-Davinson-Abdülkerim-Jakops'tan oluşan savunma hattı, orta alanın sigortaları Torreria ve Lemina'nın da katkılarıyla taraftarın yüreğini ağzına getirecek pozisyonlar vermediler. Bu başarılı savunma aşıldığı zamanda da sahneye Uğurcan çıktı ve Liverpool'un puan ümitlerini Ali Sami Yen'in çimlerine gömdü. Uğurcan demişken; bence Galatasaray kalesi bundan böyle en az 10 yıl emin ellerde. Uğurcan'ı herkes iyi kaleci olarak bilirdi ama gerçek onun çok büyük bir kaleci olduğudur. Son bir kaç maçtır bunu dosta düşmana ilan etti, tecrübeli eldiven.
RAKİPLERİNİN HEVESİNİ KURSAĞINDA BIRAKTI
Galatasaray dün gece sezonun kırılma maçında kusursuza yakın bir futbol ve mücadele örneği vererek hem Şampiyonlar Ligi'ndeki iddiasını sürdürdü hem de lig için moral buldu. Liverpool maçında alınacak kötü bir skor camiayı karıştırmasının yanı sıra, başta, hafta sonu oynanacak Beşiktaş derbisi ve sonraki lig serüveni için de Cim Bom için alarm zillerinin çalması anlamına geliyordu. Yaşlı kurt Sergen Yalçın ve Beşiktaş da aslında böyle bir tökezlenmeyi bekliyordu. Ama Siyah-Beyazlılar için şimdilik evdeki hesap çarşıya uymadı! Ama bakıyorum Çarşı, maça hakem uydurmaya çalışıyor! Mamafih, başlarında Yetenekli Bay Ripley'i andıran Ali Koç gibi bir başkanları yok! Bütün bunlara ilaveten, Liverpool maçı, Okan Buruk'un ideal kadrosunun nasıl olması gerektiği konusunda yeterince fikir sahibi olmasına da yol açtı. Hani, bir musibet bin nasihatten iyi derler ya, Okan Hoca için musibet olabilecek bir Liverpool maçı felakete dönüşmeden nimete dönüştü! Rakipleri için ise büyük soru işaretlerine!..
‘’Okan hocam!.. Kibir en ölümcül günahtır‘’
Hristiyanlıkta var olan ve romanlara, filmlere konu edilen 'Yedi Ölümcül Günah' vardır. Bunlar; Şehvet, Bencillik, Açgözlülük, Kibir, Tembellik, Nefret, Kıskançlık şeklinde sıralanır. Diğer tek Tanrılı semavi dinlerde de günah olarak addedilen bu davranış biçimlerinin her birinin ayrı ayrı tahribatı vardır insanoğlu üzerinde. Ama bir tanesi vardır ki, 'Yedi Ölümcül Günah'ın en ölümcülü olmaya namzettir. İnsana dair, kibir dediğimiz bu karakteristik özellik, süreklilik arz ettiği takdirde yalnız sahibini değil, onun çevresini de çürütmeye başlar. Narsizmin doruk noktasına ulaşmış kişilerde görülen kibrin sonuçları nefret ve dışlanmaya kadar gidebilir.
Okan hocamdaki güç zehirlenmesi
Kibir, insanoğlunun sahip olduğu en yıkıcı özelliklerden biridir ve genellikle başarılı insanlarda görülür. Çünkü kibre kapılanların birçoğu başarıyı hazmedecek kapasitede değildir, bir kısmı da başarının sırtına vuracağı yükü kaldırmaktan yoksundur. Bazıları da çıktığı zirveye hasbelkader çıktığının bilinciyle içten içe yaşadığı aşağılık kompleksini ödünlemek için kendisini olduğundan daha muktedir gösterme çabasındadır. Sebebi her ne olursa olsun, hepsinin ortak özelliği güç zehirlenmesidir.
Aslında Terim'i geçecek tek hoca
Bu varoluş biçimi hayatın her alanında karşımıza çıkar. Siyasette, ekonomide, eğitimde, kültürel alanda, sporda... Bizim işimiz spor tabii... O nedenle diğer alanları öbür uzman arkadaşlara bırakalım ve konuyu sevgili hocamız Okan Buruk'a bağlayalım: Futbolculuğuna hayran olduğum bir isimdir Okan Buruk. Teknik direktörlüğüne de aslında... Bana göre ülkemizde Fatih Terim'den sonra en başarılı teknik direktördür. Şu anki konumunu ve yaşını hesaba katarsak Fatih Hoca'yı da geçebilecek potansiyele sahiptir.
Okan Buruk yanlış planlamaya ortaktır
Kariyerini buraya tek tek yazmamın anlamı yok. Ancak son zamanlarda Okan Hoca, kendi kariyeriyle, karakteriyle, duruşuyla çelişecek davranışlara ve kararlara imza atıyor. Bu, sadece oynanan futbol ve alınan sonuçlarla alakalı değil. Galatasaray'ın şampiyonluğunu ilan ettiği Mayıs ayından bu günlere gelen süreçle ilgili. Her zaman savunduğum ve dile getirdiğim spora dair bir şiarım vardır benim: Başarı da başarısızlık da sezon öncesi yapılan planlamanın eseridir. Şu anki görüntüde bu planlamanın başarısız olduğu çok aşikardır. Zira, Galatasaray'ın her mevkide bir çok eksiği var. -77. dakikada maçın kötülerinden Sane'nin yerine stoper Metehan'ın girmesinin mantığını biri bana anlatabilirse bu yazdıklarımı yiyeceğim.- Neyse, Galatasaray Yönetimi'nin planlamayla ilgili hali pür melali zaten ortada! Lakin bu plansızlığın bir parçası da bana göre Okan Buruk'tur. Şu ana göre hiç kimseyi memnun etmeyen takım performansının müsebbibi de bu yanlış planlamanın ortağı Okan Hoca'dır.
Son üç maçtaki futbol imdat çığlığı
Deplasmandaki Alanyaspor galibiyetiyle ligde yedide yedi yapılıp 21 puana ulaşılan bir sezonda kadro tercihleri, taktiksel anlayışı, takımın fiziki yetersizliği, bazı kilit oyuncuların sürekli geriye gidişi; Frankfurt hezimetinin ardından içerideki Konyaspor maçının son 20-25 dakikasının korku tüneline, Alanyaspor maçının ise kelimenin tam anlamıyla, özellikle ikinci yarıda kabusa dönüşmesi tamamen Okan Buruk'un hatalarıdır. Ve bu hatalar Okan Hoca'nın yanlışlarında ısrar etmesinin sonucudur. Çünkü üst üste üç yıllık şampiyonluk Okan Hoca'yı büyük bir kibre ve güç zehirlenmesine sürükledi, adeta başını döndürdü. Egosunu okşadı. Narsizmini kabarttı. Kimseyi dinlemez oldu. Yapılan eleştirileri de güler yüzüyle karşıladı! Güler yüzden kastım tabii ki, eleştiri sahipleriyle dalga geçen bir yüz ifadesi!
Okan hoca adeta herkese meydan okuyor
Her söyleşisinde her demecinde kendisini eleştirenlerle alay etti! Bu tavır Galatasaray Teknik Direktörüne yakışmıyor. Galatasaray hocası yapılan hatalardan ders alan ve yanlışlarını düzeltecek olgunluğa sahip olan insandır. Bir ara sosyal medya ergenleriyle hareket eden bir teknik adam; bu kez, belki de Galatasaray tarihinin en kritik sezonunda ne sosyal medya ergenlerinin ne sosyal medyada aklı başında yorumlar yapan futbol analistlerinin ne de konvansiyonel medyada kendisine yapılan eleştirilerin muhatabı değilmiş gibi davranıyor. Hatta kendisine yönelik eleştirilerin aksine kararlar vererek adeta her kesime meydan okuyor!
Rakiplerini kibir bitirdi Sayın Hocam!
Tabii kendi bileceği iş! Takımın başarılı hocası sonuçta! Elbette Türkiye'de! Ülke sınırları dışında daha rüştünü ispat etmiş değil. Ama buradan kendisini bir kez daha uyarmak istiyorum: Bu gereksiz ve Okan Buruk'a hiç yakışmayan kibir, hem kendisini hem de Galatasaray'ı yakar. Ezeli rakiplerinin neden bir türlü iflah olmadığını bir zahmet araştırırsa Sevgili Okan Buruk, en büyük sebebinin onların sahip oldukları gereksiz ve aptalca kibir olduğunu görecektir. Rakiplerine benzeyerek, rakiplerini daha fazla alt edemezsin!
Uğurcan Çakır tarihi hezimeti önledi
Şimdi bana "Sen ne anlatıyorsun, nerede Alanya maçının yorumu?" diyeceksiniz haklı olarak. Aslında Alanya maçının yorumunu yukarıda yaptım! Kalan kısmını da tamamlayayım: Galatasaray tarihinin utanç sayfalarından biriydi dün geceki Alanyaspor maçı. Sarı-Kırmızılı takımın 1-0 galibiyetiyle sonuçlanan maçın gerçek skoru 4-1 ya da 5-1 olmalıydı. Ama olmadı. Bunda en büyük pay Uğurcan'ındı. Son yılların en önemli kaleci performansına imza attı futbol tarihimizin en büyük transfer rekortmeni kalecisi. Bence bu maçla Galatasaray tribünlerinin akıllarındaki soru işaretlerini de giderdi ve güvenlerini kazandı tecrübeli eldiven. Hatta, gerçek Galatasaraylı oldu da denebilir!
Singo&İcardi yapımı gol jeneriklikti
Diğer paydaşları da vardı elbette Uğurcan'ın. Başta Singo ve İcardi olmak üzere. İcardi, kilolu olduğu eleştirilerine karşın, en yakınında oynayan Barış Alper'i utandıracak derecede bir dinamizme ve futbol aklına sahipti. Bazı kritik pas hatalarına rağmen müthiş bir enerji ve atletizmiyle maça damga vuran Singo'nun sahalarda ender görülen, olağanüstü güzellikteki rakibini ekarte etmesi, akabinde İcardi'ye çıkardığı pas, Arjantinli kaptanın da kendisine 'obez' diyenlere nazire yaparcasına attığı 'Majdervari' gol, dünkü maçın en harikulade enstantanesiydi. Bu üç futbolcuya bir nebze ayak uyduranlar ise, sakatlanıp çıkana kadar Torreria, Davinson, Abdülkerim, Jakops ve Eren'di. Diğerleri için ise söylenecek pek fazla bir şey yok! Bilmiyorum, bana mı öyle geliyor ama özellikle da Sane! Bu gidişle, benim de çok beğendiğim bu Alman yıldız Zaha, Ziyech ve Zaniolo gibi kaybolup gidecek gibi gözüküyor! İnşallah yanılırım. Beni bu maçta en çok yanıltan ise Sallai oldu. İlk 6 haftanın yıldızı olan Macar futbolcu, dün yok olup gidenler arasına adını yazdırdı. Umarım bu performansı bu maçla alakalıdır.
20 yaşındaki Maestro, gerçek 'maestro'ydu
Tabii, bu uzun yazıda Alanyaspor'dan bahsetmemek benim haneme ayıp yazardı. Akdeniz ekibi, başkanları Hasan Çavuşoğlu yönetiminde aslında her sezon doğru planlamalar yapıyor. Bu sene de bunu uygulamışlar. İtalyan teknik direktör Farioli'yi dünya piyasasına sunan Sayın Çavuşoğlu, sanırım bu yıl da Portekizli Joao Pereria'yı hazırlıyor Avrupa'nın dev kulüplerine... Ben son yıllarda ligin en dominant takımı olan Galatasaray'ı bu kadar sürklase eden bir takım daha hatırlamıyorum. Özellikle ikinci yarıda sahanın tek hakimiydiler. Başta Galatasaray olmak üzere büyük kulüplerin, hangi menajerlerin telkinleriyle (!) transfer gündemlerine dahi almadıkları Maestro, tek başına 300 Milyon Euro'luk rakibine diz çöktürdü, skordan bağımsız olarak. Onun yanı sıra Makouta ve Şanlıurfa'dan beri geliyorum diyen Ogundu lig liderini kelimenin tam anlamıyla madara ettiler. Onlara Lima, Aliti ve İbrahim Kaya'yı da ilave edebiliriz. Ligimizin kalburüstü topçularından Efecan Karaca ise oyuna bile giremedi, düşünün!
Liverpool, sezonun en kritik karşılaşması
Lakin, bir de futbolda şans faktörü vardır. İşte o yoktu Alanyaspor'da. Ama belli ki, ortada yapılan doğru işler var. Bu sene Alanyaspor'u izlemeye devam etmeliyiz. Galatasaray'ın ise bu sezonki akıbeti bence salı günü Liverpool önünde alacağı sonuca bağlı. Uzun yıllar sonra 0 kornerle tamamladığı bir maçın ardından İngiltere'nin harika takımı karşısında neler yapacağı Okan Buruk'un maceradan uzak, akılcı taktisyenliğine bağlı. Ben hala ümidimi kaybetmedim ama... Bende hala bir ama var! Sizde de olsun sevgili Galatasaraylılar. Galatasaray'dan ümit kesilmez!
‘’Güle güle Oğuz Ağabey, Galatasaray bildiğin gibi!‘’
Galatasaray için diriliş maçı gibiydi Konyaspor karşılaşması. Şampiyonluk yarışındaki rakipleri yine puanlar kaybetmiş ve daha ligin ilk 6 haftasında -ki sezonun beşte birine tekabül eder- en yakın rakibiyle 6 puan farkı bulacağı bir maçtı. Konyaspor, ligin dişli ve Galatasaray'ın başına iş açabilecek takımlarından biriydi. Kaliteli oyunculara sahipti ve oyuna hükmetmesini biliyordu. Yani, Galatasaray'ın her sezon başında olduğu gibi bu sezon başında da fetret devrine girdiği şu dönemde asla karşılaşmak istemeyeceği rakiplerden biriydi. Üstelik, Yasin Kol gibi TFF Başkanı torpilli futboldan bihaber bir hakemin maçı yönetmesi ve tabiri caizse maçın içine etmesi, ayrıca Eintracht Frankfurt hezimetinin verdiği moral-motivasyon bozukluğu da cabasıydı.
Kulübenin yetersizliği yine kanıtlandı
Gelgelelim Sarı-Kırmızılı takım maç başındaki tüm handikaplarını ilk 45 dakikada aşmayı başardı. Üstelik, çok iyi bir futbol sergilemeden, çok çaba sarf etmeden, kendisini çok fazla hırpalamadan... Bunda hiç kuşkusuz, sahaya Galatasaray karakterini koyan oyuncuların varlığı etkendi. Başta Torreria olmak üzere. Uruguaylı Atom Karınca, inanılmaz bir enerjiyle sahanın her yerini kapladığı bu karşılaşmada da takımının rakibe verdiği bütün boşlukları doldurduğu gibi, müthiş bir gole de imza atarak Galatasaray'ı üç farklı galibiyete taşıdı ve olası bir krizin önüne geçti! Olası bir kriz diyorum, çünkü uzatmalara beraber son 20 dakika Sarı-Kırmızılı takım için korku tüneli gibiydi, üç farka rağmen! Bunda elbette Okan Buruk'un erken 5 hamlesinin de rolü vardı. Bu hamleler aslında Galatasaray'ın yedek kulübesinin ne kadar yetersiz olduğunun göstergesiydi.
Torreria, Uğurcan, İlkay, Singo ve Sallai...
Torreria'nın yanı sıra, ilk iki golün atak başlangıcını yapan ve bir çok kritik kurtarışa imza atan kaleci Uğurcan, Singo, İlkay Gündoğan, Yunus ve şu ana kadar sezonun adamı olan Sallai Galatasaray'ı galibiyete taşıyan isimlerdi. Bunlara Jakops'u, Abdülkerim'i ve bütün ağırlığına rağmen futbol zekasıyla hücum organizasyonlarının saha içindeki yönetmeni İcardi'yi de ekleyebiliriz. Diğerleri de pek kötü değildi aslında. Sadece futbolcular arasında bir korelasyon sorunu vardı. Özellikle forvet hattında ve Sane kaynaklı. Aslında Sane'den ziyade Yunus kaynaklı. Çünkü Alman yıldıza en yakın oynayan Yunus'tu ve bir çok atakta Sane'ye ya pas vermedi ya da verdiği pasların şiddetini ayarlayamadı! Bilerek ya da bilmeyerek!
Yunus-Sane problemi mutlaka çözülmeli
Bunlar bir takım için çok tehlikeli hareketler. Barış Alper'in menajerini ön plana atıp, bir nevi günah keçisi yaparak ücret konusunda baş kaldırması, kendisini Osimhen ya da diğer yıldız topçularla kıyaslayarak, ben de onlar kadar iyi futbolcuyum, onlar kadar isterim, demesi, Yunus'un da buna benzer sebeplerle sözleşmesinin uzatılması konusunda yönetimi bir kaç ay zorlaması, Kerem Aktürkoğlu denen şahsın yaptıklarının ise tüm Türkiye'nin malumu olması Galatasaray Yönetim Kurulunun insan yönetimi konusundaki zafiyetlerinin ve profesyonel bir sportif direktörün göreve getirilmesinin ne kadar elzem olduğunun göstergesi. Ben çok önemli dünya kulüplerinde bu tür sorunların yaşanmadığını biliyorum. Örneğin; Real'de M'Bappe'nin, Liverpool'da Salah'ın, Bayern Münih'de Kane'nin aldığı ücreti hiç bir topçu sorun yapmıyor. Ama Galatasaray'da dünyanın en iyi dört-beş santraforundan biri olan Osimhen'in aldığı para sorun yapılıyor! Üstelik adam, Araplar'ın 50 milyon Euro civarında verdiği maaşı redettiği halde!
Oğuz Dizer: Hade bana eyvallah!
Neyse... Bu maç ve bundan sonraki maçlar için anlatılacak, yazılacak çok şey var. Galatasaray'ın amacına ulaştığı ve moral bulduğu Konyaspor maçını ben burada noktalamak istiyorum. Zira, gazetemizin en büyük emektarlarından, Galatasaray'ın en önemli yazarlarından, dürüst ve onurlu insan, can dost, sevgili ağabeyimiz Oğuz Dizer'in vefat haberiyle yıkıldığımızı söylemek istiyorum. Oğuz ağabey ile ilgili duygu ve düşüncelerimizi yazıya dökmeye kalksak, satırlar, cümleler, sayfalar, kitaplar yetmez. Çok dolu, çok kalender bir insandı. FANATİK ailesinin, kuruluşundan itibaren en müstesna üyesiydi. Özel bir ağabeydi, güzel bir ağabeydi. Mekanın cennet olsun Sevgili Oğuz Ağabey. Yazımı, senin bize son mesajını vermiş olduğun ve aslında bize veda ettiğin ama bizim anlayamadığımız Frankfurt maçındaki yazının son cümleleriyle noktalamak istiyorum.
"Alman disiplin, tempo ve ciddiyetini öğrenmek, idrak etmek için İlkay ve Sane ’den mutlaka istifade etmek zorundayız. 5 oldu ve dua edelim yediğimiz son gol olabilir mi acaba? Neyse hade bana eyvallah, fena halde fena oldum da."









































