‘’Türk'ün Şarap(ova)la imtihanı‘’
100 Türk büyüğünden en ileri geleni, yapılan zam sonrası “Benim çevremde içen yok. Siz de içmeyin” dese de, son günlerde TEB BNP Paribas WTA Championships nedeni ile 2012 dünya spor başkenti İstanbul’a kesif bir Sharap(ova) kokusu sindi. Ülke gündemine düşen şehitlerin ve depremde hayatını kaybeden yurttaşların acısı içimizi sardı. Ama yine de yaşam devam ediyor. Hızla değişen gündemde sporun şansına dünyanın en iyi 8 bayan tenisçisinin İstanbul’daki nefes kesecek mücadelesi düştü. Önceki gün nişanlısı Sasha Vujacic’in Abdi İpekçi’deki maçında tribünlerin promilini tavan yaptıran Sharapova, Sheraton Otel’deki kura çekiminde ise modacı Cemil İpekçi’nin kendisi için tasarladığı kostümün içinde mükellef bir yemeğe eşlik eden, kıvamında soğutulmuş, enfes bir şarap gibiydi... Ülkemiz insanının geniş bir yelpazede temsil edildiği kura çekiminde Türk erkeğinin en naif örneği Cemil İpekçi’nin yanısıra, bürokrasimizin en bıçkın delikanlısı PTT Genel Müdürü Osman Tural da boy gösterdi. Tural’ın en iyi 8’ler arasına girip çektirdiği hatıra fotoğrafındaki delikanlı duruşu, bu önemli turnuvanın gelecekte de Türkiye’de düzenleneceğinin garantisi gibiydi.
Türk tenisseverleri önümüzdeki 5 gün içinde dünyanın en iyi 8 bayan tenisçisi Wozniacki, Kvitova, Zvonareva, Radwanska, Azarenka, Li Na ve Stosur’un yanı sıra dünya tenisinin her alandaki kraliçesi Sharapova’yı doyasıya izleme imkanı bulacak. Tenisin, “zengin sporu” imajını silmek için uğraşan Federasyon Başkanı Ayda Uluç’un deyimi ile; dünyanın gözü üstümüzde olacak... Arap Baharı’nın kendini hissettirdiği bugünlerde böylesi üst düzey bir organizasyonu Araplar’ın elinden kapan Tenis Federasyonu yetkililerini kutlamak lazım. Tenis kültürünün ülkemizde yerleşmesi açısından büyük önem taşıyan bu önemli turnuva öncesi tüm sporseverlere iyi seyirler...
‘’En zayıf halka‘’
Maç öncesi Belediye’de en zayıf halka kale ve defanstı. Hasagiç’in sakatlandığı Manisa maçında 51 dakika forma şansı bulan kaleci Oğuzhan, sağda Marcin Kus, ortada Metin Depe dün ikinci kez ilk 11’de şans buldu. Ekrem ise geçen hafta emanete verdiği formayı sırtına geçirirken, ilk dört maçta 360 dakika forma giyen Can Arat, bu bölgede en istikrarlı oyuncu olarak ön plana çıkıyordu. Kadro yapısı ne olursa olsun, Abdullah Avcı bu durumu lehine çevirebilen ve eldekileri verimli kullanabilen Süper Lig’in ender teknik adamlarından.
Büyük takımlarımızın 11’lerini sayamayabilirsiniz ama, Belediye’nin kadrosu çoğu kez 1-2 isim dışında değişmez. Avcı’nın yıldız anlayışı, sisteme zarar vermeyen, takım oyunu içinde ön plana çıkan tarzdaki oyuncular. Geçtiğimiz yıl İbrahim Akın ve Holosko gibi iki yıldıza dönüşümlü olarak katlanabilen Avcı, bu sezon başında ise sistemini uçuran Webo, Edin Visca, Doka gibi futbol ustalarının yanına gurbetçi Taner’i de monte edince ortaya, ilk dört haftada 10 puan toplayan, bunu başarırken daha önce hiç yenemediği Trabzon ve Galatasaray galibiyetlerini de portföyüne ekleyen bir takım çıktı.
Aykut Kocaman Webo-Yobo eşleşmesi ile Kamerunlu golcüyü yumuşak ayaklı Nijeryalı’ya emanet etti, Bekir’in önüne de Mehmet Topuz’u çekip, kalabalık Belediye orta sahasını kilitlemek istedi. Doka’nın kanadına Orhan ve Gökhan önlemi ise ters tepti ve Brezilyalı’nın getirdiği toplar, Fenerbahçe kalesinde büyük tehlikeler yarattı. Bu ataklara bir de Holmen’in ısıran oyunu eklenince, Belediye ilk yarıda güçlü rakibine üstünlüğünü kabul ettirdi. Futbolda deneme - yanılma yönteminin ordinaryüsü Kocaman, hatasından dönüp taşları yerine oturtunca, oynamadığı haftalarda gollerini stoklayan Stoch, bu sezonki ilk golünü manşete taşıdı. Bienvenu-Alex işbirliği, Belediye’nin en zayıf halkası defans bloğunun ipliğini ikinci kez pazara çıkarmaya yeterken, Gökhan ise takımını skor zenginliğine taşıdı. Webo’nun iki muhteşem golü Belediye’nin şartlar ne olursa olsun bu sezon neler yapabileceğinin dışa vurumuydu. Ne diyelim, “Forza Baykuşlar”...
‘’Sayın valim, değerli belediye başkanım!‘’
Ama kafanızı kaldırıp, çevrenizde ilgi bekleyen olimpiyat şampiyonu gençleri de görün artık. Onlar 25 Haziran 4 Temmuz tarihleri arasında Atina’da yapılan 2011 Özel Olimpiyatlar Dünya Yaz Oyunları’nda ilinizin gururu oldular. Futbol, basketbol, voleybol, atletizm, yüzme, cimnastik ve masa tenisi dallarında dağıtılan madalyaların 10’larcasını göğüslerine taktılar. 171 ülkeden 7 bin 500 sporcunun arasında mücadele eden 106 zihinsel engelli atletimiz kazandıkları 11 altın, 18 gümüş, 18 bronz madalya ile ülkemizi, dolayısı ile sizin görev yaptığınız ili, ilçeyi, beldeyi şereflendirdiler.
Evet, belki evlerinden ilk defa çıktılar. Böylesi bir dev organizasyon için ilk kez yabancı bir ülkeye gittiler. Önceleri ürkek ve çekingendiler. Ancak onlara Türkiye Özel Sporcular Derneği’nin tanıdığı kazanma şansını en iyi şekilde değerlendirdiler.Yüreklerini ortaya koyup, Atina gibi olimpiyat oyunlarının beşiği bir kentte topladıkları 47 madalya ile yüzümüzü güldürdüler. Oyunları günbe gün takip eden Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da gönlünü kazandılar. Ancak seslerini bir türlü sizlere duyuramadılar.
Sayın valim, değerli belediye başkanım... Onlar Halil Mutlu gibi, Hamza Yerlikaya gibi, Naim Süleymanoğlu gibi gerçek birer olimpiyat şampiyonu... Onlar gerçek birer kahraman... Artık görev sırası sizde. Bu cesur yürekleri, aileleri ve öğretmenleri ile birlikte misafir edin. Onlara kucak açın. Vereceğiniz küçücük bir hediye bilesiniz ki, para ile ölçülmez. Gencin toplumsal yaşama dört elle sarılmasını sağlar, aileyi gururlandırır, öğretmenini ise yeni olimpiyat şampiyonları yetiştirme yolunda heveslendirir...
Öyle değil mi sayın Gençlik ve Spor Bakanım, Spor Genel Müdürüm!..
‘’Atletizmi özlemişiz‘’
ENKA Sadi Gülçelik Tesisleri adeta panayır yerini andırıyor. Yurtdışı yarışlarda esintilerini hissettiğimiz, Londra 2102 öncesi ümitlendiğimiz Nevin Yanıt, Merve Aydın, Fatih Avan gibi sporcularımızın yanı sıra Fenerbahçe’nin transferi yeni vatandaş Ramil Guliyev ve geleceğin yıldızları pistte... Dwain Chambers ve Andrian Griffith gibi yabancılar ise işin tadı tuzu...
Atletizm ailesi ise tam takım tribünde. Bir ömrü bu spor dalına adayan Selahattin Yıldız, atletizmin beyaz saçlı maestrosu Münir Yaraş, Neşe Gündoğan, Ali Ergenç, Hüseyin Yıldırım, Mehmet Hüseyinoğlu, Federasyon Başkanı Mehmet Terzi’nin yanı sarı iki olimpiyat madalyalı Elvan Abeylegesse de bu heyecanı paylaşanlar arasında. Meğer atletizmi ne kadar da özlemişiz. Ancak heyecan bitmiyor...
Haftaya İzmir’e taşınacak. Erkek ve Bayan Milli Takımlarımız, Avrupa Takımlar Atletizm Şampiyonası’nda Süper Lig mücadelesi verecek. Yılmaz Sazak ve Cezmi Or’u kaçırdım diye üzülmeyin 18-19 Haziran’da İzmir Atatürk Spor Salonu’nda yapılacak şampiyona için şimdiden ısınma hareketlerine başlayın.
‘’Sen nelere kadirsin...‘’
Ben tatmin oldum. Maçı tribünden izleyen Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün duyguları ne, onu bilemem. İki takımın da ortaya koyduğu futbol kupaya yakıştı. Zoraki taraftar Boz Baykuşlar’ın kale arkasında kaybolduğu dünkü kupa mücadelesinde Beşiktaş taraftarı geceye damgasını vurdu. Guti takviyeli Portekiz Milli Takımı’nın Süper Lig’de sergilediği performanstan sinirleri bozulan, bu nedenle takımı ile arasına mesafe koyan Siyah - Beyazlılar, Avrupa için tek çıkış noktası olan Ziraat Türkiye Kupası finali için Kayseri’ye aktı. Çarşı grubunun yanı sıra 23 üniversiteden gelen ÜNİBJKlılar’ın maç öncesi efsane başkan Süleyman Seba’ya atıfta bulundukları, “Senin Evlatların Beşiktaş’ın Aslanları” pankartı geceyi aydınlattı.
Süper Lig’deki varoluş amacı Atatürk Olimpiyat Stadı’nın düzenli bakımını sağlamak olan İstanbul Belediye’de Abdullah Avcı, kupa finalinde ideal kadrosunu sahaya sürdü. Bu kadroyu en son Fenerbahçe maçında test eden Avcı, ülkeden kaçtığı konusunda dedikodular çıkan kaleci Hasagiç’i bile, son anda bulup ilk 11’e monte etti. Mahmut - Holmen - Cihan’dan oluşan imha gücü ile rakibi orta alanda etkisiz hale getirmeyi amaçlayan genç teknik adamın öncelikli planı İbrahim Akın ve İskender’in kanatlardan getirdiği kontra topları, göbekte Herve Tum ile buluşturmaktı. Metin Depe - Can Arat riski her ne kadar rakibin ekmeğine yağ sürse de, Bobo’nun anti, Q7 ve Simao’nun ise şahsi(yetsiz) futbolu, golü mucizelere bıraktı.
İbrahim Toroman’ın cezası, Tayfur Havutçu’yu göbekte Sivok - Aurelio ikilisine zorladı. Bu ikilinin rakip paylaşımın da yaptığı hatalar yılların tecrübesi Rüştü’yü, ilk yarım saatte adeta bunalttı. Ancak 33. dakikada Ekremler’den Ekşi olanı zeminin azizliğine uğrayıp düşünce, Beşiktaş beklemediği anda Quaresma ile golü buldu. İlk yarının sonunda hakem hatasına kurban giden Belediye, ikinci yarıya ışık hızında girip, İbrahim Akın ve Gökhan Ünal ile bir anda 2-1 öne geçti. Sivok’un kafası ile maçın normal süresi 2-2 sona erdi. Ardından şans faktörünün önplana çıktığı penaltı vuruşları... Tribünde dua edenler... Son imza Simao’dan... Tozpembe tablo... Futbol, sen nelere kadirsin...
‘’Bir takım yaratmak‘’
Lig, her iki takım için bundan sonra olsa da olur, olmasa da... Kısaca futbolcuların aklı başka yerde. Yılmaz Vural sonrası göreve gelen Fuat Çapa’nın ‘yeni bir takım yaratma’ çabaları giderek karşılık bulsa da, eldeki malzeme belli. İlk yarı 17 maçta oynayıp, Galatasaray’a kapağı atan Yekta’nın boşluğu bile henüz doldurulamamış... Eldekilerden Keller 25, Luis Henrique ise 24 maçta forma giyerken, Erdi, Korhan, Ergün, Hüseyin, Halil gibi takımın zorunlu asları ise iki teknik adamın engin bilgilerinin kurbanı olup, 28. haftada ancak bir elin parmakları kadar forma şansı bulmuş.
Beşiktaş karşısında devleşen kaleci Fırat ise dün 5. zafer maçına çıkıp, ‘ben de buradayım’ diyebilmiş. Eski tüfek Ersen Martin kadroda olmasa, futbolla uzaktan ilgili kişi, ‘Bu takım da nereden çıktı’ sorusuna yanıt arayıp, kafayı bozacak. Ancak Kasımpaşa bunları aşmış, rakibin Q7’li, Simao’lu, Almeida’lı, Ernst’li, Nobre’li, Fernandes’li, Nihatlı olması, onları hiç ilgilendirmiyor. Çünkü rakipten çok büyük bir farkları var, o da takım olma çabaları. Bir avuç isimsiz kahraman dün, Beşiktaş karşısında ne Hüseyin Gökçek’in düdüklerine ne Quaresma’nın şöhret kaprisine ne de yedikleri gole boyun eğdiler. Zaman zaman sergiledikleri futbolla önemli olanın isim büyüklüğü değil, takım ruhu olduğunu gösterdiler. Teşekkürler Kasımpaşa...
‘’Büyük düşün Edirne‘’
Türk çiftçisinin hiçbir kotaya takılmadan pancar ve ayçiceği ekip, ülke ekonomisine büyük katkı sağladığı yıllarda doğdu Olin. Sadece Edirne’nin değil, tüm Trakyalı toprak emekçisinin ürününe değer kattı, ülke ekonomisine olağanüstü girdi sağladı.
Modern zamanlarda firmaların elde ettiği artı değeri, halkla paylaşma anlayışı giderek yaygınlaştı. Toplumla bütünleşme adına bazıları sanatı, sanatçıyı, bazıları müziği ya da eğitimi, çoğu da sporu seçti... 60 yıllık bu köklü firmada, önceleri bireysel olarak başlayan spora destek, daha sonra kurumsal bir kimlik kazandı. Basketbolda kulüpleşme gerçekleştirilirken, alt yapının yanı sıra üst yapıda da basamaklar süratle tırmanıldı.
Edirnespor, Ayşekadınspor, Meriçspor’la saraylar ve kervansaraylar şehrinde hakim olan basketbol geleneği, tam unutulmaya yüz tutuyordu ki, Olin Edirne ile yeniden hayat buldu. Spor tarihçimiz Cem Atabeyoğlu’nun arşivindeki kaynaklar, geçtiğimiz hafta sonu misafir edilen Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımı’nın kentteki ilk maçını 24 Şubat 1948’de Edirne Karması ile oynadığını gösteriyor. İki takımın yanyana çektirdiği siyah - beyaz hatıra fotoğrafı o günü yaşayanların belleklerinde hala taptaze duruyor...
Tarih 20 Mart 2011... Mimar Sinan Spor Salonu’nu dolduran 3 bin şanslı kişi, Edirne Olin - Fenerbahçe maçı ile adeta geçmişi yeniden yaşadı. Aradan geçen 65 yıl, Mimar Sinan ile özdeşleşen bu serhat kentimizi, tarihsel değerleri dışında pek ön plana çıkarmamış. Ne zaman ki Olin, basketbola el atmış, geçmişe sahip çıkmış. Umutlar işte o anda yeniden yeşermiş.
Tüm kenti peşinden sürükleyen, basketbolun devlerine kafa tutabilen, ülkeyi Avrupa’da temsil etmeye aday bir takımları var artık. Yılmaz savaşçı Gökhan Taştimur’un antrenörlüğünde hafta sonunda şöhretler karması Fenerbahçe’ye karşı kendi evlerinde başabaş oynadılar, alkışlandılar.
Ancak artık büyük düşünme zamanı... Bugün beş kıtada, beş ayrı ağız tadında mutfakların vazgeçilmez markası Olin, madem bu işe soyundu, madem onları Beko Basketbol Ligi kesmiyor, FIBA kriterlerine uygun olmayan salonundan başlamak üzere büyük bir tesis hamlesi başlatmak zorundalar... İşte size seçenek; ya bir avuç işçinin takımı olacaksınız ya da Edirne’nin... Çünkü Edirne, Türkiye’dir...
‘’İstanbul neçi?‘’
Kenarda unutulmuş, itilmiş, kakılmış Anadolu insanının haykırışına, zincirlerini kırmasına şahit olduk Erzurum Cemal Gürsel Stadı’nda dün gece.
Kurtuluş Savaşı’nda bir ulusun kaderini çizen Aziziye Tabyaları ile Nene Hatun’u ile Türk’ün makus talihini yenen ateşin yakıldığı bu serhat kentimizin üstünden dün 90 yıllık yük kalktı. 50 bin öğrencinin eğitim gördüğü Atatürk Üniversitesi, omuzlarına bir apolet daha taktı: 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları... Devlet gücünü gösterdi, imkansız denen Türk’ün yumurta kapıya dayandığı anda ki, pratik zekasıyla bir anda olura çevrildi.
FİSU Başkanı bile organizasyon günü başlayan kar karşısında şapka çıkardı. Türk ilk defa bu büyüklekteki organizasyon açılışını bir stadda yaptı. Cemal Gürsel Stadı’nı dolduran 20 bin kişi, tribünleri beyaz pelerinleriyle kayak pistine çevirdi. Sonrası ise rüya bir gece...
Türk 5’lileri’nin dinlemeye doyum olmayan ezgileri eşliğinde ülkelerin geçit töreni...
80 ülkeden canlı yayın ardından devlet büyüklerinin konuşması ve Anadolu Ateşi’nin içimizi ısıtan gösterisi...
2005 yılında İzmir’de yanan 23. Dünya Üniversitelerarası Yaz Oyunları ateşi, dün Erzurum’dan çıkıp, bütün ülkeyi sardı.
Hemşerim, İstanbul neçi?.. Erzurum Olimpiyat kenti...