‘’Tek teşekkür Başbakan'a‘’
Genel müdür Yunus Akgül, Arena’nın inşası için teşekkür edilmesi gereken tek kişinin Başbakan Erdoğan olduğunu söyledi.
Medya mensupları olarak cuma günü Türk Telekom Arena’da ilginç bir gövde gösterisine şahit olduk. Ali Sami Yen’in yıkılmak, Aslantepe’nin ise kapılarını açmak için gün saydığı süreçte, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül’ün Telekom Arena’da düzenlediği şok basın toplantısına “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan” damgasını vurdu. Hükümet kanadı, stat hakkında, kamuoyuna yansıyan sahiplenme demeçlerinden belli ki büyük rahatsızlık duymuş, bunu dışa vurma görevini de Genel Müdür Akgül’e vermişti. Basın toplantısı davetinin GSGM’den gelmesi, bunu teyit eden en önemli belgeydi. Varyap ve Uzunlar grubunun haberinin olmadığı, basın araçlarının stat girişinde bekletildiği toplantıya önce Galatasaray Başkanı Adnan Polat geldi. Polat, Türk Telekom Arena’nın mülkiyetinin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne devredileceğini ve stadın yönetimini birlikte yapacaklarını belirtip, “Telekom Arena’nın bitme noktasına geldiği bugünlerde son durumu görmek üzere buradalar. Bugün tesisle ilgili birtakım görüşmeler yapacağız” şeklinde ön açıklamada bulundu.
Telekom Arena buz kesti
Ancak işin gerçeği, basın toplantısında belli oldu. Yunus Akgül, son dönemde basında bazı kişilerin çıkıp, projeyi sahiplendiğine ve bu nedenle bu kişilerin birbirlerine teşekkür ettiklerine dikkat çekti. Akgül, “Bu statla ilgili teşekkür edilmesi gereken tek kişi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır” diyerek, zaten soğuk olan ortamın buz kesmesine yol açtı. Türk sporuna muhteşem bir eser kazandırmanın gururunu yaşadıklarını belirten Akgül, “Başbakanımız Erdoğan’da, belediye başkanlığı döneminde buraya bir stat yapılması fikri oluşmuş. İktidara geldiğinde ise bürokratlarına talimat vererek projenin hayata geçirilmesini sağladı. Bu eserin ortaya çıkmasının yegane sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır” diyerek, Hükümet’in bu konuda duyduğu kaygıyı açık ve seçik bir şekilde Galatasaray yönetimine iletti.
Polat’ın nafile çabası
Derme çatma masa ve sandalyelerle son anda oluşturulan basın toplantısı platformunda, mikrofonsuz olarak sesini duyurmaya çalışan Polat’ın yaşadığı şaşkınlık, mekanın loş ışığına rağmen yüzüne yansıdı. Polat, stadın temelinin atıldığı, hatta protokolünün yapıldığı günden bu yana projede pek çok kişinin emeğinin geçtiğinin altını çizip, “Ancak bu stadın yapımıyla ilgili bugüne kadar tüm projelere sahip çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyorum. Kendisine müteşekkiriz. Bizi hiç yalnız bırakmadı, her zaman yanımızda oldu. Her problemimizi çözdü. Burası neticede İstanbul’un, Türkiye’nin stadı olacak. Bugünden itibaren 15 Ocak’a kadar geri sayım başlamıştır” diyerek Akgül’ün “Başbakan vurgusunu” yumuşatma yolunu seçti.
Canaydın’ın kemikleri sızladı
Polat’ın emeği geçen pek çok kişi söyleminde, projeyi hayata geçiren, ancak bittiğini göremeden hayata gözlerini yuman Özhan Canaydın’dan bahsetmemesi yadırgandı. 2003 yılı aralık ayında kamuoyu ile paylaştığında hayal diye nitelendirilen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün Aslantepe Projesi’nden ise hiç söz edilmedi. O dönemde Sarıgül’ün projesine onay verip destekleyen Polat’ın, bugün ise bütün bunları yok sayması kafa karıştırdı. 15 Ocak’ta futbolseverlere kapılarını açacak olan 52 bin 500 kişilik bu dev tesisin Türk Sporu’na kazandıracaklarının konuşulacağını umduğumuz basın toplantısından herkesin alacağı bir ders olmalı... Sportif başarının dibe vurduğu Galatasaray’da yönetim ve camia, gelinen noktayı masaya yatırmalı ve içinde bulunulan durumu iyi analiz etmeli. Belki de üst kullanım hakları için yeniden hükümetle masaya oturulmalı. Yoksa dünkü basın toplantısının ağırlığı, Galatasaray gibi köklü bir kurumda onarılmaz yaralar açıp, daha pek çok iş kazasına yol açabilir!..
‘’Satrançtan elinizi çekin!..‘’
Türk insanı olarak sergilediğimiz karakteristik özelliklerimizin başında iktidar hırsı gelir. O yerin adamı olalım ya da olmayalım, mutlaka gözümüz zirvededir. Görevdeki kişi ve kurumların başarısı bizim için ikinci planda kalır. İşte böylesi bir durum Satranç Federasyonu’nun Mali Genel Kurulu öncesi yaşandı. Yerlerde sürünen Türk Satrancı’na zirve yaptıran Ali Nihat Yazıcı ve ekibi, 2012 İstanbul Satranç Olimpiyatları’nı ülkemize alabilmek için Uluslararası Satranç Federasyonu üyelerine rüşvet vermekle suçlandı. Muhaliflerin başvurduğu bu manevraya FİDE Başkanı Kirsan İlyumzhinov bile kahkahalarla güldü!.. FİDE Başkanı daha da ileri gidip, “Yazıcı ve ekibine güvenim sonsuz. Bu nedenle onu yalnızca FIDE asbaşkanlığına değil, ayrıca Okulda Satranç Komitesi başkanlığına da atadım” dedi. İlyumzhinov bununla da yetinmedi, “Türkiye Satranç Federasyonu, FIDE ailesinin 171 üyesi arasında en iyi yönetim ekiplerinden birine sahiptir. TSF’yi ve liderliğini, dünyadaki satranç gelişimi açısından en iyi model olarak alıyor ve iyi bir örnek olarak tüm dünyaya gösteriyoruz. Görevde olduğum sürece hiç kimse 40. Satranç Olimpiyatları’nın İstanbul’da yapılmasını engelleyemeyecek” diyerek ülkemize duyduğu güveni dile getirdi.
İş Bankası’nın itici gücü...
Çamur at, izi kalsın... Sıkça başvurduğumuz bir yöntem. İddiaları ortaya atanların dayanakları bile Amerika çıkışlı... Allahtan kampanya sahipleri, “Wikileaks’in ele geçirdiği gizli bilgilere göre” diyerek olaya sansasyonel bir boyut katmayı akıl edemedi... 1990’lı yılların sonuna kadar esamesi okunmayan Türk Satrancı için parmağını bile kıpırdatmayanlar, şimdi gelinen noktada hazıra konmak için çirkin komplolardan medet umar oldu. Ali Nihat Yazıcı ve arkadaşlarının başardıkları ise hiç gündeme gelmedi. “Her eve bir spor tesisi” sloganı ile 10 yıl önce yola çıkan bu federasyonun, Türk satrancını taşıdığı noktaya hiç değinilmedi. Çünkü gelinen nokta onları onları eleştirenlerin hayal gücünü bile aştı. İş Bankası ile yapılan sponsorluk anlaşması, satrançtaki devrimi ateşleyen en önemli unsur oldu. Bu süreçte sistemin defosu tek büyükustadan (GM) yaş ortalaması 24 olan üç yeni büyükustaya, onlarca kadın ve erkek uluslararası ustaya ulaşılırken, okullarda ve yaş gruplarında kazanılan Avrupa ve Dünya dereceleri pıtrak gibi çoğaldı. İş Bankası’nın ana sponsorluğunda satranç, 81 ilin tüm ilçelerine sokuldu, 3 bin 500 okulda seçmeli ders olarak satranç sınıfları açıldı.
Türkiye cazibe merkezi...
Türkiye bir anda satrancın cazibe merkezi oldu. Son iki yılda 9 uluslararası turnuva ülkemizin çeşitli illerinde yapıldı. Bu yörelerimizin milyonlarca dolar harcanıp, gerçekleştirilemeyecek tanıtımları, bir organizasyon parasına indirgendi. FIDE başarımızı, 2012 Satranç Olimpiyatları’nı İstanbul’a vererek taçlandırdı. Türk Satrancı’nın itici gücü İş Bankası da yeni sponsorluk sözleşmesini seve seve yeniledi. Bu hamle kuruma, Avrupa Sabre Ödülleri sponsorluk kategorisinde Avrupa’nın en iyisi ödülü olarak geri döndü.
Milli Eğitim Bakanlığı ile 2005 Haziran’ında imzalanan ve “satrancı bütün okullarda seçmeli ders haline getiren protokol” sonrası ülkede satranç patlaması yaşandı. 2005-2010 döneminde 3.2 milyon öğrenci satranç eğitimini okullarında aldı. Yerimiz yetmediği için kulüpleşme, ligler, eğitim, altyapı geliştirme, teknoloji kullanımı, diğer sponsorlar, uluslararası ve kurumsal ilişkiler konularına değinemedik. Fanatik Gazetesi olarak 2000 yılında 11 yaşındaki dahi çocuk Betül Cemre Yıldız’ın inanılmaz başarısının ardından yakın takibe aldığımız Türk Satrancı’nın son 10 yıllık serüvenine hem eleştirel hem de övgü dolu yazılarla katkı sağladık. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün gururu olan bu federasyon için verilen iktidar şavaşında belaltı vuruşları yapanlara ise prim tanımadık. Meyve veren ağaç taşlanır, ancak unutulmamalı ki, her zaman iyi olan kazanır...
‘’Hatipoğlu'nun hezeyanları‘’
Hatipoğlu’nun hezeyanları
Ertan Hatipoğlu, Bulgaristan’dan ülkemize geldikten sonra Türk Atletizmi’ne büyük katkılar yapan bir teknik adam. Yok olmaya yüz tutan pek çok yeteneğin, yaşları geçmesine rağmen yeniden doğmasını sağlarken, bilimsel çalışmayı da ülke atletizmine kazandırdı. Doğrularının arkasında durdu. Kulüp, federasyon, öğretim üyeliği üçgeninde tüm mesaisini bu spor dalı için verdi.
“Meyva veren ağacı taşlarlar” misali, zorlu yolda pekçok suçlama ile karşılaştı. Elvan’ı çalıştırdığı günlerde Paris’teki Dünya Atletizm Şampiyonası’ndaki çıkışı ile dönemin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü tarafından ceza kuruluna verildi. Kurulun verdiği 9 ay hak mahrumiyeti cezası kesinleşseydi, hem kulübünden hem işinden hem de milli takımdan ömür boyu uzaklaştırılacaktı. Kısaca alacağı ceza Hatipoğlu’nun kariyerini noktalayacak, Türk atletizmine büyük darbe vuracaktı.
Basın olarak hep arkasında durduk, Mehmet Atalay’ın sağduyulu yaklaşımı ile bu büyük cezadan kurtuldu. Ardından gelişen olaylar onun hem kulübü Enka’dan hem de 6 yıl emek verip zirveye tırmandırdığı sporcusu Elvan’dan kopmasını beraberinde getirdi. Hatipoğlu, yetiştirdiği, rekorlara koşturduğu sporcusunun başka bir antrenöre teslim edilmesini o dönem içine sindiremedi.
Geçen süre içinde sepeti koluna, herkes kendi yoluna giderken, Abeylegesse-Hatipoğlu ikilisinin yolu bu kez Barcelona’da, Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kesişti. Elvan 5 bin öncesi, 10 bin altınını boynuna takmış, yorgun argın, hatta doktorlara göre iç organlarındaki sürtünme nedeniyle küçük bir kanama ile 5 bine çıkmıştı. Üç atletimizin mücadele ettiği bu mesafedeki hedef, hat-trick yapıp, üç madalyayı da ülkemize getirmekti. Portekizli iki atletle Elvan, Alemitu ve Meryem’in girdiği mücadelenin son 200 metresinde Meryem gruptan koptu, son 100’de ise Elvan, Alemitu’ya yol verip, “sen git” dedi. Sonuç Alemitu altın, Elvan gümüş...
Tarih yazılmış, Türkiye ayağa kalkmış, bizim Hatipoğlu, “Elvan, Alemitu’yu safdışı bırakmak için Portekizliler’le işbirliği yaptı” suçlamasında bulunuyor. Yapma Ertan, sevincimizi kursağımızda bırakma, yaşadığın hezeyanlara bizi de alet edip, gündeme oturma... Arkanda değiliz, çünkü bu kez bir çuval inciri berbat ettin!..
‘’Sponsora yeni şans‘’
Ardalı, Tuncaylı, takım yok ama, Mehmetli, Mustafalı özel sporcular, Dünya Kupası’nda Türkiye’yi temsil edecek. Tek engel 430 bin lira. Bakalım bu tarihi fırsatı hangi kurum değerlendirip, çocuklarımıza Güney Afrika’da olmanın gururunu yaşatacak.
Malumunuz, A Milli Takım, önümüzdeki günlerde Güney Afrika’da başlayacak olan 2010 Dünya Futbol Şampiyonası’nda yok. Ancak, aynı statlarda turnuvadan 15 gün sonra yapılacak olan 2010 Dünya Zihinsel Engelliler Futbol Şampiyonası’nda ise Türk Gençleri aslanlar gibi mücadele edecek. Grup maçlarında başarılı olamayan Ay - Yıldızlı ekibimiz, futbolseverlere hayal kırıklığı yaşatırken, özel futbolcularımızdan gelen haber, üzüntümüzü bir nebze olsun hafifletti.
Başımıza talih kuşu kondu
A Milliler için “Bu kez de olmadı” diye dizimizi dövüyorduk ki, Türkiye Özel Sporcular Spor Federasyonu TÖSSEF’in Başkanı Tarık Bitlis, ikili ilişkilerle Zihinsel Engelliler Futbol Milli Takımımız’ın Güney Afrika’da mücadele etmesini sağladı. Bu haber kamuoyunda pek ses bulmadı, zaten gerekli maddi kaynak olmadığı için özel futbolcularımızın Güney Afrika’da mücadele etmesi de tehlikeye girmiş durumda. Halkımız, Türk Bayrağı’nın Dünya Kupası’nda temsil edilmeyeceğine hayıflanıp, futbolcularımızın ABD’deki uyum turnuvası’nda kazandığı Çek Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda galibiyetleri ile avunurken, başımıza konan talih kuşu nedense pek önemsenmedi.
Depozito hemen yatırılmalı
Tarık Bitlis, Güney Afrika’ya gitmeleri için gereken 430 bin lirayı bulmak için büyük uğraş verdiklerini, ancak 15 ayrı spor dalı için kendilerine ayrılan 500 bin liralık bütçe ile bunun mümkün olmadığını açıkladı, kaçan büyük fırsata da dikkat çekti. Ancak henüz geç kalınmış değil. 3 hafta içinde yatırılacak 15 bin dolarlık depozito ilk etapta elimizi rahatlatacak. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Futbol Federasyonu’nun içinde bulunmak için milyon dolarlar vermeye hazır olduğu Dünya Kupası’nda, kendi bünyesinden bir milli takımın mücadele etmesini istemiyor gibi. Bu durumdan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de belli ki haberi yok. Kendileri bilir. O zaman iş sponsorlara düşüyor.
Pastadan pay almak isteyenler
Eğer Ardalı, Tuncaylı, Semihli, Nihatlı Türk Milli Takımı, Güney Afrika’da boy gösterseydi, başta ana sponsorlar; Nike, Turkcell, Coca-Cola, Efes Pilsen, Garanti, TTNET, THY, Ülker, Mercedes Benz, resmi tedarikçiler; Sarar, Yurtiçi Kargo, Acıbadem, Powerade ve Teknosa ellerini ceplerine atıp, değişik aktiviteler için büyük paralar harcayacak, bu pastadan pay almak isteyen yeni firmalar da sponsorluk için sıraya girecekti.
Elini çabuk tutan kazanır
Ayrıca futbolun patronu FİFA’nın partnerleri; adidas, Coca-Cola, Hyundai, Sony, Visa ile Dünya Kupası sponsorları; McDonald’s ve Castrol’un Türkiye’deki temsilcileri de milli takımımıza maddi destek verecekti. TFF’ye yılda 23 milyon dolar sponsorluk payı ödeyen bu firmalarımızın çok küçük katkıları bile Mustafalı, Hüseyinli, Ahmetli, Zeynelli Zihinsel Engelliler Futbol Milli Takımımız’ı uçurur. İşte size sosyal sorumluluk projesi, işte size Dünya Kupası’nda olmanın gururu. Karar sizin!..
‘’Silivri'ye can verin‘’
9 Eylül 2009’da İstanbul’u vuran sel felaketi, ençok Avrupa Karma Futbol Şampiyonası’na bir ay sonra ev sahipliği yapacak olan Silivri’yi etkiledi. Turnuva mecburen 2010 yılı Nisan ayına ertelendi. Bu güzel ilçemiz şimdi yaralarını sarıyor, bu anlamlı turnuvaya hazırlanıyor. Zihinsel engelli çocuklarla, yıldız adayı futbolcuların bir takımda mücadele edeceği bu turnuva Silivri’ye iyi gelir, ilçe halkının hayata tutunmasına yardımcı olur.
Avrupa’nın 16 ülkesinden özel çocuklar gelir, onları desteklemeye gidenler moral kazanır. UEFA Gözlemcileri gelir, zihinsel engelli ve yıldız adayı gençlerin bir arada oluşturduğu takımların maçlarını izler, Türkiye Futbol Federasyonu 2016 öncesi Avrupa nezninde prestij ve yandaş kazanır. Proje gelecekte tüm dünya ülkelerinde uygulanır, insanlık kazanır. Daha önce evden çıkarmaya çekindikleri çocuklarının geleceğin yıldızları ile birlikte futbol oynayabildiğini gören ailelerin yüzü güler, toplum kazanır.
Turnuvanın, yaralı Silivri’ye kazandıracağı değerler için sizler de şimdiden bu projede yerinizi alın. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, sponsorlar, sivil toplum örgütleri ve gönüllülerin elbirliği ile, Silivri’de tüm dünyaya örnek bir turnuva gerçekleşirse, Olimpiyat adayı bir kent olan İstanbul’un adı duyulur, işler yolunda yürür. Sonuçta tüm memleket kazanır. Sel felaketinin etkileri de yok olur, gider.
Gül gibi bir turnuva düzenlenmesi için birazcık sorumluluk da siz alın. Çünkü bu turnuva, başarı ile organize edilirse, ülkenin yükselen değeri Özel Sporcular Derneği de kazanır, tüm zorluklara rağmen Türkiye’de engelli bireylere spor yaptırmaya çalışanlar da... Dilek Sabancı, Necmettin Aydın ve TÖSSED yönetim kurulunda görev yapan bir avuç idealist insan işlerine dört elle sarılır, özel çocuklar kazanır. Zihinsel engelli bireyler de bu itici güçle var olma savaşını sürdürür, hayata tutunur.
Kısaca Avrupa Karma Futbol Turnuvası’nın ülkemizde düzenlenmesi, sadece zihinsel engelli çocukları değil, bütün ülkeyi sevindirir. Yüzü gülen bir toplum için siz de 21-25 Nisan tarihleri arasında Silivri’ye gelin... Çekinmeyin gelin, özel futbolcuları ve onlara destek veren geleceğin yıldızları olacak partnerlerini alkışlayın, destekleyin, Silivri’ye can verin...
‘’Bir avuç kahraman!..‘’
Diyarbakır’da geçen hafta ülke gündeminden “taş”an olayların mürekkebi kurumadan, bu kez holiganizm İstanbul’da hortladı. Bir kentin haklarını savunmaya soyunan ancak Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer’in bile, “Bu taraftar bizim taraftarımız değil” diyerek sahiplenmediği bu insanlar, dün de Atatürk Olimpiyat Stadı’nda işbaşı yaptı. “Futbol sadece futbol değildir”in bir kez daha ispatlandığı maçta, istenmeyen olayları bir avuç kahraman önledi.
3 maçlık tarafsız sahada seyircisiz oynama cezasının ardından yeni teknik heyeti ile İstanbul Belediye karşısına çıkan Diyarbakırspor, 5 bini aşkın taraftarının desteğini buldu dün Atatürk Olimpiyat Stadı’nda... Efsane polis müdürü Gaffar Okan da unutulmamış, üst tribünü süsleyen bayraklarda yerini almıştı. Federasyon ise hedefti ve çıkan cezaya maç öncesi büyük tepki vardı. “Herkes kardeş, Bursa kalleş” sloganı öfkenin dışa vurumuydu. İki takım futbolcuları maç öncesi taraftarın huzuruna elele tutuşurak gitmişti.
Futbolcular saha içinde kıyasıya bir puan mücadelesine girerken, tribünler takımlarına vargüçleri ile destek vermiş, onları harekete geçirmek için uğraşmışlardı. Ama ne olduysa, maçın bitimine 2 dakika kala oldu... 88’de Ali Güzeldal’ın ortasına Tum kafayı vuruyor, İstanbul Beledeyi 1-0 öne geçiyordu. O anda tribün karıştı. Önce ellerindeki su şişelerini sahaya fırlatan Diyarbakırlı taraftarların 50-60 kadarı sahaya daldı. Bunu farkeden İstanbul Belediyeli futbolcular ve teknik heyet ile hakemler hızla soyunma odasına yöneldi. Diyarbakırlı futbolcular ise sergiledikleri kahramanca duruş ile olayların büyümesini önledi. Güvenlik güçlerine yardımcı olup, taraftarın önüne set çeken futbolcular, soyunma odasına girmesine mani oldu.
Kıssadan hisse, tepeden tırnağa politikaya bulaştırılmış ülkem futbolunda, artık zurnanın zırt dediği yer burası olsa gerek. Bugün Diyarbakır, yarın bir başka kent. Dün sahada olayların önlenmesi için kendini kızgın taraftarın önüne atan mangal yürekli futbolcuları yarın başka statlarda bulamazsak, bu işin sonu nereye varacak?..
‘’Canınız sağolsun‘’
Biliyorum, bugünlerde çok meşgulsünüz. Türk futbolunun geleceğini planlıyor, yeni bir vizyon kazandırmak için vargücünüz ile çalışıyorsunuz. Naklen yayın havuzunu ilk kez ederine sattınız, milli maç yayınlarından iyi bir girdi sağladınız. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığı için büyük bir sunum gerçekleştirip, tüm futbol kamuoyunu etkilediniz.
Futbolumuzun yeniden yapılanması çerçevesinde milli takımın başına dünyanın en iyi teknik adamlarından birini getirip, alt kadroda büyük bir değişime gittiniz. Futbolun marka değerini yükseltmek için gecenizi gündüzünüze kattınız. Geleceğin yıldızlarını yetiştirmek için 10-11-12 grubuna el atıp, Türkiye’nin tüm kentlerine altyapı tohumları saçtınız.
Bununla da yetinmeyip, “herkes için futbol” projesi çerçevesinde, toplumun her kesimini kucakladınız. Sponsorları harekete geçirip, Türk futboluna büyük girdi sağladınız. Ancak bir şeyi eksik yaptınız. Her şey mekanik bir şekilde gelişti, işin içine malesef “duygu” katamadınız. Bu nedenle yaptığınız yemek çok yavan oldu.
4 engelli grubunun futbolunu koordine eden Ankara merkezli “TFF Engelliler Futbol Koordinasyon Kurulu”nu kaldırıp, kontrolü elden kaçırdınız. İşi ulufe dağıtmaya kadar götürüp, “Ne istiyorsanız, verelim. Gerisine karışmayız” mantığı ile Haluk Ulusoy döneminde başlayan, merhum Hasan Doğan döneminde zirve yapan, “engelli futboluna verilen omzu” tamamen maddiyata döküp, işin içinden sıyrılmaya çalıştınız.
İşte sizleri Ulusoy’dan, Doğan’dan ayıran ince çizgi burada, onlar TFF’nin sosyal sorumluluk projelerini bizzat kendileri yönetti. Engelli futbolcuların hep yanında oldular, hedef şampiyonalara giderken, maddi desteğin yanı sıra onlara tam anlamı ile kucak açtılar. Sizler ise işi profesyonellere devredip, “Verelim, kurtulalım” mantığına sarıldınız.
Kısıtlı imkanlarla geçtiğimiz hafta Avrupa Şampiyonası’na giden zihinsel engelli futbolcuları uğurlarken, gözler Mahmut Özgener ve yönetim kurulu üyelerini aradı. Ama onların işleri çok yoğundu, gelemediler. Özel futbolcuları öksüz bıraktılar... Canları sağolsun...
‘’Allah versin! (2)‘’
2006-2009 yılları arasında futbola verdiği destekle 4 engelli spor federasyonunun elini güçlendiren Türkiye Futbol Federasyonu Engelliler Futbol Koordinasyon Kurulu'nun aniden kapatılmasının ardından "Allah versin" başlıklı bir yazı kaleme almış, sonunu ise, "Engelliler Futbol Koordinasyon Kurulu" şimdi yok. Merak ediyorum, acaba hangi engelli spor federasyonu başkanı, TFF'ye bir telefon açıp, "Ne yapıyorsunuz" diye tepkisini gösterdi. Hangi engelli spor federasyonu başkanı kurul üyelerine "geçmiş olsun" dileklerini iletti. Gözünüz aydın, engelliler futbolunda artık dilencilik dönemi yeniden açıldı. Bütçesi yetmeyenler, futbol faaliyetleri için bakalım hangi yüzle TFF'nin kapısını çalacaklar" şeklinde bağlamıştım.
6 ay boşa geçti
Yazının kaleme alındığı 27 Temmuz 2009 tarihinden bugüne 6 ay geçti. Önce "Ben organize ederim. Siz parayı verin" diyen Bedensel Engelliler Spor Federasyonu, Ampute Futbol Ligi'nde haftalık harcırahları ödeyemez duruma geldi, şimdi de Özel Sporcular Federasyonu, TFF'nin kapısını çalıp, "Avrupa Futbol Şampiyonası'na gideceğiz. Ama paramız yok. Bize söz verdiğiniz 70 bin lirayı bekliyoruz" diyerek maduriyetlerini dile getirdiler. Belli ki sırada İşitme Engelliler ve Görme Engelliler Spor Federasyonları da var.
Biraz geç kalmadınız mı?
Haber 18 Ocak 2010 Pazartesi günü Anadolu Ajansı'ndan kamuoyuna, "Son olarak 374 milyon dolarlık "Medya Hakları İhalesi" ile gündeme gelen Futbol Federasyonu’nun (TFF), zihinsel engelli sporculara bütçe ayırmakta zorlandığı ortaya çıktı. Özel Sporcular Federasyonu’na bağlı Zihinsel Engelliler Futsal Milli Takımı, Şubat ayında Portekiz’de yapılacak Avrupa Şampiyonası için Futbol Federasyonu’ndan (TFF) gelmesi gereken 70 bin TL’yi bekliyor" spotu ile verildi.
Kurulu düzen, bozulunca!..
Özel Sporcular Federasyonu Başkanı Tarık Bitlis'in konuya ilişkin açıklaması ise şöyleydi, "25 Şubat Perşembe günü Portekiz’e hareket etmemiz gerekiyor. Şampiyona için sadece 70 bin TL’ye ihtiyacımız var. Bu parayı henüz alamadık. Zaten onlar bize yıllık 110 bin TL veriyorlar. 70 bin TL’yi ne zaman verirler belli değil. Bunlar milli takım değil mi, Türkiye’yi temsil etmiyorlar mı? Bu çocuklar için sporun, futbolun ne büyük anlam ifade ettiğini farkında değiller mi?"
Tekere çomak sokuldu!
Evet Tarık abi, farkında değiller... Eğer farkında olsalardı, Ankara'da günün moda deyimi ile "tıkır tıkır" işleyen TFF Futbol Koordinasyon Kurulu'nun kapısına kilidi vurup, "Biz artık İstanbul merkezli çalışıyoruz. Kurulu İstanbul'da yeniden düzenleyeceğiz" diyebilirler miydi. Ya da sizler o dönemde 4 engelli spor federasyonu olarak çıkıp, "Bu kurul bize Haluk Ulusoy'un mirası. Rahmetli Hasan Doğan da kurula sahip çıkmıştı. Bu kurulu lavetmeyin" şeklinde bayrak açsaydınız, şimdi bu durum başınıza gelmez, ben de "Allah versin 2" diye bir yazı yazmazdım.
Özgener bu işi çözer...
Ancak olan oldu. Vakit geç değil. Engelli spor federasyonlarının başkanları birlik olup, Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'e işin önemini anlatabilirseniz, sanıyorum yine eskisi gibi engelliler futboluna hak ettiği kaynağı yaratabilirsiniz...