‘’Amputede neler oluyor?‘’
Ankara merkezli Koordinasyon Kurulu’nun kapatılmasının ardından BESF’in “Siz parayı verin. Bu işi ben kendim organize edeceğim” diyerek, TFF ile yaptığı protokol, ligin ilk yarısının ardından fiyaskoya dönüştü. Deplasman hakedişlerini alamayan kulüpler büyük bir maddi sıkıntı içine girerken, ilk yarıda şartlar zorlandı ve şimdiden ayakta kalma savaşı başladı.
Kulüplere büyük darbe
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün verdiği bütçelerin yıl tamamlanmadan bitmesi ile birlikte kaynak sıkıntısı çeken federasyonların başında gelen Bedensel Engelliler Spor Federasyonu, futbol dışındaki branşların ödeneklerini ödeyemez hale gelince, TFF’den futbola gelen kaynağı bünyesindeki diğer spor dallarına akıtmak zorunda kaldı. Bu durum ister istemez henüz kulüpleşme evrelerini tamamlayamamış, sponsorluk anlaşmaları yapmamış ve kendilerini yerel yönetimler ve yöre halkına iyice tanıtamamış, kısaca finansal çıkmaza giren kulüplere büyük darbe vurdu.
13 takımla başlamıştı
BESF’in, TFF ile yaptığı protokolün ardından 14 takımla başlaması beklenen Süper Lig, Ordu’nun katılmaması ile 13 takımla start almış, ardından Konya Medaş da şirketin el değiştirmesi nedeniyle ligden çekilmişti. TFF’nin “Parayı veririm. Sorumluluktan kurtulurum” mantığı ile hareket etmesi, BESF’in ise “Biz zaten minik bir GSGM’yiz” mazeretine sığınıp, bütçe konusunda bir türlü istikrarı yakalayamaması, henüz emekleme günlerini yaşayan ampute futbolun önüne set çekmeye başladı.
Çözüm yine TFF’de
Soruna çözüm bulacak adres ise; Ankara’da kapattığı Engelliler Futbol Koordinasyon Kurulu’nu, İstanbul merkezli olarak yeniden oluşturan Türkiye Futbol Federasyonu... Yapacakları şey çok basit: Futbolun marka değerini düşünüp, daha önce verdikleri destekle Dünya üçüncüsü ve Avrupa ikincisi olan Ampute Futbol’a yeniden sahip çıkmak. Çünkü rüştünü ispat etmiş bu spor dalında takımların içinde bulunduğu şartlar hiç de bu çocuklara yakışmıyor.
Futbolla bağlan hayata
Çoğu Güneydoğu’da teröristlere karşı verilen mücadelede “gazi” unvanı kazanmış, kör mayınlara kollarını - bacaklarını verip, vatanını kanının son damlasına kadar koruyan, yaralandıktan sonra ise hayata futbolla bağlanan bu gençlerimiz, TFF’nin kanatları altında yeniden büyük başarılara imza atar. Kısaca BESF’in bünyesinde gözden ırak olan bu spor dalı ve sporcular Türkiye Futbol Federasyonu’nun çatısı altında gözönünde olur, kanatlanıp, uçar...
‘’Al sana başarı öyküsü!...‘’
Türk medyası olarak ucuz kahramanlık öyküleri yazmayı, yalancı pehlivanlar yaratmayı severiz. Gerçek başarı öykülerini ise es geçer, görmezden geliriz. İşte alın size satranç sporunun son 10 yılına damgasını vuran 20 yaşındaki bir Türk kızının gerçek başarı öyküsü...
Betül Cemre Yıldız, Trabzonlu bir ailenin çocuğu olarak 16 Mayıs 1989’da Adapazarı’nda doğdu. Aile daha iyi yaşam şartları için İzmir’e göçtü.
Satrança olan ilgisi ilkokulda başladı. 9 yaşında tanıştığı bu spor dalında aynı yıl İzmir şampiyonu olunca, Özel Çamlaraltı Koleji bu yetenekli öğrencisine burs verdi. 5 kişilik Yıldız Ailesi, o andan itibaren tüm düzenini değiştirdi, satranç öğrendi ve ailenin gözbebeği küçük kızlarına antrenman vermeye başladı. Bu birlikteliğin yarattığı sinerji Betül için itici güç oldu.
Türkiye onu 11 yaşında milli takıma seçilince tanıdı. Olimpiyatevi’nde düzenlenen toplantıda İstanbul’un ilk kez ev sahipliği yaptığı Dünya Satranç Olimpiyadı, minik Betül ile Türkiye’ye ve dünyaya tanıtıldı. 1 Ağustos 2000 tarihli Posta Gazetesi haberi 1. sayfadan, “TARİHE GEÇEN ÇOCUK” diye verdi.
Ali Nihat Yazıcı federasyonu döneminde satrancın önü açılırken, Betül bu süreçte kariyerini 4 olimpiyat ile süsledi, yaş gruplarında 7 kez hiç yenilmeden şampiyon oldu. Büyük bayanlarda Türkiye şampiyonluklarına da ambargo koyup, 7 kez namağlup birincilik kürsüsüne çıktı. 13 yaşında FIDE ustası (WFM), 14 yaşında uluslararası usta (WIM) apoletlerini taktı. Kulüpler bazında ise formasını giydiği takımlar zirveyi hiç bırakmadı. 2007 yılında 18 yaş bayanlar kategorisinde Dünya üçüncüsü oldu. Türk satranç tarihinde Dünya Şampiyonaları’nda ülkemize madalya kazandıran ilk sporcu unvanını elde etti. Bu başarısını geçtiğimiz günlerde Arjantin’de sona eren Dünya Gençler Şampiyonası’nda bu kez dramatik bir şekilde tekrarladı. Betül, ilk iki sırada yer alan sporcuları yenmesine rağmen aynı puan ve averajla üçüncü sırada yer aldı. Satrançın yıldızı, bu turnuvayı birinci sırada tamamlasaydı hem ilk bayan büyük ustamız (WGM) olacak, hem de Satranç Federasyonu’nun 50 bin liralık ödülünü alacaktı.
2006 yılında başlayan Türkiye Satranç Federasyonu - İş Bankası işbirliğinin ardından kendini yepyeni bir kulvarda bulan Betül Cemre Yıldız, özellikle son iki yıl İş Kuleleri’nde düzenlenen Türkiye İş Bankası Atatürk FIDE Kadın Ustalar Satranç Turnuvası’nda dünyanın en başarılı sporcuları ile karşılaşma olanağı yakaladı. Bu süreçte bu turnuvalardan ve milli takım antrenörü Mikhail Gurevich’ten çok iyi faydalandı. Yoğun maç, antrenman ve milli takım temposuna rağmen spor yaşamı gibi eğitimini de üst düzeyde sürdürdü. Açıköğretim İktisat Fakültesi’nde ve Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıflarında okuyan milli sporcu, başarılı bir öğrenci olarak sivrildi. O sadece bir sporcu değil, aynı zamanda geleceğin satranç yıldızlarını yetiştiren bir eğitmen de... Yıldız ailesinin büyük özverilerle Eylül 2007’de Balçova’da açtığı Betül Cemre Yıldız Satranç Eğitim Merkezi’nde, yeni şampiyonlar yetiştirmeyi kendine hedef olarak belirledi.
Ne o, hoşunuza gitmedi mi?.. Kan, gözyaşı ve ajitasyon bekliyordunuz. Ama gerçek başarı öyküsü ile karşılaşınca şaşırdınız, değil mi!..
‘’Allah versin!‘’
Türkiye Futbol Federasyonu Engelliler Futbol Koordinasyon Kurulu'nun aniden kapatılmasını Ercan Güven, Milliyet'teki köşesinde iki gün boyunca masaya yatırdı. İyi bir analizle gerçekleri gözler önüne serdi.
7 Nisan 2006 tarihinde Haluk Ulusoy'un, "Toplumun her kesimi spor yapacak. Bunlara engeliler de dahil" söyleminin ardından oluşturulan Kurul, TFF'nin görevlendirdiği üç çalışanı Ömer Gürsoy, Tufan Öktüren, Borga Aydoğdu ve 4 engelli federasyonu başkanının katılımı ile oluşmuştu.
Hasan Doğan da ölümünden önce Burhan Felek Kamp Merkezi'nde katıldığı zihinsel engelli milli futbolcuları Polonya'ya uğurlama töreninde, Dilek Sabancı'yı da kurulun onursal başkanlığına getirmişti.
Doğan, Asbaşkan Lutfi Arıboğan'ın da bulunduğu bu uğurlamada, TFF'nin sosyal sorumluluk anlamındaki bütün kampanyalarda kendilerini ana görevli olarak hissettiklerine dikkat çekip, "Çevremizdeki gelişmeleri izliyoruz ve çok güzel şeyler yapıldığını da görüyoruz.
Geçtiğimiz yıllarda TFF'nin destek verdiği projeleri biz de kendi dönemimizde desteklemeye devam edeceğiz. Son yönetim toplantımızda engelliler futboluna verdiğimiz desteğin sürdürülmesine karar verdik. Yaptığımız işler fahri işler. Hiç olmazsa bu görevlerde bulunurken, bu hizmetleri de layıkı ile yapmamız gerekir.
Engelli spor federasyonlarının desteği ile TFF olarak daha da güçlendik diye düşünüyorum" demişti.
Kurul, kapanana kadar engelli futbolunu adeta yeniden yarattı. İşitme engellilerde durma noktasına gelen futbol canlandı. 2 yıl yapılmayan ligleri yeniden düzenlendi, ardından Atina'da Dünya ikinciliği kürsüsüne çıkıldı.
Sadece güneydoğu gazilerinin rehabilitasyon amaçlı oynadığı ampute futbol canlandırıldı. Takım sayısı 14'e ulaşırken, ligleri olmayan bu spor dalında gençlerimiz önce Dünya üçüncüsü, ardından Avrupa ikincisi oldu.
Zihinsel engelli futbolcular bu süreçte başarıdan başarıya koştu. 2007 yılında Şanghay'da yapılan Özel Olimpiyatlar Dünya Yaz Oyunları'nda millilerimiz en zor grupta ikinci olarak ülkemize gümüş madalya ile döndü. Görme engellilerin salonda oynadıkları goalball da bir anda yurt çapında yayılıp, yurt dışı başarılarına yelken açtı.
Ulusoy görevini bırakırken biz haber başlığımızı, "Teşekkürler Haluk Başkan" diye atmış, engelli camiası adına, yaptıklarına alkış tutmuştuk, Hasan Doğan'ın Burhan Felek'teki uğurlama töreninde yaptığı konuşmanın ardından umutlarımız artmış ve haber başlığımızı, "Bayrak Doğan'da" şeklinde vermiştik. Ancak Mahmut Özgener, aynı duyarlılığı malesef gösteremedi.
Biz basın olarak, engelliler camiasının elini güçlendiren bu gelişmelere sonuna kadar sahip çıktık, normal futbolun marka değerinin yanı sıra engelliler futbolunu da markalaştıracak bu kurulun çalışmalarını yakından izledik. Ancak sahip çıkmayanlar ise "altın yumutlayan tavukları kesilen" engelliler camiasıydı.
"Engelliler Futbol Koordinasyon Kurulu" şimdi yok. Merak ediyorum, acaba hangi engelli spor federasyonu başkanı, TFF'ye bir telefon açıp, "Ne yapıyorsunuz" diye tepkisini gösterdi. Hangi engelli spor federasyonu başkanı kurul üyelerine "geçmiş olsun" dileklerini iletti.
Gözünüz aydın, engelliler futbolunda artık dilencilik dönemi yeniden açıldı. Bütçesi yetmeyenler, futbol faaliyetleri için bakalım hangi yüzle TFF'nin kapısını çalacaklar.
‘’Atem, tutem men seni!‘’
Ferit, Fikri, İsmail, Şuayip, Selim Sayak (G.Saray), Kaan, Mehmet Akın, Bülent Yılmaz, Aytaç Ercan, Umut Ünar (BJK), Özgür Gürbulak, Eyüp Atırcıoğlu, Volkan Aydeniz (Saran Anadolu), Ali Asker, Ahmet Mencik, Murat Emrak (Eng.Yıl.), Hasan Kodal, Bestami Boz, İsmail Boyraz (İzmir BŞB), Ömer Yılmaz, Murat Aslanoğlu (Karabük), Ali Arslan, Samet Toptaş (Adana Eng.), Canpolat Çolak (Trabzon)...
Bu isimler Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Ligi’nde ter döken A milli takım seviyesindeki oyuncular. Aralarında halen genç milli takım formasını giyenler de var. Üç aşağı beş yukarı, bir milli takım teknik patronunun Türk milli takımını belirlerken aklına gelebilecek isimlerin hepi-topu bunlar. Görüldüğü gibi çağrılabileceklerin çoğu son iki yılın Avrupa Şampiyonu takımı Galatasaray’dan, diğerlerinin büyük bir kısmı da bir dönem Galatasaray formasını giymiş, ancak şimdi başka takımların başarısı için ter döken isimler. Kim bunlar; Özgür, Ali Asker, Ahmet Mencik, Volkan, Canpolat, Eyüp, Aytaç, Umut...
Milli takım antrenörü kim; Galatasaray’ın koçu... Galatasaray’da kaç yabancı var; 5... Diğer takımlarda; hiç... Bu yabancılardan mutlaka üçü ya da dördü heran saha içinde görev yapıyor. Bizim çocuklardan sadece Ferit genelde sahada, Seyran, İsmail, Fikri üçlüsü dönüşümlü olarak oynuyor. Bunların dışındakiler pek süre bulamıyor. Belki çok çalışıyorlar, ancak maç eksikleri var ve puanları düşük oyuncular. Anlayacağınız Galatasaray’dan milli takıma gelmesi olası 5 oyuncunun takımı sürüklemesi ve Avrupa Şampiyonası gibi üst düzey bir turnuvada beklenen başarının yakalanması mümkün görünmüyor... Bu nedenle Milli Takım, Galatasaray’ın dışındaki oyunculara muhtaç...
Zurnanın zırt dediği yer de işte burası... Milli takımın as oyuncularının hepsi Galatasaray’ın dışındaki takımlarda ve kendi ifadelerine göre çoğu da Sarı-Kırmızılı formadan olaylı bir şekilde koparılmışlar, dışlanmışlar. Geçen sezon Galatasaray forması giyerken kazandıkları Avrupa Kupası’nın primlerini dahi alamamışlar. Yani dışarıdakiler tam bir küskünler ordusu...
Türkiye, 5-15 Ekim 2009 tarihleri arasında Avrupa Tekerlekli Sandalye Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak. Adana’da Türkiye; Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya, Fransa, Hollanda, Polonya, Bosna Hersek, Belçika, İsrail ve İsveç gibi dev ülkeler ile yarışacak. Bu turnuvada hedef ilk sıralar. Ancak durum ortada. Ama çareler tükenmez... Petr Tucek, Hussain Haidari, Justin Eveson, Matthew David Scott ve Troy Sachs gibi yabancılar acilen Türk vatandaşı yapılır. Böylece küskünlere, “İster gelin, isterseniz gelmeyin. Size ihtiyaç yok” mesajı gönderilir. Türk Milli Takımı da hedeflenen başarıya koşar!..
‘’Haberiniz var mı?‘’
Haberiniz var mı? Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Ligi’nde bir kulübümüz, sessiz sedasız kepeng indirdi. Lig’in 7. haftasına gelindiğinde İskenderun Ortopedik Engelliler Spor Kulübü, sahasında oynayacağı Kardemir Karabükspor maçına çıkmadı, 20-0 hükmen yenik sayıldı. Eğer İskenderun, bir maça daha çıkmazsa, gelecek yıl mücadelesine bölgesel liglerde devam edecek. Bugün İskenderun, bakalım yarın sıra kime gelecek!
Tarihi başarılarla dolu
1989 yılında kurulan İskenderun Ortopedik Engelliler, tekerlekli sandalye basketbolunun en köklü kulübü, lokomotifi... Tarihi, başarılar ve kupalarla dolu. Dahası, İskenderun sadece bir spor kulübü değil, bedensel engellinin evi, ocağı, Türkiye’nin sporcu deposu... Şimdi şöyle bir fikir cimnastiği yapalım, eğer kapanan İskenderun değil de Beşiktaş, Saran Anadolu ya da Cadbury Kent Engelli Yıldızlar olsaydı, ne olurdu?
Hey, orada kimse yok mu?
Federasyon ayaklanır, sivil toplum örgütleri devreye girer, işadamları yardım elini uzatır, kent dinamiklerini harekete geçirirdi. Ancak İskenderun’un bu sessiz başeğişine hiç kimseden tepki gelmedi. Ne bir federasyon yetkilisi aradı, ne bürokratlar, “Durun bakalım, ne yapıyorsunuz. Derdiniz nedir”dedi. İşadamları, Valilik ve Belediye, gelişmelere tepkisiz kalırken, siyasiler, “Gel, 30 Mart, gel” diyerek, yerel seçim malzemesi yakalamanın heyecanı ile ellerini ovuşturdu.
Kalanların durumu ne olacak?
“Sorun ekonomik” deniyor. Sporcular mağdur olmasın diye, diğer kulüplere dağıtılmış. Ancak yine de geride 75 sporcu mevcut. 3’ü bayan milli takım kadrosunda. Yıl içinde bizi İngiltere’de temsil edecekler. Salonları yok, yıkılmış. İdealist 1-2 gönüllünün çabası ile hergün 60 kilometlik yol tepip, kendilerini hazırlamaya çalışıyorlar.
Ortopedik, İskenderun Demir Çelik’ten sonra, kentin ikinci spor kulübü... Ha, bir de bayan futbol takımları var. Onların çilesi ise anlatmakla bitmez.
Parayı veren düdüğü çalıyor!..
Ama liglerinin adı: Süper... Parayı veren düdüğü çalıyor. Galatasaray’a tanınan ayrıcalık, gökten zembille inme. 4-5 yabancıya sezon içinde ödenen paralar dudak uçuklatıyor. Alt ile üst arasındaki uçurum giderek açılıyor. Bol yabancılı, ucuz Avrupa başarılarına bugün alkış tutanlar, olimpiyat hayalleri kuruyor. Taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışanlar, kendi yağı ile kavrulanlara, “tü kaka” deyip, dışlıyor. Ve İskenderun Ortopedik, tanrılara kurban ediliyor. Bakalım şimdi sıra hangi kulübümüzde!..
‘’Uyuyan dev uyandı!‘’
44. Cumhurbaşkanlığı Uluslararası Türkiye Bisiklet Turu, pazar günü Alanya'da yapılan ödül töreni ile sona erdi. Yarış öncesi Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu'nun İstanbul'da yaptığı basın toplantısında, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın yanı sıra devlet kanadı Bakan Murat Basesgioğlu da organizasyonu desteklediklerini bizzat duyurmuş, Uluslararası Bisiklet Federasyonu UCI'nin kafasındaki soru işaretlerini ortadan kaldırmıştı.
Yapılan ilk tanıtım, organizasyonun büyüklüğü hakkında bilgi verirken, geride kalan 43 turu ise gölgeleyecek nitelikteydi. Derecesi 2.1'e yükseltilerek UCI takvimine alınan turun Türkiye'yi ilgilendiren bir diğer tarafı; sportif organizasyon olmasının yanı sıra ülke tanıtımına da büyük katkı sağlamasıydı.
Turun çekim hakkının verildiği Alman EM Spor Media AG ve prodüksiyon şirketi Plaza Media da devreye girince, naklen yayın işi halledilmiş oldu. TRT'nin naklen yayını sahiplenmesi ve bir hafta süren organizasyonu, "Kız Kulesi'nden Kızıl Kule'ye, pedal pedal Türkiye" sloganı ile vermesi ise yarışın yapıldığı İstanbul - Alanya güzergahındaki 1070 kilometrelik alan içindeki tüm güzellikleri, 3 kıtada 106 ülke insanının izlemesini sağladı.
Avrupa'dan 22 profesyonel takım ile İtalya, Hollanda ve Türkiye milli takımlarının yarıştığı turun İstanbul'da yapılan Grand Prix ayağı ise tam bir şov niteliğindeydi. Sultanahmet'teki tarihi yarımadada yarışan sporcular, İstanbul'a gelen binlerce turist tarafından da ilgi ile izlendi.
Sonra ver elini İzmir... Ardından İzmir-Kuşadası, Kuşadası - Bodrum, Bodrum - Marmaris, Marmaris-Fethiye, Kalkan - Finike, Finike-Antalya, Antalya-Alanya etapları... 13 Nisan'da başlayan yarış, 20 Nisan'da Alanya'da gözaçıp kapayıncaya kadar sona erdi. Federasyon Başkanı Müftüoğlu ile turun ortalarında yaptığımız konuşmadan herkesin mutlu olduğunu anlamıştık. Müftüoğlu, "Sporcular mutlu, UCI yetkilileri mutlu, hakemler ve komiserler mutlu" diyerek turun atmosferini kısaca özetlemişti.
Esas mutluluk ise turun sonunda yaşandı. Antalya'dan başlayan 169 kilometrelik son etaptaki start, kopmalar, kaçmalar ve finiş... Rüya gibiydi. Türk sporcuların mücadeleden bir an bile kopmadığı yarışın son anlarında yaşananlar; Fransa, İtalya, İspanya Bisiklet turlarını aratmayacak nitelikteydi. Takımlar finişe ulaşmak için çabalarken, daralan yol ve kazanma azmi, ilk 10 sonrasında kazaya neden oluyor ve bisikletler havada uçuşuyordu. Yine de 114 sporcu alkışlar arasında finişi gördü.
Antalya-Alanya etabını, İrlanda’nın CSF Group Navigare Kulübü’nden Ariel Richeze Maximiliano birinci bitirirken, genel klasmanda İspanya’nın Karpin Galicia takımından Dapena David Garcia 1. oldu.
Ve ardından beklenen tören... Adına düzenlenen yarışa gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Bakan Murat Başesgioğlu, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu...
Büyük hedeflere büyük düşünerek varılır. 44. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nda bu gerçeği bir kez daha yaşadık. Herkes üstüne düşen görevi yaptı. İlk kez gazete sayfalarında bisiklet sporu gerçek yerini buldu. 1970'li, 80'li yılların devi bisiklet, 2008'de uykusundan yeniden uyandı. Uyandıranların yüreğine sağlık...
‘’Bisikletin ayak sesleri‘’
Bisiklet federasyonu kararlı. Türkiye'de bir dönem popülerlikte futbolla at başı giden, gazetelerin özel araçlarla en az 2-3 muhabirle izlediği Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, bu yıl Avrupa'daki örneklerinden İspanya,İtalya, Fransa turlarından geri kalmayacak.
Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu, turun İstanbul'da yapılan basın toplantısında detayları anlatmış, Türkiye'nin tanıtımının yapılacağı 44. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nun Uluslararası Bisiklet Federasyonu (UCI) takvimine alındığını duyurmuştu.
Başkan Müftüoğlu, 13-20 Nisan tarihleri arasında İstanbul-Sultanahmet Meydanı'ındaki Kriteryum yarışı ile başlayacak turun; İzmir-Kuşadası, Kuşadası-Bodrum, Bodrum-Marmaris, Marmaris-Fethiye, Kalkan-Finike, Finike-Antalya, Antalya-Alanya etapları ile tamamlanacağını açıklamıştı.
Tanıtım bununla da sınırlı kalmadı. Bu spora gönül veren medya mensuplarını tur öncesi Antalya'da toplayan Müftoğlu, turun 3 etapının koşulacağı Finike-Antalya-Alanya üçgeninde eğlenceli bir tanıtım gezisi düzenledi.
Belli ki bisikletin duayen isimleri de, böyle bir ilgiyi bekliyordu. Başta Altan Tanman olmak üzere Faik Gürses, Eyüp Karadayı, Salih Sezer, Cemal Alkan, Aybars Hünalp gezide eski turlardaki anılarını anlatırken, genç nesil ilgi ve hayranlıkla dinledi. Bizim kuşağın kıyısından yakaladığı, Türkiye'nin bir dönem gururu olan bisiklet, yeni hedeflere yelken açıyor. Toplam 150 bin Dolar ödül dağıtılacak olan 44. tur için, medyayı başka sürprizler de bekliyor. 'En iyi haber' ve 'En iyi fotoğraf' yarışmasının şartları da önümüzdeki günlerde açılacak. Turun havadan ve karadan çekimleri tüm dünyada yayınlanırken, TRT ise, 1076 Km'lik turda, her etabın son 2 saatlik kısmını canlı olarak ekranlara getirecek. Gençlik ve Spor Genel Müdür Mehmet Atalay'ın büyük destek verdiği tur için geri sayım başladı. Artık son sözü sporcular söyleyecek. Bu arada hatırlatalım; yarışa dünyanın en prestijli profesyonel sporcuları da katılıyor. Kısaca çekişme ve heyecan bizi bekliyor.
‘’Ainesi İş'tir satrançın‘’
İş Bankası - Türkiye Satranç Federasyonu işbirliği 2008’le birlikte 3. yılına girdi. Bu işbirliği geçtiğimiz günlerde bankanın İstanbul’daki genel merkezinin 41. katında düzenlenen “Atatürk Uluslararası Kadın Ustalar Satranç Şampiyonası” ile zirve yaptı. Türkiye Cumhuriyeti ve bankanın kurucusu Atatürk adına “Dünya Kadınlar Günü” kapsamında düzenlenen anlamlı turnuvaya 8 ülkeden 10 bayan satranç ustası katıldı. Kariyerlerinde zirveye adım adım yürüyen dahi bayanların İstanbul’da giriştiği kıyasıya mücadele canlı olarak turnuvanın web sayfasından tüm dünya tarafından ilgiyle izlendi. 14 yaşındaki Çinli Hou Yifan birinciliği kazanırken, sporcularımız Ekaterina Atalık ve Betül Cemre Yıldız, kariyerlerine büyük deneyimler kattı.
“Her eve bir spor tesisi”
Emrehan Halıcı ile hayat bulan, Kahraman Olgaç ile kişilik kazanan satranç sporu, 2000 yılından sonra Ali Nihat Yazıcı ile rüştünü ispat etti. Yazıcı’nın seçim öncesi kullandığı, “Her eve bir spor tesisi” sloganını, başkan seçildikten sonra kamuoyuna ilk olarak Fanatik Gazetesi duyurmuş ve ardından gelişmelerin takipçisi olmuştuk. Hatta gelecekte idol olacak bir sporcunun ismini, Betül Cemre Yıldız’ı da başkanın kulağına fısıldamıştık.
Proje en kısa zamanda meyvelerini verdi. Satranç fakiri olan ülkemiz, federasyonun yeni vizyonu ile hayat buldu. Küskünler barışırken, teknolojinin nimetleri de devreye sokulunca, satranç patlama noktasına geldi.
Blanço 3 yılda tavan yaptı
Federasyonların özerkleşmesi, ardından sponsorluk kanunundaki düzenlemeler, İş Bankası ile TSF’nin yollarını kesiştirdi. Spora olan yakınlığını her platformda gözlemlediğimiz İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince’nin konuya geniş bir perspektiften bakması, satrançı adeta ihya etti. Son 3 yıl içinde sporsorluk öncesi 80 bin olan sporcu sayısı 155 bine, 8 bin olan antrenör sayısı 30 bine ulaştı. Türkiye çapında düzenlenen satranç turnuvalarında patlama yaşanırken sayı 400’den 1400’e çıktı. Satranç kulüplerinin sayısı ise 600’den 1000’e yükseldi. Ancak en önemli hamle satrançın okullarda seçmeli ders olarak kabul edilmesi ile başlatıldı. İki kurum arasındaki işbirliği sayesinde devlet okullarında açılan satranç sınıflarının adedi 400’ü geçti. Satrançı seçmeli ders olarak seçen öğrenci sayısı da 300 binden 1 milyon sınırının üstüne çıktı. Ardından gelsin uluslararası madalyalar... Kahraman Olgaç’a vefa, Suat Atalık’ın tekrar Türkiye adına yarışmasının sağlanması, Yazıcı’nın FİDE Başkan Yardımcılığı ve dünyanın en büyük internet satranç platformu Playchess ile kapsamlı bir işbirliği projesinin hayata geçirilmesi de cabası...
Genel Müdür Özince’nin son inceliği ise 2008 Dünya Bayanlar Satranç Şampiyonası’nı ülkemize kazandırması... Atatürk Kadın Ustalar Satranç Şampiyonası’nın ödül töreninde Özince, bu turnuva ile Türkiye İş Bankası’nın satranca verdiği desteğe yeni ve güçlü bir halka daha eklediklerinin altını çizmiş, Türkiye’yi bir satranç ülkesi yapma hedefiyle yeni projeleri ülke gündemine sunmaya devam edeceklerini açıklamıştı. Kontra hemen FİDE Başkanı Kirsan İlyumzhinov’dan geldi. İran’ın talip olduğu, ancak bazı yasaklar nedeniyle kadın sporcuların katılmaya sıcak bakmadığı 2008 Dünya Bayanlar Satranç Şampiyonası’na Türkiye’nin ev sahipliği yapması teklifine, Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Murat Başesgioğlu da onay verince, yaklaşık 500 bin Euro’ya malolacak ve kasım - aralık aylarında gerçekleşecek şampiyonanın ülkemizde yapılması kesinleşti.
Birliktelikten doğan güç...
Türkiye artık satrançın cazibe merkezi. FİDE en önemli organizasyonlarını gözü kapalı Türkiye’ye veriyor. 1980’li 90’lı yıllardaki Suat Atalık’ın Olimpiyat başarısı ile hatırlanan bu spor dalı, şimdi bir dünya markası. Teşekkürler İş Bankası, teşekkürler Ersin Özince... TSF ve Yazıcı, sizlere de bravo...