‘’Ligin tadını kaçırmayın‘’
Bakınız; İngiltere’de son 4 hafta Manchester United lider; Chelsea ise 6 puan gerisinde...
İspanya’da ligin bitimine 5 hafta var; Barcelona, Real’in yanından ‘vınn’ diye geçti. 8 puanlık farkı Beyaz Şimşekler’in kapaması hayâl.
Keza İtalya’da lig 4 hafta sonra bitecek; İnter’in, Lider Milan’ı yakalaması mucizelere bağlı. Çünkü fark 8 puan...
Almanya’da son üç hafta Borussia Dortmund, Leverkusen’in 5 puan önünde yarışı götürüyor.
Portekiz’de Porto bitime 5 hafta kala şampiyonluğunu ilan etti.
Siz, hiç o maçlarda Başkanlar’ın söz düellosuna girdiğini, her hafta hakemlerin yerden yere vurulduğunu, sahaya bizdeki gibi rakı-viski şişesi atıldığını, tüm stadın küfürden inlediğini, maç sonrası rakip takımın otobüsünün camlarının tuz buz edildiğini gördünüz veya işittiniz mi?
Oysa bizde öyle mi?
Fenerbahçe ile Trabzonspor kafa kafaya yarışıyor. İki takımın seyircileri her maçta heyecandan neredeyse ‘kalp krizi’ geçirecek. Bizler bu güzelim çekişmeyi, bu heyecan fırtınasının keyfini çıkaracağımız yerde berbat etmek için el birliği ile yarışıyoruz.
Aziz Yıldırım çıkıyor; hakeme “Bu penaltı değilse” diye veryansın ediyor...
Arkasından Buca maçının hakemi Bünyamin Gezer tartışmalı bir pozisyona penaltı düdüğünü çalıyor; Sadri Şener sahneye çıkıyor ve yorumu aynen şöyle;
“Penaltı, penaltı değildi. Adam kolunu kesip atacak değildi ya...”
Buraya kadar iyi güzel de beni en çok şaşırtan; Aziz Yıldırım’ın 45 günlük cezası, Fenerbahçe Kulübü’nün itirazından sonra 21 güne inince, Trabzonspor Asbaşkanı Nevzat Şakar’ın sözleri oldu:
“Fenerbahçe şampiyon olsun da şampiyonluk şölenini Aziz Yıldırım yapsın diye cezasını 21 güne indirdiler...”
Hoppalaa... Şimdi gel de çık işin içinden bakalım.
Anlaşılan o ki, karşılıklı söz düelloları 4 hafta daha devam edecek. Hatta yeni mevsim başlayana dek sürecek.
Bazen içime bir kuşku düşüyor; “Acaba” diyorum, “Şampiyonluğu kaybetme korkusu mu sardı iki tarafı?”
Kaybederlerse ne diyecekler milyonlara?
Ooo... Mazeret hazır bile...
“İşte hakemler, işte Federasyon...”
Acaba haksızlık mı ediyorum?
Ama yıllardır hep böyle olmadı mı? Artık bu karşılıklı suçlamaları bırakalım... Biraz da önümüze bakalım... “Biz nerede yanlış yapıyoruz” diye arada bir kendimizi sorgulayalım...
Beşiktaş maçı kimin umurunda!
Galatasaray’da koltuk savaşı iyice su yüzüne çıktı. İpler Polat’ın elinde; Tedbir kararını kaldırtırsa seçim olur...
Kendisi ve arkadaşları istifa ederse kongre yine olur...
Ama, 3 Mayıs’taki ara duruşmada tedbir kararı kalkmazsa ve de isterse, o zaman yönetim yerinde kalır...
Peki, daha önce görev almayacağını duyuran Adnan Polat, başkanlık koltuğunda oturur mu? İşte orası bir muamma idi, ama önceki gün Jerfi Fıratlı’nın cenaze töreninde Adnan Polat’ın, bir kongre üyesinin “Seçim ne zaman” sorusuna “Seçim olmayacak ki zaten” diye cevap vermesi bu işe hiç de sıcak bakmadığını bal gibi ortaya koydu.
Geçen akşam TV’de İkinci Başkan Işın Çelebi’yi izledim; Güzel konuşuyor, ne de olsa politikacı...
Ama ne yalan söyleyeyim; seçim için söylediklerinden bir şey anlamadım. Sadece Galatasaray’a ne kadar sevgisi olduğunu, devamlı Aslantepe şantiyesinde bulunduğunu, Adnan Polat’a saygısından bahsetti.
Galatasaray’ın ileri gelenlerinden bazılarının iddiası; tedbir kararı kalkmasa bile seçimin yapılabileceği yönünde...
Bu nedenle hele hele kongre havasına iyice girildiği bir sırada ‘akil adamlar toplansın, bu işe bir çözüm bulunsun’ önerilerinin bu saatten sonra kabul göreceğini, toplansalar bile bir uzlaşmaya varacaklarını hiç sanmıyorum...
Şu anda kilit adam Adnan Polat... Tedbir kararı kalkmayıp ‘yola devam’ derse yanlış olur kanısındayım...
Haa, az kalsın unutuyordum: Bu hafta Galatasaray, Beşiktaş ile oynuyor... Seçim kulislerini bırakın, biraz da futbolla ilgilenin...
Filip Holosko niye oynamasın?
Beşiktaş yöneticisi Hakan Aksoy’un Radyospor’a yaptığı açıklamaya bakılırsa; Holosko’nun Ziraat Türkiye Kupası Finali’nde İstanbul Belediye formasıyla Beşiktaş’a karşı oynamasını istemediği ortaya çıkıyor.
Bu elbette ki O’nun şahsi görüşü...
Ancak, “Bizde oynamaz” diye futbolcuyu kiralık veya satılık gönderirsen, artık o konuda fikir beyan etmek biraz yanlış olmaz mı!
Mesela... Fenerbahçe, sezon ortasında Kazım’ı bıraktı, Galatasaray kaptı. Kazım, Fener’e karşı sahaya çıktı bir de gol attı. Ama, kimseden “Bak, gördün mü? Yolladık, adam bir de bize gol attı” diye en ufak bir serzeniş dahi gelmedi...
Onun için bir kupa finali öncesi, bu gibi konuları gündeme getirmek kafaları karıştırmaktan başka bir şeye yaramaz...
‘’Niang'ın suçu ne?‘’
Şeker’in raporunda, penaltıların atlandığı, kartların çok sık ve yanlış kullanıldığı, (Dikkatinizi çekerim, Göçek o gün 15 sarı kart bir de kırmızı gösterdi), Lugano ve Emre Güngör’ü oyunda tuttuğu, tansiyonu bir türlü düşüremediği yazılıyormuş. Hemen hemen görsel ve yazılı medyanın tüm otoriteleri de Şeker’in görüşleri gibi. Bu yüzden de Göçek’e sezon sonuna kadar görev verilmeyecekmiş...
Buraya kadar her şey güzel; Yani, hakem hemen hemen kararların çoğunda kusurlu bulunmuş...
Alex’e yapılan ve de kamuoyunun penaltı diye yorumladığı hareketten sonra Niang ceza alanında yere indirilince yüzde 100 penaltı verilmesi gerekirken ‘hakemi aldatmaya yönelik hareket’ hükmüne vararak sarı kartı çıkarmak neyin nesi?
Merak ettiğim bir konu var, o da şu;
Acaba Hüseyin Göçek akşam evinde televizyonda verdiği kararları izledi mi? “Doğru yapmışım” veya “Şurada hatalı hareket etmişim” diye kendi kendini sorguladı mı? Bir kez yazdım, bir defa daha tekrarlıyorum...
Hep deniyor ki; “Hakem de insan, hata yapar...”
Arkasından bir başka görüş; “Penaltı verilebilir de verilmeyebilir de...”
Bu tip yapılan yorumlar, konuşmalar yanlıştır. Hüseyin Göçek’in kötü yönetimi ve atladığı penaltılar yüzünden Fenerbahçe az daha şampiyonluk yarışından kopuyordu. Santos, maçın bitimine iki dakika kala o golü atmasa neler olurdu, düşünmek dahi istemiyorum. Şimdi, Fenerbahçe de Trabzonspor da keskin bir virajda. Trabzon iki adım önde. Bitime kritik beş hafta var. MHK Başkanı Oğuz Sarvan’ın masaya yumruğunu vurma vakti geldi, geçiyor. Görev verdiğin hakemlere uyarılarını yap. Hatta bir basın toplantısı tertipleyerek kafalardaki soru işaretlerine cevap ver.
Bilmem çok mu şey istedim...
Arda Turan’a izin zor çıkar
Arda’nın yurt dışına transferine; ne mevcut yönetim ne de seçimlere girip kazanacak yönetim karar verebilir...
Turgay Şeren ve Metin Oktay’dan sonra Arda, 23 yaşında Galatasaray’da efsane futbolcu olma yolunda...
Ayrıca bana göre şu anda Türkiye’de hiçbir kulüpte Arda gibisi yok...
14 Mayıs’ta göreve gelecek yeni yönetim, Arena Stadı’nı doldurmak için Avrupa’da şöhretlerin peşinde koşacak... Arda’ya benzeyenini ortaya ‘Milyon Euro’lar dökse bulamaz. Bu yüzden ne yapıp yapıp Arda’yı, Galatasaray’da tutmanın yollarını bulmaları lazım...
Alınan kötü sonuçlardan sonra O’na tepki koyan küçük bir taraftar grubu bile yaptıklarından bin pişman... Şimdi Türkiye’nin dört bir tarafında Galatasaraylılar “Arda sen bizim her şeyimizsin” diye tezahüratlar yaparak O’nun gönlünü almaya çalışıyorlar. Duyduğuma göre Kayserispor’la oynanacak maçta da Arena Stadı’nı dolduracak onbinler, pankartlar açarak ortalığı inleteceklermiş. Konuştuğum Galatasaraylılar’dan hiçbiri O’nun gitmesini istemiyor.. Ve de Arda’nın yanına alınacak iki-üç yabancı ile Galatasaray’ın önümüzdeki yıl hedefe ulaşacağına inanıyor.
Tabii son karar Arda’nın...
Sadri Şener’in keyfi yerinde
Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in keyfi yerinde... Başkanlık koltuğuna oturduğundan bu yana tesisler konusunda iyi şeyler yaptı. İşi gücü yavaşlattı, Trabzonspor’un peşinden koşuyor. Tek arzusu bu yıl şampiyonluğu yaşamak. “Şampiyon olup emekliye ayrılacağım” diyor, ama bu işin tadını aldı kolay kolay bırakmaz.
Trabzonspor’un güleryüzlü başkanı artık her maçlarının final olduğunu söylüyor. Konuşmasının en can alıcı noktası da şöyle;
“Ligdeki mücadelemizi Fair-Play ruhu içinde sürdüreceğiz...”
Biz de ‘inşallah’ diyoruz...
Göreve getirdiği Şenol Güneş, Trabzon’a hakikaten renk kattı. Bordo-Mavili ekibe disiplini, arkadaşlık ruhunu aşıladı. Fenerbahçe’de, Beşiktaş’ta bir kenara itilen Burak Yılmaz’a hayat verdi. Burak şu anda her teknik direktörün kadrosunda görmek istediği bir futbolcu. Kısacası Trabzon’da işler yolunda; Herkes şampiyonluğa kilitlendi...
Bakalım 5 hafta sonra ipi kim göğüsleyecek.
‘’Fener iki kulvarda hedefe kilitlendi‘’
Aslında Fenerbahçe sadece Trabzonspor’la şampiyonluk mücadelesi yapmıyor...
Kimse farkında değil, ama ‘Üç Büyükler’ arasında bir rekora da koşuyor...
Nasıl mı?
Şu anda ezeli rakibi Galatasaray 14. sırada, puanı 33...
Beşiktaş 6. durumda, puanı 42...
Fenerbahçe’nin ise 28 maçta topladığı puan 64...
Yani, Galatasaray’dan 31, Beşiktaş’tan ise 22 puan önde...
Bana göre bu da büyük bir başarı.. Ve de ezeli rekabette bir rekor... Gelelim şampiyonluk mücadelesine...
Trabzonspor ile amansız bir mücadele var. Bordo-Mavililer yarışı iki puan önde götürüyorlar. İki takım da zirveye bileklerinin hakkıyla geldiler. Ancak, maçların bitmesine 6 hafta kala hayali senaryolar yazılmaya başlandı. İpe sapa gelmez dedikodularla ortalık karıştırılmaya çalışılıyor...
Yok efendim; Geçen yıl Trabzonspor, Fenerbahçe ile berabere kalmış, Bursaspor şampiyon olmuş...
Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun formsuzmuş...
Daha neler neler...
Geçen yılki Fenerbahçe-Trabzonspor maçını herkes gördü... Sarı-Lacivertliler beceriksizliklerinden berabere kaldı... Bursaspor’un bu hafta Trabzonspor önünde ne yapacağını merak edenlere de; Ünal Karaman cevabı verdi: “Biz geçtiğimiz sezon Bursaspor için değil kendimiz için oynamıştık...”
Bir cevap da Ertuğrul Sağlam’dan geldi: “Futbol ahlâkına uygun bir karşılaşma olacak. Trabzonspor’un bizi şampiyon yapması ile ilgilenmiyoruz...”
Bir yandan futbolun marka değerini yükseltelim diye çırpınıyoruz, bir yandan da ortalık bulansın diye elbirliğiyle çalışıyoruz. Lütfen kendimize gelelim ve hayali senaryolar üretmeyelim...
Mahmut Özgener...
Seyircisiz maç oynatma
Beşiktaş, Gaziantepspor ile kupada finale kalmak için oynuyor; Koskoca İnönü Stadı’nın tribünleri bom boş...
Trabzonspor, şampiyonluk vizelerinden en önemlisini almak için Galatasaray’ın karşısına çıkıyor... Arena Stadı’nın tribünlerinde bir Allah’ın kulu yok...
Başkan Mahmut Özgener, bu yıl kongrede aday olur mu bilmem ama, ‘adayım’ der ve de tekrar koltuğa oturursa ilk icraatı, bu seyircisiz maç oynatma cezasını kaldırmak olmalıdır. Yüz kişi küfür ediyor, sahaya yabancı madde fırlatıyor diye onbinlerin cezalandırılması çok yanlış. Tribünlerin her tarafında kamera var deniyor. Güvenlik elemanları saymakla bitmez. Şişenin, taşın, küfrün nereden geldiği belli. Kimin yaptığını bulmak O’nu cezalandırmak yerine işin kolayına kaçılıyor, hemen hüküm veriliyor:
“Maç seyircisiz oynanacak...”
Kimisi, dünyanın parasını vermiş, loca almış...
Kimisi, parayı kombineye yatırmış... Kiminin tek eğlencesi, gönül verdiği takımı görmek, kazandığı zaman tüm dertlerini unutmak...
İnanın, televizyonda seyircisiz maç izlemek bile tuzsuz yemeğe benziyor... Defalarca yazıldı, çizildi; Statların kapasitesi belli, bilet fiyatları da öyle... Olay mı çıktı; Yap hesabı, kes makbuzu, koy o kulübün yönetiminin önüne...
Bir de bunu deneyin, ama oraya çoluğu-çocuğu ile gelenleri, maçı edebiyle izleyenleri, olay çıkaranlarla aynı kefeye koymayın...
Sayın Özgener; Size binlerin, onbinlerin arzusunu iletiyorum:
Lütfen bir de para cezasını deneyin...
Pino pası verse Arda atacak mıydı?
Pino, topu kendinden daha iyi pozisyonda olan Arda’ya vermedi diye kıyamet koptu... Kolombiyalı futbolcu, Tolga ile karşı karşıya kaldığı anda vuruşunu yaptı, Tolga önledi... Gol olsa her şey sütliman, Pino’dan büyüğü yok... Ama, şans bu ya; O top döndü dolaştı, sonunda Burak’ın ayağından Galatasaray ağlarına gitti. Bülent Ünder gibi bir hocanın, “Tercih hakkını Arda’ya kullansa netice farklı olabilirdi” demesini, ne yalan söyleyeyim, yadırgadım.
Şimdi tam tersini düşünelim...
Pino, topu Arda’ya verse ve Arda da topu ağlara gönderemese, o zaman ne denecekti?
Bülent Ünder gibi teknik direktörlük kariyeri tartışılmaz, beyefendiliği ile ün salmış bir hocanın maç sonrası Pino için;
“Ben buradayken onu bir daha Galatasaray forması ile göremeyeceksiniz” açıklaması yanlış oldu...
Adnan Polat ve Ünal Aysal
Adnan Polat’ın Galatasaray’dan ayrılış şekline ne kadar üzüldüysem, Ünal Aysal gibi büyük bir iş adamının aday olmasına da o kadar sevindim... Belli ki, kendini, kurmayları ile birlikte iyi hazırlamış.
Başkanlığını açıkladığı toplantıda her soruya büyük bir rahatlıkla cevap verdi...
‘Dünya çapında başarıda süreklilik’ sloganı ile yola çıktıklarını vurguladı.
Ünal Aysal isim açıklamadı; ama Adnan Öztürk, Ali Gürsoy, Refik Arkan, Hayri Kozak banko... Bu arada Ali Dürüst’ün de ikna edildiği dedikodular arasında... Teknik direktör de ‘Gerets olur’ deniyor.
Ancak, Galatasaray’da şu anda her şey yine de toz pembe değil. Cemal Özgörkey de aday. Bunun yanı sıra kulislerde Adnan Polat ile Haldun Üstünel’in yeni bir isim bulma uğraşı içinde oldukları söyleniyor. Mehmet Helvacı da arkadaşlarının kendisini aday gösterme çabaları olduğunu belirtmekle yetiniyor. Bu arada gündemden düşmeyen bir isim de Alp Yalman...
Kim şanslı derseniz; ‘Yüzde 100 Ünal Aysal’ derim...
Çetinalp’ten telefon
İstanbul’un unutulmaz eski trafik şube müdürü Mehmet Çetinalp telefon etti... Beşiktaş-Gaziantepspor maçını arkadaşlarıyla televizyondan izliyorlarmış; Bakın neler söyledi:
“Spiker arkadaşımız filelere giden iki vuruşta da “Gol Sabrosa’dan” deyince bir an donduk kaldık. Acaba Beşiktaş bir golcü mü aldı diye kendi kendimize sorduk... Sonradan Simao’nun ikinci adının Sabrosa olduğunu öğrendik...” Ricası yine Simao denmesi... Bizden de spiker kardeşimize iletmesi...
‘’Zirve değil yangın yeri‘’
Zirve değil yangın yeri
Herkes diyor ki: “Sezonun bitmesine 7 hafta var. Ancak ligin kaderi bu hafta sonunda da belli olabilir...”
Nasıl mı?
Trabzonspor, Galatasaray’ı yenerse; Fenerbahçe, Eskişehir’de kaybederse puan farkı ‘5’ olur...
Trabzonspor, Arena’da takılırsa; Fenerbahçe, Eskişehir deplasmanında başarılı olursa ‘1’ puan öne çıkar ve çekişme işte o zaman sonuna kadar devam eder... Olmayacak şey de değil.
Baktım da çoğunluk Fenerbahçe’nin iki puan kaybını Emre ve Selçuk’un yokluğuna bağlıyor. Bu, bana göre yanlış.. Ve de kabul edilebilecek bir mazeret değil.
Nitekim, en yetkili ağız Aykut Kocaman beraberliği bu ikilinin olmayışına bağlamadı.
İşte ağzından dökülen sözler;
“Önümüzde 7 tane zorlu maç var. Rakibimizin de öyle. Bugün itibariyle olması, gelecek haftalarda telafisi olmayacak puanlar öncesinde nazarlık gibi oldu. Sahadaki oyun bizi şampiyonluğa götürür...”
Bursa beraberliği, üst üste 10 maç kazanan Sarı-Lacivertli futbolcular üzerinde soğuk duş etkisi yarattı.
Son maçlarda kaybedilen iki şampiyonluğu artık kimse hatırlamak istemiyor. Fenerbahçe’ye en büyük doping, taraftarın Bursa maçı sonrası onları tribünlere çağırarak alkışlaması oldu.
Bu eskiden Fenerbahçe’de alışık olmadığımız bir manzara idi. Seyircinin inancı ve desteği öyle sanıyorum ki, Eskişehir maçı öncesi onları kamçıladı.
Trabzonspor, ‘yaralı aslan’ Galatasaray karşısında ne yapar?
Maçın boş tribünler önünde oynanacak olması Galatasaray için avantaj. Çünkü seyirci 27 maçta 14 yenilgi alan futbolculara kızgın.
Bunun yanı sıra Arda ve arkadaşları artık silkinme vaktinin geldiğinin bilincinde...
Lider Bordo-Mavililer iki puan avantajının yanı sıra geçtiğimiz hafta Umut’u da kazandılar. 100. golünü atamayan Umut’un sıkıntısı diğer futbolculara da sirayet etmişti.. Ve arkadaşları da o en basit golleri kaçırdıkça aynı stresi yaşıyorlardı.
Artık onlar da Umut kadar rahatladı.
Galatasaray prestij maçına çıkıyor, Trabzon’un hedefi ‘3’ puan...
Ancak, kimse bu kritik maçlarda iyi futbol beklemesin... Çünkü futbolcuların hepsinin heyecandan eli ayağı titriyor...
Beşiktaş’ta neler oluyor?
Başkan Yıldırım Demirören tarafından “Dünya kulübü oldu” denen Beşiktaş’ta işler iyi gitmiyor.
Sivas yenilgisi bardağı iyice taşırdı. Tek umut kaldı; O da Ziraat Türkiye Kupası...
Eğer o kupa da gelmezse Avrupa kapıları tamamen kapanır. Hedefleri Avrupa kupalarında kendilerini göstermek olan Guti, Quaresma, Almedia, Fernandes, Simao’yu tutmak zor olur.
Bu yüzden herkes tedirgin. Bobo gidecek deniyor. Sporting Lizbon istiyormuş! Menaceri söylüyor! Kulübe resmi bir teklif yok...
Kaptanlığa getirilen Guti bir alem... Dünya umurunda değil... Yine Reina, yine alkol... Bu kez gazetecilere de küfür etmiş!
Kısacası gelen yabancıların hiçbiri Beşiktaş’a yararlı olamadı.
Yöneticiler de umutlarını kupaya bağladıklarından hiç ses çıkarmıyorlar..
Başkan Yıldırım Demirören, Cristiano Ronaldo ile boy boy fotoğraf çektirmiş; kendisi ile ortak olacakmış, CR7 adında otel-rezidans ve otel zinciri yapacaklarmış.
Bir başka fotoğrafta Başkan’ın Real Madrid Teknik Direktörü Mourinho ile yanyana... O da ortak olacakmış! Şimdilik işler ‘lay lay lom’ gidiyor; ama nereye?
Muhalefete göre borç gırtlağa dayanmış... Aldıran yok... Ruh karartıcı şeyleri yazmaktan bıktık...
“Kupayı alırsak işler düzelir” diyenlere biz de “İnşallah” diyoruz...
Bekleyelim, görelim...
Bu işe artık ‘dur’ deyin
Antalya hava alanında Arda’ya yapılanlar ayıbın da ötesi... 20-25 kişi ellerini kollarını sallaya sallaya hava alanına gidiyor; Futbolculara ağızlarına geleni söylüyorlar...
Hedefteki adam da Türk Futbolu’nun son zamanlardaki en büyük yıldızı genç Arda...
Küfürün yanı sıra kendisini “Milli takımda oynuyorsun, Galatasaray formasını giyince yoksun. Çek git bu takımdan” diye protesto ediyorlar.
Kimdir bunlar?
İnsanlara küfür etme hakkını kimden alıyorlar? İstediğin zaman alkışlayacaksın, istediğin zaman hakaret edeceksin!
Yok öyle yağma... Televizyonda izlerken ben utandım...
Özgener arkada oturur mu?
Avusturya milli maçında Avusturya Futbol Federasyonu Başkanı Dr. Leo Windtner, Protokol Tribünü’nde en önde... Yani oturması gereken yerde...
Normalde, Başkanımız Mahmut Özgener’in ev sahibi sıfatı ile O’nun yanında oturması gerekiyor...
İddialara göre federasyona bilgi verilmeden oturma protokolu değiştirilmiş. Özgener de haklı olarak sinirlenmiş ve ekibi ile birlikte Fenerbahçeli yöneticilerin maçı izlediği tribüne gitmiş. Bu duruma herhalde en çok Avusturya Futbol Federasyonu Başkanı Dr. Leo şaşırmıştır.
Belki de “Özgener neden yanımda değil” diye Şenes Erzik’e bile sormuştur...
Her maçta yaşanan bu protokol krizine artık son vermek gerekiyor...
Normal olanı, milli maçlarda protokolu Futbol Federasyonu’nun yapmasıdır...
‘Yok, olmaz’ deniyorsa kolayı var; Önden bir sırayı boş bırakın, ilgili-ilgisiz herkes otursun...
Bu oturma protokolunu düzenleyenler; lütfen Avrupa ülkelerindeki uygulamalara baksınlar...
‘’Dersimiz Alex‘’
Dersimiz Alex
Ligin ilk yarısında Alex için yazılanları hatırladıkça hâlâ tüylerim ürperiyor. Ligin ikinci yarısında ise o kalemlerin nasıl ‘U’ dönüşü yaptıklarına hep gülmüşümdür. Fenerbahçe Kaptanı; NTV ve NTV Spor’da ortak yayınlanan ‘Yüzde 100 futbol’ özel programında hem güzel konuştu hem de ders verdi. Tabii anlayanlara...
Dedi ki; “Mesut Özil aynı oyun karakteriyle Türkiye’de olsa eleştirilirdi...” Kaptan’ın teşhisi süper.
Üstüne üstüne gidilir, bir de ahkâm keserdik; “Yanlış yerde oynuyor. Çok ağır. Pasları yerini bulmuyor. Kondisyonu yeterli değil. Baksanıza koşmuyor bile...”
Ayrıca nasıl oynaması gerektiğini de bir güzel anlatırdık! Alex’in konuşmasında en hoşuma giden bölüm de şu oldu: “İnsanlar bırakın benim yavaş oynadığımı düşünsünler. 16 senedir öyle düşünüyorlar. 16senedir de ben kendimi ispatlamaya devam ediyorum...” Kaptan, sen kendini çoktan ispatladın... Bırak onlar düşünmeye devam etsin!
Adnan Polat dik duruşundan ödün vermedi
“Seçim kararı al, seni ibra edelim...” Bu teklif size yapılsa kabul eder miydiniz? Bu sorunun cevabı elbette ‘hayır’ olurdu ve Adnan Polat da bunu yaptı. Buraya kadar her şey normal.
Seçim bitti, şimdi yorumlar başladı: “Daha önce duayenlerin uyarısını dinlese bunlar olmazdı” diyenler ortalıkta cirit atmaya başladı. Bunu yazanlara, konuşanlara soruyorum; “Allah aşkına Polat çocuk mu? Yahu, adam yıllardır Türkiye’nin en büyük holdinglerinin en tepesinde oturuyor. Başarılı bir iş adamı niye ‘şöyle yap, böyle yaparsan iyi olur’ diyenleri dinlesin ki...”
Mali yönden ibra edildi, idari yönden ‘hayır’ dendi. Oysa, “Galatasaray benim için gönül hikayesi. Ben Galatasaray’ın aşığıyım” diyen Polat, “Haziran ayı içinde şu gün kongre yapacağım. Gelin kararı şimdi burada alalım” dese, mali yönden olduğu gibi idari yönden de ibra edilmiş olacaktı. O, baştan sona dik bir duruş sergiledi ve sonuna kadar savaştı. Olmadı.. Ve de kongre, Polat açısından son derece dramatik sonuçlandı.
Bunu “İnadının bedeli ağır oldu” veya “Polat’ı linç ettiler” diye yorumlayanlar da var. Adnan Polat hata yapmadı mı? Elbette yaptı; Zaten kendisi de bunu defalarca söyledi. Ancak bu şekilde gidişi hak etmedi. Şimdi deniyor ki; Galatasaray mahkemeye gidecek. Böyle bir şey olursa, zaten karışık olan ortam bu kez daha da içinden çıkılmaz hale gelir. Polat ve arkadaşlarının, kongredeki havayı gördükten sonra bu yola başvuracaklarını hiç sanmıyorum.
Bunları aş artık Arda
Şu Avusturya Milli Takımı’nda oynayan futbolculardan bir tanesi bile Türkiye’de ‘Dört Büyükler’in ilk onbirinde zor forma giyer... Bu bakımdan alınan galibiyeti gözümüzde fazla büyütmemeliyiz. Ayrıca ikincilikteki en büyük rakibimiz Belçika’nın, Avusturya’yı hem de deplasmanda 2-0 yendiğini de unutmamalıyız.
Maçın kilit adamı şüphesiz Arda’ydı. Rıdvan Dilmen de TV’de anlattı. Maç öncesi kendisine “Kilit adam kim olur?”diye sormuş; Arda da “Ben” diye cevap vermiş... Arda’yı anlatmaya lûzum yok... Zaten topu ayağına aldığı anda futboldan anlamayan bile farkı görür. Şık bir gol attı, galibiyetin kapısını açtı; Bu gol aynı zamanda Avrupa Şampiyonası için bizleri umutlandırdı. Buraya kadar her şey güzel değil mi?
Ancak, Arda’nın golden sonra tribünlere dönerek, “Bunu yazın, bunu yazın” diye elleriyle işaretler yapmasına bir anlam veremedim. Kendisi, “Basın tribününe yapmadım, gereken mesajı alır zaten” şeklinde bir açıklamada bulunmakla yetindi.
Sezon sonunda İspanya’ya gideceğine mutlak gözüyle bakılan genç yıldızımız, iyi oynadığı zaman nasıl övgü yağmuruna tutuluyorsa; kötü oynadığı, özel yaşamına dikkat etmediği zaman da elbette eleştirilecek.
Haa... Eleştirilerin dozu bazen fazla kaçıyor, orası doğru. Ama, Arda gibi topluma mâl olmuş bir futbolcunun artık bunları aşması lazım...
Nihat’ı özledik
Sakatlıklar, formsuzluklar Nihat Kahveci’nin yakasını hiç bırakmadı. Biraz da Schuster’e kendisini beğendiremedi. İspanya’da golleriyle tribünleri ayağa kaldıran Nihat, artık hazır duruma gelmiş... Geçtiğimiz hafta antrenman maçında Guti’nin takımını 4-1 yenerlerken attığı 3 golle yöneticilerin yüzünü güldürmüş... Nihat talihsiz günler geçirmese; inanın Beşiktaş puan cetvelinde bugün çok üstlerde olurdu. O’nun dilinden çok iyi anlayan Tayfur Havutçu’nun Nihat’la Beşiktaş’ı şaha kaldıracağına inanıyoruz...
‘’Başkan soyunma odasına bal gibi girer‘’
Lig, bütün hızıyla devam ederken, geçenlerde bir TV kanalında, “Başkan soyunma odasına girer mi girmez mi?” diye bir tartışma yapıldı. Masa başında oturanların bazıları ‘giremez’ diye dayatırken, bir kısmı da ‘girer’ tezini savundu.
Bizler, yazılı ve görsel basın olarak takımın başarısında önce teknik direktörü sonra futbolcuları yere göğe sığdıramıyoruz. Yenilgi halinde ise faturayı başkana ve yöneticilere kesiyoruz...
Bu yüzden ben de diyorum ki; Hangi kulübün başkanı olursa olsun, işler kötü giderse veya uyarılacak bir durum olursa soyunma odalarına maçın başında da devre arasında da ve sonunda da girer. Teknik direktör ve futbolcular, başkanlarını yanında görünce morali bozulmaz, bilakis kendine güveni artar...
Biraz da Tayfur ile Tugay’a bakın
Tayfur Havutçu, Schuster’in gitmesiyle Beşiktaş’ta teknik direktör olma şansını yakaladı. Beşiktaş, Tayfur’un teknik direktörlük üniformasını giydiği ilk maçta Kayserispor’a fark attığı için bu yazıyı yazmıyorum. O maçtan sonra çok düşündüm; Tayfur’un geçmişine şöyle bir baktım:
Lisan dersen; Almancası, İngilizcesi var...
Altyapısı Almanya’dan; Darmstadt’ta top koşturmuş...
Fenerbahçe, Kocaelispor ve son olarak da 9 yıl Beşiktaş formasını giymiş...
Kaptanlık yapmış, şampiyonluklar yaşamış...
Teknik adamlığa Jean Tigana’nın yardımcılığını yaparak başlamış; Mustafa Denizli’nin yardımcılığı sırasında Beşiktaş’ın hem kupa hem lig şampiyonu olmasında pay sahibi olmuş...
Ve son olarak Schuster’in bir numaralı yardımcısı iken o gidince tekrar patronluğa getirilmiş...
Şimdi bir de Tugay’ın geçmişine bakalım;
İngilizcesi süper...
Galatasaray’ın en genç kaptanlarından biri; şampiyonluklara doymuş...
İskoçya’da iki yıl Glasgow Rangers’da... Sonra 8 yıl da İngiltere’de Blackburn Rovers’da harikalar yaratmış...
Son olarak Hagi’ye yardımcı olmuş; Herhalde futbol yaşamının en acı günlerini şu sıralarda yaşıyordur...
Eğer, Galatasaray Yönetimi cesaret edip Fenerbahçe maçı öncesi Hagi’nin görevine son verseydi; inanın o gün Sarı-Kırmızılı futbolcular 75. dakikadan sonra Arena Stadı’nda teslim bayrağını bu kadar kolay çekmezlerdi.
Rijkaard’a yüklü bir tazminat ödedikleri için Hagi’ye bir türlü ‘git’ diyemiyorlar; Çünkü ona da 1 milyon 750 bin lira vermeleri gerekiyor. Hagi de herhalde kendini ba∫arılı buluyor ki(!), beklenen “İstifa ediyorum” cümlesi ağzından çıkmıyor.
Artık Türk Futbolu’nda yenilik yapmanın zamanı geldi geçiyor...
Bırakın bu yabancı hayranlığını... Adamlar yıllarca Türkiye’de çalışıyor; bir kelime Türkçe öğrenmek zahmetine bile katlanmıyorlar. Kendilerine bir de tercüman tutuluyor; Hocalar maç hakkında bir-iki cümle söylüyor, çevirmenler o berbat Türkçeleri ile bize yüz kelime anlatım yapıyor...
Diyeceğim şu;
Hagi, Cim Bom’u batırdı. Futbolculuğuna kimse bir şey söyleyemez, ama herkes de biliyor ki, teknik direktörlük kariyeri sıfır.
Futbol bilgisi bana göre en az Hagi kadar olan Tugay’a yeni sezonda şans verilmesi en doğru yoldur...
Keza Tayfur’a da öyle... Madem Schuster gidince ona ‘teknik direktör apoleti’ni takıyorsun; o zaman sonuna kadar yanında durulması lazım... Hele hele Tayfur, Ziraat Türkiye Kupası’nı Beşiktaş’a getirirse bu kaçınılmaz olur.
DİP NOT: Bakın, Aziz Yıldırım inandı, Aykut’u patron yaptı. Çoğumuz önce dudak büktük. Aslında Fenerbahçe şampiyon olsa da olmasa da bu bir ‘milad’ olarak kabul edilmelidir. Ben; yıllarca karşılıklı top koşturmuş, kıyasıya mücadele etmiş, sonra teknik direktör olmuş futbolcularımızın lige daha büyük rekabet getireceklerine inanıyorum...
İş ki; o cesareti kulüp yönetimleri göstersin...
Krallar ‘Meclis’ yolunda
Üç ünlü golcümüz; Hakan Şükür, Tanju Çolak ve Saffet Sancaklı siyasete soyundu. Şükür ile Çolak AKP’den, Sancaklı ise MHP’den seçimlere girecek.
Kazanmaları halinde Türk Futbolu’na daha da büyük hizmetlerde bulunacaklarına hiç şüphem yok.
Başbakanımız da eski futbolcu olduğuna göre, spor konuları artık ‘Meclis’ çatısı altında inşallah çabuk çözüme kavuşur.
Aslında ben üç şöhretimizi teknik direktör olarak sahada görmeyi çok isterdim; ama ne diyelim; Hayırlı olsun...
Yetti artık
Bursaspor’un beklenmedik Ankaragücü beraberliğinden sonra zirve Fenerbahçe ile Trabzonspor’a kaldı...
Ama olaylar da başladı... Kimi sahaya rakı-şarap şişesi fırlatır; Kimi ana-avrat dümdüz gider; Kimi hakemleri suçlar...
Ofsayta itiraz; Taça itiraz; Penaltıya itiraz; Sarı karta-kırmızı karta itiraz...
Kısacası bir furyadır gidiyor...
Allah sonumuzu hayırlı etsin!
Son olay da bardağı taşırdı... Şimdi de Trabzonspor ile Gençlerbirliği kulüpleri birbirine girdi. İlhan Cavcav feryat ediyor. Trabzonspor bir bildiriyle, “Dolduruşa gelme başkan” diye kendisini ikaz ediyor. Maçın temsilcisi Candemir Özdemir’in; Burak Yılmaz’ın koridorlarda Gençlerbirliği futbolcularının bulunduğu soyunma odasına doğru, “Şampiyon mu olacaksınız ulan” diye bağırdığını raporuna yazdığı iddia ediliyor.
Otobüslerin camı-çerçevesi aşağı iniyor. Bir hafta önce galip gelindiği zaman yöneticileri, futbolcuları alkışlayanlar; yenilgi halinde olmadık hakaretlerde bulunuyorlar...
Görünen o ki; Artık saha kapatma...
Seyircisiz maç oynatma...
Para cezası yetmiyor...
Bir an önce ‘Spor Mahkemeleri’nin faaliyete geçmesi lazım...
Yıllardır bekliyoruz, hâlâ bir şey olduğu yok...
‘’Fenerbahçe yenerse Cim Bom'da kongre olur‘’
Deniyor ki;
“Fenerbahçe galip gelirse Adnan Polat kongreye gider... Galatasaray yenerse yola aynen devam edilir...”
Bu yüzden derbiye ‘kurtuluş reçetesi’ gözü ile de bakılıyor.
Ancak her iki sonuçta da Galatasaray’da işi bitecek tek adam var, o da; Hagi...
Adnan Polat şu anda hayatının en sıkıntılı günlerini yaşıyor; Bir yanda ‘kongre yap’ baskısı, diğer yanda futboldaki görülmemiş başarısızlık...
Polat, Ankaragücü maçı sonrası futbolculara çok kızmış. Onlarla aynı uçağa binmemiş; Mümtaz Tahincioğlu’nun arabası ile İstanbul’a dönmüş... Anlamadım; Niye kızıyor ki? Kızılacak biri varsa, o da kendisi...
İşte nedenleri;
* Rijkaard’ı yolladı, kurtarıcı diye Hagi’yi getirdi; Hagi, Galatasaray’ı batırdı...
* Futbolcuların saydığı, taraftarların sevdiği Haldun Üstünel’in istifasına engel olamadı...
* Cemal Özgörkey istifa etti; Arkasından Adnan Helvacı ile Doğan Yalçınbay ve Vedat Eşkinat’ı ‘kongre istediler’ diye aforoz etti. Böylece yönetim ikiye bölündü. Futbolculara biraz olsun bu olayın yansıması oldu.
* Futbol piyasasında güvenilirliğini yitiren Hagi’ye, Adnan Sezgin istifasını verdiği gün ‘sen de git’ diyemedi. “Arkamdan değil yüzüme karşı konuşsunlar” diye tepki koyan Hagi’ye haddini bildirilmedi.
* Ankaragücü yenilgisi sonrası Hagi, TV’de, “Şu anda aklımdan bir çok şey geçiyor, ama sıcağı sıcağına konuşmak doğru değil” diyor. “Senin konuşacak neyin kaldı? Göreve geldiğinden bu yana 8 yenilgi aldık” diye soranı yok.
Kısacası; Polat’ın en büyük hatası, çalıştırıcılıkta hiç başarısı olmayan Hagi’yi Galatasaray’ın başına getirmesi olmuştur. Futbolculuğuna herkesin şapka çıkardığı Hagi’ye havaalanında, “Hagi istifa” diye tempo halinde tezahürat yapıldığı zaman yüzünün aldığı şekli görünce üzülmedim dersem, yalan söylemiş olurum.
Ayıp olmadı mı?
Trabzonspor Kulübü’nün hafta içinde yayınladığı bildiride yer alan ‘inlerine çekilmiş medyanın bazı kesimleri’ ifadesi son derecede çirkin bir yakıştırma... İşte bildiriden bir alıntı:
“Sezonun ilk bölümünü Trabzonspor’un farklı önde tamamlamasını hazmedemeyen çevreler, ara dönemlerde yazdıkları senaryoyu uygulamaya koymuş; ardında adeta inlerine çekilmiş medyanın bazı kesimlerini kullanarak ülke futbolunu yönetenler üzerinde baskı ortamı yaratmışlardır...”
Bu bildiriyi kaleme alan arkadaşa;
Trabzonspor’un; Federasyon’la, Fenerbahçe’yle, hakemlerle kavgasına kimse bir şey söyleyemez. O kendi problemidir. Ancak medya için ‘inlerine çekilmiş’ sözcüğü hiç de şık olmadı.
Ya o bazı kesimleri açıkla; ya da ‘dil sürçmesi’ de, özür dile...
Teşhisi Özgener koydu
Biz Fenerbahçe-Trabzonspor liderlik kapışmasının nasıl sonuçlanacağını, ‘aradan Bursaspor sıyrılır mı’ sorusunun yanıtını ararken; birden yazılı ve görsel medyada ‘top savaşı’ değil ‘lâf savaşı’ başladı.
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak; Şiddet Yasası’nın Nisan ayında Meclis’e geleceğini söyledi.
Arkasından, “Şiddet, yasayla bitmez; herkes aklını başına almalı” diye de bir uyarıda bulundu.
Sahada kavga... Tribünde kavga... Ekranda kavga... Yazılı basında kavga...
Herkes kendini haklı görüyor!
Şu işe bakın; bizzat kulüp başkanları, Şiddet Yasası’nın bir an önce çıkması için Meclis kapısını kaç kez aşındırdılar. Ama, sonlara yaklaştıkça en ufak bir hareketten senaryolar yazılmaya başlandı.
Tüm yöneticiler, patlamaya hazır bomba!
En ufak bir hakem hatasında ortalık yangın yerine dönüyor...
Geçtiğimiz hafta olanları gördünüz... Fenerbahçe ile Trabzonspor ve Beşiktaş birbirine girdi; Bu olay seyircileri de etkiledi.
Şekip Mosturoğlu’nun açıklamalarına, Trabzonspor cevap verecekken; son anda, “Fenerbahçe Asbaşkanı’nın 11 Mart Cuma günü yaptığı açıklamalara vereceğimiz cevap, ülke futbolunda kaos ortamının daha da ileri seviyelere taşınmaması adına sonraya bırakılmıştır” açıklaması çok olumlu oldu. Keşke daha önce birbirlerini karşılıklı olarak suçlamasalardı ve ortalığı lüzumsuz germeselerdi.
Bu olaylara en iyi teşhisi Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener koydu ve dedi ki;
“Kötü alışkanlıkların toplu gösterisi...”
Dileriz ligin sonuna kadar bu karşılıklı suçlamalar artık son bulur.
Schuster herkesi ters köşeye yatırdı
Biz; “Schuster, Beşiktaş’a Ziraat Türkiye Kupası’nı kazandırdıktan sonra gider” diye düşünürken aniden istifa ederek herkesi ters köşeye yatırdı.
Oysa Beşiktaş, O’nu ne umutlarla Türkiye’ye getirmişti. Kartal’ın Süper Lig’de Şampiyon, Avrupa Kupaları’nda başarılı olması için 50 milyon Euro’nun üzerinde transfer yapılmıştı. Quaresma, Guti, Almedia, Simao ve Fernandes gibi isimlere Siyah-Beyazlı forma giydirilmişti. Ama daha önce de yazdığım gibi önemli olan taşları yerine oturtmaktı.
O, bunu yapamadı ve Beşiktaş’ı ligin bitmesine 9 hafta kala yüzüstü bıraktı, işin kolayına kaçtı ve istifasını Başkan’a verdi. Del Bosque, Rıza Çalımbay, Tigana, Ertuğrul Sağlam, Mustafa Denizli ve şimdi de Schuster... 2004’ten bu yana Başkan Yıldırım Demirören devrinde tam 6 teknik direktör Beşiktaş’da görev yaptı... Beşiktaş Yönetimi’nin artık yoğurdu üfleyerek yemesi lazım.
Şu anda teknik direktörlük için Denizli ve Lucescu’nun isimleri geçiyor. Ben olsam yerlisini tercih ederdim.
‘’Fener artık zor tutulur‘’
Fener’e sanki sihirli bir değnek değdi.
Gençlerbirliği maçında Niang’ın attığı üçüncü golden sonra Aykut hocaya dikkat ettiniz mi?
Yerinden öyle bir fırladı ki şaşırmadım desem yalan olur. “Gol” diye haykırdı! Güldü ve sonra da alkış tuttu. Daha önceleri bu gibi olaylara aşırı tepki vermeyen ve suratındaki ifadeyi değiştirmeyen hocadaki bu değişim futbolcuları da etkiliyor dersem abartmış olmam herhalde.
Aykut hocadaki bu değişimin yanı sıra, Başkan Aziz Yıldırım da artık olaylara başka gözle bakıyor. Futbolculara karşı daha sevecen daha hoşgörülü. Onlara bir baba gibi yaklaşıyor. Gençlerbirliği maçının devre arasında 2-2’nin şokunu yaşayan futbolculara, “Haydi çocuklar, başarabilirsiniz. Daha iyi mücadele edin” diye yaptığı konuşma, onların da, “Merak etme başkan” diye karşılık vermesi Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolunda artık daha güvenli adımlar attığını gösteriyor.
Trabzonspor ligin ilk yarısını 9 puan önde bitirdiği zaman, “Artık zor tutulurlar” diye yorumlar yapılıyordu. Şimdi tam tersi oldu. Lider Fener’le, Trabzon’un puanları eşit, ama bana göre artık Fener bir adım önde...
Kongre olursa Polat kazanamaz
Galatasaray’da ilginç olaylar yaşanıyor...
Kulislerde konuşulanlar şunlar:
Mali kongre öncesi imzacıların ağır topları Polat’a diyeceklermiş ki;
“Başkan imzalar tamam. Biz bunları ortaya çıkarmayalım. Sen de kongre kararı al. İstersen yeniden aday ol...”
Polat ‘hayır’ derse o zaman mali kongrede, “Yönetim idari yönden ibra edilmesin” yolundaki imzalar kongre başkanlığına sunulacakmış.
Aslında imzaları toplayanlar bu işin mahkemelere düşmesini istemiyor. Bu işin kavgasız gürültüsüz olmasından yanalar.
Polat, kongreye ‘evet’ derse ve aday olursa kazanır mı?
Buna da ‘hayır’ diyenler çoğunlukta...
Baksanıza, taraftarlar bile Polat ve arkadaşlarına, “İstifa da bir hizmettir” diye
tribünlere pankart asarak göndermelerde bulunuyor ve “İstifa etmeyen Fener’li olsun” diye tezahürat yapıyor..
Polat’ın tam beş kez, “Bırak, istifa edeyim başkan” diye yanına giden Adnan Sezgin’e, ‘altıncı’ istekte “Evet” demesi de oldukça manidar...
Başkana sormadan transferleri Adnan Sezgin mi yaptı?
Hayır...
Galatasaray Takımı’nı Adnan Sezgin mi çalıştırıyordu?
Hayır...
Maç kadrosunu Adnan Sezgin mi yapıyordu?
Yine hayır!
Bakın başarısızlığın baş mimarı Hagi’nin, Sezgin görevi bırakınca kılı kıpırdadı mı?..
‘Adam gibi adamdır Adnan Sezgin’. Nedendir bilinmez, Galatasaray’da ‘günah keçisi’ ilan edildi.
Hayret ettiğim bir şey var o da, Sezgin’in istifasından sonra, Polat’ın söyledikleri;
“Neler demediler ki. Ayıptır. Bu nasıl dünya? Adam, Galatasaray için son ana kadar çalıştı. Misimoviç’in kalması bize 15 milyon külfet getirtecekti. Bizi ondan kurtardı”.
Laf ola beri gel...
Sözün kısası;
Adnan Polat, kongre yapılsın veya yapılmasın, yolunda karar alabilir. Yapılmasın derse görünen o ki bu kaos devam eder ve ortalık hep kaynar. Yönetim şu anda Polat tarafından afaroz edilen Helvacı, Eşkinat ve Yalçınkaya ile sancılı bir şekilde yola devam ediyor.
Ama nereye kadar?
Şu anda Ünal Aysal’ın başkanlığında kurulması düşünülen Galatasaray yönetim kuruluna girecek isimlerin arasında Adnan Öztürk, Faruk Süren, Ali Dürüst’ün bulunması, hele hele İnan Kıraç’ın, Polat’dan randevu isteyip, görevi bırakması önerisinde bulunacağını söylemesi, iktidarı iyice gerdi.
Arda’ya ayıp ettiler
Bazı taraftarların Galatasaray’ın kupaya veda etmesinden sonra öfkelerini Arda’dan çıkarmalarını anlayamadım.
“Fener’e git Arda. Fener’li abine git Arda!”
Türk futboluna son yıllarda o’nun gibi bir yıldız geldi mi?
Avrupa’nın kalburüstü kulüplerinin gözü onda. Türkiye’de tüm kulüplerin hocalarının “Ah bizde oynasa...” diye iç geçirdiği bu süper adama yapılan muameleye bakın...
Canın istediği zaman bağrına basacaksın, “Ondan büyüğü yok” diye sağda solda hava atacaksın. Adam sakat oynayamıyor. Sonra da sinirini Arda’dan çıkaracaksın. Arda’sız Galatasaray’ın ne olduğunu herkes gördü.
Bu yüzden ben “Biraz ayıp olmadı mı?” demiyorum.
Arda’ya “Çok ayıp ettiniz!” diyorum.
Mete Düren doğru söylüyor
Herkes, hakem Tolga Özkalfa’yı eleştirirken ve yenilgiye kılıf ararken, Beşiktaş basın sözcüsü Mete Düren bakın ne dedi;
“Hakemden çok kendimizi eleştirmeliyiz”
Doğru mu doğru...
Sen derbide şampiyonluğa oynayan Trabzonspor karşısında 1-0 öne geçiyorsun, rakibin 10 kişi kalmış... Herkes gollerin arkası gelecek diye beklerken, teslim bayrağını çeken taraf oluyorsun.
Bu maça kadar Schuster’i eleştirenler arasında ben de vardım. Ancak, Trabzon karşısında alınan yenilgide hocanın bir gram suçunun olduğuna inanmıyorum.
Milyonlarca Euro harcandı. Ünlü isimlerden muhteşem bir kadro yaratıldı. Şimdi son umut Ziraat Türkiye kupası... Kazanırsan ne ala. Kaybedersen seneye sil baştan... Beşiktaş’ın puan cetvelindeki yeri bu değil. Kazanılacak kupa her şeyi unutturur.
Şener, Özkalfa’nın reklamını yaptı
Trabzonspor’un güleç yüzlü başkanı Sadri Şener, neye dayanarak söyledi anlayamadım ama “Türkiye’nin dörtte üçü Trabzonspor’un şampiyonluğunu istiyor“ dedi ve ardından, “Çoğunluğun istediği olsun” eklemesini yaptı. Biz, Şener’i mühendis biliyorduk. Meğer istatistikçi yönü de varmış. Onu da öğrenmiş olduk. Şener, inceden inceye Beşiktaş maçının hakemi Tolga Özkalfa’ya dokundurdu. Ancak, Kalfa’nın da iyi reklamını yaptı..
Hakem Tolga Özkalfa hakkında görüşleri sorulduğunda “Tanıdığım çok iyi bir diş hekimi” dedi. Bu konuşması televizyonlarda çıktı.
Tüm basın da yazdı. Bundan büyük reklam olur mu? Tolga Özkalfa’nın işleri artık ikiye katlanır sanırım. Hayırlı işler hocam...