‘’Aziz Yıldırım olsaydı‘’
Bak bakalım, Niang gibisini, Emenike klasındakini veya Arsenal’de top koşturan Santos’u bulabilecek misin..
Yanarım yanarım Emenike’ye yanarım.. Hatırlayın transfer edildiği gün tüm Fener’liler bayram yapmıştı.. Ama sonra ne oldu? Yılın transferi, Fenerbahçe forması ile sadece foto muhabirlerine poz verdi..Yönetim, 9 milyon Euro’ya aldığı bu futbolcuyu 10 milyon Euro’ya sattı.. Bir milyon Euro kazanç sağladık diye önemli bir iş yaptıklarını sananlar oldu..
Sivas yenilgisinden sonra aklıma takıldı;
Acaba dedim kendi kendime “Aziz Yıldırım olsa, Emenike, Niang, Lugano’yu, Santos’u bırakır mıydı veya onlar gitmek isterlermiydi?”
Hiç sanmıyorum..
Göz göre göre eldeki kıymetler bir bir uçtu.. Aziz Yıldırım tekrar başa geçene kadar bu yönetimin sağlıklı çalışacağına ve Fener’in derdine deva olacaklarına inanmayanlardanım..
Günay ve Özdemir’e şaşırdım...
Son Divan kurulu toplantısına gitmedim.. Ama, gazetelerde Yüksel Günay ve Nihat Özdemir’in konuşmalarını okuyunca şaşırdım..
Yüksel Günay demiş ki;
“Konuşmalarda dikkatli olalım. Kimseyi rencide etmeyelim.. Barışı seven insanlarız. Federasyona da çatmayalım.Onlara anlayış göstermeliyiz..”
Allah.. Allah..
Sayın Günay, bu sözlerinizden ben bir şey anlamadım.. Eğer Fenerbahçe’lileri rahatsız eden bir konu varsa, elbette eleştirilecek.. Bu uyarıyı nasıl yapıyorsunuz anlamak mümkün değil..
Lütfen açık konuşun..
Ya Nihat Özdemir’e ne demeli.. O da şunları buyurmuş;
“Futbol Federasyonu’nun ve Başkan M.Ali Aydınlar’ın Fenerbahçe’nin ve Türk futbolunun haklarının uluslararası platformda savunulması adına elinden gelen her şeyi yapacağına inancımız tam..”
Ben, bu Nihat Özdemir’e hayret ediyorum;
Önce istifa etti sonra geri aldı.. Niye geri aldı veya kim “al” dedi?.. Kendisi mi karar verdi, bir açıklama da yapmadı.. Bu Nihat Özdemir’in Fatih Altay’lının TEKE TEK programında M.Ali Aydınlar’ı nasıl eleştirdiğini bir hatırlayın .
Ve de kararı siz verin..
Çakır iyi, ya ofsayt gol...
Sakın yanlış anlamayın amacım kınamak değil..
Ancak, yazar arkadaşların maçlardan sonraki yorumlarını okuyunca şaşırıyorum..
Size geçtiğimiz hafta Sivaspor-Fenerbahçe maçı eleştirilerden birkaç örnek ve de kendimin de kısa yorumlarını sunuyorum;
* Cüneyt Çakır iyi maç yönetti..Sivasspor’un ilk golü ofsayttı..
-İyi güzel de kardeşim.. Gol ofsayttı diyorsun.. Ya maç 1-0 bitseydi o zaman ne yazacağını gerçekten çok merak ediyorum..
* Cüneyt Çakır yine iyiydi. Ama, dün o ofsayt gol olmasa bile Fenerbahçe puan alamazdı..
-Bu arkadaşa, kahin misin diye sormak lazım.. Her iyi oynayan maç mı kazanıyor?
* Hatayı yan hakem Bahattin Duran yaptı. Eneramo net bir şekilde ofsayttı..
-Maçın patronu kim? Cüneyt Çakır.. O halde Cüneyt Çakır da Duran kadar hatalıdır..
* Yenilen gol ofsayt olabilir..
-Günaydın veya iyi akşamlar..
* Maç 2-O bitince bu golün neticeye tesir eden bir yanı kalmadı..
- O golün yarattığı yıkıntıyı hiç düşünmemiş bile bu kardeşimiz..
Carvalhal’a yapılan ayıp
Beşiktaş’ha kazan devamlı kaynıyor.. Ve de durup dururken kriz yaratılıyor..
Başkan Yıldırım Demirören geçenlerde esti gürledi ve de noktayı koydu:
”Artık herkes haddini bilecek. Bu benim ikinci başkanım da olsa ya istifa edecek ya da oturduğu yerde oturacak“..
Hedefteki adam Metin Keçeli.. Ancak o. bu çıkışı üstüne almadı ve de istifa etmeyeceğini söyledi.. İş bu noktaya dayandıktan sonra suların durulması çok güç gibi görülüyor..
Başkanın Carvalhal hakkındaki sözleri bana biraz tuhaf geldi;
“Tayfur Havutçu dönene kadar biz Carvalhal ile devam edeceğiz..”
Olacak şey değil.. Beşiktaş’ta adama resmen “emanetçi “gözü ile bakılıyor.. Bu yanlış.. Niye yanlış.. Siz bu konuşmayı yaptıktan Carvalhal nasıl olsa gideceğim diye işe dört elle sarılır mı? Futbolcular O’nu dinler mi? Seyirci bu teknik adama ısınır mı, itimad eder mi? Adam maça çıkıyor kulübede Tayfur Havutçu’nun boy resmi, o da yanında duruyor ve foto muhabirlerine poz vermek zorunda kalıyor.. Guti’nin hareketlerine seyirci kalan, teknik direktörünü yok sayan Beşiktaş, buraya kadar nasıl geldi hayret ediyorum doğrusu..
‘’Sen çok yaşa Berlin Panteri‘’
“Galatasaray efsanelerini arıyor. Türk Telekom Dünya’ya duyuruyor” adlı proje geçtiğimiz hafta Galatasaray-Bursaspor maçı ile start aldı.. Ve bu maç Galatasaray tarihine adını altın harflerle yazdıran Turgay Şeren’e adandı. Bu projeyi hayata geçirenleri candan kutluyorum.
35 bin Galatasaray taraftarının O’nu bağrına basması da hakikaten büyük bir olaydı. Dilerim diğer kulüpler de kulübe hizmetleri geçmiş sporcularını anarlar.
Turgay Ağabey ile gazeteciliğe başladığım 1960 yılından bu yana büyük bir dostluğumuz vardır. Muhabir olarak onunla roportajlar yaptım, maçlarını izledim yazdım. Futbolu bıraktı. Ve yine yıllarca Milliyet, Hürriyet ve son olarak da Akşam’da birlikte çalıştık. O’nun gibi bir efsane ile yanyana olmak bana her zaman gurur vermiştir.
Hiç unutmam, birlikte Milli Takımımız’ın Dresden’de Doğu Almanya ile yaptığı maçı izlemiştik. 1-1 biten karşılaşma sonrası gece kulübüne gittik. O zaman iki Almanya ayrı. İnsanın nefes alırken bile ürktüğü bir rejim var. İçkilerimizi söyledik. Pistte gösterileri izlerken, gözüm tam karşımızda oturan yüksek rütbeli bir Doğu Alman subayına takıldı. Adamın gözü bizim masada. Turgay ağabey de durumun farkına varmıştı. Biraz ürkmedik dersem yalan söylemiş olurum. ”Bu adam niye bize bakıyor“ diye konuşmaya başladığımız sırada ayağa kalktı ve bizim masaya geldi. ”Turgay” dedi elini uzattı. Şaşırmıştık. Yanımızda oturan bir arkadaşımız Almanca “Tanıyormusun?” diye sordu. Aldığı ve anında tercüme ettiği konuşmalar hepimizi şaşırttı: “O’nu Almanya’yı Berlin’de 2-1 yendiğiniz maçta izledim hayran kaldım. Daha sonra Kicker Dergisi’nin ilk sayfasında kocaman fotoğrafını da görmüştüm. O dergi hâlâ bende durur.”
Düşünebiliyor musunuz?
Maç 1951’de oynanmış, o subay aradan 25 yıl geçmesine rağmen büyük kaptanı unutmamış. Hatırlanmaktan güzel şey değil mi?
Küçükle küçük, büyükle büyük olan Turgay Ağabey gibisine açık konuşayım, bu futbol dünyasında çok az rastladım. Sen çok yaşa Turgay ağabey.
Emre'ye şaşırdım
Emre Belözoğlu Fenerbahçe televizyonunda, “Bizden beklenen ne. Net olarak anlayamıyorum. Herkes bizden direkt Dünya kupası ve Avrupa Şampiyonası’na gitmemizi bekliyor. İkinci olup gruptan çıkmayı hedefledik ve bunu gerçekleştirdik. Sanki biz gruptan ikinci çıkarken bir şey yapmadık. Emek vermedik. Bunlara tabii üzülüyoruz” dedi. Yanlış düşünüyorsun Emre. Kimse size emek vermediler demedi ki. Almanya’yı bir kenara çek. Bizim gruba bir bak. Rakiplerimiz Azerbaycan, Belçika, Avusturya ve Kazakistan.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.
Birinci olan Almanya ile aramızdaki puan farkı kaç. Tam tamına 13. Arkamızdan üçüncü olan Belçika son ana kadar bizi titretmedi mi?
Bizler Arda, Hamit, Volkan, Burak ve senin gibi yıldızlardan kurulu Milli Takımımız’dan “En iyi ikincilik“ bekledik. Acaba çok şey mi istedik. Liderle puan farkı en fazla bir veya iki olmalıydı. Normali de buydu...
Neyse, unutalım bunları. İnşallah Hırvatistan engelini aşarız da, milletçe bayram yaparız.
Beşiktaş'taki bu panik niye?
Beşiktaş seyircisi panikte...
Bir kısım taraftar “Yeter Demirören yeter. Başkan olsana Fenerbahçe’ye başkan olsana“ diye tempo tutarak Yıldırım Demirören’i protesto ediyor. ”Batıyoruz“ diye feryat edenler, “Bu borç nasıl ödenecek?“ diye isyan edenler.
Ezeli rakipleri Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarları kulüplerine sahip çıkarken. 35-45 bin kişi ile tribünleri doldururken ve futbolcuları coştururken, gördüğüm kadarı ile Beşiktaş seyircisi aynı duyarlılığı göstermiyor.
Altıncı hafta bitti. Fenerbahçe ile aradaki puan farkı 6. Galatasaray’la 3. Yani bana göre ortada telaş edecek bir durum yok.
Yıldırım Demirören ve ekibi Quaresma, Guti, Simao, Fernandes gibi yıldızları transfer ettiği zaman yer gök inledi. Futbolcular omuzlardan inmedi. Bu futbolculara herhalde çakıl taşı verilmedi. Hepsine milyon Dolar’lar, Euro’lar sayıldı. Para nereden geldi?. Bir kısmı kredi ile gerçekleşti. Herkesin bildiği gibi bir kısmını başkan ve bir de Serdal Adalı verdi. Ama, büyük miktarı Başkan’dan çıktı. Ligde, kupada ve Avrupa’da hedefi olan bir ekip kurmak için de elbette borçlanmak şarttı.. Ve de bu yapıldı.
”Borç batağına saplandık“ diye konuşanların “Borçtan nasıl kurtuluruz?” diye yol göstermesi gerekmez mi? Ama bizde aynen siyasette olduğu gibi işin kolayına kaçılır ve de “eleştiri” yönü tercih edilir. Bu yüzden Yıldırım Demirören’i suçlamak yanlış oluyor gibime geliyor.
Bugün başta Fenerbahçe ve Galatasaray olmak üzere tüm kulüplerin hatırı sayılır borçları var. Ama Beşiktaş’daki gibi feryat figan eden yok.
Beşiktaş takımına gelince: Kayseri yenilgisi hiç bir zaman ölçü olmamalı. Çünkü klas futbolculardan kurulu bu ekip Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor kadar ligde iddialı. Kartal’ın bana göre tek dezevantajı o kadar klas futbolcu varken Carvalhal’ın iyi bir onbir kuramaması. Bir de sezon başında kaptanlık konusunda hata yapıldı. Şu ana kadar süren kaptanlık kargaşasına Rüştü kaptan yapılarak engel olunabilirdi.
Sahi köşke kim çıkacak?
Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Cumhurbaşkanlığı geçen sezonun şampiyon takımının kaptanı ve iki yöneticisini davet etmek istemiş. Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan kendilerine isim bildirilmesi talep edilmiş. Bakanlık ise bu konuda muhatabın Türkiye Futbol Federasyonu olduğunu bildirmiş. Şimdi, bu istek Federasyon’a giderse ne olacak diye herkes merak içinde. Çünkü Fenerbahçe’nin şampiyonluğu Mahmut Özgener Federasyonu tarafından tescil edildi. Şampiyonlar Ligi’nde Türkiye’yi Trabzonspor temsil ediyor. Ama, biz yine de bir fikir cimnastiği yapalım ve olasılıklara bir bakalım:
-Trabzonspor’dan isim bildirebilir mi?
-Hiç sanmıyorum..
-Neden?
-O zaman Trabzonspor’un şampiyonluğunu resmen ilan etmiş olur.
-Ya Fener’den?
-Mümkün değil.
-Peki ne olacak?
-Hiç... Tüm kararlar şu anda belli olsa da sezon sonunda açıklayacağını ilan ederek işin içinden çıktığını sanan Federasyonumuz buna da bir çare bulur.
‘’Fenerbahçe'ye 'golcü santrfor' şart‘’
Son İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçı gösterdi ki, Fenerbahçe’ye golcü bir santrfor şart...
Hem de çok acele...
Çünkü görüldü ki, Semih Şentürk ilk onbirde istenilen randımanı vermiyor...
Semih kötü futbolcu mu?
Asla...
‘Nöbetçi golcü’ unvanlı Semih ikinci yarıda oyuna girdiği zaman daha verimli oluyor, kritik gollere imza atıyor. Maç kurtardığı zamanlar da olduğu bir gerçek...
Ama, talihsiz günler yaşayan, şampiyon olduğu halde Avrupa’da temsil hakkı verilmeyen Fenerbahçe’nin, bu yıl topu ile tüfeği ile hedefi 12’den vurması için hemen harekete geçmesi artık farz oldu.
Bunun için yapılacak şey belli;
Kesenin ağzı açılacak...
Stoch'u sakın göndermeyin
Stoch’a, Hamburg kancayı takmış...
Haftalardır ilk onbire alınmayan ve kenarda bekletilen Stoch’un, Belediye maçı sonrası “Oynayacağımı sanmıyordum” demesi, moralinin ne kadar bozuk olduğunun kanıtı idi.
Ancak, Aykut hoca tüm tahminlerin aksine, O’nu sahaya sürünce 22 yaşındaki Stoch hem kendine geldi hem de gösterdiği performans ve attığı golle “Ben varım” mesajını verdi.
Bu Stoch, Fenerbahçe’de her zaman ilk onbirde yer bulur. Attığı nefis çalımlar ve de golleriyle tribünleri coşturur.
Gençlere önem veren Aykut Kocaman’ın böyle bir teklif gelmesi halinde ‘onay’ vereceğine inanmıyorum.
İnandığım tek şey, şans verildiği taktirde Stoch bu formayı kimseye kaptırmaz.
Sen neymişsin be Burak!
Türk Futbolu’nda ‘Burak Yılmaz fırtınası’ esiyor.
Trabzonspor 5 maç oynamış; Atılan gol sayısı 7...
Hepsi de Burak patentli...
Hâlâ hayret ederim; “Burak önce Beşiktaş’tan daha sonra Fenerbahçe’den neden gitti?” diye...
Ama, sonra “Gönderenler düşünsün” der, işin içinden çıkarım...
Burak’ın yükselişinde en büyük pay Şenol Güneş’indir.
Hazıra konmak varken, o, beğenilmeyen genç Burak’ı bir kuyumcu titizliği ile işlemiş ve Türk Futbolu’na armağan etmiştir.
Şenol Güneş’in genç futbolcusu için söyledikleri de her futbolcunun kulağına küpe olsun:
“Avrupa seviyesinde göze batacak bir oyuncu. Gelişim göstermek isteyen oyuncular, Burak’la konuşsun. Ne yapmışsa onu yapsın...”
Guti'yi oynatmaya bakın
Guti’nin geldiği günü hatırlayın; Beşiktaş ayağa kalktı, Kaptan bile yapıldı...
Ancak, renkli kişiliği olan Guti, geceleri eğlence hayatına dalınca, daha doğrusu dağıtınca işler değişti...
Şimdi ‘gidecek mi, gitmeyecek mi’ ya da ‘oynar mı, oynamaz mı?’ tartışmaları başladı.
Beyler;
Guti bir markadır, klası tartışılmaz...
Guti ‘formsuz’ deniyor, önceki gün de rahatsız olduğu açıklandı. Oysa Gaziantepspor maçı öncesi İspanya’dan turp gibi döndü.
“Guti formsuz* ne demek? O’nu sahaya çıkacak hale getirmek hocanın görevi değil mi?
Gece yasağı koymak, O’na milyon eurolar veren yönetim için o kadar zor mu?
Eğer, yönetimin yaptırım gücü yoksa, o zaman otorite boşluğu var demektir. Yöneticilerin bu futbolcuyu karşısına alıp ikaz etmesi şart...
Çünkü, Beşiktaş’ın şu anda Guti gibi bir klasa çok ihtiyacı var.
Ayıkla pirincin taşını
Kulüpler Birliği küme düşme cezası ile ilgili yasanın değiştirilmesini istiyor.
UEFA Başkanı Platini, “Avrupa ülkeleri şikenin önünü kesecek daha etkili yasalar çıkarmalı” diyor.
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç da yasanın değiştirilmesinden yana değil.
Önceki gün, kendisi de bir hukukçu olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu konuda görüşlerini çok net açıkladı. İşte konuşmalarından alıntılar:
“Biz bu kanunu oynamak için yapmadık, uygulansın diye yaptık. Biz bu kanunun altından kalkamayız düşüncesi, kulüp yöneticilerinin acziyetini gösteriyor. Şike olaylarının soruşturulduğu zamanda, bu kanunu değiştirin taleplerini altını çizerek söylüyorum, şahsen olumlu bulmam...”
Bu konuşmalardan sonra yasa değiştirme çalışması yapan Kulüpler Birliği’nin nasıl bir tutum sergileyeceğini doğrusu çok merak ediyorum.
‘’Büyük kenetlenme‘’
Bu olağanüstü kongre de nereden çıktı, seçimsiz kongre olur mu? Diye düşünüyordum. Biraz da isteksiz gittim Kadıköy’e. Ama, kürsüye çıkanları dinledikçe “İyi ki buradayım”dedim. Birlik, beraberlik, kenetlenme nasıl olurmuş gördüm. Bazen şaşırdım. Üzüntü duyduğum anlar da oldu. Bazen de kendi kendime “Vay anasını neler olmuş“ diye söylendim. İsterseniz önce Nihat Özdemir’den başlayalım. “Gün birlik olma hedeflerimizden sapmadan yolumuza devam etme günüdür“ dediği anda içimden o anda “Niye istifa ettin. Sonra niye döndün?“diye haykırmak geldi. Ama, Vefa Küçük konuşurken Özdemir’e hafiften çakarak,“Camianın ayakta durabilmesi için yönetimden hiç kimsenin bırakıp bir yere gitmeye hakkı yoktur“ diyerek göndermede bulunduktan sonra biraz rahatladım. İnanıyorum ki, Nihat bey bu beklenmedik hareketi yaptıktan sonra pişman olmuştur. Nihat Özdemir, azınlıkta kalan itirazcılara hiç aldırmadan Futbol Federasyonuna dolayısı ile M.Ali Aydınlar’a çattı... ”UEFA baskı yapmış. TFF direnememiştir” dedi ve ekledi: Sezon sonunda TFF’nin ne karar vereceğine dair en ufak bir bilgimiz yok. Aslında biz şampiyonluk değil, onur mücadelesi vermekteyiz...
Burada bir parantez açalım ve devam edelim: Evet, Fenerbahçe onur mücadelesi veriyor. Şampiyonluğu tescil edildiği halde Avrupa’ya çıkamayan Fenerbahçe, Aykut Kocaman’ın dediği gibi boynunda iple dolaşıyor. Bu yıl da şampiyon olsa dahi akıbeti meçhul. Çünkü Federasyon başkanı karar çıksa bile sezon bitmeden açıklama yapmayacaklarını cümle aleme bildirdi. Kısacası bugün kurtuldu. Yarın ne olacağı meçhul...
Vefa Küçük’e şaşırdım...
Vefa Küçük’ün konuşmasında M.Ali Aydınlar bölümüne ne yalan söyleyeyim takıldım. Vefa bey dedi ki, ”M.Ali Aydınlar bu kulübe çok hizmetler verdi.” Hatırladığıma göre kulübün muhasip üyesiydi.. Ve devam etti; Bununla da yetinmedi voleybol takımımızın sponsorluğunu yaptı. Ben de Vefa beye sormak isterim: Karşılıksız mı yaptı? Fener markasını Acıbadem’e ekledi. O markaya paha biçilmeyeceğini hakiki Fenerbahçeli olduğuna kuşku duymadığım Küçük’ün çok iyi bildiğine adım gibi eminim. Küçük’ün son sözleri beni sukutu hayale uğrattı. Bir de, “Kongre üyelerine indirimli tedavi uyguluyor“ demez mi... Vefa bey keşke bu sözleri söylemeseydi..
Hemen harekete geçilmeli
Efsane Başkan Ali Şen iddianamenin kabul edilmesinden sonra UEFA’nın harekete geçebileceğini belirtti. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik’e de her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulan bir dönemden geçildiğini anlattı. Camiada çoğunluktan telkin gören M.Ali Aydınlar’a destek verdi. Yalnız Erzik’in işleri başından aşkın. Yardim alınsın tamam da. Oraya akil adamlardan kurulu bir heyetle çıkarma yapılması şart. Fener’de bu işi yapacak tonla adam var.
Funda Hanım’dan dobra dobra
Bir zamanlar Fenerbahçe’de başkanlığa aday olan Funda Hanım, kürsüde dobra dobra konuştu. M.Ali Aydınlar’ın ”Fenerbahçe başkanı görevi bıraksaydı, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’ndeydi” dediğini hatırlattı ve noktayı koydu. “Asla pes etmeyin. Asla pazarlık masasına oturmayın. Gerekiyorsa takımı ligden çekmek için bizden yetki isteyin.” Açık konuşana bayılırım. Tebrikler Funda Hanım.
Helal sana Uğur Dündar
Kürsüde en çok alkış alan Uğur Dündar bir kere daha herkesin hayranlığını kazandı. İşte Dündar’dan çarpıcı sözler... “Öyle bir Dünya’da yaşıyoruz ki, herkes sorumlu mevkideki herkesin ne yapması gerektiğini, neler yaptığını, neler yapamadığını, kimin mangal yürekli, kimin amiyane tabirle tavşan pisliği olduğunu görüyoruz.” Uğur Dündar’ın bu konuşması, Fener tarihine geçecek kadar önemlidir. Bana göre bir derstir. Tabii anlayanlara. Kongreye katılan 3114 üye Fenerbahçe’nin ne kadar büyük bir camia olduğunu dünya aleme gösterdi. Başkan Aziz Yıldırım’a ne kadar bağlı olduğunu kanıtladı. İsterdim ki, bu zor dönemde muhalefet yapanlar, sağda solda ipe sapa gelmez konuşmalarla kafa karıştıranlar çıksın bu kürsüde konuşsun. Ama nerde o yürek?
Burak’ın uyarısına lütfen dikkat
Milliyet Gazetesi’nde Trabzonspor’un gol makinası Burak’la yapılan bir söyleşi vardı. Ağzından çıkan sözler yaşından umulmayacak olgunlukta idi. İşte o söyleşiden bir alıntı. “En çok kafama takılan 14.haftada oynayacağımız Fenerbahçe maçı ve rövanşı. Ortam öyle bir gerildi ki bu maçta olay çıkmama ihtimali çok az. Hissediyorum bir şeyler olacak. Tabii o maçta olursa rövanşı düşünemiyorum bile. Aklımdan geçen şu; İki maç da tarafsız sahada oynansın. İzmir, Ankara ne bileyim. Büyüklerimiz uygun görürse bu yöntem ile daha fazla çirkinliklerin önüne geçilebilir”. Genç Burak’ın bu konuşmasının dikkate alınması lazım. İki taraf yöneticilerinin ortamı yumuşatmak için şimdiden çalışmalara başlaması gerekiyor.
‘’Şaka ile karışık‘’
Aziz Yıldırım zorda
Günler önce Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay televizyona çıktı, “Aday değiliz demiyoruz. Şartlar oluşursa adayım” dedi. Konuşmasını baştan sona dikkatle dinledim. Sorulara net yanıtlar verdi. “Güven bunalımı ortadan kalkmalı, seyircisiz maç cezası olmamalı” şeklinde görüş bildirdi. Gelelim Göksel Gümüşdağ’a... O da bu işe soyunacağını deklare etti. Gümüşdağ da Atalay da AKP’li.
Üstelik Başbakan’ın tuttuğu iki isim. Ve biz seçim bu ikili arasında olur derken birden Mehmet Ali Aydınlar adı futbol dünyamızda bomba gibi patladı. Yıldırım Demirören’in evinde sürpriz bir şekilde yapılan toplantıda Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ve Galatasaray Başkanı Ünal Aysal’ı temsilen de Adnan Öztürk ile Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl bir araya geldi. Kısa bir istişareden sonra Mehmet Ali Aydınlar da toplantıya davet edilerek, kendisine başkan adaylığı teklif edildi. O da kabul etti.
Toplantıya Aziz Yıldırım’ın çağrılmaması ve de görüş istenmemesi oldukça ilginç. Bu da gösteriyor ki, ‘dört büyükler’den ‘üç’ü Fenerbahçe’nin işaret edeceği adayı hiçbir şekilde kabul etmeyecek.
Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe Kulübü Yüksek Divan Kurulu Üyesi...
Üstelik Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı’nın sponsoru... Yıllarca Fenerbahçe’de yöneticilik yaptı. Ayrıca Aziz Yıldırım görevi bıraktığı zaman Fenerbahçe’de en kuvvetli Başkan adayı olarak gösteriliyor.
Aziz Yıldırım, Göksel Gümüşdağ’ı istiyor. Mehmet Ali Aydınlar da Aziz Başkan’la konuşacağını söylüyor. Merak edilen konu şu; Acaba Aziz Yıldırım, Aydınlar’a ne diyecek?
Bu nedenle en zor durumda olan kişi Fenerbahçe Başkanı... Anadolu kulüplerinin büyük çoğunluğunun Göksel Gümüşdağ’dan yana bir tutum sergileyeceği de kulislerde dolaşıyor. Kazan fokur fokur kaynamaya başladı.Bakalım bu savaştan kim galip çıkacak?
Şener’e ne oldu böyle?
Trabzon Başkanı Sadri Şener esprileri, fıkraları ve hepsinden öte, gözlerinin içi gülen bir kişiliğe sahiptir.
Ancak, Trabzonspor şampiyonluğu kaptırdıktan sonra, o güleç yüzlü Şener gitti; yerine her gün esen-gürleyen, devamlı konuşan bir Sadri Şener geldi. “Bizi hâlâ kutlamadılar” diyen Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu’na; “Şampiyon olsalardı tebrik ederdim” yanıtını vererek farklı bir gündem yarattı. Amma...
Selçuk ve Egemen için söyledikleri hiç de hoş olmadı. “Zokora’yı transfer ettik. Çok iyi bir futbolcu. Bana göre ‘iki Selçuk’ eder” demesi; arkasından Egemen’i o kadar büyük kayıp olarak görmediğini söylemesini doğrusu yadırgadım.
Sayın Başkan; “Eğer Trabzonspor bugün ligi Fenerbahçe ile 82’şer puan alarak zirvede kapadıysa, tüm Trabzonlular da bilir ki, Selçuk ve de Egemen’in bu başarıda büyük payı vardır. Hatta hatta Yattara’nın bile katkısı çoktur. Verdiğin röportajda Selçuk için diyorsun ki; “Avrupa, Avrupa dedi. Lap diye Galatasaray’a gitti. Burada Galatasaray Yönetimi’ne de kızdım...” Aslında transferin yıldızları, Trabzonspor’un belkemiği olan bu ikiliyi ‘nasıl kaçırdık’ diye kendinizi sorgulamanız gerekir? Bugüne kadar hep medya, federasyon, hakemler, eski Bakan Faruk Özak dahil herkes eleştiri oklarının hedefi oldu.
Ancak, siz ve yönetim kurulunuz; bir gün de ‘biz bu dokuz puanı nasıl kaybettik’ diye düşündünüz mü? Bu kaybın şampiyonluğun uçmasında en büyük etken olduğunu bilmiyor musunuz?
Hep ‘Gönüllerin Şampiyonu Trabzonspor’ dediniz, “Türkiye’nin dörtte üçü Trabzon’un şampiyonluğunu istiyor” diye siz de yönetimdeki arkadaşlar da konuştu. Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar; Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu elbette istemez. Ama, artık lig tescil edildi. Heyecanlı, çekişmeli maçlar kadar da demeç savaşı izledik. İnsanlar gerildi. Bari yeni mevsimde bu tatsız konuşmalara son verelim. Biz yine güler yüzlü Sadri Şener’i görmek istiyoruz. Biz yeni transferleri ile bomba gibi bir Trabzonspor görmek istiyoruz.
Hiddink yoksa Oğuz Çetin var
Hiddink de görevi bırakacakmış. Bana göre, Türk Milli Takımı’nın patronluğuna getirilmesi bile hataydı ya, neyse... Ne yaptı Hiddink bugüne kadar? Hâlâ ‘finallere kalabilir miyiz’ diye diken üstündeyiz. O’nun gönlünde herhalde hem Türkiye’yi, hem de Chelsea’yi birlikte çalıştırmak yatıyordu. Üstelik örneği de vardı... Avusturya’nın başındayken PSV Eindhoven’ın, Rusya’nın sorumlusu iken Chelsea’nin teknik direktörlüğünü yapmıştı. Kendisi ile yapılan bir röportajda, “Ben daha fazlasını, her gün çalışmayı istiyorum. Burada sınırlı şekilde çalışabiliyorum. Oyuncu yok, idman yapamıyorsunuz” demiş. Yani kısacası hocayı bir ekip çalıştırmak kesmiyor.
“Fazla naz aşık usandırır” derler, beğenmiyorsa; versin tazminatı, sepet koluna herkes yoluna, gitsin.
Şunun şurasında Milli takım finaller için 4 maç oynayacak . Ben olsam Oğuz Çetin’e “Geç kardeşim bu milli takımın başına” derim. Eğer milli takımı finale taşırsa da yeni bir sözleşme imzalar, patron yaparım...
‘’Şampiyonluktaki payları yüzde 51‘’
Geçmiş olayları yazmayı, hele hele hatırlamayı ve de hatırlatmayı hiç sevmem.
Ancaaak;
Alex şampiyon oldukları günün gecesi, “Sezon başında çok tartışıldım. Buna da cevabımı sahada verip kendimi kanıtladım” deyince ne yalan söyleyeyim, dayanamadım.
Ben de yazdım.
Bugün Fenerbahçe şampiyon olduysa; elbette arkadaşlığın, inancın, Aykut Kocaman’ın, yöneticilerin birbirlerine kenetlenmelerinin büyük rolü var. Bu bir gerçek, bunu kimse inkâr edemez.
Fakat bir de Başkan Aziz Yıldırım ve Alex gerçeği var.
Bana göre bu ikilinin şampiyonluktaki payını kaleme kağıda vurursak, yüzde 51’dir.
“Neden” diye sorarsanız...
Alex eleştirilerden bunaldığı zaman, Aziz Yıldırım kendisine arka çıkmıştı.
Aynı Yıldırım, Aykut Kocaman’a da kötü sonuçlar sonrası ‘anca beraber kanca beraber’ diyerek destek vermiş; O’nu ve futbolcuları antrenmanlarda, kamplarda, deplasmanlarda bir dakika olsun yalnız bırakmamıştı.
Lig TV’nin futbol yorumcusu Melih Şendil; Alex, Ankaragücü’ne 5. golünü atınca aynen şunları söylemişti:
“Alex’i sezon başı eleştirenler, şimdi ne düşünüyor?”
Ne düşünmeleri bekleniyordu ki!
“Biz neler yazmıştık” diye arşivlere mi bakacaklardı!
Çoktan unutmuşlar bile. Gün, övgü zamanı. Millet çalakalem gidiyor.
Bir sezonda rakip filelere 28 gol gönderip 14 asist yapan Alex, Fenerbahçe’deki rekoru bir yana, Avrupa’da top koşturan vatandaşları arasında da en başarılı olanıdır.
Alex, Türk Futbolu’nun ve de Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en büyük yabancı yıldızıdır. O tek başına bir takımdır. Futbolculuğu yanı sıra iyi bir aile babasıdır.
Heykelini dikmek isteyenlere verdiği şu cevap, O’na olan hayranlığı bir kat daha arttırmıştır;
“BEN FENERBAHÇE’NİN ASKERİYİM . BUNU HAK ETMEK İÇİN NE YAPTIĞIMI KENDİ KENDİME SORUYORUM...”
Ben de diyorum ki, sen oturaklı kişiliğinle, beyefendiliğinle, Türk Futbolu’na verdiğin katkılarla çoktan bunu hak ettin ‘Ordinaryüs Profesör Alex...’
Fatih’in eksiği yok fazlası çok...
Ünal Aysal başkanlık koltuğuna oturunca, teknik direktörlük için önce Lucescu arkasından Gerets ve de Martin Jol isimleri ortaya atıldı.
Rijkaard’la acı bir tecrübe yaşayan Galatasaray’da sonunda aklıselim ön plana çıktı ve bu işi Fatih Terim’den başkasının yapamayacağı kanısına varıldı.
Ve de Aysal ilk olumlu işini Fatih hocayı göreve getirerek yaptı. Bana göre Fatih Terim’in bu iki yabancıdan eksiği yok, fazlası çok.
Galatasaray’a gönül verenler Fatih Terim’in eski başarılı günleri geri getireceğine inanıyor.
Aysal’ın kendisi iddialı. Yöneticileri de öyle. Tanıdığımız Fatih Terim, hepsinden daha da iddialı.
Ancak, yönetimin geçen yılki korkulu günlerin yaşanmaması için, hocanın vereceği isimleri alması şart. Eğer flaş transferler yapılırsa, 5O binlik Arena full çeker. Ve de para basar. Bırakın para basmayı, Süper Lig’e heyecan gelir, kalite gelir.
Niye Mesut’u Nuri’yi Hamit’i biz almıyoruz
Fenerbahçe’nin başında Aykut Kocaman, Galatasaray’da Fatih Terim, Beşiktaş’ta Tayfur Havutçu, Trabzonspor’da Şenol Güneş...
‘Dört Büyükler’in hocaları yerli.
Zirvede çoğunlukla hep yabancı-yerli hoca savaşı izledik.
Beşiktaş binbir tantana ile Schuster’i Türkiye’ye getirdi. Alman hoca dünyanın parasını aldı. Beşiktaş’a ne verdi? Kocaman bir hüzün. Ve sonra yerine gelen Tayfur, dengesi bozulan Kartal’ı önce rayına oturttu, arkasından da kupa şampiyonu yaptı.
Fenerbahçe’de Daum gitti. Aziz Yıldırım, Aykut’a güvendi. İşte eser ortada. Fenerbahçe iki sezondur son maçta kaybettiği şampiyonluğu yakaladı.
Şenol Güneş’in Trabzonspor’u, son saniyeye kadar, Fenerbahçe ile şampiyonluk kulvarında koştu. İkili averajla şampiyonluğu kaptırdı.
Fatih Terim’in kariyeri ortada. Portföyünde üst üste 4 lig ve bir de UEFA Kupası şampiyonluğu var.
Geçtiğimiz sezon Ertuğrul Sağlam, Bursaspor’u şampiyon yaptı. Bu sezon da Fenerbahçe ve Trabzonspor ile birlikte uzun süre çekişti. Ancak, talihsizlikler yakasını bırakmayınca gene de başarılı oldu. Keza yerli hocalardan Tolunay Kafkas’ın ‘Gaziantepsporu’ ligin en iyi top koşturan ekiplerinden biri. Bu yüzden Süper Lig’in daha hareketli, daha iddialı olacağına inanıyorum... Göreceksiniz, bu yerli hocalarla futbolumuzun marka değeri de artacaktır.
Çalıştırıcılarda yerliye dönüş başladı. Yabancı futbolcu alımı ise büyük hızla sürüyor. Ben diyorum ki, yurt dışında oynayan yüzlerce futbolcumuz var. Onlardan yıldızı parlayanları Avrupa’da kapıyorlar. Madem, yabancılara transfer ücreti olarak milyon Euro’lar ödüyoruz; o halde o paraları kendi yıldızlarımıza verelim. Kesenin ağzını açalım; Mesut gibi, Nuri gibi, Hamit gibi klaslara Real Madrid değil Fenerbahçe, ,Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor formalarını giydirelim. İşin kolayına kaçacağımıza, Avrupa’yı karış karış tarayıp kendi evlatlarımızı Türkiye’ye getirmenin yollarını arayalım.
‘’Emenike değil sanki Messi!‘’
Bütün bir hafta Emenike ile yattık Emenike ile kalktık. Emenike Fener’e karşı oynayacak mı oynamayacak mı? Hep bunlar konuşuldu. Adam sanki Messi. Nijerya’lı ‘sakatım’ diyor. Hocası saygın insan Yücel İldiz, maçtan önce futbolcusu ile üç kez konuştuğunu kendisine hazır olmadığını söylediği için kadroya almadığını söylüyor. Sakatlığı geçmiş olsa bir hafta arkadaşları ile çalışsa İldiz, Emenike’yi sahaya sürmez mi? Ben burada Yücel hocaya inanırım. Evet ne diyorduk; Sonunda Emenike sahaya çıkmadı. Oynasa, sanki Karabükspor’un, Fenerbahçe’yi yenmesi garanti. Farz edelim sahaya çıksa bir de gol kaçırsa. O zaman söylenecekleri düşünmek dahi istemiyorum. Emenike art niyetli bir adam olsaydı, Fener maçından bir hafta önce üç sarı kartı vardı, bir faul yapar dördüncüsünü alır otomatikman sahaya çıkmazdı. Ama ona da bir kulp bulunurdu. Ligin son maçı Karabükspor ile Trabzonspor arasında. Bakalım o zaman da “Emenike Trabzonspor’a karşı oynayacak mı oynamayacak mı“ tartışması olacak mı? Daha çok erken ama gazetelerde Yücel hocanın oynatmayacağı şeklinde bir karar aldığı söyleniyor. Ancak, Nijeryalı’nın sakatlığı geçerse o zaman oynatılmasa yeni bir polemik başlamaz mı? Bekleyip göreceğiz.
Karabük’te Trabzon sesleri
Şunun şurasında ligin bitimine 180 dakika kaldı. Biz nelerle uğraşıyoruz. Karabükspor o gün Fenerbahçe’ye karşı aslanlar gibi oynadı. Galip de gelebilirdi. Ama benim anlamadığım bir şey var, o da şu: Karabük’lü futbolcular sahada Fener’i yenmek için olanca güçleri ile çaba sarfediyor. Formaları sırıl sıklam. Trabzonspor, İzmir’de bir gol atıyor. Seyirci kendi takımını coşturacağına “Trabzon” diye tezahürat yapıyor. Ya yedek kaleci Bülent Ataman’ın konuşmalarına ne demeli? “Trabzon’luyum “ diyor Bu normal. Fakaaat... ”Fenerbahçe’yi tebrik ediyoruz. Fenerbahçe saha içinde formda. Ama saha dışında da da formda. İki tarafta da iyi oynuyorlar” şeklindeki konuşması son derecede yanlış. Bu sözlerine bir açıklık getirmesi şart. Nitekim Fenerbahçe savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bu arada Karabükspor’un da kadro dışı bıraktığı söyleniyor. Şimdi iyi mi oldu? Sen futbolcusun işine bakacaksın.
İlan biraz ters kaçmadı mı?
Fenerbahçe basketbolda, voleybolda ve amatör branşlarda başarıdan başarıya koşuyor. Futbol takımı Trabzonspor ile şampiyonluk mücadelesi veriyor. Hatta averajla bir adım önde. Galatasaray’ın çiçeği burnunda başkanı Ünal Aysal “Fenerbahçe önümüze geçti. Fenerbahçe ile şu anda aramızda başarı farkı var” diyor ve yemek verdiği bine yakın kongre üyesine söz veriyor; “Bu farkı en kısa sürede kapatacağız ve Fenerbahçe’nin önüne geçeceğiz.” Başkan Aysal, Fener’i örnek gösterirken muhalefetin en kritik haftada UEFA kriterleri gereği yapılması gereken bir devir işlemi için büyük gazetelerden birine verdiği ilan doğrusu pek de iyi kaçmadı. Muhalefet elbet olacak. Ama işler iyi giderken ve herkes şampiyonluk havasına girmişken yapılan yadırgandı. Konuşan Fenerbahçe Platformu’nun verdiği ilanın 10. maddesinde Yıldırım’ın görev süresi boyunca 1.5 milyar TL (eski para ile 1.5 katrilyon) harcama yapıldığı belirtiliyor ve sonra da bunun karşılığında sportif başarı olarak 13 yılda elde edilen 4 lig şampiyonluğu ve ‘Şampiyonlar Ligi çeyrek finali başarı mıdır’ diye soruluyor. Başarıyı sadece futbola endekslemişler. Basketbolda, voleyboldaki şampiyonluklar başarı değil mi? Topuk Yaylası başlı başına bir eser. Ankara Telekom Tesisleri, Ataşehir Fenerbahçe Ülker City Arena yolda. Onlar başarı sayılmaz mı? Bu tesislere yapılan ödemelerin konuşulması bana göre yanlıştı. Yönetimin avukatı değilim. Kongreyi bir süre izledim, konuşmaları dinlerken yapılanların bir kısmı aklımdan geçti. Ben de yazdım.
Neredesin Altay, Göztepe, Karşıyaka?
Samsunspor ile Mersin İdmanyurdu Süper Lig’e çıktı. Kutluyoruz. Üçüncü takım Gaziantep Belediye (Play-Off’ta oynamayı garantiledi.) Tavşanlı Linyit, Orduspor, Çaykur Rize, Boluspor ve uzaktan da olsa Kayseri Erciyesspor’un yapacağı Play-Off maçlarından sonra belli olacak. Üzüldüğüm nokta yılların Altay’ı Bank Asya birinci liginden bir alt kümeye düşme tehlikesinde. Göztepe daha yeni Bank Asya 1. Ligi’ne katılmaya hak kazandı. Karşıyaka ortalarda dans ediyor. Altınordu 3. Lig’de ve koca İzmirspor amatör kümede. Olacak şey değil. İzmir’den bir veya iki takımın Süper Lig’de oynaması için bu kulüp başkanlarının, yönetim kurullarının bir formül bulması lazım. Kolları sıvayın ‘Birleşme Konusu’nu masaya yatırın. Vakit geldi geçiyor.
‘’Artık susun‘’
“Buz gibi penaltı...”
“Hayır kardeşim, ne penaltısı!”
Bütün bir hafta yazılı ve görsel basında bunun tartışmasını yaşadık. Bazen konuşmalara güldük...
TV muhabiri kardeşimiz, Sadri Şener’e soruyor; “Başkanım, penaltı pozisyonu çok tartışıldı...”
Şener’in cevabı: “Tamam; penaltıyı çık, o zaman 2-0 kazandık...”
Ceza alanının dışında düşürülen Burak’ın görüşü: “Yapılan hareket yüzde 100 faul; Ancak içeride mi dışarıda mı bilmiyorum...”
Bakın şu işe! Düşen kendisi, ama nereye düştüğünü bilmiyor...
Ve Şenol Güneş: “Penaltı pozisyonunda bir hareket olduğunu gördüm. Ama pozisyonun nerede olduğunu görmedim. Çizginin içinde mi bilmiyorum...”
Yanılmıyorsam, o pozisyon sırasında kulübeden eli ile kart işareti yaparak öyle bir hışımla fırlamıştı ki...
Bunları niçin yazdım?
Hatırlayın; Bünyamin Gezer, Bucaspor 3-1 öndeyken top kola çarpınca herkesi şaşırtan öylesine bir penaltı vermişti ki, Trabzonlular çileden çıkmıştı...
Şimdi de Burak’ın düşürülmesine verilen penaltı Fenerbahçe’yi ayağa kaldırdı.
Gelelim Fenerbahçe cephesine...
Aykut Kocaman’ın Belediye maçından sonraki konuşması oldukça manidar... Ne demiş: “Biz yapabildiğimiz kadarıyla avantajımızı korumak için çalışacağız. Özellikle bunun altını çizerek söylüyorum; Çünkü yapabilecek başka etkenler de olabiliyor...”
Etkenler ne? Açıklama yok... “Yorumu siz yapın” demeye getiriyor herhalde...
Başkan Aziz Yıldırım, “Kalan haftalarda şampiyonun ve ligden düşecek takımların belirleneceği müsabakalara, yetenek ve adalet duygusu sahibi, bu maçların ağırlığını kaldırabilecek hakemlerin atanmasını bekliyoruz” diyor.
Terim’i özlemiştik
Galatasaray’da başkan seçilmesine kesin gözüyle bakılan Ünal Aysal’ın yapacağı en büyük iş; Fatih Terim’i göreve getirmesi olacaktı... O da bunu yapıyor...
Yıllarca o camiada kaptanlık yapmış... Teknik direktörlüğü sırasında Sarı-Kırmızılı kulübe 4 şampiyonluk kazandırmış... UEFA Kupası’nı Türkiye’ye getirmiş... Kısacası tüm yaşamı başarılarla dolu Terim dururken; Aysal ve arkadaşlarının başka bir ismi düşüneceğine ihtimal bile vermiyordum.
Konuştuğum tüm Galatasaraylılar da Fatih Terim’in Galatasaray’ı hedefe götüreceğine yürekten inanıyor.. Ve de, “Bu sezonu bir daha yaşamak istemiyoruz” diyorlar.
Fatih hocanın geçenlerde gazetecilerin, “Medyada sık sık isminiz geçiyor. Sizi yeşil sahalarda ne zaman göreceğiz” şeklindeki sorulara, “Benim ismim geçiyor. Tabii ki geçmeli de. Yakın zamanda daha çok geçecek. O zaman konuşuruz” diye cevap vermesi, Sarı-Kırmızı renklere gönül verenleri çok heyecanlandırmıştı. Onlar da kurtuluşu yeni yönetimle birlikte Fatih’te görüyorlar. Tekrar ediyorum; Fatih Terim’in liderliğindeki Galatasaray, lige renk katar, heyecan getirir.
Beşiktaş, Guti’yi bırakmamalı...
Guti geziyor-tozuyor ama, istatistiklere göre de başarılı...
Ligde 21 maç oynamış, 1608 dakika sahada kalmış. Rakip filelere 7 gol göndermiş, asistleri de cabası... Ziraat Türkiye Kupası’nda 5 maçta 414 dakika yer almış, attığı gol sayısı 3...
Avrupa Kupaları’nda 9 maçı var; 770 dakika sahne almış, 1 golü var... Derbi maçında 76. dakikada Tayfur, O’nu oyundan alınca, yedek kulübesinde oturmayıp soyunma odasına gitti diye eleştiriliyor. Takımın teknik direktörü Tayfur Havutçu, bu konudaki soruları; “Bizde oyundan çıkan futbolcu istediği yere gider” diye cevaplıyor. Yani teknik direktör de yönetim de bu hareketi doğal görüyor, umursamıyor. Ayrıca bana göre bu hareketi disiplinsizlik olarak göstermek yanlış. Kenarda otursa disiplinli, oturmazsa disiplinsiz...
Bırakalım bu işleri... Beşiktaş’ın hedefi Ziraat Türkiye Kupası. Eğer kazanırsa, Avrupa’da yola devam edecek. Bu yüzden kaptanı gitmek istese de bırakmamalı...