Arama

Popüler aramalar

‘’Halilhodzic rüzgârı‘’

Takım sahaya yeni indiği ve henüz çok fikir verici bir etap geçirmediği için daha çok Trabzonspor'un çalışma ortamından ve havasından bahsedeceğiz.

Hava demişken ordan devam edelim. Almanya’ya inişte sevdiklerimizi ‘indik’ diye aradığımızda ülkenin büyük bölümü gibi İstanbul’u da saran yağmurun şiddeti telefondan bize kadar ulaşıyordu. E ne var bunda diyebilirsiniz ama burası için ilginç bir durum. Kamp için inanılmaz bir trafik işkencesinin ardından geçtiğimiz Avusturya’da hava sıcaklığı 30 dereceleri buluyor. O trafik de bölge insanının ‘kırk yılda bir olur’ dediği türden sıcaklığın sonucu, göl trafiğiydi. Takıma da büyük bir sürpriz olduğunu söylemek lazım. Trabzon’un nemli ve boğucu sıcağından kaçan Bordo-Mavililer’i en azından ilk günler Avusturya’da da benzer atmosfer yalnız bırakmadı.

Asla saklanamazsın!

Takımın kamp yaptığı bölge ve yapılacak maçların programı adeta basından bile gizleniyor. Haksız sayılmazlar. Bölgede Türk takımlarına ve gurbetçi taraftarın tavrına karşı önyargı büyük. Ancak bu şekilde maç yer ve saatlerini gizleyerek program yapıyorlar. Ancak Trabzonlu gurbetçilere gizlilik işlemiyor. Biz takımdan önce otellerine geldiğimizde bizden önce de gurbetçilerin otele vardığını görmek tuhaftı.

Ünlülerle aynı otelde

Trabzonspor’un oteli bölgenin en iyisi. Doğal olarak hatırlı misafirlerle otelini paylaşıyor. Doğal olarak diyorum çünkü kamp oteline yürüyeret 5 dakika mesafede bir Hollywood filmi çekiliyor. Büyük bir plato kurulmuş durumda ve çok büyük bir hareketlilik var. Başrol oyuncularının da Bordo-Mavililer ile aynı otelde kalacağı söyleniyor.

Hocanın mesajı çok net

Ve takımın genel havasına gelince. Vahid hoca etkisi gerçekten belli. Pozitif ve katı olmayan bir takım disiplini gözleniyor. Hocanın en önemli vurgusu, “Burada şu an karşımdaki herkes eşit. Eşitliği bozmak sizin elinizde” şeklinde. Bunu da hissettirecek. Tempo ağır. 3 maçın öncesi ve sonrası 1- 2’şer ama diğer günler 3’er idmanlı bir program var. Celustka’nın varlığı ile kritik transfer ihtiyacı sol bekten göbeğe ve forvete kaydı. Gündem yoğun, Vahid hocanın bir süre daha gözü sahada kulağı başkanın telefonunda olacak gibi duruyor.

21 Temmuz 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzonspor'un gerçek gündemi‘’

Takıma gelen yıldız ya da yıldız adayı her oyuncunun ‘ölene’ kadar Trabzonspor’da kalmasına dair şartlanma, giden her sporcuyu ‘hain’ sınıfına koyma, emek sahiplerini itibarsızlaştırma adeta bir kent ve tribün kültürü olmak üzeredir. Ki bu da bundan sonra bu renkleri tercih edecekler için bir başka Trabzonspor handikapı demektir. Oysa ki, yakın geçmişte Türkiye’nin yetişmiş ve patlama yapmak üzere olan değerlerini (Onur Kıvrak, Selçuk İnan, Olcan, Burak Yılmaz), hepsi yıldız olmasa da takıma 5-6 sezon istikrarlı üst düzey verim sağlayan yabancılarını (Alanzinho,Colman, Bosingwa, Celustka) ve alt yapıyı rakiplerine göre (Gökdeniz, Tolga Zengin, Yusuf Erdoğan, Mustafa Yumlu) işler şekilde kullanan da Trabzonspor olmuştur.

Atılan adımlar çok önemli
Buradaki sıkıntı kendi yetiştirdiği değerler dahil, her oyuncunun bir gün buradan herhangi bir sebeple ayrılabileceğini düşünmek, küskünlük üzerine inşa edilemeyecek sistemi buna göre işletmek, gidenleri aratmayacak adımlar atmak gerekliliğidir. Nasıl ki, Volkan Şen gittiğinde Yusuf, Tolga gittiğinde Onur, Giray gittiğinde Mustafa, Burak yokluğunda Henrique devreye girebiliyorsa, sistemi buna göre kurgulamak mümkündür. Üstelik bu sistem öyle iyi örnekler vermiştir ki, hem oynatacak teknik heyetlerin hem de adımı atacak yönetimlerin kredisini yükselmiştir. Ve böyle bir akımın devamında Trabzonspor’un mevcut transfer politikasının çok kıymetli olduğunu ve doğruya katkıda bulunduğunu düşünenlerdenim.

Gidenler transfer sayılır

Bir kere gidenlerin, Olcan Adın dahil hepsinin, bir tek Henrique hariç, Trabzonspor’da misyonunu doldurduğunu, artık sorun noktasına doğru gittiği ortadaydı. Olcan inatla takımda tutulsa ilk maçtan başlayarak hataları aranacak, sayısız dedikodu yazılacak, takımın önünde kriz olacaktı. Janko’nun gidişi transferdir, Adrian ve Henrique ederini bulmuştur. Giden Malouda, gidecek Colman ile birlikte Başkan verdiği sportif sözü tutmuş, kadroyu yüzde 80 değiştirmiştir. Gelen iç piyasadaki oyuncuların tamamı için ‘yetenek eksiği’ konuşulamaz, büyük takım formasıyla neler yapabilecekleri tek belirsizliktir ama doğru bir politikanın eseridir. Yeter mi, yetmez. Mevki söylemeye gerek yok, hâlâ ana 2-3 eksik var, sonuçlarına hep beraber bakacağız.

Vahid hoca faktörü
Ve tabi ki Halilhodziç. Cezayir ile vitrine çıkması, ‘Denenmişi deniyorlar’ gibi kısır eleştirilerin önünü tıkamakla kalmadı, ekstra bir hava bile getirdi. Her denenmiş bir hata olsa ülkemizde Lucescu ateşi bu kadar harlanmazdı asla. Üstelik hocanın, Türkiye ve Trabzon bilgisi bir yana Afrika’dan Avrupa’ya uzanan geniş portföyü de büyük bir şanstır yakın gelecekte. İç piyasanın dinamiklerini bilen ve iyi bir Trabzonsporlu olduğu su götürmez Hami Mandıralı’nın da bu yapının içinde kalması durumunda ikilinin enerjisi başlı başına bir transferdir. Kısacası sportif olarak 1 yıl isteyen, ekonomik zorluklara rağmen kendi içinde bir transfer bütçesi yaratan bu ekibe şans vermek, kongre turizminden (!) sanki daha gereklidir.

07 Temmuz 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzonspor'da neler oluyor?‘’

Mustafa Yumlu
Asların sakat olduğu bir Beşiktaş maçında ilk 11’de başlayıp attığı golle Trabzon’a 3 puan getiren oyuncu olarak tanıdık Mustafa Yumlu’yu. Sonrası için merak içindeydik; o golün ekmeğini ne kadar yiyecek diye. Ancak Mustafa Yumlu, tam tersine o golü unuttu, yenilerine kafa yordu. Uzun süre yedek bekledi, küsmedi, sürekli kendisini geliştirdi. Ve geçen sezon kariyerinin zirvesine çıktı, acemi-çaylak-çırak, her ne derseniz hepsini aştı, usta gibi davrandı. Az para alıyordu, bunu da malzeme yapmadı, yaptırmadı. Yönetim de Mustafa işini uzatmadı, gerekli iyileştirmeyi yapıp, sadece Mustafa’yı değil, aslında bir projenin, 1461 geleneğinin, gençlerin en iyi örneklerinden birini ödüllendirdi. Yapılan jest değil, hakkın teslimidir. Tolga Zengin geleneğinden sonra artık alt yapı gençleri için birçok açıdan başarılı bir örnek daha var Trabzon’da.


Başkan Hacıosmanoğlu Halilhodziç’i seçti...

Çünkü Başkan Hacıosmanoğlu, kendisi de itiraf ettiği üzere (Şu an ilk anlarda yaptıklarımın yüzde 50’sini yapmazdım demişti) artık yüzde yüz güveneceği, sıfır kuşku duyacağı isimlerle çalışmakta kararlı... Örneğin; Burak Gürdal, örneğin Halilhodziç. Çünkü Başkan Hacıosmanoğlu, her sezon 1-2 üst kalibreli yabancı getirmek istiyor, bu isimlerin de teknik kadroda karşılık bulmasını, kariyerlerin krizler doğurmamasını istiyor. Örneğin; Malouda-Hami Mandıralı gerilimi... Çünkü Başkan Hacıosmanoğlu, Trabzon kanadında asbaşkan ya da yönetici hakimiyetinin takım üzerinde olumlu etki yarattığına inanmıyor. Takımı sadece 1 isme, Vahid Halilhodziç’e emanet etmek istiyor. Örneğin; geçen sezon yaşanan gerekli-gereksiz yönetici açıklamaları ve takıma sıfır katkı sıkıntısı...

Trabzonspor asla başkansız kalmaz!

Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu 1 yılı yeni dolarken eleştirilerin hedefi oldu. Asla tek boyutu olmadığını düşündüğüm durumlar var, haklılıkları da, haksızlıkları da.
Bir kere şunu unutmayalım, Başkan Hacıosmanoğlu -Son dönemde gelişen Başbakan Erdoğan ile dostluğu dışında- hiç değişmedi. Hep yüksek tonda, son söyleneceği ilk söyleyen, her sözüyle manşet veren, başkan olmadan da seçim kaybetme pahasına camianın içinde ‘temizlik’ yapılması gerektiğini söyleyen, dozu artsa da Faruk Özak’ı hep eleştiren bir tavrı vardı. Zaten bu tavrı, net ve pek değişmeyen söylemleri sebebiyle seçildi, camia bir tutum ve ton değişikliği istedi. Şimdi o eski dozu biraz daha artırdı. Ancak bu tavırdan, sanki her kulüp çok demokratik yönetiliyormuş gibi, başkan eksenli bir politikadan ötürü eleştirmek tuhaf, pek de tutmaz.
Hataları yok mu... Tabi ki var. Tekrarlıyorum, kendisinin bizzat, “Yüzde 50’sini yapmam” dediği işler oldu. Bugün en çok yüklenilen nokta ayrılan yöneticiler ve giderken söyledikleri. Ya onlar Hacıosmanoğlu’nu tanıyamamış ya da Başkan onları. Asla tek taraflı olamaz böyle durumlar. Ve bir gerçek de şu ki, bizim kulüp seçimlerimizde ilk dönem yönetimleri istisnalar dışında süreklilik göstermez, ustalık dönemine doğru kongre ekipleri gider, daha uyumlu yönetimler gelir. Bunu da her kongreci bilir.

Başkanın en çok eleştirildiği bir başka konu... Başbakan ve dolayısıyla iktidar ile dostluğu. Bizim ülkemizde kurumları yöneten kişilerin tutumlarını kurumlarından tamamen ayırmak söz konusu değil. Başkan Hacıosmanoğlu da buradan gelen eleştirilere kızamaz, kızmamalı. Yorulmadan anlatmalı, Trabzonspor’un iç huzuru bunu gerektiriyorsa mesafeyi bile açmalı.

Ve final... Evet, Başkan Hacıosmanoğlu ve 1 yılı eleştirilebilir. Kendisi ve işleri emanet ettiği isimler de sportif-idari gelişmeleri, icraatları anlatabilir, yol haritasını ortaya koyabilir.

Ancak böyle gergin, kırılıp dökülmeye hazır bir kongre atmosferi ne kadar işe yarar bir de bunu sorgulamalı Trabzonsporlular. Ya da bu şekilde paldır-küldür mü olmadılır hep oturumlar? Sportif açıdan 2010-2011 sezonundan
en büyük yarayı almış, yeni bir sportif hareketlilik sezonuna girerken... Hangi çağrılar gerçekten samimidir, hangileri ‘kongre aşıklarının’ alttan alta körüklediği bir iştir bunları iyi tartmak lazım. Kimin ne projesi, çözüm yolu vardır. Tek projesi ‘o gitsin de bakarız’ olanlar ne kadar mantıklıdır.

Daha 1 yıl öncesinde Sadri Şener’i ‘yeter artık’ diye tef çalarak yerin dibine batıranların şimdi yine kongre için tek vücut olması ne anlam taşımaktadır?

Yoksa elbette ki, Hacıosmanoğlu gider, başkaları gelir, ama o ‘başkansız kalmaz’ söylemi bir gün bu tavırlar sebebiyle değişir, gerçekten de Trabzonspor bir ilke imza atabilir!

15 Haziran 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mesele Olcan değil‘’

Bunun yönetimle, teknik heyetle de alakası yok üstelik. Mesele şu: Trabzon kenti İstanbul’a göre dezavantajlı. Kentin en zenginleri de cazibe merkezi İstanbul’da yaşıyor, iş yapıyor, sosyalleşiyor. Kağıt üzerinde ve haritada Ankara görünebilir ama Türkiye’nin sosyal ve finansal merkezi İstanbul’dur. Bunu hamasetle, bunu başka akıl oyunlarıyla da değiştiremezsiniz. Trabzon kenti ve kulübü önce dezavantajlarını kabullenmeli. Finansal olarak kentin ekonomik gelir seviyesi ve kalabalıklığından ötürü sponsoru azdır, bilet geliri yavandır. Bunlar İstanbullular’ın kasasını doldururken, Trabzon’da ancak yaraya pansuman olur. Gelelim oyuncu ayağına... Trabzon son yıllarda çok yıldız ve olmaya aday oyuncu buldu. Birçoğundan da üst düzey verim aldı. Tolga sakatlanınca Onur, Umut gidince Burak, orta alan dağılınca Selçuk, savunma çökünce Egemen, şimdi de kanatlar kırılınca Yusuf ve Olcan... Buraya kadarki adımlar hep doğruydu, gidenlerin yeri doldu ve hiçbir yıldız aranmadı. Ancak şimdi 3. kuşakta Selçuk ve Buraklar dönemi ile beraber yerine koyamama, seviye düşürme başladı. Tersi olsa, Selçuklar, Buraklar burada emekli olur algısı ve öngörüsü yerine, yarın gidebilirler diye düşünülse, buna uygun yapılanma olsa Trabzonspor asla bu psikolojik çöküntüyü yaşamaz. Mesele Olcan’ın gitmesi değil, yerine koymakta. Ve kentin dezavantajlarını kabullenerek, oyuncuları hor görmeyerek, Trabzon’un çok iyi bir vitrin olabileceği avantajını, kentin futbol aşkını gözeterek yürümek eminim çok daha fazla artı sağlayacaktır.

TFF’nin fırsatçılığı

Üzerinden biraz vakit geçti ama bu işin geç kalması, erken yazması olmaz. Soma acımızın başkenti oldu, ne desek boş. Herkes seferber oldu, imkanlar ölçeğinde yardım aktı. Ancak şu bir gerçek ki, o madende yaşamını
yitirenlerin tek derdi para olsa o rakamlara hayatlarını karartmazlardı. Dertleri alın teriyle, az ama öz paraydı. Onları eş seçenlerin de öyle. Umarız yardımlar yerini bulur ve bir sonraki kuşak biraz daha rahat yaşar. Futbol
ailesi de bu yardımlaşma işinde tek renk olabildi, güzel bir sınav verdi. Peki ailenin reisi TFF ne yaptı? Toplantıda açıklanan yardım parası dışında, duygusu, geleceği olan sıfır refleks. Sıfır organizasyon kabiliyeti. Birçok oyuncu ve teknik adam vardı eminim, davalı olduğu kulüplerden federasyon aracılığı ile alacağı paradan bağış yapacak... Birçok kulüp vardı, ‘Gelin bir kısa turnuva yapalım gelirini bağışlayalım’ deseniz koşacak... Ama nerede... Tam tersine fırsatçılık yaptılar. Soma gündemini kullandı TFF, günlerce konuşulacak birçok konuyu art arda sıraladı o toplantıda. Kimsenin soru sormayacağını, durumu sorgulamayacağını bile bile. Spor medyasının bile bunu tartışacak gücü olmadığını bile bile... Yabancı ve taraftar yasağı polemiklerine çok açık Süper Kupa’nın kararı konusunda, zam için büyük ekşın bekleyen hükümetler gibi davrandı TFF. Ne diyelim... Bunları da unutmayacağız.

Manyak ve işbirlikçiler

E-Bilet ve beraberindeki kart meselesini bir zahmet edip medyaya, yani taraftarların doğru haber alacağı mecraya olayın sonunda bile lütfen bir açıklama yapan yetkililer ortaya o az önce bahsettiğim toplantı paralelinde bir şey
attı: Gelecek sezon ceza işi değişebilir, küfür eden tribünlere ceza gelebilir! Güzel. Zaten Amerika’yı keşfetmek yerine en akıllıcası başından beri söylüyoruz, içinden çıkamadığımız uygulamaları Almanya, İngiltere gibi bu konuyu çözmüş yerlerden uyarlamak. Ancak burada yine bir sıkıntı var! Zaten Fenerbahçe’nin cezasını ilk resmi maç olan Süper Kupa yerine lige havale edip olası keşmekeşin önüne geçmek o kaotik Soma günlerindeki bir hamleydi. Fakat önümüzdeki günlere dair sezon başlamadan belirsizlik başladı. Passolig ve e-bilet uygulamalarında ne olacak, taraftarlar bilmiyor... Tribün kapatma yasağı bize nasıl uyarlanacak kimse bilmiyor... Arena’da, Olimpiyat’ta, Kadıköy’de bir küfür oldu, ceza vereceksiniz, tespiti yaptınız, sonraki maça almadınız o taraftarı. Peki deplasmanda küfür olduğunda iç sahada hangi tribün kapanacak? Deplasmanda küfür ya da diğer eylemler
serbest mi olacak? Ve daha birçok soru. Her şey havada. Bu ülkenin futbolu takım elbiseliler olmadan da yönetilir ama işin asıl unsuru taraftar olmadan asla... Ve her şeyi bir grup manyak, çıkarcı ve takım elbiselilerle işbirlikçiye göre uyarlamak da milyonlarca normale en büyük saygısızlık.

29 Mayıs 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oyun işte...‘’

Ligin finali zaten içinde hedefsiz ve keyifsiz takımları da barındırdığı için Türkiye Kupası havasında geçiyordu ki, Soma faciası hepimizin aklını ve bırakın futbolu yaşam keyfimizi bile aldı. O kadar çok öykü var ki hala kulaklarımızda çınlayan, hepsi hayatı sorgulatıyor. Ve bir yandan da hayat akıyor, futbol denen oyun oynanıyor.

Bu futbolun aslında bir oyun olduğunu bize hep ‘büyük bir gerçek dram’ gösteriyor, sorumsuz takım elbiseliler, oyunu yönetmekten çok fırsatçılık yapan çok bilmişler aradan çekiliyor, yeşil saha sadece sahiplerine kalıyor. Dün de bitse de gitsek maçlarından biri oynandı Antalya’da. Trabzonspor, küme düşen rakibinin bir tık üzerinde oynayıp ihtiyacı kadar skor yakalarken, Karabük’te de Sivasspor yenilince Bordo- Mavililer, son 13-14 maçlık serisinde hak ettiği Avrupa Ligi biletini olabilecek en iyi sınıftan aldı.

Bu önemli, çünkü Fırtına sezonu geçen sezona oranla çok daha geç açacak, oyuncular gerçek bir tatil yapabilecek. Bu önemli, çünkü yönetimin önünde bence çok gerekmese de teknik heyet için düşünme zamanı olacak.

Bu önemli, çünkü şampiyonluğa oynayacak bir kadro kurmak isteyen yönetim sıkışık zamanda değil, makul sürede pazarlık yürütebilecek. Sezon değerlendirmesini sonra yapacağız ama özellikle Hami Mandıralı sonrasında Trabzonspor’un bir çıkış yakaladığı, Zeki Yavru, Özer, Bourceanu ve Yusuf başta olmak üzere soru işaretli bir çok oyuncunun kazanıldığı ortada. Gerisini kazanmak, kazanılmayacakları yollamak ve şampiyonluk kadrosu kurmak artık asıl mesele.

19 Mayıs 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon sezon başına dönünce...‘’

Galibiyet çok şey demekti. Bordo- Mavililer, Avrupa Ligi’ne en iyi sınıftan bileti cebine koyacak, İstanbul takımlarına karşı galibiyet hasretini bitirecek, kişiye özel değil, gerçekten takımını seven taraftarlara güzel bir armağan verecekti. Gerçekten seven diyorum, çünkü sahada önemli sıkıntıları olan takımın yükünü hafifletecek unsur olan Avni Aker desteğinden bir grup dengesiz sebebiyle mahrum kaldı Trabzonspor.

Neyse diyelim, maça dönelim. Trabzonspor’un yenilgisinde en büyük faktör kendi sıkıntıları kadar, rakibin dün çok gününde ve motive olan yıldızlarıydı. Özellikle Selçuk ve Sneijder’in son dönemlerdeki en pozitif oyunu Sarı-Kırmızılılar’ı taşıdı. Trabzonspor’un sorunu ise hem kafa hem de oyun olarak sezon başına dönmesiydi. İlk 20 dakikada rakibinin bir adım önünde olan Hami Mandıralı’nın öğrencileri, çok fazla pozisyon vermedi, pozisyon da buldu. Fakat skor dengesini değiştiremeyince dakika dakika oyundan düştü. Bu tabloya bir de Özer’in sakatlığı eklenince bozulan Trabzon’un dengesi oldu. Özer gerçekten Bordo-Mavililer için özel bir oyuncu. Abdülkadir, Özer’in rolünü oynayamayınca Selçuk, Melo ve Sneijder etkinliği de arttı Galatasaray’da. Bourceanu’nun tüm gayretine rağmen orta sahayı tamamen rakibine kaybeden Trabzon, 2. yarıda ise tamamen maçtan koptu, Cim Bom ise en net galibiyetlerinden birini aldı.

Sezon biterken Trabzon adına sorunlar tekrar apaçık görüldü. Bu kadro eğer üstündeki ekiplerin hiçbirine karşı kazanamıyor ve bu ekiplere karşı oynadığı maçlarda bazı anlar dışında üstünlük kuramıyor, bu bir süreklilik halini alıyorsa demek ki arada bir kumaş farkı var. Bunu gidermedikçe onların üzerinde olmak zor.

12 Mayıs 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Onur ve Yusuf‘’

Bordo-Mavililer, maça pek favori gibi başlamadı, organize olamadı ve son haftalarda iyi yaptığı ‘takım savunması’ aksayınca Bekir’in elini kolunu sallayarak gelip, şık bir vuruşla attığı gol skoru Timsahlar’ın lehine çevirdi. Erken geriye düşmenin psikolojik bunalımını Trabzon son haftalarda aldığı iyi sonuçların özgüveniyle çabuk aştı, oyunda önce denge sonra hakimiyet kurdu. Bu dengenin skora yansıması ise maça ortak olmak için en ideal dakikalardan birinde, ilk yarım saat tam dolarken gerçekleşti. Olcan’ın asistinde Henrique ilk vuruşu gelişi güzel yaptı ama kaleciden dönen topta usta işi bir gol attı. İlk yarıda Trabzonspor, Bursa’nın direncini kırmak için çok çalıştı, Olcan- Yusuf organizasyonları ev sahibine zor anlar yaşattı ama skor oyun dengesi gibi Trabzonspor’a dönmedi.

İkinci bölümde topu mümkün olduğunca rakibin sahasında tutup skor şansını yükseltmek, kontrolsüz savunmasının yaşayacağı riski ise düşürmek isteyen Trabzonspor, oyunu sürekli son haftaların formda oyuncusu Yusuf üzerinden kurdu. Genç oyuncu yine iyi günündeydi, inisiyatif almaktan kaçınmadı ama son tercihleriyle bir anlamda günün belirleyici iki isminden beri oldu. Zor anlarda bile iyi son vuruşlarıyla alkış alan Yusuf’un bu kez tamamında kendisinden daha dezavantajlı Olcan’a gol attırma ısrarı takım arkadaşlarını bile çıldırttı. Tamam, asist de kıymetli ama bu kadarı lüsk... Eğer uzatma anlarında Kadir’in ayağına gelen ve golle sonuçlanan fırsat da Yusuf’u bulsaydı, büyük ihtimalle yine Olcan’ı arayacağından Trabzonspor maçı yenik tamamlayacaktı.

Ve maçın belirleyicisi olan diğer Trabzonsporlu... Sezonun genelinde olduğu gibi Onur Kıvrak, yediği iki direk katkılı şanssız gole adeta son 15 dakika içinde meydan okudu. Bursa’nın Trabzon ceza sahasındaki idmanında arkadaşları baktı, Onur hem günü hem 1 puanı kurtardı.

05 Mayıs 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon adına az zamanda çok iş‘’

Trabzonspor’un kadrosu için kötü sonuçlar aldığı günlerde de, “Üzerindeki takımlardan eksik değil” diyorduk... Ancak bu Bordo-Mavililer’in ‘ideal’ bir yapıya sahip olduğu anlamına gelmiyordu hiç. Zaten orantısız kadro yapılanmasına bir de kilit isimlerin sakatlığı, cezası ve psikolojik bozuklukları eklenince Trabzonspor teknik heyetinin yükü bir değil birkaç kat arttı.

Hami Mandıralı’nın yapabileceği çok büyük stratejik değişiklikler, bu anları bekleyen yıldızlar falan yoktu. Yapabileceği psikolojik katkı, duygusal olarak bir kenara itildiğini düşünen oyuncuları hayata döndürmek, taraftarın beklediği cesur futbolu içerdiği risklere rağmen oynatmak ve adaletli bir forma dağılımı yapmaktı. Hepsini yaptı. Trabzonspor adına az zamanda çok işlere imza attı Mandıralı. Kendi üretimi ‘dikine’ futbolu taviz vermeden, uygulatırken, savunma bloğu sürekli sorun yaşasa da ortaya 9 maçta sadece 3 gol yiyen bir yapı çıkarttı. Bu süreçte kendisine en büyük desteği ise hiç kuşku yok ki Zokora- Colman ve Malouda hamlelerinde Başkan Hacıosmanoğlu verdi. Eğer bu sorunlu yabancılara başkan tarafından bir imtiyaz tanınsaydı Mandıralı’nın tüm çabası boşa çıkardı. Sonuçta Trabzonspor, Avrupa Ligi adına büyük
adımlardan birini daha attı, kazanma geleneğini sürdürdü.

Kına yaksınlar!

Birkaç kelam da futbol mucitlerinden etmesek olmaz. İstedikleri kadar, “Önceden planlanmıştı, kulüplerin haberi vardı” desinler... E-bilet değil ama bu zamanlama tek kelimeyle saçmalık. Yine manyakları, yine asalakları düşünerek, normallere zulüm ettiler. Yazıklar olsun. Eserleri ortada, boş statlar. Kına yaksınlar

27 Nisan 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI