‘’Vahid hocanın zaman kavramı‘’
4 haftada 8 puan kaybeden Trabzonspor, ilk yarıdaki kayıp kredisini tüketti. Üstelik bu kayıpların ne kadarının ‘zaman ile alakalı’ olduğu da tartışılır. En anlaşılabilir kayıp olan Fenerbahçe maçında galibiyeti
kaçırdığı için övülen Trabzonspor’un diğer maçlardaki kayıpları ise panik atak ürünü.
Başakşehir maçında geriye düştükten sonra 60’larda başlayan bir panik futbolu vardı ki, saha içindekiler müdahale edemiyorsa bu paniğe kulübeden gelmeliydi hamle. Olmadı. Dün de erken gelen golle başlayan bir panik savunma vardı sahada. O anlarda yine Trabzon geçen sezonki gibiydi, Onur’a duacı yani. Maçın 2. yarısına da Trabzon hızlı girdi ama konuk Kasımpaşa ha 1-0 ha 2-0 mantığını da, savunmasını da önde tutarak riskler aldı. O
hamleye Trabzonspor kulübesi zamanında karşılık verip oyunun dominant tarafı olmayı başaramayınca iş işten geçti. Kasımpaşalılar, trafikte ayrıcalıklı devlet protokol aracı gibiydi, kimse nereye gidiyorsun demeden orta sahayı aştı, soluğu ceza alanında aldı. Onur’a rağmen eşitlik kaçınılmazdı. Sadece orta alandaki tabloya değil, hücuma dokunmakta da gecikti Vahid hoca. Evet, Cardozo, Onur ile beraber ilk 11’e yazılacak isimdir ama oyuna göre çıkabilir ya da sanki Waris ile ile daha iyi de olabilir. Bunları mutlaka kendisi de gözden geçirecektir. Vahid hocanın zaman kavramı oyun içinde ve dışında ne kadar bir zamanı kapsıyor bilmiyorum ama Trabzonspor’da bu zamana kadar hiçbir teknik adama nasip olmayan kadro böyle kullanılırsa zamanın avantaj değil, dezavantaj, emeklere de yazık olacağı kesin.
‘’Panik atak!‘’
Fenerbahçe maçına dair genel futbol kamuoyunun birleştiği, “Galibiyeti kaçırdı” övgüsüne Metalist deplasmanında alınan galibiyetin övgüsü de eklenince Trabzonspor’un özgüveni tavan yapmıştı. Dolayısıyla da Başakşehir karşılaşmasında bunun getireceği daha baskın bir futbol beklentisi de abartı değildi. Ancak Bordo-Mavililer, bu beklentinin net şekilde uzağında kaldı. Bu zamana kadar rotasyondan istediği karşılığı alan Halilhodziç, yine bir kısmı mecburiyetten farklı bir kadro sahaya sürdü. Tabi ki bir beraberlik kadrosu değildi ama oyuna baktığınızda Trabzonspor için bu kez galibiyeti kaçırdı demek fazla mümkün değil.
İlk 45 dakika boyunca rakibi tutan, oynatmayan ama oynamayan bir Fırtına vardı sahada. Bundan önceki maçlarda da fark yaratan Constant dışında birçok oyuncu dün geceye kadar gördüklerimizin gerisindeydi. Waris saklandı, Sefa son adamlığı yapamadı, Mejdani modern bir Ayman olmanın ötesine geçemedi. Savunmanın kanatlarından da planlandığına hiç kuşku uymadığımız skı gelmeyince Trabzonspor da sıradan bir ilk yarı geçirdi.
Karadeniz ekibinin kulübesini Başakşehir’in hemen 2. devre başında bulduğu gol hareketlendirdi. Cardozo oyuna girdikten sonra her buluştuğu pozisyonda bir tehlike ya üretti ya da retimde kendini hissettirdi. Paraguaylı penaltıdan değil de çok daha erken bir gol bulabilirdi ama buna da panik atak hali izin vermedi. Yeni kurulan bir takımın en büyük dezavantajı bu zaten. İlk kez geriye düşen Trabzonspor’un bu refleksi gelecek için en büyük problem. Bir altyapı seçmesi gibiydi 20-25 dakika. Topu alan kaleye koştu, anlamsız şutlar, gereksiz çalımlar, fantastik paslar birbirini izledi. Trabzon daha kontrollü olabilseydi her şey değişebilirdi ama olmadı. Sonuçta Fırtına, deplasman sayılmayacak bir maçta puan kaybetme kredisini 2 puan daha harcadı.
‘’Trabzonspor'u batırıyorlar!‘’
Bu tablonun, kentin futbol enerjisini coşkusunu emdiği, sayılabilecek birçok negatif unsurla birlikte anılabileceği kesin. Bir güruh, kulübün başındaki ismin kim olduğuna pek fazla bakılmaksızın yapar bunları. Bu sezonun da en formda en revaçta mevzusu: Kulüp batıyor!
Rakamlara bakalım
Satılan oyunculardan gelen 13.5 milyon Euro... Alınan 21 oyuncu ile baştan aşağı değişen kadroya harcanan 28.5 milyon Euro. Yani arada 15 milyon Euro’luk bir fark. Bu rakam bazılarına göre batma sebebi olabilirken, birçoklarına göre böyle bir reform için hayli makul. Üstelik Janko, Colman gibi sorunlu, Alanzinho, Henrique ve Adrian gibi misyonunu tamamlamış, Malouda gibi garanti ücreti çok yüksek, neticede genel anlamda atıl durumdaki yabancılarla yollar ayrıldı. Olcan gibi her ne kadar takımın yıldızları arasında görünse de mutsuz ve 1 yıl sonra bedelsiz gidecekbir oyuncu hatırı sayılar rakama, bir de Salih katkısıyla gönderildi. Beklenen sıçramayı gösteremeyen ve daha önceki dönemlerde ‘Bizim çocuk, oynamasa da dursun’ mantığıyla kadroda tutulan Trabzonlu gençlere de başka mecralarda oynama fırsatı sunuldu.
Bedava mı oynuyorlardı!
Şimdi bir de şöyle hesap yapanlar var ki, onlar rakamı 50 milyon Euro’ya çıkarıyor, çünkü alınanların 3-5 yıllık alacaklarını da yazıyorlar. Ancak hiç gelir kalemi yok bu ‘olağanüstücüler’ hesabında! Sanki kadro değişmese, bu oyuncular alınıp 15 milyon Euro harcanmasa, diğer futbolcular bedavaya, Trabzonspor aşkına, asgari ücretle oynuyormuş gibi. Eleştirin, tartışın ama kongreyle gelen bir yönetimin kendi programına, kendi yol haritasına en azından görev süresiiçinde biraz olsun saygı duyun. Bu durum, sadece Hacıosmanoğlu özelinde söylediğim bir şey değil. Sadri Şener de zamanında bu ‘olağanüstücüler’ tarafından defalarca yerden yere vuruldu, o da kulübü
batırmakla suçlandı, o da görevyaparken defalarca yıldırıldı. Ancak o sürecin devamında Trabzonspor camiasının bugün ‘şampiyonuz’ dediği 2010-2011 sezonu ortaya çıktı. Üstelik tüm bu ‘olağanüstücüler’ aynı zamanda Trabzonspor’un her sezon İstanbul’un dev bütçeli, potansiyel gelir kaynaklarına sahip, istediği oyunculara daha kolay erişme avantajını elinde bulunduran rakiplerle yarışmasını ister, başaramazsa yine ‘kongre’ der.
Romantizme yer yok
Kimse kalkıp, altyapı, öze dönüş falan demesin. Bugün o bahsettiğinizromantik projelerin Türkiye’de transfer ihtiyacının önünde bir işlerlik kazanması için bizim yıllara değil, komple bir değişime ihtiyacımız var. Ayrıca eğer birilerinin elinde böylesi bir altyapı-öze dönüş projesi varsa yönetim ve kulüp ayrımı yapmadan gitsin lisansını alsın, projelendirmesiniyapsın, getirsin ortaya koysun. O kimseler merak etmesin, hiç kimse o projeye ‘olmaz’ demez. Ancak altyapıdan oyuncu çıkmıyor sızlanması, para yabancıya gidiyor edebiyatıyla da bu işler olmaz! Taraftarın stada giden yolda en çok şikayet ettiği, ‘heyecansız takım’ tablosunu değiştirmek adına yapılan değişim, bu değişime imza atılırkengelen yeni teknik heyet ve 21 yerliyabancı oyuncu grubu, konan hedefler, kurumsal yapıdaki birçoğu olumlu kabul edilen gelişmeler... Hala eleştirilebilir, hala daha iyileri yapılabilir, belki bu yapı sportif olarak istenen seviyelere gelemeyebilir ama en azından Trabzonspor camiasının yüksek sesinin futbol heyecanına bir fırsat vermesi gerekir. Tabi ki bu yapının altında imzası olan, başarısızlık halinde devam şansını
kendisine bile vermeyecek olan yönetime de kongreyle değil de darbeyle buraya gelmiş gibi davranmak haksızlıktır. Yönetim de hakarete tabi ki değil ama eleştiriye açık olmalı, her eleştiriyi bir darbe girişimi gibi saymamalı ve ilk başlarda söz verip, son günlerde yaptığı Avrupa kupalarına davet gibi, tüm camiayı kucaklamak için en azından çalışmalıdır.
‘’Grubun başrolü belli‘’
Her ne kadar Bordo-Mavililer 4 resmi maç sonra ilk kez gol yedi ve zaman zaman bunaldıysa da sonuçta kadro-kalite farkı maçın sonlarında bile olsa kendini belli etti. Aksi bir durum olsa, yani karşılaşma beraberlikle sonuçlansaydı Trabzonsporlular’ın derin bir oh çekmek yerine hayli dertleneceğinden de eminim.
Oyuncu değil de savunmasından başlayarak sistem odaklı bir futbol tercihini başından bu yana ortaya koyan Vahid Halilhodziç’in bazı isimlerden henüz tam olarak memnun olmadığı ise kesin. O isimlerin başında da Cardozo ve Yusuf Erdoğan geliyor. Zira Cardozo formda ve istenen durumda olsa onun yeri daima sahadır. Ancak dün yine çıktı ve beklentilerin uzağında olduğunu gösterdi. Bir hayal kırıklığı da Yusuf. Genç oyuncuya hocasının vermek istediği mesajlar olduğu kesin. Yoksa o da son 10 dakika değil, ilk 11 oyuncusu olmalı. Umarım mesajları doğru yorumluyor ve gereğini uyguluyordur.
Fark yaratanlara geldiğimizde ise ilk sıraya Constant’ı yazmak mümkün. Hem lig hem de Avrupa oyunlarında kontenjana asla takılmayacak en faydalı işlerin altına imza atan, oynatan ve oynayan bir oyuncu. Diğer taraftan uzun bir aradan sonra faydasız yabancı probleminden kurtulması da Trabzonspor’u çok rahatlatmışa benziyor. Çıkanla giren arasındaki makasın aralığı hayli daraldı. Yatabare, Waris ve çok değerli bir gol atan Papadopulos Bordo-Mavililer’in geçen sezon yaşadığı sıkıntıları unutturacak görünüyor.
İşin özü, bu mücadele de çok çok net bir şekilde gösterdi ki, Trabzonspor grubun başrolü, yönlendiricisi ve dominant tarafı olacak.
‘’Şimdilik bu kadar!‘’
Bir Trabzonspor-Fenerbahçe maçının olaysız bittiğine sevindiğimizi düşünürsek aslında bu işlerin nasıl bir zemine geldiğini daha iyi anlarız... Ancak her şeye rağmen normalleşme, futbol üzerinden sohbet etme adına artı değerler taşıyan bir maçtı. Demek ki oluyormuş diyerek, sahaya geçelim.
Trabzonspor için yeni bir takım demek, hatta takım ifadesini kullanmak bile henüz zor. Tam ideal kadro oluşuyor, artık Vahid Hoca da çok fazla şikayet etmez denilen bir sürece girilirken bu kez sakatlıklar yeni tercihleri ve kadroları mecbur kıldı. Birbirini adı dışında çok fazla tanımadığı kesin oyuncuların sahada uzun zamandır birlikte oynayan Fenerbahçe’den çok daha organize olması ve böyle fark yaratması biraz hayalcilik olurdu. Bu noktada Bordo-Mavililer’in sakin kalarak, rakibin iletişim bağlantılarını kopartarak ve bireysel işlerle sonuca gitmesi en olası ihtimaldi. Hakkını verelim, Trabzonspor’un da bunu başardı. Yani bir başka deyişle en azından şu an için ligin en birbirini bilerek oynama avantajına sahip takımı Fenerbahçe’ye karşı Trabzonspor, mevcut sınırlarını-silahlarını bilerek oynadı.
Waris’in her türlü oyun planı için iyi bir kazanım olduğunu, Yatabare-Cardozo kıyasında ise sakatlığı geçtikten sonra Paraguaylı’nın bir değil, birkaç adım önde olduğu, gecenin bize işaret ettiği skor odaklı gelişmelerdi. Vahid Hoca da bunu biliyor olacak ki, “Fenerbahçe ile birkaç ay sonra oynasak farklı olurdu” demekten kendini alamadı.
Her şeye rağmen son zamanların en gösterişli kadrosunu kuran ve bunu bir takıma çevirmek için hazırlık değil resmi maçlar oynamak durumunda olan Trabzonspor, skor olarak belki istediğini alamadı ama Avni Aker’e gelen ve gelmeyi düşünenlerin çok umutsuz olacağı bir görüntü ortaya koymadığını da söyleyebiliriz.
‘’Trabzon ve Vahid hocanın sınavı‘’
Sporcusundan teknik adam ve yöneticisine, gazetecisinden taraftarına kadar birçok futbol unsurunun en üst seviyede sınavlar verdiği maçlar haline geldi Trabzonspor-Fenerbahçe maçları. Sebebi nedir bilmiyorum ve iyiye gidiş olduğu için çok da kurcalamıyorum ama bu kez ortamın futbola daha müsait hale geldiğini görmek sevindirici.
Yönetimler daha sorumluydu, basit laf ebeliklerini sadece kendilerine bahşedilmiş, kendini zeki zannederek çirkinliği hak gören ve öfke tohumlarını sulayan sözde gazeteci ve yorumcular nispeten suskun, topçu kardeşlerimiz biraz daha ölçülüydü.Teknik adamların polemikten uzak, işine ve sorunlarına konsantre havası da görmek istediğimiz şeylerdi. Ve tüm bu atmosfer içinde Trabzonspor- Fenerbahçe maçına hazırız. Yepyeni ve ne yapacağını herkesin merak ettiği Trabzonspor ile son şampiyon arasındaki maçın belirleyicisi Trabzon şehri ve Vahid Halilhodziç olacak. Takıma doğru elektriği bir türlü aktaramayan kent bu kez sergileyeceği tavırla bir Cardozo etkisi yaratabilir.
Tabi bir de Vahid Halilhodzic. Bosnalı hocanın elinde sorunlarına rağmen alternatifi bol bir kadro var. Artık gerisi kendi taktik becerisi. Toplantıda söylediği gibi böyle maçlar için mazeret olmaz. Vahid hocanın da artık mazeret üretmek yerine ciddi bir sınav verme zamanı gelmiştir.
‘’Bu kez başka‘’
Malum süreçten bu yana Fenerbahçe-Trabzonspor maçlarının anormal bir havaya büründüğünü, saha içinden çok dışında oynandığını gizlemek komik olur. Altyapısı olmayan normalleştirme çabaları, samimiyetsiz yaklaşımlar ve günlük politikaların da ortaya ucubelerçıkardığı bir gerçek. Ancak 2 heyecanlı, enerjisi yüksek camianın Trabzonspor tarafının süreçten daha fazla zarar gördüğü, işin sportif boyutuna dönme adına daha fazla zorlandığı da çok açık. Kent futbola sırt çevirdi, genel futbol düzenine isyan etti, pek de beklediği sportif sonuçlar gelmeyince takıma küslük tavan yaptı.
Psikolojik pranga!
Fakat bu sezon bazı açılardan bir şansı içinde barındırıyor. Örneğin, sahada yapacaklarıyla kent psikolojisini değiştirme, insanları adliyeden, tape dosyalarından çıkarıp tekrar futbola döndürme imkanı olan Trabzonspor futbolcuları geçmişin negatif izlerini taşımıyor. Maçtan günler önce ‘ya kaybedersek, bir sezon böyle mi geçecek?’ tarzındaki, insanın elini-ayağını kilitleyecek bir ruh halleri de yok, böyle bir duygu altyapıları da. Sorumsuz ve duygusuz değiller elbette, büyük maçların ne demek olduğunu bilen oyuncular hepsi ama Fenerbahçe maçlarının psikolojik ağırlığının omuzlarında olmaması hepsinin en büyük avantajı. Onların sadece Fenerbahçe maçında değil, genel anlamda sezon boyu yapacakları, lige koyacakları ağırlık ve taraftarın görmek istediği soğukkanlılık belki de ancak böyle bir yenilenme hareketiyle gerçekleşebilirdi. Tersi bir durumda da travma eskisi kadar ağır olmayacak hiç şüphesiz. Trabzonspor, Fenerbahçe maçından yine istediği bir sonuçla ayrılamayabilir ama takımın toparlanması önceye oranla çok daha kolay olacaktır.
Vahid hoca avantajı
Gelelim işin yönetim-teknik adam düzeyine. Vahid hoca, bu gelişinde fazlaca şaşırtıp, fazlaca gerçeküstü isteklerde bulunup, fazlaca şikayet eder bir tavır sergilese de, sonuçta çok deneyimli bir teknik adam. Bu maçların hem sahada hem de saha dışında nasıl oynanacağını biliyor. Gerilim istememesi, ‘savaş alanı’ olarak saha içini göstermesi, taraftar desteğinin ölçüsünü işaret etmesi de bu bilincin göstergesi. Rakibi olacak İsmail Kartal’ın da sportif ağırlıklı demeçleri ve antipati uyandıracak birkişilik konumunda bulunması da Avni Aker’in elektriğini alacak paratoner niteliğinde
Hayalin bile ötesi
Yönetimsel normalleşme ise en zor olanı şimdilik. Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu sürprizi olmayan, yönetici olmadığı dönemde bile söylemi belli, yönetime geldikten sonra da eylemi istikrarlı biri. Bu saatten sonra Aziz Yıldırım ile Hacıosmanoğlu’nun el sıkışmasını beklemek hayalin bile ötesinde. Gerek var mı, bence ona da gerek yok. Normalleşemiyorsak sadece daha fazla anormalleşmemek lazım. Taraftarları bir kenara koydum -ki o da büyük bir skandaldır- koca koca başkanların çeşitli gerekçelerle kendi takımlarının maçlarını bile izlemediği bir ortamda lütfen kimse normalleşmekten bahsetmesin!
‘’Trabzonspor'un mazereti olamaz‘’
Çünkü şu bir gerçek ki hayli formda şekilde izlerken zorunlu olarak formasını bırakan bu 3 isim ile yerine oynayanlar arasında en azından şu an için makasın arası çok açık.
Varlık içinde yokluk çekerek bu kez, anlaşılabilir, gerçek bir sorunla karşılaşan Vahid Halilhodziç’in gerek vücut dili gerekse hamleleri ne tür memnuniyetsizler duyduğunu net şekilde gösteriyordu. Erciyes gibi rakibi bozmak kadar kendi topunu oynamak için de çaba harcayan, bol bol alan bırakan, çirkinleşmeyen bir ekip karşısında Bordo-Mavililer’in kısa aralıklar hariç oyun kuramaması, işi anlık patlamalara bıraktı. Buna rağmen Trabzonspor, Deniz Yılmaz ile 3’ü çok net olmak üzere pozisyonlar da buldu. Fırsatçı, kurnaz ve inatçı karakteriyle dikkat çeken Deniz’in son vuru∫taki etkisizliği, bu anlar için alınan Cardozo’nun yokluğunu fazlasıyla hissettirdi.
Constant oyunun içinde kaldığında, yardım aldığında ne kadar etkili olabileceğini gösterdi ama Mehmet Ekici ve Fatih Atik’in kendisine gereken alanları açmakta, yardımlaşmakta çok başarılı olduğunu söylemek zor. Ayağa topla çıkmak isteyen, oyunun dominant tarafı olmak için uğraşan Trabzonspor, tam tersine öyle toplar kaybetti ve kontralar yedi ki, yine Onur ve 3. resmi maçını da gol yemeden bitiren genel savunma düzeni skor değişimine fırsat vermeyen faktörler oldu. Bu anlarda da aranan isim gününde bir Özer’di hiç kuşkusuz.
Henüz ideal kadrosuyla üst üste 2 maça çıkamamış olsa da, yorucu bir kamp geçirmiş ve yeni toparlanıyor olsa da, hâlâ uyum sorunu çekse de, hiçbiri Trabzonspor’un bu tip sıradan sayılabilecek maçlarda puan kaybetmesinin mazereti olamaz.