‘’Tedesco açmazı‘’
Fenerbahçe’nin son iki teknik direktörünün geldikleri günden itibaren Szymanski’ye olan hayranlıkları bir futbolcu için harika bir durum. Ne var ki, hocalarının hayran olduğu kadar Szymanski’nin kendini beğendiğini sanmıyorum. Tedesco gelir gelmez Polonyalı futbolcudan bir sağ kanat forveti yaratmaya çalışması dikkat çekici. Trabzon maçında da dün gece Alanya karşısında da Szymanski’nin sağ kenardan rakip ceza sahasına inip yarattığı tehlike yok denecek kadar azdı. Yani Polonyalı’nın Fenerbahçe’nin oyununa gözle görülür bir katkısı yok, olacak gibi de görünmüyor. Zaten Levent Mercan girer girmez topla ilk buluşmasında golü hazırladı.
Büyük fark var
Semedo ve Brown’un 4’lü savunmadaki bek rolleri ile 3’lüdeki kanat beki rolleri arasında büyük fark var. Özellikle Brown’daki düşüş dikkat çekici. Dün gece ilk yarıda önünde Oğuz Aydın vardı, adeta birbirlerinin sırtlarında oynadılar. Alanyaspor Teknik Direktörü Perreira, bu ikilinin arasına İbrahim Kaya’yı sokmayı başarınca sadece Fenerbahçe hücumlarına çözüm üretmiş olmadı, kendi hücumunu da daha akıcı hale getirdi. Semedo ise önündeki Szymanski ile kötü bir ilk yarı geçirdi. Tedesco ikinci yarının başlarında İrfancan Kahveci’yi alıp Szymanski’yi sola çekerek hamlesini yapınca Portekizli sol bekin önü açılmış oldu. Fenerbahçe, kaleye Ederson’u aldıktan sonra İrfancan Eğribayat kafasında formayı sırtından çıkarmıştı zaten. Alanyaspor’a karşı son dakikada yediği kafa golündeki hatası inanılmazdı gerçekten. O yediği gol belki de kulübünün kaderini etkileyecek.
‘’Çok telaş, az gol‘’
Fenerbahçe bu kadar geniş ve kaliteli bir kadro kurmuşken yeni teknik direktör Tedesco’nun ilk maçında ne oynatacağı eminim ki herkes için büyük bir merak konusuydu. İlk 11’ler açıklandığında Szymanski’nin sağ forvet olarak sahada yer alması gecenin en büyük sürpriziydi. Kulübesinde Asensio, İrfan Can, Nene, Oğuz Aydın varken Tedesco’nun Polonyalı futbolcuyu sağ kenarda kullanması Fenerbahçe’nin oyununda beklenen iyileşmeyi sağlamadı. Tamam Szymanski dinamik bir oyuncu her gelen hoca önce onu överek söze başlıyor ama 3 tane iyi kenar forvetin varken kullanmamak Tedesco adına kötü tercih olarak kayıtlara geçti. Mourinho’dan farklı olarak Tedesco’nun 4’lü savunmayla başlaması, artı ön alanda bire bir baskıları istemesi Fenerbahçe için yeni bir durumdu. Ne var ki, Fatih Tekke’nin dün gece Onuachu’yu merkeze indirip bağlantıda doğru kullanması Tedesco’nun Skriniar ile Nijeryalı forveti kovalamasını beraberinde getirdi. Bu plan Fenerbahçe’nin planını bozacak bir detaydı nitekim Onuachu’nun faul gerekçesiyle iptal edilen golü dengeleri değiştirmeye adaydı. Ama dengeleri değiştiren olay bir kaç dakika sonra Okay Yokuşlu’nun atılması oldu.
Cesur hamleler gelmedi
Bu olayın ardından Trabzonspor çok fazla geriye yaslandı. Buna karşılık Tedesco’nun daha cesur hamlelerle bu geri çekilmeyi avantaja çevirmesi beklenirdi, yapmadı. 57’deki hamlesini devre arası dönüşünde yapması beklenirdi, ayrıca değişimdeki oyuncu seçimleri de şaşırtıcıydı. Onana’nın ilk maçına oranla hiç yabancılık çekmediğini söylemek gerek. Okay atılıp Trabzonspor 10 kişi kaldıktan sonra Onana kurtarışlarıyla takımını maçın içinde tuttu. En Nesyri’nin attığı golde topu direğin dibinden çıkarttı, dönüşünde tek başına direnebileceği yere kadar direndi. United’taki kötü günlerini unutturacak kadar iyi performans gösterdi.
‘’Tek bir ‘an’ için yaşıyor‘’
Icardi’yi 10 ay aradan sonra ilk kez ilk 11’de gördük görmesine ama hâlâ hazır hale gelememiş olması şaşırtıcıydı. Eyüpspor karşısında ilk yarı topun hakimiyeti, oyunun inisiyatifi Galatasaray’ın elindeydi. Fakat Icardi’nin yavaşlığı, hazır olmayışı son 20 metrede Galatasaray’ı kilitledi. Koca bir ilk yarı boyunca Icardi ve arkadaşları Eyüp kalesine hücum etmekte zorlandılar. Icardi de formsuz olduğunun çok farkında. Osimhen’in sakatlığında ilk 11’e erken döndüğünün de. Ama tek bir an için yaşıyor Arjantinli futbolcu. O da en doğru yerde en doğru zamanda topla buluşmak ve tek vuruş hakkını doğru kullanmak. Yine o anı kovaladı, yakaladı ve golüyle maçın kilidini çözdü. İlkay Gündoğan’ın ilk maçıydı ama çok yabancılık çektiği söylenemez. İlkay, Galatasaray’ın oyun modelini değiştirmeye geldiğinin farkında. Lemina, Torreira ile merkezde daha sert bir savunma yapabiliyorlar ama seviye atlamak için İlkay gibi bir oyun kurucuya, yönlendiriciye ihtiyacı vardı Galatasaray’ın.
Barış vazgeçilmez
Barış Alper, Galatasaray için en az Osimhen kadar vazgeçilmez bir oyuncu. Arabistan’a transfer süreci kötü ilerlemiş olabilir ama Okan Buruk’un o krizi yönetme şekli Barış için büyük şanstı. Eyüp’e karşı ikinci yarıda oyuna girdiği andan itibaren Galatasaray’ın sahadaki enerjisi yükseldi, pozisyon zenginliği yaşandı. O kadar hırsla vurdu ki toplara, bir direkten bir kaleci Felipe’den dönen şutlar sanki Barış’ın oynamadığı her bir dakikanın acısını çıkartma çabası gibiydi. Barış varken Galatasaray daha enerjik oluyor, sahada daha kararlı duruyor. Okan Buruk’un Şampiyonlar Ligi’nde en az Osimhen kadar Barış’a ihtiyacı olacak.
‘’80’lere dönüş‘’
İspanya, son Avrupa Şampiyonu ve şu anda dünyanın en formda Milli Takım’ı. Pas oyununu gözü kapalı oynuyorlar, bizim baskımızı o kadar rahat kırıp kalemize geldiler ki 22. dakikada skor 2-0’dı ama hepimiz 4-0 olmadığı için şükreder vaziyetteydik. Korner atmaya korkar mı bir takım? Dün gece İspanya’ya karşı korner attığımıza bin pişman olduk. Ne zaman korner bayrağına topu diksek ailecek geri koşmak zorunda olduğumuza emin olarak oyunu başlattık. Bu yüzden goller yedik. Çünkü İspanyollar baskıyı o kadar kolay kırıp, savunmadan hücuma hızlı öylesine hızlı geçiyorlar ki futbolcularımızın onları korner dönüşlerinde yakalamak için attıkları deparların sayısını hesaplayamadık bile. Tamam kabul ediyoruz, İspanya seviyesinde bir takım değiliz ama arada da bu kadar fark olmamalı. Bireysel olarak kadromuzun potansiyeli yüksek, yetenek setleri gelişmiş, Avrupa’nın büyük takımlarında oynayanlar var ve fakat sahaya karakter koymak gerektiğinde herkesin sinmesi endişe verici.
Sadece izlediler
Sanki 1980’lerde gelenden gidenden 8 yiyen hallerimize geri döndük, 20. dakikada maç henüz 1-0’ken tüm takım yenilgiyi kabullenmiş gibiydi, herkes mücadeleyi erkenden bıraktı. Futbolcularımız İspanya Milli Takımı’nı sahada kovalamayı bıraktı, izlediler. Ondan olsa gerek faul bile yapmaktan imtina ettiler. Koca 90 dakikada İspanyollar 9 faul yaparken bizim çocukların sadece 6’da kalması bile ne kadar erken vazgeçtiklerinin ispatı gibiydi. Sadece yenilmedik, özgüvenimiz kırıldı, incindik.
‘’Rahat yok‘’
Gürcistan ilk yarıda topu geriden başlatmamıza müsaade etti, baskıya gelmedi. Planları, savunmamızın arkasına hızlı oyuncularını koşturmak, orta sahada kuracakları baskıyla Milli Takımımız’ı eksik yakalamaktı. Ne var ki Sagnol’un hesaplamadığı şey sahip olduğumuz bu jenerasyon tahmin ettiğinden çok daha topa yatkın ve yetenekli. Topu Abdülkerim’den itibaren pas örgüsüyle rahat çıkardık. Hakan Çalhanoğlu, son yıllarda İİnter’deki oyun gelişiminin katkısını Milli Takım’a da fazlasıyla taşıyor. Gerçek bir regista gibi oynamaya devam ediyor Hakan. Ona Dünya Kupası finalleri yolunda çok fazla ihtiyacımız olacak. İsmail Yüksek ise son 1 yılda az futbol oynamasına rağmen Milli formayı giyince başka bir boyuta geçiyor. Maçın hemen başında Arda Güler’in korneri ve Mert Müldür’ün kafasıyla gelen gol büyük bir özgüven yüklenmemize yardımcı oldu.
Kazanmamız anlamlıydı
Gürcistan’dan daha kısa bir takım olmamıza rağmen bu korner golü Kvara ve arkadaşlarının da direncini erken kırdı. Montella iyi ki; pragmatik bir teknik direktör. Ülke futbolu olarak santrfor krizi yaşadığımız bir dönemde şikayet etmeyip santrforsuz oyunla Milli Takımımız’ ayakta tutuyor. Mızmızlanmıyor, bahane üretmiyor, elindeki malzemeden en lezzetli yemeği çıkarıyor. Gürcistan’a karşı önce Kenan Yıldız’ı peşinden Kerem Aktürkoğlu’nu santrforda kullanarak büyük fark yarattı. Kerem ise attığı 2 golle gecenin kahramanıydı. Santrforsuz oyunda, sahaya enerji katsın diye alınan Barış, 4 dakika içinde kırmızıyla atılınca işler biraz karışsa da maçı kazanmamız anlamlıydı.
‘’45 dakikalık resital‘’
Mourinho, Portekiz’deki evinde dünkü maçın ilk yarısını izlediyse ne düşünmüştür kim bilir? Ankara’da Gençlerbirliği’ne karşı sahada akıcı oynayan, bire bir baskıları sahanın her bir metrekaresine yayan, pas örgüsüyle oyun kurup sete yerleştiğinde bunaltan Fenerbahçe’yi onun döneminde neredeyse hiç görmemiştik. Çünkü Mourinho bu oyunu tercih etmiyordu. Ne var ki, dün gece bu akıcılık sadece 45 dakika sürdü.
İkinci yarı başlangıcıyla Fenerbahçe, Mourinho ayarlarına iç güdüsel olarak döndü sanırım. Bire bir baskılardan vazgeçtiler, pas örgüsüyle çıkmayıp En Nesyri”yi uzun vurdular. Baş üstü uzun giden toplar Fred’i oyundan düşürdü, peşinden de sahadan çıkmasına yol açtı. Brown da çıkınca Fenerbahçe’nin ilk yarıda yaptığı tüm doğrular yerini bol top kayıplı bir futbola bıraktı. Mourinho 2024 Haziran’ında Fenerbahçe’ye imza attığında o sezonun yıldızı İrfan Can Kahveci için kulübe günleri başlamıştı. Aradan geçen 1 yılda Mourinho İrfan’ı ligde sadece 9 maç ilk 11’de forma vererek hem oyuncuyu hem Fenerbahçe’yi köreltmişti.
Hızlı karar vermeli
Gençlerbirliği karşısındaki ilk yarım saatte İrfan Can Kahveci’nin iştahı yetenekleriyle buluşmak istedi, başardığında hücum setlerine büyük estetik kattı Edson Alvarez ile Nene’nin ilk maçlarıydı. Meksikalı Alvarez fazlasıyla çalışkandı, fizik kalitesiyle fark yarattı. İlk yarıda merkezde Fred ile uyumluydu, stoperlerden aldığı topları doğru kullandı. Nene, ilk maçında gole ulaşmış olmasına rağmen hala zamana ihtiyacı olduğu izlenimi verdi. Hızlı düşünüyor ama daha çabuk karar vermeli, final paslarının zamanlamasını doğru yapmalı.
‘’Genetiğe aykırı‘’
Beşiktaş’ın kötü sezonları oldu, hatta daha kötü sezon başlangıçları bile var bir çırpıda aklımıza gelen. Ama Beşiktaş, uzun vadede hep ortalamayı tutturmuş, şampiyonluktan bir kaç sene uzak kaldıktan sonra hep daha güçlü dönmüş, kendine güçlü bir kulüp genetiği inşa etmiş büyük bir camiadır. Ne var ki, Solskjaer yönetiminde dün Lozan’a karşı oynanan futbolu tarif etmenin imkanı yok. Norveçli hoca ile Beşiktaş her geçen gün kulübün oyun genetiğinden biraz daha uzaklaşıyor, sıradan hedefsiz bir takıma dönüşüyor.
Böyle gitmez
Lozan gibi bir takıma karşı Dolmabahçe’de oynarken geriden oyun kurmadan, sete yerleşip çizgiye doğru genişlemeden nasıl tur atlayabilirsiniz ki! Solskjaer’in futbol felsefesi Beşiktaş’ın kulüp genetiğiyle uyuşmuyor, Norveçli hocanın oynattığı futbol bir büyük takım oyunu değil. Bu oyunla topa sahip olan takımlara karşı rakibin zaaflarından yararlanıp, Rafa’nın bitiriciliğiyle bir kaç maç kazanırsın. Ama bu futbol Beşiktaş’ı tüm sezon taşımaz, ligde şampiyonluk yarışında ayakta kalamaz. Yine kasım ayında sezona havlu atar Beşiktaş Solskjaer’in futbol mentalitesiyle. Nasıl atmasın. Dün gece Lozan’a karşı oynadığı üçlü savunmanın sağında Svensson var, orta sahanın solunda ise Emirhan. Kaleci Mert’i de sayarsak tam 7 futbolcu defansif karakterli. Rafa, Orkun, Mario, Abraham ile öndekiler ve arkadakiler şeklinde Lozan’ı yenmeye çalıştı Solskjaer. Doğru düzgün pozisyona bile giremeden, sahanın hiç bir bölgesinde üstünlük kuramadan hem de. Bu iş böyle gitmez, bu eleniş tam bir hezimet, gerçek bir skandal.
‘’Kaybet-kaybet‘’
Mourinho maçtan önceki basın toplantısında kendince topu yönetimin kucağına attı. Deyim yerindeyse yönetimi beceriksizlik, plansızlık ve vurdumduymazlık ile suçladı. Portekizli hoca demek istiyor ki; benim hiç suçum yok, yönetim Şampiyonlar Ligi’ni umursamadığı için transfer yapmıyor. Enteresan bir davranış biçimi sergiliyor. Olan Fenerbahçe camiasına, taraftarına oluyor. Benfica’ya karşı tek sorun transfer miydi gerçekten? Göztepe maçının ikinci yarısında rakip 25 dakika 10 kişi oynuyorken yapmaya çekindiği hamleler, geçen hafta Kadıköy’de 71’den sonra 10 kişi kalan Benfica’ya diş geçiremeyişi, dün gece Lizbon’daki maçın ilk yarısında ortaya çıkan devasa oyun farkı. Mourinho’ya göre tüm bunlarda en küçük bir sorumluluğu, kusuru yok. Benfica’ya karşı ilk yarıda feci kötü oyunun ardından İsmail-Amrabat değişikliği de işe yaramayınca Mourinho 65’te Oğuz ile Duran’ı alıp, Brown ile Mert’i çıkararak hamle yaptı.
Portekizli böyle yırtamaz!
Ne var ki, Brown’un çıkıp Szymanski’nin sol kenara geçmesindeki mantığı anlatmak zorunda Mourinho. Tabii, maçı 0 şutla bitirmenin sebebini de… Bu elenişi sadece transfere bağlayıp topu kendinin haricindeki herkese atarak yırtamaz Portekizli hoca. Gelelim işin yönetim boyutuna. Fenerbahçe, haftalardır Kerem Aktürkoğlu’nu almak için çaba sarfediyor, geldi geliyor derken dün gece Kerem attığı golle Benfica’yı Şampiyonlar Ligi’ne taşıdı. Portekiz temsilcisi Şampiyonlar Ligi gelirini cebine koymakla kalmadı, belki de üstüne Kerem’i Fenerbahçe’ye satacak. Kerem transferi bitirilmeliydi, dün gece golü Fenerbahçe adına atmalıydı, bonservisini attığı o golle çıkarmalıydı. Tam bir kaybet kaybet durumu.