‘’Standart üstü‘’
Galatasaray-Kopenhag maçının ilk 30 dakikasını hatırlayalım. Neredeyse kopyası oynandı. Fark Fenerbahçe’nin atması oldu..
Bir diğer ayrıntı, Kopenhag’ın yarattığı fiziksel farktı. Başakşehir’de bunu göremedik. Ayrıca ısrarcı olmaya çalıştıkları pas oyununda iyice sıkışınca son çare ileri vurdular. Neredeyse hepsini Fenerbahçe topladı. Çağdaş Atan’ın 31’deki iki acil değişikliği de bu nedenle olmalı.
Topları bu kadar kolay toplayabilmek, Fenerbahçe hücum hattını iyice iştahlandırdı.
Dzeko arkasındaki İrfancan, Szymanski, Tadiç için mükemmel bir skor sahası oluştu. Dengesi bozulmuş ve dizilişini kaybetmiş bir savunma!
Bu üçlünün Türkiye standartları üstündeki yetenekleri, pozisyon sayısını da artırdı.
Fenerbahçe, basit bir plana dahi ihtiyaç duymadan çok rahat kazandı. Başakşehir’in ilk yarıdaki 0.01’lik gol beklentisi (beIN SPORTS) çok şey anlatıyor elbette.
Rakipten bağımsız Fenerbahçe’nin yapabildiklerine ve yaptıklarına bakmak lazım. Fenerbahçe’nin bu hücum hattını kalesine uzak tutamayan her takım acı deneyimler yaşamaya mahkum görünüyor.
‘’Sadece 3 puan‘’
İstanbulspor temassız oynayıp dar alanda bekleyince, Galatasaray için büyük bir konfor alanı varoldu. Neredeyse, ilk yarı boyunca birkaç rakip kontra denemesi dışında hiç geri koşmadılar.
Önde kalabalık kalınca, İstanbulspor’u uzun oymamaya zorladılar. Jensen’in yine sonuçsuz kalan bir degajı sonrası da golü buldular. Yukarıda bahsettiğim konfor alanı, Galatasaraylı oyuncuları gereğinden fazla rehavete itti. Gayri ciddi kullanılan penaltı işin zirvesi oldu!
Rakip ceza sahasında 41 kez topla buluşup (maçkolik) ‘Bu da kaçar mı!’ dedirtebildikleri pozisyon olmayışı da bunun sonucu.
Okan Buruk, maçı koparmak için, kanatları, merkezi değiştirip, Bakambu’yu Icardi’nin yanına sürdü. Dominant oyun aynı kalsa da net pozisyon zenginliği açısından değişen bir şey olmadı. Galatasaray maçı koparamadı bir türlü.
Yoğun fikstürde muhtemelen oynayabileceği en kolay maçı oynadı Galatasaray ama 3 puan dışındaki kazanımlar yok denecek kadar az.
Toreira ve Boey’in standart performansı dışında bireysel anlamda öne çıkabilen oyuncu da olmadı.
Galatasaray bu maça bir hazırlık sınavı gözüyle bakıp, çok daha fazlasının gerektiği üzerine çalışmalı.
İstanbulspor için söylenebilecek iyi şey yok gibi! Bu performansla lige tutunmaları imkansız ötesi.
‘’Kanatlara çare bulunca..‘’
Şenol Güneş özellikle ikinci yarının ortalarında kanatlara çare aradı. Özellikle sol kanada. Belçikalılar, üçlü gruplar halinde üçgenlerle adam eksiltip, iki bekimizi tek yakalamak istedi. Bilhassa Masuaku’yu.
Bu planları o kanattan arka direğe yapılan üç orta ve üç net pozisyon getirdi. Devamında da Brugge’un golünü.
Rashica ve Muleka her iki kanatta adam kovalar hale gelince, zaten merkez 3’lü ile oynayan Beşiktaş’ın hücum aksiyonları azaldı.
Güneş her iki çizgideki 4 oyuncunun 3’ünü değiştirerek, bu akınlara çare buldu. Brugge ısrarlı şekilde kanatları kullanmaya çalışsa da 15-20 dakikalık rüzgarı dindi.
Bu tedbirin devamında çizgide Vanaken’den kazanılan top, finalde gününde olmayan Aboubakar’ın kalite kokan pası, Cenk’in usta vuruşuyla golü getirdi.
Böylesi bir deplasmanda bu oyunla, üstelik geri de düşmüşken kazanılan beraberlik büyük kazanım. Üstelik gruptaki diğer maç berabere bitmişken. Beşiktaş bu grubun artık açık ara favorisi.
‘’10 km farkla!‘’
Galatasaray hücumcuları ön alan baskısının bu kadar karşılık bulacağını tahmin etmemiş olmalı. Sadece kazanılan topların devamı üç net pozisyon sağladı. Icardi ve Kerem’in standart son vuruşları olmayınca tabela değişmedi.
Bu kadar pozisyon vermek dahi Kopenhag’ı paniklettirmedi. Tipik İskandinavlar gibi belli bir disiplinde ve taktiğe sadık kalarak devam ettiler.
Çok hissettiğimiz baskın faktör ise Molde maçında olduğu gibi fizik güç farkı oldu.
Jelert kırmızı kart görene kadar (86.2 / 96.3) 10 km daha fazla koşan Kopenhag, 90 dakikayı da öyle tamamladı! (111.7/121.3)
Galatasaray hücumcuları bu sağlam duvarı aşındıramadı. Yan topları Kopenhaglılar uzaklaştırıp, dönenler de alınamayınca atak yenileme şansı da olmadı Galatasaray’ın.
Ceza sahasına orta yerine pasın atıldığı ikinci yarıdaki belki de tek pozisyonda Boey’in golü, savunma dengesinin bozulduğu anda da Tete’ninki geldi.
Oysa ki Zaha’yı, sırtına savunmacı binmeden ya da Tete’yi ceza alanına daha yakınken topla buluşturabilmek, Icardi’ye de uygun vuruş şanslarını yaratabilirdi.
Galatasaray, taraftarının müthiş itici gücüyle, 1 puana razı oldu. Şampiyonlar Ligi macerası başlarken şüphesiz bu 90 dakika için haneye 3 puan yazılmıştı. Hesap ilk maçta şaştı.
Galatasaray’ı çok zorlu bir yolculuk bekliyor.
‘’Kopenhag’a yetmez‘’
Samsunspor’un 4-4-1-1 dizilişinde 8’li bloğu bozmanın birkaç yolu vardı. Hızlı paslarla kenarlara inip, savunma dengesini bozmak ve ceza alanına, doğru koşuyu yapan oyuncuyu bulmak.
Galatasaray bunu denemek yerine kaliteli ayaklarına bel bağladı. İlk iki gol de bu çabanın birer kopyasıydı. Burada Kerem’in son iki sezondaki sızmalarına dikkat çekmek lazım. Kerem artık, sol kanadı boydan boya kullanıp, süratiyle adam eksilten bir kanat oyuncusu değil. Doğrudan bir hücumcuya evrildi. Icardi’nin varlığı sonrası daha bir konfor alanı bulduğunu da söylemek lazım. Kerem’in bu hızlı gelişimi Şampiyonlar Ligi’nde rakipler için bir sürpriz olabilir.
Yıldız farkı
Kolayları atamayıp, şansının yardımıyla 2 gol bulan Samsunspor, farkı 1’e indirmesine rağmen maç başındaki planına sadık kalamadı. Barış’ın hareketli oyunu, Ziyech’in denge bozan ve tedirgin edici varlığı ibreyi tekrar Galatasaray’a çevirdi.
Galatasaray, Mertens, Kerem, Ziyech, Icardi gibi kaliteli ayaklarının oyuna ağırlık koyduğu bir oyunda rahat görünen bir galibiyet aldı.
Molde maçını hatırlayalım
Kopenhag karşısında Samsun performansının yeteceğini iddia etmek ise iyimserlik olur.
Molde maçını hatırlayın. Şutlarda 10/13, kornerlerde 2/10’luk istatistikleri..
Samsun’dan da Molde’den de çok daha iyi bir takım geliyor İstanbul’a.
Kopenhag dün ligdeki en zorlu rakibi Nordsjaelland’dan, iki kez öne geçtiği maçta beraberliği aldı.
İstanbul’a da savaşmaya gelecekler!
‘’Kuntz yokmuş gibi‘’
İşin teknik kısmına bakınca 15-20 dakikada fark ortaya çıktı. Sistem ve disiplin takımı ile doğaçlama oynayan iki ekibin mücadelesini gördük.
Japonlar önce ön alan baskısı, eğer başarılı olamazlarsa kendi alanlarında alan daraltarak modern bir savunma yaptı. Bu savunmanın ikinci aşamasında topla hızlı çıkış, seri paslaşmalar ve final vuruşları gördük onlardan. Bu tür tempolu oyunlara yıllardır genetiğimiz uygun değil. Eskilerin “İngilizler bize ters geliyor” tezinin de kaynağı bu. Statik, durağan savunma prensiplerimizi terk edemiyoruz! Son yıllarda Çağlar ve benzeri çabuk stoperlerimizle nispeten fark yaratıyoruz ama yetmiyor.
Japonlar’ın gol öncesindeki paslaşmalarını, alan değişimlerini, pas şiddetlerini tekrar izlemek lazım.
Teknik çok detay var ama asıl sorunumuz başka.
Dün tam anlamıyla gün yüzüne çıktı, Kuntz’un maç sonu açıklamalarıyla da onaylanmış oldu.
Oyuncular inanmıyor
Bu futbolcu grubu, Kuntz’un planına inanmıyor. Ya da o plana sadık kalmaktansa, başka şeyler deniyor.
Ermenistan maçında Cengiz/Kerem’in bireysel çabalarını tekrar hatırlamalı. Eskişehir’deki iyi anlarımız, maç öncesi taktiğinin sonuçları mıydı yoksa oyuncuların çabası mı? Cevabı çok kritik soru.
Çok önemli bir sürece giriyoruz. Teknik-taktik zorluklar kadar, mental anlamda da yıpratıcı maçlar oynayacağız. Galler deplasmanı kabus gibi olabilir!
Ve ne acıdır ki, EURO2024’e gidebilirsek, Stefan Kuntz’un varlığı sayesinde değil, oyuncuların arzularıyla hedefe ulaşabileceğiz.
Bir milli takımın futbolcu grubunun keyfiyetiyle finallere gidebilecek olmak, ülkedeki futbol iklimi açısından çok rahatsız edici!
‘’Hikaye benzer bitmesin!‘’
Sondan başlayalım. Bitiricilik sorunu yaşadık. Kerem’in Barış’a attıklarını Galatasaray’da Icardi skora yansıtıyor. Ya da Cengiz, sağdan getirdiğinde Dzeko bir şekilde altı pas civarında topla buluşuyor.
Özellikle Ermenistan kendini öne attığında, uzun toplarla Zeki-Cengiz kanadından ciddi bir alan bulduk. Yukarıda yazdığım final hataları, skora engel oldu.
Ermenistan kapandığında ise dar alanda daha seri paslaşmalar; Barış, Kerem, Cengiz’le sızma girişimleri için uğraşmalıydık. Bunu neredeyse hiç yapamadık.
Oyundayken Barış, sonradan Halil, sağlıklı vuruş açıları bulamadılar. Ermenistan 5’li savunmasının merkezinde Haruthanyan, Haroyan ve Mkrtchyan sıkı bir duvar oluşturdu.
Rakibin de tercihiyle topu bolca alabildik ama net bir vuruş imkanını hiç bulamadık.
Elbette yediğimiz gol de kabul edilir değil. Üç hatanın sonu golle bitmese sürpriz olurdu!
Katar yolunda maçlar zorlaştıkça avantajımızı yitirip, evde kalmıştık.
Umut edelim ki hikaye benzer bitmesin. EURO2024’e gidemezsek dün geceki 90 dakika muhtemelen kırılma anı olacak!
‘’Bu tecrübe parayla kazanılmaz‘’
Galatasaray’ın Devler Ligi’ne adım atışı bu ekonomik koşullarda mükemmel bir kazanım. Oluşturulmuş görkemli kadronun varlık sebebi dün geceki finaldi. Bununla birlikte, Molde’nin Aslantepe direnişi ise parayla elde edilemeyecek bir tecrübeydi. Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’ne ısınma sınavıydı adeta.
Icardi’nin penaltı golü sonrası Norveçliler net şekilde domine ettiler oyunu. Israrlı, disiplinli, risk alarak ve tatlı-sert bir baskı uygulayarak. Öylesi gözü karaydı ki Molde, tek pozisyonda iki oyuncusunu birden kaybetti.
Galatasaray’ın yapması gereken, topu yere indirip, seri paslarla Toreira’yı ikinci/üçüncü pas durağı yapmaktı. Başaramadılar. Molde izin vermedi daha doğrusu. Toreira’nın merkezdeki önemi de bir kez daha test edilmiş oldu.
Tete, Mertens, Kerem gibi yetenekli oyuncular, rakip kovalar hale geldi. Bariz bir fark da fizik güçtü. Molde net şekilde ağır bastı.
Norveç liginin, final haftalarına gelmiş olması olan biteni açıklamak için yeterli değil. Galatasaray da bu sezon 8. resmi maçını oynadı.
Duruma böyle de bakmak lazım.
Top Okan Buruk’ta!
Okan Buruk’un kısa zamanda halletmesi gereken birçok konu var. İdeal 11’i bulabilmeli, aynı ekibi belli bir düzende, plana sadık kalarak oynatabilmeli. 8+3 önündeki en büyük engel olacak. Sezonun bu zamanında rotasyon, değişen kadrolar, ulaşılamayan bireysel form düzeyleri baş ağrıtır.
En önemli kazanım dün geceki gibi bir rakiple Şampiyonlar Ligi havasını teneffüs etmeye başlamaları. Seviye bu ve daha fazlası olacak.
Okan Buruk’un omuzlarında çok büyük bir yük var.









































