‘’Çok net kulübe zaferi‘’
Okan Buruk, son birkaç aydır Galatasaray kariyerinin en sancılı dönemini yaşıyor olabilir. Puan farkıyla zirvede olmasına rağmen. Diğer yandan Beşiktaş maçındaki dibe vuruş da bir gerçek. Lakin, bir teknik adam takımına 4 günde ne kadar tesir edebilirse onu yapabilmiş. Sınırları zorlayan bir müdahale yaptığı.
Dolmabahçe'den Kadıköy'e dönüşüm inanılmaz. Mourinho'nun, savunma kurgusunu üst düzeye çektiği, takımını standart üstü bir performansla oynattığı bir dönemde özellikle.Bir şok Okan Buruk'un yaptığı. Sahaya sürdüğü 11'i önemsiz kılan bir plan. Taktiğin baskın kaldığı bir gösteri. Kadıköy'ü geren, gerginliğe sokan ve Fenerbahçe'nin son haftalardaki tüm ezberlerini bozan bir başkaldırı. Bununla beraber, Okan Buruk'un Kadıköy'deki yakın tarihli zaferlerini anımsayınca sürpriz de değil aslında.
En önemlisi, oyuncu grubunu bu şiddetli baskıya inandırmak ve yaptırabilmek en önemlisi. Galatasaray, önde kalıp sürekli topa basar hale gelince Fener'in iki kanat beki, ki son ayların en formda ikilisi, Oğuz ve Kostiç'i de oyundan düşüren bir saldırıya başvurdu. Topu Fenerbahçe aldığında baskıya izin dahi vermeden Lemina, Torreira ve Sara merkeziyle hemen pas istasyonları oluşturup Fred, Amrabat ve Szymanski'yi adam kovalar hale getirdi.
Çıkışlarında Barış Alper'i daha ileri atıp, sol ayakla üçlüde sağ stoper oynayan Çağlar'ı eşleştirdi. Zekice düşünülmüştü. Oğuz Aydın'ı da Eren Elmalı'yı sürekli kovalar hale getirdi.
Fenerbahçe'nin ikinci yarıda hiçbir değişiklik yapmadan oyunu alması ve Galatasaray'ı geri itmesi de panikletmedi konuk ekibi. Oyuncu hamlelerinin Fenerbahçe açısından daha olumlu sonuç verdiğini kabullenmek lazım. Ama bu üstünlüğün pozisyonlara dönmediğini de göz ardı etmemeli. Okan Buruk biraz durumu kabullenerek, Barış Alper, Yunus ve Osimhen'e alan bırakarak oynamak istemiş olmalı.
Gerilimin artmasıyla birlikte enerjisini koruyan ve soğukkanlı kalan da maçın başından bu yana sahanın hakimi olan Galatasaray'dı.
Mourinho oyuncu değişiklikleriyle kısmen oyunun kontrolünü alsa da maçı çevirebilecek hamleleri yapamadı. Okan Buruk ise Kadıköy zaferlerine çok net üstün kaldığı bir yenisini daha ekledi.
Galatasaray adına net bir kulübe zaferidir dün geceki galibiyet. Okan Buruk'un, Jose Mourinho'yu imha ettiği bir mücadeleydi izlediğimiz.
‘’Aslan payı Solskjaer’in‘’
Beşiktaş’ın ilk planı Rashica ile Eren - Abdülkerim tarafını yıpratmaktı. Paslaşmalar sonrası hep o tarafa döndüler. Eren hem alanını koruyup, hem de Rashica’nın süratine karşılık verince Beşiktaş pozisyon üretemedi.
Solskjaer’in asıl silahının Rafa Silva olduğunu golde gördük. Hızlı atakta Davinson’la Rafa’yı başbaşa bırakıp, çabukluğunu avantaja çevirdi. Muslera’nın finaldeki hatasıyla gol geldi.
Dengeyi bozan doğal olarak Frankowski’nin kırmızı kartı oldu.
Galatasaray eksik kalsa da set hücumuna dönebildiğinde ya da duran top bulduğunda tehlikeli olabileceğinin sinyalini verdi. Ama Beşiktaş savunması Toreira’nın golü dışında kusursuzdu.
Büyük maçlarda konsantrasyon kaybının nelere mal olabileceğini Gedson’un golü gözümüze sokar gibiydi. Toreira’nın vuruşunda kendini öne atmayan Portekizli, duran topta kendini unutturup, galibiyet golünü attı.
Beşiktaş, Solskjaer’in taktik olarak üstün kaldığı bir maçı hak ederek kazandı. Statik bir santrforu olmadan, Semih girdikten sonra dahi 4 hızlı ve hareketli hücumcuyla çok yıpratıcı oldular.
Galatasaray, bir eksik kalmanın yanı sıra sürekli hareket halindeki Beşiktaş hücumcuları nedeniyle oyunun kontrolünü bir türlü eline alamadı.
Solskjaer’in planını uygulayıp istediğini aldığı bir derbi oldu. Aslan payı hiç tartışmasız Norveçli teknik adamın..
‘’Hala çok şey vadediyor‘’
Macarlar doğal olarak baskılı başlayıp, hemen skor almak istedi. 2 farklı handikapı bir an önce daha az dezavantajlı hale getirebilmek için skora ihtiyaçları vardı. İstanbul'daki maçın son bölümünün devamı gibi oynayıp, fırsat vermedik. Hem soğukkanlı kaldık hem topu çok iyi çevirdik.
Çalhanoğlu ve İsmail, sırtı dönük top aldıklarında hiç paniklemediler. Zaman zaman Arda Güler dahi stoperlere kadar yaklaşıp, oyun kurulumu ve baskıyı bertaraf edici sorumluluklar aldı. İlk maçta Orkun Kökçü - Hakan Çalhanoğlu gibi iki pas ustasının varlığının milli takıma kattığı zenginliği işaret etmeye çalışmıştım. Dün gece de Çalhanoğlu-Arda Güler ve ilk yarıda İsmail, ikinci 45'te Salih oyunun merkezini, haliyle sahanın genelini rahatlattı bizim adımıza.
Özellikle Çalhanoğlu'ndan bahsetmek lazım. Milli takım kariyerinin büyük bölümünde, gerçek potansiyelini buraya taşıyamamasından şikayetçiydik. Montella idaresinde, kulüp performansı standartlarına ulaşmış durumda. Dünya Kupası elemeleri öncesi en büyük zenginliğimiz Çalhanoğlu'nun bu çizgisi.
Montella ile devam edelim. İlk günden bu yana yapmak istediğinin sahaya yansıyan halini gördük dün gece. Orta saha çizgisinin ilerisinde 4 hareketli ve hızlı oyuncu ile oynama isteğinin nedeni bu. İlk golde rakip savunma yerleşemeden penaltıyı bulduk. İkincide kontratak finalinde yine savunma dengesi bozulmuş Macarlar'ı çaresiz bıraktık.
İtalyan hoca eldeki oyuncu grubuyla geniş alanlar bulmanın avantaj olacağına inanıyor. Kenan Yıldız'a, Barış Alper'e, Kerem'e formsuz dönemlerinde bile sarılması bundan. Hem İstanbul'da hem de Budapeşte'de geçiş oyununun meyvelerini aldık.
Hedeflenenin yanı sıra soğukkanlı kalmak ve bu pas trafiğini sağlayabilmek çok artı değerler. Eldeki oyuncu grubu, Avrupa'nın kaliteli liglerinde taktik olgunluğa erişmiş olarak milli takıma geliyor. Montella için işler biraz daha kolaylaşıyor haliyle. Kaldı ki, doğrudan 11'de oynayabilecek en az 7-8 oyuncumuz daha dışarıda. Rakibin iki buçuk yıldır evinde Avrupalı devler de dahil yenilmediğini unutmadan okumalı bunları.
Uluslar A Ligi'ndeki zorlu periyot ve dünya kupası elemeleri öncesi milli takım olabilecek en iyi seviyeye ulaşmış durumda. EURO 2024'te önce yazmıştım, tekrarlamalıyım: Bu takım çok şey vadediyor.
‘’Montella ve kalite‘’
Montella ilk günden bu yana ikinci bölgede 4 hızlı adamla oynamak istiyor. Tüm eleştirilere rağmen Barış Alper'in uzun zamandır en uçtaki adamımız olması bu tercihin sonucu. Dün gece Barış'ın arkasını yine Kerem ve Kenan'la takviye ederken, kanatta Oğuz'a güvenmesi onun formuna olan inancından. Tercihinin karşılık bulduğunu söylemeli. Merkezdeki seçimi de de cesurcaydı. Hem çok formda hem de sahayı dikine gidip gelen iki pas ustası ile oynamak akıllıcaydı. Şu sıralar Avrupa'da Orkun Kökçü-Hakan Çalhanoğlu merkez ikilisiyle oynama lüksü olan takım sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu tercihin bir de olumsuz tarafı oldu elbette.
Macarlar, Szoboszlai'nin tam ortada yer aldığı bir pas ağı oluşturup, çok hızlı ve kalabalık şekilde ceza sahamıza indiler. Bu tehdit, Kökçü ve Çalhanoğlu'nun çok fazla adam kovalayarak, çok fazla geri koşmasına neden oldu. Hücumdaki hızlı dörtlümüz için uygun koşullar oluşsa da fırsat yaratamadık. Orkun ve Çalhanoğlu, rakip ataklar sonrası kalabalık gelen Macarlar'ın baskısıyla hızlı oyuncularımızı koşturamadı, topu onlarla buluşturamadı. Bu durum özellikle Kenan ve Kerem'i etkisizliğe itti. Montella her ne kadar iş başı yaptığı günden bu yana eleştirilse de bazen sürpriz hamleleriyle ibreyi lehimize çevirmeyi başarabiliyor. Dün akşamki ikinci 45 bunun örneklerinden biriydi.
Deniz Gül hamlesi şapkadan tavşan çıkartırcasına bir iş oldu. Elbette Marco Rossi'nin tercihi de. İtalyan hoca "İstanbul'da beraberliğe hayır demem" diyerek, 2 yıldır yenilmedikleri Budapeşte'yi işaret ediyordu. Biraz daha geride kalıp, boş alan kovalamayı tercih ettiler. Bu tercih daha fazla ileride kalmamızı ve yetenekli ayaklarımızın potansiyelinin ortaya çıkmasını sağladı. Kerem'le de İrfan Can'la da bulduğumuz goller böyle geldi. Sonrasında çokça yapamadığımız bir şeyi yapıp, soğukkanlı kaldık. Nadiren tehdit yaşadık kalemizde. İki ayaklı bir Play-Off maçının ilkinde iki farkı korumak akıllıcaydı. 90+1'den sonra topu rakibe hiç vermeden soğukkanlı bir şekilde çevirmek 'olgun bir takım' olmanın gereğiydi. Öyle de yaptık. Budapeşte'ye 2 farkla gidiyoruz. Bir Play-Off sınavı için çok önemli bir avantaj. Soğukkanlı kalıp, kalitemizi sahaya yansıtalım yeter.
‘’Fenerbahçe hala masada‘’
Mourinho'nun, üçlü savunma dizilişiyle kurguladığı savunmanın son versiyonu olarak en iyisiydi dün geceki.
Okan Buruk, Lemina-Toreira önüne konumlandırdığı Sara'yı, rakip üçlü stoperle kanat bekleri arasında topla buluşturmayı planladı. Savunmadan dikine atılan toplarla. Fenerbahçe'nin merkez orta saha oyuncuları, kanat bekleri ve üç stoperinin kayarak daralttığı alanlar, Galatasaray'ın bu planını taca attı. Rakip hücumu kilitlediler. Bu plan Frankowski ile Eren Elmalı'nın ceza alanına kadar gelebilmesini ancak orta yapmak dışında bir seçeneklerinin de oluşmamasını sağladı.
Fenerbahçe savunmasında / Galatasaray hücumunda durum aşağı yukarı maçın son bölümüne kadar böyle devam etti. Yunus Akgün hamlesi, Fenerbahçe savunmasında adam eksiltmek adına Okan Buruk'un doğru bir dokunuşuydu ancak olmadı. Fenerbahçe'nin kusursuza yakın savunması, 90 dakika boyunca Galatasaray kanatlarını dışarı ittiği gibi Yunus'u da ceza alanına yaklaştırmadı.
Mourinho adına eksik kalan taraf skor hamlesini yapamayışı oldu. Kaleyi bulanlarda 3-1 üstün olmalarına rağmen çok net bir hedef şuttan bahsetmek onlar adına mümkün olmadı. Dzeko, En Nesyri, Tadiç ve finaldeki kısa bölümde Talisca çok statik kaldı. Galatasaray savunmasının dengesini bozabilecek, bir enerji gerekiyordu Fenerbahçe'ye.
Mourinho muhtemelen, "Kazanamıyorsam, kaybetmemeliyim" diye düşünmüş olmalı. 6 puanlık fark bu dönemde, iki derbi de geride kalmışken çok önemli. Ancak mental dayanıklılık bu sezon zafere giden takımı belirleyecek önemli unsurlardan.
Galatasaray, kendini güvenceye aldı. Gerilimi geride bıraktı.
Kadıköylüler içinse farkın eritilebileceği önemli bir fırsat tepilmiş oldu, o kadar.
Fenerbahçe hala masada..
‘’İbrahim Hacıosmanoğlu‘’
İbrahim Hacıosmanoğlu’nun, Habertürk / HTSpor ortak yayınındaki açıklamaları, hala yeterince bilgilendirilmediğinin ispatı oldu.
Hacıosmanoğlu, UEFA Başkanı Ceferin’le yaptığı görüşmede UEFA hakem komitesi başkanı Rosetti’nin hazırladığı istatistikler üzerine yapılan konuşmayı aktardı. Rosetti’ye göre, Türkiye’de Avrupa’nın 5 büyük ligine göre daha az hakem hatası oluyor. Bakın bunu bizzat UEFA Başkanı ile UEFA hakem komitesi başkanı, TFF başkanına aktarmış.
Riva’daki veri analisti personel
Peki MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu bugüne kadar böyle bir çalışma yaptı mı? Hemen cevabını vereyim. Gündoğdu bilimsel verilere inanan, teknolojiden çok fazla yararlanan, istatistiklere, rakamlara güvenen bir yönetici. Ülkenin en köklü kurumlarından olan TED’de üst düzey idareci. Bunu becerebilecek yeterlilikte. Birkaç aydır Riva’da veri analisti bir personel ile çalışıyor. Veri analisti bu personel, kendisine sürekli raporlama yapıyor. Türk hakemler ile Avrupalıları kıyaslayıp, belli verilere ulaşmak onun için çocuk oyuncağı olurdu. Yapıldı mı? Bilmiyoruz..
O hakem hala maç alıyor
İbrahim Hacıosmanoğlu’nun, hakemlerle ilgili ithamları ve eylemlerinde tezatlık olduğunu da yine dün geceki yayından anlıyoruz. Ligin ilk haftasında “Bunlar zaten birkaç aya gider” dediğini iddia ettiği hakem, halen düzenli olarak maç alıyor. Neden bu hakemle ilgili bir yaptırım uygulamadınız? Ya da bu anlattığınız bir dedikodu ise gerçekmiş gibi kamuoyu ile neden paylaşıyorsunuz?
Bu hakem sizin başınızı eğer!
Bazı hakemlerin sizin korumanız altında olduğu iddiaları karşısında hep suskun kalıyorsunuz. Topların havasını indirip, çantasına sığdırabilmek için maçlara top iğnesi ile giden, topları çantasına atıp, yardımcılarını, 4. hakemi, temsilcileri, gözlemcileri de zan altında bırakan hakem var! Bir maçta tespit de edildi. Güvenlik kameralarına kadar bakıldı. Üstelik bu hakemin adli sicil kaydı da sorunlu. Trabzonlu bu hakemin bizzat sizin korumanız altında olduğu doğru mu?
MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu’nun bu iddialardan haberi yok mu? Bizim öğrendiğimizi o öğrenemedi mi?
Hakemleri koruyacak olan sizsiniz
Hacıosmanoğlu’nun yayında çok doğru tespitleri de olmadı değil. “Bu kadar baskı, bu kadar yüklenme, hakemlere yönelik eylemler” gibi sözler sarf etti. Başkan haklısınız. Temel sorun bu aslında. Buradan yola çıkmalıydınız.
Türk hakemleri uzun zamandır sağlıklı bir atmosferde maç yönetemiyor. Daha atamalar olur olmaz sosyal medya linçi başlıyor. Ardından dijital kanallarda ‘yorumcu’ sıfatlı holigan tipler yalan yanlış bilgilerle kitleleri olmayana inandırıyor. Maç oynanırken, kenarda kulübeler, saha içinde futbolcular hakem otoritesini sarsacak eylemlerden çekinmiyor. Maç bitiyor, yine dijital yayınlar, sosyal medya saldırıları… Ve hatta kulüp başkanları ve yöneticileri sıcağı sıcağına MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu’yu arıyor!
İstedikleri kadar inkar etsinler. Arama kayıtları orada duruyor.
Artık istikametinizi değiştirmelisiniz
Hakemlere sağlıklı maç yönetme iklimi sağlamadan, adaletin kusursuz şekilde işlemesinin önüne geçemezsiniz. Son günlerde sıkça dile getiriyorsunuz, Türk futbolunun amiri sizsiniz. Yaptırımlara kulüpler ve kulüp yöneticilerinden başlayın. Hakemler her maça “Bu son maçım mı acaba?” sorusuyla çıkmasın.
Masaya yumruğunuzu vurdunuz, kabul.. Ama istikametinizi de değiştirmelisiniz.
‘’Futbol ailesi hazır mısınız?‘’
Türk futbolu bir girdap içinde çırpınır halde. 20 yıldır federasyonlar, merkez hakem kurulları, hakemler değişiyor. Yeşil çimler üzerindeki adalet hissi ise hala eksik.
Görünen o ki artık çok radikal bir değişim şart. Denenmiş tüm metotlar karşılıksız kaldı zira. Sadece TFF yönetimi, MHK ve kurullardaki değişim değil kastettiğim. Futbol insanlarının zihniyetindeki.. Biraz daha özeleştiri yapıp, kendileriyle ilgili gerçeği görmeleri gerekmiyor mu artık?
Kurul bile oluşturulamıyor
Mevcut TFF yönetimi ve MHK fena halde yıpranmış durumda. Hakemlerin hatalarını bertaraf edeceğine inanılan 'Danışma Kurulu', MHK'daki değişim ya da yabancı VAR hakemleri çözüm sağlamayacak. TFF ve kulüpler, henüz kurul üyeleri isminde bile uzlaşabilmiş değil. Herkesin üzerinde uzlaşacağı isimlerden bir ekip oluşturmak da çok olası görünmüyor.
Bu şartlarda yepyeni bir başlangıca ihtiyaç var. Futbol ailesinin tüm üyelerinin üzerinde uzlaşacağı bir federasyon başkanı ve ekibi ile zorlu bir yolculuğa başlamak en umut veren olasılık.
Bu futbol ikliminden çıkılmalı
Burada en önemli görev kulüplere düşecek elbette. Sabırlı olmalı, taraftarlarına yalan söylememeli ve Türk hakemlerine, Türk futboluna daha fazla zarar verecek açıklamalardan uzak durmalılar. Gerçek anlamda adaletin sağlanması için öncelik, yaratılmış bu futbol ikliminden çıkmak. Bunun için de hakemlerin öncelikle mental anlamda sağlıklarına kavuşmaları gerekiyor.
Sağlıklı hakem kalmadı!
Bugün Türkiye'de zihni pırıl pırıl, sağlıklı kararlar alabilen hakem kalmadı neredeyse. Her maça kader maçı olarak çıkıyorlar! Zira hangi kulüp başkanının son düdükle birlikte MHK Başkanı’nı arayacağı belli değil! Son düdük ardı telefonlar sıradanlaştı artık. MHK Başkanı’nın GSM operatöründen arama kayıtları istense, sayfalarca çıktı alınır! İyi hakemlerin birçoğu sahada yok. Olanların da yetenekleri zaman içerisinde törpülenmiş durumda. Ferhat Gündoğdu önderliğindeki MHK'nın haksız, adaletsiz tercihleri bugünkü kaosun en önemli nedeni. Mevcuttaki birçok hakemden daha yetenekli ve cesur olan isimleri sistem dışına itmiş olmaları en büyük sorun.
TFF Başkanlığı için aday var
Bu tabloda Türk futbol ailesi çok ama çok radikal bir değişim için adım atmalı. Yukarıda bahsettiğim, 'herkesin üzerinde uzlaşacağı' bir isim mevcut. Bilgi, birikimi, aldığı eğitim ve yakın dönem tecrübeleriyle Türk futbolu için bir şans aslında.. İsim verip yönlendirici olmak istemiyorum. Lakin bu tanıma uygun kişi de çok değil ülkede. Futbol ailesinin onay vereceği, işinin ehli bir yönetim kurulu oluşturmak da mümkün.
Futbol ekosisteminin karar vericileri, 'danışma kurulu' gibi saçmalıkları bırakıp, gerçek anlamda beyaz bir sayfa açmak için silkelenmeli. Kendi şirketlerinde, özel işlerinde harikalar yaratıp, yönettikleri kulüpleri borç batağında yüzdüren futbol ailesinin önemli karar vericileri, bu sürece öncelik etmeli.
Süreç başladı
Zira süreç başlamış durumda! Şubat, mart ayları Türk futbolunun kaderinin çizileceği önemli gelişmelere gebe. Futbol ailesi bu sürecin karar vericisi olmalı. Rüzgar Ankara tarafından esmeye başladı. Tercih kendilerinin..
‘’MHK: Kıblesizler ordusu!‘’
Başlık kulağa ürkütücü geliyor ama benim tercihim değil. Yıllardır kurula girenler için hakem camiasında yapılan bir yakıştırma bu. ‘Neden böyle yorumlanıyor?’ diye sorduğumda camiadaki herkesten aşağı yukarı aynı yanıtları alıyorum: “Prensipleri, özsaygıları, idealleri yok”
20 yıldır istikrarsızlık
Özellikle Ferhat Gündoğdu başkanlığındaki MHK için yoğun eleştiriler var ama geçmiş yıllardaki kurulların da sağlıklı oluşumlar olduğunu söylemek zor. Hep tekrarlıyorum, futbol ailesi kendisini idare edecek istikrarlı bir yönetimi 20 yıldır belirleyemiyor. Son kez olağan genel kurulla gelip olağan genel kurulla giden TFF yönetimi, Haluk Ulusoy başkanlığında 2000-2004 yıllarında futbolu yönetmiş. O 4 yılın ardından tek bir icraat dönemini tamamlayabilmiş bir başkan ve yönetim yok. Ya olağanüstü seçimle gelmişler ya da olağanüstü seçimle gitmişler.
24 yılda 21 MHK
Hakemlik camiasının vitrindeki en önemli yapısı MHK aynı parçalarla farklı şekillerde oluşturulmaya çalışılan puzzle gibi. 2000 yılından bu yana tam 21 MHK kurulmuş. 24 yılda 21 farklı kurul! Aslında farklı değil. Nasıl olsun ki.. Aynı isimlerle tekrar tekrar inşa edilmeye çalışılmış bir yapı bahsettiğimiz. Adaleti ve tarafsızlığı o yapıdan bekliyoruz üstelik.
5 kez kurula giren var
Bu 24 yılda Sabri Çelik tam 4 kez denenmiş! Yusuf Namoğlu başkanlığında 3 kez MHK kurulmuş. Ferhat Gündoğdu 2. dönemini yaşıyor. Zekeriya Alp 2 kez, Hilmi Ok 2 kez koltuğa oturmuş. MHK 9 üyeden oluşur durumda. Her seferinde 1 başkan, 8 üye ihtiyacı var. Tekrar tekrar aynı isimlerden oluşturulmuş. Hikmet Öksüzoğlu gibi 5 kez görev alan üye var. Öksüzoğlu 2006’da kurulda yer almış, mevcut kurulda da var. 18 yıldır kendisinden vazgeçilemiyor! Ziya Çetinİbrahim Çınar ikilisi, Ahmet İbanoğlu kurulunda da var mevcut kurulda da. Bu iki isim, 9 Mart’ı ‘operasyon’ olarak görüp, o tarihi kararın izlerini silmeye çalışan İbanoğlu ile de yol arkadaşı, bizzat 8 Mart’ın mimarı Ferhat Gündoğdu ile de! Adaletin terazisinin nasıl ayarlanacağı konusunda kafaları karışık belli ki.
TFF seçimleri öncesi..
Bu tabloda “Kıblesizler ordusu” yakıştırması çok mu haksız? Başka etik konular da var. Fırsat buldukça yazacağım. TFF seçimleri öncesi bir kulüp başkanının sosyal medya hesabından ‘sözde’ adalet arayışında mıydı bu MHK üyeleri? Hakemlerle ilgili paylaşımlar yaptılar mı? Zamanla çok daha ilginç şeyler duyacaksınız. Sabır..









































