‘’Final dakikaları‘’
Çekler 10 kişi kaldıktan sonra dahi oyunun dengesini bozamayışımız ya da bir ezber bozma çabasında olmayışımız, Montella’nın şartlar ne olursa olsun plana sadık kalacağını anlatıyor.
Gürcistan, Portekiz ve dün Çekya’ya karşı Barış Alper’in sağ çizgiye gelişi, rakip stoperlere temassız kalış da bir plan.
Bu planda, rakip savunmayı öne alıp kanat oyuncularıyla bekler arkasına sarkmak ve savunma dengesini bozmak da final amacı. Yapamadığımız da bu. 3 maçta da alanı bulmamıza rağmen, kanat oyuncularımızı koşturamadık. Koşturabildiğimizde Çalhanoğlu ile rakip savunmayı bozmuşken golü attık. Taçtan yediğimiz gol ise bizim klasiğimiz!
Kabul edelim, bir planımız var ama uygulayamıyoruz. Burada Arda’nın rolü daha da değer kazanıyor.
O yeteneği oyunun final anlarında, uygun pas/geniş alan bulduğumuzda kullanmak çok daha akılcı.
Bu yetenekli gruba rağmen, oyunu tutup, güçlü kalıp, çok risk almadan ve belki de sıkıcı bir oyunla final dakikalarını hedeflemek lazım.
Avusturya’dan 6 yediğimiz hazırlık maçının ders notlarını tekrar çalışmalı. Belki çok tatsız ama finalinde bizim oyunu aldığımız bir 90 dakika olası.
Bizden çok daha disiplinli, ısrarcı, tempolu ve ezberlerini tekrarlayan bir grup karşımızdaki.
Ama asla bizim kadar yetenekli değiller. Çok ısrarcıyım bu iddiamda.
Final dakikalarına kadar güçlü kalalım yeter.
‘’Montella’nın hayali!‘’
Montella, olası kötü sonuç için maç sonu açıklamasını da planlayarak Arda’yı yedek bırakmış. Gerekçesi de anlaşılabilir. Açıklanamayacak olan benim açımdan diğer tercihleri ve denge bozulmuşken yaptığı müdahaleler.
Kenan, Berlin’deki Almanya maçından bu yana sol çizgide takımın standart üstü oyuncularından. Ayrıca Mert Müldür’ün Gürcistan performansı sonrası dün akşamki Zeki’ye tercih edilmemesi garip.
Mert Günok - Altay Bayındır değişimi bir zorunluluk.
Böyle bakınca Montella’nın “Çok genç 3 isimle oynamak risk” sözleri de akıllara geliyor haliyle.
Montella’nın ana amacının Portekiz’e karşı daha tecrübeli bir 11’le savaşmak olduğunu anlıyorum. Ama sahada öyle olmuyor.
En ciddi sorunumuz bir ahenk ya da bir düzen yakalayamamış olmamız. İtalya, Polonya, Gürcistan ve Portekiz maçlarının tamamını anımsayarak düşünmek lazım bunu.
Ferdi çok istisna. O sahaya adım attığı andan itibaren Fenerbahçe’de de milli takımda da aynı standart üstü performansla oynayabiliyor. Montella muhtemelen bireysel performanslardan karşılık alabileceğini düşünüyor. Bu seviyenin de takım standardını yukarı çıkarabiliceğini hissediyor belki de. Çalhanoğlu, Orkun Kökçü, Yusuf Yazıcı, Kaan Ayhan, Zeki kulüp performanslarına çok uzak. Barış Alper de sezon verimliliğinin gerisinde.
Hal böyle olunca tek bir darbe tüm takımı un ufak edebiliyor. Dün de yaşadığımız bu.
Öyle ahenksiz ki takım, 41’lik Pepe açık alan müdahaleleri de dahil kusursuz oynayabiliyor.
Oynamasına izin veriyoruz!
Bir diğer tehlike, bireysel hatalarda takım arkadaşını afişe etme, hatanın adresi olarak onu işaret etme.
Ekip olmaya çalışırken dağılmamalı. Hala yapabileceklerimiz var.
‘’Dortmund’da çok ders var‘’
Çok hikayesi olan bir maçtı. Bir kere kabul edelim. En iyi üçüncüler arasına girebilmek için bile 3-1 kıymetli. Üstelik tarihimizdeki turnuva başlangıçlarını anımsayınca.
Gürcistan, 24 arasında en dipteki ülke ama çok da ısrarcı bir savunma takımı. Bunu unutmadan bakmalı 90 dakikaya.
Galip gelme konusundaki yakın tarih istatistiklerini de gözeterek. Dün akşamki istatistiklerin bizim açımızdan iyi olmadığını aklımızın bir kenarına yazarak, maceraya devam etmeli. Gürcüler’in herhangi bir 90 dakikada bu kadar net pozisyonlar bulduğu maç sayısı çok azdır. Attıkları gol dahil, altı pas çizgisine sadece 1 metre mesafede tam 4 kez vuruş/pozisyon fırsatı buldular. Bu turnuvada kronik sorunumuz savunmada olacak. Dün geceki kazanımların arasına bunu bir kez daha görüp tecrübe ettiğimizi yazmalı.
Mevzu kişilerden bağımsız. Arda Güler / Samet ya da başka oyuncu özelinde bakmamalı/yorumlamamalı. Dün gece gördük. Samet takımın en iyilerindendi. Ama savunmadaki o kronik sorunları azaltabilmiş değiliz.
Diğer yandan Portekiz maçında İtalya ve Polonya’da denemelerini yaptığımız geçiş oyununu oynayabileceğimizi de şimdiden söylemeli.
Montella’nın dizilişleri, oyuncu değişiklikleri, hepsinden önemlisi oyuncu grubunun koordinasyonu..
Savunma problemine rağmen çok iyi sinyaller var.
‘’Endişelenmeliyiz‘’
İtalya maçına göre dün gece daha iyi ve daha kötü yaptığımız şeyler oldu. Polonya, İtalyan sertliğinde olmayıp temaslı oyunu çok tercih etmedi. Çalhanoğlu, Salih Özcan ve Orkun Kökçü ile merkezde rahat kalabildik. Ama oyunun tam göbeğindeki bu konfor alanını ilk 45'te çok verimli kullandığımızı söylemek mümkün değil.
İtalya karşısında ön alan baskısını kırıp, faullerden kaçabildiğimizde boş alanları kullanmakta maharetliydik. Dün gece yerleşik Polonya savunmasında orta saha merkezini alabilsek de hücum alanlarında yeterli genişliği bulmak çok mümkün olmadı.
Burada senaryoyu değiştiren şey tabelanın havaya kalkması oldu. Özellikle Arda Güler ve Barış Alper'in girişiyle...
Alan yine dardı ama hızlı, doğru sertlikte ve çabuk paslarla boşluklar yaratır hale gelebildik.
Pozisyonları finalize edemesek bile rakibi çıkarmadan ya da ihtiyaçları olan pas alanını onlara vermeden, topu tekrar alarak atak devamlılığını sağladık.
Barış Alper'in golünden önceki ve sonraki 5 dakika içinde yapabildiklerimiz, olmasını arzuladığımız seviye.
Bu enerjik ve dinamik oyuncu topluluğundan 90 dakika olmasa bile turnuvada bu seviyede 10-15 dakikalık kesitler beklemek çok talepkar tavır olmaz.
Yazının başında iyi ve kötü yaptığımız işlere işaret etmiştim. Hücumda her şeyi yapabileceğimizi test ettiğimiz bir maç oldu.
Sorun ise savunmada. İlk gol 'bireysel hata' diyelim. 90'da yediğimiz?
Zalewski'nin çizgi kenarından alıp, ceza alanına kadar girerek ve kendisine uygun bir şut açısı yaratarak yaptığı gol vuruşunu nasıl açıklamalı!
Savunma bugünden yarına iyileştirilebilecek bir parçası değil bu oyunun. İlk 90 dakikamıza sadece bir hafta kaldı. Endişelenmeliyiz..
‘’Hızlı oyun sinyalleri‘’
İtalya, bizim alanımızda kontrollü bir baskıyla başlayıp, pres hattını geçtiğimizde dozu artırdı. Top alan oyuncumuzu çevirmemeye çalıştılar. Başarılı olamadıklarında da anında faul yaptılar.
Bu strateji biraz daha hızlı oynamayı gerektirdi bizim açımızdan.
24’te İtalya’nın kullandığı kornerde bunu yapabildik. Sol kanattan geliştirip, alanı kullanabildiğimiz atağı sonlandırmayı başarabildik.
Bu pozisyon hem iyi bir ipucu verdi hem de aslında hücumcularımızın yeteneklerini nasıl kullanabileceğimizi anlamımızı sağladı.
Montella’nın kafasındaki de bu sanırım.
Bu sezon performanslarıyla zirve yapmış Oğuz Aydın, Yusuf Yazıcı, Kenan Yıldız ve Barış Alper Yılmaz.
Bu hücum dörtlüsü, açık alan oyunu oynayabileceğimizi işaret ediyor. Dün gece bunu deneyimledik. Dörtlünün arkasındaki Hakan Çalhanoğlu’nun olası servislerini düşünerek planın ne olabileceğini kafamızda oturtabiliyoruz.
Bu 11 sonrası, Arda Güler, Semih Kılıçsoy, İrfancan Kahveci gibi kulüp performanslarıyla umut veren 3 hücumcumuz olduğunu da unutmamalı.
EURO2024’te planımız ‘Rakip alanda hızlı oyun’ olacak gibi duruyor. En azından sinyallerini aldık.
İhtiyacımız olan tek şey, çok tekrar ve oyuncularımızı birbirini anlayabilir hali getirmek.
Mental, fiziksel ve yetenek anlamında her şey tamam zira.
Takım olabilirsek, hedefleri yukarıya taşımak mümkün.
‘’Tartışmasız şekilde‘’
Belki de Galatasaray'ın beklemediği şekilde ön alan baskısını - üstelik ısrarlı şekilde- yapışları, dengeyi bozan ilk unsur oldu. Tatsız, sürekli duran, gerginliğin yüksek, hakemin tutarsız olduğu dakikalardı ve bu bölümden güçlü çıktılar. 10 kişi kalmalarına rağmen. Galatasaray topla çıkmaya çalıştığında ısrarlı şekilde bastılar. Muslera uzun oynadığında küçük bir küme haline gelip, neredeyse tüm alanı daralttılar.
Fenerbahçe her hamlesine karşılık buldukça, Galatasaray bulamadığı düzenden daha da uzaklaştı. Soğukkanlı kalması, atmosferi lehine çevirmesi gereken taraf ev sahibiydi oysa ki..
Bireysel olarak duruma itiraz edenin olamayışı da Galatasaray'ı geri attı. Oysa ki, teknik anlamdaki katkısı tartışılır olsa da Mert Hakan, saha içi atmosferinde mental dengeyi Fenerbahçe lehine çevirdi. Diğer yandan Fred'in, tüm orta sahayı eksik kaldıkları bir maçta domine edişi de etken oldu. Galatasaray, belki merkezi geçmekte zorlanmadı ancak sonrasında bir üçgenin iki kenarına gidip, tekrar geri dönmek zorunda kaldı.
Barış, Ziyech, Kerem, Zaha... Çizgide kim olursa olsun, adam eksiltmekte ve Fenerbahçe savunmasının dengesini bozmakta başarılı olamadı.
Gol sonrası, Galatasaray adına dibe vuruşa neden olan hamleler ise Okan Buruk'tan geldi. Fenerbahçeli oyuncuları eksiltip, defans dengesini bozmak yerine Icardi, Vinicius, Kerem, Tete, Zaha, Barış Alper'in sahada olduğu dakikalarda cılız ortalardan medet umdu. Belki amacı bu değildi ama olan biteni izledi! Fenerbahçe ise sadece mücadelesiyle bile 10 kişiyle maça ortak olmayı ve hatta galibiyete yakınlaşmayı başarabildi. Nitekim bir kornerin devamında golü bulup, mücadele düzeyini daha da yukarı çekip "şampiyonluk" iddiasının samimi olduğunu ispatladı.
Gecenin sorusu "Galibiyeti kim hak etti?" ise cevabı tartışmasız şekilde; "Fenerbahçe".
‘’Final sendromu‘’
Konyaspor çok risksiz bir dizilişle, yarı sahada bekleyerek ve topu almak konusunda ısrarcı olmadan başladı. Haliyle, Fenerbahçe sahanın üçte ikisine hükmederek ve kolay paslaşarak kontrolü aldı. Bu rahatlığa rağmen çok fırsat bulabildikleri söylenemez. Konyaspor, kendi ceza alanı ve çevresinde kalabalık kaldı.
Hikayenin değiştiği kısım ikinci yarı başı oldu. Sakatlıkların mecburi değişikliklere dönüştüğü, dizilişin değiştiği tabloda Fenerbahçe doğru olanı yaptı. Bir ve ikinci bölgede azalıp, hücumda sayıca çoğalan Fenerbahçe ilk yarının aksine topu hızlıca ceza sahasına ulaştırmaya çabaladı. Özellikle sağ kanattan yapılan ortalar adresi buldu. Dzeko ve Batshuayi çok net kafa vuruşları bulsalar da isabet bulamadılar.
Özellikle Serdar Dursun'un girişi sonrası, Fenerbahçe'nin dönen her topu toplayıp tekrar ceza alanı içine yolladığı bir tekrar oyunu izledik. Ve belki de bu oyunda Fenerbahçe en fazla gereksinim duyduğu oyuncusu İrfancan Kahveci'den yoksun kalmanın handikapını yaşadı. Oyun sıkıştığında, dar alanda belki de tüm savunmayı oyundan düşürebilecek yegane isim İrfancan'dı.
100 dakikalık bu oyunun bir başka hikayesi daha var. Fenerbahçe'nin tüm sezonki macerasını özetler gibiydi. Sakatlıklar, oyuncu değişiklikleri, dizilişteki mecburi değişimler ve elbette klas ayakları etkisiz kaldığında ortaya çıkan sonuç.
Galatasaray bir gece önce Icardi, Mertens, Demirbay, Barış Alper, Ziyech, Toreira önderliğinde Sivas'a hezimet yaşatmıştı. Dün gece Fenerbahçe'de Szymanski ve Tadiç'in standart altı performansı; Dzeko, Batshuayi ve Cengiz'in isabetsizliği belki de yarıştan kopuşun ana unsuruydu.
Dengeyi bozan şey marka futbolcuların final hafta performansları oldu.
‘’Klas ayaklar ve kazanma kültürü‘’
Sivas, 4-4-2 dizilişinde Manaj ve Koita ile tehditkar olmayı planlamış. Ancak ileri ikilisi baskıyı yapamayınca, 4+4'ten oluşan 8'li blok mecburen daha dar alanı birbirine yakın durarak savunmak zorunda kaldı.
Galatasaray, tarafı ise oyun başlangıçlarında, topu sağ çizgide Kaan Ayhan ya da Ziyech'e kadar getirip, temas ettirdi. Sonrasında terse döndü. Galatasaray sola yıkıldığında Köhn sol çizgiye basar haldeydi. Mertens, Sivas savunmasının göbeğine gitmişti.
Toreira ve Kerem Demirbay ise Sivas sağ beki Murat Paluli ve sağ stoperi Poungouras'ın arasına koşu yapan Barış Alper Yılmaz'ı net bir pas açısı ile görüyordu. Gole kadar iki kez denediler. Birinde Barış Alper'in faulü, diğerinde pas şiddeti nedeniyle sonuç alamadılar. Üçüncüyü yaptıklarında Barış Alper koridora sızmıştı. Yukarıda bahsettiğim 8'li bloğun arasına girmiş Hakim Ziyech de idmandaki kadar rahat bir vuruş pozisyonundaydı.Tabela değiştikten sonra Bülent Uygun ve Okan Buruk'un teknik anlamda bir dolu aksiyonundan bahsetmek mümkün ama sonucu belirleyen kalite faktörüydü.
Galatasaray, oyun ilerledikçe klas ayaklarıyla daha talepkar ve daha iştahlı hale geldi. Çevre öngörüsü, sezileri, vuruş kaliteleri, oyun bilgileri, tecrübeleri ile skoru da oyunu da onlar belirledi. Saha içindeki Sivassporlu oyuncular ve Galatasaray'lı yedeklerin bile izlerken keyif aldığı bir oyuncu grubunun gösterisi başladı.
Toreira, Ziyech, Mertens, Demirbay, Barış Alper, Icardi ve diğerleri. Mevsimin bu döneminde sergiledikleri gösteri, sezonun en iyilerinden olmaya aday. Dün gece özelinde yaşanan şey bu sezon şampiyonluk yarışının yansıması da aslında.
Fenerbahçe ve Galatasaray, Türkiye standartlarının üzerindeki marka futbolcularla büyük fark yarattı. Rekorların, gollerin, istatistiklerin ve olumlu diğer her şeyin nedeni bu kaliteli oyuncu grubu ve onları kullanabilen teknik adamlar.
Bu anlamda Okan Buruk'un daha önde olduğunu da söylemeli.
Galatasaray, sadece Fenerbahçe galibiyetinin bile şampiyonluk için yeterli olduğu 3 haftalık bir final düzlüğüne giriyor. Erişilmiş bu kazanma kültürü ile herhangi bir sürprize izin vereceklerini sanmıyorum.









































