‘’Endişelenmeliyiz‘’
İtalya maçına göre dün gece daha iyi ve daha kötü yaptığımız şeyler oldu. Polonya, İtalyan sertliğinde olmayıp temaslı oyunu çok tercih etmedi. Çalhanoğlu, Salih Özcan ve Orkun Kökçü ile merkezde rahat kalabildik. Ama oyunun tam göbeğindeki bu konfor alanını ilk 45'te çok verimli kullandığımızı söylemek mümkün değil.
İtalya karşısında ön alan baskısını kırıp, faullerden kaçabildiğimizde boş alanları kullanmakta maharetliydik. Dün gece yerleşik Polonya savunmasında orta saha merkezini alabilsek de hücum alanlarında yeterli genişliği bulmak çok mümkün olmadı.
Burada senaryoyu değiştiren şey tabelanın havaya kalkması oldu. Özellikle Arda Güler ve Barış Alper'in girişiyle...
Alan yine dardı ama hızlı, doğru sertlikte ve çabuk paslarla boşluklar yaratır hale gelebildik.
Pozisyonları finalize edemesek bile rakibi çıkarmadan ya da ihtiyaçları olan pas alanını onlara vermeden, topu tekrar alarak atak devamlılığını sağladık.
Barış Alper'in golünden önceki ve sonraki 5 dakika içinde yapabildiklerimiz, olmasını arzuladığımız seviye.
Bu enerjik ve dinamik oyuncu topluluğundan 90 dakika olmasa bile turnuvada bu seviyede 10-15 dakikalık kesitler beklemek çok talepkar tavır olmaz.
Yazının başında iyi ve kötü yaptığımız işlere işaret etmiştim. Hücumda her şeyi yapabileceğimizi test ettiğimiz bir maç oldu.
Sorun ise savunmada. İlk gol 'bireysel hata' diyelim. 90'da yediğimiz?
Zalewski'nin çizgi kenarından alıp, ceza alanına kadar girerek ve kendisine uygun bir şut açısı yaratarak yaptığı gol vuruşunu nasıl açıklamalı!
Savunma bugünden yarına iyileştirilebilecek bir parçası değil bu oyunun. İlk 90 dakikamıza sadece bir hafta kaldı. Endişelenmeliyiz..
‘’Hızlı oyun sinyalleri‘’
İtalya, bizim alanımızda kontrollü bir baskıyla başlayıp, pres hattını geçtiğimizde dozu artırdı. Top alan oyuncumuzu çevirmemeye çalıştılar. Başarılı olamadıklarında da anında faul yaptılar.
Bu strateji biraz daha hızlı oynamayı gerektirdi bizim açımızdan.
24’te İtalya’nın kullandığı kornerde bunu yapabildik. Sol kanattan geliştirip, alanı kullanabildiğimiz atağı sonlandırmayı başarabildik.
Bu pozisyon hem iyi bir ipucu verdi hem de aslında hücumcularımızın yeteneklerini nasıl kullanabileceğimizi anlamımızı sağladı.
Montella’nın kafasındaki de bu sanırım.
Bu sezon performanslarıyla zirve yapmış Oğuz Aydın, Yusuf Yazıcı, Kenan Yıldız ve Barış Alper Yılmaz.
Bu hücum dörtlüsü, açık alan oyunu oynayabileceğimizi işaret ediyor. Dün gece bunu deneyimledik. Dörtlünün arkasındaki Hakan Çalhanoğlu’nun olası servislerini düşünerek planın ne olabileceğini kafamızda oturtabiliyoruz.
Bu 11 sonrası, Arda Güler, Semih Kılıçsoy, İrfancan Kahveci gibi kulüp performanslarıyla umut veren 3 hücumcumuz olduğunu da unutmamalı.
EURO2024’te planımız ‘Rakip alanda hızlı oyun’ olacak gibi duruyor. En azından sinyallerini aldık.
İhtiyacımız olan tek şey, çok tekrar ve oyuncularımızı birbirini anlayabilir hali getirmek.
Mental, fiziksel ve yetenek anlamında her şey tamam zira.
Takım olabilirsek, hedefleri yukarıya taşımak mümkün.
‘’Tartışmasız şekilde‘’
Belki de Galatasaray'ın beklemediği şekilde ön alan baskısını - üstelik ısrarlı şekilde- yapışları, dengeyi bozan ilk unsur oldu. Tatsız, sürekli duran, gerginliğin yüksek, hakemin tutarsız olduğu dakikalardı ve bu bölümden güçlü çıktılar. 10 kişi kalmalarına rağmen. Galatasaray topla çıkmaya çalıştığında ısrarlı şekilde bastılar. Muslera uzun oynadığında küçük bir küme haline gelip, neredeyse tüm alanı daralttılar.
Fenerbahçe her hamlesine karşılık buldukça, Galatasaray bulamadığı düzenden daha da uzaklaştı. Soğukkanlı kalması, atmosferi lehine çevirmesi gereken taraf ev sahibiydi oysa ki..
Bireysel olarak duruma itiraz edenin olamayışı da Galatasaray'ı geri attı. Oysa ki, teknik anlamdaki katkısı tartışılır olsa da Mert Hakan, saha içi atmosferinde mental dengeyi Fenerbahçe lehine çevirdi. Diğer yandan Fred'in, tüm orta sahayı eksik kaldıkları bir maçta domine edişi de etken oldu. Galatasaray, belki merkezi geçmekte zorlanmadı ancak sonrasında bir üçgenin iki kenarına gidip, tekrar geri dönmek zorunda kaldı.
Barış, Ziyech, Kerem, Zaha... Çizgide kim olursa olsun, adam eksiltmekte ve Fenerbahçe savunmasının dengesini bozmakta başarılı olamadı.
Gol sonrası, Galatasaray adına dibe vuruşa neden olan hamleler ise Okan Buruk'tan geldi. Fenerbahçeli oyuncuları eksiltip, defans dengesini bozmak yerine Icardi, Vinicius, Kerem, Tete, Zaha, Barış Alper'in sahada olduğu dakikalarda cılız ortalardan medet umdu. Belki amacı bu değildi ama olan biteni izledi! Fenerbahçe ise sadece mücadelesiyle bile 10 kişiyle maça ortak olmayı ve hatta galibiyete yakınlaşmayı başarabildi. Nitekim bir kornerin devamında golü bulup, mücadele düzeyini daha da yukarı çekip "şampiyonluk" iddiasının samimi olduğunu ispatladı.
Gecenin sorusu "Galibiyeti kim hak etti?" ise cevabı tartışmasız şekilde; "Fenerbahçe".
‘’Final sendromu‘’
Konyaspor çok risksiz bir dizilişle, yarı sahada bekleyerek ve topu almak konusunda ısrarcı olmadan başladı. Haliyle, Fenerbahçe sahanın üçte ikisine hükmederek ve kolay paslaşarak kontrolü aldı. Bu rahatlığa rağmen çok fırsat bulabildikleri söylenemez. Konyaspor, kendi ceza alanı ve çevresinde kalabalık kaldı.
Hikayenin değiştiği kısım ikinci yarı başı oldu. Sakatlıkların mecburi değişikliklere dönüştüğü, dizilişin değiştiği tabloda Fenerbahçe doğru olanı yaptı. Bir ve ikinci bölgede azalıp, hücumda sayıca çoğalan Fenerbahçe ilk yarının aksine topu hızlıca ceza sahasına ulaştırmaya çabaladı. Özellikle sağ kanattan yapılan ortalar adresi buldu. Dzeko ve Batshuayi çok net kafa vuruşları bulsalar da isabet bulamadılar.
Özellikle Serdar Dursun'un girişi sonrası, Fenerbahçe'nin dönen her topu toplayıp tekrar ceza alanı içine yolladığı bir tekrar oyunu izledik. Ve belki de bu oyunda Fenerbahçe en fazla gereksinim duyduğu oyuncusu İrfancan Kahveci'den yoksun kalmanın handikapını yaşadı. Oyun sıkıştığında, dar alanda belki de tüm savunmayı oyundan düşürebilecek yegane isim İrfancan'dı.
100 dakikalık bu oyunun bir başka hikayesi daha var. Fenerbahçe'nin tüm sezonki macerasını özetler gibiydi. Sakatlıklar, oyuncu değişiklikleri, dizilişteki mecburi değişimler ve elbette klas ayakları etkisiz kaldığında ortaya çıkan sonuç.
Galatasaray bir gece önce Icardi, Mertens, Demirbay, Barış Alper, Ziyech, Toreira önderliğinde Sivas'a hezimet yaşatmıştı. Dün gece Fenerbahçe'de Szymanski ve Tadiç'in standart altı performansı; Dzeko, Batshuayi ve Cengiz'in isabetsizliği belki de yarıştan kopuşun ana unsuruydu.
Dengeyi bozan şey marka futbolcuların final hafta performansları oldu.
‘’Klas ayaklar ve kazanma kültürü‘’
Sivas, 4-4-2 dizilişinde Manaj ve Koita ile tehditkar olmayı planlamış. Ancak ileri ikilisi baskıyı yapamayınca, 4+4'ten oluşan 8'li blok mecburen daha dar alanı birbirine yakın durarak savunmak zorunda kaldı.
Galatasaray, tarafı ise oyun başlangıçlarında, topu sağ çizgide Kaan Ayhan ya da Ziyech'e kadar getirip, temas ettirdi. Sonrasında terse döndü. Galatasaray sola yıkıldığında Köhn sol çizgiye basar haldeydi. Mertens, Sivas savunmasının göbeğine gitmişti.
Toreira ve Kerem Demirbay ise Sivas sağ beki Murat Paluli ve sağ stoperi Poungouras'ın arasına koşu yapan Barış Alper Yılmaz'ı net bir pas açısı ile görüyordu. Gole kadar iki kez denediler. Birinde Barış Alper'in faulü, diğerinde pas şiddeti nedeniyle sonuç alamadılar. Üçüncüyü yaptıklarında Barış Alper koridora sızmıştı. Yukarıda bahsettiğim 8'li bloğun arasına girmiş Hakim Ziyech de idmandaki kadar rahat bir vuruş pozisyonundaydı.Tabela değiştikten sonra Bülent Uygun ve Okan Buruk'un teknik anlamda bir dolu aksiyonundan bahsetmek mümkün ama sonucu belirleyen kalite faktörüydü.
Galatasaray, oyun ilerledikçe klas ayaklarıyla daha talepkar ve daha iştahlı hale geldi. Çevre öngörüsü, sezileri, vuruş kaliteleri, oyun bilgileri, tecrübeleri ile skoru da oyunu da onlar belirledi. Saha içindeki Sivassporlu oyuncular ve Galatasaray'lı yedeklerin bile izlerken keyif aldığı bir oyuncu grubunun gösterisi başladı.
Toreira, Ziyech, Mertens, Demirbay, Barış Alper, Icardi ve diğerleri. Mevsimin bu döneminde sergiledikleri gösteri, sezonun en iyilerinden olmaya aday. Dün gece özelinde yaşanan şey bu sezon şampiyonluk yarışının yansıması da aslında.
Fenerbahçe ve Galatasaray, Türkiye standartlarının üzerindeki marka futbolcularla büyük fark yarattı. Rekorların, gollerin, istatistiklerin ve olumlu diğer her şeyin nedeni bu kaliteli oyuncu grubu ve onları kullanabilen teknik adamlar.
Bu anlamda Okan Buruk'un daha önde olduğunu da söylemeli.
Galatasaray, sadece Fenerbahçe galibiyetinin bile şampiyonluk için yeterli olduğu 3 haftalık bir final düzlüğüne giriyor. Erişilmiş bu kazanma kültürü ile herhangi bir sürprize izin vereceklerini sanmıyorum.
‘’Türk futbolunun tarihi sınavı‘’
Türk futbol ailesi son yıllarda tekrarlanan bir samimiyet sınavından geçiyor. Spor kamuoyundaki algı, mevcut futbol düzeninden kimsenin memnun olmadığı yönünde. TFF’nin olağanüstü genel kurul kararı ve kulüplerin imza toplama çabası malum. Lakin, futbol ailesinin bu süreçte yine tek vücut olamadığını tecrübe ediyoruz. ‘Bu düzen değişmeli’ diyerek yola çıkan kulüpler, imza toplamak bir yana, söylemlerde de uzlaşabilmiş değiller. Diğer yandan değiştirilmesini istedikleri düzeni yeniden inşa edecek başkan, yönetim kurulu üyeleri ve kurullar için somut bir çalışmaları yok. Kulüpler Birliği’nin dün yapılan toplantısı sonrası lig biter bitmez genel kurula gitmek istediklerini anlattılar. Ancak TFF ana statüsü gereği böyle bir takvim mümkün değil. TFF cephesi bir geri adım attı ve seçim tarihini öne çekti diyelim. 1 ay sonra sandık başında oy isteyecek potansiyel bir TFF başkanı ve yönetimi için gerekli hazırlık süreci var mı? Topyekün değişmesini istedikleri bu düzeni; ekibini, kurullarını birkaç haftada oluşturacak bir kişiye teslim etmek istediklerinden emin mi kulüpler? “Yeni sezon planlamamız için 18 Temmuz tarihi geç” iddiası da sağlıklı bir zemine oturmuyor. Sezon planlamalarının çoktan başlamış, transfer hedeflerinin belirlenmiş, kamp programlarının dahi netleşmiş olması gerekliydi şu zamanda.
3 ana konu net
Naklen yayın ihalesi bitti. Yeni sezonda kasaya girecek miktarlar belli. TFF, temmuz ayı başında ilk ödemeleri yapmayı planlıyor. Yabancı futbolcu konusundaki soru işareti cevabını aylar öncesinden buldu. Kulüp yönetimleri kaç yabancı kaç yerli ile sözleşme imzalayabilecekleri bilgisine sahip. Harcama limitleri de netleşmek üzere. Kaldı ki her TFF gibi mevcut yönetim de yüzde 40 esneme payı bırakıyor. (Türk futboluna en büyük kötülüğü de bu savurganlık yapıyor zaten. Ayrı bir yazı konusu..) Bu tabloda geriye çok soru işareti kalmıyor. Kulüpler pişman olacakları bir ‘oldu bitti’ seçimine gidiyor gibi ve bu plansızlık, yarınlar için büyük bir sorunun tohumlarını yeşertiyor. Futboldaki karar vericiler seçim tarihinden çok, idari ve finansal anlamdaki operasyonlarına motive olmalı bu dönemde. TFF yönetimine talip kim varsa, birliğe davet etmeliler. Hedefleri, stratejileri, finansal çözümleri, yıpranmış hakem camiası ve diğer tüm sorunlarla ilgili ne tür çözüm önerileri var, dinlemeliler. Yoksa hiçbir şey değişmeyecek. Ali gidecek, Veli gelecek, yaşadığımız bu kötü futbol ikliminde güzellikler aramaya devam edeceğiz.
2000-2004’ten bu yana...
Yakın tarihe de göz atmak lazım. TFF’de olağanüstü genel kurula gidilmeyen son dönem, 2000-2004 periyodu. Sonrasında her başkan, her yönetim, olağanüstü genel kurullara girmek, yeni kurullar oluşturmak zorunda kaldı. 20 yıldır futbol idaresinde bir istikrar sağlayamamış, kararları, kurulları, kişileri değişmiş bir düzenden; bir strateji, vizyon, geleceğe dönük planlama çıkması beklenemez. Türk futbolu, tarihinin en kritik sınavını veriyor. Kişisel ihtiraslarla yeni bir gelecek inşa edilemez!
‘’Gayriciddi ve acemice‘’
Ülkedeki futbol atmosferinin sahaya yansımaydı sanki dün gece. Motivasyonu düşük, ne yaptığını bilmeyen, hakemle uğraşıp, rakiple kavga eden ahenksiz bir oyuncu grubu vardı.
Yenilen gollerin acemice oluşu bir yana -varsa eğer- taktik sadakata uyum da kaybolmuş gibiydi.
Milli takımlar bazında ve avrupa kupası maçlarında geriye düşen kulüp takımlarımızın ruh haline tanık olduk Viyana’da.
İşin teknik kısmına gelince, Montella’nın ne için çabaladığını ya da neyi değiştirmeye çalıştığını anlamak güç.
Hedef maçlarında sürpriz tercihler, güvendiği oyuncularla Hırvatistan, Letonya ve Galler’den kopardığı 7 puanla grup zirvesini alan Montella’nın turnuva hazırlığı sorunlu görünüyor.
Elbette bir şeyleri deniyor olmalı ancak bu anlamda skordan bağımsız Macaristan ve Avusturya maçlarında ne tür deneyimler kazandığımızı kestirmek güç.
İtalyan hoca, mayıs sonunda fiziken ve mental olarak yıpranmış, ayağa kaldırmak zorunda olduğu bir ekiple Euro2024 macerasına başlayacak.
Portekiz, Çekya ve Play-Off’tan gelen Gürcistan’ın, Macaristan ve Avusturya’dan daha zor olduğu gerçeğini de unutmamak gerek.
Geride kalan haftanın tek iyi tarafı, alarm zillerinin erken çalması.
‘’Çeyrek final sonrası için...‘’
Fenerbahçe maçın başındaki rakip ön alan baskısını bekliyor olmalı. Soğukkanlı kalıp, paniklemeden uzaklaştırdılar topu. Tehlike bölgesinde dolaştırmadan. Burada rakip analiziyle ilgili bir başarı söz konusu.
Saint Gilloise hızlıca topu kapıp, doğrudan kaleyi gözeterek çabuk oynamaya çalıştı. Fenerbahçe'nin yukarıda bahsettiğim soğukkanlı duruşu pozisyonları vermedi.
Gol de bir kırılma anı oldu. Belçikalılar, agresif ön alan baskısını sürdüremediği gibi Fenerbahçe için daha rahat bir oyunun başlangıcı oldu Batshuayi'nin vuruşu.
Kalite farkı da sonrasında belirginleşmeye başladı. Fenerbahçe, ikinci - üçüncü bölgeye geçişinde atakları bitiremese de rakibini tedirgin etti. Belçikalılar'ın orta saha ve savunmacıları açık alan oyununda çaresiz kaldı. Beraberinde ilk toplara sert müdahaleler geldi, devamında sarı kartlar.
Fenerbahçe oyunu ileriye taşıyıp, yetenekli ayaklarıyla ileride kalabildiği sürece farkını ortaya koydu. Sezon başından bu yana olduğu gibi.
60'tan sonra Gilloise baskısını artırıp, Fenerbahçe'yi tamamen geri ittiğinde de İsmail Kartal'ın hamleleri geldi. Merkeze Mert Hakan'ı, ileriye Dzeko'yu atıp tehdidi savuşturdu. Topu kalesinden uzaklaştırdı, ileride tutmaya çalıştı. En azından Belçikalılar'ın akın devamlılığını bertaraf etti.
Bunun doğal sonucu olarak Fenerbahçe skoru koruduğu gibi, bir penaltı ve final golüyle turu bitirdi.
Fenerbahçe'nin, kalite farkı, tecrübesi ve oyun içindeki doğru aksiyonlarıyla kazandığı bir galibiyet oldu dün geceki. Bu standart, Avrupa'da çeyrek final sonrası için umut vaadediyor.