Arama

Popüler aramalar

‘’Eldivenden belli‘’

Konya’da futbol oynamak için saha, tribün, ortam kısacası herşey mükemmel. 90 dakika boyunca Mustafa Denizli eldivenleri çıkarmadı. Bizde eldiven yoktu. Herhalde Denizli’yi Beşiktaş’ın futbolu üşütmüş olacak. Bu gidişle 26. hafta erken gelecek galiba. Kratochvil, Ayman, Poljak, Serhat, Bülent bu takımın bir haftalık transferleri... Bakıyorsun sahaya yansımaları mükemmel. Peki Yusuf ve Ernst? Bekleyelim takıma alışmasını, inşallah sezon bitmeden... Çıplak gözle oyun içinde takımın sahaya yayılışına bakıyorsun, hani sistemle diyeceğim ama sistem-mistem yok. Eğer bu oyun anlayışıyla devam ederse Denizli, herkesin burun büktüğü dün sahanın en iyisi İbrahim Üzülmez bile cidden delirebilir! Mustafa Denizli önce defans diyor, “Nasılsa gol atıyorum ben Beşiktaş’ım” diyor. O da doğru! Ama gol gelimoyr hoca... Dakika 75 olmuş, Nobre kulübede. Rakip defans seni dövmeye geliyor. Düşünün Beşiktaş takımı kenarlarda önde oynayan iki oyuncusu Holosko ve Tello. Ne takım oyunu var, ne de kendileri oynuyorlar. Veysel kariyerinin en güzel bindirmelerini yaptı. Gol atamadı, ama sahanın en iyisiydi. Şampiyonluk hesapları içindesin. 3 maç üstüste kazanamadın. Yaratıcı oyuncu eksikliği Beşiktaş’ta çok. Ernst başta olmak üzere Sivok, Holosko, Zapo, Uğur ve Nobre fizik güçleri önde olan oyuncular. Demek ki Delgado bu takım için az değil çok şey ifade ediyormuş. O halde seferberlik ilan edilmeli. Delgado bir an evvel gelmeli. Yoksa 26. hafta da erken gelir. Denizli de dayanacak dal bulamaz.

09 Şubat 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kulübe farkı‘’

Yenilerden Yusuf kulübede, Erkan Zengin ve Ernst sahada. Tabiki bütün gözler, 8.5 milyon Euro maliyetli Ernst’te.
Ancak benim için farklı bir görüntü vardı, o da kulübe. Artık Korcan’ı, alt yapıyı karıştırmayacağım. Rüştü, Cisse, Sivok, Nobre, Tello, Yusuf, Toraman ve tribünde Ekrem...
İşte kulübede özlenen tablo. Sahadaki oyuncu kulübeye baktığında tedirgin olmalı. Biz rahatız, çünkü en azından kulübede skoru değiştirecek oyuncuların fazlalığı var. Forma sırttan çıktı mı, tekrar onu almak bu kadroda zor. Bu, Beşiktaş için belki de son 4 sezonun en olumlu ve üretken kulübesi... Tabii enayice kart görmenin dışında, hakemler de Beşiktaş’a çomak sokmassalar!
Cepte 2-0 var, skorda da oyunda da sıkıntı yok. Hakem Bülent Yıldırım da rahat. Bu durum artık tribüne de yansımış, dün gece boştu, kapalı hariç.
Uğur İnceman, teşbihte hata olmaz ‘deliler’ gibi her tarafa koşuyor, tek dalıyor, çift dalıyor, topu çalıyor ancak olması gereken zamanda, olması gereken yerde değil.
Ve Ernst... Yani İnceman’ın yanındaki arkadaşı. İlk defa oynadı, 65 dakika sahada durdu. Keşke Cisse ile beraber oynasaydı. Nobre, Bobo gibi biri varken, biri yok olmamalı. Bu zengin kadroda, Cisse’ye hep bir yardımcı arıyorduk. Ernst Bundesliga’da sezonda 27 maçın altına düşmüyor. Bu da istikrar demek. Dün de topu oynattı, yani basiti yaptı. Faydalı bir oyuncu olacağını, iş ahlakı ve sahadaki ciddiyeti yönünde ortaya koydu. Parası beni ilgilendirmiyor yaptığı iş önemli, o da iyi. Ve son söz Erkan... Belli ki; Avrupa terbiyesi almış, çok yönlü zengin bir oyuncu, sahada zor ama kulübeden sahaya yansıması çok iş yapar.

05 Şubat 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Korcan'ın suçu ne?‘’

Geçen hafta Denizli maçı zor kazanıldı. Dün Tello’nun füzesi olmasa, yine sıkıntı olacaktı. Kupa maçının kadrosunun 90 dakikalık görüntüsü iyiydi. O kadroyu dün, son 15 dakikada gördük. Bobo, Holosko sahada.
Korku, Denizli’yi sarmış. Dörtlü defans, önünde Sivok, Cisse, bir tarafta Tello, bir tarafta Serdar Özkan. Nobre tek forvet. Sana gol lazım, puan lazım... Üstelik rakip, ligin dibinde. Yalnız bir sıkıntı var. Denizli’nin dikkat etmesi gerekiyor. Tribün, ‘Bobo, Bobo’ diye bağırdı. Bu Nobre’ye, ‘Sen oyundan çık’ demek ama, bunu seyirci istemiyor, yani Nobre’nin çıkmasını. Dedik ya; Denizli korkmuş bir defa. Zaten hocanın son zamanlardaki icraatlarına akıl sıra ermiyor. Esame listeleri, yani kadro sahada 18 kişi olmalı. Dün, Denizli sahaya takımı 17 kişi çıkardı. Bir kişi eksikti. Altyapıdan birini düşünmesini bir kenara bırakın, haftalardır Korcan’la 18’i tamamlayan Denizli, dün Korcan’ı Nevzat Demir Tesisleri’nde unuttu. Korcan’ın suçu neydi?.. Aslında kadroya şöyle bir baktığımızda, eğer Denizli, bu sistemde devam ederse, iki beki de perişan olur. Onların önünde Tello ve Serdar Özkan, yerine giren Holosko da dahil olduğu müddetçe rakip bu kanatlardan elini kolunu sallaya-sallaya Rüştü’yle karşı karşıya kalıyor.

Maçın özetini isterseniz, söyleyeyim: Taraftar, ‘İnşallah, maşallah’ diye bağırıyor. Biz de diyoruz ki; bu kötü futbola inşallah bir son verilir. Görüyorsunuz, Beşiktaş’ın işi, ‘İnşallaha, maşallaha’ kalmış.

02 Şubat 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İnadına inat mı?‘’

Bir haftadır Selçuk Dereli, dernek kulisleri için arkadaşlarıyla Kıbrıs’ta... 15 gün sonraki kongre hesapları içinde. Maçın tebligatını aldığında Kıbrıs’taydı. Tabiki konsantrasyon sıfır, idmansız ve iyi de ağırlandıklarından bayağıda şişmanlamış. Niçin Selçuk Dereli ile yazıma başladım, çünkü çaldığı yada çalmadığı yersiz ve zamansız yorumlarıyla maça heyecan getirdi. Fuzuli işler yaptı, çok kötü gününde olan bir seyirciyi de biraz gaza getirdi. Hele 77’de bir kırmızı kartı gösterdi... Belli oluyor ki; taç pozisyonları dahil kırmızı karttaki niyet iyi değil, kötü değil çok kötü. Artık düşünün başkan buysa... Göreceksiniz şu 15 günde yapılacak dernek hesapları, hakemlerimizi çok kötü günlere götürecek.
Mustafa Denizli, siz misiniz bana laf söyleyen diyerek, inadım inat dedi. Yine kadroda 3 kaleci vardı, aşağıdan bir genç alayım demedi. Zaten 46. dakikada da Beşiktaş’ın geleceğini bitirdi, Serdar Özkan’ı da kulübeye çekti. Bazı konularda ben hiç unutkan değilim. Televizyon kanallarında yorumcuyken Denizli, Beşiktaş’ın gençlerini ve altyapısını yere göğe sığdıramıyordu. Ama o da menfaatçiymiş. Peki hocam sen bilirsin ancak, aman dikkat ah alıyorsun ah!
Eğer santrforun Nobre ise, oyununu ona göre kurman lazım. Yani kenarlarını işletmen lazım. Malesef bırak kenarları Nobre, kendine pozisyon bulmak için bile orta sahaya kadar gelip mücadele ediyor, top kapıyor, pas atıyor ama arkadaşları malesef yürüye yürüye oynuyor... Tamam top Beşiktaş’ta iken, veriyor kurtuluyor ama risk almak yok. Yani boşa kaçan, arkadaşına yardım etmek isteyen, pozisyon alan yok. Pası veren duruyor, tabiki de görüntü çok kötü oluyor.
Gözler Yusuf’taydı. Delgado’nun yokluğunda ne yapabilir diye. Ama görünen o ki; Mustafa Denizli’nin çorbaya döndürdüğü bu takımda, Yusuf’un pek katkısı olacağını zannetmiyorum. Çünkü Denizli, yerin adamını değil, adama yer alıyor...

25 Ocak 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dünya gözüyle‘’

Bugün Denizlispor maçıyla ikinci yarı başlıyor. Bilhassa ilk yarı sağlıklı bir şekilde sahaya hiç inemedik. Yaratılan olaylar, ister istemez Beşiktaş ailesinde her konuda sıkıntılar yaşattı. Hele 20 gün sonra gelecek olan Mali Genel Kurul, huzurlu bir şekilde geçer, fikstür avantajınıda getirdiği faydayı iyi kullanılırsa, sezon sonu da huzurla gelebilir. Bu huzuru dünya gözüyle görürüz. Beşiktaş, 100. yıl dışında yaşadığı şampiyonlukları bile doya doya kutlayabilen bir camia değil... Mutlaka bir huzursuzluk yaratıldı. Rakiplerde borç var, sıkıntı var, olması gereken her şey var, ama huzur da var. Benim yine en büyük güvencem, Mustafa Denizli değil, kadroya güvenim. İnşallah Denizli, bu takımın üstüyle başıyla oynamaz.
Bugün Fulya’da Denizli’yi hiç ilgilendirmeyen akademi liginin yani U-14, U-15 yaş kategorilerinde, gruplarında lider olan takımların, Kocaelispor ile maçı var. Aylardır soyunma odalarına girilemeyen, Beşiktaş’ın geleceğinin, barakadan bozma soyunma odalarındaki ıztırabı bitti. Ben bugün saat 12.00’den itibaren onlarla beraberim. Çünkü Dünya Göz Hastanesi, bu fidanlarımızın çürümemesi için, sadece gözlerini değil gönüllerini de rahat tutarak, sporcuların rahat soyunabilmesi, duş alabilmesi, oturabilmeleri için, yatakhanelerini ve dinlenme odalarını dört dörtlük hazırlayıp çocukların hizmetine verdiler. Dünya gözüyle bunu da gördüm, ne mutlu... Artık damları da akmıyor, rutubet de yok. Geceleri rahat uyuyacaklar. Aslında bu kimsenin umurunda değil ama dün Fulya’ya uğradığımda Minik, Yıldız, B Genç ve Süper Genç Takımını oluşturan çocukların huzurlu bir şekilde giyinip, idman yaptıklarını görünce, bunu aylardır olumsuz yazı yazan ben, sizinle paylaşmak istedim.
Teşekkürler Dünya Göz Hastanesi’ne... Bugün saat 12.00’de, herkesi Fulya’da bu fidanların mutluluğunu görmeye davet ediyorum.

24 Ocak 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gelecek nerede?‘’

Şu günlerde Beşiktaş’ta herkesin bana soruyor: Yusuf transfer edildi, altyapıdaki çocuklar ne olacak? Yusuf, Trabzonspor için çok faydalı olabilirdi. Umut ile Gökhan daha verimli kullanılırdı. Ancak Trabzon Yönetimi’nin beceriksizliği, 120 bin TL’lik farktan dolayı imzaların atılmaması ve bu nedenle oyuncunun Beşiktaş’a gelmesi nedeniyle Bordo-Mavililer’in rakibine tavır alması hayli yersiz. Önce kendi yaptıklarına ve yapmadıklarına bakmalılar.
Olaya Yusuf yönünden de bakarsak, deneyimli oyuncu özellikle de Delgado’nun yokluğunda faydalı olabileceğini Werder Bremen maçında kanıtladı.
Gelelim ikinci konuya, gençlere. Bir kere belli ki, Mustafa Denizli’nin yoğurt yiyişi böyle. Dedi ya; “26. haftada görüşelim” diye. Ben de onu bekliyorum.
Fenerbahçe Sakarya’dan Furkan ve Onur’u, Ankaragücü’nden de Abdülkadir’i aldı.
Beşiktaş ne yaptı?
Ben Onur ve Furkan’ı 6 ay izledim. Transfer yapmak için yapılmaz. Furkan 2 sefer milli olmuş, onunla aynı yerde oynayan benim Ali Küçik’im 40’ın üstünde milli oldu. Hem de milli takımlarda en çok gol atan oyuncu.
Onur’un yerinde Orhan var 30’un üstünde milli. Ömer var, Erhan var, Erkan var, bunların hepsi 91-92 doğumlu çocuklar. Furkan’la Onur daha 15-16 yaşında Sakarya’da menacerlerin oyuncağı olmuşlar. Çok daha yeteneklileri Beşiktaş’ta var. Dedim ya; Sezer, Furkan, Orhan, Ömer, Ali Küçik. Hele Türkiye şampiyonu olan B Gençler’de sayısız yıldız adayı var. Ancak onların transfer edilmemesindeki en büyük etken menacerlerin kuklası olması. Bu yazıyı bir kenara koyun, görecekseniz. O menacerlerle bir yere gelemeyecekler. Fenerbahçe PAF Takım’ından sonra her zamanki gibi transferlerde kullanılacaklar.
Onun içindir ki Beşiktaşlılar rahat olsun. Beşiktaş altyapısında şu anda kiralık 30 oyuncunun dışında, en az 20 tane çeşitli kategorilerde ve milli takımlarda oynayan oyuncular var. Yani Beşitaş’ın geleceği, herzaman olduğu gibi altyapıda ve sağlamda. Yeter ki Mustafa Denizli zihniyetindeki teknik adamlar olmasın. Olursa da daha böyle çok konuşur, biz de bu yazıları çok yazarız.

19 Ocak 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gel 26.hafta gel‘’

Takım bugün Antalya’da devre arası hazırlık kampına başlıyor. Takımda Serdar Özkan’ın dışında altyapıdan kimse yok. Sevmediğim Luce, Bosque, Daum, Çalımbay, Toshack, Tigana ve Sağlam bu işi hiç bilmiyor, Denizli her halde çok biliyor. Ben 26. haftayı bekliyorum. Sadece ben değil bütün Beşiktaşlılar 26. haftaya endekslenmiş durumda. Geçen sezon bu zamanlar DİSKİ?ve İnönü’deki 1-0’lık Galatasaray galibiyetinde alt yapıdan 9 futbolcu kadrodaydı. Hakem hataları olmasa, Beşiktaş belki de şampiyondu. Bugün Serdar Özkan’ın dışında altyapıdan kimse yok. İnşallah 26. hafta hayaller gerçekleşir. Maça girmedim, çünkü Beşiktaş için iyi bir idman oldu. Zaten geçen hafta turu cebe koymuştu. 300 bin Dolar para kazandı sadece. Defansta Gökhan soru işareti. Formayı kaptığı bir anda gördüğü saçma kart, daha sonra ağlamasını gerektirmez. Antalya’da Süper Lig kulüplerinin ve stat müdürlerinin bir araya geldiği, sporda şiddet konulu toplantıda, Antep’in emniyet teşkilatı da vardı. Belli ki iyi bir toplantı yapmışlar, dinlenmişler. Tribündeki meşaleler, sahaya atılanlardan belli. Dün Serdar Özkan’ı çok beğendim. Bir de Gaziantepspor’da Erkan’ı. Beşiktaş sağ bek arıyor, aranan kan yanı başınızda. Erkan da Beşiktaş patentli. Denizli, görüyor musun gençlerimiz nerelerde? Sen suçlu değilsin ama noktayı koydun, gençleri bitirdin. Gel 26. hafta gel.

11 Ocak 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neden Denizli, neden!‘’

Bu kulübe imza attığın gün çok rahatsız olmuştum. Bu rahatsızlığım antrenörlük kariyerinle ilgili değil, altyapıyı sevmediğindendi. Beşiktaş apoleti altında, Beşiktaş altyapısından gelip Süper Lig, Bank Asya ve 3.Lig’de oynayan 35 tane oyuncu varken, Sen Alman 2.Ligi’nden oyuncuların bu takımda oynamasını istiyorsun.
Getafe’de İbrahim Kaş, Eskişehir’e verilen Emre Özkan, Erciyes’te Kenan Özer, Kasımpaşa’da Rıza Şen, Bolu’da Sezer Sezgin, Diyarbakır’da Ergun Aydın, Antalya’da Can Erdem, Mehmet Sedef ve diğerleri. Hepsi de milli takım apoletinde. Bütün bunların yanında şu anda PAF Takımı, Süper Genç ve B Genç, diğer kategorilerde de 25’in üstünde milli takım oyuncusu var.
Evet Mustafa Denizli Hoca. Bak bu kadar oyuncu potansiyeli yanında Trabzon-Antalya maçından çıkan 3-3 lük sonuç matematik olarak, fizik olarak bile seni bir üst tura çıkartıyor. Ve sen ne yaptın Denizli biliyor musun? Altyapıda bu kadar potansiyel varken, dün sahaya 3 kaleci ile çıktın. Hakan kalede, Rüştü ve Korcan yedekte. Neyi ispatlamaya çalışıyorsun. Altyapıyı sevmediğini mi? Onu zaten biliyoruz.
Fenerbahçe’de de aynı şeyi yapmıştın. 18 kişilik esame listesinde 16 kişiyi sahaya sürerek iki gencin ismi yazılı olduğu halde kulübeye oturtmadın.
Samanyolu TV’deki programda Osman Şehner bana, “Hadi gözün aydın, yarın Denizli PAF takım ağırlıklı sahaya çıkacak” dedi. Ben de ona, “Var mısın iddiaya. Bir kişi bile oynatmayacak” dedim. Bırak oynatmayı yedek bile oturtmadın.
Bu gençler Beşiktaş’ın geleceğiydi, borçlardan kurtulmamızın ümidiydi, seni hiç affetmeyeceğim hoca hem de hiç...

07 Ocak 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI