‘’Kaçınılmaz son!‘’
İki takımdan biri oynayamayınca diğerinin hayli baskın görünmesi kaçınılmaz oluyor. Beşiktaş ne yaptığını bilmez halde olunca ‘’vazgeçilmezi Edin Dzeko’’dan tasarruf eden İsmail Kartal’ın Fenerbahçesi rahat rahat top gezdirdi sahada. Kalecisi Mert Günok’un kritik kurtarışlarıyla sahada kalan Beşiktaş seri sakatlıklar yaşayıp oyun dengesi bozulan rakibine karşı çaresiz haldeyken milyonlarca euro vererek kadrosuna kattığı Mutassim Al Musrati de atılınca tamamen çözüldü! Gerçi Fenerbahçe de çok etkili görünmüyordu ancak topu daha verimli gezdirerek rakibini öyle ya da bezdirmeyi becerdi. İkinci devrenin hemen başında hareketlenir gibi oldu Beşiktaş, lakin eksikti ve Fenerbahçe sakindi. Kısa sürede oyunu yeniden eline aldı. Ne varki oyun elinde olmasına rağmen çoğu maçta olduğu kararlı değillerdi. Daha çok skora bağlı oyalanır gibi oynuyorlardı. Umarım bu çoğu maçta olduğu gibi doğrudan ‘’rakibin analiz edilmiş’’ olmasıyla ilgili değildir! Böyleyse gerçekten komik olur.
Semih destek alamıyor
Maç sonu Dusan Tadiç ile Rade Kruniç’in performansı hakkında özel soru sorulsa İsmail Kartal ne derdi acaba? Bir de onca maç kenarda tutulmuş Mitchy Batshuayi hakkında! Öyle ya da böyle Fenerbahçe’nin zorlanmasını beklemediğim maçta pak de zorlanmadan kazandılar maçı. Ancak bu halleri 4 puan geriden gelerek şampiyon olmaya yetecek gibi görünmüyor. Gelelim bir kaç Beşiktaş ayrıntısına... Evet Semih Kılıçsoy güçlü bir oyuncu görüntüsünde ancak henüz yolun çok başında. Abartılı yaklaşımlar yerine oyuncuya yardım etmenin yolunu bulmak gerekiyor. Takımının onu topla buluşturduğu yerlerde Fenerbahçe savunması kalabalıklaştığından tüm gayretine rağmen çözüme katkı veremedi genç oyuncu. Çünkü futbol epeydir ‘’mühendislik oyunu’’ olarak icra ediliyor ve oyun bilgisi konusunda Semih’n yeterli desteği alamadığı aşikar.
‘’Kısaca sorarsam; ‘’Peki ama neden?’’‘’
Maçın ilk devresinde oyunda neredeyse kaybolmuş bir Beşiktaş izledik birlikte. Tersi daha doğru belki, ‘‘Gayretkeş ama sonuç alamayan bir Ankaragücü vardı sahada.’’ Oysa hafta sonu Beşiktaş yönetim cephesinden dile getirilen mealen şuydu ‘’Serdar Topraktepe hocamızın yapabileceklerine bakacağız!’’ Bu sadece karmaşadır! Bilinir Topraktepe aynı zamanda ‘’kovulan’’ Portekizli ekibin parçası değil midir? O zaman aynı zamanda sorunun da parçası olmuyor mu? Ülke futbolunun vasataltı maçında sıradan bir ilk devre izledik. Yine de, ‘‘Hiçbir şey olmadı’’ diyemem... En azından iptal edilen Ankaragücü golü denetiminde futbolunkine benzer bir televizyon gösterisine tanıklık ettik.
Anlamsız bilek güreşi
Maçın ikinci devresinde de oyun farklı değildi. Futbol oynar gibi yapan iki takım baştan beri yaptıkları gibi halen oyalanıyordu! Nedense futbola yerine anlamsız bir ‘’bilek güreşi’’ izleyip durduk adeta... Öyle bir maç ki, ‘’Hiçbir şey yapmamaya yemin etmiş iki takımın karşılaşması’’ misali... Bekledik durduk belki bir şey olur diye? Olmadı!.. Futbola benzeyen bir oyuna baka kaldık öylece. Pozisyon yok ama hepimiz yine bakıp durduk olan bitene... Kısacası pek bir şey olmadı. Peki ama neden o kadar para harcandı, neden ‘’takım çürüdü’’ , neden biz bu maçı izledik ve neden?.
‘’Ciddi hasar aldılar...‘’
Lig vasatını zorlayamayan bir ilk yarı! Hücum etmekte zorlanan haliyle savunmaların ciddi sıkıntı yaşamadığı iki takım da şut atmak dışında gol opsiyonlarını çalıştıklarını gösterecek herhangi bir şey yapmadı. Fenerbahçe kendi sağ çaprazında birkaç kez Edin Dzeko’yu defans arkasına kaçırdıysa da gol arzusu pas bilgisine galip gelince top Ali Şaşal Vural’a nişanlandı… İlk devre boyunca düşündüm, “Acaba şampiyonluk adayı Fenerbahçe’nin rakip analizi nasıldı ve uygulama güçlüğü neredeydi”? Yanıtlayamadım… Neticede devre sonunda gelen gol pas atmak yerine şut deneyen Fred’in vuruşundan geldi! Geldi gelmesine de yay üzerinde pas bekleyen arkadaşını bir kenara koyalım, şutu engellemek için kayarak çalım yiyen Sivaslı savunma oyuncusunun tavrını da not etmek gerek!
Hata beklentileri
İkinci devre de farkla ilerlemedi. Fode Koita’da da orta alandan taşıdığı topu Rey Manaj’a geçirmek yerine Livakoviç’in üzerine vurdu! Vuruş doğru değil ama o da gitti gol oldu! Ezcümle 70’e yani İsmail Kartal değişikliklerine kadar maç iki takım için de, “Rakip takım hatası beklentisi”ne kuruluydu. Değişiklikler de pek işe yarayacak gibi görünmüyordu ama hakem Cihan Aydın’ın Fred’e yapılan faulü hücum avantajına bırakması Fenerbahçe’ye golü getirdi. Lakin maç böyle bitmeyecekmiş! Fenerbahçe’nin ısrar ettiği “yabancı hakem” ince eleyip sık dokuyarak hakemi penaltıya ikna etti ve şampiyonluk iddiası ciddi hasar aldı! Artık Fenerbahçe’nin yapacaklarından öte iş Galatasaray’ın yapamayacaklarına kaldı onlar açısından.
‘’Kazananın haklı olduğu coğrafya!‘’
‘Sıradanlık’ ile ‘Vasat altı’ el ele verip sel gibi akmaya başladığında önünde hiçbir baraj duramaz! İlk devre sonunda Ankaragücü karşısındaki Beşiktaş üzerinden yapılan Serdar Topraktepe güzellemelerinin hedefi Fernando Santos’un futbol bilgisini tartışmaktı. Tıpkı geçmişte Del Bosque, Aragones, Mancini, Zico, Prandelli Lucescu vb. için yapılanlar gibi. Amaç Topraktepe’den öte doğrudan Santos’u hırpalamaktı. Vara yoğa şut atmanın hücum etmek olduğu bellenen bir yerde duruma şaşmamak gerek elbette! İlk devresinde 9 orta yapıp, birine bile dokunamamış Beşiktaş için yayıncı kuruluş yorumcuları ‘Doğru oyun ve doğru oyuncu pozisyonu tercihlerinden’ söz ediyorlardı. Biliyoruz ki, yalnız değiller. Onlar ülkedeki hakim bakış açısının sözcüleri sadece. Ülke futbolu tam da bu karşılıklılık nedeniyle sıradanlığa mahkum edilmiş vaziyette. Küme düşmemek için çırpınan bir takımla yakın zamanda muazzam bonservis harcamaları yapan ‘Çürümüş takım’ın maçında skor değil ama hücum istatistikleri Ankaragücü’nü işaret ediyordu. Buna rağmen skoru önceleyen ‘Övgü makinası’ mevcut durumun geçici olduğunu bir kenara koyup mucize arayışına yönelecek. Kaleyi görenin vurduğu (!) maçta Beşiktaş öyle ya da böyle kazandı. Öyle ya burası ‘Doğru’’nun değil ‘Kazananın haklı’ olduğunun varsayıldığı coğrafya.
Bir an önce karar vermeli
‘Kötü oynarken de kazanmayı bileceksin’ gibi tuhaflıkların kabuk gördüğü yerde yenilenen yenenden daha da kötü durumda olabileceği nedense akıllara gelmiyor bir türlü. Beşiktaş’ın yolu uzun. Hatta hayli uzun ve çok da çetin bir yolculuk bu... Çünkü takımın geleceğinin ehil ellerce kurgulandığına dair şüpheler hayli derin! Dün akşamı kurtardılar ama futbolları hala umutvar görünmüyor. Çünkü sezon başından bu yana en çok da antrenmanları kaybetmiş bir takım Beşiktaş. Bir an önce karar verip geleceğin inşaası için kolları sıvamak ama bunu da günün futbol bilgisinin ilkeleri ışığında yapmaya çalışmak öncelik olmalı. Yoksa övgüde boğulmak işin en kolayı…
‘’Bu dille mümkün değil‘’
Üzerinde fazla düşünülmüş gibi durmuyor Samet Aybaba’nın konuşmaları. Gazetecilerle değil de gelişigüzel bir sohbette sanki! Öncelikle Beşiktaş’ta ‘Futbolun patronu’ olarak açıklığa kavuşturması gereken soru şu; ’Fernando Santos hangi kriterler göz önüne alınarak takımın başına getirildi’? Bu soru ortada öylece dururken ‘Altıncı kez teknik direktör değiştirdiniz’ diye futbolcuları hedef tahtasına oturtmak işin kolayına kaçmaya çalışmaktır. Unutulmasın ki, Aybaba’nın ‘Çürümüş’ olarak nitelediği takım bu bakış açısıyla sadece hocaları değil yönetimi de değiştirdi! Buradan bakılarsa, ‘Futbolun patronu’ olmayı biraz da ‘Çürümüş takım’ ile ‘Altı hoca değiştiren futbolculara’ borçlu olduğunu da atlamaması gerekiyor, değil mi? Koşan ve temaslı oynayan, mücadeleci takım gibi klişe tanımların artık bir işe yaramadığı aşikar. Bunlar ideal durumlar ve hemen herkes aynı dilden konuşuyor. Haliyle Aybaba aslında herkesin sık söylediğini tekrar etmiş oluyor. Sorun bu ideallerin nasıl hayata geçirileceği! Mevcut dil, yaklaşım ve tarzla bunun mümkün olamayacağını düşünüyorum…
‘’Süper iyileşme!‘’
Maçın ilk 30 dakikasında ciddiye alınacak işler yapılamayanlardı! İki kez Karagümrük bir kez de Fenerbahçe, soldan aut çizgisine inip topu en yakındaki arkadaşlarına ulaştırmaya çalştı. Üç pozisyonda da ceza sahası yayı çevresinde ikişer arkadaşları, ‘hareketli penaltı’ atmak için bekliyordu. O pozisyonların bana anlattığı yegane antrenmanlarda bu tip işlerin çalışılmadığı! Gündüz maçlarında Crystal Palace Liverpool’a Rize de Antalya’ya ‘geriye doğru paslarla’ boş kaleye gol attılar! Devamında karşılıklı olarak iki gol karşı karşıya da kaçırıldı. İlkinde İsmail Kartal’ın ‘Gördünümüz mü Kruniç’i?’ dediği oyuncusu, kaleciyi geçemedi akabinde Güven Yalçın rakip kaleciyi çalımlamaya niyet edip beceremedi. Ezcümle, ilk devre şampiyonluk kovalayan Fenerbahçe lige tutunmaya çalışan Karagümrük’ün en azından pozisyon olarak gerisinde kaldı. Rakibine her alanda yakın ve temas ederek oynayan Karagümrük ise antrenman pratiği daha iyi olsa devreyi daha farklı bitirebilirdi.
Aldı ve bırakmadı
İkinci devreye, belli ki İsmail Kartal’ın devre arasındaki konuşması etkili olmuş (!), yüklenerek başladı Fenerbahçe! Önce Dzeko vurmaması geren açıdan vurdu, çarpıp gol oldu. Sonra Dzeko yay üzerinden yine vurdu, bu kez tribüne! Ardından VAR uyarısıyla gelen penaltı ve Atina’da maça giremeyen Batshuayi’nin penaltısıyla öne geçip maçı da eline aldı Fenerbahçe. Ve bırakmadı da... Haa bir de; İsmail Yüksek ile Fred, Atina’da 15-20 dakika oynayabiliyordu da kısa sürede biri burada maç tamamladı, diğeri 90 dakika oynadı! Acaba bu duruma ‘Süper iyileşme’ denebilir mi? Maç önünde eski futbolcu, yeni yorumcu Emre Aşık soruyordu; ‘Muslera’nın çok var ama Livakoviç’in kazandığı maç var mı?’ diye. Maç kazanmak için gol gerekir. Kaleci eğer gol atmazsa maç kazandırmaz, maç kurtarır! Sanırım Livakoviç’in kurtarışları ama özellikle uzatmadaki kurtarışı bu sınıfa giriyor olmalı! Ve son bir not! Olimpiyat Stadı’nın atletizm pisti maviye boyanıp işlevsiz hale getirilmiş gibi görünüyor. Eğer orası pist olarak düzenlenmeyecekse yazık olur. O çevre okul dolu. Çocukların atletizme yönlendirilmesi için daha nasıl alan gerekiyor olabilir ki?
‘’Sonuç hep bu!‘’
Oyunun ilk devre boyunca hakimi Beşiktaş gibi görünse de pozisyon riskleri açısından durum pek de öyle değildi! Evet, Beşiktaş attığı tek golün dışında goller bulabilirdi belki ama kalecileri Mert Günok’un kurtardıkları ya da kurtarmasına gerek kalmadan kale yakınından dışarı giden Samsun hücumlarını da göz ardı etmemek gerek. Hücuma çıktıklarında gereksiz orta yapmadılarsa bile gereksiz yere her fırsatta şut denedi nedense Beşiktaş. Oysa Samsun savunma alanının önünde rahatça pas bağlantı alanları buluyorlardı ve oralar pas oyunu açısından hayli verimli görünüyordu. Yine de oynama arzuları önceki maçlara göre hayli yüksekti. Samsun, ligin ortalama takımlarından bir görünümümde. Yapabildikleri kendi yaptıklarından daha çok seviyesi daha düşük takımların yapamadılklarıyla doğrudan ilgili. Bu durum elbette Beşiktaş için de farklı değil. Örneğin bu maç tam da bu durum göstergesiydi! Samsun yapamayınca Beşiktaş yapıyor ya da Beşiktaş yapamayınca Samsun yapıyor göründü. Fark Beşiktaş’ın har vurup harman savurduğu paralardaydı. Ne özel işler yapan bir ya da birkaç oyuncuları ne de organize bir takım havaları vardı. Önceki maçlara göre başlarda bir parça arzulu görünüyorlardı ama bu da daha çok Samsunspor ile doğrudan ilgiliydi. Nihayet 50’den sonra o arzu da kayboldu ve Samsun metre metre öne çıkmaya başlayıp alana hakim oldu. Nihayet Fernando Santos oyuna yeni bir ‘Renk getirmek’ için Rashica yerine Alex Oxlade-Chamberlain’i göndermişti ki takımı golü yedi.
Tabelayı dert etmezler
Peki golü getiren kimdi? Zeki Yavru’nun oyundan çıkarken teknik direktörü Marcus Gisdol’e sitem ettiği Kingsley Schindler! Futbolda koşmak ile oyunu bilerek koşmak arasındaki farkı hocalar anlatamadıkları ya da oyuncular anlayamadığı için öfkeliydi sanırım Zeki. Ülke ortalamasında bir maç daha geride kaldı. VAR’a ya da sahaya yabancı hakem getirilse de ’Beşiktaş kontratak oynamaz’ denilse de onca hoca değiştirilse de durum maalesef bu! Sonuçta tribünden ‘Santos istifa’ gelir ve çoğu taraftar sezon başından bu yana antrenman sorunu yaşayan bu zarardaki takım için onca hoca değiştirmiş olmayı, şöhretli onca gereksiz oyuncuyu ya da onlarca milyon Euro’luk transferleri dert etmez!
‘’Mutluluk sorunu ‘’
İdari ve teknik kadrosunun ısrarla işlediği ‘Yıllardır haksızlığa uğruyoruz’ anlatısı ile mutlak kazanma baskısı arasına sıkıştırılmış bir takım Fenerbahçe! Haliyle de gergin, kaygılı ve biraz da mutsuz bir takım görüntüsündeler. Sahaya yayılış, topu kullanma konusunda dün akşamki ilk yarıda iyi görünmüş olsalar bile birinci ve üçüncü bölgelerde o gerginlik halleri nedeniyle gerek bitiricilik aşamasında, gerek savunma hattında tuhaf hatalar yaptılar. Hücumda ısrarla sondan bir önceki işlerde takılırken yakın tarihte onca stoper -hatta biri de Bonucci transfer etmiş bir takım olarak başta Çağlar Söyüncü olmak üzere savunma dörtlüsünün acemice hatalarından da iki gol yediler.
Kaleci farkı
Bir başka gariplik de kaleci davranışındaydı. Edin Dzeko’nun dar açıdan gol girişimini kalecileri Tzolakis sakin kalıp doğru kalecilik hamlesiyle savuştururken, Jovetic’in golünde Livakovic benzeri pozisyonda rakip kalecinin yeterliğini ne yazık ki gösteremedi! Beri yandan her zaman olduğu gibi ‘rakibi incelikle analiz ettiklerini’ belirten İsmail Kartal’ın orta saha ve savunma diziliş tercihlerinin rakibe göre topla daha çok oynamış olmalarına rağmen pek işe yaradığı söylenemez. Örneğin, stoperde gayet başarılı işler yapan Oosterwolde’nin sol bek başlayıp Ferdi’nin yedek oturması sanırım kafaları karıştırmıştır!
Normal düzene dönünce...
Dahası, orta sahayı savunma karakterleri daha önde olan Fred ile İsmail’i dışarıda bırakarak kuran İsmail Kartal belki işin ofansif yanını öne koymayı planladı. Ne var ki, Adana Demirspor maçının ardından övdüğü Krunic’ten de yanı başına yerleştirdiği Zajc’tan da beklediğini bir türlü alamadı. Ne zaman ki klasik ‘düzen oyuncuları’ sahada yerlerini aldı, işler süratle yoluna girdi. Mağlup olsa da İstanbul’a halledilebilir bir sonuçla dönüyor Fenerbahçe. Bazı giderilebilir eksikleri olsa da oyun tamam gibi ama şu ‘mutluluk sorunu’nu çözmek öncelikli olmalı. Biraz rahatlamaya, gülümsemeye, futbolun tadına varmaya ihtiyacı var sanki Fenerbahçeli oyuncuların...