Arama

Popüler aramalar

‘’Orta üstüne orta izle, tek gol gör!‘’

Fenerbahçe’nin belirgin üstünlüğüyle geçen ilk devrede gol bulamamış olması biraz da ‘’orta işi’’ni (17) abartmış olmasına bağlıydı! Ülkede bu ‘’orta açma’’ işi çok seviliyor ama bu model oyunu savunmak gayet kolaydır. Sorun, savunmadan hücuma çıkışın gerektiği gibi ve kadar çalışılmamış olmasında. Yoksa Antep ile Fenerbahçe oyunu kıyaslanamazdı. Nedendir bilinmez, ülke takımları başları her sıkıştığında ‘’eski başarısız’’lardan birine dönmekten mahcubiyet duymaz! Takım ve hoca ismi istemeyin, yazmakla bitmez. Marius Şumudica onlardan sadece biri. Ne var ki bu durum doğrudan kendisiyle değil ülkenin futbol yönetim bilgisi ve taraftarlık kültürüyle ilişkilidir. İsmail Kartal’ın Cengiz Ünder tercihi oyun akışkanlığında değilse de bitiricilikte ciddi sorunlara yol açtı. Tek pozisyonda faydalı olacaktı o da zeminin azizliğine uğrayıp Edin Dzeko’ya asist olamadı. İkinci devre başında üstelik aynı isim, Dzeko bir penaltıyı da gole çeviremeyince hücuma gitmeyi pek düşünmeyen, düşünse de gidemeyen Antep savunmaya gitgide tutunmaya başladı. Atamadıkça yoruluyordu Fenerbahçe, yoruldukça da gömülen Antep’e karşı ‘’orta oyunu’’nda ısrar ediyordu. Cengiz/İrfan Can Kahveci değişikliği bir şeyler getirecekti ama sanırım biraz da ‘’yarı otomatik ofsayt sistemi’’ne güveniyordu Antep!

Son not…

Nihayetinde Fenerbahçe’nin 33. ortasında golü İrfan ile buldular. Ve maçı da o golle bitirdiler… Son not… Kaba bir hesaba göre ülkede genç, yaşlı demeden 65 ile 70 milyon arası insanın ‘’Üç İstanbullu’’nun taraftarı olduğu varsayılıyor. Onların sınırsız borçlanma konusundaki cesaretleri de buradan kaynaklanıyor! Madem durum böyle dün akşam olduğu gibi bir, hatta boş statlarda iki kale arkası bu takımların taraftarlarına ayrılsa da temaşa yükselse fena mı olur? Zaten taraftarın sonuç üzerindeki etkisi, ‘’borçlanarak transfer yapma ayrıcalığı’’ndan her daim düşüktür. O zaman, futbol izleyemiyoruz bari bırakın da tezahürat eğlencesine şahit olalım…

15 Ocak 2024, Pazartesi 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Sen de mi Santos? Yine mi Necip?‘’

Beklenti yüksekti Beşiktaş’tan ve durum tribün kalabalığının heyecanıyla açıkça belli ediliyordu. Takım da beklentiye karşılık vermek için gayret gösteriyordu ama geçmişten gelen çalışma eksikliği gözle görülür haldeydi. Üstelik Semih Kılıçsoy dışındaki tüm oyuncular ‘’takımın gediklisi’’ oldukları halde. Amir Hadjiahmetoviç’in erken sakatlığında Demir Ege Tıknaz oyuna dahil olunca Beşiktaş geleceğe dair ‘’zorunlu bir ışık’’ vermiş oldu. Beşiktaş’ın arzusuna Karagümrük de karşılık verince özellikle 35. dakikadan sonra bir tür git gele dönen oyun teknik olarak değilse de izlenirlik açısından fena görünmedi. Bilinir yeni teknik direktör değişimine giden takımlarda oyuncuların ‘’gayretli görünmesi’’ tanıdıktır. Bu nedenle Beşiktaşlı oyuncuların Fernando Santos bilgisiyle buluşma eğilimlerini net olarak tespiti için üç dört maç sonrasını beklemek daha doğru olur kanaatimce… Zaten ilk devre de birkaç girişimle bu tonda geçip gitti.

Büyük beklenti...

Maçta ikinci devre Karagümrük’ün arayışlarıyla başladı. Şöyle bir savruldu Beşiktaş... Acaba nasıl toparlanacaklar derken önce maçın en görüneni Semih, iki dakika sonra da en görünmeyenlerinden Milot Rashica’nın önüne düşen topu gol yapmasıyla yeni hocalarına da epeydir mecalsiz görünen taraftarlarına da ‘’Merhaba’’ dediler... Ardından oyun ülke rutinine döndü. Beşiktaş skoru korumaya Karagümrük daha fazla gol yememeye odaklandı. Ama bir attı diğer de yedi! Ancak enteresan şeyler de olmadı değil maçta... Önce taraftarın yıldızı Rachid Ghezzal ardından ‘’büyük beklenti’’ Ante Rebic girdi oyuna. Ne var ki sırada daha fazlası varmış!.. Ülkenin futbol alimlerine rağmen Fernando Santos da Necip Uysal’ı sahaya gönderdi. Soru, ‘’Onca söylediklerinden utandılar mı acaba?’’ Yanıt elbette; ‘’Ne münasebet!’’

‘Sevinmek için sevmedik’

Son olarak... En azından televizyondan maç izleyenler bilir, ‘’İnönü Maraton Alt’’ epeydir bu denli ilgili taraftar görmemişti. Muhtemelen diğer tribünler de böyledir. Etkinin Santos olduğunu söylemeye gerek yok ama ‘’Sevinmek için sevmedik’’ sloganına ne oldu sahiden? Yoksa her şey sevmek değil ‘’kazanma ihtimali’’yle mi ilgiliydi...

14 Ocak 2024, Pazar 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Görmek isteyenler için çözüm netti!‘’

Ülke vasatında bir maç daha! Beşiktaş neredeyse rakip ceza sahasına girmeden ilk devreyi iki şutla 0-2 önde kapadı. Peki ya, muhabir ya da spiker arkadaş tarafından sık sık yedi maçtır yenilmediğine vurgu yapılan ev sahibi? Onlar da Beşiktaş’tan farklı değildi ama iki gol yemişler gol atamamışlardı! Oysa maç önünde İlhan Palut ‘’Topu ele aldığımızda özgüvenle hücum edeceğiz’’ mealinden şeyler söylüyordu. Göremedik. Maçta iki oyuncuya özel olarak dikkat etmeye çalıştım. Beşiktaş’tan Demir Ege Tıknaz sade, estetik ve Sergen Yalçın’ın futbolculuğundaki rahatlığını çağrıştıran tarzıyla faydalı işlerin peşindeydi. Benzeri pozisyonda oynayan ev sahibinden Jonjo Shelvey ise, ki yılların Premier Lig oyuncusu, ‘’Topu ayağıma atın beni de koşturmayın’’ keyfiyetindeydi adeta. Herhangi bir topu kesmek ya da pası almak için koşma gayretinin uzağındaydı çoğunlukla. Diyeceğim o ki, daha doğru oynamak için gereken şey öğretmek, onun için de doğru antrenmanlar yaptırmak… Beşiktaş örneğinde olduğu gibi, ülkenin çocuklarının en temel hakkı bu değil mi? Bu sezon beşinci hocayla çalışacak olan ‘’Beşiktaş’ın çocukları’’ daha ne anlatsın hepimize? Hala anlı şanlı oyunculara duyulan transfer ihtiyacını mı? Maç boyu birkaç pozisyon hariç sakin kalıp, birbirine yakın oynayan Beşiktaş çoğu deplasman maçında olduğu gibi pratikti! Şimdi Beşiktaş özelinde soralım: İç sahadaki tribün üstünlüğü var sayıldığı gibi gerçekten fark yaratan bir avantaj mı sizce?

Güç değil güçsüzlük

Maç önünde puan durumuna bakınca Rize’nin etkili olacağı varsayılabilirdi ama ligin hali o kadar içler acısı ki, kim gerçek kim görüntü her şey birbirine karışıyor. Bir klişe olarak söylenirse, ‘’ideal kadrosuyla oynamayan’’ – artık bu da ne demekse – Beşiktaş rakibini deplasmanda sürklase ediyorsa en çok düşünülmesi gereken başlık ‘’ülkenin oyun vasatı’’nın seviyesi olmalı. Ligdeki 1, 2 ve 20’yi çıkarın diğerleri neredeyse birbirine denk. Ama bu denklik güç değil güçsüzlük denkliğinde! Misal… Bir hafta önce deplasmanda Beşiktaş maçını 3 golle kazanan Kasımpaşa kendi sahasında Başakşehir’den üç gol yiyor ve mağlup oluyor. Çözün bakalım bu denklemi!

10 Ocak 2024, Çarşamba 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Güle oynaya Fener‘’

İlk yarı sonundaki skora bakarak oyunun uzak ara Fenerbahçe’nin elinde olduğunu düşünebilir insan. Oysa durum pek de öyle değildi. Öncelikle ilk üç tuhaf golü not etmek gerek. Bu maçta da olduğu gibi genellikle tuhaf acemiliklerin skoru belirlediği ülkemizde tam da bu nedenle ‘’münakaşa kültürü’’ oyun beceri ve kültürünün her daim önüne geçiyor. Golünü ‘’maçın yıldızı’’ Cengiz Ünder’in işgüzarlığından bulan İstanbulspor stoperi Mehmet Yeşil’in işgüzarlığı ile ikinci golü yedikten sonra bir anda maçı bıraktı. Oysa attıkları golün önünde peş peşe organize ataklar örgütlemişlerdi ama güçleri oraya kadarmış! Fenerbahçe Cengiz’le üçüncü golü bulunca maç ev sahibi için bitiverdi. Fenerbahçe, ligde kalması mucizelere bağlı olan rakibini rölantide oynadığı maçta bir de penaltı kaçırarak güle oynaya tamamladı. Lakin... 1-5 sonrası takımın gençleri yerine Michy Batshuayi ile Joshua King’in oyuna gönderilmesini nasıl yorumlamak gerek acaba? Bu iki güzide oyuncunun maç başı kazançları alt yapıdaki gençlerin harcamasının ne kadarına tekabül ediyor sizce? Acaba İsmail Kartal bu iki özel oyuncuyla altıncı golü hayal ederken ne düşünüyordu? Kimisi, ‘’Kenarda bekleyen oyuncuları sıcak tutmayı düşündü’’ diyecek kimi de ‘’Oyuncuları küstürmemeyi’’...

Ciddi kalabalık var!

Şimdi çok az insan maliyetten söz edecek. Şimdi de bu durumun tersi bir örnek vereyim... Hatırlarsınız Fenerbahçe, Konferans Ligi grubundan elenen Nordsjaelland deplasmanda maçı 6-1 kaybetmişti. Ev sahibi takım 2-1 önde girdiği ikinci devreye 22 yaşındaki Benjamin Nygren ile başlamış ve aynı oyuncu üç gol atmıştı! Rakibin diğer değişiklikleri ikisi 18 yaşında diğerleri 19 ile 21 yaşındaki genç futbolculardı. Durumun anlattığı sanırım berrak. Ne var ki bu hatırlatmayı yaptım diye ‘’Fenerbahçe’nin muazzam gösterisini küçültmeye çalıştığımı’’ düşünecek taraftar sayısı da az değildir. Ne de olsa övgü denizinde boğulmaya gönüllü ciddi bir kalabalık var ülkede...

08 Ocak 2024, Pazartesi 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’‘Oyunsuz oyun’ ve akıp giden zaman‘’

‘’Kazanamıyorsan ilgilenme!’’ Yeni dönem böyle… İstediğin kadar ‘’Beşiktaş duruşu’’ propagandası yap taraftarını tribüne getiremezsin! Üstelik Beşiktaş gibi ‘’fikri buhran’’a girmiş bir takımsan bu iş daha da zor. Bir önceki Başkan Ahmet Nur Çebi’nin ‘’Yüzde 99 şampiyonuz’’undan boş tribünlere… Ya yeni yönetim? Teorik ya da pratik hiçbir hazırlıklarının olmadığı gün gibi ortada. Beşiktaş gibi bir takım teknik direktör bulabilmiş değil henüz! Samet Aybaba kendini ‘’patron’’ ilan ediyor da ‘’patronun sermayesi’’ var mı sorusunun yanıtını kimse bilmiyor… Bu bölüm işin idari sorunlarla ilgili kısmı. Peki sahada ne oluyor? Bir kez daha görüyoruz ki, futbol esasen antrenmandır! Yani sezon başından bu yana Beşiktaş’ta olmayan şey. Dikkat edin, acz içinde görünen Beşiktaş’ta her konuda bir sorumlu bulunuyor ama kimse Şenol Güneş adından söz etmiyor. Oysa bu mecalsiz, oyunsuz Beşiktaş’tan çoğu gibi o da sorumlu değil mi? Ama olan oldu demek en rahatı. Dikkat edin Valerian İsmail’in ardından ‘’Şenol Güneş’’ diye çırpınanların gıkı çıkmıyor. Böylesi durumlarda çoğunlukla olduğu gibi ‘’gençlere sarılmak’’ türünden güvenli savunma mekanizması devreye sokulur. O da şimdilerde Semih Kılıçsoy! Çocuk bir de gol bu maçta atmasın mı! İşte çözüm… Tamam da bunca kayıp yılda kimsenin aklına gelmedi mi bu çözüm ve bunu fark etmek için 8.2 milyar liralık borcu görmek mi gerekiyordu?

İhtiyaç var

Dün akşam Kasımpaşa’yı gördünüz! Basit ve sade… Peki karşısındaki ‘’oyunsuz oyun’’ için Beşiktaş kadar para harcamaya, vakit kaybetmeye gerek var mıymış? Yanıt, ‘’Elbette yok’’ değil mi? Her durumda takımın en iyisinin kaleci Mert Günok olduğu bir takımda ‘’patron’’dan çok doğru antrenmanı planlayacak aklı bulacak birine ihtiyaç var. Ancak belli ki acelesi olmayan Beşiktaş yönetiminin çok zamanı var!.. Ama Gencebay şarkısındaki gibi; ‘“Zaman akıp gider durulmadan / Ne sual ne cevap bulunmadan…”

06 Ocak 2024, Cumartesi 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Genç attı olgun takım kazandı!‘’

Dağılmış Beşiktaş’ı simgesel olarak nostalji formasıyla akıllara düşürmek yerine bir adım daha atılabilir miydi acaba? Nasıl mı? Yedek kulübesindeki 6 genç oyuncudan en az ikisini hatta üçünü sahaya sürerek örneğin! Öyle ya, takımı maça hazırlayan da kadroyu belirleyen de o gençlerin de hocası Serdar Topraktepe’ydi. Ancak o da Rıza Çalımbay ya da daha öncesindeki Önder Karaveli deneyinde olduğu gibi aslında pek de işlemeyen ‘’garanti oyuncular’’lı modelden medet ummuştu. Şimdi... Sorun gençlerde mi yoksa onlara futbolu öğrettiği düşünülenlerde mi, varın siz karar verin... Maça gelince... İlk 10 -15 dakika içinde kaleci Erce Kardeşler’in ayağıyla çıkardığı pozisyonların dışında maç hızla ‘’ülke rutini’’ne döndü. Devamında başlardaki uzak ara Beşiktaş lehine olan ‘’topla oynama’’ istatistiği de yer değiştirdi. Ancak ülkedeki takımların çoğu gibi Hatay’ın yapacakları da rakibin bariz hata yapmasına bağlıydı. Beşiktaş da bir önceki maçta yaptıklarını yapmadı. Böyle olunca da geniş alanda paslaşılan ama bunu kaleye pek yaklaşamadan yapılan bir maç izlemeye başladık.

Gel-git oyunu

Derken yine bir Beşiktaş savunmacısının hatasında Hatay golü bulunca maç da çığırından çıkıp zaten düzensizdi ya iyice gel-git oyununa döndü. Öyle ki özellikle Beşiktaş hücumlarında öne fırlayan iki üç oyuncuyla takımın geri kalanı arasında 30- 40 metrelik boşluklar oluşmaya başladı. Elbette bu anlar izleyenler açısından heyecan vericiydi ama günümüz futbol teorisi açısından durum iki takım açısından da içler acısıydı! Olacaklar antrenmanlarla geliştirilen oyunlara değil ‘’yetenekli oyuncular’’ın yapabileceklerine bağlı görünüyordu. O da olmadı ve Beşiktaş genç Semih Kılıçsoy’un da gol attığı maçı zor da olsa kazandı.

26 Aralık 2023, Salı 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Maç bitti! İyi uykular Türkiye!‘’

Anlatıya bakarsanız, ‘’Dünya derbisi’’! İnanmak isteyen inanır, kimse karışamaz. İlk devrenin önemli iki istatistiği sanırım ‘’topla oynama’’ ile ‘’top kaybı olmalı’’. Galatasaray topla oynadı ikisi de topu birbirine kaybetti. Ama değişmez bir şey vardı sahada; hakeme itiraz! Gol atmaya oynamayan daha çok hakemi etki altına almaya çalışan bir tarzdaydı iki takım da. Fenerbahçe için belki maçı ikinci devreye taşıma planı geçerliydi ama o kadar insan oraya bunu izlemek için gelmiş olamazdı! Bu oyunsuz oyunda deplasman takımı olarak Galatasaray yine de aradı durdu. Özellikle arkadan öne gönderilen Barış Alper Yılmaz zaman zaman ciddi zorlamalarda bulunduysa da maç vasatın altında kalmayı aşamadı. Fenerbahçe iki devreye ele alınamayan orta sahayı kontrol etmek için ilk yarının görünmezlerinden Cengiz Ünder yerine İsmail Yüksek’i alarak başladı. Ve en etkili Fenerbahçe atağını 61. dakikada İsmail örgütledi… Ardından bu ‘’hissiz’’ karşılaşmada Fenerbahçe yavaş yavaş çeşitli pozisyonlarla etkisini hissettirmeye başladı. Lakin Galatasaray oyunun akmasına izin vermeyen tarzında ısrar edince gol çıkmadı. Neticede oyun o kadar düşüktü ki Fenerbahçe’nin en iyisi görünen Ferdi Kadıoğlu dahi ortaya çıkamadı.

’Süper Kupa’’ öncesi resmi olarak maç olan ancak futbolu olmayan bir karşılaşma izlettiler hepimize. Rakip oyuncuların bariz hatasını kollayan bu yavan oyun anlayışı için iki teknik adamı da özel olarak tebrik etmek gerek! Ülkenin ‘’en değerli’’ maçı ancak bu kadar sıradanlaştırılabilir. Yaşasın ülke futbolunu bilen ‘’yerli teknik adamlar’’! Maç bitimi ‘’Tam bir taktik mücadelesiydi’’ dendi muhtemel gece boyunca ‘’strateji uzmanları’’ndan kora kor bir maç izlediğinizi dinlediniz... Ancak ligin bu en değerli maçının bitiminde bulabildiğim en doğru ifade, ‘’İyi uykular Türkiye’’ oldu. İyi sabahlar herkese…

25 Aralık 2023, Pazartesi 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Eskilerin 'Eski yöntemleri'!‘’

Çoğu Beşiktaş maçında olduğu gibi yavan mı yavan bir ilk yarı. İki takımın da tavrı benzer; ‘Kenara in ve orta yapmaya çalış’! Sonuç? Ya bir metre önündeki savunmacıya isabet eden top ya doğrudan stopere ya da kaleciye gönderilen gereksiz şişirme ya da üstten avut! Bu oyun tarzıyla maçı kazanmak için iki seçenek kalıyor geriye. Biri, top kazayla önümüze düşsün diğeri rakip oyuncular saçma sapan bileşik hatalar yapsın! İkisi de oldu maçta. İlki Beşiktaş ikincisi Alanya lehine. Maçları bu yavanlık seviyesinde tutabilmek de başarı sayılıyor olmalı ki, bu tip oyunlara ülkeyi mahkum eden nice teknik adama sürekli takım veriliyor, onlar da ne yapsın mecburen alıyor! Bir diğer kronik sorun da çok yakın tarihte yaşanan hadislere rağmen futbolcu ile hakem arasındaki hastalıklı ilişkiye dair en ufak bir ilerleme kat edilememesi. Örneğin, hakemin kararını beğenmeyen Efecan Karaca ayağa kalkar kalkmaz bir akşam öncenin anti kahramanı Mert Hakan Yandaş’a dönüşüp sarı kart alıyor! Keza Kosovalı Fidan Aliti... Temas olmadığı görüntüden belirlenen Beşiktaş’ın golünde hakemi yanıltmak için ayağı kırılmışçasına yoğun acı çeker taklidi yaparak kendini yere atıyor. Hele teknik ekip? Üç metreye pas atamayan futbolcuları antrene edemeyenler hele bir kararını beğenmesinler hakemin, topyekun fırlıyorlar kulübeden!

Ne oynadıkları belli değil

Beşiktaşlılar farklı mı peki? Elbette hayır. Çoğu futbolcu olmadan önce hakemlik yapmış havasında. Ne oynadıkları belli olmayan iki takımın temposuz paslaşmaları ve kolay top kayıplarıyla sürüp gitti maç. Bir hata daha bekleniyordu ve Beşiktaş ikisini üst üste yapınca maç da bitti. Dolayısıyla iki maçlık uzatmayı kabul eden Rıza Çalımbay da… Olmayacaktı olmadı da. Bunu görebilmek için kulüp borcunu 8.2 milyar liraya ulaştırmaya gerek yoktu. Kendi kaynağı Beşiktaş’a yetebilirdi ama onlar bu yönetimle de bir öncekiyle de geçmişteki ‘Kurumuş kaynaklara’ yönelmeyi tercih etti! Ve son olarak, protestolara karşın maç sonu tribün ile kurulmaya çalışılan o bağ gelecek için önemli bir adımdır.

22 Aralık 2023, Cuma 06:59
YAZININ DEVAMI