Arama

Popüler aramalar

‘’Avrupa Aslan'ı!‘’

Bordeaux maçı bir kez daha gösterdi ki, Galatasaray gerçek anlamda bir dünya kulübü. Annesinin liginde işler ne kadar yolunda gitmezse gitmesin, başındaki teknik adam ne kadar tartışılırsa tartışılsın, Sarı-Kırmızılı takımın bir Avrupa kültürüne sahip olduğu gerçek. Bu kültür ancak ve ancak büyük takımlara özgüdür. Tıpkı, kendi liginde şampiyon olamayıp da, Avrupa’da kupa kaldırmayı başaran İspanyol, İngiliz ve İtalyan devlerinde olduğu gibi.
Aslına bakılırsa ligde üst üste kotu sonuçlar alan Galatasaray’ın Bordeaux deplasmanından bir hezimetle döneceği ve Skibbe’nin biletinin bu maçla kesileceği beklentileri yoğunluktaydı. Ancak burada unutulan bir şey vardı. O da, Avrupa kültürüne sahip Galatasaray’da bunu özümsemiş futbolcu sayısının bir hayli fazla olduğuydu. Ve bu futbolcuların her birinin uluslararası tecrübesinin yüksek olması Galatasaray’ı farklı kılan özelliklerden biriydi. Nitekim bu fark da ilk 15 dakika haricinde sahaya ve sonuca yansıdı. Geldiği günden itibaren gideceği gün için papatya falı açılan Skibbe dün gece yine herkesi şaşırtan bir 11’le sahaya çıktı. Bunu Kalli’nin raporu ve telkinleri doğrultusunda mı, yoksa kendi taktik anlayışından mı yaptı bilinmez, sahaya üç stoper, üç ön libero, üç oyun kurucu ve tek forvetle çıkmıştı. Buna mukabil kanat adamları kenardaydı! Doğrusunu söylemek gerekirse bu Skibbe hanesine artı puan olarak yazılacak cesur bir hamleydi. Zira bir futbol takımının sahaya hangi dizilişle çıkacağının o kadar önemi yok! Futbol, içinde yıldızları da barındıran bir takım oyunudur. Aslolan takım halinde savunma, takım halinde hücumdur. Skibbe’nin dün gece sahaya sürdüğü takım da futbolun bu en basit kuralını sergiledi ve Fransa’dan avantajlı bir skorla döndü. Bence Galatasaraylılar bayrakları sandıktan çıkarmaya hazırlanmalıdır. Görünen köy kılavuz istemez. Bu yolun sonu Saracoğlu...

19 Şubat 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üç Büyükler'le şaka olmaz!‘’

Bu sezonu diğer sezonlardan ayıran en önemli farklardan biri, Anadolu'nun bir kaç takımla İstanbul'a meydan okumasıdır. Puan cevteveli zaten bunun en açık göstergesi. İlk kez iki Anadolu takımı birden şampiyonluk mücadelesi veriyor. Ankara, Kayseri, Gaziantep ve Bursa da Üç Büyükler'i Avrupa yolunda sonuna kadar tehdit edecek gibi görünüyor. Buraya kadar her şey normal. Gelgelelim, bu haftanın maçları, bu sezon şampiyonun Anadolu'dan çıkmasını bekleyen, isteyen futbolseverler için iç karartıcıydı. Trabzonspor'un, Beşiktaş'tan 1 puan çıkarması şüphesiz kendisi için büyük kazanç. Ancak Bordo-Mavililer'in futbolu, taraftarını endişelendirecek boyuttaydı. Beşiktaş'a adeta ezilen Trabzon'un rakip kaleyi bulan şutu sadece bir (1)! O da gol olmuş. Keza Bursa'nın elinden ucuz kurtulan Sivas'ın da öyle. Hatta Tum'un ortaladığı topun defansa çarpıp gol olmasını göz önüne alırsak kaleyi bulan şutları yok bile diyebiliriz. Kocaeli karşısında zor anlar yaşayan Kayseri'nin pozisyona girmeden iki gol bulduğunu, Gaziantep ile Ankaraspor'un düşüşe geçtiğini de hesaplarsak şemsiye bir anda tersine dönebilir ve meydan yine Üç Büyükler'e kalabilir. Kötü oynarken de kazanmak şampiyonluk belirtisidir ama... İşin içinde Üç Büyükler varsa dikkat!

17 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kalli sahaya!‘’

Galatasaray Yönetimi, hafta içi futboldan uzaklaşmıştı. Hal böyle olunca takımın da futbolu ve ligi ötelemesinden daha doğal bir şey olamaz. Ali Sami Yen’de kaybedilen iki puanı Selçuk Dereli üzerinden MHK ve Futbol Federasyonu’na yazan Sarı-Kırmızılı yönetim, aynaya bakmadığı için gerçek suçluyu göremedi. 119 milyon dolarlık bir takım kurup da, o takımı Skibbe gibi beşinci sınıf bir hocaya emanet etmek ve bu yanlışta ısrarı sürdürmek yönetici aymazlığından başka bir şey değildir. Galatasaray Antalya yenilgisi ile lige büyük ölçüde havlu atmıştır. Derhal bugün Skibbe’yi göndererek takıma bir şok tedavisi uygulamazsa, hafta içi Bordeaux karşısında tarihi bir fark yiyerek UEFA defterini de büyük bir ihtimalle kapatacaktır.
Geçtiğimiz yıl son 6 haftada Kalli’ye yol vererek ligi hocasız tamamlayacak kadar cesur kararlar alabilen bir yönetim, Galatasaray’ın bir ezberini daha bozabilir ve sezon ortasında hocayı gönderebilir. Göndermelidir. Çünkü Galatasaray ve Adnan Polat ikinci bir Saftig faciası yaşıyor. Yönetim, ‘büyük takımlar büyük hocalarla çalışmalıdır’ ilkesine ihanet ediyor. Çünkü Skibbe bu takıma bir kaç numara küçük geliyor.

Skibbe bu takımı iyi çalıştırmıyor; rekor sakatlıkların başka izahı yok.
Skibbe takımı motive edemiyor; değeri bir Milan Baros kadar bile etmeyen Antalya karşısındaki ruhsuz takım bunun en büyük göstergesi.
Skibbe takım üzerinde otorite kuramıyor; görülen ucuz kartların sebebi budur.
Skibbe taktik veremiyor; bakınız; duran top kullanmadaki perişanlık...
Skibbe oyunu okuyamıyor; oyuncu değişikliklerindeki hatalar ortada.
Skibbe oyuna müdahale edemiyor; örnek; Kayseri maçında 60 dakika 10 kişi oynayan takımda 2 değişiklik yaptı.
Daha fazla uzatmaya gerek yok. Sözün kısası, zararın neresinden dönülürse kârdır.

15 Şubat 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sivasspor'un tarihi misyonu‘’

Sivasspor'un bugün geldiği nokta omuzundaki yükü biraz daha ağırlaştırmıştır. Çünkü Sivasspor bir devrimin eşiğindedir. Lig tarihinde Trabzonspor'dan başka şampiyon çıkaramayan Anadolu, belki de ilk kez ikinci bir takımla mutlu sona bu kadar yaklaşmıştır. Biliyorum, ligin bitimine henüz 14 hafta varken 'yaklaşmıştır' gibi iddialı bir vurgu yapmak kimi okurlara abes gelebilir. Ama işin doğrusu bu. Zira Sivasspor emin adımlarla hedefine ilerliyor. Yöneticisinden teknik adamına, futbolcusundan malzemecisine kadar Sivasspor'da herkes işini en iyi şekilde yapıyor. Ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini çok iyi biliyorlar. Herşeyden önemlisi artık kendileri de başarabileceklerine inanıyorlar. Geçen yıl kaybetmeleri özgüven eksikliğindendi. Bu sezon ise böyle bir sorunları yok. O nedenle Sivasspor şampiyonluğun 1 numaralı adayıdır. Ve Sivas'ın şampiyonluğu bir milat olacaktır. Hem kendileri, hem de Anadolu futbolu için. Böylesi bir başarı Sivasspor'a 5. büyük olma fırsatını vereceği gibi, diğer takımlar için de yol gösterici olacaktır. Sivasspor'un açtığı yoldan Gaziantep, Keyseri, Bursa gibi takımlar da gidecektir. Onlara da inanç ve güven gelecektir. Bu yıl, Türk futbolunun kırılma yılı olabilir. Bunun gerçekleşmesi için Anadolu Sivasspor'a dua etmelidir. Aksi bir sonuç, Üç Büyükler'in sultasının yıkılması için daha uzun yıllar beklenmesine neden olacaktır. Ki, Anadolu'nun buna daha fazla tahammülü yoktur.

10 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Denizli aranıyor!‘’

Bir tarafta ilk haftadan beri evinde kazanamayan Konyaspor, diğer yanda da son 4 deplasmanında üç puan yüzü görmeyen Beşiktaş olunca, iddaacılar için ideal bir beraberlik maçı çıkmıştı ortaya. Sonuçta iki takım da kendilerine güvenen bahisçilerin yüzünü kara çıkarmadı! Rekor sayıda top kaybı yapan, hücumda organize olamayan iki takımın gol bulabilmesi, ya tasadüfen olacaktı ya da bariz defans hatasıyla... Hal böyle olunca, sabaha kadar oynasalar gol atamayacak, iki takım izledik. Denizli, Bobo ve Holosko konusunda yapılan eleştirilerin etkisiyle midir, yoksa maça göre takım anlayışıyla hareket ettiğinden midir bilinmez, otoritelerin istediği takımla sahaya çıktı. Üstelik Beşiktaş’ın en skorer oyuncusu Nobre’yi yanına oturtarak. Kendisine akıl vermek biz ölümlü kullara düşmez ama naçizane fikrimi söylemek isterim: Nobre-Bobo-Holosko üçlüsünü birlikte kullanılmalıdır. Ayrıca Yusuf’u bir an önce takıma adapte etmek gerekli. Cesareti ve sıra dışı oyun felsefesiyle Türkiye’de hücum futbolunun öncüsü olan Denizli, Beşiktaş’ta kendi özünden ve kimliğinden uzaklaşıyor görüntüsünde. Kazanmayı değil, kaybetmemeyi ilke edinen bir Denizli var.
Elle tutulur pozisyon bulamayan ve en iyilerin defans oyuncuları ile ön libero Ernst’in olduğu Beşiktaş’ta işler yolunda değil. Tamam, lig uzun maratondur, fark kapanabilir. Ama bu maraton, yarı maraton oldu artık. Ve deplasmanda kazanamayan bir takımın şampiyon olabilmesi hiç bir ligde mümkün değildir.

09 Şubat 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sarısıyla, kırmızısıyla!‘’

Bu maç için, kendi ezberimi bozacak ve yazıma hakemle başlayacağım. Zira, dün geceki karşılaşma Selçuk Dereli’nin 2 hafta içindeki, ikinci vukuatıydı. Bir hafta önce, Beşiktaş-Antalyaspor maçını katleden Selçuk Dereli, dün gece de sahne aldı. Dereli’nin verdiği yanlış kararlar ve çıkarttığı hatalı kartlar değil, sadece kastetmek istediğim. Selçuk Dereli, Türkiye’de maçın önüne geçen, hakem ekolünün en son temsilcisi. Hakem, bir maçın en önemli yardımcı unsurudur. Gel gelelim Selçuk Dereli, bir türlü yardımcı oyuncu rolünü benimsemiyor ve sürekli başrole soyunuyor. Otoritesini kabul ettirmek için, ucuz kartlar çıkartıyor, futbolcuları azarlıyor ve en önemlisi, yaptığı bariz hatalarla bir hafta boyunca gündemi meşgul ediyor. Ne de olsa Türkiye’de şöhretin ve popüleritenin en kestirme yollarından biri de, 3 büyük takımın maçlarını katletmek!
Hakan Balta’nın ısınırken sakatlanmasının ardından, Mehmet Güven’le oyuna başlayıp, sistem değişikliğine giden Skibbe, bu tercihiyle 5’li orta sahanın solunda oynayan Arda’nın yükünü bir misli daha artırdı. Maç boyu, ileri-geri koşan ve çok çalışan yıldız futbolcunun ofansif etkinliği, yorgunluğu nedeniyle, maçın son 20 dakikasında iyice düştü. Bu nedenle, Lincoln’ü kaybeden Galatasaray, Arda’nın oyundan düşmesiyle koca bir ikinci yarıyı pozisyonsuz geçirdi. Bu sistem Arda’yı bitirmenin en kestirme yolu!
Galatasaray’ın 10 kişi kalmasını fırsat bilen Tolunay Kafkas, 2.yarı bütün hücum silahlarını oyuna sokmasına rağmen, Kayserispor, De Santcis’i sadece bir kez geçince sahadan galibiyetle ayrılma fırsatını tepti.

08 Şubat 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hırslı antrenörler!‘’

Hırs futbolun olmazsa olmaz faktörlerinden biridir. Aslına bakılırsa sadece futbolun değil, hayatın her alanında insanoğlunun gereksinim duyduğu en önemli motivasyon kaynağıdır, hırs... Bir insanın başarması için mutlak surette hırsa ihtiyacı vardır. Hırsı olmayanın başarabilmesi sadece şansa bağlıdır. Bu nedenle bir ekibin başındaki yöneticilerin, liderlerin kesinlikle hırslı olması gerekir. Ki, hükmettiği topluluğa da sahip olduğu hırsı aşılasın. Boşuna değildir, futbolda kulüp başkanlarının hırslı antrenörler araması. Hiç kuşkusuz Fatih Terim, bu tip antrenörlerin en önde gelenidir. Bir modeldir, örnektir, idoldür diğerleri için de... Futbolumuzda kendisini Fatih Terim'e benzetmek için çaba harcayan teknik adamların sayısı hiç de azımsanmayacak miktardadır. Gelgelelim bazı teknik adamlarımız bunu yaparken, kantarın topuzunu iyice kaçırmaktadır.

Oyuncumu motive edeceğim diye hırsı öfkeyle karıştıran bu teknik adamlar, futbolcusunun ya da hakemin yaptığı en ufak hatada çılgına dönmekte, adeta yerlerde tepinmektedirler. Bu şekilde davranarak hem kendilerine, hem de sahadaki futbolcularına zarar verdiklerinin farkında bile değillerdir. Bunda aslında toplumun bakış açısının da rolü var. Kenarda en çok tepinen, bağırıp çağıran, kendini kaybeden teknik adam, en hırslı teknik adam statüsünde kabul edildiği, sus pus oturup oyunu izleyen teknik adamların ise hırslı olmadığı yönünde toplumda yanlış bir kanaat oluştuğu için antrenörlerimiz, bir nevi pandomimaya kendilerini zorluyorlar. Sonunda da ortaya o bildiğimiz çirkin görüntüler çıkıyor. Dışarıda melek gibi diye tabir edeceğimiz, halis munis adamlar kulübeye geçtiklerinde birer canavara dönüşüyor. Onlara birinin şunu hatırlatması lazım: Hırslı antrenör, hırssız antrenör diye bir şey yoktur. İyi antrenör, kötü antrenör vardır. İyi antröner de zaten gerekli hırsa sahiptir. Bu kadar basit!

03 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal'ın ruhu yetti‘’

Türkiye Kupası statüsündeki çarpıklık nedeniyle, bir sezonda 5 kez karşılaşacağı Antalyaspor’la dün gece dördüncü maçına çıkan Beşiktaş, ‘yine mi aynı rakip’ dercesine bir bezginlik içinde başladı maça... Haksız da değillerdi hani. Düşünsenize İbrahim Toraman, ailesinden çok Sergey ile karşılaşıyor!

Denizli maçındaki küfürler nedeniyle hafta içi ucuz kurtulan Beşiktaş taraftarı, bu kez ders almış gibiydi. Takımı olması gerektiği gibi desteklediler. Şifo Mehmet’e gösterdikleri sevgi gösterisi ise görülmeye değerdi. Taraftarın bu coşkusu dahi ilk yarıda Beşiktaş’ı uyandırmaya yetmedi, saman alevi gibi parlayıp sündüler. Tello’nun muhteşem golü, sönük geceyi aydınlatan işaret fişeği gibiydi.

İkinci yarı ise Kartal silkelendi. Bunda hiç kuşkusuz, Serdar Özkan’ın yerine oyuna giren Holosko’nun maçı hareketlendirmesi ve rakibin risk alması nedeniyle boş alan bulan Yusuf’un sahaya ağırlığını koymasının rolü büyüktü. Ancak ne var ki, Siyah-Beyazlılar buldukları pozisyonları cömertçe harcayınca, Antalyaspor maçın sonlarına doğru cesaretlenip Beşiktaş kalesine yüklendi. Fakat onlar da son vuruşlardaki beceriksizlik ve Beşiktaş defansının özverili mücadelesi nedeniyle beraberlik sayısını bulamadılar.

Bu skor Beşiktaş’ı kuşkusuz biraz daha iddialı hale getirdi. Ancak forveti Serdar Özkan, ön liberosu Cisse olan bir takım diğerlerinden bir adım geride demektir. Mustafa Denizli, Bobo ile Holosko’yu mutlaka hazırlayıp, yarışın içine sokmalıdır.

02 Şubat 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI