Arama

Popüler aramalar

‘’Görev adamı‘’

Galatasaray’ın, 1.5 milyon Euro bonservis bedeliyle Fransa 2. Lig ekibi Troyes’tan kadrosuna kattığı Lionel Carole, teknik direktör Hamza Hamzaoğlu’nun scout ekibinin tavsiyesi üzerine aldığı bir futbolcu. Dün sağlık kontrollerinin ardından Galatasaray’ın Avusturya’daki kampına katılan Carole, sol bek pozisyonunda görev yapıyor. 24 yaşındaki Carole, futbol kariyerine 2000 yılında UJA Alfortville Takımı’nda başladı. Kulübün genç akademisinde oynarken bir maçta top, sert bir şekilde sağ gözüne geldi. Kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Kariyeri az kalsın başlamadan bitiyordu.

Gözünü kaybediyordu

Ancak ona bakan doktor, Hollandalı eski futbolcu Edgar Davids’in bir dönem taktığı gözlüğe benzer bir gözlük kullanmasını tavsiye etti. Gözünü hem koruyan hem de tedavi sürecini hızlandıran bu öneri sayesinde, Fransız oyuncu bu sorundan kurtulmayı başardı. 2006’da Nantes’ın yolunu tuttu. İlk profesyonel futbolcu olarak A Takım’daki maçına 17 Ağustos 2010’da çıktı. Burada 14 mücadelede sahne aldı. Sonrasında 2011’de Portekiz ekibi Benfica’ya transfer oldu. Burada, Real Madrid’e giden Fabio Coentrao’nun yerini alacağı düşünülüyordu. Ancak yeterli şansı bulamadı. B Takım’a yollandı ve 39 maça çıktı. Sonrasında Fransa’dan Troyes kapısını çaldı. Burada iki sezonda sol bekte 75 kez forma giydi.

Lille de istedi ama...

Geçen sezon 2. Lig’den, Fransa 1. Ligi olan Ligue 1’e şampiyon olarak çıkmayı başaran Troyes’un kilit isimleri arasında yer aldı. Sol ayağını etkili şekilde kullanabiliyor. Çalışkanlığının yanı sıra gelişime her zaman açık olan bir futbolcu. Tam bir görev adamı. Alex Telles’e, bu bölgede rakip olacak düzeyde bir isim. Savunma yönü, Telles’e göre daha iyi. 1.82 cm boyunda ve hava toplarında da etkili. Lille de onu istedi ancak, Aslan’ın, Şampiyonlar Ligi kozu, onun Türkiye’yi seçmesinde büyük pay sahibi oldu.

13 Temmuz 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rüyadan uyanamamak!‘’

Türk futbolu, dün tarihi günlerinden birini yaşadı. Arda Turan, dünya devi Barcelona’ya imza attı. Her Türk futbolsever gibi ben de rüyada gibiyim. Biz böyle bir ruh hali içerisindeysek, düşünün Arda’nın halini! Türkiye, Arda sayesinde reklamın kralını yaptı. Dünyada Barça’yı takip eden herkes, ülkemizin ve yıldızımızın ismini bugün itibariyle bir yere not etti. 6 ay futbol oynamayacak olması sorun değil. Hani, ‘Para versen alamazsın’ dediğimiz anlar olur ya... El Turco’muz, o süre boyunca Messi, Suarez, Neymar, İniesta gibi yıldızlarla antrenman yapacak. Maça çıkmak kimin umurunda! Ayrıca artık onun, Şampiyonlar Ligi’ni ve daha nice dev kupaları kazanma şansı daha da yükseldi. Umarız, ‘Helal olsun’ dediğimiz Arda, bu açtığı yolda tek başına kalmaz. Manchester City’ye giden Enes Ünal ve diğer yıldız adaylarımızın da böyle kariyerleri olur. Yoksa bütün yük, Türkiye’nin kaptanı, bizim 10 numaranın sahibi Arda’nın omuzlarında kalır. Son olarak Barça’yı da tebrik etmek lazım; kolay değil 75 milyon Türk’ün sempatisini aynı anda kazanmayı başarmak...

11 Temmuz 2015, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic gidiyor, ruhu kalıyor!‘’

Eğer Türkiye, Euro 2012 Play-Off turunda Hırvatistan’la eşleşmeseydi, ben bu yazıyı hiç yazmamış olacaktım. 2011’de Haber Müdürümüz Mehmet Demircan, Hırvat meslektaşımız Zdravko Reic’le bağlantıya geçmiş ve ben de soluğu röportaj için onun memleketi Split’te almıştım. Karşımda açık sözlü, futbolu seven ama bunu hayatının odak noktası haline getirmemiş, 4 dil bilen, hukuk mezunu bir adam vardı. Split’te uzun uzun konuştuk. Rövanş için İstanbul’a geldiklerinde de bana, “İstanbul harika bir şehir, burada uzun yıllar kalmak isterim” demişti. Ülkesini o turnuvada finallere taşıdı ve ardından görevinden ayrıldı. Sonra da hepimizi şaşırtıp, Lokomotiv Moskova’nın başına geçti. Burada istediği ortamı bulamadı ve ayrıldı.

‘Olimpiyat çok zor!’

Tam dinlenme kararı almıştı ki, Beşiktaş kapıyı çaldı. İmzayı attıktan 1 gün sonra yani 29 Haziran 2013’te, soluğu kaldığı otelde aldım. Bana, “Beşiktaş beni ciddi anlamda istedi. Sonuncusunda başkan dahil olmak üzere, iki kez Split’e geldiler ve kabul ettim” dedi. Ona, zor bir taşın altına elini koyduğunu söyledim. Sonuçta, ezeli rakipleri gibi stadı olmayan, yıldızları olmayan ve maddi imkanları olmayan bir takıma gelmişti. İlk olarak ‘Stat’ dedim. “Orada sıkıntı yok. Sezonun bir yarısında Fenerbahçe’nin, diğer yarısında Galatasaray’ın stadında oynayacağız. Olimpiyat çok zor!” cevabını vermişti. Belli ki yönetim, Bilic’e böyle bir vaatte bulunmuştu! 2013 Haziran’dan, 2015’in Mayıs ayına geldik...

En üzüldüğü iki şey


Bilic, ‘Yuvaya ruh katmaya geldik’ dediği ve daha sonra, “İnşallah biter” diye beklediği Vodafone Arena’yı ya reklam çekimlerinde ya da oradaki bir organizasyonda görme şansı buldu. İlk döneminin büyük çoğunluğunu Olimpiyat’ta, bu sezonu da İstanbul’da, Konya’da ve genelde Ankara’da tamamladı! Bunlar sadece birkaç sıkıntısından biriydi... Açıkçası en çok üzüldüğü iki şeyin; yeni stada hoca olarak çıkamamak, diğerinin de bu sezon kaçan şampiyonluk olduğunu düşünüyorum. Para onun için hep ikinci planda kaldı. 4.5 ay para alamadıkları dönemde, “Para sıkıntısı her yerde var. Geç de olsa ödeniyor. Beşiktaş şampiyon olsun, bu sorun değil” demişti.

Büyük gücünü kaybetti

Liverpool ve Arsenal maçlarında bulutların üzerine çıkarılan Bilic, şampiyon olunamaması halinde yönetimin arkasında durmayacağını biliyordu. Öyle de oldu. Beşiktaş’ın, gerçek anlamda yedek kulübesindeki önemli bir gücünü kaybettiğini söyleyebiliriz. Bilic ise Türkiye’de kariyerini belli bir seviyeye çıkartıp, belki başka bir yerde kolay kolay yaşamayacağı birçok tecrübeyi edinerek veda ediyor. Bana, “Şu an sadece dinlenmek istiyorum” dese de, artık İngiltere de olur, İspanya da, Almanya da... Ancak emin olduğum bir şey var ki, büyük takımlarımızda bir hoca arayışı başladığında, hemen deftere ilk yazılan isim olan Mircea Lucescu’nun yanına, artık Slaven Bilic’in de yazılacağı...

31 Mayıs 2015, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Harika başlangıç‘’

Sezonun ikinci yarısına Trabzonspor, sahasındaki Sivasspor mücadelesiyle çıktı. Karadeniz ekibinin zirveye yaklaşmak için kazanmaktan başka bir düşüncesi yoktu. Medjani, Yatabare ve Constant’ın Afrika Uluslar Kupası’nda olması sebebiyle teknik direktör Ersun Yanal, kadro ve sistemde değişiklik yaparak mücadeleye başladı. Yeni transfer Hakan Arıkan kaledeydi, Erkan Zengin ise yedekte. Diğer tarafta Roberto Carlos’la yollarını ayırdıktan sonra yoluna Sergen Yalçın’la devam eden Sivas, düşme potasından çıkmanın hesapları içindeydi. Mücadele karşılıklı ataklarla başladı. Karşılaşmanın 19. dakikasında Trabzonspor sol köşeden korneri kullandı. Ceza sahası içerisinde yaşanan karambolde top Sivassporlu Mehdi Taouil’in eline çarptı. Hakem Cüneyt Çakır, penaltı noktasını gösterdi. 20. dakikada topun başına gelen Oscar Cardozo, penaltı atışını gole çevirdi ve Trabzonspor’u 1--0 öne geçirdi. Ev sahibi skoru korumayı düşünürken, Yiğido, gol peşindeydi. Mücadelenin 45. dakikasında Sivasspor atağında, ceza sahası içerisinde Batuhan Karadeniz, pasını müsait pozisyondaki Mehdi Taouil’e gönderdi. Trabzonspor’un ilk golünde penaltıya sebebiyet veren Mehdi, burada kendisini affettirdi ve beraberlik golüyle de ilk yarı sona erdi: 1--1.

Tempoyu artırdılar

İkinci yarı daha tempolu başladı. İki takım da rakip kalede gol aramaya çalıştı. Özellikle orta sahadaki mücadele düzeyi, çok yüksekti. Trabzon, Cardozo ve Mehmet Ekici önderliğinde öne geçecek golü ararken, konuk takım ise Aatif’ın yaratacılığını kullanma peşindeydi. Yusuf ve Özer de etkinliğini artırınca, Trabzon’un atakları arttı. 64’te yeni transfer Erkan Zengin sahne aldı. 1 dakika sonra onun soldan ortasında Mehmet Ekici, sert ve düzgün bir vuruşla, Bordo-Mavililer’i 2-1 öne geçirdi. Bu gol, açıkçası Sivas’ın direncini biraz düşürdü. Trabzon, oyunun kontrolünü ele alırken, Sergen Yalçın tüm kozlarını ortaya koydu. Eneramo da oyuna girdi ama etkisiz kaldı. Erkan, 84’te bu kez Cardozo’ya gol pası verdi, usta ayak topu filelere göndermekte zorlanmadı: 3-1. Uzun lafın kısası, yenilerin performansı, gelen 3 puanla birleşince, Trabzon için her şey harika başladı.

24 Ocak 2015, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tam da Beşiktaş'a göre hocasın!‘’

...Ülkemizdeki ilk karşılaşma öncesi rakibin hocasıyla röportaj yapmak için Split kentinin yolunu tuttum. Karşımda sıradan, samimi ve aynı zamanda kararlı bir adam gördüm. O zaman Ay-Yıldızlılar’ın hocası Guus Hiddink’in senelik ücreti 4.5 milyon Euro (Bonuslar hariç), onunki sadece yıllık 350 bin Euro’ydu! Luka Modric, Mandzukic ve Rakitic gibi dünya yıldızlarını yöneten adamın aldığı para buydu. Topallayarak yürüyordu. Bunun nedeni, kalçasındaki sakatlığa rağmen 1998 Dünya Kupası’nda milli formayı giymek için ameliyat masasına yatmamasıydı. Hırvatlar’ın İstanbul’a ayak basmasıyla birlikte soluğu kalacakları otelde aldım. Beni lobide, tahmin ettiğim içten tavrıyla karşıladı. Türkiye’ye ve İstanbul’a olan hayranlığını, arkasındaki boğaz manzarasına bakarak, “Burada çok uzun yıllar kalabilirim” sözleriyle itiraf etmişti. Cevabını verirken de, soru sorarken de netti. Vatandaşı ve eski Fenerbahçeli Milan Rapaic sebebiyle Sarı- Lacivertliler hakkında daha çok şey biliyordu. Ancak o dönemde direkt ona şunu söylemiştim: “Sen tam da Beşiktaş’a göre bir hocasın. Taraftarlarla harika bir bağ kurarsın.”

Birçok sorunla uğraştı


Hırvatlar bizi yendi ve finallerin yolunu tuttular... Tabi ben onunla iletişimi koparmadım. Turnuva öncesi bana, “Finallerden sonra görevimi bırakacağım. Artık kulüp takımı çalıştırmak istiyorum”dedi. Bu kez içimden, “Keşke Türkiye’ye gelse. Bizim futbolumuza kesinlikle renk katar” dedim. Bir de baktım, Rusya’nın Lokomotif Moskova takımına gitmiş! Şaşırdım... Rusya’nın ona göre olmadığını kısa sürede anladı ve görevini bıraktı. Bir süre dinlenmeyi düşünüyordu. Kartal’ın o dönemki Futbol Direktörü Önder Özen, yeni hoca olarak onu yönetime kabul ettirdi. Özen sayesinde Beşiktaş’ın ne kadar doğru bir karar verdiği şu an daha iyi anlaşılıyordur. Yukarıdaki cümleleri kurduğum adamın adı Slaven Bilic... Siyah- Beyazlılar’da ikinci sezonunu geçiren Hırvat teknik adam, geldiğinden beri birçok zorlukla başa çıktı ve büyük bir şikayette bulunmadı. Takımın başına geldiğinden beri kulüp, İnönü’deki inşaat sebebiyle maçlarını başka statlarda oynadı. Saha kapatma cezaları, Manuel Fernandes ve Gökhan Töre olaylarıyla birlikte, belki de kariyerinin en fazla sorunlu dönemiyle karşılaştı.

En yakın örnek...
Şampiyonluk yolundaki rakiplerinden Galatasaray’da Fatih Terim, Roberto Mancini ve Cesare Prandelli’den, Fenerbahçe’de de Ersun Yanal ve İsmail Kartal’dan halen daha iyi imkanlara da sahip değil. Hem Cim Bom hem de Kanarya, oyuncu kalitesi ve maddi güç olarak Kartal’ın önünde. Ancak Beşiktaş’ın en büyük farkı, oyuncularının tümünün sahada her şeylerini vermeleri. En yakın örnek ise Arsenal maçı. Tur geçilsin ya da geçilmesin. Çoğunluğun, “Yüzde 90 kaybeder” dediği maçta temsilcimizin, Olimpiyat’ta İngilizler’i ne hale çevirdiğini gördünüz. Bunun ortaya çıkmasında en büyük pay sahiplerinden biri de Bilic’ti. Onun hırsı ve savaşçı kimliği, takıma da yansımış durumda. Umarım onu, uzun yıllar futbolumuzun içinde görürüz. Ancak elbette şunu unutmamalıyız; burası Türkiye ve burada bugün kralsanız, yarın bir bakmışsınız, piyon bile değilsiniz.

25 Ağustos 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Lazio'da sorun çok‘’

1) Lazio, İtalya Ligi’nde 17 puanla 12. sırada yer alıyor. 19 gol attılar, 22 gol yediler. Küme düşme hattı ile arasında 4 puan var sadece. Ezeli rakip Roma ise 37 puanla Juventus’un 3 puan gerisinde ikinci. Kamuoyunda çok fazla Lazio ile ilgili haberler yer almıyor, Roma kentinde şu an moda Roma!

2) Ligde en son galibiyetini 27 Ekim’de Cagliari karşısında kazandı. 6 maçtır Serie A’da kazanamıyor, 3 beraberlik ve 3 yenilgi aldı. Bu periyotta arasındaki zaferleri ise Avrupa Ligi’ndeki Limassol ve Legia maçlarıydı. Avrupa Ligi’nde ise 8 gol attılar, 4 gol yediler. Trabzonspor’la ilk maçta 3-3 berabere kaldılar

3) Teknik direktör Vladimir Petkovic’in yerine ise Basel’in hocası Murat Yakın isminin geçtiği konuşuluyor. Tecrübeli hocanın kaderinin bu maçla daha da şekilleneceği öne sürülüyor. Torino karşısında alınan lig yenilgisinin ardından önceki gün normalde izin yapan takım, günü idman yaparak geçirdi.

4) Takımın en önemli gol silahlarından Miroslav Klose, sakatlığı sebebiyle yaklaşık 1 aydır forma giyemiyordu. Omzundaki sorun geçti ve idmanlarda yer alıyor. Önemli bir koz ama 35 yaşında olması sebebiyle bir anda riske edilmesi düşük bir ihtimal.

5) Torino maçında sakatlanan sol bek Pereirinha, yaklaşık 3 hafta sahalardan uzak kalacak. Bununla birlikte orta sahada oynayan Alvare Gonzalez, sol elinden sakatlandı ve yeni yıldan önce dönmesine zor gözüyle bakılıyor. Savunmada Radu sakatlıktan yeni çıktı. Ayrıca defans hattındaki Andre Dias ve Vinicius da UEFA listesinde bulunmadıkları için kadroda olamayacaklar.

12 Aralık 2013, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neredesin Mesut!‘’

Real Madrid’in hızlı hücumlarla gol bulması bekleniyordu. Barça, daha hazır bir gözüktüğü mücadeleye, rakibine göre daha iyi başladı. Tribünde 100 bin kişi, dünyada yarım milyara yakın bir insanın beklentilerinin altında bir maç performansı ortaya çıktı dersek, hiç de yanılmış olmayız. Los Galacticos’ta Carlo Ancelotti, 4 savunmacının önüne bir de Pepe’yi koyarak, deplasmandan 1 puanla ayrılmanın hesaplarını yaptı. Ancak Barça için hücumda üretken olmak çok kolaydı. Belki Lionel Messi, rakibine karşı şimdiye kadar ki en kötü performansını gösterdi ama, Katalanlar’ın yeni yıldızı Neymar, İniesta ile birlikte maçın en iyi oyuncusuydu. Sambacı, El Clasico’da 1 gol, 1 asistle oynadı; Sanırım bundan daha iyi bir başlangıç da olamazdı.

Tata Martino ise Ancelotti’ye göre daha futbol oynamaya yönelik bir kadroyla çıkıp, istediği sonucu almayı başardı. Ancelotti’nin ikinci yarıdaki oyuncu değişiklikleri, sonucu değiştirmek için yeterli olmadı. 99.5 milyon Euro’ya alınan Bale, kendisinden bekleneni veremedi. Ronaldo, tek başına ileride elinden geleni yaptı ama tüm çabaları, Barça’yı yıkmak için yeterli olmadı. İşte bu noktada herkes tarafından görülecek bir şey, gözler önüne bir kez daha çıktı. O da Mesut Özil’in eksikliğiydi.

Ancelotti’ye göre Di Maria’nın karakteri daha iyi olabilir ama Mesut’un yetenekleri, El Clasico’da maç kazandırır! Bale ve Ronaldo gibi yıldızları oynatacak en iyi isim Mesut’u, Arsenal’e göndermenin ne kadar büyük bir hata olduğunu, sanırım Real Madrid Başkanı Florentino Perez daha iyi anlamıştır. Real, tam anlamıyla topu ayağında tutamadı ve yıldızları pozisyon bulmakta zorlandı. Barcelona, vites artırmadan 3 puanı kaptı ve şampiyonluk yolunda önemli bir adım attı. Real’de ise özellikle Ronaldo dahil, birçok oyuncunun aklında şu soru vardı: Neredesin Mesut?

27 Ekim 2013, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte törenin öyküsü: Messi gören Türk!‘’

Haber Müdürümüz Mehmet Demircan, “Messi’ye gidiyorsun” dediğinde heyecanımı belli etmemeye çalıştım. Onay da çıkınca, Türkiye’den sadece FANATİK’in üyesi olduğu ESM’in Altın Ayakkabı Ödül Töreni için Barcelona’ya gittim. Dünyanın en iyi 5 sporcusundan biri olan Messi ile aynı ortamda olmak bile harika olmalıydı, ama şanslıyım ki ben daha fazlasını yapabildim.

Binlerce insan, 90 gazeteci



ESM’in yeni üyesi İspanyol Marca’nın organize ettiği törenin yapıldığı yer Estrella Damm’ın sokağının çıkışları polis tarafından kapatılmıştı. Kapıda binlerce Messi hayranı, sadece İspanya’dan 60 ve 30’un üzerinde yabancı gazetecinin olduğu bir ortamda sanırım Messi’ye en yakın bendim. Marca’nın özel röportajı öncesi hem hediyelerimi hem de sormak istediklerimi yapmak için sadece 7 dakikam vardı. Messi ilk olarak gazeteye uzun uzun baktı, sonra tespihi görünce biraz şaşırdı. Sıradan bir adam ama onun yanında olmak inanın sıradan değilmiş! Gazeteci olsanız da Messi’nin yanında taraftar gibi oluyorsunuz. Utangaç olduğunu biliyordum ama ‘canlısını’ görünce daha iyi anladım. Ödülünü almadan önce onu yalnız bırakmayan Puyol, Xavi, Sportif Direktör Andoni Zubizarette, Başkan Sandro Rosell’e tek tek ‘Merhaba’ dedi. Basketbol takımından Juan Carlos Navarro da oradaydı ki, bu bile adamların birbirlerine olan bağlılığının göstergesiydi.

‘Liverpool’lu Suarez mi?’

Arjantinli yıldıza ödülünü 1960’ta Avrupa’da Yılın En İyi Futbolcusu seçilen 77 yaşındaki İspanyol Luis Suarez verdi. Tören öncesi ESM’deki arkadaşlarla ödülü Suarez’in vereceğini öğrenmiştik. Ancak Hollanda’dan Patrick, onu Liverpool’lu Suarez sandı! Ve bize, “Bu nasıl olur? Suarez ödülü verdiği sırada kendisini yere atmasın” esprisini patlattı. Stresliydi ve bir o kadar yorucuydu ama Messi ile yan yana olduğum anlar adeta rüya gibiydi. İleride, 2 sene önce Messi ile röportaj yapan Kaan Bora gibi benim de futbolla ilgili büyük bir anım oldu. Messi’yi hep takip ettim. Forma imzalatırken bir ara, ‘Yine mi sen?’ gibi bir bakış atmadı değil! Ancak ne olursa olsun sonunda haklı bir gurur yaşadım. Avrupa’nın en iyi 10 gazetesi arasında yer alan ESM üyesi FANATİK’in çatısı altında, Messi’yi Türk futbolseverlerin huzurlarına getirdim.

01 Kasım 2012, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI