Arama

Popüler aramalar

‘’Derbiyi unut‘’

Hatta bir yenilgide çok şeylerin değişeceğini, yönetimin kongreye gideceğini, Mancini’nin ülkesine döneceğini iddia edenler bile vardı. Böylesine bir atmosferde, sıkıntılı, stresli olan tarafın Galatasaray olması gerekirken zirvede 13 puanlık bir avantajla oturan Fenerbahçe tedirgin olması anlaşılır gibi değildi. Bir an için derbide puanlar eşit olsaydı diye düşündüm. Tüylerim diken diken oldu.

Kabul bu bir sinir savaşı idi. Ancak kafama takıldı. Kalecilerin korkulu rüyası Emenike, Yekta-Semih ve Hakan’ın arasında bir şeyler üretmek için canını dişine takmış mücadele ederken, Kuyt ve Sow kendisine hiç yardımcı olmadılar. Sahada da varlıkları ile yoklukları belli değildi.

Salih, Salih demekten bıktım

Ersun hoca, Sow’un yerine Salih’i alması beklenirken tercihini Mehmet Topuz’dan yana kullandı. Haftalardır “Salih, Salih”demekten ben bıktım. Ama gazetelerde Roma’nın ısrarla istediği Salih için Türk futbolunun patronu Fatih Terim’in Radio Mana’ya yaptığı konuşmayı okuyunca son kez bir daha yazmaya karar verdim. Bakın Terim neler söylemiş: “Salih çok büyük bir yetenek. Onu bir kez milli takıma davet ettim. Salih’i çok büyük bir geleceğin beklediğini düşünüyorum.“ Ersun hoca da aynı şeyleri düşünüyordur. Bakalım Antalya karşısında ona yer verecek mi?

Emre’yi anlamakta güçlük çekiyorum

Yazılanlara göre Başkan Aziz Yıldırım Samandıra’da Emre ile Volkan’ı tahriklere kapılmamaları için uyarmış... İnanın Emre’yi anlamakta güçlük çekiyorum. İtalya’da, İngiltere’de, İspanya’da top koşturmuş. Klası tartışılmaz. Adının önüne futbolu bırakınca “Efsane” eklenecek... Arkadaşlarını derleyip toparlayacağına, sadece sahadaki onbirin değil 25 milyon taraftarın kaptanı olduğunu unutuyor. 5 dakikada iki sarı görüyor. Olacak iş mi bu?

Bakınız, Fransa’nın önde gelen yayın organı L’equipe bile Melo’nun oyununa gelen Fenerbahçe’nin maçı kaybettiğini yazmış.

Tamam... Melo insanın sabrını taşıracak hareketler yaptı. Ama sakin olması gerekirken Emre gibi bir ustanın onun oltasına takılması anlaşılır gibi değil. Oysa, normal oyununu oynasa, tribünlerden gelen seslere kulağını tıkasa
inanın Fenerbahçe sahadan galip bile ayrılabilirdi. Fenerbahçe bana göre, ”Nasıl olsa öndeyim” diye resmen işi oluruna bırakmıştı.

Maçın hakemi Cüneyt Çakır olmalıydı


Bülent Yıldırım kötü bir hakem mi? Asla...

Ama ben olsam bu ‘Dünya Derbisi’nde Cüneyt Çakır’a görev verirdim.

Dünya Kupası’nda, Avrupa kupalarında sık sık görev yaptığı ve de en çetrefifilli maçlarda başarılı olduğu için kafalarda “kolay kolay yanlış yapmaz“ imajı yaratmıştır. Çaldığı düdüğe itiraz eden parmakla sayılacak kadar azdır. Oyun içinde yanlış yapan onun bir bakışından ne demek istediğini anlar. Kısacası kelimenin tam anlamı ile otoriter bir yapıya sahiptir.

Bülent Yıldırım’ın 12 sarı, 2 kırmızı kart göstermesi bana göre resmen otorite boşluğundan ileri gelmiştir. Kartlarla futbolcuları sindireceğini sanmıştır ve de yanlış yapmıştır... Doğru olmayan kararların kısa bir özetini yapalım:
Sneijder geliyor, durup dururken Gökhan’ı itiyor. Gökhan da peşinden gidiyor, ona aynı hareketi yapıyor. Sarı kart Gökhan’a... Eboue’nin Emenike’ye tekmesi. Aynı şekilde Emenike’nin Selçuk’a karşılığı... Melo önce Emre’ye bindiriyor, görmüyor. Oysa sarı kartı gösterse Melo papucun pahalı olduğunu anlayacak. Emre’ye ikinci sarıyı gösterirken Melo’nun o anda yaptığı çirkin şovu görmemesi inanılır gibi değildi. Maç biterken gecikmeli kartına sadece güldüm o kadar.

10 Nisan 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Favori Fener...‘’

Nedir bu?
“Derbinin favorisi olmaz”
Ben de diyorum ki;
“Bal gibi olur”
Favori Fener...
Niye Fener ?
Birincisi ve en önemli olanı hiç kuşkusuz aradaki 13 puan fark. Fener yenilse bile -ki bu çok zor- 13 puanlık avantaj 10’a düşer.

Olası bir yenilgi Sarı-Lacivertliler’de sadece bir ‘burukluk’ yaratır o kadar... İkincisi, Fenerliler’in ‘41 kere maşallah’ diyerek ellerini ‘aman nazar değmesin’ diye tahtaya vurdukları Emenike, Sow, Kuyt, Webo gibi muhteşem bir dörtlüsü var. Attıkları toplam gol de tesadüfe bakın 41!

Üçüncüsü, Başkan Aziz Yıldırım’ın ‘biz bir aileyiz’ sloganının yerli- yabancı futbolcular tarafından benimsenmesi. Başkanın bu sözleri arkadaşlık ruhunu pekiştirdi. Herkes birbirine yardımcı...Dedikodulardan uzak huzur ortamı
yaşıyorlar.

Dördüncüsü, teknik direktör Ersun Yanal’ın sezon başından bu yana ‘şampiyon olacağız, şampiyonluk sizin hakkınız’ diye futbolcuları motive etmesi. Başkan Aziz Yıldırım’ın hemen hemen her antrenmanda yaptığı konuşmalarla moral aşılaması.

G.Saray’ın işi zor

Bir de Galatasaray’a bakalım; Fenerbahçe ile aradaki -hiç düşünmedikleri- puan farkı sadece taraftarı değil futbolcuları da gerdi. Seyirci öfkeli. Büyük tantanalarla göreve getirilen Mancini bekleneni veremediği için eleştiri oklarının hedefinde. Tribünlerde büyük öfke var. Ortalık ‘Ünal Aysal istifa, yönetim istifa, Mancini istifa’ sesleri ile çınlıyor. Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde beklentilerin boşa çıkması Sarı- Kırmızılılar’ın moralini bozdu. Ardından ligdeki başarısız sonuçlar işin tuzu-biberi oldu.

Mancini’nin, “Bu takım benim takımım değil” diyerek başarısızlığı kabul etmemesi de şaşkınlıkla karşılandı. Devre arasında 9 transfer yapılmasına rağmen Mancini değişik tertipler deneyerek istikrarı sağlayamadı.

Kısacası bardak taştı.
Dertler o kadar çok ki...

Ve sonuç;

Galibiyet bir yana beraberlik bile Fenerbahçe’nin işine geliyor. Bu nedenle oyunu kontrolunde tutmak birinci hedef.

Fenerbahçe‘nin tek dezevantajı Arena’nın atmosferi. Avantajlı olan tarafı ise, maça son dakikaya kadar asılan bir 11’e sahip olması. Gol yese bile ‘nasıl olsa atarız’ düşüncesinde olan ve kendilerine aşırı güven bir 11’i var. Ve en önemlisi de puan farkı nedeniyle derbi stresi yaşamamaları.

Yenilirse ikinciliğin de elden gitme korkusu yaşayan Galatasaray’a beraberlik de yaramaz. Sahadan mutlaka galip ayrılması lazım.

Olası bir yenilgide ortalık toz duman olur. Başta Aysal, ardından yönetim ve son olarak da Mancini’nin koltuğu sallanır. Hatta kongre olur diyenler var. Galatasaray maçı koparırsa dertler rafa kalkar mı? Hayır. Galibiyet sadece
bozuk olan moralleri biraz olsun düzeltir o kadar.

Dileğimiz, sahada derbiye yakışır bir futbol oynansın.

Sadece merak ettim neden aldılar...

Çünkü Eneramo’nun klas olarak da golcü olarak da Almedia ve Mustafa Pektemek’den aşağı kalır tarafı yok.

Belki fazlası bile var. Parasını ödemişsin. Tapusu sende. Sadece aylık ve primlerini vereceksin.

Ligde iddialı bir konumdasın. Bırak kalsın öyle değil mi?

Seneye “gel “derlerse hiç şaşırmayacağım..

04 Nisan 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İkinci kim?‘’

-Bu iş bitti mi?
-Bitti gibi...
-Yani şampiyon Fenerbahçe...
-Yüzde 99 onda 9.
-Peki ikinci kim?
-İşte orasını bilemem.
Futbol dünyasındaki sorular ve cevaplar bunlar. Evet, şu anda Fenerbahçe ezeli rakibi Galatasaray’ın 11 puan önünde yarışı götürüyor. Beşiktaş için üçüncülük zor diyenler yanıldı. Kartal finişe kalktı ve Galatasaray’ın bir puan önüne geçmeyi başardı.
Ersun Yanal için deniyordu ki; “Onun çalıştırdığı her takım ligin ikinci yarısı başladığı zaman düşüşe geçer.” Tam aksi oldu... Bir-iki yenilgiye aldanıp az daha ben de onlar gibi düşünmeye başlamıştım. Bereket çabuk uyandım.
Yeni bir “Ersun hoca bırakacak, Aykut Kocaman gelecek“ senaryosu yazılmaya başlarken, Aykut hocanın yalanlaması ile anında bitti. Biliyorsunuz bizde haberlerde “duyum” modası hep birinci plandadır. Amaç gündem yaratmak. Araştırma bu tip haberleri yayanların işine gelmez.

Ersun hoca Sow’a hayat verdi


“Adımızı şampiyon olarak yazdıracağız” diyen Ersun Yanal, iki hafta önce inanılmaz goller kaçıran ve katıla katıla ağlayan Sow’a hayat verdi. Başka hoca olsa belki “formsuz“ der ilk 11’e bile almazdı. Sow golü atana kadar yine şanssız vuruşlar yaptı. 76. dakikada o muhteşem golü atınca kendine geldi. Ersun hoca da onu tekrar Fenerbahçe’ye kazandırmanın mutluluğunu yaşadı.

Volkan‘ın sakatlığını işitince “eyvah” demiştim. Ama Mert’in iki yüzde 100 golü önlemesi ve kendinden emin çıkışları artık Fenerbahçe’de yıllarca kaleci sıkıntısı olmayacağını kanıtladı.
Sizleri bilmem ama Ersun Yanal’ın Salih’e “şans” vermesi de bir başka olumlu olaydı.

Ben en çok Gaziantep’li hanım seyircilerin, “AZİZ BABA OĞULLARIN YOKSA KIZLARIN BURADA“ şeklinde açtıkları pankartlara bayıldım.

Fikret Orman’ı rahat bırakın


-Bir yandan borçları öde. Yanılmıyorsam borç 100 milyon eksildi.
-24 saatin büyük bölümünde Dolmabahçe’de inşaatın başında nöbet tut.
-Öte yandan yatırımlarla uğraş.
-Ürün satışını zıplat.
-Nakit sıkıntısı çekerken Biliç’in istediği adamları al.
-10 bin kişilik salon için projeler üret.
-Stadın olmadığı halde zorluklarla savaşarak ligde büyük ve pahalı transferler yapan Galatasaray ve Fenerbahçe kadar şampiyonlukta iddialı ol.
Şu bir kısmını saydığım işlerde imzası olan Beşiktaş’ın genç başkanı Fikret Orman‘a hala muhalefet yapan varsa sadece “yazıklar olsun“ denir.
Başkan “Çiğ et yemedim ki karnım ağrısın“ demiş. Doğru da söylemiş. Yapıcı eleştirilere eyvallah.
Bir eser yaratmak için çaba sarfeden başkana köstek değil destek olun.

Kimin takımı?

Mancini, “Bu takım benim takımım değil. Ben kurmadım” diyor. Sanki Galatasaray’a iki-üç hafta önce gelmiş gibi konuşuyor.
Başarısızlıklardan sonra bunları söylersen o zaman adama “Niye geldin?“ diye sorarlar.
Şikayetçi Mancini’ye bakın... Elinde Sneijder, Melo, Muslera, Eboue, Semih, Selçuk, Burak gibi hepsi birbirinden değerli elemanlar varken, devre arasında da 9 futbolcu transfer ettirdi. Sonuç; hüsran...
Galatasaray kaynıyor. Chelsea, Kayseri yenilgisi, ardından kupada Bursa ile beraberlik...
Tribünlerden “Mancini istifa, yönetim istifa, İmparator Fatih Terim” sesleri yükseliyor.
Sen, bu kulübe üst üste dört yıl şampiyonluk yaşatan, ardından UEFA Kupası kazandıran, yetmedi işler tıkır tıkır yolunda giderken Fatih Terim ile yolları ayırırsan başına gelen bu olaylar bana göre az bile.
Mancini’nin, Real Madrid ve M.United’ın tekliflerini kabul etmeyip Galatasaray’a geleceğin takımını kurmak için geldiğini söylemesine hele hele “Her maçta taraftarın kötü sözlerini küfürlerini duymak istemem. Dediğim gibi her an gidebilirim” şeklinde konuşması doğrusu garibime gitti.

27 Mart 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gözyaşının bile görevi varmış!‘’

Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin şu sözlerine bayılırım:
“Gözyaşının bile görevi varmış ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.”
Ne alaka demeyin. Sow’un golleri kaçırdıktan sonra saha kenarına gelirken hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce aklıma geldi yazdım.
O gözyaşları görevini tamamladı. Şimdi sırada Sow’un atacağı gollerden sonra gülümsemesine geldi.
Seyirci genellikle kim olursa olsun peş peşe goller kaçıran futbolcuyu saha kenarına gelirken hafiften protesto eder. Başka kulüplerde bunun şiddetlisi de görülmüştür. Ancak Fenerbahçe’de bu olmaz.
50 bin seyircinin Sow’un gözyaşlarını görünce tribünler de bir sevgi yumağı haline gelip, “Musa... Musa...” diye kendisine sahip çıkması eşine az rastlanır bir olaydı.
Sadece onlar mı? Erciyesli futbolcular da, kendi arkadaşları da onu teselli etmek için olağanüstü çaba harcadılar.
İşte futbolun güzelliği bu.

Düşün artık Fenerbahçe’nin yakasından

Fenerbahçe şampiyonluk yarışında büyük bir avantaj yakaladı ya, hemen “UEFA‘da daha Fenerbahçe’nin işi bitmedi” dedikoduları ortaya atıldı.
UEFA’nın Kazakistan’da bir toplantısı olacakmış. Orada yeni düzenlemeler yapılacakmış. Fenerbahçe’ye ceza verme ihtimali bile varmış.
Yeter ama... UEFA Tahkim Kurulu Başkanı Pedro Tomas Marquez, “Yüksek mahkeme kararını verdi. Biz de cezai kısmını bitirdik“ dedi. Üstüne basa basa Fenerbahçe ve Beşiktaş’a yeni ceza verilmeyeceğini tekrarladı. Buna rağmen hala bazılarının ısıtıp ısıtıp aynı yemeği milletin önüne servis etmelerini anlayamıyorum. Hele hele Trabzonspor Başkanı Hacıosmanoğlu’nun Fenerbahçe için PTT Birinci Lig’in bile hayal olduğunu söylemesi akıl alır gibi değil...
Gelelim ligimize;
Fenerbahçe en yakın rakibi Galatasaray’ın 8 puan önünde. Beşiktaş’ın ise 10. Trabzonspor’la aradaki puan farkı 20...
Millet elde kağıt-kalem hesaba oturdu bile. Bazılarına çok gülüyorum. Çünkü kalan maçlara bakıp öyle yorumlar yapıyorlar ki, onlara göre Fenerbahçe bir-iki maç takılacak. Galatasaray ve Beşiktaş hep kazanacak. Sadece sevsinler sizin hesaplarınızı diyorum o kadar.

Oynamadan bu kadar teklif gelirse...

Salih’e, Ersun hocanın ilk on birinde yeri yok. Ancak yabancıların gözü hep onda. Roma ve Benfica’dan sonra Manchester United da Salih’e kancayı attı.
The Sun Gazetesi’ne göre İngiliz kulübü 7 milyon paundu gözden çıkarmış. Roma da 10 milyon teklif etmiş..
Adamlar Salih’i kulübede oturtmak için değil oynatmak için istiyor.
Ersun Yanal da “O benim gelecek sezonki en büyük kozum” diye transferine izin vermiyormuş.
Oysa Salih bu yıl da Yanal’ın en büyük silahı olabilirdi. 20 yaşındaki süper yetenekleri olan bu genç yıldıza neden diğerleri kadar şans tanınmadı hala anlamış değilim. Acaba kabahat Salih’te mi, yoksa Ersun hocada mı? Bunu bize zaman gösterecek.

Adaletin bu mu dünya?

Eğer yerli futbolcuysan; hele bir küfür et. Hele bir hakeme itiraz et. Hele hele sahada rakip futbolcuyla kapış. Ağzından gayri ihtiyari dökülen sözler -ki bunlar asla küfür olmamalı- hemen dudak okuma devreye girer, yandın. Manşetlik olursun, ceza bile alırsın.
Şimdi burada biraz duralım.
Yabancılar her karara itirazda bizim futbolcuları solladı. Kim bilir neler söylüyorlar ama onların dudak hareketlerini takip ederek deşifre edene hiç rastlamadım. Bu resmen haksızlık.
Çaresi gayet basit. Futbol Federasyonu, kadrolarına bu iş için lisan bilen elemanlar almalı. Almalı ki, onların da ağızlarından çıkanları biz de öğrenelim.

20 Mart 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Penaltı kazanınca kıyamet kopuyor!‘’

Hele bir de ikincisi verilince kıyamet kopar.
Ve de bugüne dek verilmeyen penaltıları “es” geçenler veya yandan şöyle bir lütfen dokunduranlar sahneye çıkarlar.
Kararlar resmen ameliyat masasına yatırılır.

-Kimi diyor ki; Cüneyt hocanın verdiği iki penaltı kararı da doğrudur.
-Kimi diyor ki; ilki değil ama ikincisi penaltı.
-Kimi diyor ki; ikisinin de penaltı ile uzaktan yakından ilgisi yok.
-Kimi diyor ki; içime sindiremedim.
Sanki pahalısı varmış gibi penaltı kararını “ucuz” diye nitelendirenler de cabası.
Elbette ki, herkes aynı görüşte olmaz olamaz da. Ama ortadaki “penaltı” gerçeğinin bu derecede çarpıtılması anlaşılır gibi değil.
Bu arada bir de penaltı için “verilebilir de verilmeyebilir de” diye fikir beyan edenlere çıldırıyorum.
Ya sapla samanı birbirine karıştıranlara ne demeli? Efendim, Semih Cüneyt Çakır’a aut kararı verdiği zaman “Hocam korner“ demiş. Alper de penaltı için konuşsaymış.
Konuştu “Penaltı” dedi ya...

Biraz insaf beyler..
Pozisyonları dikkatle izledikten sonra da “Yine penaltı değil” diyenlere şaşırıyorum. ”Kendi görüşüm” diye işin içinden sıyrılamazsınız. Fenerbahçe’nin tepkileri karşısında, “Cüneyt Çakır tesir altında kaldı” diyemezsiniz.

Çünkü sizler de biliyorsunuz ki, Cüneyt Çakır kimsenin etkisi altında kalmaz. Bugüne kadar hepimiz hakemlerden şikayet ettik. MHK Başkanı Zekeriya Alp’i topa tuttuk. ”Bu işin başında eski bir hakem olması lazım” diyenlerin, kendi bünyelerinden koltuğa oturanlara da yıllarca nasıl ağır eleştiriler yaptıklarını unutmadık.

Cüneyt Çakır hakemliğin medarı iftiharıdır. Bakın futbola onca paralar dökülüyor, yine de Dünya Kupası’nda yokuz. Bizi tek Cüneyt Çakır temsil edecek. Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçında verdiği kararın hepsi doğrudur. Nitekim aldığı 8.4 puan da bunun göstergesidir..

Madem suç değil niye yazıyorlar?

Bakınız, tribünlerde küfüre, hakarete herkes karşı. Bundan dolayı verilen cezalara zaten kimse bir şey demiyor.

Futbol Federasyonu bir açıklama yaptı ve “Bugüne kadar hakaret içeren çirkin ve kötü tezahürat dışında herhangi bir siyasi veya sosyal slogan nedeniyle kulüpler hukuk kurulu tarafından PFDK’ya sevk edilmemişler” denildi.

İyi de Kasımpaşa-Fenerbahçe maçının temsilciler raporlarında bakın neler var:
- Maç öncesi, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” tezahüratı beş kez tekrarlı.
- 34. dakikada, “Her yer Taksim her yer direniş” tezahüratı beş kez tekrarlı.
- 39. dakikada, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” tezahüratı üç kez tekrarlı.
Bu sloganlar hem suç sayılmıyor, hem de cezalarda esas alınmıyorsa bu arkadaşlar raporlarına neden yazıyor. Eskişehir’den gelen temsilci arkadaştan bir açıklama bekliyorum.
Yıldırım Demirören ve arkadaşlarının yapacağı tek şey spekülasyonların önüne geçmek için rapor yazanları uyarmak. Bu kadar basit işte.

Drogba olsaydı Galatasaray kazanacak mıydı?
Mancini, Rize maçı öncesi Drogba’ya izin verdi diye kıyamet kopuyor. Ve de bu eleştirileri yapanlar, “Drogba olsaydı Galatasaray mutlaka kazanırdı“ gibisinden bir hava yaratmaya çalışıyor.

Peki maç golsüz değil de Galatasaray’ın galibiyeti ile sonuçlansaydı yine Drogba aranacak mıydı? Cevabı net: Hayır...
Şu anda eleştiri oklarının yönü Mancini’ye çevrildi. Mancini’yi geldiği günden beri göklere çıkaranlar şimdi veryansın ediyorlar.
Unutuyorsunuz galiba... Bu takımın bir Burak’ı, bir Sneijder’i, Melo’su, Selçuk’u, Umut’u, Muslera’sı var... Hepsi de klası tartışılmayacak isimler. Anlayamıyorum, Galatasaray’ın başarılı olması sadece Drogba’nın yokluğuna veya varlığına mı bağlı? Geçiniz efendim...

06 Mart 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ama yetti artık‘’

Şu işe bakın;
Sivas maçında çizgi hakemi Murat Türker gözünün önündeki penaltılık ‘elle’ oynamayı görmüyor.
Elazığ karşısında yan hakem Kemal Yılmaz, Hüseyin Göçek’e, ”Cristian tekme attı” diyor.
”Kırmızı” diye racon kesiyor.
Oysa Onur, Cristian’ı ayaklarına arkadan dalarak yere yıkmış. Garibim kalkmak istiyor, o bacaklarına yapışmış bırakmıyor. Cristian çırpınıyor nafile. Dolayısı ile yerde bir kargaşadır gidiyor. Tabii ki o hengamede ayak da Onur’a çarpıyor. Pozisyona yakın da değil ama o kararı vermiş bir kere... Göçek de hiç tereddüt etmeden elini cebine atıyor. Zeengelaar’ın, Emenike’ye ceza alanı içinde yaptığı hareketi gören yok.
Pape Sow’un topa elle müdahalesine ne buyrulur?
Soruyorum; bu kırmızı kartı çıkarmak o kadar kolay mı?
Sayın Göçek, merak ediyorum maçı izlediğin zaman acaba ne düşündün?
Fenerbahçe’nin Sivas maçında 3 puanı gitti. Elazığ karşısında 10 kişi ancak beraberliği kurtarabildi.
Bu işten yine Fenerbahçe zararlı çıktı. Yarın Yunus Yıldırım bir maça çıkar. Öbür gün Göçek’i yine sahada görürüz.
Dikkatinizi çekerim Fenerbahçe’nin son iki maçında kritik kararlar hep çizgi ve yanlardan geliyor. Orta hakemler maşallah “ONAY” makamına döndü.
Yazarız-çizeriz-haksızlığa isyan ederiz. Ama aldıran olmadıktan sonra neye yarar?

Olmuyor Yanal olmuyor

Kasımpaşa’nın 6 attığı Sivas’a yeniliyorsun.
Ortalarda seyreden Eskişehir’e teslim oluyorsun.
Ve son olarak dipten kurtulma mücadelesi yapan Elazığ’dan tokat yiyorsun.
Bak hocam: Avrupa’da yoksun, Türkiye Kupası’nda da öyle... Yani tek kulvarda yarışıyorsun.
Ve ezeli rakibinle fark 10 puanken ve herkes 15 puana çıkar diye düşünürken fark 4’e indi.
Fenerbahçe artık tehlikeli sularda dolaşıyor.
Allah aşkına şu son Elazığ maçına bir bak; 10 dakika sağlı-sollu atak, 4-5 şut... Ancak hepsi havadan... Kaleci 2.05’lik İvesa ve kimsenin aklına yerden vurmak ya da orta yapmak gelmiyor. Resmen İvesa’yı çalıştırdılar. Hadi onlar düşünemiyor ya sen? Beğenilmeyen ve yıllar önce bırakılan Bilica bile maçın kahramanlarından biri oldu.
Hocam; “Ersun Yanal’ın çalıştırdığı takımlar sezona iyi başlar, sonunu getiremez” diyenlere çok kızıyordum.
İnan bana haklı çıkacaklar diye korkuyorum. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, gerçekler bal gibi ortada.. Hakem faktörü de olsa Fenerbahçe iyi oynamıyor.

Yanlışlar bir tane değil ki

Salih Uçan’ı tribüne yolluyorsun, bazen de yanında oturtuyorsun. Arada bir de sahaya sürüyorsun. Yahu geçen yıl 19 yaşındaki Salih, Aykut Kocaman’ın en güvendiği isimlerden biriydi. Fenerbahçe’ye hareket getirmişti. Nedendir bilinmez senin kadronda kendine yer bulamadı. Oyuna hiç ilk on birde başlama şansını yakalayamadı.
Tamam, patron sensin... İstediğini oynatırsın, istediğini yedeğe çekersin. Ancak “Geleceğin yıldızı olacak” denilen Salih’e neden az şans veriyorsun? Bunu açıklaman lazım.
Mehmet Topuz’a tahammül ediyorsun yerine Meireles’i alıyorsun. Oyunun bitimine 5 dakika kala Alper’e “çık” diyorsun, Selçuk’a şans veriyorsun. Neden? Yoksa beraberliği korumak için mi? Anlayana aşk olsun. Sahada başıboş bir oraya bir buraya koşan Kuyt’ı kenara almak aklına gelmiyor. Hollandalı arkadaşlarına pas değil sanki taş atıyor, görmüyorsun. Yine de “Şampiyon biz olacağız” diyorsun. İnancına saygılıyım sadece inşallah diyorum.

Ya Dany gol atsaydı!

Yenilginin faturasının sadece Dany’e kesilmesini anlayamıyorum. Tersi olsa Beşiktaş Dany’nin golü ile Galatasaray’ı yense, onu yerden yere vuranlar kahraman ilan edeceklerdi.
Dany’e kızanlara, yerden yere vuranlara soruyorum:
-Neden Biliç’e “Fernandes’i 70. dakikada oyuna aldın?” diye sorulmaz.
-Neden Biliç’e “Kötü bir gününde olan Galatasaray’ı yenmek için başka alternatifler üretmedin?” denmez.
-Ve penaltıya neden olan Dany kadar Muslera ile karşı karşıya kalan Almeida’ya “O golü nasıl kaçırdın?” diye sitem edilmez.
İşin kolayına kaçmaya bayılırız. Tweetlerde Dany için “Truva atı, transferin çileği, canlı bomba” gibi benzetmeler çok yakışıksız.
Bu konuda eski bir Beşiktaş yöneticisinin Dany için “Yekta ile sohbet ederken eliyle ağzını kapatarak konuşmasını gizlemesinin hiçbir etik tarafı yoktur” demesi şaşırtıcı. Dany o hatanın dışında Beşiktaş’ın iyilerindendi.
Şunu unutmayın: Dany Beşiktaş’a kendisi gelmedi. Onu Futbol Genel Direktörü Önder Özen ile Biliç aldı.

27 Şubat 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Diyorlar ki!‘’

Efendim Kasımpaşa 11 kişi oynasaymış maçın sonucu böyle olmazmış.

Açıkçası, “Fenerbahçe yenilirdi” demiyorlar da beraberliği ima ediyorlarlar.

İyi de kardeşim; eğer Fenerbahçe’de Emenike, Sow, Webo, Caner, Egemen olsaydı maç nasıl biterdi hiç aklınıza geldi mi! Neden onun da yorumunu yapmıyorsunuz?

Geçelim:

Bu Alper ilk 11’de her zaman oynar. Onun yeri kulübe değil, tribün hiç değil demekten ağzımızda tüy bitti.

Nihayet Ersun hoca kendisini ilk 11’de sahaya sürdü -ha, sakatlıklar olmasa böylesine bir tercih yapar mıydı bu ayrı konu- Ama herkes gördü ki, Alper Potuk bu takımın değişmezidir. Hatta daha da ileri gidiyorum patron namzetidir.

Potuk için söylediklerim Cristian Baroni ve Salih için de geçerlidir.

”Fenerbahçe, Kasımpaşa önünde kötü oynadı” diyorlar.

Doğrudur ama üst üste alınan iki deplasman yenilgisinin de yarattığı baskı ve stresin futbolcuların başına kabus gibi çöktüğünü de unutmayın. Bu yüzden bu galibiyet derbi zaferi gibi algılanmalıdır.

Emre’ye hayret ediyorum


Emre neden öfkesini kontrol edemez anlamak mümkün değil. Haklı veya haksız en ufak bir harekette kendinden geçiyor. Aşırı agresif hareketlerde bulunuyor. Oysa kaptan etiketini taşıdığı için sahada en sakin olması gereken adam o olmalı. Kaptan klasın tartışılmaz. Jeneriklik bir golle Fenerbahçe’yi ipten aldın. Ancak attığın o muhteşem gol haftanın gündemi olacakken, küfür ilk sıraya yerleşti. Ve daha sonra gördüğün bir sarı kartla cezalı duruma düştün. Oysa kritik Elazığ maçında takımın en büyük kozu sendin.

Yıllarca İnter’de başarıdan başarıya koştun. Newcastle United’da İngilizler’in hayranlığını kazandın. Atletico Madrid formasını giydin. Saha kenarından veya tribünden sevgi sözcüklerinin yanı sıra bir takım densiz insanlardan küfür de gelebilir. Ama senin erişilmesi güç kariyerini düşünerek bunların hiçbirine karşılık vermemen gerekirken aşırı tepki göstermen anlaşılır gibi değil. Bu davranışlarının sadece kendine değil arkadaşlarına da zarar verdiğini düşünürsen iyi edersin.

Sevsinler böyle baskıyı

Şampiyonluk mücadelesi kızıştı ya, suçlamalar da birbiri ardına gelmeye başladı. Kısacası kılıçlar erken çekildi.

Fenerbahçe hakemler üzerinde baskı kuruyormuş. Sivas maçı sonrası yöneticilerin sergilediği tutum da bunun göstergesi imiş.

Önce Sivas maçına bakalım... Fenerbahçe’nin bir penaltısı verilmemiş. Egemen kırmızı kart görmüş. Hakemlerle sert diyaloglardan Aziz Yıldırım 90, Mahmut Uslu 45 gün ceza almış. Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda 3 puandan olmuş. Devam ediyorum... Kasımpaşa maçında büyük haksızlıklar olmuş... Fenerbahçeli futbolcular 2 kırmızı kart görmeliymiş.

Ve Fenerbahçe’nin galibiyet golü ofsaytmış... ‘Ofsayt’ diyen bir tek kişi vardı. O da Kasımpaşa Teknik Direktörü Şota... Bunun dışında tüm yorumcular, eski hakemler ‘buz gibi gol’ dediler. Sevsinler böyle baskıyı. O şunu demiş, bu böyle söylemiş demekten nefret ediyorum. Ama, ‘bazı futbolcuların tekme atması, küfür etmesi, bu oyuncular kırmızı karttan muaf mı?’ diye sorular sorulursa o zaman bir de kendi futbolcuna bak denir adama.

Bu, karşılıklı suçlamaları bırakalım artık. Bakınız, ”Adalet için yürüyüş” Kadıköy’de en az 300 bin kişiyi bir araya getirdi. Bu büyük yürüyüşte Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Galatasaraylılar da vardı. Bu imrenilecek bir tablo idi. Bari onları örnek alın.

20 Şubat 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu işi bırak Yıldırım‘’

Eğer, Kadir canlı yayında, “Evet top elime geldi” diyorsa, takım arkadaşı Ziya da aynı şeyi söylüyorsa...

Eğer, bu ülkenin yazılı ve görsel basınında yorumculuk yapan tüm yazarları ve eski hakemleri “Penaltı” diyorsa...

Ve eğer, taraflı-tarafsız futbol izleyicileri, Fenerbahçeliler de dahil Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar hakemin yanlış yaptığını vurguluyorsa...

O zaman Yunus Yıldırım’ın yapacağı tek şey vardır;

“İSTİFA”

Çünkü kötü yönetimi ile Fenerbahçe’nin kaderiyle oynamıştır ve de şampiyonluk yolunda Sarı-Lacivertliler ağır bir darbe yemiştir.

Ama şu saatten sonra lisansını elinden alsan ne yazar? Ancak anlayamadığım bir şey, FIFA kokartını iade eden Yunus Yıldırım’a neden bu kadar fazla ve böylesine kritik bir karşılaşmada görev verilir o da ayrı bir konu.

Çizgi hakemi hikaye

O maçta bir kere daha görüldü ki, 20 çizgi hakemi olsa hikaye. İnanamıyorum ya, top 3 metre önünde Kadir’in eline çarpıyor, yön değiştiriyor. Hazret ağzındaki mikrofona bir şeyler mırıldanıyor, “Penaltı” dese Yunus Yıldırım’a tepki olur. Eğer dediyse, Yıldırım da es geçtiyse günahı boynuna. Geriye ne kalıyor, “Bir şey yok hocam...” O zaman Murat Türker adlı bu vatandaşın orada işi ne?

İnanın çizgi hakemleri yokken bu maçlar daha gürültüsüz-patırtısız oluyordu. Hadi onu da bırakalım Yunus Yıldırım da bulunduğu yer itibarı ile bu ‘el’ olayını nasıl görmez inanamıyorum.

Penaltıyı vermiyorsun, Egemen’e yersiz sarı kart gösteriyorsun, isyan edince kırmızıyı yapıştırıyorsun. Oysa sadece faul versen -ki çoğunluk faul demiyor -hiç olay çıkmayacak. Avantaj kurallarını hiçe sayıyorsun. İş çığrından çıkınca Meireles’e bile kırmızıyı gösteremiyorsun.

Pişman olduğu söyleniyor. O zaman çık TV’ye veya basının karşısına, “Hata bende” de... “Hakem de insan hata yapar” savunması devri geçti. Olmaz olsun böyle futbol.

Cristian 2 dakika kala oyuna alınır mı?

18 takımlı Süper Lig’de Cristian Baroni klasında kaç futbolcu var bana söyler misiniz?

Bana göre bir elin parmakları kadar az. İşte bu yüzden bazen Ersun hocayı anlamakta güçlük çekiyorum.

Yanal, Meireles’e tam 88 dakika tahammül etti sonra da maçın bitimine 2 dakika kala bir maçı tek başına bile çevirebilecek özelliğine sahip Cristian’ı oyuna aldı. Uzatmalarla 5-6 dakika sahada kalan Cristian, Fenerbahçe’ye ne verebilirdi? Hiç...

Kızmayın bana ama hayati bir maçta Kadlec’i ilk 11’de sahaya sürüp, Alper‘i bekletmek hataların en büyüğü..

Bazı teknik direktörler ‘yoktan-varlar’ yaratıyor. Fenerbahçe’de ise ‘varlar- yok’ oluyor..

12 Şubat 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI