‘’Lizbon aktarmalı Amsterdam‘’
Arkadaşlar, neresinden bakılırsa bakılsın 1-0 yine de büyük avantaj. Fener’e bir beraberlik yetiyor. UEFA kupalarındaki performansını göz önüne alırsak, Fener, Benfica’yı orada da zorlar ve de istediği sonucu alır. Unutmayın 38 maç yenilgi yüzü görmeyen Benfica’yı devirmek büyük iştir. Ve Fenerbahçe kendi evinde bunu başarmıştır. Ve yine şunu unutmayın Fenerbahçe, Avrupa’da oynadığı deplasman maçlarında hiç yenilgi yüzü görmemiştir. Bu nedenle,
Sarı-Lacivertliler’in Lizbon’da bizlere ikinci bir Benfica zaferini yaşatacaklarına inanıyorum.
Bu engel aşılırsa -ki aşılacaktır- Amsterdam’da, Basel veya Chelsea hangisi rakip olursa fark etmez. Çünkü, Fener de onlar kadar şöhretler topluluğuna sahip, onlar kadar güçlü.
Aykut Kocaman Cristian’a hayat verdi
Fenerbahçe’de iki olayı hiç unutamam. Birincisi, Fener şampiyonluğu kaybettiği gün Ziegler’in sahanın ortasında ağlaması. Üzüntüden gözleri kan çanağına dönmüştü. İkincisi ise, Cristian’ın, Benfica maçında penaltıyı direğe nişanlamasından sonraki gözyaşları. Bizde penaltı kaçtı ya adettendir “Niye Cristian“ diye konuşanlar bile oldu. Ama, o gün Aykut hoca “Bizim penaltıcımız Cristian. Bir daha penaltı olursa o atacak“ diye noktayı koydu. İş bununla bitse iyi. Aykut hoca, Cristian’a Kayseri maçında kaptanlık görevini verdi. Penaltı oldu. Cristian, son dakikada topun başına geldi ve Fener’i resmen ipten aldı. Kısacası Aykut hoca, Cristian’ın tekrar kendine gelmesinde büyük rol oynadı. Sakın saçmalıyor demeyin. İçimden bir ses Cristian’ın, İstanbul’da kaçırdığı penaltının öcünü Lizbon’da atacağı bir golle alacağını söylüyor. Olur mu? Neden olmasın. Bal gibi olur.
Stoch satılırsa yanlış olur
Deniyor ki; “Krasiç’e bir yıl daha şans verilecek. Stoch satılacak.” Bir deneyin bakalım. Stoch’a anında alıcı çıkar. Ama Krasiç’e teklif geleceğini hiç sanmıyorum. Bu haber doğruysa Aykut hoca en büyük yanlışı yapar. Ben, O’nu Ribery’ye benzetiyorum. Tıpkı O’nun gibi ele avuca sığmaz. Topu ayağına aldığı anda rakipler için bir saatli bomba kadar tehlikeli. Eğer, kalırsa ve de Aykut hoca sabırla kendisine şans verirse, Fener’in en iyilerinden biri olur. Haddim değil ama Orhan Şam, Serdar Kesimal ve Krasiç önümüzdeki yıl da Fener kadrosunda olursa şaşırırım o kadar.
Kabahat Samet hocada
Daha önce oyundan alınınca Samet hocanın elini sıkmayan Fernandes, bu kez yüzüne bile bakmadan soyunma odasının yolunu tutmuş. Kabahat Samet hocada! Ne diye elini uzatırsın ki? Adam, uzun kampı sevmez.. Deplasman dönüşü otobüse binmez.. Kendi arabasıyla evinin yolunu tutar.. Bir afra.. Bir tafra.. Bırak hocam, inceldiği yerden kopsun...
Helal sana Mustafa Denizli
Mustafa Denizli teknik direktörlük kariyerinde üç büyükler Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ta şampiyonluklar yaşadı.. Milli takımda başarılı oldu.. Ve son olarak 4 ay gibi bir sürede Süper Lig’e yükselmek için çabalayan Rizespor’u 5. sıradan tepeye taşıdı. Çaykur Rizespor artık Süper Lig’de. Benim tanıdığım Denizli, eğer istediği transferler gerçekleşirse Rizespor’u süper ligin en iddialı takımları arasına sokar. Denizli’nin yeni sezonda lige renk getireceğine inananlardanım. Süper Lig’e hoş geldin Denizli.. Hoş geldin Rizespor...
‘’Ne matematiği kardeşim‘’
Ne şansı? Aradaki puan farkı “7” ye çıkmış. Kalan maç sayısı “4” ve de siz hâlâ şanstan bahsediyorsunuz. Galatasaray’ın iki maçta 6 puan kaybedeceğine inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Uyanın artık beyler. “Atı alan Üsküdar’ı geçti.”
NOT: İnşallah yanılırım...
Gerçekler ‘3 kulvar’ın arkasına saklandı
Fenerbahçe’nin ‘3 kulvar’da yarışması hataların göz önüne serilmemesinde en büyük etken olmuştur. Bu, hepimiz kadar Aykut hocayı, Fenerbahçeli yöneticileri ve de futbolcuları yanıltmıştır. Fener kötü oynasa dahi hep “3 kulvarda yarışıyor ya” bahanesinin arkasına sığınılmıştır. Gerçekler görülmemiştir. Gençlerbirliği yenilgisi en büyük “şamar” olmuştur. Eğer, bu tokat teknik heyeti, futbolcuları, hatta yöneticileri ayıltmadıysa işler sarpa sarar. Zaten sardı da. Durum bütün çıplaklığı ile ortada.
Sadece Aykut hoca mı?
Eğer, Süper Lig’in dışında UEFA’da kazaya uğrarsa, sadece Aykut Kocaman değil Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının “Biz nerede hata yaptık” diye düşünmeleri lazımdır. Yıl içinde istifa eden, Aziz Yıldırım ve futbolcuların ısrarları ile tekrar göreve dönen Aykut hoca için geçen hafta “cesur yürek Kocaman“ başlıklı bir yazı yazmıştım. Ama, bir anlamda “Süper Lig finali“ değerinde olan Gençlerbirliği karşısındaki oyunu görünce ne yalan söyleyeyim yıkıldım. Aykut hoca eleştiriyi sevmez. Webo, ilerde tek başına bir o yana bir bu yana koşuyor, düşüyor, kalkıyor, iyi pas alamıyor. Oysa, Sow ile yan yana oynadıkları zaman bu ikilinin neler yaptıklarını bir hatırlayın lütfen. Tamam, Sow sakatlıktan yeni çıktı. Ama, oyunun başında da ilk 11’e alınabilirdi. 57. dakikada şans verilince, ne Sow oyuna ağırlığını koyabildi ne de Webo hareketlenebildi. Hep aynı şeyleri yazıyoruz. Hasan Ali, Bekir, Sezer, Stoch, Selçuk, Mehmet Topal varken Allahaşkına Krasiç‘in bu kadroda ne işi vardı bana bir izah edebilir misin Aykut hocam.
Bu yangın, Benfica galibiyeti ile söner
Dananın kuyruğu yarın kopacak. Lig kulvarında tökezleyen Fenerbahçe’nin UEFA’da yola devam etmesi için Benfica’yı tur atlayacak bir sonuçla gol yemeden en az iki farkla geçmesi şart. Olur mu?.. Bal gibi olur. Gençlerbirliği yenilgisi herkesin ciğerini yaktı. Bu yangın ancak bir Benfica galibiyeti ile söner. İşte bu yüzden Aykut hocanın şapkasını önüne koyup iğneden ipliğe her şeyi süzmesi şart. Galibiyetten başka bir şey düşünmek istemiyorum. Ve Fenerbahçe’nin, bu işi başaracağından eminim. Kötü bir sonucun nelere mal olacağını futbolcuların akıllarından çıkarmamaları şart. Stadyumdaki 50 bin kişi, ekran başındaki milyonların kalbi sizin için çarpıyor. Bunu unutmayın ve ona göre oynayın.. Coşun.. Coşturun..
‘’Cesur yürek KOCAMAN‘’
Ağırlığı Süper Lig’e ve Avrupa’ya verecek” diye konuşunca, “Herhalde şaka yapıyorsun” dedim. Bir başkası da, “Rotasyon, maç kendi sahanda olursa tamam ama deplasmanda çılgınlıktan başka bir şey değil” diye görüş ortaya atınca, “Bekleyelim görelim” diyerek geçiştirdim. Ama ne oldu? Aykut Kocaman’ın cesareti, inancı bir takım gerçekleri ortaya çıkardı. Mesela; Semih kendisine verilen şansı hiç iyi kullanamadı. Artık kimsenin, “Semih niye oynamıyor?” sorusunu sorma hakkı yok. Krasiç’in geldiği günden bu yana hiç değişmediği apaçık ortada. Orhan Şam, Serdar Kesimal da onlardan farklı değil. Stoch için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Biraz çalışma, biraz moral motivasyon onu kendine getirir kanısındayım. Aykut hoca şu anda doğru olanı yapıyor.
I love you Alex değil Salih
Fenerbahçe, Eskişehirspor ile oynanan ve zor kazanılan lig maçında puan savaşı yapıyor. Bir grup hala, “I love you Alex” diye bağırıyor. Tribünleri dolduran büyük çoğunluk da Alex’i en az ve de belki onlardan daha fazla sevdiği halde ıslıkla protesto ediyor. “I love you Alex” diye tezahürat yapanlar Alex’in adını yıprattıklarını, futbolcuların dikkatini dağıttıklarının farkında bile değiller. Ben bir Alex hayranı olarak, “Artık yeter” diyorum. Beyler Alex gitti. Yerine ondan l5 yaş küçük Salih geldi. Bana göre Fenerbahçe’nin Alex’i artık Salih’tir. Adrese teslim pasları, attığı goller bile hemen hemen aynı. Göreceksiniz heykelini diktiğimiz Alex’i aratmayacak. Onun için artık Alex’in yerine “I love you Salih” diye sahayı inletin. Bir deneyin... Bakın ıslıkla sizi protesto edenler de
buna uyacaklardır.
Ama Fener kazanıyor
Fener kötü oynuyormuş ama kazanıyor. Bakın Eskişehir’le oynanan lig maçından sonra konuşulanlara: “Cristian golü attı, Fenerbahçe geriye yaslandı.” Ya ne yapacaktı? Yahu ligin bitimine 5 hafta kalmış. Üstüne üstlük kupa maçları var. Bir beraberlikte bile her şey berbat olacak. Soruyorum: Maçı garantiye almak mı, yoksa saldırmak mı daha iyi olur? Üstelik ilk 11’in değişmez adamları, sakatlıkları geçmeyen Sow ve Emre ile o hafta cezalı olan Caner sahada olsaydı, Fenerbahçe böyle mi oynardı? Düşünen yok. Elin ağzı torba değil ki büzesin... Diyorlar ki: “Lider Galatasaray daha diri, istekli ve göze daha hoş gelen futbol sergiliyor. Doğrudur ama unutulan bir şey var. Cim Bom, Türkiye Kupası’nda, Avrupa’da yok. Tek hedefleri kaldı;
Süper Lig Şampiyonluğu. Oysa Fenerbahçe 3 kulvarda iddiasını sürdürüyor. Bu yüzden yapılan kıyaslama yanlış...
Zirve için ne yaptınız Sayın Fikret Orman?
Fikret Orman, gırtlağına kadar borcu olan Beşiktaş’a başkan oldu. Genç, dinamik, hedefleri olan iddialı ve mücadeleci bir kişiliğe sahip. Ancak geçenlerde bir konuşmasında, “Üçüncülük bizi mutlu etmez” demiş. İyi güzel de sayın Orman, adama sormazlar mı, “Zirve için hangi flaş transferleri yaptınız?” diye... Takımın gidişinden memnun olmayanlar öfkelerini Samet Aybaba’dan çıkarıyorlar. Takım, Antalya’yı yeniyor ama maç öncesi adı okunurken yuhalanıyor. Hatırlayın lig başlarken, “Bu Beşiktaş’tan bir şey olmaz” diyenler, iyi sonuçlar alınınca şampiyonluk şarkıları bile söylemeye başlamışlardı. Samet, yıl boyunca varını yoğunu ortaya koydu. Lig başlarken futbolcularla konuşarak alacakları olanları, transfer edilecek futbolcuları ‘FEDA’ya razı etti. Beşiktaş’ta yıllarca kaptanlık yaptı. Türk Milli Takımı’nda Beşiktaş’ı temsil etti. Bu anlamsız protestoların yanı sıra sezon sonu gidecek dedikoduları ile onu yıkmaya uğraşanlar da var. Onlara soruyorum, “Beşiktaş’ın zor günlerinde taşın altına elini sokanlardan biri olan Samet, bu yapılanları hak ediyor mu? Bu hizmetlerin karşılığı ‘YUH’ mu olmalı? Ayıp oluyor beyler. Hem de çok büyük ayıp...
Mekanın cennet olsun Serkan
Aziz dostum... Futbol aleminde gördüğüm en centilmen insan Serkan Acar’ın kaybı inanın beni çok üzdü. Futbolculuğu ve yöneticiliği sırasında kimseye saygıda kusur etmedi. Derdi olan, acı günler yaşayan insanların hep yanında oldu. Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun kardeşim.
‘’Webo'dan büyük DERS‘’
Ve dedi ki: “Zorlanmaya başladığım dakikalarda belki de Aykut hoca çok doğru bir zamanda ileriyi de düşünerek beni dışarıya aldı. Kendisine çok teşekkür ediyorum.”
Gelelim Caner’e. Kötü bir performans gösterdiği için oyundan çıkartılan Caner‘i bazı seyirciler de ıslıkladı. Olabilir. Doğal karşılanması lazım. Ama arkadaş öyle bir sinirlendi, kenara gelirken, pet şişeye öfke ile öyle bir çaktı ki, vallahi stiline hayran kaldım. Maç boyunca hocan da, tribünlerdeki on binler de, bizler de senden saha içinde öyle bir vuruş bekledik. Senin gibi kenara davet edilen takım arkadaşın Webo’nun konuşmasını defalarca oku.. Sadece sen değil, yerli yabancı tüm futbolcular okusun ve de ders alsın.
O muhteşem gol nasıl görülmedi
Sow’un vurduğu yer kaleye uzak. Yardımcı hakem Mustafa Sönmez rakip takımın son adamı ile oynadığı için o da pozisyona uzak. Bunları yazanlara göre: Kamil Abitoğlu‘nun hiç hatası yok. İyi güzel de kardeşim, milyonların TV başında, seyircilerin tribünlerde ayağa kalktığı böylesine kritik bir pozisyonda insan bir an şaşkınlık yaşamaz mı? Oysa o, sanki bir şey olmamış gibi “devam” işaretini verdi.
Çok merak ediyorum:
-Acaba Abitoğlu ve arkadaşları maç sonunda bu golü ekranda görünce ne yaptılar?
-Raporlarında bu olayı nasıl açıkladılar?
-Gözlemcilerin raporlarında sayılmayan gol anlatıldı mı?
-Dördüncü hakem raporunda neler yazdı?
Bunları bilmek hakkımız değil mi? Bir de aksini düşünelim. Eğer, maç golsüz sona erseydi veya Akhisar, sahadan galip ayrılsaydı olacakları düşünemiyorum bile.
12. adamın tek yürek olma günü..
Fenerbahçe’nin her maçında bir arıza. Yine bir grup pankart açıyor, slogan atıyor. Bu takım, Bate ve Plzen maçlarını seyircisiz oynamasına rağmen UEFA Avrupa Ligi’nde çeyrek finale geldi. Ligde ve kupada şampiyonluk şansı sürüyor. Yarın Lazio’nun karşısında tur şansı için ilk mücadelesini verecek. Bu tezahüratlar futbolcuların, teknik heyetin moralini bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Ufacık bir olayın Avrupa’dan ihraca kadar gideceğini aklımızdan çıkarmayalım. Yarın Fenerbahçe için çok büyük bir gün. Yarın birlik beraberlik günü. 12.adamın tek yürek olma günü. Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın...
Boşuna yazmayın istifa olmaz
Fenerbahçe ile Galatasaray, Avrupa Kupaları’nda çeyrek fınalde. Ligde altta ve üstte amansız bir mücadele var. Puan farkları o kadar az ki, her an beklenmedik şeyler olabilir. Bu, bana göre Türk futbolunda kaliteyi gösteriyor. Evet.. İki takım çeyrek finalde. Peki milli takım nerede?
Hiddink görevi bıraktığında yanlış hatırlamıyorsam milli takımımız FİFA listesinde 28.inci sırada idi. Ya şimdi?
15 gün önce 45. sıraya düşmüştü. Sizin anlayacağınız, durum tek kelime ile facia. Yerlerde sürünüyoruz. Yani, ”bu gruptan rahat çıkarız” sloganı ile başlayan yolculukta hedef çok uzaklarda. Hatta kaybolmuş gibi. Kısacası, teknik direktör Abdullah Avcı da, teknik heyet de başarısız.
Abdullah hocanın istifasını isteyenler boşuna nefes tüketiyor. O, ”Ben istifa gibi bir durum olacaksa bunu başkan ve yönetimle oturur konuşurum“ diye tavrını ortaya koydu. Üstelik de aldığı kötü sonuçlara rağmen Macaristan maçındaki oyun O’nu tatmin etmiş. ”Ufak da olsa şans varsa kovalamak gerekiyor“ diyerek oyuncuları kutlamış. Yani maçların başlayacağı eylüle kadar ayrılma niyeti yok.
Eh.. Başkanımız Yıldırım Demirören de memnun. ”Her kötü sonucun ardından, her biten umudun ardından hoca değiştirilmez. İstikrarı koruyarak başarıya devam edeceğiz“ diye net bir şekilde görüşünü açıkladı. Demirören, Beşiktaş Başkanı iken kaç teknik adamın değiştiğini hatırlayanlar herhalde bu sözlerine gülmüşlerdır.
Macar’lar karşısında iyi oynamışız ama sonuç hüsran. Adamlar İstanbul’a geldiklerinde ceplerinde 10 puanları vardı. Bizim ise Andorra galibiyetinden sonra 6. Yani ilk hedefleri beraberlikti. Taktiklerini ona göre sahaya yansıttılar. Bunu başardılar da. Haa.. Biz, galip gelecek pozisyonlar yakalamadık mı? Yakaladık. Ya onlar? Bir vuruşları direkten döndü. Diğerinde kalecimiz olağanüstü kurtarış yaptı. Hayret ettiğim bir nokta var yazmadan geçemeyeceğim.. Şu başarısız tabloyu görmelerine rağmen “Avcı iyi yolda.. Avcı’yı rahat bırakın“ diye görüş bildirenlerin yanı sıra bir arkadaşımız da ”Abdullah hoca konusunda fazla yorum yapmak istemiyorum. O görev Oğuz Çetin’in hakkıydı“ diye yazıyor. Uluslararası alanda tecrübeli ve başarılı hocalarımız varken ne alaka anlayamadım gitti.
‘’Volkan'ı eleştirenlere‘’
- İşte bu biraz zor..
- Peki bugüne kadar kaç maçı tek başına kurtardığını sayabilir misiniz ?
- Sayamazsınız..
- Çünkü, iki elin parmaklarının kat be kat fazlası vardır eksiği yoktur..
Bu yüzden eleştirileri yaparken biraz insaf diyorum. Şunu hiç unutmayın Fener’de en son yerilecek adam Volkan’dır.
Salih niye şımarsın ki
Yaşı 19. Yani rüştünü ispat etmiş. Buraya kadar çok çalışarak, hocalarının bir dediğini iki etmeden, ağabey olarak gördüklerinin iyi yönlerini alarak gelmiş. Fenerbahçe tesislerinde kalıyor. ”İş ki şımarmasın” diyenlere benim cevabım “şımaracak bir tip değil“ olur. Ayrıca, tesislerde tek başına ekstra antrenman da yapıyormuş. Demek ki, büyük futbolcu olmayı kafasına koymuş. Hiç unutmam. Aykut hoca, O’na ligin dokuzuncu haftasında Antalya’da şans verdiği zaman yaptığı bir hatadan sonra nasıl eleştirilmişti. Hep şunu söylemişimdir. İyi oynayınca hele bir de gol atınca adamı göklere çıkarırız.. En ufak bir hatada yerin dibine sokarız. Bu işin bir türlü ortasını bulamadık gitti... Ben olsam O’nu Andorra kadrosuna alır tecrübe kazansın diye oynatırdım.
Fener’e niye hayır
FİFA’nın Mart ayındaki Dünya sıralamasında Türk Milli Takımı 616 puanla 45. sırada. Rakibi Andorra ise 11 puanla 204. sıraya yerleşmiş. Gurubumuzdaki bu Andorra şimdiye kadar oynadığı 4 maçta ne bir gol atabilmiş, ne puan alabilmiş. Üstüne üstlük 13 de gol yemiş. İşte biz cuma günü böyle bir takımla oynayacağız. Tabir yerinde ise “galibiyet çantada keklik”. Niye bunları yazdım anlatayım. Fenerbahçe, geçtiğimiz hafta perşembe günü Plzen ile hayati bir maç oynadı. Heyecan.. Endişe.. Stres.. Korku.. Ne ararsanız vardı.. İşte bu yüzden Fenerbahçe, Antalya maçının pazartesi günü oynanmasını istedi. Hatta yabancı oyuncularını pazartesi günü oynatabilmek için o ülkelerin federasyonundan izin de aldı. Ama bizim federasyon “hayır” dedi. Abdullah Avcı’nın kamp programını bozmak istememesi nedeniyle federasyonun bu isteği kabul etmediği söyleniyor. İyi güzel de kardeşim, maç cuma. Pazartesi günü hareket niye? Salı günü gitsen ne fark eder? Onu da bırak Fenerliler bir gün sonra yola çıksa ne değişir? Haa, Hollanda ile oynarsın, Romanya ile maçın olur anlarım. Ama rakip Andorra. Ondan da mı çekiniliyor anlamıyorum gitti.
Rüştü ve Feda
- Allen Mc Gregor’a bakıyorum..
- Cenk’i izliyorum..
- Beşiktaş’ın yediği golleri sayıyorum..
Çıkardığım sonuç şu: Beşiktaş, Rüştü’yü bırakmakla en büyük yanlışı yapmıştır. Ve de Rüştü’yü resmen “FEDA” etmiştir. Dino Zoff’un, 40 yaşında kaleciliğini ve kaptanlığını yaptığı İtalya Milli Takımı’na İspanya’daki FİFA Dünya Kupası’nı kazandırdığını herhalde unuttunuz.
‘’Olacak şey değil..‘’
Kimi “olduğu yerde dursaydı” şeklinde görüş bildiriyor. Kimi de Tolga Özkalfa ile konuşması gerekirken, futbolculara dert yandığını belirtiyor.
Görüşlerin birinde “Eğer bu kadar basitse hakem ve hakem yardımcı işbirliğine ne gerek var“ deniyor. Beşiktaş maçını hatırlayın. Webo’nun buz gibi golüne Mustafa Emre Eyisoy ofsayt bayrağını kaldırmış, Mete Kalkavan da golü geçerli saymamıştı. Protestolara, itirazlara rağmen aynı görüşte olduğunu verdiği kararla onaylamıştı.
Tolga Özkalfa ise Muhittin Gürses’e uymadı, kendi doğrusunu uyguladı. Üstelik, bu ikili, aralarında konuştular da. Bundan da çıkan sonuç; demek ki Muhittin Gürses, Özkalfa’yı ikna edemedi. Sahanın patronu da kararını verdi. Benim için geçerli olan da budur. Maçta beş gol atılmış, dördü Fener’den.. Ve hâlâ “ofsayt-faul” çekişmesi yapılıyor. Hayret ettiğim nokta şu; Fenerbahçe, Webo’nun golününün sayılmaması nedeniyle şampiyonluk şansını zora soktu. O zaman bile bu kadar yaygara yapılmadı..
Fener herkesi şaşırtıyor
Beşiktaş maçı sonrası yazımı “Bu yenilginin acısını ancak Plzen zaferi dindirir“ diye noktalamıştım. Ben, o gün köşemde “Aykut hoca kadar iyimser değilim. İnşallah yanılırım. Şampiyonluk yüzde doksan kaçtı diye düşünüyorum. Hatta ikinciliği bile tehlikeli görüyorum” diye yazmıştım. Ama tam tersi oldu. Yani bal gibi yanıldım. Fakat artık işler değişti. Eğer Fener, Galatasaray maçına kadar bu tempoda giderse Şükrü Saracoğlu Stadı’nda muhteşem bir final izleriz.
Plzen’e dikkat
Fenerbahçe, kupadaki rakibi Plzen’e deplasmanda nefes aldırmadı. Ne yalan söyleyeyim kendi hesabıma beraberliği bile başarı olarak görüyordum. Nedeni de Beşiktaş önünde alınan beklenmedik sonuç idi. Ayrıca Plzen, evinde 7 maçlık bir seride hiç yenilmemişti. Şimdi Fener bir adım önde. Sarı-Lacivertli takımın en büyük dezevantajı 12. adamın olmaması. Rakip sahada alınan 1-0’lık sonuç elbette ki avantaj. “Amsterdam’a kilitlenen“ Fenerbahçe, her yönü ile Plzen’den çok üstün bir ekip. Fener’in bir zafere daha imza atacağına inanıyorum.
Sular iyice ısındı
Bursaspor maçı sonrası Süha Sidal’ın açıklamaları gündeme bomba gibi düştü. Ortalık karıştı. Sidal, koridorlarda Aziz Yıldırım’ın “Ben TFF dinlemem. Alayınızın cezasını ben vereceğim. Hakemliğinizi bitireceğim“ dediğini iddia etti. Görüntülerin polis kameralarında kayıtlı olması gerektiğini de söyledi. Aynı gece, Fenerbahçe kulübü internet üzerinden bir yalanlama gönderdi. Bunların gerçek dışı olduğunu, başkanın demokratik haklarını kullandığını, bunun saldırı olarak nitelenemeyeceğini, iddiaların ispatlanmasını istedi. Ancak, gazetelerde çıkan haberler Sidal’ın konuşmaları ile tamamen ters. Yıldırım, hakemlere “Biriniz çıkıyor, tükürmeyeni tükürdü yazıyor. Biriniz çıkıyor ‘lan’ dedi diye adam atıyor. Gözünüzün önündeki kasdi faulleri atlıyorsunuz. Bundan sonra affetmem bilesiniz. Federasyonunuz ne yapacaksa yapsın artık” gibisinden laflar etmiş. Şimdi ne olacak diye sormayın. Söz artık hukuk kurulunda. Keşke bunların hiçbiri olmasaydı. Görünen o ki, Fenerbahçe, Süha Sidal’den iddialarının ispatını isteyecektir. Yani bu iş mahkemede biter gibime geliyor..
‘’Sizi bilmem, ben inancımı yitirdim‘’
Sayısını hatırlamıyorum, hatırlamak da istemiyorum.. Lider Galatasaray kaç kez tökezledi. Yakalama ve yaklaşma fırsatı varken Fenerbahçe hiçbirinden yararlanmadı. Bunun son örneğini Beşiktaş karşısında gördük. İşler iyi giderken ve de favori gösterilirken Fener, İnönü’de resmen çöktü. Bu yıkılışın hesabını kimse veremez. Kabul edilmeyen bir şey daha var. O da şu; Fenerbahçe’nin, bu amansız çekişmede Galatasaray’la arasındaki puan farkı 7 değil bir veya iki olmalıydı. Geçen yıl şampiyonluk kupasını finalde Kadıköy’de Galatasaray’a kaptıran Fenerliler’in en büyük korkusu Galatasaray’ın 4-5 puan farkla Şükrü Saraçoğlu’na gelmesi.
Sorumluluk sana ait ama
Aykut hoca geçtiğimiz hafta eleştiri yapanları yerdi. Sorumluluğun tamamen kendisine ait olduğunu söyledi. Her kadronun sorgulanmamasını belirtti. ”Bırakın da bunu teknik direktör yapsın” dedi. Bazı eleştirilerin alanını işgal ettiğini, kadro tercihinin didik didik edildiğini de ekledi. YANİ; Eleştirilerden rahatsız. İyi güzel de milyonlar su gibi harcandı. Yobo nerede diye sorulmayacak mı. Stoch’a ne olduğunu bilmek hakkımız değil mi. Hasan Ali, Serdar ve Krasiç‘in yokluğunun nedenlerini araştırmak suç mu. Salih ve Sezer nerede? Şu saydığım isimler bir-iki genç futbolcu ile takviye edilse inanın süper bir ekip ortaya çıkar.
Niye Meireles?
Aykut hocanın, Beşiktaş karşısında Meireles’e tam 73 dakika nasıl tahammül ettiğine doğrusu çok şaşırdım. Sahada ne yaptığı belli bile değildi. Kaptan Emre, kim ne derse desin bu takımın sigortasıdır. Oyunun bitmesine iki dakika var. M.Topuz içeri, Emre dışarı. Benim görüşüm, bu büyük bir hata idi. Oyuncu değiştirmek kadar oyunu okumak da önemlidir. Fernandes resmen sahada resital yaptı. O’nu durduracak önlemi almak herhalde Aykut hoca ve yardımcısının görevi idi. Allah aşkına söyleyin haksız mıyım?
Konuyu biraz değiştirelim. Cristian’ı çıkarıyorsun.. Saniyeler kıymetli.. Koşarak gelmesi lazım.. Adam, başı önünde kenara ağır ağır yürüyor. ”Beni niye aldı” gibisinden suratı asık. Gökhan ile Egemen birbirlerine giriyor. Kavga edeceklerine Olcay’ın 92 metre depar atarak ve yanlarından “vınnn” diye geçerek o golü nasıl attığını tartışsalardı ya. Takımı ayağa kaldıran Volkan’da bir durgunluk var. Bunların hepsi sıkıntı veren olaylar. Lafla geçiştirilecek cinsten değil. Ve de hemen tedbirinin alınması şart.
Bu nasıl iş
Yenilgiye kılıf arayanlardan değilim. Webo, tartışılmayacak bir gol atıyor. Yan hakem Mustafa Emre Eyisoy “ofsayt”diyor. Orta hakem Mete Kalkavan da ona uyuyor ve golü iptal ediyor. Böylesine kritik ve şampiyonluğa tesir edecek puan savaşında yardımcısı golü iptal etmişse sahanın patronunun en ufak bir tereddüt geçirmeden hemen “tamam“ demesi ve ona uyması çok şaşırtıcı. Ama karar verildi bir kere. Ne yazsan, ne söylesen boş. Daha önce de yazmıştım. Bu tip olaylardan sonra bizde alışılmış bir deyim vardır: ”Kardeşim, hakem de insan hata yapar.” O hatanın acı faturasını da mağduru öder. Böyle gelmiş böyle gider. Son sözüm şu, bu yenilginin acısını Plezen zaferi dindirir. Hadi bakalım kolay gelsin.
‘’Penaltıya takmayın Fener'e bakın‘’
İşte, okunanlar ve konuşulanlardan alıntılar:
-Yalçın, Webo’yu tutuyor, bırakıyor. Ben olsam vermem.
-Yalçın, Webo’yu çekerek düşürürken her hakem penaltıyı çalamazdı. Ama, karar doğruydu.
-Webo’nun pozisyonu penaltı filan değil.
-Son dakikadaki penaltı pozisyonu tartışılır.
-Hakem Sabancı’nın penaltı kararları tartışmalı ama, Yalçın gereksiz bir şekilde Webo’nun formasından çekiyor.
-Hemen hemen her maçta onlarcasına şahit olduğumuz itme-tutma-çekme gibi mücadelelere penaltı çalınmazken Sabancı’nın bu hareketi konuk ekibi kızdırdı.
-Penaltılar doğru. Webo’yu Yalçın arkadan formasından net bir şekilde çekiyor, bırakıyor. Yani Webo’nun pozisyon almasını engelliyor.
Kime inanalım?
Yazılanlar, ekranlarda konuşulanlar böyle. Ayrıca, pozisyonun penaltı ile uzaktan yakından ilgisinin olmadığını da söyleyenler vardı. Şimdi şapkayı önümüze koyup düşünelim. Çoğu otorite olan, hakemliği, futbolculuğu bıraktıktan sonra köşe yazarlığını seçen bu arkadaşlar, bir penaltıda böylesine açmaza düşerse, biz kime inanacağız? Sizler ortak bir noktada buluşamıyorsunuz. O zaman hakem ne yapsın? En çok takıldığım laflardan biri de “hakem penaltıyı verebilirdi de vermeyebilirdi de. Penaltı gibi değildi“ şeklindeki söylemler. Ceza alanı içinde itme-çekme-tutmayı mücadele diye tanımlayanlara katılmıyorum. Olur mu öyle şey? Webo topa çıkacak.. Sen arkadan formayı çek, dengesini boz.. Bu, mücadele değil bal gibi müdahaledir. Bunun bilinmesi lazımdır. Eğer şimdiye kadar bu tip hareketlere penaltı çalınmıyorsa da bu büyük bir yanlıştır. Penaltı olayı, Fener’in ikinci yarıdaki muhteşem futbolunun neredeyse önüne geçti. Olmaz öyle şey.
Ama yeter artık bu işin tadı kaçtı
Arkadaşım.. Kardeşim.. Dostum..
-Aziz Yıldırım’a kızabilirsin.
-Aykut’a inanmayabilirsin.
-Bazı futbolculara içerleyebilirsin.
-Yönetimi beğenmeyebilirsin.
Ama, işler deyim yerinde ise tıkırında. Üç kulvarda da takım iddialı. Yani ortada istifayı gerektirecek bir neden de yok.
Fakat sen ikide bir “istifa” diye galibiyetlerde bile ortaya çıkıp slogan atarsan, “hedefe” yürüyen Fener’e zarar verirsin. UEFA’nın çıkan olaylar nedeniyle seyircisiz maç cezası yüzünden Fener milyonlarca “Euro” kaybetti. Bundan ders alınmadı. Dışarıdan sahaya paraşütlü deniz fişeği yollandı. Fenerli endişe içinde bekliyor ”acaba bir ceza gelir mi?” diye. Oldu mu şimdi? Bırakın artık bu işleri. Siz de çoğunluğa uyun. Artık Fenerliler’in birbirlerine daha çok sarılma zamanıdır.
Webo ve Sow’un futbol dili aynı
Aykut hocam; Bir kez daha görüldü ki, Sow ile Webo ilk 11’de olmayınca işler iyi gitmiyor. Tıpkı Kasımpaşa maçında olduğu gibi. Webo ilk 45 dakika ileride yalnız kalınca işler sarpa sardı. Orta alandan destek alamadı. Neyse ki, hatadan çabuk döndün, Sow ile Baroni’ye şans tanıdın. O zaman takım coştu. 12. adam da. Webo ve Sow gol makinası. Nasıl oluyor da kenarda bekletiyorsun aklım almıyor. Sür sahaya bu ikiliyi, golleri erken at. Sonra istediğin değişikliği yap. Sen de rahat edersin, tribünleri dolduran 50 bin seyirci de. Kısacası Aykut hocam, bu ikiliyi ayırma. Çünkü sen de gördün, milyonlar da izledi. Webo ve Sow birbirlerinin futbol dilinden çok iyi anlıyorlar.